25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 1992 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Kısrtlı Egemenlîk Şimdi giderek genişletildiğini gözlediğimiz. iç işlerine kanşma yetkisinin. her zaman çok olumlusonuçlarvereceğikanısıuyanmıyor. Müdahaleolanağı genişledikçe. bunu hasis politika çıkarlan doğrultusunda kullanmak hevesi de artıyor. HAMİT BATU Emekli Büyükelçi Devletlerin. topraklan üzerindeki egemen- lik haklanna saygı. ülkelerin iç işlerine karış- mamak ilkeleri, az mı tekrarlanmıştır ulusla- rarası belgelerde. Gerçi uygulamada. bu kurallara birtakım sınırlamalar getiriliyordu; hiçbir kural mutlak olarak anlaşılamaz. Ama hiç olmazsa kuramda (teoride) egemenliğe karşı kabul edilen sınırlamalann en önemhle- ri. esasında öteki devletlerin egcmenliğini kol- lamak zorunluğundan doğuyordu. Insanlar arasında birey özgurlüğünün, aynı haklardan yararlanan öteki bireylerin özgürlüğü ile kısıt- lanması gibi. Henüz pek açık söylenmiyorsa da ve bunu geçerli kılacak hukuk kural'lan henüz ortaya atılmamış olsa bile. sanki değişik. bir tür "kı- sıtlı egemenlik' anlayüjina doğru bir gelişme gözleniyor yaşadığımız dönemde. Devletler, kimi devletler. başka ülkelerde olup bitenleri izleyecekler: gerekli gördükleri takdirde hü- kümetlerden politikalarının değişmesini iste- yecekler: direktiflerine uyulmadığı durumlar- da yaptınm (ceza) uygulayacaklar... Savaşlardan her zaman beklenmedik so- nuçlar çıkıyor. Belki geleceğin tarihçileri. bu yeni hukukun Körfez savaşının yaraltığı ko- şullardan doğduğunu belirtecekler. Savaşı yi- tirdikten sonra Hüseyin Saddam'ın. Kuzey [rak'ta başkaldıran halkın üzerine yürümesi, bir milyon ahalinin Türkiye'ye ve İran'a kaç- ması bir müdahale ve koruma görevini ortaya çıkardı. Saddam'dan kaçan. büyük çoğunlu- ğu Kürt kökenli halkın yerlerine dönebilmesi için Kuzey Irak topraklan üzerinde Bağdafın yönetim yetkileri kaldırılarak koruma altında bir bölge kuruldu. Korumanın sürmesini sağ- latnak için ülkemiz topraklanna birkaç bü- yük devletin kmvetlerinden oluşan "(,'ekıç KuvveV \erle^tirildi. Esasında zorunlu olan bu kurtarma operas- yonunu. tüm aynntıları ile Körfez savaşı ko- nusundaki Birle^miş Milletler kararları çerçe- vesinde yürütmek gerekiyordu. Çünkü sava- şın sonucu ve bir anlamda bir aşaması sayıl- malı idi. Ama pek öyle olmadı: hareketin hukuksal dayanakları biraz belirsiz kaldı. Bu olayda kimi devletlerin. kendilerine tanıdıkla- rı bir müdahale hakkını kııllandıklarına dair bir i/lenim ııyandı. Bugün, Güneydoğu illerimizdeki Nevruz (Yenigün) olaylan konusunda Alman Başba- kanı. hiikümetiınize hitaben şu açıklamayı yapabiliyor: "Terorizme karşı mücadele et- mek zorunluğunu anlıyoruz. Ama güvenlik kuvvetlerinizin halka karşı daha dikkatli dav- ranmalan gerekirdi..." Alman Başbakanının söyledikleri doğru olabilir. Ama bir hükümet başkanı ağzından alışılmamışbir üslup Ülkelerin iç işlerine kanşma Doğu Blokunun çökmesi sonucunda. Do- ğu Avrupa'da pek çok azınlık ve sınır anlaş- mazlıklarının patlak vermesinden kaygı du- yan Batı ülkeleri, AGİK cerçevesinde imzala- nan Paris Şartı'nda. devletlere azınlık haklan konusunda soru sornıak hakkının lanınması- nıda kabul cttirdiler. Soğuk savaş sonrası. dünyanın koşulların- da. büyük Batı devletlerinin ya da Batı ülkele- rinin oluşturduğu topluluğun. kendileri dışın- daki ülkelere vol aöstermek eörevi ve yetkisi düştüğü hususunda bir kanı uyanmıyor muy- du zaten'.' Eski Doğu Bloku ülkelerinin eko- nomileri çöktü;demokrasi usulleriyle kendile- rini yönetmek ilgi ve deneylerinden yoksun olduklan anlaşıldı. Onlara yardım edilecekse onları eğitmek de gerekecek. Batının gelişmiş ülkeleri bu sorumluluğu yükleneceklerse. bazı yetkileri de kullanacaklardı ister istemez. Bugün koşullann bu kadar çabuk değişme: sinden şaşıran Doğu Avrupa ülkeleri "Biz yapamıyoruz. gelin bize gösterin. bize öğre- tin..." gibi bir tutum içindeler. Bu durumda "Ülkelerin iç işlerine ne kadar kanşılabilir" sorununa biraz değişik açıdan bakmak zo- runluğu da doğmuştur. bunu kabul edelim. Bazı Batılı yorumculann. "satırlar arası' söyle- mek istediklerine dikkat ederseniz, devletten devlete ilişkilerde yeni bir yaklaşımın benim- senmesi gereğine inandıklarını anlıyorsunuz. AT ve Amerika. bu müdahale yetkisini (ya da görevini) açık biçimde Yugoslavya işinde denemek istediler. Ama kısa zaman içinde çok çelişkili tutumlar sergilendi. İlk önceçeşit- li politik kaygılann etkisiyle. Yugoslavya'nın dağılması önlenmek istendi. Sonra tam tersi- ne, Belgrad suçlandı: bağımsız Slovenya, Hır- vatistan tanındı. Bu tutum değişikliği içinde Makedonya"nın da bağımsızlığı tanınmak ge- rekirken Yunanistan'ın kendine özgü neden- lerden dolayı ileri sürdüğü itirazlar karşısında bundan kaçmıldı. Yugoslav örneğinde, vahim tanı (teşhis) hatalanndan başka. bunalıma müdahale eden devletlenn belirli ilkelerden çok. birtakım siyasal hesaplara göre hareket ettiklerini gördük. Oysa uluslararası topluluğa. açık ilkeler ışı- ğında çağdaş insan hakları felsefesine aykın uygulamalan düzeltmek için, bir müdahale hakkı tanınması iyi olmazmı? Kendi ülkemiz- den örnek verelim: Türkiye. son yanm yüzyıl içinde geçirdiği bunalımlarda demokrasi yo- lundan sapmadı ise bunda üyesi bulunduğu Avrupa Konseyi'nin sert uyanlannın etkisi olduğunu yadsıyamayız. Ama ne var ki şimdi giderek genişletildiğini gözlediğimiz. iç işlerine kanşma yetkisinin. her zaman çok olumlusonuçlarvereceği kanı- sı uyanmıyor. Müdahale olanağı genişledik- çe. bunu hasis politika çıkarlan doğrultusun- da kullanmak hevesi de artıyor. Her şeyden önce. bu müdahale yetkisinin geçerli görün- mesi. inandırıcı olması için. samimi ve tutarlı bir uygulanmaya bağlanması gerekir. Günumüzde bir petrolcü devlet. sınırlan içinde bir ortaçağ düzeni sürdürebiliyor. Kim kanşır? Devletten devlete ilişkilerde. egemen- liğe saygı esas degil mi? Bu devlete istediğiniz kadar silah satabilirsiniz de. Körfez savaşın- dan önceki dönemde Batı ülkeleri. petrol zen- gini ve silah alıcısı Irak ile ilişkilerini geliştir- mek için yanşa girmişlerdi. Ama ekonomik açıdan o kadar çekici olmayan ülkelerin ege- menliği konusunda fazla titizlik göstermek gereksinmesi duyulmuyor. Eski Amerikan Başkanı Carter, kendi za- manında ülkesinin dış siyasetini bazı manevi değerlere göre yürüteceğini ileri sürmüştü. Bu politikasının nasıl geliştiğini gördük. O yıllar- da Amerika. muhalitlerini sorgusuz idam etti- ren Şah'ın yönetimindeki İran ileen yakın iliş- kileri kurmayı. çıkarlan açısından zorunlu saymıştı. Sonuç Şimdi girdiğimiz "kısıtlı egemenlik' döne- minde. hükümetlerin insan haklan konulannı politikaya fazla bulaştırmaktan kaçınmalan- nın isabetli olacağını biz düşünürüz. İnsan haklan davası kamuoyunun, düşünürlerin. basının mücadelesidir. Kamuoyu tepkileri. hükümetlerin tutumunu elbette etkileyecek- tir. Ama kendi ülkelerinin çok dar anlamda maddi çıkarlannı gözetleylen iktidarlann. bu davanın öncülüğü rolüne çıkmalan. "eşyanın tabiatına' aykın olduğu için pek zararlı so- nuçlar doğurabiliyor. insan haklan davasının inandıncılığını zedeleyen durumlaryaratılmış oluyor. Değişik bir dünyaya girerken farklı uygulamaların denendiği şu dönemde. değiş- meyen bu gerçeğin göz önünde bulundurul- masında yarar var tabii. Dengeli ve geçerli bir •yeni dünya düzeninin". egemenliğe saygı dı- şında kurulabileceğini sanmayalım. ARADABIR Prof. Dr. SALİH ÖZBARAN Buca Eğl. Fak. Üniversiteden Sesleniş Değerli meslektaşlarım, sizlere yardımcı olabileceğimi düşünerek yakından tanık olduğum, içinde yaşadığım or- tamı yansıtmak, bu ortamın ivedi çözüm beklediğini belirt- mek istiyorum. Bilgi üreten ve yayan bir kurum niteliği taşıması gereken üniversitemiz sorunu bu. YÖK sorunu, nitelikli öğretim üyesi sorunu, özgürce düşünebilen öğ- renci sorunu bu. Her sözü, yazısı ferman olan üniversite yöneticilerimn sorunu bu. Tartışmadan, sorgulamadan sürekli kaçırılan öğrencilerin sorunu bu. Kısacası, bilgelik- leri kısırlaştırılmış, nicelik uğruna nitelikleri kemirilmiş insanların sorunu bu. DeÇerli meslektaşlarım, bugünlerde on yıl kadar önce, 6 Kâsİrri '1981 tarihinde, ne olduysa oldu, 2547 sayılı yasa çıktı; merkez komutlu "ilim" ve "tedrisat" başlatıldı. Tar- tışma-görüşme kabul etmeyen üniversitelerin gübresi atıl- dı, suyu veritdi. Bitim "mutemet" profesörlerimize teslim edildi. Toplumsal gelişmelere suçlu arandı ve kolayca bu- lundu: Öğretim üyesi fazla açılmıştı, bilimsel yöntemleri tartışıyordu, yaratıcılık peşindeydi; öğrenci ise boyunu aş- mıştı, sadece dinlemeli, yazdırılan-sızdınlan derslerini paşa paşa ezberlemeliydi; soru sormak, katkıda bulun- mak, düşünmek-düşündürmek onun üstüne görev değildi. olmamalıydı!.. Şimdi, bütün bunları gerçekleştirenlerin gözleri aydın (!). iş bitirildi; rektörün, dekanın, müdürün ve çevrelerinde- ki kimi "nasıl tensip ederseniz efendim'cilerin aracı ol- duklan "üniversiter düzen" gerçekleştirildi. "Beşik ule- ması" yaratıldı; bunlardan "neşv-ü nema" bulan öğrenci- ler palazlandırıldı. Sivil toplumun en önemli yolgöstericile- rinden sayılması gereken üniversitelerimiz "başarı" fetişizmi ile sürüce aldatıldı. Ama yine de seçkinleri yetiş- tirmek için "liberal" üniversitelerimizi kurma çabasından geri durmadılar yöneticiler, politikacılar. Öyle ya, 1970'li yıllann özel üniversitelerini (akademilerini) devletleştire- rek daha iyi üniversite yaratma kararları verenler. 1980li yıllarda, yakın dönemlerde devlet üniversitelerini gözden düsürme çabalan içinde görülmemişler miydi? Üniversitelerimizin yönetimi ile ilgili olarak. bilim-sanat adına yapılanlara ilişkin olarak, yetkisini bir üstünün gü- vencesinde kutsal emirgibi benimsemişlerin uygulamala- nna görgü tanığı olarak sizlere saatlerce, günlerce dil dökebilirim, kitaplar yazabilirim. Mahkeme kararlarıyla (ama gecikmiş olarak) düzeltilen korkunç yanlışlıkların dı- şında; boşalan bir kurul üyeliğinin babayiğit tavırlarla ay- larca seçtirilmemesinden tutunuz da, öğrenci temsilcileri- nin bir dekan "marifetiyle" belirlenmesine kadar; ders programlarının düzenlenmesinde öğretim elemanlarının hiç sayılmasından başlayınız da suçunun ne otduğu orta- ya çıkmadan fakülteden üç ay öğrenci sürgününe kadar bir yığın çılgınca uygulamayı anlatmama bu satırlar yet- mez. Bütün bu yanlış uygulamaların çok yakında -sağla- nacak akademik ve demokratik bir ortamda- üniversite kimliğini onurla taşımış olanlarca belgeleriyle sergilen- mesini diliyorum ve üniversitelerimizin bilimsel kimlik kazanmalarını, bilimin-sanatın özgürce işlenebildiği yer- ler haline getirilmelerini bekliyorum. Her aşamada seçi- min, görüşmelerin, tartışmaların yapılabildiği ortama giden yollarm açılmalarını arzu ediyorum. Her an içinden nasıl bir "tekdir" çıkacağı belli olmayan sarı zarfla karşı- iaşma kuşkusu duyanların rahatlamasını, bürokrasinin çengeline takılıp eğitimi-öğretimi 8.00-17.00 masa mesai- sinde görüp araştırmayı unutanları uyarma zamanının geldiğini sanıyorum. Ağzını bıçak açmayan öğrencimizin seslenmesine, renklenmesine aracı olma vaktinin çoktan geldiğini anımsatmak istiyorum. Değerli meslektaşlarım, bugünlerde toplumumuzda belleme eğiliminin çok yaygınlaştığını söyleyen ünlü bilgi- nimiz Cahit Arf'ın aralık 1990'da Çukurova Üniversitesi- nde dile getirdiği beklentisine; "Bunu yenip bilimsel bilgi yaratmaktan mutluluk duymaya" başlayan öğrencilerin yetişmesini sağlayacak ortamın oluşmasına yardımcı ola- lım lütfen. "Tüm siyasal partiler, meslek odaları, işçiler, esnaf ve sanatkârlar, demokratik kuruluşlar ve ülke sorun- larına duyarlı bireyler, üniversitelerin içinde bulunduğu çıkmazı öğrenmeli, değerlendirmeli" (Cumhuriyet, 13 Şu- bat 1991) diyen Prof. Türkân Saylan'a kulak veriniz lütfen. Iki yıl kadar önce Dokuz Eylül Üniversitesi nde bir toplantı yapan dönemin M.E. Bakanı Avni Akyol, üniversite öğre- tim üyelerinin kabullenmeyecekleri biryasayı çıkartmaya- cağını söylerken nasıl da "yiğit" idi. Üniversitelereyaztlar göndererek yeni bir yasa taslağı istediğmde nasıl "de- mokrat" idi. Biz, saf öğretim üyeleri de günlerce uğraşıp katkıda bulunmaya çalışmıştık. Ne var ki bir süre sonra aynı bakan, gündemde Yüksek Öğretim Kanunu'nun bu- lunmadığını ilan edivermişti. Takdir edersiniz ki, üniversiteyi kurtarmak, yuceltmek. üniversitenin kendisine düşmektedir. Arpa bu onurlu kişi- (Arkası 17. Sayfada) düzenli egzersiz yapabiliyor musunuz? DURUN ve düşünün! TARTIŞMA Çocuk Haklarının Neresindeyiz?k k (~~* ocuk Haklan Bildirgesi". \2() Kasım I959"da. tam 32 yıl önce kabul edilmişti. BM'de ilgili komisyonca hazır- lanan ön taslak. tartışmalar sonucu laslak haline gelnıiş ve o /aman 70 ü\e ülkcnin lehte oyu ile benimsenmişü. Bildırge. geçen yıl daha da genişletilerek "l luslararası Ço- cuk Haklan Anlaşmasi" haline gctirildi. Çocuklann da haklarının ol- duğu. dahâsi haklann yeryü- zünde yaygın biçimde çiğneni- yor oluşu söz konusu anlaşma- vı önemli ve gerekli kılıyor. Uluslararası Çocuk Haklan Anlaşması, bütün çocuklann ayınmsız. belirlenen haklara sahip olmasını öngörüyor. An- laşmaya göre: • Çocuklar özel korunma- dan yararlanmalı. çocuğun her anlamda gelişebilmesi için ona yasal ve başka yollardan her türlü olanak sa'ğlanmalıdır. • Çocuklar doğar doğmaz bir isme ve yurtıaşlığa hak ka- zanmalıdır. • Çocuklar sosyal güvenlik- ıcn yararlanmalı. doğum öncc- sinden başlayarak kendisine ve annesine özen gösterilmelidir. Çocuğun her şartta sağlıklı bü- yümc vc gelişme hakkı olmalı- dır. • Özürlü çocuklann özel du- rumlannın gerektirdiği özenle eğitim ve bakımian sağlanmalı- dır. • Çocuklann kişiliğinin ge- lişmesi için sevgi ve anlayışa gcreksinimi vardır. Ailcnin yet- mediği yerde. çocuğun özdeksel ve tinsel gereksinimleri için ka- mu devreye girmelidir. • Çocuklann temel eğitim hakkı vardır. • Çocuklar herhangi bir fela- ket. savaş vb. hallcr anında ön- eeliklc vc acil yardım ve koru- ma aörecekler arasında olmalı- dır." • Çocuklar ne surette olursa oisun sömürü. zulüm. alışveriş konusu olmamalıdır. (Gazete- lcrde dilenen ve alınıp satılan çocuklann boy boy fotoğrafla- nnı •büyüklerimiz" maalesef görür. ama birşey yapmaz!) • Çocuklar ırk. din ve başka aynmcılıklara karşı korunmalı- dır. Çocuk. anlayış, hoşgörü. insanlar arasında dostluk. cv- rcnsel barış ve kardcşlik havası içinde yctiştirilmelidir. 1 ürk çocuklarının Llusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı \ar. Dünyada endcr bir ola>... Ama aynı çocuklar. Uluslara- rası Çocuk Haklan Anlaş- ması'nda öngörülen haklara nc kadar yakın ne kadar uzak; bu soruya \erilcbilccek yanıtlar pek parlak olniasa gerck. Evcı. hükümeti bekleyen devasa so- runlann \anında. bir soru ço- cuklar adına: "Çocuk hakları- nın neresindeyiz?" Yalnı/ca hükümeıe dcğil bu soru labii. \erel yöneiim organ- larına. si\iî toplıım örgiitlerinc. bu döneın loplumun en ÜNI oı- L;.IIH bilinciyle göre\ yapacağa Ivn/eyen parlamenıoya da... >H ZAFFER A^ HAN KARA İstanhul PENCERE Heeey Uyanın!.. Dostum Bozkurt Nuhoğlu SHP Istanbul İl Başkanlığı'ndan istifa etmiş... Neden? Bitemem. SHP'lilerle öbek öbek konuşsan, her biri bir başka şey an- latacaktır; bu yazdıklarıma kızıp öfkelenen de olacaktır; ama, partinin iç işlerine akıl erdirmek artık çok zor. Parti yönetimi Istanbul II Başkanlığı'na "etkili ve toparlayıcı" bir ad anyor- muş, Necdet Uğur'a başvurmuş.. Uğur demiş ki: # "— Çok yaşlıyım.." Oysa Necdet Uğur hem gençtir; hem de böyle bir şey de söylemez; ama, 10 milyonluk bir metropolün dağdağasını yüklenen yönetim birimlerinde görev yapmak kolay değil. Ba- tı'da sanayi emekçilerine ve işçi sendikalarına dayanan sos- yal demokrat ya da sosyalist partiler, Türkiye'de yarı köylü, yarı işçi, yarı issiz, yarı köşe dönücü, yarı esnaf gecekondu tabanına oturunca, ne yapacaklarını şaşırdılar. Ülkemizde 2 milyon endüstri işçisi var. 60 milyonda ne yazar? SHP'deki çalkantıyı yöneticilere ya da liderlere değil, ör- güt yapısına bağlayanlar haklı görünüyorlar. Ancak örgüt sağlıklı yapılanmadan uzaklaştıkça, Necdet Uğur gibi çok değerli kişilerden yararlanma olanakları za- yıflıyor. Sayın Uğur'un hem particiliği var, hem devlet adam- lığı. Bu iki niteliği bir araya getiren kişinin siyasal yaşamda edilginleştirilmesi ülkemiz ve sol adına bir kayıptır. • Anadolu aydınlarının büyük bir bölümüyle geniş halk yı- ğınları SHP'ye dayanaktır. DSP'liler sakın kızmasınlar; el- bette sol kesimde aydınıyla, köylüsüyle, işçisiyle, esnafıyta DSP'ye destek verenler de pek çok!.. Onlar da başımız üs- tüne!.. Şimdi CHP de kuruluyormuş!.. Kurulsun!.. Solda ne kadar parti varsa, iyi niyetli yurttaşların omuzla- rı üstünde yükselıyor; ama, bu gidişle Süleyman Bey bizim- kilerden daha solcu olacak!.. Sosyal demokratların söyle- mekten çekindiklerini kimi zaman daha yüksek sesle söylü- yor; cumhuriyetı'n kuruluş yıllarına ve CHP'nin (devletçilik- ten başlayarak) yaptıklarına daha çok sahip çıkıyor. Tarihsel bilinçle güncel gerçeklik arasındaki bütünleşmeyi ve uyumu kafasında kuramayan bir solcunun dalından kop- muş yaprak gibi boşlukta dalgalanması doğal sayılmalıdır; Türkiye solunun da çağımızda en büyük sorunu budur. Sagın ideolojisiyle solculuk yapmaya gelince.. Nafiledir. * Anadolu'da sol, yukarıdan aşağıya parsellenmiş, tepeden eteğe dilimlenmiş.. En büyük ve köklü kesim SHP sayılıyor; pek çok belediye sosyal demokratların elindedir; son seçimden yenilgiyle çık- masına karşın SHP, siyasal olanaklarını ustaca kullanarak hükümete ortak oldu. Oldu da ne oldu? Particilik açısından bakarsanız, bu soruya olumsuz yanıt- lar verebilirsiniz. Ancak dar particilik açısından ya da sağ ile sol didişme- sinden kurtulup daha yukarıdan olaya bakmak yetisini gös- terebilirseniz, iş değişiyor. Seçimlerdeki desteği gerilemiş de olsa SHP, parlainentoyu bir "kurucu mec/ıs" havasına sokabilecek olanakları elinde tutuyor; "demokratlaşma" de- diğimiz tarihsel dönemeci, bu koalisyon hükümetiyle Mec- li&'te aşabilirse, şimdiye kadar hiçbir sol partinin yapamadı- ğını gerçekleştirmiş olacak... Ama seçim kaybedecekmiş.. Kaybetsin!.. •',]K Tarihi boyunca anayasalannı yukarıdan aşağıya düzen- lemiş Türkiye'de aşağıdan yukarıya doğru demokratikleşme devinimi gerçekleşirse, Anadolu halkının başı göğe erer. Ne var ki bu heyecanı duymak ve duyumsatmak gereki- yor; hareketin tarihsel ve yaşamsal anlamını ve değerini hal- ka yansıtacak rüzgârı yakalamak çok güç değil.. • Özgürlük isteyenter, anayasal güvence arayanlar, demok- rasi yoluna baş koyanlar, sosyal adaleti sevenler, insan hak- lan diye davul zurna çalanlar, işkencelerden yakınanlar, Türkiye'yi uygarlığın onurlu bir üyesi yapmak için çalışanlar.. Uyanın!.. Çağdaş anayasayı yazmak, düzenlemek, toplumun bilin- cine kazımak, Meclis'e onaylatmak için uyanın!.. BÜLENT DİKMENER HABERÖDÜLÜ 13.YILTÖRENİ Konuşmacı: E R D A L A.TABEK "Toplumsal değişim içinde basın" Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Konferans Salonu 27 Nisan 1992 Pazartesi Saat: 17.00 CAHİT KÜLEBİ BÜTÜN ŞttRLERÎ Birinci basısı 1982 nisarunda yapılan bu şirlerin 5. (beşinci) basısı çıktı. ADAM YAYINLARI İLAN MALKARA SULH HUKUK MAHKEMESİ SATIŞ MEMURLUĞU'NDAN DosyaNo: 1992/17 iş Malkara Sulh Hukuk Mahkemesi'nin kesinleşen 14.2.1992 gün 1991/565 esas, 1992/99 karar sayılı ilamı ile Malkara Camiatik Ma- hallesi Makina Aralığı mevkii 297 ada 4 parsel sayılı tasınmazın sa- tümasma karar verilmekle, 368 m : miktannda olan bu taşınmazın doğusu belediye imar yolu, batısı Hamam Sok. kuzeyi Makina Ara- lık yolu, güneyi: Burhanettin Topçular ile çevrili bu taşınmaz üze- rinde krokisinde A ve B harfiyle işaretli 5.882.387 TL değerinde yapıtlar bulunup arzın m! 'si 200.000 TL.den 73.600.000 TL.dir. Arz ve yapıt toplanu 79.482.387 TL. muhammen bedelli taşınmazın 1. satışı 25.5.1992 Pazartesi günii saat 14.00-14.10 arasında 2. satışı 4.6.1992 günü aynı yer ve saatte Malkara Adliyesi duruşma saJonunda yapılacaktır. Davatılardan Rasim Gürsan, Tank Gürsan, Nimet Gür- san ve Nusret Tekin'e dava dilekçesi ve karar ilan yoluyla tebliğ ya- pılmış olmakla adı geçen davalılarm yukanda belirtilen satış gününde hazır bulunmalan veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, faz- la bilgi almak isteyenlerin memurluğumuz 1992/17 iş sayılı dosyası- na müracaat etmeleri, adresi bilinmeyen isimleri yazüı davalılann satışa belirtilen günde gelmedikleri takdirde satışın gıyaplannda yapılıp so- nuçlandırılacağı, satış ilanı ve kıymet takdir zaptı yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 47154 CUMHURİYET YOLLTNDA Vunus Nadi IO.(XM) lir;t (kl>V içinde) Ça£<iıtî tuv'irı/drı f'uriiKHğı Cad İ9-4I Ctığaloğlu-htanbıtl (>ılınu-li uundrrilme*.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear