25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 12 CUMHURİYET DİZİ-YAZI 23 NİSAN1992 PERŞEMBE BURASITURKIYE HALUKŞAHİN Kurtçe Yayın Yapılsa Ne Olur? Özal-Demirel çekişmesinin son sahnesi oiarak körükle- nen Kürtçe televizyon yayını tartışmasını, Karagöz-Haci- vat sahnesinden indirip soğukkanlı bir biçimde irdelemek- te yarar var. Başbakan Süleyman Demirel, Kürtçe televizyon yayını yapılmasma karşı çıkarken iki gerekçe öne sürüyor: Ana- yasa engeli ve ülkenin hazır olmaması ("Türkiye bunları kaldıracak durumda değildir.") Anayasa engeli konusu tartışmalı: Türkiye'nin resmi di- linin Türkçe olması, kamu yayın organlarında başka dilde yayın yapılmasını yasaklar mı? öyleyse radyoda her gün ingilizce, Fransızca, Almanca haberler nasıl yayımlanı- yor? TRT 4, televizyonda gösterilen İngilizce filmlerin ses bantlarını nasıl yayımlıyor? Güneybatı sahillerinde yayın yapan Turizm Radyosu ne oluyor? Demek ki, anayasal ya da yasal bir engel olsa bile aşılmaz bir şey değil. Üstelik tam da anayasa değişikliklerinin yeniden gündeme geldi- ği bir dönemdeyiz. Engel varsa kaldırılır. Türkiye'nin böyle bir şeyi kaldıramayacak durumda ol- masına gelince... Demirel'in ne demek istediğini anlaya- bilmiş değilim. Eğer halkın hazır olmadığını söylemek isti- yorsa, bence yanılıyor. Çok dilli, çok kavimli uzun bir geç- mişin mirasçısı olan halkımız böyle bir uygulamayı an- layacak olgunluğa elbette sahiptir. Ama 'iyi saatte olsun- lar hazır değil' türünden bir mesaj vermek istiyorsa onu da açıkiamak zorundadır. •• iki yıl önce yaptığım doğu gezisi sırasında beni çok etki- lemişti: Dağ başlarındaki köylerde bile damlardan TV an- teni eksik olmuyordu. Gazete, ilaç, doktor ve temiz içme suyu girmeyen evlere bile televizyon yayınlan giriyordu. Devlet giriyordu, dünya giriyordu da diyebilirsiniz. Türkçe konuşulan dış çevre ile pek az bağlantısı olan köy kadınla- rının Türkçe ve yaşam öğretmeni televizyondu. Kuşkusuz bu büyük bir olanaktır, ülkenin gelişmesi ve huzuru açısından iyi kullanılabilir. Kürtçe yayınlarla, şimdi erişilemeyen bazı kitlelere eri- şilmesi de bu iyi kullanım'ın kapsamı içinde olmak gere- kir. lletişim araçları, iletmek içindir. Evine kadar girdiğiniz insanlara soyleyeceklerinizi birtakım saplantılar yüzün- den söylemezseniz bundan kim zararlı çıkar? Söyleyeceği olanlar bunu söylemelidirler: En açık ve yalıri bir biçimde, Türkçe söylemelidirler, Kürtçe söylemelidirler, Zazaca söylemelidirler... Onemli olan mesajdır, içeriktir. Evet, önemli olan içeriktir ve bu yüzden Kürtçe yayın başlayınca tüm yöre halkının işini gücünü bırakıp salt TRT'yi izleyeceği sanrısına da kapılmamak gerekir. Belki ilk bir kaç gün olur böyle bir şey, ama kısa sürede kanıksa- nır. Yöre halkının beklentilerine ve ihtiyaçlarına da cevap verençokakıllı bir yayın politikası izlenirse başarılı olunur; insanlar o zaman ekran başına koşarlar. Şimdi BBC Türk- çe Servisi'nin yayını için radyo başına koştukları gibi... Yoksa, okul televizyonu edasıyla yapılacak Kürtçe ya- yınların izleyicisi, Türkçe yayınlardan fazla olmaz. Harca- nan paralara yazık olur. • Kamu radyo.ve televizyonunda Kürtçe yayın yapılması, devletin bölgeye bakışında önemli birdeğişiklikolduğunu da simgeleyecektir. Başbakan Demirel ile yardımcısı Erdal Inönü beş ay ön- ce bu değışiklıği "Kürt realitesini tanımak" biçiminde ta- nımlamışlardı. Kürtlerin "kültürel kimliğini kabul etmek"- ten de sık sık söz ediliyor. Bunlarm anlamı, devlet politikasının (en azından bu hü- kümetin politikasının) asimilasyondan entegrasyona yö- neldiğidir. Asimilasyonda, büyük gruba katılan küçük gru- bun kendi kültürel kimliğınden vazgeçmesi söz konu- sudur. Entegrasyonda ise küçük grubun kültürel kimliğinin tanınmasıyla uyumlu bir birlik oluşturulmaya çalışılır. Çağımızın son çeyreğinde hemen her yerdezoraki "erit- me potası" politikalartnın yerini gönüllü entegrasyon poli- tikaları almıştır. Bizler de bu çağın çocuklarıyız ve bu yüzden Kürtçe tele- vizyon yayını konusu bir entegrasyon aracı oiarak bizim de gündemimize geliyor. ButartışmayıbaşlatanÖzalgibisöyleyecekolursak:"Ha- dise bundan ibarettir ' 30 YIL ONCE Cumhuriyet Bu Günü Sevmek 23NİSAM962 Bugün Ulusal Egemcnlik Bayramını kutluyoruz. Aynı ba> ramı geçen yıl üzüntii içinde geçirdiğimizi umanm ki hiç birimiz unutmamışızdır. Sonradan olağanüstü yetkilerle bezenen meşhur "Soruştunna komisy onu" geçen yıl bu zamanlar hcniiz veni kurulmuşiu. Basın. gençlik. halk \e muhalefet bu hale karşı şiddcılc direnme yolunda ıdi. Milletin güvenini yitiren bir ıktidar millelc rağmcn ycrindc tutunabilmek için her şeyi gözealmışgörünüyordu. Yun ufuklarındakaranlıkbulutlardolaşıyordu. Anayasa dışı hareketleriyleduruma hâkim olacaklannı sanan iş başındakiler. işi gitükçeazıtıy orlar. memlekeli koşar adım bir çıkmaza doğru iıiyorlardı. Böylesine kaımakanşık bir halin uzun zaman sürüp gilnıesine imkân yoktu. Yaozamankiiktidariçincsaplandığı korkutmaca ve baskı sistemini milletezorla kabul eilirecek. ya da millet hak hukuk tanımıyan bu iktidan düşiirecekli. Bununla beraber bu bayram gününde gençlerimızc hatırlatmayıyararlıbulduğumbirkaçnokıavar. L'lusal Egemenliği verimli ve gürbüz bir ağaca benzetirsek o ağacın hergünbakım istediğini unutmamalıyız. Hcryaşıvanvarlık gibi Ulusal Egemenli de müıemadiyen gelişmek zorundadır. Gelişmedurursa ağaç kurumaya yüz tutar. Kuruyan varlıklar ise biliriz ki canlılıklannı yitirirler. şekilden ibarc kalırlar. Ulusal Egemenliksayesindebizyurdumuzun büıünlüğünü kurtardık. Padişahlığı kaldırdık. Vaiandaşlararasındaki ağalık. beylik. paşalık gibi sınıfay nmlannı yok ettik. Kadın erkek bütün vatandaşlan hukukça eş hale getirdik. Yurdumuzu. eskı geleneklerin geriye bağlav, ıcı etkilerden kurtanp Batı uygarlığınayönclttık. Yurdumuzun üreiim güeünü arttırmak. halkımızın hayat seviyesını y üksclımek uğrunha bir lakım çabalar gösierdik. Bu çabalann bizi izlediğimiz uygarlık düzcyine ulaştırdığını söylemek bugün güçtür. Atatürk"ün işaret ettıği yönde durmadançalışmak. kırk yıldaeldeettiğimizsonucun ilcride on katını. yüz katını başarmak zorundayız. Ulusal Egemenliğin bugünkü anlamı. kaynağınıyurtvcinsan sevgisindenalıyor. Türk ulusununegemcn olması demek her Türk vatanda^ının bu topraklara üzennde eşit ımkûnlardan faydalanarak özgür yaşamaM demcktir. Seçim yolu ile iş başına gelireceğimiz yönetıcileri "bir kerc seçmişiz, varsın dört y ıl oturşunlar" dıy e kendı hallerıne bırakmaktansakınmalıyız. İnsanlar. özeilikleiklidara.yani buyurma yerinc geçen insanlar belli olmuyor. Her türlü araçlardan faydalanarak onları süreklı bir kontrol altında tutmazsak ilende hem mcmlekcte. hem de onlara kötülük etmiş sayılınz. Ulusal Egemcnlik bayramını her yıl sevinç içinde kutlıy abilmemizin başlıca şartı. ukcr teker hcpımizın o egemenlik üzerine titrememizdir. Bayramınız kutlu olsun çocuklar. NADİR N ADİ ÇAUŞMA YAŞAMINDA DEMOKRATİKLEŞME UMUTKAF DA ĞININ A RDINDA ÖNDER AKER ILO'nun diplomatik kurallar içinde ne demek istediği belli ' Yetti artık, gerekeni yap' "... Hükümetin, anayasa ve yasalarda yapmayı öngördüğü değişiklikler, işçi/ işveren/hükümet üçlüsünün temsil edildi- ği komiteler kurulması, bunlann çalıştırıl- ması, olumlu bir niyetin göstergeleridir. Bununla birlikte komite, bir yandan hükümetin yasalarda daha kapsamlı de- ğişiklikler yapılabilmesi için işçi/işveren/ hükümet üçlüsünün konsensüsünü (uz- laşmasıru) arama arzusunu takdırle karşı- larken, öte yandan, görüşmelerin, bir noktada sona erdirilmesi ve bunu somut önlemlerin izlemesi gerektiği düşüncesin- dedir..." Bu satırlar Uluslararası Çalışma Örgü- tü (ILO) Sendika özgürlükleri Komitesi'- nin kasım . 1991 tarihli raporundan alınmıştır. Hükümet, "Türkiye Cumhuriyeti Hü- kümeti"dir. Komite de, Türkiye'de çalışma ya- şamını düzenleyen anayasa ve yasa kural- lanru 1981 'den bu yana tam 23 kez incele- miş; olumsuzluklan, sendika özgürlüğü ile bağdaşrnayan düzenlemeleri "Cumhu- riyet Hükümetleri'ne bildirrniş olan ILO Sendika özgürlükleri Komitesi'dir. Komite, diplomatik nezaket kurallan- na uygun üslubu ile aslında "artık yetti, canımıza tak etti..." demektedir, "şu işi olması gerektiği şekilde yap!" "...Ülkemizde işçi/işveren ilişkilerini düzenleyen mevzuat, ülke özelüklerini, geçmiş yıllann tecrübesini yansıtmakta, öğretici özellik taşımasının yanı sıra çalış- ma banşına da yardımcı olmaktadır. Buna rağmen 1982 Anayasası'nda yer alan çalışma hayaü ile ilgili hükümlerin ve 2821 sayıh Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lo- kavt Kanunu'nda yer alan pek çok hük- mün Uluslararası Çalışma Teşkilatı'nın (ILO), sözleşme ve tavsiyelerine aykırı ol- duğu yönündeki iddialar devam etmekte- dir... Konfederasyonumuz çalışma ha- yatını düzenleyen yasalann ülke gerçekle- rine ve temel ihtiyaçlara uygun düştüğü görüş ve kanaatindedir. Başta anaya- samızın ilgili hükümleri olmak üzere, ça- lışma mevzuatımızın değiştirilmesini zo- •Türkün sendikacısı kurnaz da politikacısı çok mu farklı! Adam çıkıyor ILO'ya, "Biz farkb bir hükümetiz, ortaya koyduğunuz tüm evrensel değerlere bağhyız" djyor. Sonra kalkıyor, "Şu işsiz- lik güvencesiyle işsizlik sigortasmı kuralım" diyerek son dört ayı boşa geçiriyor. runlu kılan hıçbir sosyal gelişme mevcut değildir..." Bu satırlar da, Türkiye Işveren Sendi- kaları Konfederasyonu'nun (TISK) ara- hk 1989'daki 17. genel kurujuna sunu- lan "çalışma raporu"ndan alınmıştır. TİSK "aykırılık iddialarının iki konu ile sınırh olduğunu; toplusözleşme yapabil- mek için sendikanın kurulu bulunduğu iş- kolunda çahşan işçilerin en az yüzde 10'- unun ve sözleşme yapılacak işyeri ya da işletmelerde yandan fazlasının üye olarak kaydedilmış olması koşulunun ve hükü- mete unınan grevleri erteleme yetkisinin Türkiye'nin ihtiyaçlanna uygun ve eleşti- rilmemesi gereken düzenlemeler olduğu- nu" öne sürmüştür. TİSK bu görüşlenni, aynntıya girme- den kasım 1991 'de hükümete sunduğu ra- porda da tekrarkmıştır. TİSK'e göre "... Bugün ülkemizde uygu- lanmakta olan 2821 sayılı Sendikalar Ka- nunu ile 2822 sayılı Toplu tş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, >eni anayasamız- dan sonra 1983 \ılında vürurlüğe girmiş- tir. Türk endüstriyel ilişkiler (işci-işveren ilişkileri) hayatmı düzenleyen bu kanun- lann anayasamızda yer alan temel Ukeler doğrultusunda hazırlandığı şuphesizdir. Ayrıca. bu hazırlık yapılırken ILO norm- lannın da göz önünde tutulduğu bir gerçek- tir. Bu nedenk her iki kanuna Uişkin oia- rak, ILO normlanna aykırı olduğu yönün- deki iddialar da esasen geçerüliğini kaybet- miş durumdadır..." Türk-İş'in, Devrimci İşçi Sendikalan Konfederasyonu'nun (DİSK) ve Hak-İş Konfederasyonu'nun görüşünü ise şöyle özetlemek mümkündür: Üç işçi örgütü de "Türkiye'de işveren temsikileri doğnıyu söylemiyor, anayasa ve yasalarda kendi görüşleri istikametinde yapüan düzenleme- leri muhafaza etmeye çalışıyor. Anaya- sanın çalışma hayanna ilişkin hükümleri- nin önemli bir bölümü ve Sendikalar V asası ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ILO ilke ve sözleşmelerine aykı- ndır..." demektedirler. Hangisi doğru? Biryanda Birleşmiş Milletler Uluslara- rası Çalışma Örgütü (ILO) Sendika Öz- gürlükleri Komitesi'nin belirlemeleri, öte yanda işveren ve işçi örgütlerinin birbirle- riyle temelden çelişen görüşleri... Anayasanın çalışma yaşamına ilişkin hükümleri, 2821 sayılı Sendikalar Yasası, 2822 sayılı Toplu fş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ve birbiriyle çelişen iddia- lar... ILO, aykınhk iddialannı, gerçekten iş- veren temsilcilerinin öne sürdüğü iki nok- taya mı yöneltmiştir? Doğnıyu söylemeyen hangi kesimdir? İşçiler mi; işverenler mi? Türkiye'de çalışanlann hemen lümünü doğrudan ilgılendiren bu konuda kimin "doğruyu" soylediğini bilmek, Türk ulu- sunun hakkı değil midir? Tabii hakkıdır... Ama ILO'yu biliyor muyuz? Binbir güçlükle, devlet dairesinde, yerel yönetimlerde, özel sektöre ait işyerlerinde "çahşan" insanlar için bizler için "efendim şöyle yapılmalı. böyle yapılmalı... Şöyle yaparsanız benımsediğim ilkelere uygun hareket etmiş olursunuz; aksıni yapar- sanız ben neyin yapılması gereküğini be- lirtir, uymaruzı isterim..." diyen bir örgüt acaba ne ifade eder? "Şöyle yap, böyle yap diyebilme gücünü nereden alır? Kimin "doğruyu" söyledigini anlamak için önce ILO'yu ve işlevini anlamak lazımdır. Uluslararası Çalışma örgütü (ILO) Bi- rinci Dünya Savaşı sonunda Versay Banş Antlaşması ile kurulmuş bir dünya kuru- mudur. İşçiler, 1916'dan başlayarak böyle bir örgütün kurulmasında ısrarlı olmuş- lardır. işçi ya da memur, tüm çalışanlann iş ve yaşam koşullannı iyileştirecek ön- lemlerin Versay Banş Antlaşması'nda yer almasını istemişlerdir ve başanlı olmuş- lardır. ILO'nun temel işlevi "yasama faali- yeti"dir. Genel bir ifade ile iş hukuku ala- nında "norm koyma" faaliyetidir. ILO bu faaliyeti sözleşmeler ve tavsiye kararlan oluşturarak yerine getirir. Bu belgelerle, iş hukukunun "alüna inilemeyecek asgari normlan belirlenmiş" olur. ILO'nun üyesi "devletler"dir. Ancak, diğer devletlararası kurumlardan farklı olarak, devleti tek başına "hükümet" tem- sil edemez. Devlet, ILO'da hükümet tem- silcileri yanında, işçi ve işveren temsilcileri tarafından temsil olunur. Daha da önem- lisi, işçiler ve işverenler, hükümetlerinden "bağımsız" olarak hareket etme hakkına sahiptirler; düşüncelerinde ve oylannda "bağımsız'"dırlar. Hükümetlerinin dire'k- tifleri ile hareket etmezler; örgütün işle- yişinde ve "yasama" faaliyetinde temsil et- tikleri kesimlerin çıkarlannı, görüşlerini savunurlar. Bunu da, kendi bağımsız gruplannda oluşturduklan kararlar doğ- rultusunda yaparlar. Tüm organlarda ve işleyişte "eşit haklarla temsil" söz konu- sudur. ILO üyesi devletler, kural olarak, onay- ladıkian ILO sözleşmeleri ile bağlıdırlar. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş ulusla- rarası antlaşmalar da yasa hükmündedir. İşte ILO'nun belli bir alanda düzenleme yapan sözleşmesini onaylayan her üye devlet, her şeyden önce, sözleşme hüküm- lerinin uygulanması için gerekli tüm ön- lemleri almayı taahhüt etmiş olur. Yasa- lannı ve uygulamasını sözleşme ilkeleri ve hükümleri ile uyumlu kılacakür. Ancak, üye devletlerin sorumluluğu bununla sınırh değildir. Üyelik ilişkisı. ILO Anaya- sası'nın kabulü ile kurulduğundan, üye devlet, belli bir ILO sözleşmesini onay- lamış olsun ya da olmasın, ILO Anaya- sası'nda yer alan baa temel ilkelerle bağlı- dır. Ahlaki ve hukuki yukümlülukler altın- dadır. "Sendika özgürlüğüne saygı", bu yükümlülüğün başında gelir... İşte böylesi bir hukuksal ilişki çerçeve- sinde. "ILO üyesi devlet" olarak Türkiye'- nin durumu değerlendirildiğindeçok yön- lü problemler olduğu görülmüştür. Türki- ye, 12 Eylül hukuk düzeni özellikle bunun çalışma yaşamına yansıyan yönleri açısı- ndan değerlendirildiğinde "sendika öz- gürlüğünü ayaklar altma almış bir ILO üyesi konumunda"dır. Ne ILÖ Anaya- sası'ndan doğan yükümlülüklerine ne de onayladığı sözleşmelere saygılıdır. Sendi- ka kapatan. sendikaa tutuklatan. işçinin parasına el koyan. sendikalan yasaklar zınciri ile çepeçevre kuşatan, işçilerin ekonomik hak ve çıkarlannı koruma yol- lannı tıkayan. temel insan hakkı olan sen- dikalaşmayı 2 milyonu aşkın kamu görev- lisınden, oğretmenden esirgeyen, hak ve öz- gürlükleri koruma araçlannı kullanıla- maz hale getiren. üstelik bu tablonun "de- mokrasi ile bağdaşabildiğini" (!) savu- nabilen bir üye devlet durumundadır. 12 Eylül'den bu yana yaşanan tablo budur... ILO ne diyor? Doğruyu kim söylüyor? İşçi örgütleri mi. yoksa işveren temsilci- leri mi? Madem kı. bunlar "taraf'tır: kendi çı- karları doğrultusunda kanıuoyunu yanııt- maya çalışabilirler, çalı*anların hak ve özgürlüklerini belirleyen. yasalaştıran ILO Türkiye hakkında ne demektedir, ona bakalım. Mart 1992 raporu ile Türkiye'de duru- mu tam 24 kez ıncelemış olan Uluslara- rası Çalışma Örgütü Yönetim Kurulu'- nun belirlemelerine göre 1982 Anayasası ve Sendikalar Yasası ile Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Yasası'nın aşağıda sıra- lanan hükümlen "sendika özgürlüğüne" aykındır; bu aykınlıklan gidermemekte direnen bir ülke de "demokrasi" ile yö- neüldiğıni savunamaz. ILO'nun saptamalan özetle şöyledir: • İşçi sendika ve üst kuruiuşlannda yönetici olabilmek için, en az on yıl bilfiil işçi olarak çalışmış olma koşulu: • Sendikalann siyasal amaç gütmesi- ni, siyasal faaliyette bulunmasını, siyasi partilerden destek görmesini ve onlara destek olmasını; derneklerle. kamu kuru- mu niteliğindeki meslek kuruluşlan ve vakıflarla bu amaçlarla ortak hareket etmesini yasaklayan kural; • Grev yasaklannda ve grevin ertelen- diği durumlarda ertelemenin sonunda, uyuşmazlığın Yüksek Hakem Kurulu'- nca çözülmesini öngören kural; • Dayanışma grevlerini, genel grevle- ri, verim düşürmeyi amaçlayan işi yavaş- latmalan ve diğer direnişleri yasaklayan kural;_ • İşyeri temeline göre işçi sendikalan kurulmasını yasaklayan kural; • Sendikalann genel kurul dışındaki organlanna (yönetim, denetleme ve di- siplin kurullanna) seçilenlerin, çoğu grev hakkını kullanılması ile ilgili, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun çeşitli maddelerinde sayılan suçlardan biri ile mahkûm olmalan dummunda gö- revlennın kendiliğinden sona ermesini öngören kural; • özel öğretim Kurumlan Yasası'na bağlı olarak okullarda öğretm^nlik ya- panlann sendikalara üye olmamasını ve sendika kuramamasını öngören kural; • Sendika üyeliğinin emeklilikle sona ermesini öngören kural; • Toplu iş sözleşmesi bağıtlayabilmek için sendikanın kurulu bulunduğu işko- lunda çahşan işçilerin en az yüzde 10'- unun; sözleşme yapılacak işyen ya da iş- leünede çahşan işçilerin yandan faz- lasının üye olarak kaydedilmiş olmasını öngören kural; • Grev hakkı açısından olağanüstü haller ile sıkıyönetim halinde uygulana- • ILO'nun üyesi devletlerdir. Ancak, diğer devletlerarası ku- rumlardan farklı olarak. hükü- met, devleti tek başına temsil edemez. Devlet, işçi ve işverenler- ce de temsil olunur. Daha da önemlisi, işçi ve işverenler, hükü- metlerinden bağımsız olarak ha- reket etme hakkına sahiptirler. cak hükümleri saklı tutan kural; • Sendikalar üzennde devletin idari ve mali denetimine yer veren, sendikalann gelırlenni amaçlan dışında kullanma- masını ve tum gelirlerini devlet bankala- rında muhafaza etmesini öngören kural- lar: • Sendika yöneticiliği süresini ve yeni- den seçilme hakkını kısıtlayan kurallar; • Uluslararası işçi (ve işveren) kuru- luşlanna üyeüği, idari ön denetim sistemi- ne bağlayan kural. Bunlann tümü 1982 Anayasası'nda ve Sendikalar Yasası ile Toplu İş Sözleşme- si, Grev ve Lokavt Yasası'nda yer alan kurallardır. Bu konudaki "ı>zman" örgüt tarafın- dan aykırıüğı belirlenmiş kurallardır. Bu si'alananlarla smırlı da değildir. Dernekler Yasasında, Olağanüstü Hâl Yasası'nda, Devjet Güvenlik Mahkeme- leri Yasası'nda, İdari Yargılama Hukuk Yasası'nda, Toplantı ve Gösteri Yürü- yüşleri Yasası'nda, Serbest Bölgeler Ku- rulması'na İlişkin Yasada, 1402 sayılı Sıkıyonetim Yasası'nda .... derhal düzel- tilmek gereken düzenlemeler vardır. Düzenlemeler yapılmahdır ki, "zincir" kınlabilsin; hükümet programında belir- tildiği gjbi Paris Şartı'nı, evrensel değerle- ri ön plana alan; demokrasiyi gerçek an- lamda hayata geçiren adımlar" atılabil- sin. 1981'den bu yana tam 24 raporda bu yönlere işaret edilmiş... Türkün sendikacısı "kurnaz" da, "poli- tikacısı" çok mu farkh! Adam çıkıyor ILO'ya, aynnülı olarak. hükümetinin "pfogramını" sunuyor; "bakınız" diyor, "biz farklı bir hüküme- tiz; örgütünüzün ortaya koyduğu tüm ev- rensel değerlere bağlıyız; her şeyi olması gerektiği biçimde düzelteceğiz. Sendika özgürlüğüne ilişkin 87 sayılı sözleşmeyi de, kamu çalışanlannın temel haklannı güvence altına alan 151 sayılı sözleşme- nizi de onaylayacağız. Belirlemeleriniz doğrudur, buna uyacağız..." Sonra kalkıyor, 'şu iş güvencesi ile işsiz- lik sigortasmı kuralım...' diyerek son dört ayı boşa geçiriyor. Önümüzdeki aylann anlamsız tartışmalarla geçeceği bugün- den belli. Belli ki. biri, birilerini işlettiğini sanı- yor. Hem de asla görevlerini -çoğu zaman olduğu gibi- yerine getirmeyen sendikacı desteğinde... Tartışmaya açıyor? Neyi? ILÖ ilkelerini... Programına rağmen Tartışılacak kanu varsa ILO'ya neden taahhütte bulunuyorsun... Yoksa. neden (sözde) tanışma açıyorsun! Oniki yıldır ezilen Türk çalışanı bunu hak etmemiştir. BİT1İ AJNKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇt Balıalaria Çocuklar...1939 yılının aralık ayı: doğup büyüdüğüm Hadim ilçesi- ne, Haydar' adında bir zabıt kâtibi' atanır. Haydar Efendi, 18 yaşındadır, kardeşlerine bakmak için çalışmak zorun- dadır. Bu nedenle o genç yaşında, Amasyalardan kalkıp, küçük bir memurluğu, Hadim'de mahkeme 'zabıt kâtipliği- ni' üstlenmiş, yollara düşmüştür. Savaş yılları o yıllar; babam Mehmet Usta, Hadim de fırıncıdır. Bir de küçük lo- kantası vardı. Aslında, babamın ilçede çok işi vardı. Bir yandan da berberlik yapardı! Nalbantlık da yaptığım, eşek- lere, atlara nal çaktığını duyardım. Fırının bitişiğinde bir de kahvesi vardı, üzüm küfeleri o kahvede dururdu. İlçede başka berber, başka kahve, başka lokanta yoktu. Bir gün ilçeye vali gelmiş, yemek istemiş, babam götürmüş. Tıraş olmak istemiş, takımını aldığı gibi babam koşmuş! Vali, il- çeyi denetlemeyeçıkmış. Kaymakam: - Efendim, buyurun fırınımızı da görün! demiş. Vali orada da babamı görünce, çok şaşırmış: - Fırınla, lokanta iyi de, onların yanında berberlik, nal- bantlık iyi değil, özellikle temizlik açısından sakıncalı! demiş. ilçede üç-beş memur var, yok. Bütün çalışmalar hemen hemen onlar için. Köylüler, evlerinde yiyıp içiyorlar. Baba- mın çıkardığı ekmeğe çarşı ekmeği' diyorlar ve onu katık- sız yiyorlar! Konya'dan gelip, Taşkent'e geçen kamyon sürücüleri, "KürtAli ","Karagülle"nin otobüslerinin kimi sü- rücüleriyle, yolcuları bir çeşit gel-geç müşterileri. Ben, o yıllar öğrenciydim ama evdekilerino savaş yıllarındaaçlık çekmediklerini bilirim. Paramız yoktu. Anam: - Yiyip içtiğinizi hesap etmiyorsunuz? derdi. Doğan Avcıoğlu'na, Yön'ü çıkarırken yardım eder, der- giye "Hasır Şapkah" imzasıyla yazılar yazardım. Avcıoğ- lu, "Türklerin Tarihi"ni yazarken, Konya yöresine de eğil- miş, Konya'daesnafların gücünü incçlemiş Banatakılırdı: - Ekmekçi, senin baban da burjuvaymış ha! derdi. Bekir Semerci, Trabzon'da çıkan "Kıyı" dergisinin ka- sım sayısında "Tanıdıklarım" başlıklı yazılarından birinde "Ekmekçi Mehmet Usta"yı yazmıştı. Semerci, benim de bilmedığım ilginç şeyler anlatıyordu. Bir yerde şöyle di- yordu: "Ekmekçi Mehmet Usta babamın dostuydu. ilçeye işi düştüğünde onun katırlarının semerlerini onanverirdi. Kendi aralarında yaptıkları söyleşilerde hep kahkaha atar- lardı. Babam çok şakacıydı. Ekmekçi gibi elinden iş gelen bir adamdı. O dönemlerde köylüler hayvanlarıyla yolculuk yaptıklarından konuk odamız hiç konuksuz kalmazdı. Ek- mekçi de çok cömertti. Garipleri, düşkünleri doyurmadan hoşlanırdı..." Mahkeme Zabıt Kâtibi Haydar Efendi, ilçeye geldiğinde bayram öncesiymiş. Ekmekçi Mehmet Usta, ona: - Haydar Efendi, demiş. Hoş geldin! Yarın bayram. Bay- ramda üç gün ekmek çıkmaz. Lokanta da kapalıdır. Ben senin üç günlük ekmeğini, yemeğinı hazırladım. Böylece aç kalmazsın! Haydar Efendi'nin kalacağı yer de yok. Bir ay kadar otelciğin soğuk odasında kaldıktan sonra Ekmek- çi Mehmet Usta, onu evinde konuk etmiş. Fırında, Ekmekçi Mehmet Usta'yla söyleşir, yemeğini yermış. Mehmet Us- ta: - Haydar Efendi sen doymadın! - Doydum amca! - Yok, yok doymadın! der, tabağına biraz daha yemek koyarmış. Haydar Efendi, oradan şubat sonunda başka yere atanıp ayrılmış. Ben, Haydar Efendi'yi 1980'den sonra, sanıyo- rum SODEP Genel Yazmanı Hicri Fişekle yaptığımız bir Karadeniz gezisinde Amasya'ya uğradığımızda tanıdım. Hicri Fişek'in başkanlık ettiği toplantıya, bir genç geldi, kendini tanıttı: - Benim adım Tahir, dedi. Babam, babanızın arkadaşıy- mış, yıllar önce Hadim'de zabıt kâtibi olarak bulunmuş. Ağabeyinizi tanıyor. Sizinle de tanışmak istiyor. Haydar Efendi, Amasya'da noterlik yapıyormuş Noter olduğu için politıkacıların arasına karışmaktan çekinmiş. Onun için benı oğluyla çağırtmış. - Hay hay! dedim Hicri Fişek'lerden ayrıldım. Haydar Bey'le konuşmaya girtim. Babamla ilgili anılarını anlattı. Oğlu Tahir'i övdü. Tahir politikacı olacaktı. Hacı TÖ Cum- huriyet için 'Pravda' dediydi ya, Haydar Bey, bizlere yönel- tilen böyle şeylere karşı çıkar: - Benim tanıdığım Ekmekçi Mehmet Usta'nın çocukları komünist olamazlar! Olamaz yahu, ben bir ay evlerinde kaldım, analannın yüzünü görmedim! dermiş. Amasya'ya daha sonra da gittim, bu kez Hinthorozu Er- dal Bey'le gitmiştim. Her gidişte, Amasya'daki baba dostu Haydar Bey'i aradım. Haydar Bey'in oğlu, politikaya girdi. milletvekili, sonra Sanayi ve Ticaret Bakanı oldu, Tahir Köse! Babam borç içinde öldü. Babamdan söz ettim diye gö- müt taşlarıyla övünmek istedığımı sanmayın. Seha Me- ray'ın ölüm yatağında bir arkadaşımla bana dediği gibi: - Biz de çağımızın bir dönemıni yaşıyoruz! Ankara'da SHP kulislerinin konusu, eski CHP'lilerin CHP'yi yeniden oluşturma çabaları. Bu, iktidara gelen an- cak her adımında içeriden tökezletmeye çalışılan SHP'yi parçalamayı mı amaçlıyor? Eski CHP'lilere yeni yollanan bir mektupta. özetle şöyle deniyor: "CHP'nin kapatılma kararının kaldırılması konusundaki girişimlerimiz, destek ve güveninize dayanarak devam ediyor. Bu girişimlerimizin verimli ve sonuç alıcı olması, çalışmalarınCHP torelerineyaraşır birhiyerarşikyapıda MArkası 17. Sayfada BULMACA SOLDANSAGA: 1 2 3 4 5 6 1/ Melih Cevdet Anday'm aynı adlı romanmdan Yusuf Kurçenli'nin sine- maya aktardığı film... Bizmutun simgesi. 2/ Çok sa- yıda satıcıya karşı- lık az sayıda alıcı- nın yer aldığı piya- sa. 3/ Ciltcilikte ki- tap yapraklannı düzgiin tutmaya yarayan ince örül- müş şerit... Eski Mısır'da güneş tan- rısı. 4/ Bir haber ajansının simge- si... Erişmis, ulaşmış. 5/ Bir göster- me sıfatı... Kâmil. 6/ Bir oyun ya da filmde dinlenme süresi... Yaban- a... Dilbilgisindeki sözcük türlerin- den biri. 7/ Incelik. 8/ Şık, lüks ve gösterişli giyim tarzı... Serbest mes- lek adamlaıını içinde toplayan res- mi birlik. 9/ Temel gerçeklerin akıl- ia kavranamayacağını, ancak inanç yoluyla elde edilebileceğini savunan öğreti. \ IKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Yahudilerin yılbaşı bayramı. 2/ Dört Halife*nin sonuncusu... Afrika'da yaşayan bir antilop. 3/ "Allah'a sığın şahs-ı halimin gazabından / — yumuşak huylu atın çiftesi pektir" (Ziya Paşa)... Bir işteki engelleri yenme ka- rarı. 4/ Amazon bölgesinde batakhk sık orman... Avuç içi. 5/ Dejenere... Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü ayaklık. 6/ İplikleri şiş üzerine sarılmış gibi görünen ipekli ku- maş. 7/ Altının simgesi... Kızıl tuylü bir av kuşu. 8/ Denizci- likte dort koşe yelkenlerin yan yakalarına bağlanan halat... Türkı;ede adın durum eklerinden biri. 9/ Kendisine inanılan kimse... Tann'ya yakaıtş.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear