25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURJYET 29 NjSAN 1992 ÇARŞAMBA 12 DIZI-YAZI METROPOL ATILLA DORSAY Bol Seks Lütfen... Biz Türküz... ingilterede uzun yıllar (20 yılı aşkın) sahnelerde ka- lan bir güldürünün adı 'No Sex Please... We're British' idi ('Seks İstemez... Biz Ingiliziz). Türkiye'de benzeri bir oyun sahneye konmak istense, herhalde Bol Seks Lütfen.. Biz Türküz' adını koymaktan daha iyisi düşü- nülemez!.. Aklımızın hep sekse işlediği, son günlerde iki olay- daki patlama düzeyindeki gelişmeyle bir kez daha kanıtlandı. Devlet-özel sektör (yani PTT-ozel kişiler) iş- birliğiyle başlayıp birden tırmanan 'Alo Seks' olayı. Ve özel kanalların birden çoğalmasıyla gündeme gelen 'kırmızı noktalı filmler'. Bu iki olayın da son derece ılgı çekici olduğu ve Türk toplumunun 1990'lardaki görü- nümü konusunda kitap dolusu irdeleme ve araştırma- ya eşdeğer düzeyde malzeme içerdiği açık değil mi? Ozal döneminde kamu iletişiminin önemli alanların- dan biri olan PTT yatırımlarında sağlanan gerçekten başdöndürücü ilerleme, eninde sonunda gelip Batı ül- kelerinde çoktandır görülen kişiye özel Alo Servisi' olayını gündeme soktu. Tüm teknik-teknolojik gelişim- ler gibi, bu olay da kendi başına yararlı veya zararlı diye nitelenemeyecek, içeriğini o toplumun kendine özgü koşullarının belirleyeceği bir olaydı. Nitekim Batı ülkelerınde her alanda, her türlü bilginin. enformasyo- nun ve tanıtımın sayısız çeşitlemeleriyle yüklenen, bu arada cinselliğe de belli oranda yer veren bu uygula- ma, Türkiyenin koşulları gereği bizde özellikle cinsel- ; likalanında birden patladı. j. Gerçi bu alanda ilk başta izni koparıp bir tekel oluştu- ' ran Alo-Bilgi'nin bu taraklarda bezi yok gibi. Onlar, çeşitli komedi yıldızlarından TV ünlülerine, Alo Gan- yan'dan Aşk Falı'na, 'Baba'dan Vitamin'e, daha ma- sum1 şeylerle yetiniyorlar. Sahibinin, bir zamanlann 'muhafazakâr' gazetesi Son Havadis'in de patronu olan zat olduğu bildirilen Alo-Tel'de ise cinsellik konu- sunda yok yok!.. Ahu Tuğba'dan Sibel Gökçe'ye, Hülya Işıl dan Aslıhan Öncüye, 'Erotik Hikâyeler'den Aske- re ÖzeVe dek, şu ülkenin cinselliğini doğru-dürüst do- yuramayan garibanının parasını dolandırmak için başvurulmayan seksi 1 yıldızımız ve tahrik edici prog- ram adı yoksanki!.. Özellikle Show TV'nin devreye girmesiyle gündeme ı»gelen erotik filmler veya normal filmlerde kesilmeden gösterilen erotik bölümler ise telefonun nimetlerin- den, ay sonunda bütçeye yansıyan hatırı sayılır para- lar karşılığmda yararlanmaya gerek kalmadan, 'umu- ma açık' ve de bedava TV yayınları aracılığıyla aynı olayı yaratıyor ve aynı açlığa karşılık veriyorlar. Bu olayların Türkiye'nin yazılmayı bekleyen toplumsal ta- rihinde ve cinselliğe bakışının ilgi çekici öyküsünde nasıl önemli bir yer tutacaklarını kestirmek zor değil. Düşününüz ki bu ülkede uzun yıllar yayın tekelini elinde tutan devlet televizyonunun önde gelen bir kişi- sı, şimdi kendisinden beklenmeyecek bir çeviklikle özel TV kuruluşları arasında mekik dokuyan. bir za- manlann TRT TV daire başkanı dostumuz Mehmet Ali Köprülü, daha ocak 1985te (yani bir toplum için kısa sayılabilecek bir süre olan 7 yıl önce), TRT'nin göste- receği 40 filmın ancak birini, o da belki. kesmeden ya- yımlayabileceğihi, gerisini ise TRT ilkelerine göre kesmesinin doğal olduğunu 1 söylüyordu. Ve biz de bu lafı eleştiriyorduk. işte toplumun sokulduğu o deli gömleği'nden, tüm filmleri -en normal. hatta sanatsal olanlarını bile- doğ- rama huyundan kalkılıp gelinen nokla budur. TV ala- nmda olan, aşırı bir baskının ve gereksiz bir sansürün sonunda tümüyle geri tepmesi ve yıllar yılı, belirsiz kavramlar ve ılkeler uğruna tümüyle çocuk muamelesi yapılan bir toplumun, sonunda kendisini çağdaş, yetiş- kin, iyiyi kötüden ayırabilir hıssetmesinin özel TV ka- nalları aracılığıyla sağlanması olayıdır. Bu kanalların bu uygulamayı soylu duygularla değil, belli çıkar kav- gaları gereği yapmaları veya kimi Batı TV'lerinin en düzeysiz uygulamalarını (Tutti Frutti' gibi) ekrana ge- tirmeleri bu temel gerçeği değiştirmez. Ve kimse de bizleri Şafak'. Otobüs' veya Kırmızı Pazartesi' gibi önemli, sanat yani güçlü filmleri kesmeden, olduğu gi- bi ekrana getiren özel TV'ciliği suçlamaya çağıramaz. Asıl önemlisi şu galiba: Kitle iletişiminde yaşanan bu devrim, neredeyse bu deprem, yalnızca belli çıkar gruplarının olabildiğince geniş bir kitle ilgisini çekme, ceplerıni doldurma', ucuz ve bayağı yöntemlerle kö- şeyi dönme çabasına bağlanabilir mi? Bu tür gelişim- ler. toplumun o dönemde bu tür olaylara bakışının, ahlak konusundaki çağdaşlaşma noktasının çok önün- de, ilerisinde olabilir mi? Diğer bir deyişle, toplum Alo- Tel'leri de, kırmızı nokta'ları da kabul etme eğiliminde ve noktasında olmasa. bu kişiler ve kuruluşlar bu tür uygulamaları yapmak cesaretini bulabilirler mi? Gali- ba, hemen hep olduğu gibi, her şey toplumun genel bilgi, onay ve kabul düzeyinin çerçevesi içinde gelişi- yor ve olup bitene karşı çıkmak. saptama düzeyi dışın- da gerçek anlamda bir yarar ve geçerlilik içermiyor... 60 YIL ONCE Cumhuriyet /LFÂİK ÜHTn SttKTl Gazoz lakiıtleıi "İsmet Faşanın beyânatı" 29 NİSAN 1932 Başvekil İsmet Paşa Hz. kendilerini Moskova'ya isal eden hususî katarda Tas ajansı muhabiri mahsusuna atideki beyanatta bulunmuşlar'dır: "Türkiye ile Sovyet'ler arasındaki muhadenetin temeli müşterek menfaatlerimizde temerküz ve ayni zamanda iki milletin arzulanndan tevellüt etmiş bulunmaktadır. Bundan dolayıdır ki bu kadar sağlam bir teyide mazhar olmuştur. Milletlerin yekdiğerlerile olan mukarenetleri büyük bir mefkûre teşkil eyliyen sulha yardım eder. Türk-Sovyet muhadenetinin beynelmîlel noktai nazardan mana ve şümulü budur. Yapılan tecrübeler milletler arasındaki temasların her zaman faydalı olduğunu göstermiştir. Mümtaz Hariciye Komiseriniz M. Litvinof ile mütehayyiz muavini M. Karahan Cenaplarının Türkiye'ye vuku bulan ziyaretleri bizim için yalnız büyük bir haz ve meserret teşkil etmekle kalmamış, ayni zamanda münasebetlerimizde unutulmaz izler bırakmıştır. Muhterem dostum Tevfik Riiştü Beyefendinin memleketinize yaptığı ziyaret te bu gayeye müteveccih mes'ut neticelervermiştir. Türkiye'de iken büyük meziyetlerini takdir etmek fırsatına malik olduğumuz Sovyet zimamdarlarını şahsen tanımağı daima arzu etmijtik. Bu fırsatın bu defa tecelli etmiş olmasından dolayı memnun olduğum gibi bunun dostluk münasebetlerimizin inkişafına yardım edecek en iyi neticeler vereceğinden de eminim. Bu fırsat atiyeh yapacağımız noktai nazar teatilerini kolaylaştıracaktır. Türkiye, kendi inkılâbının çizmiş olduğu prensiplerin çerçevesi dahilinde inkişafına devam etmektedir. Memleketim bir köylü ekseriyetinden müteşekkildir. Türkiye, yarırun ihyayi iktisadisinin bunların ihtiyaç ve arzularından mülhem olarak bina edecektır. Büyükelçi Rudolf Nadolny tatlı anılarla Türkiye'den aynldı Auf Wiedersehen Ankara Cjazi o zamanlar en çok Rusya ve Almanya'ya bakıyordu. 1921 Moskova Anlaşması'yla Rusya, Kars ve Ardahan'ı Türkiye'ye geri vermişti, artık emperyalist olmak istemiyorlardı. Rusya bir de dostluk anlaşması imzalamıştı. Almanya ise ticari ve kültürel açıdan ilk sıradaydı. Gazi Almanlan sevmeye başlamıştı. Bu borcun verilmesi sonradan çok işe yaradı. 8 milyon lirabk bölümü Al- manya'dan satın alınacak malzeme içindi. Dönemin Demir Yollan Bakanı Recep Bey bir süre sonra paranın yetmeyeceğini. bu 8 milyonun da demir yolu inşaası için kullanılmasını ve savaştan önce yeterince malzeme gelmiş olduğunu bildirdi. Borç Almanya'dan 8 milyon liralık malzeme alınması koşuluyla verilmişti. Bunun üze- rine her yıl özet teçhizatın Almanya "dan alınmasını önerdim. Üç yıllık bir anlaşma yapıldı, tutan 10.5 milyon dolardı. Üç yıl sonra anlaşma üç yıl daha uzaiıldı. Alman sanayicileri bana bir mektup yazarak min- nettarlıklannı bilclirdiler. Gunır veren borç 1930 krizinde yaptığımız anlaşmalann olumlu etkisi görüldü. İstanbul'da iki Al- man bankası vardı. Deutsche Bank şubesı ve Deutsche Orientbank. Deutsche Bank'ın Osmanlı Bankası"nda kredısi var- dı. halkın bankava hücumunu karşılaya- biliyordu. Deutsche Onentbank'ın ıse Türk tüccarlanndan epeyce alacağı vardı. ama bunlan hemen tahsil edemivordu. Halk parasını çekmek için direnıvordu. Bana gelip 7 milvon mark istediler. Tür- kiye'nin parası depolanmıştı. Türk hükü- meti borcunu Alman Markı ile ödemiyor- du. Onlann parasından 7 milvon mark karşılığı 3.5 milyon lirayı alıp bankava verdim. Banka ödemelerini yaparak kur- tuldu. Bankalar konsorsiyumu. Dışişleri Ba- kanlığı kanalıyla bcni protesto ctti. 7 mil- yon marklık bir borç benim üzerimde kalmıştı. Bu kadar çok borcum olmasın- dan gurur duyuyordum. Bir ay sonra tüm borçlarödendi. İzmit'te esaret İstanbul'un kışı çoğunlukla çok ruiu- betli ve pisti. Bir seferinde Ankara'dan İs- lanbul'a evime gelirken İzmit'tc kara sap- landık. Eskişehir de karla kaplıvdı. Tren zor gidiyordu. İzmit'te takılıp kaldık. Başka trenler geldi. Filistın ve Arabıstan'- dan. İnsanlar başlanndaki sahra şapkala- nyla kar altında dolaşıyordu. Istasyon müdüründen izin alıp kente gittim, O za- manlar İzmit'yasak bölgeydı. Limanda gemi yoktu. Türklerin o zamanlar deniz fi- lolan yoktu. Ankara'ya Dışişleri \c De- miryollan bakanlıklanna telgraf çektim. İstanbul'daki büvükelçiliğe de. Onlar ge- mi yolladılar. Altı trenin yolcusuyla birlik- te eşyalarımızla limana gelip gemiye bin- dik. Tren İzmit'te beklerkcn Türklerin hepsi yemekli vagonda oturmuş rakı içi- yordu. "Alman büyükelçisi trendc, nasıl olsa bir çare bulur" demişler. İstanbul'a vardığımızda korkunç fırtınava rağmen çok sayıda insan limanda bizi karşıladı. Ankara'da bizim elçilik binası yapılır- ken öteki ülkeler de yavaş yavaş kendi binalanna inşa etmeye başladılar. Bizden sonra ilk başlayanlar Ruslardı. Bınalan çok büyük oluyordu. öyle garip- bir stilde yapılıyordu ki. bitmemiş bir labnka ızlenı- mini veriyordu. Sonra Polonyalılar başla- dı. Polonya elçiliğinde çalışanlann çoğu- nun adı Alman adıydı. Alman büyükelçi- liğinde çalışanlann ise Sla\ adı. Polonva bü} ükelçisinin adı Bader, müsteşannınki ise Günther von Schnarzburg'du. Bizim müsteşann adı Moltke. sekreterlerinki MolK. von Scheliha, von VVülisch ve Jascrikeıdı İzmir suikasti davası 1926'da birçok milletvekilinın Gazi ile arasında anlaşmazlık çıktı. Bunların hepsi Jön Türklerdi. halifeliği kaldırmışlardı. Türkiye'yi Batılılaştırmak isti\or!ardı. Gazi onlara göre çok hızh hareket edıvor- du. Bu yüzden ona karşı birleştikleri orta- ya çıktı. Gazi'nin eski yandaşlanna karşı dava açıldı. 26 kişi asıldı. üç kişi sınır dışı edildi. Bu olaydan sonra Ankara sakinleş- ti. Birçok Kürt kendi vöresinden başka yörelere taşındı. 1926'da Musul'un kaderi de bir karara bağlandı. Lozan Anlaş- ması'na göre bu konu açık kalmıştı. L'lus- lararası bir komisvon kuruldu. Musııl'a gönderildi. orada. yerinde. halkın karak- terini ve nercye ait olduğunu inceleyecek- lerdi. Halkın çoğunluğu kuşkusuz Türk- tü. ama komisyon Musul'un Türkive'den çok Irak'a ait olduğu kararını verdi ve bu uygulandı. Gazi azarlıvor Ayrıca Gazi o zamanlar en çok Rus\a ve Âlmanva'ya bakı\ordu. 1921 \Kisko- \a Anlaşmasfvla Rusya. Kars ve Arda- han'ı Türkıye've geri vcmııştı. artık cm- peryalist olmak istemiyorlardı. Rusva bir dedosıluk anlaşması imzalamışıı. Alman- ya ise ticari ve kültürel açıdan ilk sıradav- dı. Gazi. Almanlan sevmeye başlamıştı. Ankara'daki çiftliğini Phılipp Holzmann- Co kunnuştu. Bir Cumhuriyet Bavramı yemeğinde Gazi'nin gcç saatte İngiliz ve R U D O L F N A D O L N Y B i r D i p l o m a t ı n A n ı l a r ı 1924-1933 yıllan arasında Türkiye D e p I e y e S E Z E R D U R U hransız askeri ataşelennı yanına Çağınp onlan azarladığını anımsıyorum. Ulkele- rinin Almanya'ya bu kadar kötü davran- mamasını istcmişti onlardan. "Almanya günün birinde gene güçlenir" demişti. Bu iki bev. kendilennin diplomat değil. asker olduğunu söylemişti. Gazi de. "İyi >a, onun için sizinle konuşuyonım, bir asker olarak. Elçilerinize anlatırsam. gidip dışiş- leri bakanlığına şikâyet ederler. Bakan da "Bunun bir anlamı yok. Gazi herhalde sar- hoştu' der. Ama siz kendi elçilerinize söyle- dikİerimi anlatabilirsiniz." Cumhurivet Ba>ramı törenlerinde bü- tün elçilerin bulunmasına çok önem ven- vorlardı. Bir seferinde yeni meclis seçimle- ri yapılmış. Gazi veniden cumhurbaşkanı seçilmişü. Ben zamanım olmadığı için tö- rene gidememişıim. ama müsteşarımı yol- lamıştım. Gazi've de tebrik telgrafı çek- tim. Ertesi günkü gazetelerde bütün tebrik telgraflan vayınlandı. benimki aralannda yoktu. Hemen Ankara'ya gittim ve nede- nini Dışişleri Bakanhğı'na sordum. Proto- kol şefı, telgrafımda gelemeyeceğim için özür dilediğimi. bir özüre de cevap venle- meyeceğini söyledi. Telgrafı getirip bana verdıler. Cebime soktum. "Bana teşekkür edilmeyecekse telgraf çekmeme de gerek yok" dedim. Sonra bakan telgrafı geri iste- na söyledi. ama herhalde bu çok doğru değildi. İtalyan elçisi Türkiye ile olan iliş- kileri mümkün olduğunca düzeltmeye ça- lışıyordu. ama işi zordu. Çünkü İtalyanlar on iki adayı ve Meis'i almışlardı. bu küçük ada Türkiye'ye çok yakındı. İtalyan mes- lektaşını Tevfik Rüştü ile Mussolini'nin buluşmasını sağladı. ama pek işe yarama- dı. Ben daha çok ekonomik ve idari işlere yöneldim. Büyük başan elde ettim. Siya- sa) alanda ise hep başansızlıklar oldu. Türkiye'de doğrudan doğruya siyasal bir çıkanmız yoktu doğal olarak. Ama ben kendi ülkemin durumunu kolaylaştırmak için Türkleri bir topluluğa çekmek iste- dinı. Dışişleri bakanımıza Türkiye. Rus- ya, İtal>a ve Macaristan'la birlikte bir topluluk kuruimasını önerdim. Koşullar bu birliği kurmak için olgundu. Ama bi- zimkiler yalnız işgal kuvvetlerinden müza- kerelcr >oluyla anndınlmak istivorlardı, başka bir şeyle ilgili değildiler. Bu arada Güney Tirol bölgesi sorununu da. Tirollü- leri Almanya'ya yerleştirerek çözebilece- ğimizi yazdım. tıpkı Salzburglulann baş- ka >ere nakil edilmeleri örneğinde olduğu 8'bi davranmamız gerektiğini önerdim. nce dışişleri bakanmdan konuv la ilgilen- diğini belirten bir telgraf aldım. Konu son- Alman Büyükelçi Rudolf \adoln>, İstanbul Tarabva'daki yazlık elçiliğin önünde. dı. "Size de ce^ap >erilecek" dedi. "Ne zamana kadarT "Obür güne kadar". "İ> i" dedim ve telgrafı gen verdim. Obür gün gittiğimde cevabın Gazi'nın imzasına su- nulduğunu bildirdi. O zaman artık ondan cevap beklemediğimi sövjedım. Sevinçten boynuma sanldı. Gazi ile olan ılişkimi herkes biliyordu. Bir gün İsianbul'a Tcrra film şirketinin temsilcisi geldi. "L'bomme qui assasina" adlı Claude Farrere'nin filmini çekecekle- rini. bu anıaçla Dolmabahçe Sarayı ve bahçesinde çekim ızni istediklerini sö>ledi. Sarav müdürü Gaziden izın alnıamı iste- di. Tevfik Rüşrü've telefon ettim. Bir hafla sonra ret cevabı geldi. Gazi. Claude Far- rere vı sevmıyormuş. çünkü o hep eski romantik Türkiye'vı anlatıvormuş. veni Türkivev i aniatması gcrekiımiş. Gazi'nin Ben daha çok ekonomik ve idari işlere yöneldim. Büyük başarı elde ettim. Siyasi alanda ise hep başarısızlıklar oldu. Türkiye'de doğrudan doğruya siyasal birçıkarımız yoktu. Ama ben kendi ülkemin durumunu kolaylaştırmak için Türkleri bir topluluğa çekmek istedim. budüşüncesınıpavlaşıvordum. Kendisine bunu ilettim. Bu arada film çekilmiş. ekip gelip bana teşekkür etıi. N'asıl olup da çck- tiklenne şaşiım. Meğer saray müdürü. benim Gazi ile olan i> i ilışkimı bilivonnuş. Ben araya gırıncc ı/in nasıl olsa çıkar dive çekimleri başLıımış. Gazi bunu duvunca çok güidii. Biz üç büvükelçivdik. Rus Sunız. İtal- _\an Orsini Baroni \e boii. Rıı-.lar 192<S'de dosiluk aniaşmasitıı ım/alamışlardı. Türkler komünisüen hiçsevmcdiklerihal- deTroçki'nin Türkive've sürülmesine izin \erdıler. Prens(4)adalarınd»ı ouıruvordu. Bir kere oğlu Sjedo« için benden \ ı/e ısıe- di. Oğiunun gözlen hasiavdı. Almanv a'ya tedavıve gidecektı. \ izeyı verdim. Bunun dışında Trt>çki'den hiç söz edılmezdı. Rus büyükclçisi de onunla ilgilenmediğinı ba- radan dışişlerinin diğer kademelerinde duyuldu. Bir telgraf daha aldım. 'Mussoli- ni böyle bir çözümii tokat vemiş gibi karşı- lar', deniliyordu. Aynca önerimi basına verdiler. basın da Dışişleri Bakanı Srrese- mann'ın önerime çok güldüğünü yazdı. 1929'da Moskova'va tayinimı konuş- mak üzere Berlin'e gıttım. Ben yokken yazar Emel Ludwig İstanbul ve Ankara'ya gelmiş. Gazi ile konuşmak istemiş. Gazi de onun kendisi hakkında kitap yazacağı- nı sanmış ve randevu vermiş. Ama bövle bir kitap çıkmamış. Vossische Zeitung ad- !ı gazetenin bir sayfasında yazı çıkmış. Gazi bu yazıvı hemen çevirttirmiş. Yazıda Gazi'nin yüzünün çökmüş olduğu \azılı- >ormuş. "Olamaz" denıiş Ga/i. "Ben bu adamla çok hoş bir röportaj yaptım. yüzü- mün çöktiiğünü yazacak kadar nankör mü9 Bu bir çeuri hatası olmalı." Bir başka çe- virmen çağınlmış. O da "Gazi'nin yüzü çok çökmüş" diye yazıyor demiş. Gazi gül- müş. ama bu yazar hakkında hiç iyi dü- şünceler taşımadı. Milli banka O zamanlar Türk ler bir milli banka kur- mak istivorlardı. Almanya'ya vazdım. Berlinden bankacı Müller geldi. Ankara'- da birkaç hafta kaldı. Berlin'e döndüğün- de Schacnfa durumu anlattı. Ne yazık ki anlattıklan bankacılık açısından olumsuz bulundu. Ben bunu düzeltmek için çok uğraştım. ama durumu değiştiremedim. Sonuçta Türkler kendi milli bankalannı az bir sermaye ile de olsa kendılen kurdu- lar. Prof. Junkers, Kayseri'd- Türkler için uçak hangarlan kuracaktı. Temsilcisi Sac- henberg'i Türkiye'ye yolladı. Türk Genel- kurmavı"yla görüşmeler vapıldı. Kayseri'- de inşaat başladı. Çok zor bir işti. Bütün malzeme deve kervanlanvla taşınıvordu. Ben de bir sefennde uçakla oraya giııim. Çarşıda beş lirava hiyeroglif yazılı bir tab- let bulup satın aldım. Bu uçak hangarlan- nın yapımı başımızı epev ağnttı. çünkü Türkler çok şev istıvordu. Lufthansa'nın hava hattı kurmasını kabul etmiyorlardı. kendi milli hava vollarını kuınıak istivor- lardı. 1931de latil için genc Bcrlin'e gitmiş- tim. Dışişleri Bakanı. Moskova \a tavini- mın heıııcıı olanıavacağını. başbakanla gûrüşmcm gerektiğini söyledi. Başbakan Brüning dc bana.l Şubat 1932de Ce- nevre'de başlayacak olan Silahsızlanma Konferansı hevetine buşkanlık edeceğimı bildirdi. Kabul eıiını. (4)Heybeliada(ÇN) —BİTTİ— POlJnKA VE QTESİ MEHMED KEMAL 1 Mayıs Bayramı... Anayasanın 12 Eylül'ü öven giriş bölümleri yeniden ya- zılacakmış... Sadece giriş bölümleri mi, tüm bölümleri yeniden kaleme alınmalıdır. Bizde anayasalar bir yasak- lar toplamıdır. Belki 1961 Anayasası biraz ayrıdır. Onu da sonra kuşa döndürmediler mi? Yasaklamalar anayasaya şöyle konur: 'Basın kanun dairesinde hürdür' derler. Sonra yasaklarla kamburlaştırırlar. 1 Mayıs Dünya ve Türkiye işçilerinin dayanışma günü- dür. Bunu herkes bilir. Ama bizde 1 Mayıs kaç kez yasak- lanmış, kaç kez serbest bırakılmıştır? Görkemli Taksim mitinginden sonra askeri yönetimler hep 1 Mayıs'ı ya- saklamışlardır. 1 Mayıs'ta sokağa çıkanlar tutuklanmış, panzerler altında kalanlar can vermiştir. Bizim aileden de görkemli Taksim mitinginde can veren olmuştur Me- ral Ozkol.. Bunu her 1 Mayıs'ta anmam, adı ve macerası unutulmasın diyedir. Taksim'de, Kazancı'ya doğru inen yokuşun başında Meral Özkol, panzerlerin ve sığışan ka- labalığın altında ezilmiştir. Ölüsü gazete kağıtları altnda saatlerce bekletildikten sonra kaldırılmıştır. Şimdi görüyoruz, üç büyük işçi konfederasyonu, DİSK, Türk-İş. Hak-iş. ortaklaşa törenler düzenliyor. Kimse de karşı çıkmaya cesaret edemiyor. Demokrasiden yana olanlar bölünmezler, çözülmezlerse büyük bir güç oluş- tururlar. 12 Eylül'de de bu üç büyük konfederasyon vardı. Ancak, ikisi 12 Eylül yönetiminden yana oldu, birisi askeri yönetime karşı çıktı Askeri yonetime karşı çıkanın dava- sı günümüze kadar sürdü; mal varlığına yeni sahipleni- yor. Solda irili ufaklı birçok partimiz var. Ama güçlü bir sol partimiz yok. Soldaki partilerin ortaklaşa sosyalizmi kur- maları olası değil. Bir kez işçiler bu sol partilerle beraber değil. Siyaset gündeminde, sosyalizm yerine demokrasi var. Her şeyden önce demokrasinin kurulması gerekiyor. Demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak benimseyemediği- miz kpindir ki sorunlarımız hep askıdadır. Nereye el aöl- sa, orada demokrasi bakımından bir yozlaşma var. Ülke- nin demokratikleşmesi için devletin demokratikleşmesi gerekiyor Demokratikleşme her şeyden önce ülkede, mıllette, devlette olacaktır. Yıllar göstermiştir ki ülkede solcu partilerin iktidar ol- maları şöyle dursun, muhalefet olmaları bile hayli zor- dur. İşte tablo, her şey darmadağındır. Anayasa dahil, öyle yasalar var ki, bırakın iktidar olmayı, demokrasinin dahi önünü tıkıyor. Demokrasinin olmadığı bir ülkede de sosyalizm olur mu? Demokrasinin önünü tıkıyan engel- ler, sosyalizmin de önünü tıkıyor. Demokrasinin önünü açmak. engelleri kaldırmak gerekiyor. Sovyet imparatorluğu yıkıldıktan sonra işçi sınıfının ko- numu ve geleceği tartışmalıdır. Sovyetler'de partiler işçi- lere dayanmıyor. işçi sınıfının varlığı bizde de tartışmalı- dır. Sovyetler'de sosyalizm kurulabilmiş midir? Kurula- bılse demokrasi çoktan kurulmuş olurdu!.. Koalisyon iktidarının başlıca amacı demokrasiyi kura- bilmek olmalıdır. Demokrasi için şimdilik uzlaşmalı, ge- niş cepheli bir yolculuk görünüyor. Demokrasiyi kurma her ortamda başka türlüdür. Üç büyük işçi konfederasyo- nunun davranışı 1 Mayıs Bayramı'nı nasıl kurtarıyorsa. demokrasi için engelleri kaldı rma da öyle gerçekleşebi- lir. Demokrasiyi kurma çabalârı tam filiz verirken ülkeyi kanlı bir mezbahaya çevirmek isteyenlere asla izin veril- memelidir. Demokrasi ne zaman filiz vermeye başlasa böyle engeller oluyor. Aman dikkat!.. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Orta Anadolu- ya özgü, yaş ya da İcuru erikle yapılan bir tür sebze yahni- si. 2/ Yiğit... De- nizcilikte "açıktan geç, yaklaşma' an- lamında kullanılan sözcuk. 3/ Divan edebiyatı nazım şe- killerinden biri. 4/ Eski dilde ayak... Binek hayvanları- nın sırtındaki otur- malık. 5/ Vücutta- ki A1DS virüsünü saptamakta kullanılan test... Ver- me, ödeme. 6/ Nâzım Hikmet'in soyadı... Her şeyi zamanında yap- maya özen gösteren. 7/ Sıcağa ve soğuğa karşı dayanıklılığı kukurt- le artürılmış kauçuk... Lütesyum elementinin simgesi. 8/ "Avnı biçimde" anlamında kullanılan bağlaç... Osmanlılarda devlet mer- kezinde bulunatı il memuru. 9/ Güney Amerika'da yaşayan bir v uk hayvanı... Valide. YüKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kapılara takılan yaylı kapama düzeneği 2/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... Bir meslek sen- dikasınca hazırlanan ve piyasaya sürülecek bir ürünün kay- nağı ile üretim koşullarını belirtmek üzere konan etiket ya da özel marka. 3/ Descartes'in duşuncelerini son derece geomet- rik bir şekle sokmuş ve en uç noktaya vardırılmış bir panteiz- mi savunmuş ünlü Hollandalı filozof 4/ Pir Sultan Abdal'ın doğum yeri olan köy... Şöhret. 5.' Bir bağlaç... Bayağı. 6/ Saç- ma sapan söz... Soyundan gelinen kimse. 7/ İçinde katı bir madde erimiş bulunan sıvı... Su. 8/ Havagazının bileşiminde bulunan renksiz ve az kokulu gaz. 9/ Çok yırtıcı bir balık. CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLtĞİ'NDEN 1988/819 Davacı maliye Hazinesi tarafından Cumali Gök aleyhine açılan ta- pu iptali, tescil davasında: Ceyhan ilçesi, Durhasandede köyü, M> parselin davacı adına olan tapusunun iptali ile Hazine adına tescili için dava açılmı; ve davanın reddine karar verilmiş olup, kararın Hazine veküinin 10.2.1992 tarih- li dilekçesi ile temyiz edildiği ilam ve temyiz yerine kaim olmak üzere üanen tebliğ olunur. 14.4.1992 Basın: 47235 CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİCİ'NDEN 1988/798 Davacı maliye Hazinesi vekili tarafuıdan davahlar Mustafa Çelen ve Hatice Çelen aleyhine açılan tapu iptali, tescil davasında: Ceyhan ilçesi, Dutlupınar köyü, 242 parselin davacılar adına olan tapusunun iptali ile Hazine adına tescili için dava açılmış ve davanın reddine karar verilmiş olup, kararın Hazine vekilinin 10.2.1992 tarih- li dilekçesi ile temyiz edildiği ilam ve temyiz yerine kaim olmak üzere üanen tebliğ olunur. 14.4.1992 Basın: 47229 CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1988/808 Davacı Maliye Hazinesi vekili tarafından davalı Mustafa Alkan aley- hine açılan tapu iptali, tescil davasında: Ceyhan ilçesi, Dokuztekne köyü 560 parselin davacı adına olan ta- pusunun iptali ile Hazine adına tescili için dava açılmış ve da\amn reddine karar verilmiş olup, kararın Hazine vekilinin 10.2.1992 tarih- li dilekçesi ile temyiz edildiği, ilam ve temyiz yerine kaim olmak üze- re ilanen tebliğ olunur. 14.4.1992 Basın: 47234
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear