23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14TEMMUZ1992SALI 12 DIZIYAZI 1985 haziranında telefonla gelen dışişleri bakanlığı önerisi Şevardnadze'nin yaşamında yeai bir sayfa açü Gorbaçov'unbakanhkteklifi DAHA ÖZGÜR BİR DÜNYAİÇİN EOUARD ŞEVARDNADZE'NİN ANILARI Cumhuriyet Yûksek Scvyeti'nin ni- san 1979'daki oturumunda, Gürcis- tan'ın yeni anayasasırun hangi drama- tik koşullar altında onaylandığjru nasıl unutabilirim? Halkın çoğunluğu, Gürcü dılini devletin resmi dili olarak kabul eden maddenin anayasadaki ye- rini korumasıru istıyordu. Daha Lenin döneminde yapılan, Sovyet Gürcis- tan'ın birinci anayasasında bu madde sağlama alınmıştı. Ne var ki Mosko- vah anayasaalann isteği üzerine, yeni anayasa taslağına böyle bir madde ko- nulmaınıştı: "Bu madde, Marksist- Leninist çizgiye ters düşüyordu." Bu konuyu Brejnev'le görüştûm. Üzerimdeki baskılan ve nelerden korktuğumu anlattım. Suslov ve Çer- nenko'yla görüşmemi öğülledi: "An- cak büyük güçlüklerle karşılaşırsan benim haberim olsun." Resmi dille ilgili maddenin anayasa kapsamı dışında bırakılmasının ne denli akılsızca bir tutum olacağını, bu ikisine anlatmak pek kolay olmadı. Her zamanki gibi "1956 Kompleksi" içimdeki canhhğını koruyordu. Öğ- rencilerin, ana dılın korunması için büyük bir gösteriye haarlandıklan bi- liniyordu. Bu gösterinin nereye vara- cağının bilincindeydim. Meclisin top- lanacağı gün, oturumdan birkaç saat önce Suslov'u telefonla aradım. Ken- disinden, Brejnev'i bilgılendirmesini rica ettim, 1956 yıhnı hatırlatarak ikna etmeye çalıştım ve sonunda kendi bil- diğimce hareket edeceğimi söyledim. Bugün artık, Moskova'yla, satranç tahtasında piyon sürer gibi dilediğince konuşabiliyor herkes. Oysa biz o gün- krdc, halkın iradesini yansıtan bir Lndrey Gromiko gibi uzun süre Dışişleri Bakanlığı yapmış, uluslararası alanda tanınmış birinin ardından gelen teklife Şevaçdnadze karşı çıkar. Ancak, Gorbaçov "Karar verildi. Dış politikamızın taze kana, bakış açısına;cesaret,dinamizm ve yeniliğe ihtiyacı var. Ben şahsen, bu seçimin doğruluğundan kuşku duymuyorum..."diyerek destek verir. anayasayı kabul ederek büyük bir fe- laketin eşiğinden dönebüdik. Son de- rece kritik bir durumdaydım. Perestroyka, Sovyet halklan arasın- daki milliyetçi duygulan körüklemek- ie suçlandı. Bu doğru değıl. Uluslar politikasındaki deformasyona, ulusla- nn yakınlaştınlması ve kaynaştınlma- a tezinin ilkel ve adice istismar edilme- sine, kaba yöntemlerle uygulamaya konulmasına karşı uyanan tepki her zaman, öfke ve ayaklanma biçiminde göstermiştir kendini. Eski yenilgjler- den kalma küllerin alündaki kıvücım- lar kor gibiydi hep. Milliyetçilikle suç- lananlar, her zaman çizmelerin altında ezilebilirdi. Perestroıka ise çizmeyi bir kenara itmişti ve kıvılcımlar da bu kez "aynhkçüık" ve "aşın uçlann" ifadesi olarak alevlenmişti. Şimdi yine çizme- ye özlem duymak ya da artık gündem- de olmadığına üzülmek mi gerekiyor- du? Üzükcek bir şey varsa, o da perest- roykanın daha ilk günden, kendı amaç ve görevlerine uygun bir milliyetler politikası oluşturmamasıydı. Perest- roykanın en başında, 1986 ve özellikle 1988'de, ülkenin çokuluslu devlet ya- pısının köklü reformlar gerektirdiğıni şösteren patlamanın ilk belirtileri or- taya çıkmıştı. Rejim aleyhtan hareketlerle ilgili tu- tumumdan da aynı içtenlik ve dürüst- lükle söz etmek istiyonım. Bu konuda, şerek yabancı gazetelerde, gerekse Gürcistan basınında eleştirel görüşler /ayunlandı benimle ilgili. Bütün bun- lan tarüşmadan, rahaüıkla şöyle diye- bilirdim: öyle, doğrudur. Ancak, artık bunu söylemek yeterli değil. Farklı düşünenlere karşı ülke çapın- ja verilen mücadele, anti-sovyetizm ve tnilliyetçiliğe karşı verilen savaşın bay- rağı altında yürütülmüştür. Bu, büyük ölçüde baskı ve propaganda aparatına hizmet veren bir devlet politikasıdır hiç kuşkusuz. Bu politikaya göz yu- mabilir miydim? Elbette hayır. Buna karşı çıkmak, benim yükümlülüğüm- dü. Ne var ki o dönemde, 70'li yıllar- da, ne psikolojik ne de politik olarak böyle bir tavır takınmaya hazırdım. Gürcistan'daki rejim aleyhtan hare- ketin üyelerinin çoğunu yakından ta- nırdım. Baalanyla çok kez kişisel ola- rak konuşmuştum. "Rejim aleyhtan" sözcüğü, kişiÛğin gerçek motivasyo- nunu kamufle eden bir etiket sadece. Bunlann birçogu gerçek anlamda rejim aleyhtan değildi. Mevcut ilişkile- re başkaldıran, sıradan, tamamiyle normal insanlardı. Sarunm, konuşma- lanmız önyargılardan annmıştı ve ben birçok konuda onlarla aynı fıkirdey- dim. Örneğin, türünün tek ömeği olan Udabno Manastın'nın sarsıntıdan za- rar görmesini önlemek amaayla, tank ve top test alanırun başka bir bölgeye taşınması, ya da paha biçilemeyen eski el yazmalannın daha iyı korunması gi- bi. Bu insanlann gündeme geürdigi bu ve benzeri konular beni de kaygılandı- nyordu, ancak müdahale edecek yet- kilere sahip değildim. Merkezi ma- kamlan, test alanırun başka yere taşın- ması veya eski el yazmalan için modern bir arşiv binası inşa edilmesi konusunda ikna edemedim. "Her şey, ama her şey çürüdü, ko- kuştu. Değiştirmek gerekiyor." 1984 yılının o kış akşamında, Pitsunda Burnu'nda gezinirken, gerçekten böy- le demiştim Gorbaçov'a. Bu sözleri bugün de söyleyebilirim. Doğruydu- lar. Bugüne kadar gecen zaman süreci- ni, bu kitapta yeni baştan yaşamak durumunda kaldım. öncelikle, 1985 haârarundaki bir öğle vaktini anımsa- malıydım. Makam odamda çalan tele- fonu açtığımda, işittiğim ses Gorba- çov'a aitti. "Seninle ilgili oldukça ciddi planla- nm var. Iki ayn öneri söz konusu, an- cak henüz kafamda somutlaştırabil- miş değilim. Yalnız, her iki durumda da Moskova'ya taşınman gerekiyor." Biraz ihtiyatlı tepki gösterdim. Gür- cistan'da yürüttüğüm görevin desteğe muhtaç olduğunu ve bu desteği elde etmeyi umduğumu söyledim. Başka bir şeye gereksinmem yoktu. "Karannda bu kadar aceleci olma" dedı Gorbaçov. "Çok önemli bir öneri olacak." Dışisleri Bakanlığı 30 haziranda yeniden aradı. "Konuşmamıza devam etmek isti- yorum. Nihai karanmızı verdik, sana Dışişleri Bakanlığı görevini öneriyo- rekse diğer cumhuriyetlerde çelişkili duygularla karşılanacaktı. Dışanda karşılaşacağunız sorunlar da pek öyle basitolmayacaktı... "Karar verilmiştir" dedi Gorbaçov. "Merkez Komite sekreterleri karan onayladı. Daha önce de söylediğim gi- bi Gromiko seni destekliyor. Milliyete gelince, doğru, sen bir Gürcü'sün, an- cak aynı zamanda Sovyetler Birliği'- nin bir vatandaşısın! Deneyimin yok mu? Büyük olasıbkla mükemmel de- neyimin var. Dış politikamızın taze kana, bakış açısına; cesaret, dinamizm ve yeniliğe ihtiyacı var... Ben şahsen, bu seçimin doğruluğundan kuşku duymuyorum." Hemen bu konuşmanın ardından, Politbüro toplanüya çağnldı. Gorba- çov meslektaşlanna bilgi verdi ve be- nim daha önceden bildiğim argüman- lan ortaya koydu. Sonra sözü Gro- miko'ya verdi. Gromiko, kendi görüşüne göre perestroyka aşamasın- da dış politikanın nasıl biçimlendiril- mesi ve yeni Dışişleri Bakanı'nın nasıl çalışması gereküğini'anlattı. Bana ilti- fatta bulundu ve Dışişleri Bakanbğı'nı destekleyeceğine ilişkin gönülden gü- vence verdi. Ben de kuşkulanmı yeni- den dile getirdim. Şaşkınlık ve telaşımı gizleyemeyeceğimden korkuyordum. Bir durumdan bambaşka bir duruma, ahşık olduğum dünyadan farklı bir dünyaya geçiş, benim için çok derin bir sarsınüydı. Kremlin'le Sovyet Dışişleri Ba- kanhğı'nın bulunduğu Smolensk Meydanrnın arası, otomobille an- cak birkaç dakika çeker. Ancak. meslektaşlanmla yaptığım ilk top- lantıya gıderken. düşüncelenmde çok daha uzun bir zaman dilimini katettim. Tarih 2 Temmuz 1985'ti. Merkez Komite toplantısı sona erer ermez, Gorbaçov, hiç vakit yitirmeden gö- reve başlamamı istedi. Derhal, de- mesi kolaydı... Peki. nereden başla- yacaktım? anlatmalannı ve en acil .konularda bılgi vermelerini rica ettirri. Meslek- taşlanmın verdiği raporlan dinledik- ten sonra şöyle dedim: "Sizlerden hiçbir şeyi gizleyecek değilim, durumum yeterince kötü. Dış politika alanındakı bilgımlc. sızi hayrete düşürecek durumdayım. Yalnız, sizlerden utanmama ve sizle- rin de benim yüzümden utanç duy- manıza meydan vermeyecek şekilde çahşacağıma söz verebilirim. Ancak, yine de ortaya çıkacak sonuçtan pek emın değilim. özellikle Andrey Gro- miko'nun ıtiban ve bıraktığı mırasın ışığında durumum daha da güçleşi- yor. Dış politikanın uluslararası su- lannda ün yapmış onun gjbi bir gemiyle kıyaslanınca, ben kimim ki? Sadece bir tekne. Ancak motorlu bir tekne." Gülüşmeler, gergınlıği dağıttı. Şu noktayı hemen belirtmeliyim: Bu iyi niyetli insanlann inceliği, kendi mes- lekı bilgı ve becerilerinin bende ol- madığını göstermeksizin, gururumu incitmeden, bana yardıma olmak, aydınlatmak için gösterdikleri çaba, baştan beri motorun en iyi yakıtı ol- du ve bende şükrah duygusu uyan- dırdı. Yalnız bu da değil. Dışişleri Bakanlığı'nda ilgı odağı olduğum için -ayn\ zamanda dışanda da.. çün- kü Dışişlen Bakanlığj'na atanmam şaşkınlık, yadırgama, öfke ve şok ya- ratmıştı- işinin ehli uzmanlan yöne- ten çırak konumundan bir an önce sıynlmak için çok çaba gösterdim. Ancak hiç acele etmedim. Peki, bu bir çelişki mi? Asla. "Kendini, her- hangi bir otoritenin baskısı altında bulunmayan mevkine değil, işine ver" ilkesi beni bekleyen sorunlann çözümüne, hızb, ancak aceleci olma- van bir üslupla işlerin üstesinden gel- meme yardıma oldu. En büyük endişelerimden biri de meslektaşlanmm yargısıydı. Politika dcğışikliğiyle bağlantıh bu zorlu sı- navda. onlan olası sarsıntılardan korumahydım. Dönüm noktasının . ^ ^—^^~ SovyetterBirliği'nin son Devlet Başkanı Gorbaçov perestroyka ve glasnost polirikalarının ilk işarerini Dışişleri'ne Şe\ardnadze'>iatamakla\eri\ordu. Gorbaço\, Gromiko"gibi dün>anınen uzun süre Dışişleri Bakanlığı >apmış birinin >erine deneyimsiz fakat güvendiği Şe\ardnadze'yi atamasıvla düşüşünönknemez yükselişini başlatıyordu. ruz. Yann erkenden seni Moskova'da bekliyoruz." Şimdi, şaşırdım desem, tam gerçeği yansıtmış olmam. Birçok vesileyle, çe- şitli insanlara, bu önerinin hayatımda karşılaştığım en büyjik sürpriz oldu- ğunu söylediysem, o dönemde bana egemen olan duygulann binde birini bile dile getirmiş sayılmam. Kendini memleketinin işlerine verrnişken, bir- denbire bu ortamdan çekip kopanlan bir insarun duygulannı düşünün bir kez. Ertesi gün erkenden Moskova'ya uçtum. Gorbaçov'la görüşmemiz 40 dakikayı aştı. Zamanın çoğunu, tayi- nimi engeÜeyen kanıtlar getirmekle geçirdim. Dışişleri Bakanlığı'nın bir görev değil, bir meslek olduğunu, dip- lomasmin karmaşık, profesyonel bir dünya olduğunu, o dünyaya ait sayıl- mayan birinin kolay kolay yer bula- mayacağını söyledim. Benim duru- ıııumda ise daha büyük güçlükler bulunduğunu, çünkü milliyetin ikinci planda kalabilecek bir sorun olmadı- ğını belirttim. Geçmişte bu görevi hep Rus ya da Rus kökenli olan kişiler yü- rütmüştü. Benim Dışişleri BakanlığV- na atanmam ıse gcrek Rusya'da ge- Girişte Sekretarya Şefi bekliyor- du. Yedinci kata çıktık ve Bakan'ın odasma girdik. 2 Temmuz I985"ten. 16 Ocak 1991'e kadar bu odada beş yıl altı buçuk a> geçirdim. Şuna inanılması- nı istiyorum: Orada geçirdiğim her gün adeta belleğime işlendi, ancak o ilk güne ait çok az aynnünın izi var. 706 kapı numaralı odaya gıren herkes, iç dekorasyonda hiçbir deği- şıklik yapılmadığını bilir. Her şey, selefımin bıraktığı gibi kaldı. Ancak o günden itıbaren dış politika değışe- cekti. Nasıl olacağını biliyordum ama. nereden başlayacağımı bilmi- yordum. Bakan >ardımcılannm çağnlması- nı rica ettim. Bunlardan birçoğunu tanıyordum gerçi ama. Merkez Ko- mite toplantılannda buluşmakla, yakın bir tanıdığırrun bana verdiği makamda bir araya gelmek arasında fark vardı En ıyi niyetli bakış açısına göre bile ben onlar için bir "yaban- cı". biracemiydim. Heyecanımı güçlükle zaptederek, konuya gınş yapabilmek için kimin, hangi aîandan sorumlu olduğunu münıkün olduğunca esnek ve doğal biçimde atlatılması gerekiyordu. Yineliyorum: Hiç acele etmedim, insanlan izledim, olaylan gözlemle- dim ve bakanhk hakkında bilgi top- ladım, konuşmaktan çok dınledim, öğrendim, ancak öğretmedim. alabil- diğimce aldım ve aldıklanmı, her bir çalışma arkadaşımın güçlü yönlerini değerlendirerek ödedim. Bu arada Perestroyka'nın daha fazla bekleye- mcycceği de kafamda nctlik kazan- mıştı. Bakanlığa teğet geçerek yolu- na devam edemezdi, ülkenin ve dünyanın gerçeklerine denk düşen yeni yönelımlere gereksinımı vardı. O dönemdeki ınancıma göre çözüm- lenmesi güç bir ikılemle karşı karşı- yaydım; ancak birbinyle bağlantılı üç ödevle. bu ikilemin üstesinden ge- lebılırdim. Birincisi, salt üst düzey görevi ne- denıvle resmi anlamda sayılan biri değıl, meslektaşlan arasında bileği- nın hakkıyla kabul gören bir Dışışle- n Bakanı ve diplomal olarak kişisel gelışimimdi. İkincisi. SBKP Merkez Komitesi- nin Nisan 1985'teki toplantısında kabul edilen yeni dış politikanın he- deflenne uygun olarak, Bakanhk faaliyetlerinin yeniden yapılanma- sıydı. Aynı zamanda en önemli ve en karmaşık olan üçüncü ödev ise pe- restroykayla, ülke ve toplum içinde- ki demokratikleşmeyle yakından bağlantılı olarak yeni dış politika stratejisinin saptanmasıydı. Sovyet diplomasisınin, dünya siyasi sistemi- nin reforme edilmesinde, doğrudan etkin rol oynamasıydı söz konusu olan. Perestroyka; yeni siyasi düşünce, devamlılığı olan bir süreç. Şimdi so- runa, üçüncü ve en önemli ödevimiz- den hareketle yaklaşmak istiyorum; buradaki görevimiz, Sovyetler Birli- ği dış poütikasında, perestroykanın gerektirdiği temel değişimleri ger- çekleştirmek. Yani, yeni düşünce pohtıkasım pratığe geçirmek. Dışişleri Bakanlığı görevine başla- madan önce, oldukça ciddi bir kitap- ta, yeni düşüncenin uluslararası iliş- kilere egemen bir eğilirne dönüşeme- dıği yolundaki görüşü okumuştum. Görevden çekildikten sonra ise başka bir görüşle karşılaştım: Yeni düşünce politikası anlayışı, yaşamın gerçekleriyle çelışkiye düşüyormuş. Son zamanlarda yeni bir tez daha peydahlandı: Yeni düşünce, sadece eski dünya düzenini yıkmakla kal- mış, ancak bunun yerine yenisini yaratamamış. Artık sil baştan yap- mak gerekiyormuş. Perestroykanın seyri, yukanda an- dığım ilk bakış açısını çürüttü. Ge- rek ikinci, gerekse üçüncü tezi tartı- şabilirim, bu ikisi daha aynntıh açıklamalan gerektiriyor. Şimdi eski ve aşina bir konuya de- ğınmek istiyorum, çünkü birçoklan unuttuğundan ya da anımsamak ıs- temediğinden midir nedir, baa ger- çeklerin doğruluğunu kanıtlamak için sürekli yinelemek gerekir. Dehalann kafasında oluşsn bü- yük fıkirler, kabul görecekleri saati beklemek zorundadır. Saaun çalma- sı, bazen yüz yıllar sürebilir. Ancak. kısa ya da uzun vadede, hepsinın za- ^Temmuz 1985'ten, 16 Ocak 199 l'e kadar beş yıl altı buçuk ay süren Dışişleri serüveni başlamıştır. Şevardnadze ilk günü anlatıyor: "Heyecanımı güçlükle zaptederek raporlan dinledikten sonra şunlan söyledim: Sizlerden hiçbir şeyi gizleyecek değilim, durumum yeterince kötü. Dış politika alanındaki bilgimle sizleri hayrete düşürecek durumdayım. Yalnız sizlerden utanmama ve sizlerin de benim yüzümden utanç duymanıza meydan vermeyecek şekilde çahşacağıma söz verebilirim" manı gelir. "Tasan, Avrupa için yeterince iyi değildi, çünkü Avrupa tasan için ye- terince iyi değildi" demişti Jean Jac- ques Rousseau, tüm eski dünya ülke- lerinin birleşmesini öngören sa>ısız konseptlerden biriyle ilgjlı olarak. Düşüncenin gerekçesi çok açık: O dönemin Avrupası'nda, bunlann gerçekleştirilmesi için gerekli koşul- lar olgunlaşmamıştı henüz. Fikir çok erken olgunlaşmıştı. ancak o büyük düşünürün mirasçısı olarak, Avrupa ülkeleriyle halklannın birleşmesi için olgunlaşan zamanı önceden gö- ren bızler için tamamen güncel bir fıkir. Şimdi artık zamanı geldiği ve birle- şik Avrupa fıkri ilk kez pratik olarak gerçekleşme şansma sahip olduğu için bu uğurda savaşanlar. mücade- lenin düşünsel haklannı şerefli atala- nyla paylaşıyorlar. Ancak bu hakla- nn yanı sıra çok büyük bir sorumlu- luk üstleniyorlar. Çünkü, bu kez artık tasanyı uygulamaya geçirmek, milyonlarca insanın yaşamına oturt- mak zorundalar. Burada, yeni düşünceyle olan pa- ralellik gözle görülür biçimde ortaya çıkıyor. Perestroyka fıkri doğduğun- da, uluslararası ilişkilerde halen kuv- vet ve çatışma kavramlan egemendi. Kuvvet, politikanın en önemli ulusal aracı sayılıyor, karşıt kamplann da çatışması İcaçınılmaz görünüyordu, uygulama alanında da gerçekten böyleydi. Tüm insanlığı kınp geçire- cek bir çarpışma riskini azaltmak amaayla, her ikı tarafın da dev bo- yutlu silah yığınağını asgari düzeye indirmek için çaba harcanıyor, ama aynı zamanda yığmak kat kat büyü- yordu da. Bugüne kadar hiç kimsenin kendi nzasıyla bırakmadığı iktidan her ne pahasına olursa olsun elden kaçır- mama hırsı da kuvvet politikasının ölümsüzlüğünü arttınyordu. İnsan- lann kafasında oluşan evrensel dev- rim. yani yeni düşünce, insanlığı tehdit eden tehlikeler ve karşı konu- lamayan tarihi sürecın artık yeni bir düşünce biçimini gerektirdiği anlaşı- lıncaya kadar kendi zamanını bekle- mek zorunda kaldı. Zamanımızın gerçekleriyle yeni düşüncelerin paydalannı eşitlemeyi göze alabilecek birilerinin bulunması gerekiyordu. SCRECEK ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇt ' Neter nacak?Hacı TÖ, önceleri Denktaş'a kızıyordu, Kıbrıs konusun- da çözüme yanaşmıyor diye. Hacı TÖ, Bush'a çözüm için söz mü vermişti? Süleyman Bey, Prof. Sadun Aren'le bir görüşmesi sırasında, şöyle mi demişti? -Galiba, Amerikalılar Kıbrıs meselesini bunlara çözdü- recekler! Süleyman Bey'in bunlar' dediği, Hacı TÖ ile ANAP ikti- dan mıydı? 20 Ekim seçimleri öncesiydi, Paris'te bir toplantıda, Grek Başbakanı Mitsotakis'le, Türkiye Başbakanı Mesut Yılmaz görüştüler. Kıbrıs sorununun çözümü konusunda büyük bir beklenti vardı. Mesut Yılmaz, o görüşmede Mit- sotakis'e evet' deseydi, çözüm için büyük bir adım atılmış olacaktı Yılmaz, seçim öncesi olduğundan mı ne bu yü- rekliliği gösteremedi. Kıbrıs sorununaolumluyaklaşmadı, yıldı! HacıTÖ, bundandolayı mı Mesut Yılmaz'a çok kızdt? Belki de kızgınlığı, aralarının şeker rengine dönüşmesi o zaman başlamıştı, bilemem. Mesut Yılmaz, Denktaş'ın ağ- zına bakmış, eski patronunu dinlememiş miydi? 20 Ekim'- de ıktidar elden gidince, Yılmaz, Kıbrıs konusunda tutumu- nu değiştirmedi, belki de 'iyi ki yanaşmamışım çözüme' diyedüşûnmüştü. Denktaş, Mesut Yılmaz'ıntutumunukul- lanarak f ürkiye'nin 'şahınlerine' mi oynuyordu? Necmet- tin Hoca, Mesut Yılmaz, haydi bir de kontrgerilla! Hacı TÖ ile Denktaş 'Okluk' koyunda ne konuştular? Gazeteciler neredesiniz? 1974'te, Kıbrıs çıkarması sırasında, birinci çıkarma ya- pılmış, ikincisi daha başlamamış, Başbakanlık Konu- tu'nda Bülent Bey'le konuşuyoruz. Şunu sordum: -Bülent Bey, ikinci girişim eli kulağında başlayacak. Be- nim merak ettiğim şu: -İkinci (harekâtta) asker ne kadar ilerleyecek? Bülent Bey, karşılık verdiydi: -lleride görüşmeler sırasında, geri vermek için biraz fazla gıdeceğiz! Konuşma sırasında ikimizden başka kimse yoktu. Bü- lent Bey, "Böyle bir şey demedim!" demez de, belki şimdi şöyle diyebilir: ^Evet, Sayın Ekmekçi'ye öyle söylemiştim, ancak yete- rince ileri gidemedik! Bu açıdan toprak ödünü vermemiz doğru olmaz kanısındayım! Gerçekten Bülent Bey, belki olayların gelişi de etkiledi, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda en ufak bir girişim- de bulunabilme olanağını ne buldu ne de yarattı. 1975'ler- de "Kıbrıs başansı"ndan yararlanıp tek başına iktidar hevesine kapılanlar oldu, o da olmadı, daha kötü oldu, MC'lerin ilki kuruldu! Bu açıdan, Kıbrıs sorununun Şevket Süreyya Aydemir'in deyişiyle, 'içinden çıkılmaz bir labi- rente' dönüşmesinde Bülent Bey, gerçekten başarılı oldu! Şevket Süreyya'nın korktuğu başımıza geldi! Cüneyt Arcayürek yazıyordu Helsinki'deyken, şöyle: "...Ardından yüzü sürekli gülen Vasiliu göründü. Başba- kan'a, 'karım Antalyah' dedi. Denktaş'ın bir sözünü aktarı- yordu Vasiliu: "Diyor ki bana seninle sorunu çözeriz. Benim korkum senden sonra neler olacağında." Ve basıyordu kahkahayı..." Yanlış anlaşılmasın, kahkahayı basan Vasiliu! Türkiye'de basın, büyük çoğunluğuyla Denktaşçıdır. Onun fotoğraf çekmesinden, mutfakta yemek pişirmesine dlk her şeyini yansıtır da, Denktaş karşıtlannın adım bile anmaz. Adı anılmayanlardan biri de, Kıbrıs ana muhalefet lideri Özker özgür'dür. özker Özgür, Kıbrıs'ta çözümden yana olduğu için olacak, Türkiye'ye Kıbrıs'tan 'vize' ile ge» len tek Kıbrıslı politikacı. 11 temmuz cumartesi günkü' Cumhuriyet'te kısa bir demeci vardı; özker özgür, 'Çö- zümsüzlük imajı Denktaş'ın suçu' diyordu. Özgür, deme- cinde Ada'nın her iki kesiminde de halkın karşılıklı, kabul edilebilir bir çözümün beklentisı içinde olduğunu sözleri- neekliyordu. Baker, Hikmet Çetin'e mektup yazıyor, herkes şimdi ne olacak?' diye soruyor. "Neler olacak, neler olacak? " Anla- tacağım fıkra, Türkiye'nin her yerinde geçerli olan fıkralar- dan. Kazım Yenice, fıkrayı Karadenizlilere göre anlattı, ben fıkrayı Prof. Fehmi Yavuz'un anılarında okudum, o, Muğla yöresine göre anlatıyor; şöyle: Köy değirmenine bir gün güzelce bir kadın un öğütmeye gider Değirmenci, kadına göz koymuştur. Akşam olup öteki müşteriler gittikten sonra, değirmenin kapılarını ka- patıp sürgüler. Kadının sırası da gelmiştir. Dökülen unla- rın kalmlığını, inceliğini ayarlar. Kadın da unları, bir yan- dan boşalan zahire çuvallarına doldurmaya başlar. Bir kör kandil değirmenin içini şöyle böyle aydınlatmaktadır. De- ğirmenci, kadına oldukça yakın oturmuştur. Gözlerini yumar, arada: -Neler olacak, neler olacak? diye mırıldanmaya başlar. Kadın dayanamaz sorar: -Neler olacak amca? -Değirmenci yine, "Neler olacak, neler olacak?" deyip durmaktadır. Kadın, "Neler olacak amca, yoksa kıyamet mi kopacak?" deyince, değirmenci karşılık verir: -Ah, ah, kıyametten de beter olacak. Şimdi ben sana sal- dıracağım Sen 'ha' demeyeceksin. gidip kocana söyleye- ceksin. Kocan gelip beni öldürecek. Benim oğlan gidip senin kocanı öldürecek, senin oğlan gelip benim oğlanı öl- dürecek! | Değirmenci belli aralıklarla, 'Neler olacak, neler ola-î cak?' demeyi sürdürür. Kadın dayanamaz: •* -He dersem nolcek? deyiverir. Değirmenci keyiflenmiş-; tir- î -Işte o zaman kına gibi un olacak! « BULMACA 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Kutup bölgelerine özgü bitki örtüsü... Astatin elementinin simgesi. 2/ Avuç içi... tri taneli bezel- ye. 3/ Bir davranışı önleyen kural... Ta- baka. 4/ El yazısın- dan karakter ve duy- gulan anlamayı amaç edinen incele- me yöntemi. 5/ Sat- rançta bir taş... Acın- samada (istikşafta) bulunan asker kıtası. 6/ Soy... Uzakhk an- latmakta kullamlan söz. 7/ En kii- çük sosyolojik birim... Ayak. 8/ Kan... Kavimler. 9/ Sanat öğjeticisi... Bisikletin oturulacak yeri. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Sibirya'ya özgü, kozalaklı ağaç- lardan oluşan bitki topluluğu... Cey- lan. 2/ Sinir yoluyla ya da hormon etkisiyle bir organın irkilmesi... Akıl. 3/ "ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi"... Bir mal ya da paranın emek verilmeden sağladığı gelir. 4/ Belli bir amacı olmayan, da- yanaksız söz ya da konuşma.5/Borulan döndürmeden ekleme- yi sağlayan bağlantı parcası... Bir nota. 6/ Ünlü bir sinema sa- natçımızın soyadı... Kimi bitkilerin genellikle süt görünüşünde olan özsuyu. 7/ Adapazarı Ovası'na vçrilen bir başka ad... Bir bağlaç. 8/ Maun da denilen buyük orman ağacı... Renkli tele- vizyon sistemlerinde biri. 9/ Eskiden bir gazetenin geçici bir süre kapatıldığını bildiren resmi yazı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear