23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 Cumhuriyet görüşler 27 Ocak 1992 mHUKUKÇU GÖZÜYLE BULENT TA1VOR FezJeKe ve Yasama Sorumsuduğu A nkara DGM Başsavcıhğı, hukuk vicdanını ve kamuoyunu sarsmaya devam ediyor. tlkin, iki milletvekilinin yemin törenindeki gösterilerinden dolayı bir soruşturma hazırhğına girişmişti. Sonradan, fezlekeyle milletvekili sayısı 22'ye ulaştı. Suçlandıklan "eylem", üç renkli mendil ve saç bandı takmalanydı. Cezası ise, TCK 125 uyansınca "idam"dı. Ancak, "renkli propaganda" ya da "gösteri" ile istenen cezanın azameti arasındaki uçurum çok göze batıcı olmalı ki, fezlekede bir başka yol denendi. Milletin oylanyla ve usulünce seçilmiş kişilere bu defa da "milletvekili kisvesiyle Meclis'e yasal yollan delerek girmeyi başarmış" eylemciler sıfatı takıldı. Amaç, sözkonusu suçun seçimlerden önce ve Meclisdışında işlenmeye başlandığını, bugün de Meclis çatısı altında sürdürüldüğünü kanıtlamaktı. Böylece, milletvekillerini Meclis'teki oy, söz ve düşüncelerinden dolayı mutlak bir koruma altına alan "yasama sorum- suzluğu" arhmda delinebilecekti. Ama fezleke basın tarafından elde edilip kısım kısım açıklanmaya başlandığında görüldü ki, sarsıntı ve şaş- kınlık yaratan hususlar yukandakilerden ibaret değil- dir ve kalmayacaktır. Çünkü, fezlekeyi dûzenleyenler, kendileri de "kökü Meclis dışında örgütsel ve bölücü eylem" kurgusunu pek inandıncı bulmamış olacaklar ki sözü ve sorunu yine Meclis içine çekiyorlardı. Meğer, yasama sorumsuzluğu da sınırhymış! Fezlekenin man- tığı şöyle: Yasama sorumsuzluğu, parlamenterlerin oy ve düşünceleri ancak, "vatan ve milletin yüksek menfa- atleri istikametinda" olduğu takdirde vardır. Bunlar, "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik bir eylem"de bulunmuşlarsa, "milletvekilleri- nin sorumsuzluğu ilkesinden yararlanamazlar." Tez özetle budur ve bü- tünlüğüyle yanlıştır. Yasa- ma sorumsuzluğu, millet- vekilinin temsilcilik ve par- lamenter işleviyle ilgilidir. özü; meclisteki oy, söz ve düşüncelerinden dolayı hiçbir şekilde sorumlu tu- tulamaması, kovuşturula- "Kürsü dokunulmazlığı" ya da "kürsü özgürlüğü", en başta bu gibi "fezlekeler" maması ve cezalandınla- olmaSin diye VardlT, mamasıdır. Bu, parlamen- ter işlevin gerektirdiği mutlak bir güvencedir. Zaten, yasama sorumsuzluğu- nun bir başka adı da "mutlak dokunulmazlık"tır. Bu zırh, parlamento üyelerini içten ve dıştan gelebilecek tehditlere karşı korumak içindir. Bunlar, temsilcilik gö- revlerini ancak böyle ve korkusuzca yerine getirebilir- ler. Dolayısıyla, hiçbir makam ya da merci "yasama so- rumsuzluğunun kaldınlması" isteminde bulunamaz. Bulunduğu takdirde de bugünkü TBMM Başkanı'nın yapmış olduğu gibi bu istem "yoklukla sakat" olduğu için geri çevrilir. Savcılık, bir yorum ve içtihat makamı ya da kapısı değildir. Asırlık "yasama sorumsuzluğu" kurumuna karşı böyle bir yorumda bulunmak mahke- melerin bile yetkisi dışındadır. İşte, "kürsü dokunulmazlıgı" ya da "kürsü özgürlü- ğü" en başta bu gibi "fezlekeler" olmasın diye vardır, var olmuştur. Ne yazık ki bazı makamlar, Türkiye'nin "normalleşme" yolunu adate mayınlamaya niyetlidir- ler. Dün; araştırma için gelen Avrupa Konseyi Insan Haklan yetkililerine bilgi vermekten kaçınmışlar, bunu da "yargı bağımsızlığı" gibi bir yüce değerin ardına sak- lanarak yapmışlardı. Bugün de; mendilli-bantlı millet- vekillerinin göstergesinden idamlık suç üretebilmek için parlamento hukukunun temel taşlanyla oynayabüiyor- lar. Ülkenin bütünlüğü, ancak, yerleşik ve demokratik hukuk kurallan çercevesi içinde korunabilir ve korun- malıdır. Taşlar bir kere yerinden oynadı mı, çökecek bi- nanın enkazı altında kimin kalacağı da hiç belli olmaz. 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1932: Tercüme hatası yok GRIPPOSANTürkçe söylenen ve gazetelerde sureti neşredilen sureleri hepimiz okuyor ve pekâlâ anlıyoruz. En salâhiyettarzevat tarafından tercüme edilmiş olan bu surelerde, bazılarırun ihtimal verdiği gibi, herhangi bir tercüme yanlışının vücudu mevzuu bahis değildir. Bu güzel ve temiz cereyanda eğer mutlaka bir kusur aramak lâzım gelirse onu tercüme yanlışında değil, "niçin bazı kelimeler daha ziyade türkçeleştirilmemiştir?" diye aramak lâzımdır. 1962:Serttedbirler Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Dean Rusk, Punta Del Este'deki Dışişleri Bakanlan toplantısında, Küba'nın Amerikan Devletleri Teşkilâtı faaliyetlerinin dışında bırakılmasını, bu memleketle ticaretin tahdidi ve Castro rejiminin yıkıcı tehditlerine karşı bir savunma mekanizmasının kurulmasmı teklif etmiştir. TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN ALEMDAR'IN KAHRAMANLIGL 192.1'PESUGÜN, ALEMPAZ TAHLİSİYE GEMİMİ2,ifo flMW SI2 6AMB0TU İLE KARADEUİZ'PE SAVA$MI$T1. İSTAH- BUL'PAN ERE&Ü'YE GİDEN ALEMDAR.,OBADA MİLÛ niWETl£RE (CAT1IMIŞ,C£PHANE VE SİLAH TAŞlMAK LA GÖPEVLENDİRİLMıÇTİ. AUCAtC, D&Jİ2E AÇIL4M İ FgAMStZLAZ ZORL4 ZONĞULOAK'A YANAŞ- BİR. F&MSlZ SUBAYJ VE 6 EX BİHDİGPİ- LER. YEMİ RcmYt İSTANBUL İÇİU ÇİZOİLER. ANCAK YOLPA BU MUHAF/ZLAR GEMİ PERSONELJNCE S/f PiŞf EPİLİP, YEUİDEN 6Egf DÖNÜLPÜ.ONlABf İ2- LEYEM FRANS& C-2ZGAM&OTV JVPVEMİTKAL- YDZ A1BŞİNEBAÇLAD1. (CAPTAU fSMAİL HAfCKI 8EY YÖ_ HETİUİNDE/d PEGSOUEL, 7A&A/CA VE TtlFGeLE /H4Ç ŞtUK VER.İ/OBDU.Bİ2&EN6,ONLA£PAH9 Itip ÖIPÜ. &ee£ııy£ UIAÇAN ALEHDARI UALK tcanuyAcAknıs. Taşra Popülizminden Kent Popülizmine Doç. Dr. SENCER AYATA ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi T ürk siyasi hayatında sağ parti olarak yer alan AP, sosyal de- mokrasinin ön planda tuttuğu eşitlık ilkesine sol kamuoyunun varsaydığı ölçüde yabancı değildı. Şerif Mardın bu durumu, "Türk sağının eşit- likçi geleneği" ifadesiyle özetliyor. Aslın- da bu, geleneksel sol anlayışın farklı bir eşitlik anlayışıdır. 1940'lara ve de- mokrasinin kuruluş yıllanna bakacak olursak, DP'nin taşrada toplumsal yapı- nın temelini oluşturan "geleneksel cemaatlere" ve "cemaat kültürüne" yas- landığını görürüz. Bu kültür; cemaatin bütün iman sahibi mensuplannı "eşit" değerde gören ve onlar arasında insan olma bakımından fark gözetmeyen bir özellik taşıyordu. örneğin, fukarayı ve muhtaç olanı kolla- ma, zenginliği ve yoksulluğu bir merkeze çekmeye çalışma, maddi düzeyde beliren farklılıklara rağmen cemaatin her bireyi- ne sayjçınlık atfetme bu geleneğin bazı te- mel değerleri arasındadır. Türkiye'de "sağ" gelenek kendisinin de içinden çıktığı ve oy tabanı olarak üzerine otur- duğu bu anlayışı, modern kurumlann el- verdiği ölçüde siyaset sahnesine de taşımıştır. DYP'nin önündeki bir büyük tıkanıklık, büyük kent oylandır. Araştır- malar, DYP'nin diğer partilere orania daha yaşlı, eğitim düzeyi daha düşük, er- keklerin çoğunlukta olduğu ve en önem- lisi, kırsal seçmen kitlesine dayandığını gösteriyor. Aslında kent oylarının göreli düşüklü- ğü, AP'ye ve 1970'li hatta 196O'lı yıllara dayanan bir olay. AP, en güçlü olduğu 1960'h yıllarda, yakjaşık yüzde 70-75'i köylerde, küçük şehir ve taşra kasaba- lannda yaşayan seçmenlerin oyunu "ezi- ci" çoğunlukla sağlayarak seçim kazanı- yordu. Bu anlarda AP, köy/kasaba yok- sullannın ve sınıflannın partisi idi. Oysa 1970'lerde, kent seçmenine, kentteki yoksul kalabalıklara daha iyi seslenen taraf CHP olmaya başladı. Öyle ki bir noktada CHP'nin tstanbul oylan rekor bir düzey olan yüzde 60'a kadar yüksel- misti. Ilginç olan, 1980'lerde ANAP'ın da DYP'ye orania büyük kentlerde daha başanlı olması, yer yer DYP'nin iki katı- na yaklaşan oranlarda oy almış ol- masıdır. Temel ıdeolojisi, örgüt yapısı ve kültürü, toplumsal gruplarla ve çevreler- le kurduklan ilişkiler gibi özellikler yö- nünden DYP, sosyal demokrat bir parti olmaktan seçim öncesinde de günümüz- de de hayli uzaktır. Altı çizilmesi gereken nokta şudur: Kırdaki düşük gelir gruplannı böylesine başanlı bir biçimde tutmuş olmasına karşın AP/DYP cizgisinin Türkiye nü- fusunun giderek en büyük dilimini oluş- turan "kentsel" ve "kentsel gecekondu- lu" kesimi bir türiü yakalayamamış ol- ması. Koalisyon hükümeti aynı zamanda, bir türlü "kentlerin popülist partisi"ne dö- nüşemeyen "taşranm p>opüHst partisi"- nin bu doğrultuda attığı bir adımdır. SHP ile DYP'nin siyasal yakınlaş- masmın en önemli boyutlanndan birisi- Koalisyon hükümeti aynı zamanda, bir türlü "kentlerin popülist partisi"ne dönüşemeyen "taşranm popülist partisi"nin bu doğrultuda attığı bir adımdır. ni ideoloiık benzesme süreci oluşturu- yor. Ozellikle 1991 seçim kampanyasın- da DYP lideri, "ılımlı" bir sosyal de- mokrat söylem kullanmıştır. Gelir dağı- lımının çok bozuk, yoksulluğun yaygın ve toplumsal eşitsizliklerin derin olduğu bir ülkede, eşitlikçi değerlerin "sağ" si- yasal partiler tarafından da kullanıl- ması aslında fazla şaşırtıcı olmamalı. Fakat Demirel'in konuşmalan, "sol" temalar kullanmanın ötesine giderek sistemli bir sosyal demokratik düşünce çercevesi kurma noktasına ulaşmıştır. Seçmen karşısına bu söylemle çıkan DYP, seçimlerde sosyal demokrat oy ta- banındaki yanşa üçüncü parti olarak katılmış oluyordu. TaHM-kittiiPtltıkMiUık DYP'nin bu atağı sürdürebilmesi, so- runu salt söylem boyutunun ötesine gö- türebilmesine bağlıydı. Gecmişten gelen iki tarihi-kültürel tıkanıklığı aşması ge- rekiyordu: Bir yanda kökü eskilere da- yanan CHP/DP-AP kutuplaşması, di- ğer yanda sağ-sol aynmı. Türk siyasal geleneğinde, zaman za- man sert İcutuplaşmalara varan bir iki- lem mevcuttur. Kökü demokrasinin kuruluş yıllan- na, hatta daha öncesine uzanan bu ikile- min taraflan, bir yanda CHP, diğer yan- da DP/AP gelenekleridir. Seçmenlerin önemli bir bölümü ozellikle 1980 önce- sinde siyasi tercihlerini bu bölünme, bu kutuplaşma çerçevesinde yapmışlardır. Kısaca, ülkemizde oy verme davranışı ile bu ikilemin taraflanndan birine veya diğerine bağlıhk aıasında yakın bir ilişki vardır. Aksi yönde davranma, bireyin içinde yer aldığı cemaate olan sadakaüni "ihlal etme" anlamına gelmiştir. 1983'ten bu yana kutuplaşma orta- dan kalkmış, ikilem ise keskinliğini ve netliğini kaybetmeye yüz tutmuştur. Çatıda kaynaşmış görünmenin tabana vereceği mesaj, ikilemin yok ohnaya yüz tuttuğudur ki bu hava, bir partiden di- ğerine geçiş üzerindeki bütün toplumsal ve ahlaki engelleri ortadan kaldıra- caktır. İki partinin geleneksel seçmeni, ozel- likle bu tür bağlann zaten zayıflamaya yüz tuttuğu büyük kentlerde, hiçbir eleştiri ve kınanmaya uğrama endişesi- ne kapılmaksızın, oyunu iktidara yakın bulduğu, daha çok beğendiğı tarafa ve- rebilecektir. İkinci tıkanıklık sağ-sol aynmından kaynaklanıyor. Günümüzde aynı net- likte olmasa da CHP kökenli seçmenle- rin hafızalannda DYP sağcı, AP köken- liler arasında ise CHP solcudur. Bu alanda en önemli yenilik, dünyada mey- dana gelen değişikliklere paralel olarak kutuplaşma ve kavga öngören anlayışın ortadan kalkmasıdır. Sosyal demokrat söylemler kullanan DYP, sağ-sol çatışmasım aşma çaba- larıyla kendisıne kapah olan kapılan aralamakta ve oradan seçmen kitleleri- ne uzanabilmektedir. Aynhktıı trtakhğa^. Kent ovlanndaki tıkanıklığı aşma, DP-AP/CHP ikilemini ortadan kaldır- ma ve sağ-sol ayrımını yumuşatmada etkin yöntem, kuşkusuz aynlıklann yer- leştirilmesi değil yakınlaşma, benzesme, hatta "ortaklık" havasını yaratmaktır. Taraflann birlikteliğini içeren koalis- yon, bu nedenle en geçerli araçtır. Demirel ve partisi için koalisyonlar hep "büyüme" getirirken koalisyon or- taklannın payı sürekli küçülmüştür. Şa- yet bu gerçekleşirse Türk siyasetinin ana eksenini olusturan safe-sol ikilemi- nin yerini "merkez ve merkez sağ" yanş- ması alacaktır. Bu çerçeveyi aşmak, kendi kimliğini, ideolojisi ve kadrolanyla merkezden net olarak aynştırmış bir sosyal demokrat parti ile mümkündür. Öyle görülüyor ki SHP'nin önündeki sınav budur. Yeşil Kart Bir Sağlık Sistemi mi? Dr. NECDET ÖZSEL Eski Eskişehir-Bilecik Tabipler Odası Başkanı M illetvekili seçimlerinde yan- şa giren siyasi partilerin Tür- kiye'nin sağlık sorunlanna bakış açılannı, seçim pro- pagandalan sırasmda verdikleri demeç- lerden ve kamuoyuna yaptıklan yazıh açıklamalardan öğrendik. Siyasi partile- rin hepsi de bu sorunlann en kısa zaman- da çözüme kavuşturulacağını ileri sür- müşlerdi. Doğaldır ki iktidara gelmek için çırpınan siyasi partiler bu amaca ulaştıktan sonra yapacaklan olumlu çahşmalarla ülkenin tüm sorunlanna mutlaka çözüm bulacaklannı, bunu an- cak kendilerinin yapabileceklerini ileri sürerler. Türkiye'nin mevcut pek çok sorunu arasında en önemlisi, hiç kuşkusuz "sağlık" sorunudur. Bir toplumda sağlık yüzüstü bırakılmış ise o toplum sağlıksızdır ve yapılan tüm işler de sağlıksız sonuç verecektir. Gelişmiş ül- kelerde ilk planda çözülen sorunlar "sağlık ve eğitim" sorunlan olmuştur. Siyasi partilerin sağlığa bakış açılan içinde DYP'nin yaklaşımı diğerlerinden biraz farklı bir görünüm arz etmiştir. Bu ayncahk "yeşil kart" uygulamasından gebnektedir. Sağlık Bakanı'nın DYP'- den olması, yeşil kart uygulamasının ko- alisyon hükümetinin de sağlık politi- kasının temelini oluşturmuştur. Hatta diyebiliriz ki yeşil kart yegâneçözüm şekli olarak gösterilmiştir. Kamuoyuna yapılan açıklamalardan öğrendiğimiz kadanyla yeşil kart, gelir düzeyi düşük ve sağlık için harcamada bulunamayacak vatandaşlara verilecek ve bu 280-500 gün içinde uygulamaya konulacaktır. O zamana dek kişi sağlık kuruluşuna başvurduğunda fakir oldu- ğunu "beyan" ederse kendisinden hiçbir şekilde ücret ahnmayacaktır ki bu uygu- lama 1.12.1991 tarihinde tüm yurtta baş- latılmıştır. Şurası bir gerçektir ki yeşil kart bir sağlık sistemi modeli değildir. Bir ülke- nin sağlık sistemi olarak da kabul edile- mez. Ancak yeni bir sistem oluşuna veya eskiden beri uygulanan bir sistemin re- organizasyonu yapılana dek geçici bir süre için rahatlatıcı bir yöntem olarak kabul edilebilir. Yeşil kart için devletin ne kadar za- mana gereksinimi olur, bunu şimdi tah- min etme olanağımız yoktur. Lakin bu tespit yapılıp, gerçek yardıma ihtiyacı olanlar ortaya çıkanlıp yeşil kartlan dağıtılana kadar 20.000.000'un en azın- dan 4/5'u ucretsiz tedaviden yararlan- mak isteyecektir. Yatak, tahlil, ilaç, ameliyat masraflannın tamamı devlet Yeşil kart, bir sağlık sistemi modeli değildir. Bir ülkenin sağbk sistemi olarak da kabul edilemez. tarafından ödenecek ve aynca döner ser- maye kasasına bir kuruş katkı yapılma- yacaktır. Buna hangi sağlık kuruluşu ne kadar süre dayanabilir? Işte ilk feryat Diyarbakır Devlet Hastanesi'nden gel- miştir. Başhekim, hastanenin ucretsiz te- davi isteyen vatandaşlann hücumuna uğradığını, Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı çerez kabilinden yardımın süratle eridi- gini, hastanenin kapanma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını açık ve kesin bi- çimde ortaya koymuştur. Her zaman söylediğimiz gibi genel bütçeden sağlığa aynlan pay %4 olup bu miktar mutlak surette %10'lann üstüne çıkanlmalıdır. Sayın Sağlık Bakanı'nın basına verdiği demeçten öğrendiğimiz %5'e çıkanlacak sözü gereksinmenin çok altındadır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin kırsal kesimde ve şehirlerde geliştirilmesi sosyalizasyon sisteminin esasını oluştur- maktadır. Buna ilce ve il gibi büyük mer- kezlere ulaşan "hizmet zinciri" eklen- mek suretiyle sistem bütünleşmektedir. Ülkenin ekonomisi düzlüğe çıkana ka- dar devletin yüklendiği ağırhk büyük olacaktır. Giderek düzelen kişı ve aile ekonomisi ile sağlık sigorta primlerinin ödetilmesi, devlet yükünün göreceli ola- rak azalmasını sağlayacaktır. Gelişme düzeyindeki bizim gibi toplumlar için yararh olabilecek başka bir sağlık siste- mi düşünmeyi biz bugün için olanaksız görüyoruz. Türkiye'nin bölgelere aynlarak sağlık ile ilgılı her bölge içinde idari ve malı bakımdan kendi yönetim ve denetimme- kanizması ile yeni bir yapılanma modeli oluşturduğunu varsayahm. Başlangıçta devletin desteği olmadan bu modelin ba- şanya ulaşabileceğinı sanmıyoruz. Ayn- ca kuvvetli bir sağlık bütcesi ile altyapı hizmetlenne merkezın katkısı olmadan bölgelerin kendi bütçeleri de yeterli ola- maz. Kaldı ki bölgelerin kuruluşu ve sağlık yönünden bağımsız çalışması için de yıllara gereksinim vardır. Bu tip yeni yapılanmaya tüm sektörlerin katılımı ile etrafh bir araştırma ve ön hesap yapıldık- tan sonra karar vermekte sonsuz yarar vardır. Yeşil kartın bu sistemin içindeki yeri nedir? Kanaatimizce sosyalizasyon siste- minin tam olarak yerleşmesi için geçen sürede zaman kazanmaya yarayabilir; o da gerçek ihtiyaç sahiplerinin süratle saptanması ve ancak bunlara yeşil kart verilmesi ve ek olarak yeterli fınansman sağlanması koşuluyla faydalı olabilir. Aksi halde sağlık kuruluşlannın gelece- ğinin kısa sürede tehlikeye girmesi kaçınılmazdır. Önümüzdeki günlerde yapılacak uy- gulamalann getirebilecekleri ve götüre- ceklerini birlikte göreceğiz. Dijeğimiz, sağlık kuruluşlanyla toplumumuzun yanlış uygulamalarla zarar görmemesi- dir. Sağlıklı bir toplum olana kadar çaba harcamak da hepimizin görevidir. İTİ^POIJTIKA AzL VE OTESI MEHMED KEMAL Yokuslap ve Merdivenler.. C ihangir'de on yıldan fazla oturdum. Bunun beş yıldan çoğu caminin duvar dibinden aşağı inen yokuşta geçti. Zaten sokağımızın adı da 'Cihangir Yokuşu' idi. Caminin yokuşu duvan sıyırarak Tophane'ye kadar iner. Mevsim yazsa bu yol hem kestirmedir hem de manzarah... Yumuşak bir yokuş olduğu için yormaz. Aşağıdan, Salıpazan'ndan yukarı baktığınızda iki yokuş görürsünüz. Bu yokuşlan tırmanmaya başladmız mı sizi yukanya kadar taşır. Ama merdivenler yerine ben size, gene de yumuşak yokuşu öneririm. Bundan yirmi beş yıl kadar önce tstanbul'a göçedi- yorduk, Fethi Naci'nin rahmetli eşi Emel'le Cihangir, Ayaz Paşa, Gümüşsuyu yörelerinde ev anyorduk, aman allahım hep yokuş, hep yokuş; bir alay da merdi- ven iflahımız kesildi. Sonunda camiye çıkan yokuşun başında birev bulabilmiştik. Apartmanın adı Kraloğlu, sokağın adı Cihangir Yokuşu'ydu. Bu evde birkaç yıl oturduk. Derken mahalleye bir hırsız dadandı, soyma- dığı ev kalmadı. Bizim ki alt kattaydı, belki bu yüzden hırsızdan kurtuldu. Ama çok oturmadık, Büyük Cihan- gir Caddesi'nde bir ev bulduk. Bu da catı katıydı, ama hırsızdan kurtulduk. Herkes gibi ben de tstanbul'un yedi tepe üstüne ku- rulduğunu bilirdim de bunca yokuşu ve merdiveni ol- duğunu bilmezdim. Cıhangir'den başka Ayazpaşa, ya da Gümüşsuyu'ndan Tophane'ye inecek olsanız her yan merdivendi. Beton, büyük apartmanlar yapıldıkça eski merdivenlar azalıyordu, ama gene de yeni merdivenler yapmak zorunluğu doğuyordu. Cihangir'den Salıpazan'na, Fındıkh'ya inecek olsa- nız önünüz, ardınız merdivenle kesiliyordu. İlginç kitaplar 'mü- tlginç kitaplar 'müellifi'Cahit Kayra'dan İstanbul'un Yokuş ve Merdivenleri adlı kuşe kâğıda basıl- birkitapaldun. önsözü Belediye Başkanı Nurettin Sözen yazmış. ellifi' Cahit Kayra'dan İstanbul'un Yokuş ve Merdivenleri adlı kuşe kâğıda basılmış bir ki- tap aldım. önsözü Be- lediye Başkanı Nuret- tin Sözen yazmış. Der- lenip toparlanmasına, kotanhp basılmasına da Hilmi Yavuz dostu- muz aracı olmuş. Ta- rihsel bir kentin varhğını bir de sokak- lar ve merdivenler kanıtlıyor. Belediye Başkanı, "Amacımız tstanbul'un dününden yola çıka- rak bugüne ışık tutmak, bugünden hareketle yannlan aydınlatmaktır" diyor. istanbul'un doğru dürüst çöpü- nü toplamayan, temizliğini sağlayamayan belediyenin yokuş ve merdivenleri ne denli koruyacağı düşündürü- cüdür. Yokuş ve merdivenler nerede var diye bakıyorum, epeyce var. Eminönü, Fatih, Beyoğlu, Beşiktaş, San- yer, Beykoz, Anadolu Yakası, Üsküdar ve ötekiler. Bu kitabı gördükten sonra İstanbul'un neresini gezersem gezeyim, gözlerim yokuş ve merdiven anyor. Geçende Çengelköy, Vaniköy, Beylerbeyi yörelerine yolum düş- tü, durmadan merdiven aradım. Kitap kolayca taşınır gibi olmadığından insanın yam- na alması olası değil. Yanımda olsa gördüğüm yokuş ve medivenlerle karşılaştınrdım. Birlikte olduğum arka- daşa bu yokuş ve merdivenleri anlattım. "Istanbul'da yokuş mu ararsın, merdiven mi, dolu..." dedi. Gerçekten de eski Istanbul'u süsleyen mimarinin bir parçası da yokuş ve merdiven değil mi? Merdivenden söz ederken Ahmet Haşim'in merdiven şiirini anımsamamak olur mu? Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Bu merdivenlerden ağır ağır bir çıkacak, bir de ine- ceksin... lstanbul tutkunu olan Yahya Kemal'de han- lar, hamamlar, saraylar, köşkler, camiler, köprüler var da merdivenler yok... Duysa üzülürdü. Böyle bir konunun ayırdına varsa eski başkan Dalan, bu yokuş ve merdivenlerin sadece kitabını çıkarmakla kalmaz onarırdı da... Bizimki hep parasızlıktan yakın- dı... OKURLARDAN Avrupada'daki Türk tmaj Almanya'nın eski başkentı Bonn'da bulunan Türkiye Araştırmalan Merkezi'nin açıkladığı sayılara bakılırsa, Aknanya'da yüksek öğrenim gören yaklaşık on iki bın Türk öğrenci vardır. Avrupa'daki bu beyin gücünü tanımakla buradaki işbirliği fırsatını görüyorlar. Fakat EATA'nın amaçlan sadece kişilere, ozellikle ilk ve ortaokulda bulunan çocuklann velilenne düşen görevlere dikkat çekmesini istiyor. Türklerin Almanya'dayada Avrupada olan olanaklan değerlendirip vasıfsız işçi statüsünden çıkması gerekir. Herkesin üniversiteye gitmesini değil ama en azından meslek eğitimine yönelmeyi şart koşmak gerekiyor. Bu nedenle ulaşabilmek için 1 EATA gençlere ve velilere öteki pojeler yanında eğitim konusunda yol göstermek için toplanülar düzenliyor. Avrupa'nın birçok şehrinde düzenlenen seminer ve toplantılar, Türk öğrencilerine ulaşmanın etkili bir yoludur. Avrupa'da bilinçli bir Türk toplumu oluşturabilmek için profesyonelce çahşan EATA (Avrupa Türk Akademisyenler Birliği) Türkiye'den desteğe gereksinimi vardu*. Bu desteği şimdiye kadar gösteren başta devlet kuruluşlan, şirketler ve diğer makamlara teşekkürü borç bilen EATA'cılara bu işbirliğinin daha da yoğunlaşması için gereken cabayı gösterecektir. VAHİTÜNAL Frankfurt Aşırı Sağcı Partiler 1992 yıh Avrupa'da büyük provokasyonlara gebe! öte yandan ırkçı ve yabancı düşmanı aşın sağcı partilerden, gerek demokratik sistemin kendilerine "tanıdığı" resmi iletişim araçlanyla gerekse yabancılan içeren demagojik söylevleriyle kendilerinden çok söz edilecek. Siyasi arena ve sokak eylemleri birbirlerini bütünlüyor. Aşın sağa partiler proglamlanan bu eylemlerin "büyümemesi için" yabancılarpolitikası ile ilgili gerekli önlemlerin alınması için iktidarlan "uyanyorlar." Avrupa'da yaşayan göçmen işçiler ve onlann örgütleri, aşın sağın yapacağı demagoji ve kışkırtmalara karşı soğukkanlılıklannı korumalı ve uyanlanyla içinde yaşadıklan ülkelerin iktidar partilerinin ve kamuoyunun dikkatlerini gerçeklerin üzerine çekmeye çalışmalıdırlar. Aynca Avrupa kamuoyu şunu hatırlatmahdır: Bundan 47 yıl önce ırkçılığın ve faşizmin en önemU düşmanı Yahudilerdi ve Avrupa bunun faturasını 50 milyon ölüyleverdi. Sonradan "biz bilmiyorduk" denmesin; şimdiden biliniyor işte! ı AYCANHAMARAT Brüksel
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear