25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9KASIM1992 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI RP de başkaldırı hareketi^^M.lm*^ nıın 1ÎIİVİİVIJ> hîr ilicVîci nlama7 imam -TL 1 m rt^r^ıim ALİ BULAÇ -Cumhuriyet mesele- sine biraz değinmek istiyonım. Cum- huriyet, Alevilere pek hayırlı davran- madı. Çünkü Cumhuriyet OsmanlT- nın mirasını devralmıştı. Osmanlı düzeni yıkıldıgı zaman, bir bakıma da ulemanın kişiUğinde temsil edilen Sün- nilerin düzeni yıkıldı. Ve o dönemde de lslamın ana gövdesini Sünniler temsil ediyordu. Cumhuriyet kendini Sünniye karşı korumak güdüsüyle Alevileri yanına almayı düşündü. Fa- kat çok geçmeden büyük bir katlıama başvurmaktan çekinmedi, Dersim tra- jedısi yaşandı. Dersim olayından son- ra, Cumhuriyet'e karşı Alevilerin daha ihtiyaüı hatta daha öfkeli olduklannı tespit ediyoruz. 1950'de DP iktidara geldiginde DP'nin en önemli destekçi- lerinden biri de Aleviler oldu. Çünkü Dersim olayında İnönü ve CHP'nin önemli rollen vardı. Halen Malatya çevresinde Demirel'i destekleyen Ale- viler vardır. Cumhuriyet resmi din görüşünden de aynlmadı. Bugün Cumhuriyet'te resmi din görüşü Sünni-Türkçü bir din görüşüdür. Azerbaycan'da Orta Asya Cumhuri- yetlennde böyle bir din görüşünü yay- mak istiyor. Azerbaycan'ı Sünnileştir- mek için, Imam-Hatip okullan ve ilahiyat fakülteleri açıyorlar. Bence Diyanet fşleri Başkanlığı'nın toptan lağvedilmesi en önemli çözüm- dür. D."evlet yasama, eğitim, spor, sa- nat ve benzeri sivil alanlan sivil toplu- ma terketmelidir. Insanlar, hangi dine. hangi siyasal göriişe, hangi felsefeye mensup iseler kendi paralanyla, kendi finansmanlan ile örgütlensinler, ku- rumlannı geliştirsinler. Kimin ne pra- tiği varsa kendi cemaatine de bunu aktarsın. Devlet bu işlere kanşmasın. İnsanlan kendi dınleriyle baş başa bı- raksm.O zaman bu sorun temelden çözülür. İLHAN SELÇUK -Biz burda ajışkan- lık içindeyiz. Türkiye'de hiç Hıristiyan yaşamıyormuş gibi davranıyoruz. 1924te hilafet kaldınldı. İslamıh için- deki bu tarüşmalar karşısında nasıl bir kurumlaşma olacak. Aleviler var, Şii- ler, Hanefiler var. Bütün dinlerde ol- duğu gibi dallara dağılmış. Halifenin kendine göre bir görüşü olması gere- kir. Bugün Roma'da Vatikan'da Papa Katoliklerin papasıdır. Hıristiyanlık dediğuniz zaman bir de Protestanlık var. Amerika'ya gitüğimizde orada Mormonluğu görüyoruz. O da 1850'- lerde çıkmış bir dal. Din toplumsal bir kurum olduğu için oluşması yayılma- sı, doğal görülüyor. Bize geçmişten gelcn dinsel tartışmalar ve Kavgalan da bir yerde artık Türkiye'de demok- ratik banş düzeni içinde önlemek gere- kiyor. ^ nun laiklikle bir ilişkisi olamaz. tmam devlet memuru olarak gidecek, Alevi köyüne cami yaptıracak. Imamlann devlet memuru olması- nın günahını 1960 sürecine bağlıyo- ruz. Kuşkusuz Türkiye'de çözümle- mek zorunda olduğumuz birçok sorun var. Etnik sorunlar da var, sade- ce mezhep sorunlan değil. Bütün bun- lann banşçı ve demokratik yöntemler- le çözümlenmesi gerekiyor. Inananla- nn inançlannı istedikleri gibi benimse- meleri, özümsemeleri ve tapınmalannı da, istedüderi ölçüde yapmalannı sağ- layıcı bir demokratik ülke halinde ge- tirmemiz gerekir. Bunda en başta se- vinç duyacaklann en başında Aleviler- dir. Çünkü en fazla onlar baskı görüyorlar. Baskı gördükleri için bir- takım söylentiler ortaya çıkmıştır. Bir- takım kötü suçlamalann baskısı altın- da kalmışlardır. Bu süreçte Alevilerin kendi tapınma yöntemlerini, "Bakın biz böyleyiz" di- ye yapabilmeleri de gene bir aşamadır. Ama bu yeterli değil. Yasal açıdan ge- rekli önlemler alınmalı. Hiçbir mez- hep, ne kendini savunmak zorunda kalmalı, ne de saldırganlaşmalı. Bu noktaya elbirliği ile varabiliriz. Görü- lüyor ki Türkiye'de bu sorunlar daha da devam edecek. Çünkü son yerel se- çimlerde gördüğünüz gibi, Refah Par- tisi büyük bir atıüm yaptı. Refah Par- tisi'nin atılım yapması sadece dinsel bir takım fıkirleri savunduğu için de- ğil. Bana kalırsa bir yoksulluğa , ada- letsizliğe . yabancılaşmaya karşı bir muhalefet geliştirdi. İslami söylev için- de bir muhalefet geliştirdi. Ama hak- sızlığa bir çıkış gibi, siyaset yapıyor. Bunun büyük etkisi var. abii bunun da gerekçelerinı ara- mak gerekiyor. Neden böyle oluyor, Nasıl Alevilerde karşı çıkış varsa bazı şeylere, vicdan özgürlükleriyle, de- İslamda ilk ayrılıklar Hz. ALİ MUAVİYE KAVGASI ÖRAL ÇALIŞLAR mokrasiyi savunma. laikliği savunma- yı kendileri içın iticı güç olarak görü- yorlarsa, demek ki Refah Partisi inançlara dayalı bir parti olarak, em- peryalizme, düzene, haksızlığa bir çı- kış gibi göriinüyor ve kendisi de hak- sızlık gördüğü inancında. Diyelim ki, öbür mezhepler kesi- minde de aynı duygular yaşanıyor di- ye düşünüyorum. Ortak noktalar ALİ BULAÇ -Aleviler ile Sünniler arasmdaki çelişkinin hiç giderilemez olduğunu zannetmiyorum. Konuş- mamın başında da değındığim gibi, degerler sistemi ile referanslan bir. Her iki taraf da ana kaynaklara, Ku- ran'a ve Sünnet'e dönüp, kendi kül- türlerini üretecek sürdürecek olurlar- sa, bir noktada ortak bir paralelde buluşmalan mümkün. Aleviler ile Sünniler arasında görü- nen çatışma siyasal ıktidar çatışması olmuştur tarihte. Yani Osmanlı-İran çatışması gibi. Cumhuriyet dönemin- de Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Tunceli'de vs. yaşayan halkın çatışma- sı. Ben tarihımizde halkın kendisinden kaynaklanan, toplumda yaşanan Alevi-Sünni çatışmasını hatırlamıyo- rum. Protestan-Katolikçaüşmasıgibi. /\levi halk ile Sünni halk birbiriy- le tarihte çatışmamışür, bundan sonra da çatışmaz diye düşünüyorum. Siyasi faktörler araya girdiğinde. maalesef böyle şeyler oluyor. Malatya, veya Çorum olaylan gibi, bunlar bir Alevi- Sünni çatışması değil. RP olayına gelince burada çok önemli bir şey yaşandı. Son seçimlerde Tuzla bölgesinde 3 bin Alevi Refah Partisi'neoy yerdi. Üzerindedurulma- sı gereken bir konu. Ilhan Bey'in de değindiği gibi bir protesto hareketi olarak gelişen ve İslami temele bir mu- halefet geliştiren bu partinin söyledik- leriyle o yoksul ve düzenin en sıkışık yerinde sıkışıp kalmış Alevilerin talep- leri arasında özdeşme noktası var. Bugünkü dünyada Islamcı hareketle- |in vaat cttikleriyle Alevilerin talepleri arasında bir çelişki yok, bir örtüşme noktası var. Başka bir gözlemde bulu- nuyoruz. Hollanda'da ve Almanya'da Avrupa'run o eritici kültürel baskısına karşı, çok sayıda Alevinin Sünnilerle birlikte aynı örgütte yer aldıklannı, aynı camiye gidip namaz kıldıklannı, birbirierine çok saygılı davrandıklan- le yazık ki, mezhep kavgalan son yıllara kadar devam etti ve kan döküldü. Hâlâ baskılar var bugün. Bugün imamlar devlet memuru. Bu- Oral Çalışlar'ın (solda) > önettiği açıkoturuma, (soldan sağa) Uhan Selçuk, Ali Bulaç ve Rıza Zelyut katddı. nı gördüm. ORAL ÇALIŞLAR,-Savw Zelyut'a Refah Partisi'nin yükselişinisormak is- tiyorum. RP'nin yüzde 25'e yükselişi Aleviler açısından bir lehdil leşkil edi- yor mu? Ortak payda gereksiz RIZA ZELYUT -Laik kesım de bu soruyu kendine sormak zorunda. Ve zannediyorum da soruyordur. Sayın Uğur Mumcu'nun değinmeleri vardı. Herkes o soruyu kendisine sormalı ama Aleviler otomatik olarak soru- yorlar. Çünkü Aleviler halen RP'yi şeriatın bir sembolü gibi algılıyor. Bü- yük çoğunluğu böyle algıhyor. Ben burada Ali Bulaç'ın iki tespiüne katı- lamayacağım. Tuzla'da RP'ye oy ve- rildiğini zannetmiyorum. Refah Parti- si halen geçmişte temsil ettiği misyon- la, şeriat çizgisini savunan bir parti. Aleviler de geçmişte şeriattan çok çek- tikleri için, şeriatk ilgili bütün kurum ve kuruluşlara büyük tepki duyuyor- lar. Bu nedenle RP'nin yükselmesi Aleviler açısından psıkolojik sorundur en azından. Ve Alevilerin bu konuyu düşünmeleri laam. Psıkolojik olarak da onlar açısından bir sorun. Şimdi ikinci bir olay Bulaç'ın Kuran ve Sün- net'e dönme yönündeki işaretleridir. Biz Aleviliğı sadece din olarak algıla- sak haklısınız. Aleviliği biz din, felsefe, kültür, ekonomi, siyaset gibi değişik olan alanlardan yaşama biçimi olarak algılıyoruz. Gerçekten de Alevilerin Osmanlı toplumu içinde 600 yıl bo- yunca kendilenne özgü bir yaşamlan olmuştur. Din olayı, Kuran ve Sünnet olayı, yaşamın sadece teorik yönüdür. Alevi- leri Alevi yapan, ortaklaşmacı yapıla- n, halk mahkemelerine dayanan yar- gılama yapılan, ekonomide dayanış- maa yapılan, halkımızın genelde olan imece yöntemidir. Halkımız bunlar- dan kaynaklanan bir yapı. üretim için- de, üretımle haşır neşir olan bir toplu- luk. O hayatını sürdürmek /orunda olan, kendi ürettiğiyle yetinmek zo- runda olan bir yaşam içindedir. Din sadece bu hayatın devam ettirilmesi için bir vasıtadan ibarettir. Allah. Mu- hammed ve Ali inancı, AUah'ın kitabı- na inançlan, Sünnilerinkilerle aynı değildir. Zaten aynı olsaydı inanç diye bir şey oluşmazdı. Alevilikle Sünniliği ortak paydada buluşturmaya çalışmak da yanlış. Sa- yın Bulaç'ın bu yöndeki işaretleri ben- ce bir zorlamayı gündeme getirir. Ama ben şuna taraftanm. Aleviler kendileri özgürce kendi inançlannı savunsun- lar. Sünnilere saygılı olsunlar. Her inanç kendi içinde kutsaldır, saygıya değerdir bizce. Sünniler de camisini yapsın, orucunu tutsun, mamazmı kıl- sın Aleviye saygılı olsun. Yozlaşma- dan uzlaşmak. Kendi kültürümüz ve kimliğimizı yozlaştıracak önerilerde bulunmayalım. Çünkü ikisi de güzel- dir StRECEK Kitaplar nerede iııılıa edildi? SÜLEYMAN EGE tarihli emirleriyle imha edilmesine ka- rar verildigj ve bu erririn yerine getirile- rek Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün 13 Ocak 1984 Güvenlik Basın 8474 sayılı yazısı ekindeki tutanaklardan anlaşılacağı üzere SEKA'ya teslim edildıği bildirilmiştir." Ancak davacının ikinci dilekçesinin 4. sayfasında yer aian ve 4. Kolordu ve Sıkıvönetim Komutanlığı'nın 28.5. 1985 gün, Ad. Müş: 1983/mût. 652 sa- yılı yazdarı ile imhası emredüen kitap- larm 13.1.1984 tarihinde imha edilmiş gibi gösterilmeye çalışıbnası (1) ger- çeklere aykırıdır. Zira Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün 13.1.1984 tarih ve Gü- venlik/Basın 8474 sayılı yazısı ve eki tutanak, 4. Kolordu ve Sıkıyönetim Ko- mutanlığı'nm 9.12.1983 gün, Ad.Müş: 1983jnnit. 652 sayılı yazısıyla 1983 yı- Imda imhası istenikn kitaplarla ilgili- dir. Sonuç: % Birinci cevap layihamızda ve yukarı- da arz edilen sebeplerle kanuni mesnedi bulunmayan davanm reddine ve her tür- lü mahkeme masraflarmın davacı üze- rinde bırakümasına karar verilmesini arz ve talep ederim." kUorumlular, kitaplann yakılarak imha edildiğini gizli tutmak istiyorlar- çh. Başbakanlığın imharun biçimiyle ilgili savlannın altında yatan buydu. Haftahk Yeni Gündem dergisinin 28 Şubat 1987 günlü sayısında tam da Başbakanlığın bu hesabına uygun bir yazı çıktı. Dergiye bir açıklama yolla- dım. Yeni Gündem'in 21 Mart 1987 günlü sayısında yer alan açıklamam pyleydi: "Yeni Gündem'in 51. sayısmda '133 Hn Kitabın İmha Edüişinin Perde Ar- kası' başlığı altında yayımlanan yazı ile igili olarak bir açıklama yapmak zo- rmdaytm. Söz konusu yazıda yanlış bilgilenme- ye dayanan şu ifadeler yer almış: 'Kamyona yüklenen binlerce kitap için tzmit'tekı SEKA tesislerinde imha edümekle son bulacak uzun bir yolcu- luk başlamışü. Yıllar önce aynı yerden kitap kağıdı olarak qktıklan yolcu- luk, tekrar kitap kağıdı olmak üzere imha edilerek bitecekti.' Gerçek böyle değildir. Bilim ve Sos- yalizm Yaymları 'nın kitapları SEKA '- da imha edilmedi. Imhanvn biçimi, imha tutanağının ortaya konulması ile belh olacaktır. Tutanakla teslim almmış 7 kamyon dolusu 133 bin 607 kitabm imha edilis biçimi sorumlularca açıklanmak isten- miyor. Ama biz, imhanm nasıl yapıldı- ğvn, sıkıyönetime başvurumuz sırasuı- da ilgili dosyasmda gördüğümüz imha tutanağmdan biliyoruz: Kitaplarım ya- kılarak imha edilmiştir. Bu tutanak, üçüncü kez istememize karşın sıkıyöne- timce bize verilmedi. Yanıt olarak, '...Komutanlığın işlemleri aleyhineda- va açılamayacağı gibi hukuki sonım- luluk da ileri sürülemeyeceğinden ve kesin olduğundan komutanın karar ve emirlerinin' ilgiliye tebliği hakkında kanuni bir zorunluluk da bulunmadı- ğından istenen emir ve tutanak suret- leri gönderilmemiştir' aenildi. Şimdi dava aşamasında da davalı idare aynı tutumu sürdürüyor. Başba- kanlık imha tulanağmı mahkemeden tizliyor. Kitaplanmın SEKA'ya gönde- rildiği yolundaki savını Başbakanlık ikinci savunmasında düzeltmeye çalıs- mıştır. Ama kitaplaranm imhasma iliş- kin tutanak konusundayine susmustur. Başbakan adma mankemeye gönde- rilen ilk savunmada şöyle deniliyordu: "Bu kitaplann Sıkıyönetim Komutan- lığı'nın 9 Arahk 1983 ve 28 Mayıs 1985 tasbakanlığm bu savunmasında çelisik bir durum vardı. 28 Mayıs 1985 'te imhası emredümis olan kitaplar 13 Ocak 1984'te'yani imha emrinden birbuçuk yıl önce imha edilmiş olamaz- dı. Biz, mahkemeden bu çelişikliğin açıklığa kavuşturulmastnı, kitaplarm imhasma ilişkin tutanağmgetirtilmesinı isteyince, Başbakanlık bu kez' 13 Ocak 1984'teki imha 9 Aralık 1983 tarihinde imhası emredilmiş kitaplarla ügilidir' demekle yetindi. Peki, ama komutanın Bilim ve Sos- yalizm Yaymları'nm kitapları hakkın- da 28 Mayıs 1985 tarihli imha emrinin yerine gettilmesine ilişkin tutanak ne- rede? Başbakanlığın savunmasmda işte bu henüz yanıtlanmamış bir soru olarak durmaktadır. uygarlığına hiç yakışmayan bir durum- dur. Çirkin, ayıp, utanç veren bir iştir. Bıma karşı çıkmak, her 'aydmtm' tkye- nin baş görevi olmalıdır. Hele dünyanm parasını harcayıp kitaplar bastıran, ya da kitaplar alıp evinde saklayah, oku- mak, okutmak. aydmlanmak, aydmlat- mak isteyen her bilinçliyurttaş, elinden alınan bu kitaplarm hesabmı sormalı- dır. Sormazsa, hakkmı aramazsa, iyi bilmeli, o kişi ya da o kişiler çağdaş uy- garlığm sağladığı haklara layık değil- dirler. 12 evletin uygar, şerefli yargıçlan- nın ve savcılarmm imzalannı taşıyan kesinleşmiş beraat ve takipsizlik karar- larma sahip 133 bin kitabın imha ediliş biçimi, SEKA da hamur edilerek mi yoksa yakılarak mı imha edildiği, dava- mızda hukuksal bir fark yaratmaz. Ama devlet adma yapılan resmi bir iş- lem olarak imha tutanağı ortaya konul- malı, kamuoyu olayı bütün gerçekliği ilebümelidir." Oktay AkbaTın yazısı Yeni Gündem'deki bu açıklamamın son satırlannı 22 Mart 1987 günlü Cumhuriyet'te yazısının başına alan Oktay Akbal, kitap imha olgusuna bir daha eğiliyordu: "Bu Hesabı Kim Ve- recekT başlıklı yazısında Akbal şöyle diyordu: "Bilim ve Sosyalizm Yaymevi'ninsa- hibi Süleyman Ege savaşımmı sürdürü- yor. Bu uygarca savaşımı tek başma sürdüren. dirençle sürdüren yayıncı ya da yazar bir Süleyman Ege'dir. Başka yazarlarm, yayıncıların kitapları topla- tılmadı mı? Evlerden alınan çuvallar dolusu kitap ne oldu? Ama Ege 'den baş- ka bu kitaplarm ne olduğunu arayan soran çıkmadı. Bildiğim kadar çıkmadı. Kitap toplatmak, kitap yaktırmak, ki- tapları ortadan kaldırmak yüzyümuzm Mart 'taydı. Bir üniversite ho- castyla konuşuyordum, evinde Mao 'yk Marx 'la ilgili birçok kitap varmış. Bun- ları ne yapacağmı, nasıl saklayacağvn gelip bana sormuştu. Sobada mı yak- malı, toprağa mı gömmeli, denize mı atmalı, yoksa bir başkasmm evinde mı saklamah? Ne yaptı bilemem, sanırım birkaç 'tehlikeli'kitabı kömürsobasma atıp ortadan kaldırdı. Bir emekli suhay da anlattı: Kitaplarmı bir naylon çuvala koyup bir ileriki sokaktaki bir türbenin içine saklamış, kimse o türbeyi aramaz umuduyla... Sonra da oradan gidip al- mış!.. Evet, acıklı ya da gülünç böyle işler oldu. Nazım 'm şiirleri saklandı, plaklar saklandı, birtakım dergiler saklandı, defterler, notlar, hatta ders kitapları bi- le saklandı. Olur a. bu kitaplar iktidarm başmdakiler için 'suç' öğesi sayılabilir- di. 'En iyisi sosyal, sosyalist, Marksist, komünist, materyalist. ne kadar 'ist'le biten görüşe ait kitap, dergi varsa hepsi- ni ortadan kaldırmaktı! Böyle de yaptı- lar. Bir anı canlandı birden, 12 Mart'tan sonraki bir ilk yaz günü bütün kent evle- re kapatılmış. yollar tuiulmus, Yûdırım HarekSt baslatılmıştı. O günü hiç unut- maml Birkaç görevli sabah karanlığm- da eve geldi. Ellerde silah. Bahçede başka silahhlar... Sabahm altısıydı. Bir üst görevli de evin içinde bir aşağı bir yukarı dolaştı. Bir şeyler sordu. Bizim yazdıklarımızı Moskova radyosu ya- yımlıyormuş, orda dinlemişler! 'En iyi- si, siz önce okusanız ya yazdtklanmızı demişlim. Salondaki kitaplığa bakmış, Çetin Altan 'la tlhan Selçuk 'un kitapla- rmı görmüştü, bir şey yakaladığmı umarak 'Ah İlhan ve Çetin!' demişti. Gereken yanıtı vermiştim. Anımsadık- ça gülmelimi o kişiye, acımalı mı bümi- yorum! Şimdi kimbilir nerededir, hangı yüksek görevdedir diye düşündüğüm olur. Kitap toplamak, kitap yakmak in- sanlıkla bağdaşmaz bir iştir. Bu, böyle işler yapmaya karar veren- lerin ne denli korktuklarmı gösterir. Ne denli geri kafalı olduklarmı... 12 Eylûı sonrasınaa dabutür olaylar yaşandı ne yazık ki!.. Yine kitaplar suçlandı, yine bu kitapları okuyanlarm başı derdegir- di. Toplanan kitaplann ne olduğu bir türlû anlaşümadı. Kimse de bunca soru- ya bir yanıt getirmedi. Yüzbinlerce lira harcanarak bastırılan kitaplarm depo- lardan almıp SEKA ya gönderilmesiya da külhanlarda yakılmasmm sorumlu- hığunu üstlenen de çıkmadı. Gerçek suçlu kimdir, kimlerdir, bu tür buyruk- ları verenler şimdi nerededir, hangi gö- revlerdedir? Insan bu soruları ister iste- mez soruyor. Kendine, topluma, yurt yönetimini üstlenenlere... Süleyman Ege, yürekli bir kişi... Bi- linçli bir aydm... Sürekli savaşım veri- yor. Soruyor, araşlırıyor. 133 bin kita- bmm başına gelenleri aydmlığa çıkar- maya çalışıyor. Ege'yi bu uygarca savaşımmda desteklemek hepimizin gö- revi olmalı..." İmharun üzerinden iki yıl geçmiş, ortada ne imha emri var. ne imha tuta- nağı... Sorumlular bu belgeleri mahke- meden de gizlemeyi sürdürüyorlar. Başbakan adına mahkemeye gönderi- len savunmalarda, bu konuda yalmz- ca "açıklama" var. POLTTIKA VE OTESI B'aşbakanlığın imharun tarihi ve biçimiyle ilgili "açıklama"lanndaki çarpıklığı, mahkemeye sunduğumuz yarutta ortaya koymakla kalmadım; bunu her fırsatta başında da sergile- meye çalıştım. Yeni Gündem'e yaptı- ğım "zorunlu" açıklamadan sonra Cumhuriyet ve Güneş gazetelerinde de olayı birçok kez anlattım. Sorumlu- lar olayı başka türlü göstermeye çalı- şarak imha belgelerini gizleyedursun- lar, sıkıyönetim komutanlığı kalemin- deki erin tutanak üzerinden verdiği bilgiyi, 133 bin kitabın sıkıyönetim son bulurken yakılarak imha edildiği- ni kamuoyuna ilan ettim. Yanıt bekleyen soru şuydu: "Açıklama"lannız doğruysa imha belgelerini niye gizliyorsunuz? Nerede imha emri? Hani imha tutanağı? Bun- lan koyun bakalım ortaya... Bu sorunun yakasını bırakmak on- lann istediği bir şey olurdu. (l)Kim öyle göstermeye çalışmış? Başba- kanlık mı. biz mi? SÜRECEK MEHMED KEMAL 200 Graım 24 BfeL. Pastırma yazı çekip giderken bizim hanım, "Biraz pastırma alsana yumurta kıralım" dedi. Beşik- taş'a indim, makinede kıyılmış biraz pastırma aldım. Biraz dedimse iki yüz gram. Adam kıydı, tartı. "Kaçpara?" "24 bin..." Duraladım. Günümüzde 200 gram pastırma 24 bin lira ediyordu. Oysa bu parayla benim delikanlılığımda 70 metre karelik bir daire alınırdı. Şimdi 24 Ocak Kararlan'- nın ekonomi politikasıyla 200 gram pastırma alınıyor. Eskiden mezeciye girdik mi pastırması, sucuğu, sosi- si, salamı, dili, birçok şeyi kestirir, sardırırdık Şimdi perhizi, diyeti, kanda yağı, gutu yanaştrmıyor. Biraz aln yor, bir daha aramıyoruz. Kayserili trenle Ankara'ya doğru gelirken pastırması- nı çaldırmış. "Eyvah" demiş. "Çaldıklan bir şey değil, kesmesini bilmezler." Yassı, keskin bıçakla ince ince kıyamadıktan sonra pastırmayı yitirmişsin ne çıkar!.. Sırt, şekerpare, döş, kuş gömü... Bunlar kıyımlık, makineye gelmez... Maki- nelik pastırma ıskartadan olur. Eskiden Beyoğlu Balık Pazan'nda Rum bir pastirmacı vardı. Pastırmayı koyun etinden kendi yapardı. Bilenler alırdı, bilmeyenlerin haberi bile olmazdı. "Nasıl bu kadar lezzetli yaparsın?" diye sorulduğun- da, "Biraz keçi eti katarım" derdi. Rahmetli Ûmit Deniz böyle yerlerin meraklısıydı. Pa- saja girmeden önce tarttırır, sardırır öyle girerdi. "Böyle güzel pastırmayı nereden buluyorsun?" diye soranlara da yerini söylemezdi. Kayseri Şeker Fabrikası'nın temel atma törenine mi, açıhşına mı gitmiştik. Yıllar oluyor, şimdi çıkaramayaca- ğım. Kayseri milletvekillerinin tümü, Bakanlar Kurulu'- nun neredeyse yarısı ordaydı. Kayseri'nin pastırması ünlüdür, "Pastırma alalım" dedik. Rahmetli Ibrahim Ki- razoğlu gazetecilere önderlik ediyordu. Isteğimizi ilet- tik. "Arattırayım bakalım bulabilecek miyiz?" "Kayseri'de pastırma bulunmaz mı?" "Vallahi açıkçası pek bulunmaz" dedi. "BizdeNiğde 1 - den, Aksaray dan, Sıvas'tan getirtiriz." Biz pastırma isteyince öteki konuklar da, "Pastırma" diye tutturdular. Anlaşılıyor ki pastırma bulunamıyordu. Kirazoğlu çok güç duruma düşmüştü. "Peki Kayserinin pastırması nereye gider?" "Istanbul'a, izmir'e, Ankara'ya gider. Daha işin başın- da pastırmaya el koyarlar. Kayserili pastırmanın ıskar- tasını bile bulamaz " Trenle dönüyorduk. Akşamüstüne doğru kacak mal dağıtırmış gibi gizliden ellerimize birer paket pastırma tutuşturdular. Sevine sevine aldık. Ankara'ya döndüğü- müzde paketleri sevinçle açtık. Yenilir, yutulur cinsten degildi. Biz de konuya komşuya dağıttık. Bir Doğu Anadolu gezimizde, "Erzurum Et Kombi- nasının pastırma ve sucuğu ünlüdür" dediler. Erzurum Milletvekili Turhan Bilgin'e söyledik. "Pastırmayla başım hoş değil, ama size orayı gezdir- teyim" dedi. Rahmetli (bu sözü de çok söylüyorum) Tur- han Bilgin, Doğu milletvekiliydi, ama kendisi çok Batılıy- dı. ilgililere söylemiş, bize kombinayı gezdirdiler. Hafize- nallah gezmez olaydık! Dört bir yanda pislikten geçilmi- yor. Çövenler, sarmısak kabukları, bağırsaklar. Sinek sinek, ortalığı sinekler ordusu kuşatmış... Pişman olduk. Yıllar geçti, ne zaman yolum Erzurum'a düşse hatırıma sinekli pastırmalar ve kombina gelir, irkilirim. Şimdi 200 gramı 24 bin liraya çıkmış. Yılda bir yediği- mize de şükür.. Sineği ve çöveni ile kim bilir ne halde- dir? Parası olana ucuzdur, yer... Parası olmayan da karşı- dan bakar!.. Hep öyle değil mi? BULMACA 8 SOLDAN SAĞA: 1/ Evlilikten duyu- lan hastalık derece- sindeki korku. 2/ ll- ham... Asya'da bir ınnak. 3/ Cildi ov- mak için kulanılan yumuşak kıvamlıya da sıvı ilaç. 4/ Oy- lumlu... Sıcak ülke- lerde yetişen çok sert bir ağaç. 5/ Devlet büyüklerini yolcu- luklan sırasmda ko- nıyan konvoy... Bir gösterme sıfatı. 6/ Lütesyum elementi- nin simgesi... Seyrek bulunur bir ele- ment. 7/ Bir tuzla ürününün satıldığı bölgeler... Ceylan. 8/ Duyu organla- nnın dıştan algıladığı bir nesnenin bilincine yansıyan benzeri... Kalaym simgesi. 9/ Yersiz ve zamansız dav- ranışlan olan kimse... Boru sesi. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Başa takılan elmas ya da altın iğ- ne... Belirti. 2/ Hatay ilinde bir ır- mak... Finlandiya'run resmi adı. 3/ Küçük ve sevimli... lann. 4/ Rüyabüim. S/ Bir kimsenin ölü- müyle geride bıraktığı mallann tümü. 6/ tspanyollann sevinç Unlemi... Tunus'un plaka isareti... Bir nota. 7/ Bir şiirdeki dön- lttklerin her biri... Güneş doğmadan önceki alaca lcaraniıy %/ Namık Kemal'in bir romanı. 9/ Kore Savaşı sırasında, VIII. Amerikan ordusunun yok olmaktan Tûrk birliğinirj direnişi sa- yesinde kurtulduğu savaş. İLAN T.C GÜNEYSINIR ASLİYE HUKUK MAHKEMESt Esas No: 1992/1 Karar No: 1992/20 Davacı Ekrem Çeük tarafından davalı Emine Çelik aleyhine açılan boşanma davasının yapılıp bitirilen açık yargıiaması sonunda: Güneysınır ilçesi Mehmet Ali köyflnden olup Güneysınır ilçesi ömer- li köyfl nüfusuna kayıtlı Halil ve Hatice'den olma 1963 doğumlu da- valı Emine Çelik'in adına çıkanlan tebligata ragmen adresinde bulunamamış olduğundan davalının yokluğunda karar verilerek da- vaa Mehmet ve Keziban'dan olma 1955 doğumlu Ekrem Çelik ile da- valı Emine Çelik Güneysınır Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 6.10.1992 tarih ve 1992/1 esas 1992/20 karar sayılı ilamı ile boşanmışlardır. Bo- şanma karannın gazetenizde ilan edilerek ilan edildiğine dair gazete- nin bir Orneğinin mahkememize gönderilmesinin temini rica olunur. 20.10.1992 Basın: 51212 AKHİSAR 2. İFLAS DAİRESt'NDEN EK SIRACETVELİÎLANI Dosya No: 1992/1-lflas Müflisin adı: Sadık Dınar Müflis Sadık Dınar'a ait iflas masasına geç kayıt edilen alacakla ilgili olarak tanzim edilen ek sıra cetveü incdenmek üzere dairede mev- cuttur. ttK'nun 236'cı maddesi gereğince keyfîyet ilan ve tebliğ olunur. 3.11.1992 Basın: 42102
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear