25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 AĞUSTOS 1992 CUMARTESİ 12 DIZIYAZI Yunanistan, yıllar sonra Türkiye ile diyaloğa girdi Savaş korkusu zîrveye zorladı KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI VE SONRASI ECMELBARUTÇU — 13— Milliyetçi partiler koalisyonunun kurulmasmdan sonra daha Çağlayan- gil koltuğunu ısıtmadan Atina büyü- kelçimizden bakanlığa bir mesaj geldi. Bu mesajda Kamuran Gürün, Dışişle- ri Bakan Yardımcısı Stavropulos ile konuştuğunu, onun kendisine Yuna- nistan'ın Türkiye ile arasındaki bütün meseleleri, Kıbns meselesi dahil bütün ihtilaflı konulan müzekere yolu ile halletmeyi arzuladığını, Cumhurbaş- kanı Karamanlis'in de böyle düşündü- ğünü, bizzat Karamanüs'ten aldığı talimata istinaden Türkiye ile bütün bu konularda müzekerelere girrnek is- tediğini. bu nedenle kendisinin bir Türk temsilcisi ile istenilen yerde gizli- oe buluşup müzakerelere başlamayı teklif ettiğini bildiriyordu. Bu teklifi aldığımız zaman bakanlıkta durumu enine boyuna inceledik. Yunan Dışiş- leri Bakanı Bitsios o sıralarda Aüna'- da bulunmuyordu. Ortadoğu memle- ketlerine bir geziye çıkmışü. Stavropu- los ile Bitsios arasında bir şahsi ihtila- fın mevcut olduğunu, Stavropulos'un Karamanlis'in adamı olarak Dışişleri BakanlığVna oynadığını btiiyorduk. Stavropulos ile özel bir ilişki yürütme- nin yararlı olabileceğini düşündük ve bUdi ve her iki yolu da denememizi söyleyerek çıkıp gitti. Necdet Tezel ile yalnız kabnca yine düşünmeye başla- dık. Bizim kanımızca Stavropulos'u arük unutmamız gerekiyordu. Yuna- nistan'ın resmi teklifini aldıktan sonra diğeri üzerinde de durmarun anlamı yoktu. Aksi takdirde hükümetten hü- kûmete olan ilişkileri bırakıp Yunan Hariciyesi'nin arkasından iş görmek gibi bir duruma düşecekük. Günûn bi- rinde, Yunan Hariciyesi bize "Kapı- sından giremediginiz yere bacadan girmeye niye çalışıyorsunuz" diyebı- lirdi. Kendi içlerinde bir ihtilaf varsa onu halletmek onlann işi idi. Bize bu durumda resmi teklifle iş görmek dü- şüyordu. Bakan ile oturup bu durumu enine boyuna görüşmemiz laamdı. Oturup kendisini bekledik. Görüşü- müzü gelince kendisine etrafhca anlat- ük. Bu defa biraz tereddüt etti. "O halde Kamuran'a yaan, anlamaya ça- lışsm" dedi. öyle yapıldı. Atina büyü- kelçimiz aradaki mutemet adamı ile konuşacağını, kendisinden Karaman- lis'i görüp durumu açıkbğa kavuştur- masıru isteyeceğini ve neticesini bize bildireceğini mesajladı. Birkaç gün sonra mutemet adamının Karaman- lis'i gördüğünü, Stavropulos'un tam yordu kı Yunan Dışişleri Bakanhğı ile Devlet Başkanı Karamanlis arasında işler iyi gitmiyordu ve Bitsios Orta Do- ğu ziyaretinden avdette Stavropulos işini öğrenince bunu önlemenin yolu- nu iki Dışişleri Bakanının bir araya gelmesinde bulmuştu. Kamuran Gü- rün telgrafında bu vesile ile "Zaten bir süredir Bakanlığın ilgiü dairelerinde bana karşı bir tutumu seziyordum" di- yerek hepimize veriştiriyordu. Halbu- ki böyle bir durum söz konusu bile değildi. Cenevre'de Cunis ile iki Dışişleri Ba- kanı arasındaki buluşmanın haarbğı- nı yaptıktan sonra Ankara'ya dön- dük. İki bakanm 16-19 Mayıs 1975 tarihlerinde Roma"da bir araya gelme- leri kararlaşünldı. Bitsios bu arada Çağlayangü'e bir mesaj göndererek KTFD kurucu meclisince hazırlanan anayasa için 18 mayıs günü yapılması kararlaştınlan referandurnun ertelen- mesinı istedi. Çağlıyangil bu talebi haklı buldu. Öyle ya, iki bakanın Roma'da aralanndaki meseleleri gö- rüşmek için bir araya geldikleri sırada Kıbns Türk Federe Devleti'nde refe- randum yapılmasının Yunanlılann canını sıkması kadar normal birşey olabilir miydi? Onun için benden Kıb- ns'a giderek bunu sağlamamı istedi. Bu asbnda bir "imkânsız görev-missi- on impossible" idi. Bütün güç işlerin bana düşmesi de benim kaderimdi. Türk cemaatine bunu anlatmak çok güçtü. Kuşkulanacaklar, Türkiye'nin tavizci tutumu girdiği kanaatinden kendilerini kurtarmalan mümkün ol- mayacaktı. Kendilerine hem gerçeği söylemeyecektim hem de refarandumu ertelemeye kendilerini ikna edecektim. Bu nasıl olacaktı? Üstelik KTFD baş- kanına söyleyeceğim başka olacak, cemaatin duyacağı gerekçe başka ola- yılım yeni doldu. Daha bir yılım var çıkmak için. - Geçenlerde Demokrat Partili bir arkadaşa rastladım. Amerikan Hükü- meti bize 300 milyon dolar kredi vere- cek ama dışişleri bakanlığında Faik Ahmet Barutçu'nun oğlu var. O bu yardımı almamıza rnani oluyor. Ama onu şimdi dışan tayin ediyoruz. Arük engel olamayacak dedi. Ben de seni bu yüzden çoktan gitmiştir sanıyordum. Düşünün ben Hariciye'ye yeni gir- mişim ve eski tabiriyle bir müsevvitten başka birşey değilim. Ben nasıl olurda ABD'nin Türkiye'ye yardım yapması- na mani olabilirim. Bunu, akhnı pey- nir ekmekle yemeden bir kimsenin söylemesi mümkün olamazdı. Gerçi ben işin farkındayım. Rahmetli Sacit Menzilcioğlu herhalde aldığı talimat gereği veya işgüzarlık icabı o 'yardım dosyası'nı benden gızlemek için başka dosyalann içine koyardı ve ertesi günü daireye geldiğinde sık sık degiştırdiği için meşhur' dosyanın hangisinde ol- duğunu unuturdu. Menüvenleşme Bu konu yüzünden beni bir yıl üzeri- ne New York Başkonsolosluğu'na kançılar olarak tayin etmişlerdi. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu gönlümü almak ihüyacını da duymuş ve bundan böyle New York Başkon- soloslugu ile Birleşmiş Milletler nez- dindeki misyonumuz arasında bir merdivenleşme usulü getireceklerini ve buna göre bu süre sonra beni BM'- deki misyona aldıracağını söylemişti. Buna 1960 ihtilalinde uğradığı acı so- nuç dolayısıyle ömrü vefa etmeyecek ve bu sözü Genel Sekreter Namık Tol- ga yerine getirecekti. Çağlayangil olgun insandı ve kendi- sini Hariciye'de çok sevdirmişti. Ara- görünse bile böyle dûşünmediğini bili- yordum. Ama Denktâş, bütün zanne- dilenlerin hilafına Türkiye'ye hiçbir zaman güçlük çıkarmak istemezdi. Bu kanaatimi belki herkes paylaşmaz, ama benim değişmez kanaatim budur. Rauf Denktaş hiçbir şeyin Türkiye'siz yapılamayacağı bilincine herkesten fazla varmıştır. Bu uğurda kendisini pek çok defa Türkiye'nin kullanmış olmasını, şahsiyetinin ezilmesi pahası- na da olsa, davarun selameti için sine- sine çekmiştir. Günü geldiğinde bu insanın hakkında tarih tabii ki doğru hükmünü verecektir. Onu bazen des- pot görüntüsü içine sokanın Türkiye ve Türkiyeli makamlann olduğunu bir gün tarih yazacaktır. Hayatımda onun kadar kabiliyetli bir insanı tanı- madığımı ve şayet Türkiye'de bir Türk vatandaşı olarak doğmuş olsa idi. ken- di memleketimizde eksikîiği çok duyu- lan devlet adamı olarak büyük ve beynelmilel bir şöhret olacağı husu- sunda en ufak bir tereddütüm olmadı- ğmı da burada beh'rtmeh'yim. Sonunda referandumu ertelemeye kurucu meclis karar verdi, ama gerçek nedeni bugün dahi biliyorlar mı bile- miyorum. Bununla beraber Rauf Denktaş'ın korktuğu gibi olmadı. Re- ferandum bir kere ertelenirse yol olur. Yunanlılar her seferinde Türkiye'yi bu konuda ikna edebilir şeklindeki kor- kunun yersiz olduğunu gördü ve erte- lenen referandum 3 hafta kadar sonra 8 haaranda yapıldı. Demirel ile Karamanlis 31 Mayıs 1975 tarihinde Brüksel'de buluştular. Bu zirve toplantısı neden ve nasıl vuku buldu? Yunanistan bir yıldan beri te- masLan kaçındığı Türkiye ile bu diya- loğa neden yaklaşü? Bunun da hikâye- sini anlatmalıyım. Yunanistan'ı Türkiye ile zirve top- Karamanlis 1 yıl sonra Türk devlet adamları ile görüştü. Y unanlılar, Türkiye'nin Yunanistan'a saldıracağına inanır halegelmişlerdi. Bu inanca Ege Denizi üzerindeki ihtilaflı konulann yarattığı hava sebep olmuştur. Bu havayı da Ege Denizi'ndeki kıyılanmıza yakın Yunan adalannın silahlandınlması yaratmıştır. Daha doğrusu bu adalann silahlandınlması haberlerinin Türkiye'ye ulaşması üzerine tarafımızdan girişilen atılımlar buna S e b e p OİmUŞtUr. Demird,31 Mayıs 1975'te Brüksel'de KaramanlisTebirara\a geldi konuyu derinleştirmeye değer bulduk. Stavropulos birkaç günlüğüne Ce- nevre'ye gideceğini bildirdiği için Ce- nevre Daimi Delegemiz Coşkun Kırca haberdar edilerek Stavropulos'u gör- mesi ve düşüncelerini derinleştirmeye çalışması istendi. Bundan maksat Stavropulos'un söylediklerini Yunan hükümcti adına yapıp yapmadığmı daha iyi anlamak idi. Stavropulos, Kırca'ya Kamuran Gürün'e söyledik- lerini tekraretti. Tamamen Karaman- lis'in talimatı ile hareket ettiğini söyle- di. Garip bir durumla karşı karşıya bulunuyorduk. Yunanistan'ın An- kara'da bir büyükelçiliği vardı ve bur- dan bize resrru kanaldan bu konu ile ilgili bir şey intikal etmiyordu. Kara- manlis'in bu resmi kanalı bırakıp Stav- ropulos ile bizimle bir diyalog kurma- sındakı maksadı ve bunun manası ne idi? Kamuran Gürün bunu ortaya çı- karmalı idi. (rfdi mesaj Yunan Büyükelçisi tamamen bilgisiz olduğunu belli etti ve Stavro- pulos hakkında iyi konuşmadı. Öbür yandan Kamuran Gürün arada kul- landığı adama itimat ediyordu. Bu adam bir Rum idi. Ondan aldığı malu- mata göre Karamanlis etrafında güve- nilir eleman olmamasından şikayet ediyormuş, Dışişleri Bakanı Bitsios'- dan şikayetçi imiş, kendisine dışişle- rindeki elemanlar daima güçlük çıka- nyormuş, onun için Stavropulos'u görevlendirmesi doğru imiş. Bu arada ikinci bir gelişme oldu. Yunan Dışiş- leri Bakanı Atina'ya döndükten sonra bu defa Yunan Büyükelçisi Bakanlığa gelerek, Yunanistan'ın Türkiye ile me- selelerini müzakere yolu ile halletmek için iki Dışişleri Bakanı'nın buluşması için resmi teklifte bulundu. Durum büsbütün garip bir hal almıştı. Bir ta- raftan Karamanlis'in talimatı ile hare- ket ettiğini söyleyen Stavropulos ile yapılacak gizli toplana, öbür yandan da Yunanistan'ın resmi teklifi ile karşı karşıya bulunuyorduk. Bu durumda birincisini arük unutmak veresmitek- lifi işleme koymak gerekirdi. Bu dü- şüncemizi Siyasi İşler Dairesi Genel Müdürü Necdet Tezel ile birlikte ba- kana arzetük. Yemek randevusu için dışan çıkmak üzere olan Çağlayangil bizi ayakta ancak iki dakika dinleye- yetkili olduğunu söylediğini Bakanlı- ğa intikal ettirdi. Duruma şaşmamak mümkün değildi. Acaba aradaki mu- temet adam mı yalan söylüyordu? Ama Atina büyükelçimiz bunu kabul etmiyor ve ısrar ediyordu. Onun ısran karşısında, Çağlayangü'in talimaü ile, ikisini de denemek gibi bir yola gidildi. Genel Sekreter Şükrü Elekdağ'ın Ko- penhag'da katılacağı bir toplanü dö- nüşü Cenevre'de 21 Nisan 1975 günü Stavropulos ile buluşması kararlaşü- nldı. Ben de kendisine katılmak için Cenevre'ye giderek orada Elekdağ'ı bekledim. Genel Sekreter Cenevre'ye geldi ve Stavropulos'u beklemeye baş- ladık. Randevu günü adamdan hiç haber çıkmadı.Coşkun Kırca, Ce- nevre'deki Yunan Daimi Delegesi ile temasa geçerek vaziyeti öğı^enmeye ça- lıştı. Yunanlı delege hiçbir haberi ol- madığmı kendisine söyledi. Böylece Şükrü Elekdağ'ı buluşma olmadan Ankara'ya uğurladım. Ben Cenevre'- de kaldım ve Yunan resmi teklifi gere- ğince iki Dışişleri Bakanı arasındaki toplantının hazırlığı için Cunis ile Ce- nevre'de buluşacak olan Necdet Te- zel'i bekledim. Birkaç gün sonra bu sefer Cunis Cenevre'ye geldi. Orada Tezel ile kendisini görerek Çağlayan- gil-Bitsios buluşmasının haarlığını yaptık. Ankara'ya döndükten sonra Genel Sekreterin Atina büyükelçimize sert bir telgraf gönderdiğini ve içine düşürüldüğü durumdan dolayı onu sorumlu tuttuğunu öğrendim. Bakan da vaziyete içerlemişti. Atina büyükel- çimiz araya adam koyarak Stavropu- los'la temas şeklini eleştiriyordu. "Bir seferki bulunduğu memleketin hükü- meü ile normal yollarla cabşma itiyadı- m kaybeüniştir bundan artık ne bekle- nir" diye küplere biniyordu. Necdet Tezel, genel sekreterin Atina büyükelçimize göndermek için hanr- ladığı telgrafı biraz hafıfletmek iste- miş, fakat Elekdağ, Necdet Tezel'in tashihatını silerek tekrar eski ifadeleri- ni kullanmak suretiyle telgrafı gön- dertmiş. Bu telgraf üzerine Kamuran Gürün merkeze döşenen bir telgraf gönderdi. Atina büyükelçimiz bu telg- rafta kabahati Necdet Tezel'e yüklü- yor ve onun Ankara'daki Yunan Büyükelçisi ile görüşerek Stavropulos işini ona çıtlatmasının hatalı olduğunu söylüyordu. Kamuran Gürün bu gö- rüşte haklı olabilirdi. Açıkca anlaşılı- cakü. Bu çok meçhullü denklemin içinden çıkmaya imkan göremiyorum. Onun için giüTiek istemiyordum. Ama bakan da illa benim gitmemi istiyor- du. Bunu ancak benim yapabileceğimi kanaat getirmişti. Çağlayangü'e büyük sevgi ve saygun vardı. O da beni çok önemli görevler- de denemiş ve hakkımdaki notunu vermişü. Partisinden gelen bütün bas- kılara rağmen dışişleri bakanlığına politikayı sokmamış ve hiçbir memu- ru bilinen siyasi eğilim veya düşünçele- rinden dolayı harcamamışür. İlter Türkmen Yunanlılarda Isviçre'de Kıbns konusunda gizli görüşmelerde bulunurken ben de onunla Bakan ara- sında gizli mesaj taşıyan kimse olmuş- tum. Ilter Türkmen Zürih'te gizli görüşmeler yapar ve kıraladığj Volks- wagen ile Cenevre'ye iner görüşmeleri bir nevi 'supervise' eünek için orada bir otelde kalan Şuat Hayri ile emekli Büyükelçi Settar İksel'e olan biteni an- laür ve sonra da ben masajlan ahr, Ankara'ya bakana götürürdüm. Ni- çin CHP'i bir kimsenin oğlunu bu den- Û gizb" bu iş için kullanıyorsun diye kendisine herhangi bir kimsenin ikaz- •da bulunup bulunmadığını bilmiyo !rum. Bulunmuş olsalar dahi Çağlayan- gil'in buna aldınm edeceğini sanmıyo- rum. Halbuki ben dışişlerine intisap ettiğim zaman tamamen tersi cereyan etmiş ve merkezdeki sürem dolmadan beni bir yıl üzerine Demokraük Parti Meclis Grubu'nun ısran ile dışanya posta eünişlerdi. Onu da buraya yeri gelmiş iken anlatmak isterim. Daha önce de belirüniş olduğum gi- bi Semih Günver'in Genel Müdürü olduğu MEİDUM - Milletlerarası Ekonomik İşler Dairesi'nde Ameri- kan yardımına bakan 2. Şubede göre- ve başlamıştım. Şube müdürüm rah- metli Sacit Menzilcioğlu idi. O sıralar- da Demokrat Parti Hükümeti ABD'den 300 milyon dolar kredi al- mak için uğraşmakta ve fakat bu iş bir tûrlü olumlu şekilde bağlanmamakta idi. Birgün Amerikan yardımı ile meş- gul olan dışişlerine bağlanmış bulunan Milletlerarası İktisadi İşbirbği Teşki- laü'nda çalışan Rıza Tuna ile karşılaş- üm ve bana hayretle, - Sen hâlâ burda mısın, ben senin ta- yin olup dışan çıkuğını sanıyordum. dedi. - Nerden çıkü bu, dedim benim bir mızda zamanla bir dostluk da meyda- na geldi. Onun Yalova'daki yazlık evinde kordiplomatik şeflerine verdiği yaz yemekleri çok meşhurdu. Kışın yabancı büyükeiçiJer taranndan ken- disine gösterilen misafirperverbğe bu şekilde toplu cevap verirdi ve içerideki büyükelçilerimiz kadar yaz taüllerini Türkiye'de geçiren büyükelçilerimiz de bu yemeğin müdavimleri idiler. Ama Çağlayangil iküdardan düşüp muhalefete geçtikten sonra Yalova'da yine bu şekilde bir yemek verdi. O ye- meğe de gittim. Her ikisi de rahmeüi olmuş Semih Akbil ile Savlet Altuğ dı- şında başka Türk Büjükelçisi yoktu. Çağlayangil, aynbrken "'aslan" diye- rek beni yanağımdan öptü. Bu jesün anlamı çok büyüktü ve Çağlayangil bir daha da galiba Yalova'da yemek vermedi. Şimdi yeniden konumuza ve bırak- tığımız yere döneüm. Güç bir iş için Kıbns'a gitmem gerekiyordu. Yunan- blann talebini söylemeyip onun yerine başka bir gerekçe bulmuştum: Refe- randum yolu ile Kıbns Türk nüfusunu artürmak. Bunun için hem güneyde kalan Türklerin referanduma katıbina- lannı sağlayacak hazıriıklan yapıp Banş Gücü aracılığı ile bunu düzenle- mek hem de 1963 yıbndan beri baskı- lar yüzünden adayı terke zorlanmış olan dış ülkelerdeki Kıbnsb Türklerin referanduma katılmalan gerekecekti. Bu haarlıklann yapılabilmesi için re- ferandum ertelenmeli ve böylece za- manı geldiğinde yapılacak referandu- ma mümkünse bütün Kıbnsb Türkle- rin iştirakini temin ederek nüfusu yükselunenin yolu aranmab idi. Londra'da 30 bin kadar, Türkiye'de de 2 ila 3 bin kadar Kıbnsb Türk var- dı. Bunlan da referanduma sokacak- tık. Ne yazık ki bu planımın gerçek amacını günü gelince Türkiye'deki Kıbnsb Türk öğrenciler anlamaya- caklar ve politik nedenlerle referandu- mu Türkiye'de boykot dahi edecekler- di. Kıbns'a gittiğimde muhataplanmı şüpheci bir tutum içinde bubnakta ge- cikmedim. Zaten onlar da "Barutcu geldığine göre gene bir şeyler piştiği" kanaatinde idiler. Bu durumu görünce Rauf Denktaş'a gerçek durumu söyle- mek mecburiyetinde kaldım. Onu ik- na etmişe benziyordum. Böyle diyo- rum, çünkü Denktaş'ın ikna edilmiş lanüsına iten etken harp korkusu ol- muştur. YunanbJar, Türkiye'nin Yunanis- tan'a saldıracağına inanır hale gelmiş- lerdi. Bu inanca Ege Denizi üzerindeki ihtilaflı konulann yarattığı hava sebep olmuştur. Bu havayı da Ege Denizi'- ndeki kıyılanmıza yakın Yunan ada- lannın silahlandınlması yaratmıştır. Daha doğrusu bu adalann silahlandı- nlması haberlerinin Türkiye'ye ulaş- ması üzerine tarafımızdan girişilen atıbmlar buna sebep olmuştur. Kıyüanmıza yakın 12 Adalar içinde en büyüğü olan Rodos Adası milletle- rarası şöhrete sahip turistik bir belde- dir. Her yıl bu adaya o dönemde 300 bin yabancı turist gelerek Yunanis- tan'a büyük döviz bırakırlar. Rodos Adası'na gelen yabancı turistlerin ada- nın karşısındaki Türk kıyılannda yer alan turistik değeri haiz Marmaris'e il- gj duymalan ve Rodos'tan Marma- ris'e geçmek istemeleri kadar doğal bir şey olamaz. Bir bakıma Rodos ve Marmaris birbirine tamamlayan iki turisük belde obnaktadır. Ama Yu- nanblar Türk ekonomisine zarar ver- mek için Rodos'a gelen yabancı turist- lerin Marmaris'e geçmesini istemezler. Turistlerin böyle bir ziyareti yapmala- nnı engellemeyi adet habne getirmiş- lerdi. Şflcâyetfa- 1975 yıh bahar başlannda yine bu türden şikayetlerle karşılaştım. Buna çare aradım. Normal yoldan yapılan diplomatik girişimler bir sonuç vermi- yordu. Madem ki Yunanblar Türk turizmini baltalamak istiyorlardı, o halde bİ2 de bunu onlann yanına bı- rakmamabydık diye düşündüm. Yıl- larca Yunanlılan uyannaya ve turizm- de işbirliği yapılması halinde bundan her iki memleketin de istifade edeceği- ni kendilerine anlatmaya çabşmış ol- mamıza rağmen onlan bir türlü yola getiremiyorduk. O halde biz de onla- nn turizmine darbe vurmahydık. Na- sihatle uslanmayanın hakkı kötek değil miydi? Bu dayağa layık hale gel- mişlerdi. Enformasyon Genel Müdü- rü Semih Akbil'e telefon ederek kendi- sinden bir şe> isteyeceğimi söyledim. StHECEK POLIT1KA VE OTESI MEHMED KEMAL Biraz da Turtzm... Boğaz'ın üstünde bir dizi gerdanlık gibi duran birinci asma köprüyü geçtiniz mi, sağınızda yeşillikler arasın- da bir-iki tepe uzanır. Buralara Nakkaştepe diyorlar. Artık Boğaz'ın Anadolu yakasındasınız. Kendileri hemşerimiz olur, yahut biz kendileriyle hemşeri sayılı- rız; Vehbi Koç, Rumeli yakasında nesi var nesi yoksa hepsini buraya taşımış. Nakkaştepe'ye baktınız, "Bu- rası Koç Holding" diyorlar. Tepe, zamanla nakkaşlık- tan holdingliğe'dönüşmüş... Neden buraya Nakkaştepe demişler? Kitaplar karış- brdım, ansiklopediler açtım, bulamadım. Siz Istanbul'- da tepe mi ararsınız?.. Eski istanbul (Bizans'tan kalan) yedi tepe üstüne kurulmuştur. Boğaz'ın Anadolu yaka- sıysa; Alemdağ, Kayışdağ gibi adı dağ, kendi tepedir. Nakkaştepe'nin bir bölümünde de Arif Ertunga'nın spor tesisleriyle Erguvan Restoran var. Arif Ertunga'- yı, DP'nin ilk yıllarından bu yana milletvekili olarak tanırız. Meclis'e zaman zaman bir girer bir çıkar. Be- şiktaş'ın da yöneticilerinden biridir. İkinci başkanlığa kadar çıkmıştır. Gür yeşillikler arasında Çamlıca'ya bakan Nakkaş- tepe'nin bir bölümü de Musevi sosyetesinin gece kulü- bü imiş. Kocaman kırmızı bir tabelası var. Arif Ertunga dostumuz gösterdi. Yolum düştükçe, buralar neyin nesidir diye merak eder dururdum. Geçende Turizm Yatırımcıları Derne- ği, Erguvan Restoran'da bir kokteyl, ardından bir ye- mek verdi. Genç turizm yatırımcılarıyla basın mensup- ları bir araya geldiler. Epey var, böyle kokteyllere pek gidemiyordum, iyi oldu. Birçok eski dostla karşılaştık. Rahmi Turan'la Günaydın'da çalışmışlığımız var. Toplantı boyunca eski günleri andık. Laf uzadıkça yılla- rın nasıl akıp gittiği belli oluyordu. Turizm Yatırımcılan'nın sözcüsü Barlas Küntay, ya- trımcılar ve dernek adına bir konuşma yaptı. Turizm ekonomisinin nasıl geliştiğini anlattı. Turizm sektörü- nün ekonomiye katkıları yıllar geçtikçe artıyormuş. Tümüyle bağımsız bir kuruluşa bir sektör araştırması yaptırılmıştır. Turizm sektörünün literatürüne geçecek olan bu araştırma her şeye ışık tutuyor. Verilen rakam- lar var. 1985-1990 arasında büyük yatırım atağı görülü- yor. Bu yıllarda sektör, devletten 422 milyon dolar hibe tarzında teşvik alıyor. Buna karşılık olarak 1990 yılında bunun on katına eşit döviz getiriyor. Gene 1990da 3.965 milyon dolar hizmet satıyor. Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Barlas Küntay, Nakkaştepe'de Ertunga tesislerinde yapılan toplantıda hem yenilir hem içilirken "Turizm yatırımcılarının eko- nomiye katkıları" üstüne konuşuldu, tartışıldı. Barlas Küntay'ın babası Ismail Küntay, Ankara Emniyet Mü- dürü idi. Bizler de birer genç gazeteciydik. O yılların acı tatlı anılarını andık, pırıl pırıl ışıklı gecede... Gecenin içinde çevreyi incelerken. şöyle bir baktım, nice arkadaşlar türlü gazetelerde bir arada çalışmış, sonra dağılmışız. Ömer öztürkmen vardı. Şimdi ömer, Yeni Türkiye'de. Oysa yıllar öncesi Yeni istanbul'da birlikte çalışmıştık. Mavi başlıklı Yeni istanbul'u genç arkadaşların çoğu bilmiyordu. Çoğu genç gazetecileri de ben resimlerinden tanı- yordum. Bir de televizyon gazeteciliği vardı ki bizler de bu konuda az şey biliyorduk. Işıklar altındaki Nakkaştepe'de, bir zamanların rüya kenti olan istanbul'u konuşuyorduk. İstanbul, gündüz- leri kente sığmayan bir kalabalık yığını... Gecelerıyse her yanı bomboş bir rahatlık ve ferahlık kenti... Boş caddelerde arabalar bir yerden öte yere kolayca akıp gidiyor. Kalabalıktan yılmış olan bizim gibilerin için- den Istanbul'un gecelerinieevmek geliyor. Şair, "Istanbul'un gecelerini yaşamayan İstanbul'u ne anlar" diyor. İstanbul, gündüz silahlı gece külahlı oldu... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Birbiri ardından gelen. 2/ Küçük tek- ne kaptanı... Iskam- billerle oynanan bir tür oyun. 3/ Amon- yak tuzu. 4/ Bir tür otomobil yarışı... Duman lekesi. 5/ Düşünce... Balıkçı- nın ayağıyla iterek çamur üstünde kay- dırabileceği kadar hafıf olan, küçük ve alü düz tekne. 6/ Es- kiden Karagöz oyna- tılan kahvelere veri- len ad... Gücü denilen ve bez tezgâ- hında ipüği ayarlayan tarak. 7/ Nok- talama isaretlerinden biri. 8/ Eylem- leri olumsuz yapmakta kullanılan ek... Ikiyüzlülük. 9/ Istemli kas ha- reketlerinde düzensizlige yol açan eş- güdüm bozukluğu... Müstahkem yer. YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Ağn, kızartı, sıcaklık ve şişmeyle beürgin eklem iltihabı... Su. 2/ Bir nota... Düşmanlık. 3/ Konser. 4/ Isıyla ilgili olan; termik... Soy, sülale. 5/ Bir çeşit telli bürilm- cük. 6/ Karakter... Tlp dilinde idrar salgısının azalmasına veri- len ad. 7/ Genellikle dondurmanın yanında yenilen bir tür tatb bisküvi. 8/ Afrika'da bir ülke... "Hayır" anlamında kullanılan söz. 9/ Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu... Kertenke- le derisinin sepilenmesiyle elde edilen ve marokencilikte kulla- nılan deri. tLAN ANKARA 14. SULH HUKUK MAHKEMESt'NDEN Sayı: 1992-458 Davacı TEK vekıli tarafından davalı Zafer Inşaat akyhine açılan 374.360- liralık alacak davasının mahkememi2xle yapılan açık duruşması sırasında, venlen ara karan gereğınce- Davalı Zafer Inşaat, Bartın sokak no: 4 Keçiören-Ankara adresinde olduğu büdirilen davalıya çıkanlan tebligatlar kendisine tebliğ edileme- miş ve adresi de zabıtaca tespit edüemeınış olduğuodan adı geçenın bir dahaki dunışma günü olan 1 10 1992 günü saat 11.35'te lüm deiıileri ile birbkte mahkememizde haar bulunması ve>a kendisini bir vekilie temsil ettirmesı aksı takdirde dunışmanın gıyabında de\am edecegi ve karar ve- rilebileceği ihtarlı davetiye yerine geçerü olmak üzere HUMK'.nın 509. maddesi gereğınce tebliğ yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Baan: 33828 tLAN ANKARA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESÎ Sayı: 1991 957 Davalı: I-) fbrahim Çelik, Sandibek köyü Vezirköprü Samsun 2-)ömer Eroğlu. Sokullu Mehmet PaşaCad. EliciSok. No: 11,6Dik- men-Ankara davacı Sabiha Nur tarafından aleyhınize açılan alacak da- vasında mahkememizde yapılan duruşma sırasında: Adınıza çıkanlan davetiye bıla ikmal iade edilmiş, adresleriniz zabıta tahkikatından da meçhul kaldından, dava dilekçesinin ve duruşma günü- nûn ilanen tebliğıne karar verilmiş olup karar geregince dunışmanın bıra- kıldığı 7.10. 1992 günü saat 11 10'da bizzat mahkememizde hazır bulun- mani7 veya bir \ekıl larafından temsil edılmediğıni7 takdirde HUMK.'- nın 213 ve 377 maddelen gereğınce tahkıkat ve yargılamayj yokluğunuz- da devam edılıp karar verileceği, dava dilekçesi ve duruşma günü yenne kaım olmak üzere ilanen duyurulur
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear