25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1AĞUSTOS1992 CUMARTESİ CUMHURtYET SAYFA KULTUR 11 Foto-safari •Kültür Servisi - İstanbuJ Fotoğraf Kulübü, 8-16 ağustos tarihleri arasında Antalya K öprülü Kanyon'a bir fotoğraf gezisi düzenliyor. Yabancı turistlerin jeep safari ve trekking turlanyla akın ettikleri, 14kilometre uzunluğu ve 100 m. derinliği ile Türkiyc'nin en dik ve derin kanyonu olan Köprülü Kanyon, vahşi doğa nanzarasıyla ilgi çekmekte. Selgeantik kentindekamph konaklama yapılarak gerçekleşecek olan gezi, fotoğraf eğitimi ve pratik çalışmalarla iç içe sürecek. Aynnülı bilgi için tel: 347 62 97-349 6730 "Karadeniz'de Tarih ve Doğa" •SAMSUN (AA)- Mimar- larOdası Samsun Şubesi'nce düzenlenen "Karadeniz'de Tarih ve Doğa" konulu fotoğraf yanşması sonuçlandı. Seçici kurulun, yanşmaya katılan 82 eser arasında yaptığı değerlendirme sonucunda, birinciliği Muzaffer Sütlüoğlu'nun "Kışlaönü" adlı fotoğrafı alırken, Recep Faruk Öztürk'ün "Armutçuoğlu Konağı" adlı fotoğrafı ikinci, yine Muzaffer Sütlüoğlu'nun "Safranbolu" adlı fotoğrafı üçüncü oldu. Antalya Devlet Tiyatrosu • ANKARA (AA)- Devlet ti- yatrolannın 8. merkezi yeni sezonda Antalya'da hizmete giriyor. Antalya Valiliği'nin ücretsiz tahsis ettiği özel idare işhanı kongre salonu 10 yıl süreyle devlet tiyatrolan hizmetinde olacak. Antalya Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü'ne geçici olarak Zafer Kayaokay'ın atandığjnı söyleyen Devlet Tiyatrolan Genel Müdürü Bozkurt Kuruç, kadro oluşturulması için çalışmalann devam ettiğini ifadeetti. Festivalin ardından • BURSA (AA>- Bursa Kül- tür Sanat ve Turizm Vakfı Genel Sekreteri Ömer Ersöz, uluslararası Bursa Festivali'nin her geçen yıl .biraz daha geliştiğini belirterek "Hedefimiz, İstanbul Festivali seviyesine gelmektir" dedi. Ersöz, Bursa'daki kültür-sanat etkinliklerini yılın 12ayına yaydıklannı, eylül-ekim ayında sinema günleri, her ay da devlet sanatçısı getireıek, sanatsal etkınlikleri gündemde tutmayı planladıklannı kaydetti. Trabzon'da "Karaların fMemetleri" •TRABZON (AA)-Trab- zon Devlet Tiyatrosu yeni se- "zona "Karalann Memetleri" adlı oyunla başlayacak. Cahit Atay'ın yazdığı, iki perdelik dramanın yönetmenliğini Murat Atak, ışıklandırmasını ise Selim Yıldız yapıyor. Trabzon Devlet Tiyatrosu tarafindan ilk kez geçen yıl sahnelenen oyun, izleyiciler tarafindan büyük ilgi görmüştü. (BuaradaTDT'nin, i 1992-1993 tiyatro sezonunun ilk turunda sahneleyeceği :oyunlann, bir hafta sonra belirleneceği bildirildi. Bodrum Kale Konserleri başlıyor ^İSTÂNBUL(AA>- "Pamukbank ve Halikarnas Disko'nun ortaklaşa gerçekleştirdikleri "Bodrum 92 Kale Konserleri" cumartesi günü Kayahan konseriyle başlıyor. Eylül ayı sonuna dek sürecek kale konserlerinde Nilüfer, İbrahim Tatlıses, Banş Manço, Coşkun Sabah ve Çem Karaca gibi sanatçılar halkın karşısına çıkacak. Ucuz kitaba büyûk ilgi TRABZON(AA)- Kültür Bakanlığı tarfından Trabzon'da açılan kitap satış bürosuna ilgi sürüyor. Büro yetkililerinin verdiği bügiye göre, yılın ilk altı ayında 17 bin kitap satıldı ve 33 milyonluk gelireldeedildi. Okullann açılmasıyla kitaplara ilginin daha da artacağını belirten yetkililer, turistlerin de kitap aLmalannın sevindirici olduğunu söylediler. Türk D>il ve Tarih Kurumu ile Küftür Bakanlığı yayınlannın sauldığı. kitap satış bürosundaki kitaplann fıyatlan 300 lira ile 200 bin lira arasında değjşiyor. Ünlü Alman yazann yeni romanı 'Karakurbağa Çığlıklan' Almanya'da tartışmalara yol açtı Günter Grass, 'medya mafyası'na karşı'Teneke Trampet', Dişi Fa- re', 'Kafa- dan Do- ğumlar' gibi kitap- lann ya- zan Gün- ter Grass, yeni ro- manı 'Karakurbağa Çığlıklan'nı kendi yaptığı karakurbağa desenle- riyle süsledi. Karakurbağa, soyu tükenmeye yüz tutmuş bir hayvan. Birçoklanna göre, karakurbağa çığlıklan, felaket habercisi. Şimdi herkes soruyor: Grass, yoksa Avru- pa'nın geleceğindeki bir felaketin haberini mi veriyor? Bazılanna göre de, Grass, yeni romanında, de- ğişen Avrupa gerceğine ustaca bir taşlama yöneltiyor. GÜNER YÜREKLİK BERLİN- Günter Grass, 'Dişi Fare'den 6 yıl sonra yazdığı yeni romanı 'Karakurbağa Çığlıklan' (Unkenrufe) ile Almanya'da yine olay yarattı. Bir kez daha edebiyat çevreleri- nin ağır saldınsına uğrayan Grass, şimşekle- ri üstüne çekti. Grass'ın 'bir öykü' diye nitelediği 300 say- falık yeni romanı, yayımlanışından haftalar önce tartışılmaya başlamış, 'her şeye burnu- nu sokan", 'ukala' bir yazann Almanya- Polonya ilişkileri gibi son derece duyarlı bir konuda 'neler yumurtlayacağY merakla beklenir olmuştu. Grass'ın iki Almanya'nın bu şekilde bir- leşmesine karşı olduğu, 'Büyük Almanya' tehlikesinden söz ettiği biliniyordu. Birleş- meden sonra yayımlanan denemelerinde, ta- rihsel bir yanılgıya düşüldüğünü birçok kez vurgulamış, Batı'nın Doğu'yu işgal ettiğini, küstahça sömürgesi haline getirdiğini, o kendine özgü alaya ve acımasız diliyle sık sık tekrarlamıştı. Şimdi bu 'kendini beğenmiş' yazar, Al- Günter Grass, lafını esirgemeyen, 'dik kafalı' bir yazar. Bu yüzden de, ağır eleştirilere, suçlamalara hedef oluyor. "Dişi Fare'den 6 yıl son- ra yazdığı 'Karakurbağa Çığlıklan1 da acımasız eleştiriler aldı. Ünlü Alman yazar şimdi çiftlik evinde doğayla ve kansrvla baş başa. manya-Polonya ilişkileri üzerine neler söy- leyebilırdi? Üstelik Grass bu kez, kitabının Almanya'da alışılageldiği gibi piyasaya ve- rilmeden önce eleştirmenlere gönderilmesini önlemiş, yayınevi de 'meraklT eleştirmenk- rin isteklerini sürekli geri çevirmişti.Bu da Grass'ın daha kitap ortalığa çıkmadan bom- bardımana tutulmasına yetmişti. Aslında Grass. "Kafadan Doğumlar" adlı kitabından bu yana belli bir çevrede pek se- vilmiyordu. 68'li aydınlan 'postmodern şar- latanlar' diye yerden yere vuran ünlü yazar artık ağzıyla kuş tutsa kendini bu çevreye kabul ettiremeyecekti. Grass, 'Kafadan Do- ğumlar'dan sonra yazmayı bırakacağını söylemişti, ama yine yazdı. 'Dişi Fare" de aynı çevrenin hışmına uğradı. Grass laf ebe- liği yapmakla, içi boş binlerce sayfa doldur- makla suçlanmıştı. Ama eleştirilerin önemli bir bölümü ya- zann kitabına değil. kişiliğine yönelikti. O günlerde Grass, Almanya'yı temelli terk edeceğini söylemiş ve Kalküta'ya gitmişti. Grass, Almanya'da kendisini yok etmek isteyen bir "medya mafyası' olduğunu söy- lüyor. Bu 'medya mafyası'nm başında da Der Spiegel, Frankfurter Allgemeine Zei- tung, Die Welt gibi Almanya'nın önde gelen yayın organlannı saydığına kuşku yok. Ni- tekim, son romanı 'Karakurbağa Çığlıklan' hakkında bu yayın organlannda çok ağır eleştiriler yer aldı ve bu eleştiriler bir polemik biçiminde haftalarca sürdü. Kısacası, Almanya'nın, lafını esirgeme- yen, 'dik kafalı' yazan Grass, yeni romanıyla bir kez daha basının ana tartışma konusu oldu, hemen bütün gazetelerde tam sayfa yer alan eleştiri ve polemikler edebiyat çevreleri- nin uzun süre ilgisini çekti. Şimdi Grass, Schleswig-Holstein eyaletindeki çiftlik evine çekildi. Doğayla ve kansıyla baş başa yaşı- yor, atölyesinde yeni gravürler, desenler çizi- yor. Toplurndan uzakta, yalnız... 'Danzig Üçlemesi'nde, bu üçlemenin bir parçası olan Teneke Trampet'te ve "Pisi- balığı'nda olduğu gibi 'Karakurbağa Çığ- hklan'nda da Grass'ın anlattığı öykü, doğ- duğu kent Danzig'de geçiyor. Ama bu kez yazar, yıllar önce terk ettiği kentin geçmişine değil, geleceğine bakıyor. 'Teneke Trampet'- te tarihin kalınülannı arayan Grass, 'Kara- kurbağa Çığlıklan'nda yaşanan günü, deği- şen Avrupa'yı anlatmaya çalışıyor. Grass, karakurbağa desenleriyle süslü 7 bölümden oluşan öyküsüne, Danzig'de bir pazar yerinde tanışan yaşlı iki roman kah- ramanıyla başlıyor. Alexandra Piatkovvska, 50'sini aşkın Polonyalı bir kadın. Alexander Reschke, 60'ının üzerinde, Polonya asıllı, Danzig doğumlu bir Alman. Sanat tarihi profesörü ve mezarlıklara, mezar taşlanna büyük ilgisi var. Alexandra ve Alexander, 1989'da Ölüleri Anma Günü'nde, Berlin Duvan yıkılmadan birkaç gün önce tanışırlar. Birlikte gittikleri bir mezarlıkta akıllanna bir fıkir gelir. Do- ğup büyüdükleri topraklardan uzakta ölen- lerin kendi topraklannda gömülmelerini sağlayacak bir "Mezarlık Şirketi' kurmayı kararlaştınrlar. Danzig'teaçılacak mezarlık, bu kentte doğanlann öldükten sonra kendi topraklanna kavuşmalannı sağlayacaktır. Büyük' ilgi gören şirket kısa zamanda dev boyutlara erişir. Bu gelişme karşısında Po- lonyahlar 'Almanlar topraklanmızı ölüle- riyle ele geçirmeye başladılar' diye paniğe kapıhrlar. Sonunda, ölüleri kendi toprak- lanna gömme girişimi öylesine büyük bo- yutlara vanr ki Alexandra ile Alexander, şir- keti bırakmak zorunda kalırlar. Alexandra ile Alexander, İtalya'nın Ro- ma kenti yakınlanndaki kayalıklarda ya- şamlannı yitirirler ve Danzig'den çok uzak- ta, küçük bir köy mezarlığma gömülürler. Grass'a bakıhrsa, 'orada kalmalan daha iyi'dir. Günter Grass, 'PisibalığY ve "Dişi Fare'- den sonra bu kitabına da bir hayvan adı ver- miş. Karakurbağa, soyu tükenmek üzere olan bir hayvan. Inanışa göre 'karakurbağa çığlıklan', bir felaketin habercisi. 20. Uluslararası İstanbul Festivali'nin ardından Sanat yelekleri koltuklann altında • Itzhak Perlman festi- valde yorumladığı Schu- bert, Beethoven ve Pro- kofıev'in başyapıtlanyla nerdeyse 'Keman da- ğarcığını öğretiyorum, bu iş bu kadar yapılır işte' diyordu. EVtN İLYASOĞLU İstanbul Festivali'nin olağa- nüstü özenle hazırlanmış kitap- çığınjn sayfalannı çevirerek yir- minci yılını gözden geçiriyoruz. Gidip izleyebildiğimiz etkinlik- lerden neler kalmış kulağımı- zda, akhmızda: Yuri Bashmet ile dinlediğimiz tümüyle genç erkeklerden oluşan Moskova Konservatuvan solistleri, ilk konserlerinde Beethoven ve Schubert'in romantizmi arası- nda bir yirminci yüzyıl roman- tiği sundular: Alfred Schnitt- ke'nin "Viyola ve yaylı çalgılar için Monolog"unu Bashmet'in güzelim viyolası solistliğinde dinledik. Gençliğinde bir rock gitarcısı olan Bashmet, pek çok sanatçı Moskova'yı terk ettiği halde ülkesini bırakmaktan yana değil. Rengim Gökmen'in enerjik ve titiz değneği altındaki Car- mina Burana'nın genç dinleyi- cilerle dolu salonu yüz ağartı- aydı. Frankfurt Akademi Ko- rosu'nun güzelim seslerine göre bizim solistlerimiz zayıf kaldı. Ne de olsa onlar Carl Orff ile doğup büyümüşler. Bir de İzmir Devlet Senfoni Orkest- rası'na yeni ve nitelikJi çalgılar gerek izlenimine kapıldık. Festivalin en büyük konuk senfonisi olan Kralbk Filarmo- ni Orkestrası'nı ilk gece James Judd'ın oldukça sinirli yöneti- Katia ve Marielle Labeque kardeşler, aynca ünlü gitarcı John McLaughlin'le de çaldılar. Uzun süredir yaşamını McLaughlin'le pavİaşan Katia Labeque, Açıkhava Tiyatrosu'nda sahneyi de İngiliz cazcıyla paylaştı. (Fotoğraf: İBRAHİM GÜNEL) minde, parlak bir İngiliz ke- mancısının, Tasmin Little'ın solistliğinde dinledik. İkinci ge- ce ise Howard Griffiths'in sıcak yorumundan lezzetli bir prog- ram sundu orkestra. Oxford Şehir Orkestrası'nı Cem Mansur yönetti. Handel'- in Mesih'ini geleneksel tempo- sundan oldukça hızb almasını. kendisi "çağdaş anlayış" olarak yorumluyor. Bu kez koronun zayıf kalması Aya İrini'ye pek yakışan bu yapıtın talihsizliği oldu. Alman Oda Fılarmoni Orkestrası çağımızın ünlü çel- listi ve araştırmacısı Heinrich Schiff in sağladığı kusursuz bir- liktelikle Vivaldi'yi yirminci yüzyıla getirirken, Lutoslaws- ki'yi veya Hartmann'ı da klasikleşmiş besteciler arasına yerleştirmeyi başardı. Berlin Filarmonisi Virtüozla- n, Respighi ve Grieg'in yapıtla- nnı, içerdiği zaman dilimine bağlı kalmak kaygusuyla olsa gerek, oldukça mat çaldılar. Çaykovski'nin Floransa Anısı'- nı bekleyenler Yaylı Çalgılar Serenadı'nı bulunca düş kınklı- ğına uğramadı, çünkü nefıs bir yorumdu. Bu yıl Itzhak Perlman ile bu- luşmak, İstanbul dinleyicisi için bir başka mutluluktu. Perl- man'ı daha parlak bir piyanist- le dinlemeyi isterdi gönlümüz. Schubert, Beethoven ve Proko- fıefin başyapıtlanyla neredeyse "keman dağarağını öğretiyo- rum, bu iş bu kadar yapılır işte" diyordu sanatçı. Ve o alımlı Kreisler, Elgar, Sarasate'nin bisleri ile kulaklardan uzun za- man silinmeyecek bir şölen sun- du. Yıllann deneyimli flütçüsü Jean Pierre Rampal, zarif ve ye- tenekli arpist arkadaşının eşli- ğınde daha bir renkliydi. Yoksa artık flütünü iyice kendinden uzaklarda çalmaya başlamış. Kuşkusuz festivale en çok renk katan sanatçılann başında Ka- tia ve Marielle Labeque kardeş- ler geliyor. "Show"lannın ve dinleyici sarmalamalannın ba- şansına diyecek yoktu. Gerek klasik, gerek caz yorumlannda kavrayıverdiler İstanbullulann kalbini. Piyanist Stephen Kovace- vich, programını baştan sona değiştirmiştı. İşte o zaman Cev- za ve İrkin Aktüze'nin emekle- rine yazık oluyor. Her yapıtı en ince aynntısına kadar açıkla- dıklan kitapçık, koca bir resital boyu hiçbir işe yaramamış olu- yor. Ars Nova, dört eşliksiz insan sesinin bir orkestra yaratmasıy- dı. Ortaçağ'dan Rönesans'a sunduklan şarkılarda sanki hiç sonraki çağlan yaşamamışlar, parlak müzik tarihini duyma- mışlarcasına özgün ve zamana bağlıydı. öaşıa Leyla Gencer olmak üzere, Mehveş Emeç ve Narci- so Yepes'in katılamamış olma- lan üzücü. Aslında festival yir- minci yılında daha çok Türk yorumcuyu ev sahibi kılabilir- di. Sevgili Yavuzer Çetinkaya'- nın Milliyet Sanat Dergisi'nde (15.6) çıkan yazısının başlığı ile noktalayalımdileklerimizi: "Sa- nat yelekleri festival koltuk- lannın altındadır." Hep öyle ol- sun. istanbul Festivali^ııi 300 bin kişi izledi • 20. Uluslararası İstanbul Festivali'ne toplana 1888 sanatçı katıldı. 10 ayn mekanda 76 gösteri ve konser gerçekleştirildi. Festivalin bu yılki bilet geli- ri 9 milyar 900 milyon lira oldu. Kültür Servisi - 21 hazıranda başlayıp 28 temmuz günü İnö- nü Stadyumu'ndaki Bryan Adams konseriyje sona eren 20. Uluslararası İstanbul Fes- tivali'nde 10 ayn mekanda 76 gösteri ve konser gerçekleştiril- di. Festivale bu yıl 902'si ya- bana, 986'sı Türk olmak üzere 1888 sanatçı katıldı. Bu yıl İstanbul Festivali kapsamında 17 orkestra kon- seri, 3 oda müziği konseri, 7 re- sital. 1 vokal müzik konseri, 3 opera temsiü. 7 bale, dans gös- terisi, 17 geleneksel sanat, 16 caz rock konseri ve 2 tango gösterisi yer aldı. İstanbul Festivali'nin bu yıl- ki bilet geliri 9 milyar 900 mil- yon lira oldu. Sponsorlardan 6 milyar 310 milyon lira gelir- ken, reklamlardan 1 milyar 236 milyon lira elde edildi. 20. Uluslararası İstanbul Festivali'ndeki etkınlikleri toplam 300 bin kişi izledi. En fazla seyirciyi rock şarkıcısı Bryan Adams topladı. İstan- bul'un ilk stadyum konseri ni- tcliğıni de taşıyan Bryan Adams konserini Inönü Stad- yumu'nda yaklaşık 20 bin kişi izledi. TürkiyeYayıncılarBirlîği korsanyaymcılığakarşı Kültür Senisi-Türkiye Ya- yıncılar Birliği, korsan yayıncıhkla mücadelede yasal girişimlerin yanısıra köklü ön- lemler alabilmek için, Ankara ve İstanbul'da geniş katılımlı toplantılar düzenledi. Türkiye Yayıncılar Birliği'- nden \erilen bilgiye göre, top- lantılarda korsan kitap üreti- minin kolayca önlenebileceği görüşü doğrultusunda, meslek kuruluşlan ve adli makamlarla işbirliği yapılması karar- laştınldı. Oluşturulan metin. tüm kitapçı, dağıtımcı. yayıncı, matbaacı. pazarla- macı ve ithalatçılara iletildi. Metinde. son dönemlerde çok sayıda kitabın korsan ola- rak basıldığı. yakalanıp yasal cezalandırmalara uğrayan korsan üreticilerin sayısının ise çok az olduğu belirtildi. "Mes- lek kalpazanlığfolarak nite- lendirilen korsan kitabı. üret- menin risksiz ve karlı oldu- ğuna dcğinildi.Bunun büyük boyutlara ulaşan maddi zarar- lar getirdiği anımsatılarak, korsan kitabı üreten, satan, kağıdı \eren ve basan matba- anın kolayca saptanabileceği vurgulandı. Toplantı sonunda yayı- nevieri. meslek kuruluşlan ve adli makamlarla işbirliği yapı- lmasına karar verildi. Türkiye Yayıncılar Birliği. korsan yayıncıhkla etkin mücadele amacıyla, tüm kitap sektörünü bu konuda duyarlı olmaya ve bildiklerini kendilerine iletme- ye çağırdı. Belediye Bandosu'nun saksofoncusu Ümit Onartan, İstanbul Festivali'nde Wynton Marsalis'le kanun çaldı ıi kaıııuıi sanmayın, ben ashnda saksofoncuyum 9 Kültür Servfai - Ünlü trompetçi Wynton Marsalis, İstanbul Festivali kapsamında Açıkhava Tiyatrosu'nda verdiği konseri yanlamıştı. Çalacaklan yeni parcayı anons ettiğinde seyircilerin birçoğunun yüzünde bir şaşkınlık belirdi: "Şimdi The Blues Of His Majesty adlı parçamızda bize katılması için sahneye Ümit Onartan'ı davet ediyo- rum..." Genç Türk müzisyen kucağında kanunu ile sahnenin kenannda yerini aldığında her- kes merak içindeydi. Onartan, hem Klasik Türk Musikisi hem caz içeren uzunca bir solo yaptı kanunuyla. Ardından öteki mü- zisyenler yavaş yavaş katıldılar ve sonunda fınali yine Onartan'ın kanununa bıraktılar. Peki kimdi Ümit Onartan? 1962'de İstan- bul'da doğan Ümit Onartan, önce Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğrafçılık Bölümü'- nde 2 yıl okumuş, ama 1981'de Resim Bölü- mü'ne geçmiş. Dinçer Erimez ile Özdemir AJtan'ın öğrencisi olmuş. Onartan'ın müzisyenb'ği ise çok küçük yaşlara uzanıyor. Çocukluk çağında önce- leri resim yapan, mandolin çalan Onartan. 3 ay da keman dersi almış. Keman onu uzun bir süre mü- zikten soğutmuş, ta ki lise sonda ka- nun ilgisini çekene kadar. Ümit Onartan, Mimar Sinan"da oldum. 6 ay uğraştıktan sonra bir saksofon edindim ve bu çalgıyla tek başıma savaşma- ya başladım. Çünkü bana yalnızca do'nun yerini göstermişlerdi..." okurken, müzik ile yaptığı resmin • Wynton Marsalis, Açıkhava'daki konse- rinde Ümit Onartan'ı sahneye davet edince herkes çok şaşırdı. Onartan, Marsalis or- kestrasıyla kanun çalmaya başlayınca şaşkınlık bir kat daha arttı. Herkes birbiri- ne soruyordu: Kim bu Ümit Onartan? güne kadar gelen caz ustalanyla tanışmış, onlardan çok şey öğrenmiş. 1988'de Jan Garbarek'le tanışması. Onartan için bir dö- nüm noktası olmuş. Norveçli saksofon us- tası, Onartan'a teo- rikve pratik bilgilcr vererek hocalık et- miş. Ertesi yıl Onartan'ı dinleyen Charles Lloyd. "tekniğe fazla takı- lmadan kulağının arkasındaki sesi dinlemesini' öğüt- çeliştiğini fark etmiş ve modern müzikte ka- nun denemelerine başlamış. 1985'te George Michael'ın 'Careless VVhispers" adlı par- çasını dinlerken duyduğu bir sesten büyüle- nivermiş: "Hemen bu sesin ne sesi olduğunu araştırdım. Böylece alto saksofonla tanışmış Ümit Onartan, şimdi İstanbul Büvük Şe- hir Belediye Bandosu'nda alto saksofoncu. 1987'de bandonun sınavma girmiş, alto sak- sofoncu olarak işe alınmış. Uluslararası İstanbul Festivali'nin caz konserleri Onartan için gerçek bir okul. Bu- lemiş. Wynton Marsalis İstanbul'a gcldığinde Onartan ünlü cazcıyı bulmuş. ona kardeşi Branford Marsalis'in arkadaşı olduğunu söylemiş vc birlikte yemek yemişler. Yemek sırasında dışandan bir ezan sesi gelmiş. NVynton ezan hakkında bilgi almak isleyin- ce. Onartan ezana müzik açısından da ilginç açıklamalargetirmiş. NVynton bütün bunlan nereden öğrendiğini sorunca, oradakilerden biri Onartan'ın kanun çaldığını söylemiş. Böylece Onartan konser gecesi kendini ka- nunuyla birlikte sahnede bulmuş. Ümit Onartan, festivaldeki caz ustalanyla tanışmasından söz ederken. "Bazen 5 daki- ka bile önemli bir şeyler kapmaya yetiyor" diyor. "Marsalis beni ne istediği konusunda yönlendirdi. Ben de onun istediği gibi çaldım. Kendimi göstermek için şov yap- madım. Benden dafıa iyi kanun çalanlar var elbette, ama orada amaç birlikte caz yap- maktı. Marsalis çok sıcak. sevimli bir insan. ama aynı zamanda otoriter bir grup lideri." Onartan'ın, kendisini NVynton Marsalis konserinde kanun çalarken dinleyenlerden biristeği var: "Lütfen beni bu konseryüzün- den kanuni olarak tanımayın, ben saksofon- cuyum..."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear