29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMH1TRİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20 OCAK 1992 CUMHURIYETTEN OKURLARA OKAY G3NENSIN Tarafsız Dil B ir gazetenin prestijini ve güvenilirliğini sağlayan temel ursur haberleri veriş tarzındaki, dilindeki net mrafs/zlıkvr. 3u tarafs-ızlık, zaman zaman kendini bazı tiay'&rda faı&sıyla tavaf hisseden bazı okurları da ehatsız edepilir; kendi duygularımn haberlerin diline pansırrasmı steyenler olabilir. Ancak bu baskılara karşı furaran bağmsız ve tarafsız tutumunu titizlikle torumek, keı<tini tarasf hisseden okuyuculara karşı da ç&zetenin haoer verme görevini tam yapabilmesinin çüvencesıdir. ingiltere>'de IRA'nın terörist eylemleri lonusü en yıygın biçfmde tartışılırken BBC'nin bir t-amu kurumr olmasına karşın söz konusu olaylara ii-şkin dilinin "tarafsızl.ğı" pek çok İngilizi de rahatsız mi. 1988 yılrrda BBC VVorld Service'/n Haber Müdürü Cavid SpaullAu konuya nasıl baktıklarını anlatan ve çok temel biı gazetecJlik dersi veren bir metin yayımladı. S/aull'un t>u metni oldukça aynntılı ve bu SJtunur öiçüerinin çok ötesinde örneklerle gjçlendırifmii- Bu önemli yazının geniş bir özetini, forde bu kontlar daba serinkanlı tartışılmaya inşlanc/ğındi bir kaynak olabileceği umuduyla attanyoruz: 'BBC Dünya Servisi'nm hedefleri, haber merkezine, iç ve dış daylarn izlenrrresinde, inanılır, yansız, güvenilir, doğru, dengei ve bağ-ımsız habercilik yapılması zcrunluluğum getiriyor. Yıllar geçtikçe, duygusallıktan uzak, taraf tumaya y&r bırakmayacak standartları getiştirdik ve »unları incelttik. Bundan kuru, renksiz bir diı kullandığınuz anlaşjlmamalıdır; biz haberi verirken olaylan olduğj gibi yamsıtmaya çalışıyoruz. Bunu yaoarken de bazı rakiplerımızin aksıne, histerik ya da atartıb bir dil kullanmamaya özen göstehyoruz. Benimsediğirrîz hedefdere varabilmek için dikkatli bir dil kullanmanın temel önemı olduğunu bıliyoruz... Özellikle terörst ve terorizm sözcüklerini kullanış biçimimiz farhrnızı en tyi biçimde ortaya koymaktadır. Po/itikam/z çck açıktır. Terorizmin varlığını kabul ediyoruz. Yiminci yüzyllın bu döneminde başka türlüsünû de pek yapamazdık zaten. Haberi başka kişiierın ağzından verirken "terörist" ya da "terorizm" sözcüklerini kesinlikle değıştiriyoruz. Bu politika, özellikle bazı şiddet saldırıları haberlerini verirken güçlükler, zorluklar çıkarabilir. Biz ne kişiler, ne de haber mencezi olarak terorizme yumuşak yaklaşıyoruz. Jstelik, fazlasıyla izlemek zorunda olduğumuz insanlık dışı vahşet olaylarına da hiçbir sempati duymuyoruz. Çoğumuz için, zaman zaman izlediğimiz bu politika kendi duygulanmızı, düşündüklerirrizi kendimize yadsıtan bir baskı unsuru durumunda. Biz de sık sık, nefretimizi ve duygulanmızı "cani orospu çocuklan" ile eşanlamlı, yayımlanabilir nitelikte deyimlerle ifade etmek isteriz. Ama bunu yapmıyoruz, çiinkü bizfm ve dinleyicilerimızm duygulanndan daha önemli bazı şeylerı tehlikeye düşürebileceğımizi biliyvruz... Terörist ve terorizm sözcüklerini kullanmamız gerekip gerekmeyeceğini düşünürken, öncelıkle terörist ya da terörist saldırı dıyebılmek için ne gibi unsurlar -y bulunması gerektiğınd& hâlâ bir konsensus sağlanamamış olduğu noktasından hareket etmemiz gerekecektir. T&rorizme en ateşli biçimde muhalefet edenler bile tutarsızdır. Nikaragua'daki Contra'ların eylemlerini gayet rahatlıkla terorizm olarak niteleyen bazı kesimler, aynı eylemler Güney Afrika'daki ANC örgütü tarafından gerçekleştirildiğinde terorizm sözcüğünü kullanmaktan sakınırlar. Bazı başka kesimler ıse IRA'nın bir eylemini terörist olarak nitelemekten çekinmezken Contra'ların ya da Afganistan'daki Mücahitlerin aynı yöntemle gerçekleştirdikleri eylemlere terörist etiketini » yapıştırmazlar. Bu tür bir kıyaslama için sonsuz sayıda örnek vardır. Öncelikle bizim dinleyicJlerimizin en az bizim kadar duyarlı olduklarını kabul etmemiz gerekir. Bir eylem için terörist sözcüğünü kullanmadan da dinleyicilerimizin bikji edinmesini sağlayabiliriz. Bir de çok kesin olarak terorizm diyemeyeceğimiz eylemler vardır. Bu durumlarda da her eylem için biraz da zorlayarak bir yargı vermek zorunda kalmamamız gerekir... Bu arada biz, söz konusu gruplara karşı hükümetlerin giriştiği eylemleri betimlerken kullandığımız dile de dikkat etmeliyiz. Geçmişte FKÖ'nün bir saldırısının hemen ardından İsrail birçok masum insanın ölümüyle sonuçlanan aşırı tepkiler göstermişti. Biz, "İsrail Hava Kuvvetleri terörist bir saldırı gerçekleştirdi" demedik ve demememiz gerekir. Biz, meydana gelen eylemi ve sonuçlarını mümkün olduğu kadar gerçeğe yakın bir biçimde betimlerken duygusal olmayan bir dil kullanmak durumundaytz. Aynı dil (söylem) FKÖ'nün gerçekleştirdıği bir eylemi betimlerken de kullanılmalıdır... Tüm bu nedenler yüzünden Üçüncü Dünya'da meydana gelen olaylarda terörist sözcüğünü kullanmaktan çekinirken bu etiketi Avrupa'daki olaylarda, özellikle de IRA'yı betimlerken kullanmamız mı gerekir? Cevabımız yine "Hayır" olmalıdır... Bizim yansız bir dil kullanmamız, haberimizin içeriğini tahrif etmeyeceği gibi etiket kullandığımızda yan tutmanın bir kanıtı olarak kınanabiliriz. Böyle yapmaktansa etiket kullanmadan daha etkili olabiliriz. Bir yabancı radyo istasyonunu dinlerken, "Irkçı Güney Afrika hükümeti..." diye başlayan bir haber duyarsanız, bunun arkasından gelen ayrınttnın yansız bir yansıtma olmayacağını anlayabillrsiniz. Üstelik Güney Afrika hükümetinin ırkçı olduğunu siz kabul etseniz dahi... Haberi dinlerken ırkçı etiketi bundan sonra duyacaklarınız konusunda sizi gardınızı almaya zorlar. Eğer bu etiket kullanılmasaydı siz haberi, içeriğine göre değerlendirirdiniz..." Katsayıve Gosterge Sistemi NlÇİlt Ek düzenlemelerin Sosyal Sigortalar sistemini bozmasına göz yummamak, çağımızın sosyal güvenlik anlayışına uygun çözümü aramak gerekiyor. YÜCE SUN İş Hukuku Müşaviri, Avukat Emeklinin satın alma gücünü tüm devletler hayat pahalılığına karşı belirli bir "sosyal gü- venlik" uygulaması ile korur. Gerçeİcçi bir yaklaşımla da bu koruma, eski ve yeni emekli arasında bir gelir kaybı, gelırlerinde büyük boyutlara varan farklılıklar yaratmadan ger- çekleştirilir. Ülkemizde ise sistem tersine işle- mektedir. Sosyal güvenlik kuruluşlanndan emekli ay- lığı alanlar arasında, çok farklı ödeme ve uy- gulama getiren, siyasi içerikli isimlendirme- mız icap eden yasalar da "sosyal hukuk dev- leti"ne aykırılıklar taşımaktadır. Katsayı ve gösterge sistemi'nin oluşturduğu eşitsizlik, in- sanlık onuru ve anayasal düzenle bağdaşma- maktadır. Belli başlı aksaklıklar Katsayı ve gösterge sısteminin kaldmlması gerekmektedir. Belli başlı aksaklıklan kısaca şöyle özetleyebiliriz: 1. Yaşlılık ayhklarl emeklinin geçim ortamı- nı sağlayan yüzde 70 oranından giderek yüzde 60'lara, en son yüzde 50'ye düşürülmüştür. 2. Tavan ve taban yaşlılık ayhklan arasında- ki oran farkı, katsayı ve gösterge sistemi'n den önce 10 kat iken, giderek 1 katın altına in miştir. 3. Bugün tavandan 5 takvim yılı prim öde- miş ve 28 yıl yani 10.080 gün prim ödemiş sı- gorta emeklilerinden değişik tarihte emekli ol- malan nedeniyle 9 gruba aynlmalan yanında aylıklan arasındaki farkhlık büyük boyutlar- dadır. 4. Sosyal Sigortalar Yasa^ı'nın katsayı ve gösterge sisteminin uygulanmasından önce ta- van pnmınin yüksek tutulmasından dolayı, emekli olanlann gerçek kazançlannın yüzde 70'i yaşlılık aylığı olarak bağlanmakta ve emekli, mevcut hayat şartlanna intibak ede- bilmekteydi. Bu ayhklarda her sene, 1.2-1.4 gi- bi kazançlar arasında eşitliği sağlayacak oran- tılı rakamlarla çarpıtarak eski ve yeni emekli- lerin aralarında eşitJık ve geçim seviyeleri bo- zulmadan muhafaza edilmekteydi. Bir fakir- lik edebiyatı ile tabandan prim ödeyenler, ta- vandan pnm ödeyenlere yaklaştınlmaya baş- landı. Katsayı ve gösterge sistemi ise emekli aylıklarını sabitleştirmekte, eski emeklinin in- tibakını sağlamamaktadır. Zaman süreci için- de eski emekli sefalet ücretine gelmektedir. 5. Alt ve Üst Gösterge Tablosu ile iki sistemli yaşlılık aylıgı bağlanma sonucunu getirmiştir. Eski emeklilerin intıbaklannın yapılmaması, toptan borçlanarak büyük meblağlara varan ödeme yapan, emekli olanların kazanılmış haklan ise dondurularak anayasamızın öngör- düğü "sosyaJ hukuk devleti ilkesi" zedelen- miştir. 6. Sosyal güvenlik sistemleri anlaşılır, güve- nilir, eşitlik ilkesini bozmayan, sigortalmın emekli olduğu tarih ile yaşadığı şürece eski re- fah düzeyıni koruyucu ilkelerle istikrar içinde olmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu husu- sun pazarlık konusu yapılması, "sosyal hukuk devleti ilkesf'ni benimsemiş bir anayasal dü- zende düşünülemez. 7. Sosyal Sigortalar Yasası'nı tadil eden. 3246 sayılı yasa ile 1990 yıhndan itibaren, emekli olma yaş sının erkekler için 60, kadın- lar içinse 55'e çıkartılmıştır. Buna karşın, ül- kemizde çalışan nüfusun yüzde 50'si işsizlikle karşı karşıyadır. Yine, nüfusumuzun yüzde 50'den fazlasını gençler oluşturmaktadır. Nü- fusumuzun yüzde 4'ten azj 60 yaş sınınndadır. Ülkemizde yaşam süresi 65 iken, Avrupa'da 77 yaş ortalamasındadır. İstihdam edilenlerin yaş sının ülkemizde 30 ila 35 yaşla smırlandınlmıştır. lşsizlik sigorta- sı olmayan ülkemizde, istihdam yaşı ortada iken, sigortah erkek 60, kadın 55 yaşına kadar yaşayabilirse, asgari ücretten emekh' olma şansına erebilecektir. Sistem sonucu sigortalı- ların tamamı asgari ücretten emekli olabilme şansına, tavandan uzun süre prim ödeseler da- hi aylık bağlanmada bütün sigortalılık süreci hesaplanacağından hep asgari ücrete yakın düzeyde emekli aylığı alacaklardır. , 8. Işçi, sıgortalılığının başlangıcmı, adına ödenen prim miktannı ve süresini bilememek- tedir. Ne zaman, ne miktarda yaşlılık aylığına hak kazanabileceğmi takip ve öğrenme ımkâ- nına da sahıp değildir. Halbuki 1975 yılına ka- dar, Sosyal Sigortalar Kurumu, sigortalısına 3 ayda bir dökümlü form göndermekte iken bı- lahare talep halinde resmen bildirmekteydi. Bu, ileride emeklilikte doğabilecek haksızlık- lara süresinde itiraz etme hakkını işçiye sağla- maktaydı. Şu anda, sigortah değıl prim tutarı ve gün sayılannı, emekli aylığı başvurusunda 6 aydan önce, 1 sene içinde tahsisini aiabilirse kendini mutlu saymaktadır. 9. Emekli aylıklannın enflasyona yenik düş- mesi ve her altı ayda katsayının yüicseltilmesi sonucunda; aynı yılın ilk altı ayı ile sonraki altı ayının bitiminde, emekli olanlann aylıklann- da farkhlık doğmaktadır. Sigortalı isterse se- nelerce hep üst sınırdan prim ödese bile diğer kendine emsal olacak sigortalılardan farklı bir derece ve kademeye sistem icabı gelecektir. Si- gortah, ya üst veya alt sınırda sabitleşmekte ve iki eşitsizlik sının ile karşı karşıya kalmakta- dır. 10. Sosyal Sigortalar Yasası, yaşlılık aylığı için takvim yılı esasını benimsemesınden bu yana, sigortalmın " 1 ocak"tan, diğer senenin "1 ocak" tarihleri arasında emeklihğini iste- mesi halinde, bu senenin kazancı emeklilik ay- lığının aşağılarda yer almasına neden olmak- tadır. Eski uygulamada böyle bir gelir kaybı kısmen de olsa önlenebılmeİcteydi. Sonuçta nasıl bir yasa? Sosyal Sigortalar Yasası, 1965 yıhndan bu yana 30 defadan fazla ve bundan da daha da- ha fazla kararnameler ile sigortalılann ve işve- renlerinin aleyhine getırilen haklarla, hakça olmayan düzeye getirilmiştir. Yalnız işçi ve iş- verenlerin ödediği primlerle ve bu prim oranı emsal sosyal güvenlik uygulayan ülkelerin çok üstünde, devletin katkısı olmadan ikili bir sis- temle yürütülmektcdir. Bu primlerin, artık devlet için bir gelir kaynağı oluşturmasının ya- nında, bir vergiye dönüştüğü ortadadır. Yeni bir Sosyal Güvenlik Yasası'na ihtiyaç vardır. Ancak bu yasa ülkemizin şartlanna gö- re olmalıdır. Yaşlılık aylığındaki yaş sınınnın yeniden ayarlanması, prim oranınm düşürül- mesi, devletin kamu görevi ifa etmesi sonucu sisteme prim ödeyerek iştiraki, milli gelirden pay aynlması öncelikle gerçekleştirilmelidir inancındayız. Halen, 506 sayılı yasada uygulanmakta olan katsayı ve gösterge sistemi, iki gösterge tablosu ile eski ve yeni emekliler arasında gi- derek yaygınlaşan, eşitliği bozan, iki gösterge tablosundan emekli olanlann tavanlan tavan- da, tabanlan tabanlarda birleştiren, bir farkh- lık ve eşitsizlik aratmayacak şablon "tek bir taWo"da birleştirilerek eşitsizliklerin kaldınl- masından sonra yeni bir Sosyal Güvenlik Ya- sası'nın düzenlenmesine, çağımıza uygun bir yasayla gidilmelidir. Sosyal güvenlik sistemini yeniden ve toplumun refahına yönelik olarak düzenleyen bir Japonya ömeği önümüzde mevcut iken, her geçen gün geçici tedbirlerle, ek düzenlemelerin Sosyal Sigortalar sistemini bozmasına göz yummamak, çağımızın sosyal güvenlik anlayışına uygun çözümü aramak gerekiyor. PARIS'TEN SELÇVK DEMIREL CUMHURİYET MATBAACILIK VE GAZETECİLİK T.A.Ş. DENETÇİLİĞİNDEN, Boşalmış bulunan şırket yönetım kurulu uyelıklerıne olağan genel kurul toplan- tısına kadar dört >enı u>e seçıbnesı konusunda yapdması ıstenıletı olağanustu pay sa- hıplen toplanüsı 17 01.1992 günü pay sahıplennden bınnın talebı, diğer pa> sahıp- lerinındemulabalcatlanylaertelenmijOİmaklaTT.K' 355.maddesıgeregıncev«şırkeı paysahıpl«rındenBerınNadfnın03.01 1992tarıhlıveTTK 336 maddesıge^ınce gundeme konulmasını lalep ettığı hususlan da ıthal ederek pay sahıplerı olağanus- tu genel kurulunu aşağıdakı gundemı göruşmek uzereTT.K. 355 maddesı gereğın- ce 21.021992Cumagıinüsaat Il.OO'de şırket merkezı olan Turkocağı Caddesı 39-41 Cajaloğlu/İSTANBUL adresınde toplantıya davet edıyorum Denetçı özer Derbıl GÜNDEM: 1. Açilış, başkanlık dıvanının oluşması, 2. Boşalan yönetım kurulu uyelıklennın yenne, yapılacak olagan genel kurul toplan- usına kadar dört yeni yönetım kurulu uyesı seçılmesı, 3. Ekım 1991 ile kasım ve aralık 1991 sonu ıtıbanyla ıştırakler de dahıl olmak uzere geçıcı bılançolarla, kâr-zarar durumunu gösleren malı labloların genel kurula getı- rılmesı ve bunun ışığı altında Cumhunyet gazeıesındekı son gclışmelerın arastırılıp dejerlendırıJmesı. 4. Düekler KÜRŞAT BUMİN 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GÖRE SIGARA SAĞUĞA ZARARLIDIR Okulumuz Düzeltilebilir mi? Reform uygulanamayacak, düzeltilemeyecek yapıda kurumlar var mıdır? Yoksa bir kurum ne kadar "kötü" olur- sa olsun bir yerlerden başlanarak yine de düzeltilebilir mi? Benzer sorular yakın zamana kadar kimi rejimler için de söz konusuydu: Totaliter bir rejimın -ve de bunun has bir örneği olan Sovyetler Birliğı'nin- düzeltilemeyeceğini ileri süren (Claude Lefort gibi) ciddi düşünürler vardı. Oy- sa ınanılmaz bir hızla gelışen olaylan -ve bu düşünürler- den bazılarının "özeleştırıleri"ni- yakından ızledik. Sov- yetler Bırliği gibi totaliter bir rejimi de meğer o kadar abart- mamak gerekirmiş! Aslında benim kanaatim bu "özeleş- tiriler"in hak edilmediği yönünde: Sovyetler Birliği'ndeki rejim düzelmedi, reform geçirmedi, sadece çöktü. Ancak benim bugün sözü getirmek istediğim yer okul- larımız. Bu kurumun düzeltilebileceği yolunda da iyimser olmamak gerekir sanıyorum. Ülkemızdeki 'okul'da da ay- nen totaliter bir rejimde olduğu gibi bir reformun başlatı- labilmesi için gereklı olan zayıf da olsa tutunulacak bir destek bulamazsınız. Okulumuzun asıl işlevi apaçık or- tadadır: Kültürden nefret ettirmek ve bireyselliği katletmek. Bu nedenle, bu 'okul'u zorunlu biçimiyle uzatmak gibi niyetler boşunadır; mevcut durumuyla hiç olmaması da- ha vahim sonuçlar doğurmaz! Okul sorununun yalnızca Türkiye'nin gündeminde ol- madığını bıliyoruz. Batı ülkelerinde de bu kurumun etra- fında oluşan sorunlar ve tartışmalar giderek gelişiyor. Bir- kaç yıl önce bir Fransız yazar ülkesındekı durumu şöyle özetliyordu: "Okul modern, öğrencilerpost-modern!" An- cak bızdeki durum bu benzerlerinden çok farklıdır. Bir benzetme yapmak gerekirse: Türkiye'de 'okul' pre- modern, öğrenciler ancak modern! Çoğu zaman sa- ^ _ _ nıldığı gibi ülkemiz- deki okul sorunu "la- iklikten uzaklaşma" eğilimıyle de açıkla- namaz. Durum çok daha ciddidir ve bel- ki de bu türden tar- tışmalann merkezi işgal etmiş olmaları konuyu doğru dü- şünmemize fırsat " ~ " ~ ~ ~ " ^ ™ ~ " ~ ™ — — ^ ^ vermeyen önemli engellerden birisidir. Sorgulama içine en az diğerleri kadar laikleri -ve de onların sistemini de- sokmak gerekir. Mevcut 'okul'u Köksal Toptan düzelteme- yeceğı gibi öğretmen sendikaları da düzeltemez. Çocuk- larımıza duşman ve çocuklarımızın düşmanı bu kurumu değıştirmek için çok farklı düşünsel bir çaba gösterilme- si kaçınılmazdır. Köksal Toptan, basına da yansıyan "dayak olayı" ile il- gili olarak verdiği demeçte, selefinden farklı konuşmuyor: "Dayakla eğitim olmaz" diyor, dayak olayının üzerine en sert biçimde gideceğını belirtiyor. Oysa bu ve benzeri tu- tum ve demeçler eskıden hiçbir şeyi değiştirmedi, şimdi de değıştırmeyecek. Çünkü dayakla, hakaretle -ya da sus- kun bir biçimde- güçlendirilmiş otoriter tavır, aynen işken- ce konusunda olduğu gibi "münferit olaylar" değildir. Bü- tün bunlar okulumuzun, eğitimimizin öznitelikleri, yani on- ları her neyse o şey yapan özellikler. Yine soruşturma açılacak, yine ifadeler alınacak, yine "kınama"lar dağıtılacak (...) Kim inanır 'okul'un bundan böyle "dayaksız" olacağına! Askeri bir birliği teftiş eden Genelkurmay Başkanı'nın erlere hitaben, "Orduda dayak yoktur, aranızda dayak yiyen var mı" sorusuna subaylar, çavuşlar ve erler nasıl kıs kıs gülmüşlerse, "Dayak iste- mem, dayağa müsamaha etmem" diyen yeni bakanı da öğretmenler, öğrenciler -ve hatta veliler- herhalde gülüm- seyerek dinliyorlardır. Hiç mi askerlik yapmadık! Hiç mi öğrenci olmadık! Okulumuzu kültür düşmanı ve bireyselliği katledici du- rumundan nasıl uzakiaştırabiliriz? Sonuna geldiğımiz bu kısa yazıda bunu etraflıca tartışmak mümkün değil. An- cak, bence anahtar görev görebilecek önemli değişiklik- lerden birisıni şöyle özetleyebilirim: Okul teksahipliiikten kurtulmalıdır. MEB'nın çok fazla yetkisi vardır. Yapılacak değışiklikler asıl gücünü toplumsal odaklardan -dolayısıyla en başta ana-babalardan- almalıdır. "Kendi okulunu kendin yap, müfredatını ben yapayım" diyen devletin karşısına, "Okulumuzu sen yap, müfredatı ben de yapayım" diyen ciddi bir muhatap çıkmalıdır. Ba- kanlık ve 'okul' arasına yere\ yönetimler gibi seçimle gel- miş farklı güçler girmelidir. Söylemeden (şimdilik) geçemeyeceğım bir diğer husus da, "Maarif Bakanlığı mı, Milli Eğitim Bakanlığı mı?" tar- tışmasını açmanın yararı olacağıdır. "Kendi okulunu kendin yap, müfredatını ben yapayım" diyen devletin karşısına, "Okulumuzu sen yap, müfredatı ben de yapayım" diyen ciddi bir muhatap çıkmalıdır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear