25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17EKİM1993PAZAR 12 DIZIYAZI Istasyon semtinden bir görünüş. Direniş cephesinde çözülmeler yaşanırken 1926 yılında Ankara'daki elçilik savısı dörtten sekize çıkar. (OZAN SAĞDIÇ'ın arşivinden) -5- Türkiye Dışışleri Bakanı Tevfik Rüş- tü Aras,' 19 Mart 1925 günü tngiltere Büyükelçısı'ne ımzalı bır nota verdı Türkiye ıle büyükelçilık düzeyınde dip- lomatık ılışki kurulmasına teşekkür et- tikten sonra şunlan söyledi. "... Devletler Hukuku ilkelerine ve uluslararası teamüle göre krallarını ve hükümetlerini Türkiye Cumhurbaşkanı katında doğrudan temsil edebilmeleri için büyükelçilerin Türkiye'nin başkenti olan Ankara'da resmi ikametgahları olabilir. Bundan başka. y abancı misyon şefleri- nin hükümetlerini ilgilendiren konularda doğrudan doğruy a dışışleri bakanı ile gö- rüşmeteri arzu edilir ve bu her iki ülkenin yaranna olur. Bu genel kural.n Türkiye için değiş- tirilmesine sebep ve imkan yokrur. Cumhuriyet Hükümeti, y abancı mis- yonlara bir cemile olsun >e onların \nka- ra'ya taşınmalan en iyi şartlarda yapıla- Cumhuriyefin başkenti: A N KA R A zık, fakat kararlıydı Türk hükümelının başkem konusunda ödün vermesi söz- konusu değildi ve hiçbir zaman da ol- mayacakü Türkiye Dışışlen Ba- kanlığı'nın İstanbul'da bir bürosu vardı. Buna. Hariciye Vekaleti Murah- haslığı deniyordu. Türk makamlanyla yabancı elçılıkler arasındakı günlük işle- rin yürütülmesınde bu büro yardımcı oluyordu. Ama bu da geçıcıydı. Bır süre sonra bu büro da kaldınlacaktı Fransa'ya venlen cevapta. nazik ama kesin bır dille, Türkiye'nin başkentinın Ankara olduğu. İstanbul"dakı Dışişlen 'bürosunun üende kaldınlacağı, Anka- ra'daki elçilik görevlısinın büyükelçının yerini tuiamayacağı halırlatıldı. İtalya'ya verilen cevap da hemen he- men aynı yöndeydi. İngıltere'ye venlen 17Temmuz 1925 tanhhnotadaıse daha kesın birdıl kullanıldı. Özeile. "Ankara, başkenrrir. BüyflkeiçUer ve elçiler baş- Osmanlı Saltanatı 'nın yerinde yeller esen istanbul'da ' 'direnişçi'' büyükelçiler, bUgisizlikten kıvranıyorlardt Sudançıkrnışistakozlar!..bilsin diye, eiinden gelen bütün kolaylı- kları göstermiştir ve göstermeye hazırdır. Hatta Türkiye ile diplomatik ilişkileri bulunan devletlere büyükelçitik ve elçilik binaları v apmaları için arsa vermeye yet- ki tanıyan bir > asa Türkiy e Büyük Millet Mecltsi'ne sunulmuş bulunmaktadır ve bumın yakında onaylanacağı umulmak- tadır. Bu şartlar altında. bugün tstanbul'da oturan ntisyonlara geçici olarak tanınmış olan kolaylıkların, hunların taşınma- larını kolaylaştırmak ve o zamana kadar günlük işleri aksahnadan yüriitebilmele- rini sağlamak amacıyla tanınmış olduğu- nu ekselanslarımn lütfen anlay acaklannı untanm. Hem bu esasları ve hem de > abancı misyonlann Cumhuriyet Hükümeti'yle doğrudan doğruy a ve sürekli temasta ol- malarının gerek v abancı devletlerin gere- kse Türkiye'nin yüce çıkarlarına olacağı göz öminde tutularak bu mis>onların mümkün olan en kısa zamanda Ânkara'- ya taşınacaklarını umanm..." Bu notanın bırer benzeri İtalya \e Fransa büyükelçilerine de verildi Türk hukümeti. üç Batılı devlete bi- raz hukuk dersi vererek. Ankara'nın başkent olduğunu ve yabancı elçılerin başkentte oturmalan gerektiğini bıldıri- yor. Bu konuda ödün verilmesi söz ko- nusu değjldir. tngiltere direnecek! İngilız Büyükelçısi Lındsay bu notavı alınca, Londra'ya. "Yapılacak bir tek şey var, o da direnmektir" dedı ve "Eğer üç büyük devlet direnişlerini gevşetmez- lerse. öteki devletler yan çizemezler. Şu halde en önemli nokta cephe birliğidir" diye ekledı. tngiliz Büyükelçısi Lindsay, Ankara'- ya karşı birleşık cephe halınde direniş sürdürülürse, "mutiakiyetçi devlet" de- diği çiçeği bumundakı türkiye Cumhu- riyetı'nın çökebileceğinı ve 'înutlak ha- Idm" diye adlandırdığı Mustafa Ke- mal'ın devnlebileceğinı de ima edıyor- du: "Bu ülke bir mutiakiyetçi devlettir ve bu işte (başkent işinde) mutlak hakimin (Mustafa Kemal'in) kişisei onunı da söz konusudur. Direnmekle zamam ka- zanmış oluruz ve bu tek adam rejiminin ne kadar ömrü olduğunu kimse söyleye- mez" diyordu. Ve fngilıere. sonuna kadar direnmeye ahdettı! Türk notasına 25 nisan günü şu cevabı verdı: "...Majestelcri hükümeti, Türk notası- nda söz konusu edilen ve genel uygulan- ması tartışma konusu yapılabilecek olan Devletler Hukuku düşünceleri üzerinde durmaksızın, kendisine resmi konut y ap- ması için Türk hükümetince Ankara'da arsa teklifîni senet sayar. Majesteleri hü- kümeti, teklifi takdirle karşılarken, aynı zamanda bunu kabui ermesinin Türkiye'- deki temsilcisinin hareketine herhangi bir sınuiama gerJrecek nitelikteki şartlar do- ğurmasını kabul edemeyeceğini de belirt- ABD eicisi Kordiplomatik yavaş yavaş Ankara'daki verini alırken İstanbuldan aynlmayı reddeden elçiler kendilerini bir depresyon içinde bulurlar. Buna karşın başkente gelenler normal çalışmalarını sürdüriirler. Atatürk Amerikan elçesine örnek çiftlikleri gezdirirken. mek arzusundadır. Majesteleri temsilcisi. hükümetinin çıkarlan va da uluslararası ihşkiler onun nerede bulunmasını gerekti- rirse orada olmayı görev bilecektir; ama kendisi, bir genel kural olarak. resmi ko- nutlarından birindc ötekinden daha uzun süre oturmak durumunda bvakılamaz." Cevabı nota budur! İngiltere. hu- kuku. teamülü bır kenara ıtiyor. Hu- kuktan. hatta ciddıyet- ten uzak ve an düşün- çeli bir göruş sergiliyor. İngiliz Büyükelçisı'nın Türkiye'de birçok ko- nutu olabılirmış. Ekse- lans», paşa gönlü nerede isterse orada oturur- muş. Kımse ona o evın- de çok oturdun, bu evınde az kaldın diye- mezmiş. Sözgelımi yılda üç beş gün Anka- ra'ya uğrar. yılın geri kalan 360 günunü Bo- ğaz kıyısında, Tarabya'da geçirebilir- miş Hazret, sankı Türkiye cumhurbaş- kanına güven mektubu sunmuş bir "mu- kim" (resıdent) büyükelçi değil de Bo- ğaz kıyılannda hoşça vakit geçırmeye gelmış bır turisttir! Türk hükümetinin sunduğu bedava arsaya gelince, İngiltere bunu hemence- cık kabulde hıç tereddüt etmiyor. Ama bunun karşılığında herhangi bır yü- kumlülük altına gırmeye de yanaşmı- yor. Türk hükümeti, bedava arsayı. elçi- lik binası yapımı için. elçiliğin başkentte kurulması için önermıştır. İngiliz no- tasında ise "resmi konut" için deniyor Aslmda İngiltere, Ankara'da sadece konsolosluk binası düşünmektedir. El- çilik değıl.. Fransa ve ttalva da Ankara'da arsa 925 yılınagelindiğinde "direnişçiler" İstanbul'da çoğunluğu sağlamışgibiydiler. Başta İngiltere, tam 18 ülkenin büyükelçileri haladevrik ''payıtaht''takalmaya ısrarlıvdılar. teklifîni derhal kabul ettıler. Ankara'da büyükelçilik açmaya ise yanaşmadılar ve ingiltere ile ağızbirbğı yaptılar. Türkiye'nin son sözü Turk hukumetı. ıkı buçuk-üç a\ ka- dar bekledikten sonra, 1925 yılı tem- muz ortalannda İngiltere. Fransa ve İtalya'ya cevap verdi Turk notalan na- kentte ofururlar. Bu bir Devletler Huku- ku kuralıdır. tartışılamaz" dcndı. Türkiye son sözünü söylemış oldu. Bundan sonrası zamana bırakıldı. Za- man. Türkiye'den yanaydı Çünkü Tür- kiye haklıydı. Türkiye'nin ba^kentı An- kara'daydı. Türkiye Cumhurbaşkanı ve Türk hükümeti başkentteydı. Ya- bana elçiler de eninde sonunda Anka- ra'ya gelip yerleşeceklerdı. Yerleşmek zorunda kala- caklardı. 1924yılında Lo- zan Antlaşması yürürlüğe gırdı. Türkiye. yabancı devletlerle normal diplo- matık ılişkıler kurdu. Ya- bana ülkelere elçiler atan- dı. Yabana devletler de karşılık \erdiler. Turkıye'- ye elçiler gönderdıler. Ve Türkıye'deki elçilikler iki- ye bölündüler: (a) Anka- ra'da oturanlar. (b) jstan- bul'da oturanlar. İstan- bul'da oturanlar çoğunluktaydı. 1925 yılında İstanbul'da 18. Ankara'da ise sadece 4 elçilik vardı Bu sonuncular, Afganistan. Sovyetler Birlıği, Polonya ve Yunanistan elçılikleriydi. îstanbul'da oturan elçıter. Türkiye'- nin yenı başkentıne karşı bırçeşıt "dıre- niş cephesi" oluşturrnak iddıasındaydı. Bunlann elebaşısı İngiltere elçısiydi. Ama bu sözümona cephcde bırlık yok- tur Kımilen Ankara'ya hıçbır zaman taşınmavacaklannı söylerler. İngiltere. Fransa. italya gibı. Kımilen. sırf Fngilız- ler'in hışmına uğramamak için Anka- ra'ya idşınmayı ertelemektedır. Ro- manya. Yugoslavya, Bulganstan gıbi ülkeler bu gruptandır. Bazı elçiler ise Ankara'da henüz bina yaptıramadı- klan için îstanbul'da otururlar. binaian hazır olunca Ankara'ya taşınacak- lardır. Bunlar Almanya. İran gjbî dev- letlerdır. Kendı aralannda bölünmüş olmak- tan başka. İstanbul'dakı "direnişçiler", moral olarak çöküntü ıçındedırler. Haşmetli Osmanlı Saltanatı'nın şimdi yeller eser yennde! İstanbul'da ne padi- şah ne halıfe ve ne de Babıalı hükümeti vardır artık. Onlarla birlikte o gösteriş- lı. görkemli törenler. kabuller de mazı olmuştur İstanbul'dakı yabancı elçiler. şimdı kime göstenş yapacak. kime baskı yapmaya kalkışacak! Herbirinin süngüsü düsrnüş,tür. Üstelik, İstanbul'- da oıurarak Ankara'daki işleri yürüt- mek hıç de kolay değıldir. İstanbul'dakı kordiplomatik, adeta bir kenara ıtilmış. dışlanmış ve Cuflib^u- riyet yonetialerince pek umursanmaz haldedir. Bu yabana dıplomatlar oya- lanmaya, a\Tinmaya çalışırlar. Ama bu monoton vakit geçirmeler onlan doy ur- maz. Her birinın ıçını kurt kemirir. Hü- kümet Ankara'da. Meclıs Ankara'da. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal An- kara'dadır. Ve Mustafa Kemal, o ılk yı- 1larda İstanbul'a >azlan bıle uğramaz. İstanbul'dakı yabancı elçiler Ankara'yı dürbünün tersınden seyrederler. İstan- bul'da elçilik etmenın eski görkemi kal- mamış. tadı tuzu kaçmıştır. Kazdıkları kuyuya düştüler Ankara'ya karşı direnışın elebaşılı- ğını yapan İngiliz Büyükelçisi Lindsay, kazdığı kuyuya düşmüş gibidır. Daha 1925 yılı başında şunlan yazar: "Kordiplomatik, birçok başkentte. bukalemun gibi, bulunduğu çevrenin ren- gini \ansıtır. Burada (İstanbul'da) da bizler, maalesef bir depresyon geçiriyo- nız. Sıkıntı, eziklik ve müthiş bir şaşkınlık içindeyiz. Ankara'nın gölgesi üstunıuzı uzanıyor. Hepimiz bundan de- ğişik biçimlerde nasibimizi alıyonız. He- pimizi, burada geçici olduğumuz düşün- cesi sarıyor. Gel-git'te suyu çekilmiş o eski şanlı deniz kıyısında, kayalıklann oyuklannda, susuz, kupkunı kalıvermiş bir istakoz süriisü gibiyiz. Kendi aramı- zda zaman zaman akşam yemekleri ve danslar düzenliyoruz. Daha sıkça da bize ucuza gelen danslı çav partileri yapıyo- nız. Böylece kendi kendimizi ve çatal bıçak tutmasını bilen Türkleri eğlendiri- yoruz. Lzunca zaman burada kalmış olanlarımız ise eski güzel anılann tadıyla avunu} oriar. Yıüardan beri. adlanmızı içeren bir kordiplomatik listesi basılrnamrştır. Doğru dürüst birbirimizi bile tanımıyo- ruz. Lnvanlanmız bile değişik. Kimimiz elçi, büyükelçi. kimimiz de temsilci, dele- ge, işgüder ya da yiiksek komiser. Kimi- miz Türkiy e ile hâİâ sav aş halinde gibi; ki- mimiz de bemen hemen barış halinde..." Ankara'yı başkent olarak tanımak ıs- temeyen, Boğaz kıyılannda oturup İstanbul'un tekrar payıtaht olmasını boş yere bekleyen "direnişçi" elçiler ışte böyle bır moral çoküntüsü içindedirler. Boğaz kıyısında otururlar ama. diken üstünde otururlar! Karamsarlık. yan- nlantıa güvensizlık hepsinı sarmış ve hepsının üzerine "Ankara'nın gölgesi" uzanmıştır. Direniş kırılıyor Çok geçmeden bu "direniş cephesin- de" çözülme başlar. 1926 yılında çözül- me gözle görulürcesine hızlanır. O yıl içinde İstanbul'dakı elçilikler birer-ikı- şcr Ankara'ya taşınırlar. Sürekli olarak Ankara'ya yerleşen elçiliklenn sayısı 1926 yılında dörtten sekize çıkar. Mısır, Çekoslovakya ve Arnavutluk elçilıkleri temellı olarak başkent Ankara'ya yerle- şırler. Belçika elçılıği de Ankara'da bir ev tutar. Türkiye'de ılk defa elçilik açan devletler. İstanbul'u hiçdüşünmezler ve doğrudan Ankara'ya gelırler. Ankara'- da kurulmuşolan elçilikler de başkentte iyıce kökleşirler. Sovyet Büyükelçiliğı binası tamamlanır, Almanya ve Polon- ya elçilik bınalannın yapımı ilerler... YARIN: İlginç bir çay partisi ANKARA NOTLAKI MUSTAFA EKMEKÇİ Selanik'te Günler: (6) Mustafa Kemal'in Doğduğu Evde... Selanik Başkonsolosu Murat Bilhan'ın çağrısına ne- den o denli sevinmiştim, anlatması güç. Murat Bilhan, gazetecilere Başkonsolosluk'ta yemek verecekti. On beş-yırmi kilometre uzaktıktaki Sunbeach Oteli'ne ara- baları gönderdi Bindik. Yakındaki köyden bir mayo al- mak istıyordum, zırhlı arabayla gidip mayoyu da aldık! içimi asıl kıpır kıpır eden, yiyeceğimiz yemekten çok, Mustafa Kemal'in doğduğu evi görmemizdi. Başkonso- los Murat Bilhan: - Önce yemeği yiyelim, müzeyi sonra gezeriz! dedi. - Hayır, önce müzeyi gezelim, Atatürk'ün doğduğu evi görelim! Sonra yiyelim yemeğimızi.. demek geçti içim- den, tuttum kendimi. Balkan Gazeteciler Konfederas- yonu'nu oluşturmak için, Çağdaş Gazeteciler Derneği'- nden Selanike gelmiş bir bölük arkadaşız O günkü yemekte kimler mi vardı9 Mahmut Tali Öngören, Murat Yetfcin, Veli özdemir, Yüksel Baysal, Celal Toprak, Ne- bil Özgentürk, Ahmet Özgenç, Ali Tartanoğlu. Yemek bıtti, müzeyi gezebıliriz. Başkonsolos Murat Bilhan, Atatürk'ün doğduğu evle ilgilı bilgi veriyor. Ev, Mustafaların değil, kira evi. Bu evde doğmuş, ama hep bu evde oturmamışlar, daha sonraları küçuk bir eve ta- şınmışlar. Muzipliğim tutuyor, soruyorum: - Mustafa'nın karga kovaladığı çiftlik nerede? - Orası buraya uzak, "Langada" diye bir yer var, ora- da. Şımdi gidip kargaları görecek durumumuz yok! Murat Bilhan: - Ataturk, evin ikinci katında işte, şu odada doğdu! di- yor. Beşik filan yok ortada, bir de beşik koysalar, onca- ğız yapay olurdu artık. Atatürk, Ankara'da, başını dinlemek için Kızılcaha- mam'daki Çamkoru'ya gittiğınde, toprağa boylu boyun- ca uzanırmış Onların biraz ilerisinde Sabahattin Ali, Niyazı Ağırnaslı, arkadaşları, bakarlarmış. Atatürk ile arkadaşları kalkıp gittıkten sonra, tam aynı yere Saba- hattin Ali uzanır; ellerini başına yastık yapar - Çocuklar. bakın ben Atatürk oldum! dermiş. Bir arkadaş: - Atatürk, şurada oturmuştur! deyip koltuğa kuruluyor. Düşünüyorum, Atatürk'ün devrimleri bir bir yıkılmak istenirken, kimler bunun ayrımında. 10 Kasım'larda, gi- dip "Atatürk izindeyiz!" demek iş değil, o devrimlere sahip çıkmak yürek işi, gerçek yiğitlik o. Ezanı Türkçe okuyacak babayığıt yok mu? Gerıcilerin, Amerika usak- larının salyaları nasıl akıyor, görmüyor muyum? Ama Atatürk düşmanları yine de budala. Foyaları çabuk çıktı ortaya. 'Kuran kurslan yemıni" geldikçe usuma, tüyle- rim diken diken oluyor. Bakın, körpe beyinlere işlenen şu "yemin'degeçentümcelere: "Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bır memleket haline gelmiştir. Hayatımı, Mustafa Kemal dinsızlıği ile savaşa adayacağıma, Tür- kıye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mü- cadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunlarm tatbikinı önleyeceğıme, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinın kurulması için devlet idaresinde söz sahibı olacak mevkilere gelmek için çalışacağıma, dinim, Allahım ve bütün mukaddesa- tmr&zerirm yernin ve kasem vderim. (Dr. Nfyazi K9f man; Dinsel Bunahmdan Gerçek Hak Yoluna, izmir 1971, s.170; bundan aktaran: Doç. Dr. Zekl Başer, "Ta- rihte, Tıp Tarihinde Yemin". Atatürk Üniversitesi Yay. 1973: "Kemalıst Ülkü"dergisl, sayı 246, Ekim 1988) Sıvas'ta yakılanlar geçiyor gözümün önünden. Silkini- yorum. Başkonsolos Murat Bilhan, "Atatürk Evi ile ilgili bilgiler veriyor. herkes cankulağıyla dinliyor: - Türklerin dışında müze, yabancılarca da ziyaret edi- liyor. Selanik'le ilgili Yunan turizm broşürlerinde müze- ye verilmediğı için, çoğu zaman yabancılar, müzenin yerini bulmakta güçlük çekiyorlar. Ancak, yakın Türk ta- rihi konusunda belli bir birikimi olanlar, yabancılar, tu- ristik broşürlerde yer almayan bir müzenin yerini bulma konusunda zahmete katlanıyorlar. Müzenin Selanik'teki tanıtımı ile ilgili bu sıkıntıyı giderebılmek amacıyla Yu- nan makamlarına başvurduk. Atatürk'e ait bu müzenin Yunanlılarca da tanıtılmasının Selanik'in ekinsel yaşa- mına zengınlik katacağı düşüncesini işledik. Bugüne dek olumlu bir yanıt alamadık! Belki Yunanlı yöneticiler bu yazdıklarımı okurlar da barışa büyük katkısı olacağına inandığım, Atatürk'e say- gının örneğını gösterırler. Müzede bır özel defter var; defteri karıştırırken, ANAP'lı Eyüp Aşık'ın yazdıklarını da okudum "Bravo Eyüp Aşık'a!" dedım. Murat Bilhan, ilginç bir olayı da anlattr 1980 yılında Selanik'te, Alman Başkonsolos- luğu'ndaki görevinden emekli olduktan sonra Selanik'e yerleşen Alman Bayan Carola Meurin, vaktiyle Ankara'- da 1930-1940 arasında Alman Büyükelçiliği'nde görev yaparken satın aldığı çoğu antika 42 parça, "Atatürk Evi" Muzesi'ne armağan etmış. Eşyalar, müze demirbaşına geçirilmiş, ancak yer darlığı nedeniyle tumü sergi- lenemiyormuş. Bir yabancının, Atatürk'e, Türk halkına bu yakın ilgisı ne güzel bir şey! Aynı ilgiyi, Yunanlı kom- şumuzdan da bekliyorum. Atatürk onların büyük kentta- şı (hemşerisi), öyle değil mi? Balkona çıkıp resimler çekiyoruz. Ahmet Özgenç, 100 yıllıkağacabakıp: • Arkası 15. Sayfada BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Aranılan bir kişinin - bulunabilmesi için tanık- lann verdiği bilgjlere göre 2 çızilen yüz resmi. 2/ Sidik o asidi tuzu... Beyaz etli bir Akdeniz bahğı. 3/ Eski 4 bir Fransız halk dansı... g Budacılık'ın Japonya'da büyük önem taşıyan k o 6 lu. 4/ Tek hücreli bir hay- j van... Germanyum ele- mentinin simgesi. 5/ 8 Gemilere girip çıkmak g için kullanılan iskele... Eserler, yapıtlar. 6/ Parola... Ba- harlı bir bitki. 7/ Osmanlılarda gümrük vergısi... Gelin tacı. 8/ Se- vap... Yapağı ya da keçi kıbnın dövülmesıyle elde edilen kaba ku- maş. 9/ Şarbon hastalığına verilen bir başka ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çoksesb' müzikte bir beste... Taş ya da ağaçtan yapılmış büyük hay- van. 2/ "O yer" anlamında kulla- nılan sözcük... Kesılen ağacın yerde kalan kütük dibi. 3/ Denızli'nin bir ilçesi... Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu. 4/ Kimı işlen yapan mekanik ya da elektrikli aygıt... Radyum elementinin simgesi. 5/ Borusesi... İkı borunun birbirine bîrleştirildiği yer. 6/ Sevinç belirten bir ünlem... Çok iğneli uzun balık oltası. 7/ Merkez Bankası'nın pasifinde kayıtlı para miktan... Ses. 8/ Avrupa'nın, Ladoga'- dan sonra ıkıni büyük gölü... Zaviye. 9/İnceltîci... Bır çeşit tath çörek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear