22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SB MART1992 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR SANAT 13 Feride Çiçekoğlu, televizyonda seyrettiğimiz "Suyun Öte Yanı"nı bu kez uzun öykü olarak yayımladı ' İlk duygu Cunda Adası'nda oluştu'ÎVfÜRŞtT BALABANLILAR - Feride ÇTiçekoğlu'nun "Suyun Öte Yanı" şenaryosu 1988 yıhnda Abdi İpekçi Dostluk ve Banş Ödülü'nü kazanmıştı. Çiçekoğlu, o yıldan bügüne "düşler, arayışlar, tutku- lar ve imgelerin" resimleşmesini bekJedi ye biraşk evliliğe dönüştü: Suyun Öte Yanı filme ahndı. TRT yapımı "Suyun Öte Yanı", 4 Ocak 1992'de televizyonda göste- rildi. Ardından Ankara Film Fes- tivali'ne katıldı. Feride Çiçekoğlu şimdi de filminin öyküsünü yayunladı. Can Yayınlan arasında çıkan "Suyun Öte Yam"nın öy- küsü ve filmi üstüne yazarla ko- nuştuk. -"Suyun Öte Yanı" yapıtınıan oluşma sürecini biraz anlatır mısınız? Gerçi kitabın başma aldığmız "Bir Filmin Öyküsünün Öyküsü"nde anlalıyorsunuz, ama okurlar için şoruyorum bunu. ÇİÇEKOĞLU- İlk duygusu, 1987 yılm- da Cunda Adası'na gittiğimde, kilisenin önünde otururken gördüğüm bir nineden başlıyor. Servi ağacının dibinde kendi ken- disinin mezar taşı kadar hareketsız oturan ve evine, Girit'e döneceğini düşleyen bir ni- ne. O zaman yalnızca bir imge, ne öykü ne de bir senaryo. Zaten o sıralarda senaryo- yu hiç bilmiyorum. Sonra 89'da, "Uçurt- mayı Vurmasınlar"ın senaryo çalışması için, Tunç ve Jale Başaran'la Cunda'da bu- luşmaya gittiğimde, "Acaba senaryo olabi- lir mi" sorusu; derken senaryo olup, Abdi İpekçi Banş ve Dostluk Ödülü"nü kazan- ması, sonra 91'de Tomris Giritlioğlu'nun onu sevgi dolu bir film olarak yoğurması, ama benim, sözcüklerden vazgecemeyip, bu kez filme çekilmış halini, bir öykü ola- rak vazmam ve 92'de kitabın çıkması. - Once TV'de izledık, dolayısıyla filmden Feride Çiçekoğlu: "Aynntı ve duygu zenginliğinin, en azıodan benim jazdıklanmda, hep o yaşannuşuktan geldiğini sanıyorum. Belki bu yüzden hep amatör bir yazar olarak kalacagım." (Fotoğraf: İBRAHİM GÜNEL) bahsedelim biraz. Çok duygulu bir fılmdı. Seyreden arkadaşlanmdan biri "Acıtıcı bir öykü" demişti, ne diyorsunuz? ÇİÇEKOĞLU - •'Acıtıcı bir öykü" çok hoş bir tanım. Çünkü aalann, insanlan çok derinleştirdiğini düşünüyorum. Bir de nasıl her şey karşıtıyla varsa, büyük mutlu- luklann, ancak büyük acılarla var olacağı- na inamyorum. Galiba şimdilik benim öy- külerimde aa payı daha ağır basıyor. Belkj bu bızım kuşağımıza has bir şey. - Yaşanmışlığın öyküye yansıması sankı daha güçledirici bir şey oluyor, yanıhyor muyum? ÇİÇEKOĞLU - Ben buna çok inanıyo- rum. Aynntı ve duygu zenginliğinin, en azından benim yazdıklanmda hep o yaşan- mışlıktan geldiğini sanıyorum. Belki bu yüzden hep ""amatör" bir yazar olarak ka- lacağım Oyle ki, yaşananlan yazmadığım zaman da, yazdıklanmı yaşamaya kalktı- ğım olmor - Film yapıldı, seyrettik. Sonra da siz ki- tabını yayımladınız. Bu kez bir uzun öy- küyle karşı karşıyayız. Neden böyle bir ge- reksınim duvdunuz? ÇİÇEKOĞLU - Galiba bunu en hoş, bir söyleşıde, Turgut Yasalar ifade ettı: "Film kesmedi galiba" dedi. Ve ben bu öyküyü yazmaya başlarken çok hesaplaş- tım kendimle. Sozcüklerin gizeminden vaz- geçemediğimde karar kıldım. Sözcükler her okuyana kendi düşlerini üretme olana- ğını veriyor, oysa film bitmiş bir şey. Gali- ba ben, düşleri gerceklerden daha çok sevi- yorum, sanıyorum onunla ilgili bir şey. -Kitapta iç içe geçmiş iki öykü var. Birin- cisi, koşullu tahliye edılmiş Ertan'la eşi Ni- hal'inki. diğeri iseonlann tatii için gıttikleri Cunda'daki pansiyon sahibesi Sıdıka Hanım'la Arap Mustafa'nın öyküsü. Er- tan gün geleoek suyun öte yanına geçmek ısteyecektir. Sıdıka Hanım ise öte yandan 1924 mübadelesinde gelmiştir Türkiye'ye. Bundan biraz söz edebilir miyiz? ÇİÇEKOĞLU - Bu öykü biı bakışıklık, başka bir deyişle simetri üzenne kurulmuş bir öykü. Şuyun iki yanı arasında müthiş bir benzerlik söz konusu bana göre, iki kı- yıdaki insanlann kaderlerinin kesişmesi ve özellikle Albaylar Cuntası sırasında Cun- da'ya sığınmış bir avukatın geçmişinde Er- tan'ın kendi geleceğini bulması. Sıdıka Hanım, bütün bu kişiler arasında bir bağ oluşturuyor. O acıdan öykünün omurgası. - Suyun Öte Yanı'yla bu tarafi arasında. sizin de belirttiğinizgibi ortak birtakım de- ğerler söz konusu. örneğin toplumsal ya- şamda karşılaşılanlar, yemekler. bitki isim- leri, şarkılar vb. unsurlarla belirtilen. Bura- dan giderek kültür konusunda bir şeyler söylemek ister misiniz? ÇİÇEKOĞLU - O kültürün temelini oluşturduğuna inandığım ve kokulardan, tatlardan, göz pınltılanndan ve nağmeler- den oluşturulan bütün üstüne bir iki şey söylemek isterim: İstanbul Film Festivali'n de Angelopulos'un "Leyleğin Geciken Adımf'nı gördüm çok yakında. Meriç'in iki yakasından -ki, aslında suyun öte yanı Meriç için söylenen bir laftır- birbinne el sallayan ve damat bir yanda, gelin bir yan- da bir düğün töreni yapan, iki taraftaki devriye arabalannın parantezinde uzaktan uzağa buluşan ınsanlara ilişkin bir öykü. Filmi seyrederken Angelopulos'u dünya- daki herİcestcn daha yakın buldum kendi- me. Belki bu ortak duygu ancak böyle an- latılabilir. İnanılmaz düzeyde aynı te- maydı. -Filmde, Arap Mustafa'nın Sıdıka Ha- nım'la olan aşkı çok etkileyiciydi. Oradaki "Samyotisa" şarkısını söyleyebilir misiniz şimdi? ÇÎÇEKOĞLU - (Gülüyor) "Sisamh kız/ Sisamlı kız'Ne zaman gideceksin Sisam'a' Kürekleri altından alun yelkenli bir kayık la kaçırmaya geleceğim seniı Beni bekle.../ Saçlan zeytin karası, Yüzündeki ben zey- tin tanesı Aşkınla kırk iki parça ettin be- ni..." New York'ta,' YeniYönetmenler,YeniFilmler'serisindegösterildi Camdan Kalp ABD'de dikkat çekri Aşkın'dan resital • Kültür Servisi - İTÜ Vakfı Sosyal ve.. Kültürel Hızmetler Komıtesi, gebri İTÜ Kız öğrenci Yurdu'nun yapımında kullanılmak üzere 9 nisan saat 18.30'da Maçka Maden Fakültesi'nde bir konser düzenledi. Yurtdışında yaşayan Cihan Aşkın'ın, Mehru Ensari eşliğınd'- vereceği keman konserinde Sir Edward Elgar, Edmund Rubbra, J.S.Bach, Münir Beken ve Pablode Sarasate'in yapıtlan seslendirilecek. Afişsergisi J Kültür Servisi - De Tiyatrosu, Güner Sümer'in "Bozuk Düzen" ve Rıfat Ilgaz'ın "Hababam Sınıfı Sırufta Kaldı" adlı oyunlan için ulusal boyutta düzenlediği yanşmada derece alan ve sergilenmeye değer görülen özgün afışleri 27 marttan başlayarak TOBA V'ın Tunalı Hilmi Caddesi'ndeki salpnunda sunacak. Daha önce Denizli ve İzmir'de açılan serginin Ankara'daki çalışması 4 nisanda sona erecek. George Delerve öldö • Kültür Servisi-1979 yılında "A Little Romanca" adhfilmehazırladığı müakle Oscarkazanan George Delerve geçirdiği kalp krizi sonuçu 67 yaşında öldü. Aralannda "Viva Maria", "Konformist" gibı filmlerinde bulunduğu 200'den fazla çaüşmaya besteci olarak imza atan Delerve'nin çafcştığı son sanatcı François Truffaut idi Matbaacılık konferansı •Kültür Servisi - ABD'li kütüphane uznanı Michaei W.Albin, 27 mart cuma güıü Yıldız Sarayı Çit Kasn'nda "Ortadoğu'da Matbaacılığın tarihi" koıulu bir konferans verecek. İngilizce ola'ak gerçekJeşecek konferans saat 15.X)"te başlayacak. "Yaşarken Tanıyalım" • lültûrServisi - İstanbul Belediye ICcnservatuan Türk Müziği Mezun ve Mensuplan Derneği, klasik müziğimizin belrli noktalanndaki sanatcılan tüm yöüeriyle tanıtabilmek amacıyla bel^esel nitelikli "Yaşarken Tanıyalım" basıklı birprogram başlatıyor. Yıldız ICan Çit Şalonu'nda gerçekleşecek etknliklerin ilki 28 martta başlayacak. ÎNJe-zad Atiığ'm konuk edildiği ilk prcgrama konuşmacı olarak Ali Rıza KLıral, Atilla Oymak, Ayla Bvükataman, Aziz Şenol Filiz, Doğan Hdan, İhsan Özer, îrfan Doğrusöz, Lüfıye Coşkun Özer, Murat Aydemir, Mınip Utandı, Nıhan Atay Athğ, P«:han Bala, Perihan Alündağ Sözeri, R^eep Birgıt, Selahattin İçli, Serap Vinlu Akbulut ve Tülin Korman kaılacaklar. ŞEBNEM ATtYAS (New York) - Lin- coln Film Merkezi ve Modern Sanat Mü- zesi film bölümünün 20 mart - 5 nisan ara- sında gösteriye açtığı "'Yenı Yönetmenler, Yeni Filmler" serisinde Fehmi Yaşar'ın "Camdan Kalp" filmi de yer aldı. Geçen cumartesi ve pazar günü gösterilen "Cam- dan Kalp", yirmi ikifilmdenoluşan serinin ilgiyle izlenen örneklerinden binydi. Ço- ğunluğu genç kuşak yönetmenlenn oluş- turduğu seride Japon, Çin, Fransız, Ma- car, Meksika, Avustralya, Yunan ve Ame- rikan fılmleri de yer alıyor. Serinin ilk fılmleri arasında yer alan "Camdan Kalp" hakkında, müzede göste- rime açıldığı cumartesi günü The New York Times gazetesinde dikkatle yazılmış bir değerlendirme yer aldı. The Nevv York Times'ın sanat eleştirmenlerinden Janet Maslin imzalı yazının girişi şöyle: "Acıklı Türk filmi Camdan Kalp, bir nebze daha az karamsar olsaydı ve biraz daha fazla pı- nltıyla yapılsaydı nezaketli davranışlann bir komedisi olarak nitelendinlebilirdi. Fehmi Yaşar'ın hikayesındekı İstanbullu talihsiz metin yazan ve onu Anadolu'ya sürükleyen pek gercekçi olmayan macera- lar, ilgiyi uzun süre tutabilmekten çok ara- sıra beliren şakalar sayesinde dikkat toplu- yor. Camdan Kalp, materyalinin hakettiği çekiciliğe layık olmayan bir güvenle yapıl- mış. Sonunda trajedi ile yönetmenin ara Camdan Kalp'te, İstanbuTlu talihsiz metin yazannı, Genco Erkal canlandırıyor. sıra dışandan bakan soğuk tonu arasında- ki karmaşık mesaj, film tarihine yönelik yan şaka referanslarla hikayeyi kolaylıkla kaldırabileceğinden çok daha fazla yük al- tında bırakıyor." "Camdan Kalp"in gösterilmesinin ar- dından seyırcılerden Fehmi Yaşar'a çeşitli sorular yöneltıldi. Bunlardan biri filmin sonuyla ilgıliydi. Fehmi Yaşar, filmin so- nunu Türkiye'de izleyen fakir kesimlerin "olağan" karşıladığını, filmin kahra- manının başına gelebilecek bir olay olarak nitelendirdiğini, ancak tepkinin entelektü- el çevrelerden geldiğini söyledi. Yakın çev- resinde bilefilminsonuna tepki gösterenle- rin olduğunu söyleyen Fehmi Yaşar, filmi özellikle bu sonu için y^ptığmı da vurgu- ladı. Seyircilerden biri Anadolu görüntüleri- nin Türkiye'nin içi çlup olmadığını sordu. Yaşar, bu soruyu "İç ya da dış tuhaf kav- ramlar, ancak bu görüntüler Türkiye'nin içinden görüntülerdir" şeklinde cevap ver- di. Fehmi Yaşar'a yöneltilen sorulardan bi- ri,filmdeTürkiye'nin toplumsal farklanna üstü kapalı referanslar vermesinin nedeni- nin sansür olup olmadığı yolundaydı. Yaşar, Türkiye'de topluma yönelik refe- ranslarda iki noktada sorun olabileceğini vurguladı. Yönetmen buniardan birinin din ile ilgili olduğunu. dıni tabulara dokunmanın top- lumdan tepki alabileceğini belirtti. Yaşar, ikinci noktanın Kürtlerle ilgili referanslar olduğunu söyledi. Fehmi Yaşar. bu yönde resmi sansürün büyük ölçüde kalktığını. örnek olarak Tür- kiye'nin doğusunda çekilen Kürt destanını verdi. Yaşar. filmi yaparken herhangi bir sansürden çekinmedığini. sansürlü ya da sansürsüz yine aynı filmi yapacağını vur- guiadı. Yaşar, filmin tümüyle 'hikaye' olduğu- nu, gerçeğe dayanmadığını bildirdi, ancak otobıyografik öğeler taşıdığını da söyledi. Metis Yeşil Kitaplar'dan Greenpeace'in Öyküsü Kültür Servisi - Günü- müzde çevreyi kurtar- maya, korumaya yö- nelik çabalar hizla yaygınlaşıyor. Ekolo- jik konular, günümü- zün merkezi sorunlan haline geldi. Hem ulu- sal hem de uluslararası gündemlerde üst sıra- larda yer alan çevreso- runlan, kamuoyunun en çok ilgjlendiği konulardan birini oluştu- ruyor. Radyo, TV ve yazılı basında gün gecmiyor ki çevre konusuyla ilgili bir ha- ber yayımlanmasın. Konu çevre olunca, hepimizin tanıdığı bir örgüt akla geliyor.: Greenpeace, Metis Yayınlan arasında önceki günyayımlanan "Greenpeace/ Ye- şilbanş'ın Öyküsü" adb kitap, işte buörgü- tün çahşmalannı aktanyor okurlara. Amerika'nın tanınmış "çevre"ci gazeteci- lerinden biri olan Mıchael Brovvn ile Gre- enpeace Kıtaplan'nın yayın yönetmeni John May'in bırhkte hazırladıkJan "Gre- enpeace / Yeşilbanş'ın Öyküsü", örgütün tanınmasında en büyük pay sahibi olan doğrudan eylem grubunu tanıtmayı amaç* hyor. Doğrudan eylem bugün Greenpea- ce'in calışmalannda odak noktası olmaya devam ediyor. Son zamanlarda çeşiüi yayınorganlannda, Greenpeace'in"doğru- dan eylem" taktıklerine son verdiğı. gıde- 1 rek eski radikal kımliğinden uzaklaşıp, bü- rokratık, yumuşak bir kuruluşa dönüştü- ğü yazıhyorsa da doğrudan eyiemler sayı-/ lan ürmanardk sürüyor. A , 1970 yılında Jım Bohlen. Paul Cote ve. Irvving Stowe tarafından "Dalga Çıkan> mayın Komitesı" adı altında kuruİan ve daha sonra "Greenpeace (Yeşil Banş)" adı. altında çalışmalanru sürdüren örgüt, ilk,' eylemı ıçın harap bir tekne almıştı. Oysal şimdi okyanus aşan gemilerden, nehir tek-; nelerine kadar gelişmiş bir filoya sahip.; Grup önce bir nükleer denemeye karşı g-' karak işe başladı. Daha sonra kampanya-! lannın kapsamını genişletti. Toksik atık-! lar, asit yağmuru, kanguru kıyımı, deniz-j lerde nükleer silahlar, balina avaLğı, okya-; nuslardaki kirlenme vb birçok konu bu-' gün Greenpeace'in ilgi alanma giriyor. '• "Greenpeace Yeşılbanş'ın Öyküsü"! kitabını dilimize Sabir Yücesoy çevirmiş. Fotoğraflarla desteklenen Greenpeace ey-j lemlerinin dökümünü merak eden okurlap ıçın güzel bir fırsat. j Seni Seviyorum Rosa, | bugün gösterimde Xante Rosa'dan Kültür Servisi- 28. Antalya Film Festi- vaJi'nde Devlet Tiyatrosu oyuncuların- dan Sumru Yavrucuk'a "En lyi Kadın Oyuncu", Ertunç Şenkay'a da "En lyi Görüntü Yönetmeni" ödüllerini ka- zandırdıktan sonra 4. Ankara Film Fes- tivalı'nde üçüncülüğe değer görülen "Seni Seviyorum Rosa" On Binnci Ulus- lararası İstanbul Film Festivali kapsamın- da bu akşam 21.30'da izleyicilerin karşı- sına çıkıyor... Seni Seviyorum Rosa; Işıl Özgentürk'- ün, Sevgi Sovsal'ın bırbirine bağlı on dört öyküsünden oluşan romaru Tante Rosa'dan senary'olaştınp yönetüği bir film. Işıl Özgentürk'ün ilk yönetmenlik denemesı. Asya Film adına Alı Özgentürk'ün ya- pımcılığını üstlendiği "Seni Seviyorum Rosa" filminde önemli rolleri Sumru Yavrucuk, Mahir Günşiray, Mehmet Atak ve 4. Ankara Film Festivali'nde bu fılmdekı rolüyle "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" ödülünü alan İsmet Ay pay- laşıyorlar. Peyami Safa'nın Tatih-Harbiye'si 4. ve son bölümüyle bu akşam ekranda Aşk öyküsü çevresinde gelenek-modernizm ikilemiZEKİ COŞKÜN - Peyami Safa. yapıtlan bugün büyük ölçüde gündemden-dolaşım- dan kalksa da Türk romancılığında önemli bir yere sahip. İşin ifginci, önemi de gün- demden kalkışı da aynı nedenlere dayaru- yor: İdeolojik tutumunu onun ölçüsünde dışlaştıran, yapıta ve kahramanlanna ege- men kılan yazar da az bulunur. Böylesi bir belirleme ve belirlenme altın- daki yapıt, taşıdığı ideolojik sorunsakn aşın- masıyla, değjsimiyje birlikte aşınıyor. Pe- yami Safa ve yapıtlannın başına gelen de budur. TRT, 60 yıl öncesinin yapıtlannı; önce 9. Hariciye Koğuşu'nu, üç haftadır da Fatih- Harbiye'yi ekrana taşıyarak Peyami Safa'- yı yeniden gündeme getirdi. TV yapımının başansı. başansızlığı biryana Fatih-Harbı- ye, aslında anlamlı bir seçim. Yapıtın ana eksenini oluşturan gelenek-modemızm ıkı- lemi bugün de gündemde. Bugünün İstan- bulu'na bakışımızda da anılan kavramla- nn ve "ideolojik" seçimlerin aynı semtlerle simgelendiğini görüyorsunuz. Ama yapıtı bizim için anlamlı kılan, ya- zann, roman çızgisinde birdönüm noktası- nı işaret etmesidir. Doğu-Batı; maneviyat- maddilik ikilemine dayanan ilk dönemini Peyami Safa bu romanla noktalar. Aynı izleği felsefi düzleme taşıdığı, bu anlamda da ikilemi kültürel seçimden açık sıyasal seçime taşıdığı, "materyaüzm"e karşı maneviyatı, ruhsallığı çıkardığı ikinci dönem Fatih-Harbiye'den (1931) sonra yayımlanan "Bir Tereddüdün Romanı'yla (1933) başlar, son romanı Yalnızız'a dek (1951)sürer. Her iki dönemde de ikilem, genellikle bir aşk öyküsü çevresinde örülür. ideolojik tu- tumdaki değişim, aşkm taraflan arasında da konum ve işlev farklılıklan getiriyor. Şöyle: İlk dönem yapıtlannda seçimi ya- pan^ yapacak olanlar kadın kahramanlar- dır. İkinci dönemdeyse bu konumu erkek- ler üstleniyor. Yer değiştirme, tartışma bo- yutunun dışsaldan içsele, felsefe alanına 'Fatih-Harbiye 1 , Doğu-Batı, manevivat-maddilik ikilemine dayanıyor ve bu ikileme sadece bir yanından bakıyor. taşınmasından, bu yetiyi de yazann erkek- lere özgü olarak görmesinden kaynakla- nan bu yaklaşımın ipucunu Fatih-Har- bive'de göriiyoruz: "Kadınlar. medeniyeti gözleriyle anlamaya mahkûmdur. Şekiller- le ıktıfaederler." Fatıh-Harbiye. işte bu kadınlardan Ne- nman'ın öyküsü. Son derece yabn: Darü- lelhan (konservatuvar) öğrencisi, Fatih'te oturan Neriman modernizmin cazibesine kapılıyor ve sürdürdüğü mazbut hayattan sıkılıyor. Bir rastlantıyla akıbeti görüp, kendısinı ve çevresini sıkıntılara boğan ca- zibeden aynhyor. Gerçeğe dönüyor. Yapı daha da yalın: Tüm öykü dışandan bireyle- nn kendi yaşam çizgilerinin ötesinde, ona eklemlenmeyen olayJar, etkenlerle kurulu- yor. Böylece "kurtuluş" da kolaylaşıyor. Örneâın Neriman, konservatuvar "alaf- ranga kısmı"nda keman dersleri alan Ma- cit'i "bir rastlantıyla" tanıdıktan sonra de- ğişiyor. Aldığı ut derslerinden, "alaturka"- dan, oturduğu semtten, yedi yıldır "hem iki kardeşe, hem kan-kocaya benzer" iüşki içinde olduğu Şinasi'den soğuyor, onlara karşı tepkiselleşiyor. Macit'in ve simgelediği "alafranga" ya- şamının Neriman'ı böylesine etkilemesi de yine dışsal bir kaynağa dayanıyor: Her şey- den önce "Galatasaray'dan çıkan ve tahsi- lini Avrupa'da bitiren büyük dayısı ve kız- lan; Neriman'da Garp hayatma karşı inci- zap (çekim) uyandırmışlardı." Neriman, "haberi olmadan" ülkedeki modernizm eğilimleriyle de besleniyor. Fakat bu, "ne şuur ne ırade haünde ortaya çıkmak için fırsat bulmuştur." Tam da bu noktada konservatuvar ala- turka bölümünün kapatılacağı söylenmek- tedir. (1926'da Milli Eğitim Bakanlığı tüm okullarda alaturka müzik öğretımini kal- dırdı. Peyami Safa. romanın sonundaki uzun lartışmalara da bakılırsa, yapıtını bu olaydan hareketle kurmuş gibi görünü- yor.) îşte, geleneksel yaşantının sesi alaturka yasaklanırken, alafrangayı alaturkaya yeğ- leyen, şık giyimiyle, tırnaklannın manikü- rüyle Macit çıkageliyor. Neriman'daki za- rarlı "gıda"lann ortaya çıkması için "fır- sat" doğuyor. Böylece, "iki ayn medeniye- tin zıt telkinleri altında, gızli bırderuni mü- cadele" başlıyor Neriman'ın ruhunda. Alternatifler (ya da medeniyet) iki erkek- te somutlaşıyor doğal olarak: "Aileyi, ma- halleyi, Şarklıyı temsil eden" Şinası ve "ye- ninın Garp'ın ve bunlarla beraber meçhul ve cazip sergüzeştin mümessili namzedi" Macit. Romanda düğüm, Neriman'ın okul çıkı- şı Şinasi'yi atlatıp Fatih-Harbiye tramvayı- na binmesiyle atıhyor. Kız arkadaşıyla bu- luşacağını söylemiştir. ama Macit'le bu- luşacaktır. Aynı şekilde "Harbiye'den Fa- tih'e giden tramvaya" binmesiyle de çözü- lür. Tam dönüş için. düğümün kaynağmda* çözülmesi gerekir. Peyami Safa da öyîe ya* pıyor. r Macit'in davet ettiği balo haarlıklan için" Neriman, Şişli'deki dayı kızlanna başvuru- yor. (Jlk alafrangalık etkilerini onlardart almıştı.) Ama ne rastlantı: Orada iki gün önce kıa intihar eden bir Rus kadınıy^ karşılaşıyor. Kız, kendisi gibi yoksul. sanatkâr Rus gençle sevişirken, zengin veT yakışıklı bir Rumu tercih ediyor. "Para, eğ-, lence, her şey..." Ama zamanla tüm bunla-r ra karşın "samimiyet"ten yoksun kaklığıni anlamış, ilk sevgilisine dönmek istemiştir.' Yüzüne bakılmayınca intihar eder. *_ Rus kızında kendisini, sanatkâr ve terlf edilen sevgilide Şinasi'yi, zengın-yakışıklt Rumda da Macit'i gören Neriman, "Har«( biye'den Faüh'e giden tramvaya" işte bun-j; larla biniyor. Bugün baktığımızda gelenek-moderi* nizm ikilemi. gündemdeki yerini korusa da Fatıh-Harbiye ya da yazan, gelenekçileriıf' de modernistlerin de düşünsel alanının, sc^ runsallannın çok gerisinde kalıyor. Bu, salu zamansal süreçten, romanın 60 yıl önce ka-T lemealınmasından kaynaklanmıyor. Peya-v mi Safa'nın, yapıünı. ikilemin içinden ve; sadece bir yanından bakarak kurması ya-- ratıyor bu sonucu. k Bakış şu: Birileri bize bir şeyleri kabul et€ tinnek istiyor. Bizi değiştinnek istiyor.1 Aman buna kapılmayahm. Neriman'ın' babası, "Bizim, bizden büyük düşmanımız yoktur efendim, yoktur" diyor. Yani "biz'\ de pek öyîe güçlü-sağlam değil... Peyami Safa'nın ve yapıtlannın asıl ikilemi, asıl aç- maa bu. '
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear