23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ŞAYFA 12 15 HAZİRAN1992 PAZARTESf DİZİ1AZI 16mayıs sabahı saat beşte bütiin tarüşmalanri önünü keserek intihannı düğümledi Köprü Köprü iııtilıar etıııiş ıııııtlu ölmüş deniyor- 1 — "Karaköy Köprûsû'nün altı her za- man tstanbul kokar. Baharda, yazın, sonbaharda, hatta kar yağarken kışın. Vapurlar geçtikçe hafıf sallanan duba- lan, ayn bir özentiyle her mevsimde mucızevı bir bahçe gibi değişik renkle- re bûrünen manavlan, şerbetçileri, gazete saücılan, küçük lokantalan, hareketlı büfeleriyle ve kendine özgü pash ıslakljğıyla Köprüalü, İstanbul albümünün en vazgeçilmez sayfalann- dan biridir..." Mayısın son gününde bir öğle son- rasj uğrayıverdik Köprüaltına. Kayık- larda ekmek içine konup satılan, kesil- miş taze balık dilimleri kızarülıyordu. Çevik yaylanışlanyla gelip geçene: -Buyur ağabey, diye sık sık kendini hatırlatan manav arkadaştan, yanm kilo sert Yarunca kirazıyla, kütûr kû- tûr can eriği aldık. Son zamanlarda yan yana çoğalı- vermiş olan lokantalann vitrinlennde alü pullu balıklar duruyordu. Ta dip- teki kahvenin önü denize fırlayacak- mışçasına taşmışü. İskemleler insan doluydu. Tatîı bir avareliğin adımla- nyla elimizdeki kesekâğıdından kiraz yiye yiye yürûyorduk. Yavaş yavaş Köprü'nün .- Haliç yönûne geçtık. Köprü'nün Marmara yönüyle Haliç yönü, bir evin hanımıyla aynı çatı al- tında yaşayan evlatbgı kadar birbirin- EDEBIYATIMIZDA GALATAKÖPRÜSÜ REFİK DURBAS A JLMiaaam Köprü'nün edebiyatını yapmak değil, edebiyatımızda Köprii'nün izini sürmek birkaççizgjyle... Çünkü İstanbuTuanlatan hemen her romanda, şiirde, anlatıda, öyküde Köprü'nün izini görmek mümkün. Hatta anılarda büe... den farkhdır. Bir taraftan Kadıköy, Adalar yoJculan geçer. öteki taraftan Balat, Hasköy, Eyûp yolculan. Bir ta- rafin vapurlan büe yüksek, büyûk, dik burunlu, öteki tarafm vapurlan bile mütevaa, ufak, küçük burunludur. Böyle bir Haliç vapunı gelip yanaş- mışü Köprü'ye... Çarşaflı, başörtülü kadın yoîcularla, kasketli, sepetli er- kek çocuklar biniyordu vapura. Eli- mizde kirazlarla erikler, son dakikada biz de atlayıverdik vapurun içine." Çetin Altan "Al Işte İstanbul" adlı anlaüsında böyle çiziyor Galata Köp- rûsû'nün suretini. Kitap, 1980 yılında "Yazko" yayınlanndan çıktığına gö- re, bu canh renklerle bezenmiş suretin gölgesinde on-on beş yıl öncesinin izle- ri yaşıyor demek... Adı yainızca "Köprü" Kimimiz Galata Köprüsü demişiz, kimimiz Karaköy Köprüsü. O zaman- lar yayalann hizmetine "kapab", in- sanlann intiharettiği "asma" köprüler olmadığı için kimimiz de yalmzca Köprü, ranmadan çok önce can çekişmcye başladı. önce neşey lc biralannı içen sevgili arkadaşlan terketti onu. Yine de direndi dubalanıun üstiinde. Fazla aldmnadı. Sonra bemen yanıbaşında inşa edilmeye başlanan Yeni Galata Köprüsü'ne bakınca anladı bir gün yalnızbğa terkediJeceğüıi. Ve insaniarm onu mezarlığa götiirmesini beklemeden, kurduğu gizli bir planla intihar etti. Kimse anlamadı. Herkes,'Vah, vah. Yazık oldu. Yandı gitti' dedi. "Köprü" demekle yeünmişiz. Can Yücel'in deyışıyle "Islam Istan- bul'la Pera'yı birleştiren bir nokta" köprü. Bu nokta şimdi "di'lı geçmiş"- in labirentinde kendı çığlığmı yiye bitı- re gözden kayboluyor. 16 mayıs sabahı saat beşte bütün tartışmalann önünü keserek intihannı düğümledi Köprü. Bedeni artık Kara- köy'le Erninönü arasında her sabah doğan güne karşı gerinemeyecek bel- ki. Başıru Habç'ın durgun sulannda dinlcndiremeyecek, ayaklannj Mar- mara'nın serinliğine uzatamayacak... Köprü, gerçekten silindi mi yaşamı- mızdan? Peki, onun için yaalan bunca ro- man, anlatı, öykü, şiir... Onlar ne olacak? Bu öyküler, romanlar, şiirler yaşa- dıkça Köprü de yaşamayacak mı? Ne diyordu Çetin Altan Köprüaltı için? "istanbul albümûnün en vazgeçil- mez sayfalanndan biri..." Şimdi bakalım bu albûmün sayfala- n edebiyaumıza nasıl yansınuş. Ama- cım Köprü'nün edebiyatını yapmak değil, edebiyaümızda Köprü'nün izini sürmek birkaç çizgiyle... Çünkü Jstan- bul'u anlatan hemen her romanda, şi- irde, anlatıda, öyküd» Köprü'nün izini görmek mümkün. Hatta anılarda bile... Kimı yazarlanmız romanlannı gün boyu Köprüaltında yazmışlar. Köprü yanmadan ıki gün önce konuştuğum Erzurum Çayevi'nin 46 yıllık çalışanı Recep Usta bunun canlı tanığı... Işte Murat Sertoğlu. İşte "Recebin Kahve- si"... Seksen yıllık ömründe nice yazann, ozanın uğirak yeri... Üstünden geçme- seler de, altında oturmasalar da ka- lemlerinin ucunda mutlaka Köprü'- nün gölgesi... Ashnda Eminönü ve Karaköy mey- danlannm kalkmasıyla Köprü zaten intihannı yaşamaya başlamış. Bunu edebiyatta da görmek olası. Yani Ka- raköy ve Eminönü meydanlan varken Köprü daha çok edebıyaün içinde. Gerçi son zamanlannda kimi genç şa- irler, örnegin Küçük İskender, kimı çizerler Köprü'yû mekân tutmuşlardı ama, Köprü, edebiyatta hayatiyetini en çok 1940 ile 1960 arasında yaşamış gibi... Son zamanJan da yazılacak elbet- te... Köprü deyince ilk önce Sait Faik'le Orhan Veli gelmiyor mu aklımıza? öyleyse Sait Faik'le girelim söze. Sait Faik'in "Mavnalar" öyküsü şöyle başlıyor "Köprûnün üstünde el ayak çekil- mişti. Üstünden başından amele oldu- ğu anlaşılan adamla, yine aynı yaşlar- da elbisesinden gemiciliği dökülen bir başka adam hiç konuşmadan yan ya- na sigaralannı tüttürerek Üsküdar'a doğru bakıyorlardı." Sait Faik daha sonra Köprü'nün şii- rini de yazacakür. Oktay Akbal da 1944'te yazdıgı "Köprû Üstü" adlı öyküsünde gün boyu Köprü'den geçen insanlan anla- ür "Acaba Köprü dûşûnür mu? "İki değişik dünyayı birbinne bağ- layan bu köprûnün her saatinde çeşitli insanlan vardır. Ben onun akşam üst- lerini ve gece yanlannı biliyorum. Sa- bahlannı hiç görmedim, yalnız hayal ettim? Kimbiür bu kaldınmlar üzerin- den her sabah kaç yüz kişi geçer, kaçı kadın, kaçı erkekür; neler düşünürler, nerelere giderler?" Sait Faik'se aşağı yukan aynı yıllar- da "Köprü" şıırinde soruyu bir başka biçimde soracakür: "İnsanlar köprüden geçmedığı za- man/Acaba Köprü düşünür mü?" Yine dönelim Oktay Akbal'ın Köp- rü üstüne... "Köprünün iki başlangıç yerinde iş- lerinden dönen bütün bu insanlan bekleyenlep dizilmiştir. Bunlar sucu, leblebici, fındık fısük, yeni hayat satan ufak çocukJarla ihtıyar kâğıt helvacısı- dır. Hepsi de güneş şehrin tepesınden çekilmeye yüz tuttuğu an ortaya çıkar- lar. Ihtiyar kozhelvacı ise günün her saati oradadır. Köprüden her geçen onu bir gölge altında, ayakta veya çö- melmiş görür. Onsuz bu köprû düşü- nülemez, sanki o köprûye ait bir parça olmuştur." Akbal'ın "bu insanlannı" her yerde görmek mümkün değil. Kimi yakın- lardaki fabrikalarda, kimi deniz tez- gâhlannda çalışır. Kimileri de küçük memurdur. Sokaklar bir yelpaze gibi açılır köp- rûye. İnsanlar köprünün iki kaldın- rrundan kentıtı öte yanındaki yoksul semtine giderler. Ve her kaldınmın kendine özgü yolcusu vardır. Denizci- ler soldan, esnaflar ve küçük memur- lar sağdan yürürler. İşçi kızlarsa bu kurala uymazlar? Köprüden neler görünür? "Mesela küçük vapur iskeleleri, balıkçı motor- lan, ufacık sahdallar, sıra sıra mavna- lar, geçip dönen bücür vapurlar, dol- muş kayıklan, şehrin en uzak semtleri- ne kadar bırbiri ardınca sıralanmış minareler dızisi, en uzakta beyaz me- zar taşlan..." Akbal'ın öyküsü biraz da 4O'Iı yıl- ların Koprusu'nun tarihi değil mi? SÜREtEK insanlan ev sahibi yapma sorunu, ülkeyi yönetenlerin gündeminde hep ilk sıralarda yer aldı Kîracıyım^ öyleyse yaşamıyonun KONUT SAVAŞININ — 1 — "Paranın haramı ya binaya, ya zi- naya gider" sözü çoktan unutuldu... 21'inci yüzyıla yaklaşırken artık her- kes mekân peşinde... 21. yüzyılda her dört kişiden üçünün kentlerde yasaya- cağı göz önüne alınarak yılda 500 bin könut üretümesi gereği vurgulanıyor ve gelip geçen tüm iktidarlar, insanlan na- sıl mekân sahibi yapabilecekleri soru- suna yanıt anyor... İnsanlan evsahibi yapma sorunu, ül- keyi yönetenlerin gündeminde hep ilk sıralarda yer aldı. 1950'li yıüarda baş- layan köyden kente göç olgusu yüzün- den konut sorunu çığ gibi büyüdü. Yap-salçılar ve kooperatifler eliyle üre- tilen konutlar sorunu çözmekte yeter- siz kaldı. Köyden kente göçen on bin- lerce yurttaş Toplu Konut Idaresi Baş- kanı Yiğit Gülöksüz'ün deyişiyle, "Mağazadan alışveriş yapamayınca, işportadan giyindiler". Kentler gece- kondularla kuşatıldı. öyle ki bugün kentlerin nüfusunun yansından fazla- sı gecekondularda yaşıyor... Bugün Türkiye'nin konut stoku 12 milyon. 4 milyonu kırsal kesimde, ka- lanı kentlerde. Ancak bu stok, göç bas- kısı karşısında çok yetersiz kalıyor. 1990 nüfus sayımı verilerine göre nü- fusun yaklaşık yuzde 60'ı kentlerde ya- şıyor. 1950-60, 1960-70, 1970-80 yıUan arasında on yıllık dönemlerde kentleş- mede artış 5-7 puan arasında değişir- ken 1980-90 yılları arasında 15 puan- uk bir artış gözlendi. 2000'liyıllaryaklaşırken Türkiye'de 2 milyon konut açığı var. Her yıl 500 bin konut yapılması gerekiyor. Kentler bü- yüyor, yasal ya da yasadışı konutlarla genişliyor. Eski Ankara Belediye Başka- nı Vedat Dalokay ölümünden kısa bir - süre önce yaptığunız bir görüşmede, "Megalopolisler doğuyor. Yakında kentler yollar boyunca birbirine birlese- cek. Örneğin İstanbul bir ucu Tekirdağ'- da, bir ucu Bolu'daolan dev biramipgi- bi olacak. Dev bir nebuloz gibi dağınık ve parça parça. Hiç bitmeyen, kırsal ya- pıyı tahrip eden, kıra çıkamayacağınız çirkin bir megalopolis. Kentiesme değil yığılma olacak'' diyordu... Mimar Ve- dat Dalokay'ın öngörüleri ne ölçüde gerçekleşecek bilemiyoruz ama görünen o ki kentler büyümeyedevam edecek... Konut sorunu ve kentleşme sorunlan da... Yöneticiler ise kentlerin bozulan kimliğindençok, kentegöçen yuzbinler- ce kişinin nasıl konut sahibi olacağı so- rusuna yanıt arayacaklar... İktidarlann arayışlan însanları mekân sahibi yapmak için gelip geçen tüm iktidarlar çeşitli yollan denedi. İlk konut kooperatifi 1887 yılın- da İstanbul'da, Ingilizler tarafından ku- ruldu. Cumhuriyet döneminde ise ilk konut kooperatifi 1934'te kuruldu. 1960 yılında Türkiye'de 1750 konut kooperatifi vardı. 1950yılına dek sade- ce Emlak Kredi Bankası kredi veriyor- du, bu yıldan sonraSSK da kendi işçile- rine kredi vermeye başladı. Emlak Kre- di Bankası, 1954 yılına değin tum koo- peratiflerin kredi istemlerini karşılaya- biliyordu. Ancak bu tarihten sonra so- runlarçıkmaya başladı. 1970'liyıllann sonuna gelindiğinde, SSK da kredi is- temlerini karşılayamaz duruma geldi. 80'liyıllardasiviltoplum örgutlerinin önderliğinde kentlerin büyümesi günde- me geldi. 1984 yılında çıkan Toplu Ko- nut Yasası ile birlikte Toplu Konut Fo- nu'nun devreye girmesiyle kooperatif patlaması oldu.Her yerde 10bin, 20bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin konutluk projeler başlatıldı, çok sayıda konut kooperati- fi kuruldu. Öyleki bugün70bindolayın- da konut kooperatifi bulunuyor... 1984 yılında verilen toplu konut kre- disinin maliyetin yüzde 80'ini karşılıyor olması, kooperatif kurulmasını teşvik etti. Ancak zaman içinde bu oran gide- rek düştü, yüzde 20'lerin altına dek in- di. Kredilerin azalması, kooperatiflerde yaşanan bazı yolsuzluk olaylan koope- ratifzedeleri yarattı. Kooperatiflerin başlangıçtaki ortaklan ile biten konut- ların sahipleri farklı kişiler olmaya başladı. ANAP iktıdarlarının en büyük pro- paganda malzemelerinden olan, toplu konut kredileri birsüresonra kaynaklar- dakidaralmanedeniyletıkandı. 1989 yı- lında fonda biriken paraların yüzde 30'unun birduzenlemeyle bütçeyeakta- rılması sağlandı. Toplu Konut Uygula- ma Yönetmeliği değiştirilerek koopera- tiflere kredi verilmesi zorlaştınldı. Top- lu Konut İdaresi'nin alıcı payı hesabına belirli bir para yatırılması öngörüldu. 1990 yılına gelindiğinde ise fondan büt- çeye aktarılan kesinti yüzde 50'ye çı- karıldı. ANAP'ın diğer arayışları ANAP iktidarlan işçileri ve memur- lan konut sahibi yapmak için başka yol- lar da gündeme getirdi. Memurlar için devlet, işçiler için işveren tarafından ödenen konut edindirme yardımlarıyla işçileri, memurları konut sahibi yapa- caklarını söylediler. Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu "Birkaç yıl içinde Türkiye'de YILLARA GÖRE KENTLEŞME (1935-1990) Yıllar 1935 1940 1950 1960 1970 1980 1990 Kentlı nüfus 3.802.642 4.346.249 5.244 337 8.859 731 13.691.101 19.645.007 33.666.967 Kentleşme oranı (%) 23 5 24 4 25.0 31.9 38.5 43.9 59.1 ÇALJŞAN NÛFUSUN SEKTÖREL DAĞIUMI(%) Tarım Sanayi (Inşaat dahil) Hizmetler Diğer 1955 77.4 8.0 86 60 1960 74 7 95 10.5 5.3 1970 68.4 11.5 20.9 0.2 1980 560 15 2 28 7 0.1 1990 50 9 19.2 29.9 konutsuz yurttaş kalmayacak. Ustelik cebindende bir kuruş cıkmayacak" di- ye demeçler verdi. Ancak bu uygulama beklenen sonucu vermedi. Bugün bu fonda 12.5 trilyon lira para birikti. An- cak bu kanaldan hiçbir memur ve işçi ev sahibi olamadı... 1989yılında da arsa sertifikası gunde- me getirildi. Konut arazilerine dönüştü- rülen Hazine arazilerinin sertifika yo- luylasatışınabaşlandı. 140 bin 200 ser- tifika Ziraat Bankası aracılığıyla satışa sunuldu. Bu uygulama da umut edilen sonucu vermedi. Bugüne dek toplam 18 bin 327 sertifika saulabildi. Başarı sağ- lanamayınca ihaleyle satış yolunagidildi ve sertifika uygulamasından, ikinci bir değerlendirmeye kadar vazgeçildi... 1984 yıhndan ben birçok sefer yönet- melikler değişti, insanlan konut sahibi yapmak için çeşitli modeller gündeme getirildi, sihirli formuller arandı. Tele- vizyonlarda, miting alanlarında insan- lara "sizi ev sahibi yapacağız" umudu dağıtıldı. Peki ne kadar insan bu dönem- deev sahibi olabilfli? Toplu Konut İda- resi Başkanı Yığit Gülöksüz 1984'ten bugune dek 860 bin 262 konuta toplam 6 trilyon 850 milyar lira kredi verildiği- nisöyledi. Gülöksüz, "Ancak bu para- nın bugünun rakamlanyla 30-40trilyon demek olduğu unutulmamalı" diyor. Kredi verilen konutlardan 567 bin 500 tanesi tamamlandı, insanlar içinde otur- maya başladı. 292bin500'unüniseinşa- atısurüyor... 1914 yılında basılan Nevsal-ı Milli 'de (Ulusal Yıllık) "Hayati Bir Mesele: Ucuz Meskenler" başlığıyla insanlan ucuz konut sahibi yapma sorunu anlatı- lıyordu... Aradan yıllar geçti, 20'nci yüzyılın sonuna doğru bu sorun yine gündemde... Sadece sorunu anlatırken kullanılan sözcükler değişti: "Yaşamsal bir sorun: Ucuz konutlar". POUTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Uzun Selviler Altında... Nâzım Hikmet'in yurtdışında bizden daha çok tanındığı- nı söylerler. Geçende bir yazı okudum, Neruda'ya sor- muşlar: 'On şairlik bir antolojide Nâzım'ın yeri var mı?' 'Böyle bir antoloji de yalnız Nâzım'ın olur' demiş. Nâ- zım'ı böyle görüyorlar. Başta Ispanya olmak üzere Latin Amerika kültürünün önde gelen şairi de böyle söylüyor. Nâzım'ın büyüklüğü gün geçtikçe daha çok anlaşılıyor. 'Tanganika Röportajları'nı okuyordum, İstanbul u anlabr gibiydi. Erzincan depremi için yâzdığı 'Kara Haber'i yeniden okudum. Deprem sırasında şiirin tümü elimde degildi, şimdi elime geçti. Birkaç dize sunmak isterim. Depremin üstünden neredeyse yıl geçiyor, yıkılan evler henüz yapıl- mamış, yapılacağı da yok Toplanan yerli ve yabancı para- lardan oluşan milyarlar ne oldu? Biz gene Nâzım'a döne- lim, 'Kesemde yoictu yüreğimden verdim' diyor. Ses edip geceye beyaz taşından Kışlanın saati çaldı ikiyi. Ne çabuk lahzada bitti yaşamak. Kimisi altı aylık Kiminin sakalı ak Kimi on üç, on dört yaşında; Kimi yola gidecek Kimisi mektup bekler Yan yana sırt üstü yatan ölüler. Yayıkta yağı vardı, dövülemedi, Ak peynir torbaya konulamadı Hasret gitti ölüler Dünyaya doyulamadı.' • • • Depremde Erzincan Hapishanesi göçüyor, duvarlar yv kılıyor. Hapisler yıkıntılar arasından Raçmıyorlar. Tersine yıkık duvarlar arasında yaralıları topluyorlar. Kimin aklına kaçmak gelir? Nâzım yıllarca hapis yatt, hapislik nedirçok iyi bilir. Memleketimden İnsan Manzaralan' adlı şiiri ha- piste yazdı. llya Ehrenburg bu şiir için Türk halkınm desta- nıdır' der. Hapishane elbette kötü bir yer, güzeli olur mu? Kişinin hapiste yatmasını öğütleyenler var, onlar hapislik nedir bilmeyenlerdir. Hapishane konusu açıldığında Nâzım, 'Or- da beni siyasal karşıtlarım yatırdı' der. Hiçbir zaman ha- pislikle övünmez, övünenlere de kızar. Üsküdar'da bir cenazede idim. ölüyü uzun selviler altın- daki mezara gömdüler. Uzun selviler ve deniz. Selimiye Kışlası denize bakıyordu. Biraz hüzün, biraz keder, biraz acıma.. Dalmışım. Arkadaş sordu: 'Bir şeye mi canın sıkıldı?' 'Evet' dedim. Selimiye'yi gösterdim. 'Ben bu kulelerin altındaki taş koğuşlarda yattım. Nasıl da nem kokar, çigsil çiğsil..' Ne zaman yattın?' '12Eylül'de.' Niye yattın' demez mi... Anlatacak bir şey kalmamıştı. Ayn ayn dünyaların adamıydık. Selimiye'de yatışımızı Ta- rık Akan Selimiye işkencelerini anlatırken yazdı. 12 Eylül gecesi üst düzeyde bir bürokratı da içeri afmış- lar. Karargâhta sabahlamış. Darbenin ilk saatlerinde ge- fieraller telaşlı imiş. Bir yerlerden bir şeyler gelir diye kuşkulu imişler. Saatler geçmiş, hiçbir şey olmamış. Dar- benin başarı ile sona erdiğini anladıklarında birbirlerine sarılmışlar. Can her yerde tatlıdır. Nâzım'ın 'Bir inilti duydum selviliklerde' diye başlayan şiiri Karacaahmet'i anlatr. Dost ölüyü gömdük, Üsküdar'ın mezarlık kokan uzun selvileri altından geçerek her birimiz bir yerlere dağıldık. ölüm yok gibiydi! BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 I I • u 4 5 6 L 7 8 9 f H SOLDAN SAGA: 1/ Yurdumuzda ku- rulmuş yirmi bir köy enstitüsünden biri. 2/ Halk dilinde so- ğuk algınlığına veri- len ad... Antalya yö- resine özgü, kaburga kemiği ve pirinçle pi- şirilen bir yemek. 3/ Beceri, ustalık. 4/ Kadında cinsel iste- ğin hastalık derece- sinde artması. 5/ Çam ağacından ya- pılmış su testisi... Bir nota. 6/ Vilayet... Sessiz, uslu... Lantan elementinin simgesi. 7/ Tavlada bir sayı... Gulünç bir biçimde giyinip süslenen kadın. 8/ Güvenilir... Mürekkep hokkalan- na konulan ham ipek. 9/ Tann'nın insan ruhlarını yarattığı zaman... Stronsiyum elementinin simgesi. YUKARmAN AŞAĞIYA: 1/ Hükümdann tahta çıkışı ttzerine yaalarak sunulan kaside 2/ Uğraş... Bir tür tuzsuz ve yumuşak peynir. 3/ Işık akısı birimi... Bir tür geçirimsiz toprak. 4/ Kiraya verilerek gelir getiren ev, dükkân gibi mülk... Bir soru sözü. 5/ Tarih ön- cesi dönemlerde görülen, ölünün ana rahmindeki gibi dizleri ve başı karna doğru çekilmiş biçimde gömülmesi durumu. 6/ Ara- lannda herhangi bir bakımdan ilgi ya da benzerlik bulunan şey- lerin tümü... Tapınma, tapım. 7/ D>okunca... Türkçede ilgi adı- U. 8/ Belçika, Hollanda ve Lüksemburg'un oluşturduğu iktisa- di topluluk. 9/ Yavaş, ağır hareket eden... Eskiden harman ürün- lerinden onda bir oranında alınan vergi... İLAN ANKARA 9. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 992/167 Davacı: Ayşen Gıire Vekili: Av. Alaattin Açıkel Gaip: NRJRİ KUMRU, Arif oğlu, Aysel'den olma 1332 D.lu Eski- şehir Merkez Cumhuriyet Mah. kutuk 605'de nüfusa kayıtlı. Yutanda açık kimliği yazılı Nuri Kumru'nun yıllarca önce Ankara Emek Mahallesi'ndeki evinden aynlıp bir daha kendisinden haber alı- namadığı, yakınlan tarafından 18.9.1985 tarihinde Polis Radyosu'na hakkında kayıp ilanı venldiği, akraba yakınlarının Nuri Kumru'dan hiçbir haber alınamadığından gaipliğine karar verilmesi istenilmek- le: Işbu ilanın yayımından itibaren bir yıl içinde gaipliğine karar ve- rilmesi istenilen yukanda kimliği yazılı Nuri Kumru hakkında bılgı ve görgusu olanların Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 992/167 esas sayılı dosyasına müracaat ederek bilgi vermeleri T.M.K.'nun 32. maddesi uyarınca ılanen duyurulur. 14.5.1992 Basın: 29426 İLAN GELİBOLU KADASTRO MAHKEMESİ 1981/298 Davacı Orman Genel Müdurlüğü'nu temsılen Gelibolu Orman bölge Şefliği tarafından Yeniköy köyüne ait taîinmazların tespit maliki olup tebligat yapılamayan Havva Yoruk, Firdevs öztürk, Hanife Şentürk, Refıye Yorük, Safıye Yörük, Meryem Yönen, Rukiye Bütün, Cemile Butun, Şehrıban keskın adlarına tebligat yapılamadığmdan adı ge- çenlere ilanen tebligat yapılmasuıa karar verilmekle 7.7.1992 günü saat 09.00'da Kadastro Mahkemesi dunışma salonunda hazır bulunmala- rı ilanen tebliğ olunur. Basın: 48064
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear