22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET2 16 EKİM1993 CUMARTESİ KULTUR ŞİİR ATLASI CEVATÇAPAN Her sorun kendi diliyle haykırır" TOM AS TRANSTROMER ŞIIRLER ÇEVIREN: CEVAT ÇAPAN Tomas Tranströmer 1931 'de Stockholm de doğdu. 1960-1966 yılları arasmda Roxtuna Çocuk Hapishanesi nde psikolog olarak çalıştı. 1967 den sonra da Vasteras'daçatışmaözürlülerleilgüibir göreve geçti. İsveç 'in günümüzdeki en önemli şairlerinden biri sayılan Tranströmer 1981 de Batı Almanya'da Petrarca Ödülu- nü, 1983 'te ise İsveç'in en saygın edebiyat ödüllerinden Bonnier Şiir Ödülü'nü kazandı. Dûnvanın birçok ülkesine yolculuklar va- pan şair Stockholm 'un batısmdaki Vasteras kenünde oturmak- tadır. Şiirlerinde uzun İsveç kışlarından ve Stockholm çevresindeki takım adalarında yaşanan güzel yazlardan olduğu kadar, dün- yanm birçok ülkesinde karşılaşılan sorunlardan da esinlenen Tranströmer gözlemlerini çarpıcı eğretilemelerle dile getirır. Ço- ğunlukla içedönük bir duyarlığm ürünleri olan bu şiirler uykuyla uyanıklık, çalışmayla dinlenme, kentle çevresi ve değişik kültürler arasındaki karşıtlıkları yansıtır. Ama Tranströmer, şiirle ilgili şu sözlerinden de anlaşılacağı gibi, gene de bu karşıtlıklar arasmda bağlar kurmaya çalışır: "Benim şiirlerim buluşma noktalarıdır. Bu şiirlerin amacı, gûndelik dilin ve yaklaşımlarm gerçekliğin değışık yanları arasmda kuramadığı bağlantıyı bir anda kurmaktır. Bir manzaranın çarpıcı özellikleri ile önemst ayrtntıları arasmda bağ- lar vardır; değişik kültürler ve insanlar da bir sanat yapıtmda bir aravagelebilirler; doğavla endüstrı arasmda da bir bağlantı kurula- bilir. Ilk bakışta bir çatışmagibıgörünen bir olgu. bir uzlaşmaya da dönüşebilir. Gûndelik dıl ve alışılmış yaklaşımlar dünyayla ilgili so- runların ele almmasında, belirgin ve somut amaçlara ulaşmada ge- rekli olabilir. Ama havatm bazı önemlianlarmdabu dilin ve yaklaşı- mlarm yetersiz olduğunu denevimlerinüzden biliyoruz. Bu yüzden, valnız bu dilin ve anlaşma vöntemlerinin egemen olmasına izin ve- rirsek, bir iletişim bunalımıyla karşı karşıya gelebüiriz. Ben şiiri böyle bir tehlikeye karşı bir karşı-güç olarak görüyorum. Şiirler et- kin uzlaşma araçlarıdır; bizı uyuşukluğa değil, uyanıkhğa yönelt- mevi amaçlarlar." ara Dağlar Bir sonraki dönemeçte dağın soğuk gölgesinden kurtuldu otobüs, güneşe çevirdi burnunu ve tırmanmaya başladı homurdanarak. Tıka basa doldurmuştuk otobüsü. Diktatörün büstü de oradaydı, gazete kağıdma sanlı. Ağızdan ağıza dolaşıyordu bir şişe. Ölüm, doğuştan var olan o leke, giderek büyüyordu hepimizin üstünde. kiminde hızlı, kiminde yavaş. Dağlann doruğunda mavi deniz buluştu gökle. arih Üstüne I Bir Mart günü denize iniyorum ve dinliyorum. Buzlargökyüzü gibi mavi. Güneşte parçalanıyorlar. Güneş de fısıldıyor bir mikrofondan buzun örtüsü altında. Çağıldıyor ve köpürüyor. Ve sanki birisi bir çarşaf silkeliyor uzakta. Her şeyTarih gibi: bizim Şimdiki Zamanımız. Ortülmüş, dinliyoruz. n Parçalanmak üzere olan uçan adalar gibi toplantılar... Sonra: sarsılan uzun bir uzlaşmalar köprüsü. Bütün gidişgeliş ordan geçecek. yıldızlann altında, doğmamış soluk yüzlerin altında, boşluğa sürgün, pirinç taneleri gibi adsız. III Goethe Afrika'yı dolaşmış '26'da Gide'in kılığına girip veherşeyi görmüş. Bazı yüzler gördükleri her şeyden daha açık seçik olurlar ölümden sonra. Cezayir'den günlük haberler okunduğunda, biri dışında bütün pencereleri karartılmış büyük bir ev belirdi. Ve biz Dreyfus'ün yüzünü gördük orada. rv Köktenciyle Tepkici birlikte yaşıyorlar mutsuz bir evliliği sürdürür gibi, birbirinin biçimini alarak, birbirine bağımb. Ama onlann çocuklan olan biz, kopmahyız onlardan. Her sorun kendi diliyle haykınr. Bir taa gibi koşar gerçeğin iz bıraktığı yere. Binalann az ötesinde biraçıklıkta atılmış bir gazete parçası kaldı yerde aylarca, olaylarla dolu. Şimdi yıpranıyor gündüz gece yağmurda ve güneşte. birbitkiye, lahanaya dönüşmek, toprağa kanşmak üzere. Tıpkı belleğin yavaş yavaş kendimize dönüştüğü gibi. amlarınüzerinde Şarkı Söyleyerek UyananAdam Sabah. Mayısyağmuru. Şehirhâlâ bir dağ köyü kadar sessiz. Sokaklar sessiz. Ve gökte mavi-yeşil bir uçak motorunun gürültüsü. - Pencere açık. Uy uyan adamın sırtüstü yattığı yerde düşü saydamlaşıyor. Kımıldıyor, aramaya başlıyor dikkatin araçlannı el yordamıyla - nerdeyse uzayda. K uzeydeBirSanatçı Ben, Edvard Grieg, özgürce dolaştım insanlar arasmda. Bol bol şakalaştım, gazete okudum, çoğu zaman tumede. Orkestra yönettim. Salon ve ışıklan nhtıma yanaşan tren yüklü bir araba vapuru gibi sarsıldı her başanmla. Buraya saklandım sessizlikle çarpıştırmak için kafalan. Çalıştığım kulübe küçük. ' Kocapiyanozarzorsığıyor buraya saçağın altındaki ahşap kaplamaya sığınan kırlangıç gibi. O dik ve güzel dağ yamaçlan çoğu zaman sessiz. Yol yok, ama arada bir açılan küçük bir kapı var ve garip bir ışık sıayor mağaradaki devlerden. Basite indirge! Ve dağdan çekiç darbelerinin sesleri geldi geldi geldi geldi odamıza bir bahar gecesi yürek atışlanna bürünüp. Ölmeden önce dört ilahi göndereceğim Tann"yı bulmak için. Ama burada başlıyor müzik. Yakın olanla ilgili bir şarkı. Yakın olanla. îçimizdeki savaş alanlan bizÖlülerin Kemiklerinin dirilmek için savaştığı. 01 Sabahın ikisi: ay ışığı. Tren durmuş kırlann ortasında. Uzaktayanıp sönenışıklan bir kasabanın. donuk donuk göz kırpıyorlar ufukta. Tıpkı insanın düşünde derinlere dalıp da odasına döndüğü zaman. gittiği yere gittiğinı hiç hatırlamayacağı gibi. Ya da insan ağır hasta yatarken nasıl yanıp sönen kıvılcımlara, bir kaynaşmaya dönerse günleri bellı belirsız ve donuk, ufukta. K yrie Bazen hayatım gözlerini karanlıkta açardı. Kalabalıklar sokaklarda görmeden ve kavgılı bir mucizeyedoğru sürüklenirmiş gibi bir du>gu. Ben ayakta dururken görünmeden. Bir çocuk yüreğin ağır ağır atışını dinleyerek korkudan ürpererek uykuyadalarcasına. Sabah yavaş yavaş ışınlannı kilitlere yöneltip karanlığın kapılan açılıncaya dek. chubertiana I Akşam karanlığında, New York"un dışında. bir bakışta sekiz milyon insanın evlerini görebileceğın bir yerde, koca kent yanıp sönen bir ışık seli. sarmal bir yıldız kümesi yandan bakınca. Bu yıldız kümesinin içinde kahve fıncanlan itiliyor tezgâhlann üzerinde; vitrinlerel açıyorgelipgeçenlere; iz bırakmadan yürüyen binlerce ayakkabı. Güçlükle tırmanılan yangın merdivenleri, kayar gibi kapanan asansör kapılan. polis kilitli kapılann ardındadurmadan yükselen sesler. Metro vagonlannda, o hızlı yeraltı mezarlannda, kaykılmış yan uykulu gövdeler. İstatistiklere bakmadan biliyorum kı. Schubert çalınıyor bir odada ve birilen için sesler her şeyden daha gerçek şu anda. n Bir yumruk kadar küçülmüş insan beyninin uçsuz bucaksız ovalan. Nisanda kırlangıç dönüyor aynı mahalledeki aynı ambann oluğu altında geçen y ıl y aptığı yuvasına. Transvaal'dan havalanıp Ekvator'u geçiyor, alü hafta uçarak iki kıta arasında, kara parçası üzerinde kaybolmakta olan bir noktaya yöneliyor. Ve bir yaylı sazlar dörtlüsünün sıradan birkaç notasında bütün bir hayatın ızlerinı bulan ve bir iğne deliğinden bir ırmağın akmasmı sağlayan Viyanalı şişman bir delikanlı, arkadaşlannın "küçük mantar" diye çağırdıklan, gözlüğüyle uyuya kalan ve her sabah tam vaktinde kalkıp yazı masasının başına oturan. Böylece harekete geçiyor notalann o olağanüstü kırkayaklan. III Yayh sazlar beşlisi çalıyor. Ve ben ıslak ağaçlann arasından geçerken, yaylanıyor ayaklanmın altındaki toprak; doğmamış bir çocuk gibi büzülüyor, uyuya kalıyorum, tüy gibi geleceğe yuvarlanıyorum ve birden anlıyorum bitkilerin de düşündüklerini. IV Öyle çok şeye güvenmemız gerekiyor ki batmamak için toprağın altına! Köyün yanı başındaki dağın yamaana yığılan kara güven. Susmak için verilen sözlere ve anlayışlı gülümsemelere güven, kazayı haber veren telgrafın bizimle ilgili olmamasına ve içimizden bir balta darbesi yemeyeceğimize güven. Anayolda üç yüz kere büyütülmüş çelikten bir an kümesinin ortasında bizi taşıyan dingillere güven. Oysa bunlardan hiçbiri gerçekten değmez güvenimize. Başka bir şeye güv enebileceğimizi söylüyor yaylı sazlar beşlisi. Başka neye peki? Başka bir şeye ve bu düşünce yol boyunca bir süre izliyor bizi. Tıpkı merdivende ışıklar söndüğünde. elin karanlıkta yolunu bulan kor tırabzanı güvenle izlediği gibi. V Piyanonun başına geçip dört elle Fa minörü çalıyoruz. aynı arabada iki sürücü. biraz gülünç bir görüntü bu. Ellenmiz bır ileri bir gen çınlayan ağırhklan itiyor sanki. sanki büyük bir çabayla bozmaya çalışıyoruz o koca kantannkorkunçdengesini:mutlulukveacieşitağırlıkta. "Öyle görkemli ki bu müzik," diyor Annie. Haklı. Ama ev lemcı insanlara sinsi bir kıskançlıkla bakanlar. katil olamadıklan için kendilerinden nefret edenler - onlar kendilerini bulamıyorlar burda. Ve insan alıp satan ve herkesın satın ahnabileceğine inanan niceleri - onlar da kendılenni burada bulamıyorlar, onlann müzıği değil bu. Zaman zaman coşkulu ve yumuşak, zaman zaman sert ve güçlü. salyangoz izi ve çelik tel - kendisi baştan sona birdeğişim olan bu uzun ezgi. Tam şu anda derinliklerden yukan bizi izleyen o inatçı uğultu. Popüler edebiyat tarihi Kültür Servisi - Ankara'da yayımlanan Edebiyat ve Eleştiri dergisi 10. sayısma ulaştı. Bu sayıda, Gökhan Cengizhan"ın "Popüleredebiyat tarihi" üst başhğıyla 1980 sonrası Türkiye edebiyatını sosyolojik bir yaklaşımla değerlendirdiği "Burjuva edebiyatırun önlenemez yükselişi" adlı biryazısı. Ahmet Yıldız'm "'Şanlı tarihi gericilığin fh da düşünce süreçlerimizın hızlandınlması üzerine bır deneme" adlı yazısı, Kemal Sılay'ın İranlı kadın şair Furug üzerine "Günahkar Furug: İslam. çinsellik ve feminist söylem" adlı bir inçelemesi, aynca İbrahım Baştuğ, Yeşim Dorman. Salih Bolat, Gökhan Cengizhan'ın Sıvas katliamı üzerine yazılan, Özcan Karabulut'un '"Kısa öyküde izlek-biçim-izlek ilişkisi" üzerine birdenemesi, Ayla Tanya/Elif Ersözlü'nün şiir çevırisinın sorunlan üstüne "Çevirmek ya da çevirmemek"' adlı yazılan, Kadir Yerci'nin Marguis de Sade çevirilerini karşılaştırdığı "Florian çobanlan gibi" adlı yansı. A. Kerem Çebi'nin Ferit Edgü'nün "Kımse" adh romanı üzerine bir denemesi, Aysu Erden'in "Çözümleyici yazın eleşürisi" adlı yazısı yer alıyor. Dergide aynca Göİcsun Yazıcı, Bertolt Brecht, Nilbanu Engindeniz'in öyküleri ve Osman Numan Baranus, Adnan Saucı, Hakan Şenocak, Günhan Burak, Ege Berensel, İbrahim Baştığ'ın şiırleri yayımlanıyor. *93Grafik ÜrünleriSergisi KONYA (AA) - Selçuk Cniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Bölümü'nde okuyan 3 öğrenci tarafından hazırlanan "93 Grafık Ürünlen Sergisi" törenle açıldı. Resim-İş Bölümü Salonu'nda açılan sergide, Ali Polat, Şengül Başsoy ve Harun Hilmi Polat adlı öğrencilerin toplam38>apıüyeralıyor. Sergi, 17 ekim tarihine kadar açık kalacak. Leyla Gencer'e saygı gecesi Kültür Servisi - İstanbul Devlet Opera veBalesi. Türk opera sanatının oluşumuna katkıda bulunmuş. bugünlere taşınmasına emeği geçmiş, Türk opera sanatçısının adını dünyaya duyurmuş değerli opera sanatçılan için düzenlemeyi amaçladığı saygı gecelerinin ilkini Devlet Sanatçısı Leyla Gencer için haarladı. 18 Ekim 1993Pazartesi akşamı saat 20.00'de Atatürk Kültür Merkezı Büyük Salon'dasanatçının katılımıyla gerçekleşecek olan geceyetenorErol Uras, Devlet Sanatçısı bariton Mete Üğur ve Devlet Sanatçısı bas Ayhan Baran solist olarak. devlet sanatçısı Aydın Gün, eleşnrmett-yazar Faruk Yener. tstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdür ve Genel Sanat Yönetmeni Yekta Kara konuşmacı olarak katılıyorlar. Metnini Zeynep Oral'ın yazdığı. Leyla Gencer'in yaşamından ve yorumladığı eserlerden çeşitli kesitlerin aktanlacağı geceyi Zeynep Oral ve Haldun Dormen birlikte sunuyorlar. Rana Pars'ın resim sergisi İSTANBUL (AA) - Türkiye"nin ılk mum heykel sanatçısı ressam Nevzat Duruak'ın kızı Rana Pars'ın resimlerinden pluşan sergi, Üsküdar Belediyesı Sanat Galerisi'nde açıldı. İlk kişisel sergısıni, bu yıl içinde Celal Bayar'ın doğum yeri olan Umurbey "de açan sanatçı. daha önce de Fatih Horhor Sanat Galerisi. Üsküdar Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi ile Beyoğlu Belediyesi Sanat MerkezTndeki karma sergilere kaülmıştı. Rana Pars"ın. babasının da eserlennin yer aldığı sergisi 22 ekim cuma gününe kadar gezilebilecek. KÜSAN'ınfuarı Harbiye Kültür Merkezi'nde Kültür Servisi - Kültür ve Sanat Varlıklannı Koruma ve Tanıtma Vakfı (KÜSAV) tarafından düzenlenen IX. istanbul Antika ve Dekoratif Sanat Fuan, 5-14 Kasım 1993 tarihleri arasında Harbiye Kültür Merkezi'nde yapılıyor. Geçen şubat ayında restorasyon cahşmalan tamamlanarak hızmete açılan Harbiye Kültür Merkezi, 1841 yılında inşa edilmiş ve uzun yıllar Harp Okulu olarak kullanılmış. Genelkurmay Başkanlığı'na ait olan bu tarihi bina, şubat ayından bu y ana kültür ve sanat merkezi olarak hizmet veriyor. Genelkurmay Başkanlığı'na ait bir binanın ilk kez halka açılması açısından anlamlı bir niteliğe sahip olan Harbiye Kültür Merkezi; bağlı bulunduğu Askeri Müze. çevresinde bulunan ŞehirTiyatrosu ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu ile birlikte bir kültür kompleksı oluşturuyor. Önündeki geniş bahçesiyle birlikte 5 bin metrekarelik bir alanda yer alan iki katlı binanın giriş katında vestiyer. fuaye ve sergi salonlan; üst kaünda kafeterya, çok amaçlı salonlar. fauye ve sergi alanlan, 240 kişilik simultane sistemli konferans salonu ve 550 kişılik konser salonu bulunuyor. Birleşmiş Milletler Günü kutlanıyor Kültür Servisi - Birleşmiş Milletler Günü 24 Ekim 1993 pazargünü İstanbul St. Antoine Kilisesi'nde kutlanacak. Saat 15.00'te Edmund Caın'in konuk konuşmacı olarak yer alacağı bir toplantı düzenleniyor. Toplantıya aynca ABD. Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeü, Birleşik Kralbk ve Fransa başkonsoloslan kaülacak. Toplanunın ardından org sanatçısı Charles Köpe bir konser verecek. Gazeteci Ömer Güner Kıyı'da Kültür Servisi - Trabzon'da yayımlanan aylık kültür ve sanat dergisi "Kıyfnın ekim sayısında gazeteci Ömer Güner. atardamar köşesinde "Basın denizine Anadolu"dan akan bir ırmak" başlığıyla yer alıyor. Ahmet Ozer'in kaleme aldığı yazıda gazetemız Trabzon muhabiri ve Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olan Ömer Gürier'in yaşamı ve gazetecilik tutkusu anlatılıyor. Dergide aynca Vedat Yazıcfnın "Şiirle", Enver Atılgan'ın "Acılar ve anılar", İbrahim Dizman'm Ahmet Özer söyleşisi, Mehmet Güler'in "Orhan Kemal", Ali Mustafa'nın Çiğdem Sezer söyleşisi. İsmail Gençtürk'ün "Bugunkü Hasanoğlan", Muhsin Şener'in Fergun Ozelirnın şıirleri üzerine bır yazısı, Hart Crane'nin "Genel Amaçlar ve Kuramlar", Şaban Akbaba'nın, Nadir Gezer'in "Aydınlığa Yürüyenler" romanıyla ilgili bir yazısı, Duran Yılmaz'm "Aynlanmış" adh öyküsü yer alıyor. Güngör Gençay, Abdülkadir Paksoy, Timuçin Ozyurekli ve Ergun Evren, Zekeriya Saka ve M.Özer Ciravoğlu'nun şiırleri de 'Kıyı'da okunabilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear