18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1 EYLÜL 1991 İki Kardeş. HBFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Yaülı okul öğrencisiydiler. Yalnız ders zaman- lannda ayn olurlardı. Yataklan bile yan yanay- dı. Ders aralarında birbirini bulur, okulun bah- çesinde hemen hiç ayrılmazlardı. Öğrenciler on- lan hep "iki kardeş" diye anardı. "Fkiz" demez- lerdi, çünkü aralannda beş yaş fark vardı; kü- çük altı, büyük on bir. Küçük Ukokul birde, bü- yük orta kısım birdeydi. Osmanlı döneminin "Sultani Mektebi" denilen bu liselerinde, birinci sınıftan on ikinci sınıfa kadar süren bir eğitim sistemi vardı. Okulları, bir orta Anadolu kentinde san taş- tan yapılmış, büyücek bir binaydı. Üst katın bir kanadında müdürün, yöneticilerin odalanyla öğ- retmenler odası, öbür kanadında öğrenci yatak- haneleri yer almıştı. Alt katta derslikler, yemek- hane vardı. Mutfak bahçenin bir köşesinde, ay- n bir binadaydı. Kardeşlerin birbirinden hiç ayrümaması -bir süre önce annelerini yitirdikleri için- derin bir duygusallıkla birbirine bağlanmalanndan ileri geliyordu. Asıl oturduklan yer, okullarırun bu- lunduğu kentten yüz kilometre uzakta, yine böy- le küçük bir Anadolu kentiydi. Babalan öğret- menlikten yeni emekli olmuştu. O tarihte emekli öğretmenlerin çocuklarını parasız yatılı okulla- ra aürlardı. Babalan bu kolayhktan yararlana- rak onlan, o dönemde araba ile iki günde gidi- lebilen kentteki okula yazdırmış, kendisi çocuk- lanyla birlikte giderek, yeni yuvalanna yerleşti- • rip geri dönmüştü. İki kardeş o tarihte tatil olan cuma günleri el ele tutuşup küçük Anadolu kentinin okula uzak olmayan çarşısına giderler, büyüğün bir kese içinde sakladıgı cep harçhklanndan ayırdığı pa- rayla kuru üzüm, fındık gibi yemiş alıp okula dönerek geniş bahçenin bir köşesine çekilip, pay- laşırlar, yavaş yavaş yerlerdi. Bu, onlann en bü- yük lüksüydü. Kimüeyin okul binasının gerisin- deki bir tepeye ağır ağır çıkarlar, yolun yansın- daki yaşlı ardıç ağaçının gölgesine oturup çerez- lerini paylaşırlar; anadan yoksun, babadan uzak olmanın hüznünü türlü konularda yaptıklan ko- nuşmalarla gidermeye çalışırlardı. Bu, kimüeyin hiç açıkianmayan gizli bir üzüntü biçiminde olur, kimileyin annelerini anarak açığa vurulurdu. Ar- tık alışrruşlardı annesizliğe. Aradan bir yıl geç- tiği için küçük kardeş yavaş yavaş unutmuştu bi- le annesini. Ara sıra ağabeyine sorardı, annemi- zin saçı veya gözü nasıldı, diye. Büyük hemen sözü değiştirip ayağa kalkar; "Hadi kardeşim şu tepenin doruğuna kadar çıkalım, etrafı görelim" derdi. Doruğa vardıklarmda kenti bütünüyle, karşı tepeleri, uzaktaki dağUarı görünce büyük bir rahathk ve sevinç duygusu kaplardı içlerini. Bu başanya pek sevinirlerdi. Ne var ki, ancak mayıstan sonra birkaç kez yapabildikleri bu tırmanış. haziran sonuna doğru kesilirdi. Çünkü okulun yaz tatilinde babalan ge- lir, onlan eve götürürdü. Üç aylık dinlence dö- nemini evlerinde geçirirlerdi. Babalan evlenmiş, kendüerine yeni bir anne getirmişti. önce yadır- gadılar, ama sonra ona "anne" demeye başladı- lar. Yeni anne iyi kalpli bir insandı, iki kardeşe şefkatli davranır çok iyi bakardı. Sonunda alış- tılar, küçük kendi annesi yerine koydu, benim- sedi; büyük onu yeni anne olarak kabul etmek- le birlikte gerçek annesini hiç unutamıyor, fır- sat buldukça kimseye söylemeden koşa koşa kabristana gidip annesinin mezan başında "üç kulhüvallah bir elham" okur, ellerini yüzüne ka- par, sonra yine koşa koşa eve dönerdi. Babalan çok şefkatli, ama terbiye konusun- da ciddiydi. tki kardeş onu hem çok sever; hem de kendisine karşı korku derecesine varan bir çe- kinme hissi duyarlardı. Yumuşak yaratılışlı ye- ni anneye her şeylerini söyleyebilirlerdi. Anne ev işleriyle uğraşırken iki kardeş ya zıp zıp oynar- lar ya da yere oturup konuşurlardı. Küçük kar- deş, büyüğün anlattığı "Kurt ile Kuzu", "Ars- lan ile Tilki" öykülerinden pek hoşlamrdı. Vak- tiyle anne ve babalanmn anlatmış olduklanyla büyüğünün masal dağarcığı oldukça zengindi. Bunlan okulda bile anlatırdı küçük kardeşine. Küçüğün dinlemekten en hoşlandığı olaylar, kendi bebekligi zamanına ilişkin olanlardı. Onu çok küçükken nasıl oyaladığını, nelerle oynat- tığını anlatırken küçük kardeşinin sevincine sı- nır olmazdı; Kendisini bebek ve çok küçük bir çocuk olarak hayal etmek, sanki şimdi büyük adammış gibi, onu pek ilgilendirirdi. Ahşap ev- lerinin tahta odasında küçük kardeş emeklerken büyüğü bir el aynasından yansıttığı gün ışığını onun biraz ilerisine düşürür, o da bu parlaklığı bir nesne sanarak hemen buna doğru emekler, tam elini koyacağı sırada büyük kardeş aynayı oynatıp ışığı biraz ileri çeker, duvar dibine ka- dar geÛnce bu kez duvara yansıtır, o zaman kü- çük, döşemeye oturup başım kaldırarak: "BQO, boo..." diye sesler çıkanrdı. Bu bebeklik öykü- sünü gerek okulda gerek evlerinde belli yüz kez dinlemekten bıkmaz, tersine, kahkahalar atar- dı. Birkaç yıl sonra yeni anne onlara bir kız kar- deş getirmiş, böylece üç kardeş olmuşlardı. Ar- tık ikisi de iyice büyüdüklerinden evde bu yeni kardeşlerini pek severler, kucaklarında taşırlar- dı. Ama okulda arkadaşlan onlan yine hep "iki kardeş" olarak anardı. Büyüdüler. Türlü serüvenlerle geçen lise ve yüksek öğrenim yaşamlarım ayn ayn kentlerde sürdürdüler. Mektuplaşırlardı. ikisi de devlet gö- revine girdiler. Küçüğü Anadolu'nun doğusun- daki küçük ilçelerde görevlere atandı, büyüğü, mesleğiriin gereği, ülkenin en büyük kentine yer- leşti. İkinci Dünya Savaşı gelip çattığında her ikisi de iki yıl süren askerliklerini, biri Anadolu'da öteki Trakya'da olmak üzere tamamladılar. Kü- çük kardeş süvari, büyük ise koşulu topçu sını- fından yedek teğmen olarak terhis edildiler. Askerlikten önce genç yaşta evlenen büyük kardeşin iki, geç evlenen küçük kardeşin de iki oğlu oldu; sınavla da bir göreve girip Ulkenin ikinci büyük kentinde yerleşti, bu görevinde yük- seldi. Zaman geldi ikisi de emekli oldular; 80 yaşı aştılar. Ama küçük yaşlanndan beri süregelen karşıhkh sevgi ve saygılan eksilmedi, arttı. Küçük kardeş, uzun süren hastalığının ağır- laştığmı hissedince doktor olan oğluna: "ölme- den önce beni ağabeyime götür, onu son kez göreyim" demiş. O da babasım, annesiyle bir- likte, (yolculuğa çıkması olanaksız bulunan) ağa- beyin yaşadığı kente getirmiş. Yüreğinden has- ta bulunan büyük kardeşin, çok sevdiği küçü- ğünü ağır durumda görmenin yaratacağı stres- ten ötürü, küçük kardeşi ziyaret etmesi tereddüt uyandırmış... Ama büyük: "O, ölümü göze ala- rak uzak yollardan geldi, ben ölsem de gidip kar- deşimi göreceğim" demiş; arabaya binip gitmiş- ler. O gün, küçük, iyi günlerinden birindeymiş. İki kardeş sanlıp öpüştükten sonra eski günle- rin arulanm dile getirmişler ve mutlu aynlmış- lar. Ne var ki büyük kardeşin bu ara hastaneye yatması gerekmiş; küçüğün oğlunun izni bitti- ğinden dönme zamanlan yaklaşmış. Büyük, has- taneden çıkar çıkmaz kardeşini yeniden ziyaret etmiş, ama küçük kendinde değümiş. Kulağına iyice yaklaşıp: "Kardeşim, ben ağabeyinim, beni tanıdm mı?" diye sorunca, küçüğe bir canhhk gelmiş, derinden çıkan hafîf bir sesle: "Seni nasıl tanımam ağabey" demiş. tki kardeşin son ko- nuşması bu olmuş. Ertesi gün de evlerine dön- müşler. Bir hafta sonra küçük kardeşi toprağa vermişler. O hazin törende kendi eşi ve oğullannın yanı sıra büyük kardeşin oğlu, kızkardeş ve altı ev- Iadı hazır bulunmuş, ama ne yazık ki büyük kar- deş gidememiş. • • • Ülkemiz seçün havası içinde. Yugoslavya'da kan gövdeyi götürüyor. Yunanistan'da Türkler eziliyor; Avrupa suskun ve şaşkın. Kıbrıs soru- nu sallantıda. Güneydoğudaki terörist olaylar sü- rüyor. Sovyetler Birliği parçalanıyor; her yerin- de Lenin heykelleri yıkılıyor. Bizde ise Sevr gün- deme getirilmek ve kimi "aklı eweller"ce Ata- türk ilkeleri tasfiye edilmek isteniyor, Atatürk heykellerinin de Lenininkiler gibi yıkılması için şeriatçılar, ağızlan sulanarak beklenti içinde. Ül- kede insan hakları, hukuk devleti ve gerçek de- mokrasi için savaşım verenler tutukevlerine ka- patüıyor, işkenceden geçiriliyor; bu ilkeleri ezen- ler, demokrasiyi yozlaştırıp çiğneyenler için ya beyaz köşkler ya da bu yoksul milletin parasıy- la anıt-mezarlar yaptınlıyor. Ben ise bütün bu konulan bir yana bırakıp sizlere özel bir öykü anlatıyorum. Garip düşüyor, biliyomm. Ama bu sütunlarda hemen hemen elli yıldan beri ilk ve son olduğu için okurlanmın bağışlayacaklannı umuyorum. İçimi dökmek, yanm yüzyıh aşkın bir süreden beri hiç aksatmadan okuyup izledi- ği bu gazetede küçüğümü anmak, acımı paylaş- mak gereksemesini duydum. Lütfen bağışlayın beni! EVET/HAYIR OKT^YAKBAL 'Cumhuriyet'in Anlamını Bilmek..."Cumhuriyet, sadece cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifa- desiyle demokrasinin savunucusudur. Cumhuriyet ve demok- rasi fikir ve esaslarını yıkan ve yıkmaya çalışan her kuvvetle mücadele edecektir. Memlekette her anlamıyla gerçek bir de- mokrasi kurulması için gazetemiz bütün varfığıyla çalışacaktjr. Memlekette halkın, halk tarafından, halk için idaresi bizim idealimizdir. Ve biz yalnız bu idealin esiriyiz, başka hiç bir kuvvetin değil." Bu satırlar gazetemizin kurucusu Yunus Nadi'nin kalemin- den çıkmış. 'Cumhuriyet' gazetesinin ilk sayısında, tarih 7 Mayıs 1924... Yunus Nadi yok. Nadir Nadi de yok. Bir gün gelecek 'Cum- huriyet'in bugünkü yazarları, çizerleri, yöneticileri de olma- yacak. Bu dünyaya her gelen bir gün gidecek. Kalacak olan, yapıtlar. 'Cumhuriyet' 1924'ten bu günlere kadar değişmez bir çizgide yaşayan, daha da yaşayacak olan ölümsüz bir ya- fjıttır. * Şu günlerde, özellikle Nadir Bey'in aramızdan ayrılmasın- dan sonra ortada türlü söylentiler dolaşıyor. Açık açık soran- lar çıkıyor. Telefonla, sözle, meMupla... "Bundan sonra Cum- huriyet ne olacak? Yayınını eski çizgisinde sürdürebilecek mi? Kara kargalar gibi üstünüze gelen, göz diken birtakım çevrelerin baskısından kendini koruyabılecek mi?" Nadir Nadi bu tür sorulann yanıtını yıllar önce şöyle vermiş: "Cumhuriyet, ilk günü yayımladığı ilkelere bağlı olarak, on- lardan bir an şaşmaksızın bugüne değin ulus hizmetinde gö- revini başarmaya çalışmıştır. Atatürk'ü yitirdiğimiz 1938'den bu yana "Cumhuriyet" daha güç koşullar altında çalışmak zorunda kalmış, zaman zaman bir yalnızlığa bırakıldığı duygu- suna kapılmış, ama gerçek de- mokrasi uğruna yürüttüğü gö- revinden bir an olsun şaşma- mıştır. Bugün Cumhuriyet, fikir ve kol işçileriyle artık 3. kuşa- ğın eline geçmiştir. Birinci ku- şağın olduğu gibi bu kuşağın da ülküsü, halkın halk tarafın- dan halk için yönetimidir. Ku- şaklar bundan böyle de birbi- rini izleyecek, gerçek demok- rasiyi ülkemizde güçlendirmek uğruna yükiendiği görevi Cum- huriyet, ilk günün heyecanı içinde başarmaya gayret ede- cektir." "Cumhuriyet" gibi gazeteler belirii bir anamal çevresinin ya da bir ailenin gazetesi değildir. 'Cumhuriyet', Nadir Nadi'nin de dediği gibi bilinçli Türk hal- kının gazetesidir. Şöyle diyor Nadir Nadi: "Başarıyı bir ya da birkaç kişiye mal etmek doğru olmaz. Hatta diyeceğiz ki, okurların bile büyük payı var- dır bu aşamada." Okurlanmız 12 Mart dönemi- ni anımsayacaklardır. Bir asker cuntasınm işbaşına gectiği o günlerde 'Cumhuriyet' epey zorlu anlar yaşadı. Başbakan Erim'in, Nadir Bey'e telefonla 'kendisine gösterilen yakınlığa teşekkür etmesi'nin ardından İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Türün gazeteyi süresiz kapat- mıştı. Başbakan teşekkür edi- yor, ama komutan cezalandırı- yordu bizleri... İlhan Selçuk, Mattepe Kışla- sı'nda tutukluydu. Genel Yayın Müdürü Oktay Kurtböke de öy- le... Hepimiz zaman zaman sorgulara çağrılryorduk. Özel sektör ilanlannı vermekten vaz- gecmiş gibiydi. Nadir Nadi ve gûvendiği arkadaşlan gazete- den uzaklaştırıldılar. 'Cumhuri- yet', kişiliğinden çok şey yitirdi tam bir yıl... Ama okurlar ağır- lığını duyurdu. Bir anda satış yarıdan da aşağılara düştü. Dünyada sanırım boyle bir oiay pek az yaşanmıştır. Okur, sev- diği gazetesinin yardımına ko- şuyordu. Değişmiş haliyleoku- maktan vazgeçiyor. Nadir Na- di'nin başında olduğu kişileri göreve çağırıyordu. Zaman zaman güç günler yaşandı. Nadir Nadi 12 Eylül- de askeri mahkemenın önüne çıktı, otuz yıl önce yazdığı ya- (Arkası 17. Sayfada) EMEGIN BAYRAGI SEÇİMÇARE OLAMAZ TCnin 8ınırötesi Flyaskosn • Paşabahçe'de Dtre- nenler Wfl««n<4« «ı^n<n ^e Stattnia SoeyaHzmine Earşı Kroşçeir'deıı Teltsiıı'e Uzanjm Yol • İşçl HarekeUnde 4 S i H İ S A Y I C I K T I B A Y I L E R D E Piyartoti Cad. Dositulcyufdu Sk. 1/11 ÇemberiıtaşytST. Tel. 516 06 84 KEMAL ÇAĞEV Aramızdan ayrılalı 6 yıl oldu. Seni sevgi ve özlemle anıyoruz. HÜSEYİN ÇAĞEV FRANSIZCA YOGUN DİL KURSLARI FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ İstiklal Cad. 8 Taksim Tel: 152 02 62 - 144 44 95 - 149 48 95 YAZ DÖNEMİ: 2 Eylül - 9 Ekim Kayıtlar: 2-3 Eylüi devam ediyor Saat: 9.00-18.00 arası BASIN TASHİHİ T.C. YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ VAN 28.8.1991 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ilanımızda biyokimya fizyolojisi anabilim dalında doktora programındaki kadro sayısı (3) olarak düzeltilmiştir. Duyurulur. tSKENDERUN DEMİR VE ÇELİK FABRİKALARI MÜESSESE MÜDÜRLÜĞÜ'NDE REPERTUAR YENİLENECEKTİR Repertuannuza girmek isteyen firmalann; a) Açık adresi, Telefon, Teleks, Faks b) Yurt içi ve Yurt dışı iştigal konulan c) Katalog ve prospektüs TÜRKtYE DEMİR VE ÇELİK tŞLETMELERl GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İSKENDERUN DEMİR VE ÇELİK FABRİKALARI TEDARÎK VE İKMAL MÜDÜRLÜĞÜ'NE müracaat etmeleri gerekmektedir. Basın: 34149 AEATÜRKİJN YAZDIĞI YURTT4ŞLIK BİLGİLERİ Yayına hazırlayan Nuran Tezcan 8.000 lira(KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul ödemeli gdoderilmez. PENCERE Uygarlıcjın Bilinci, Insanlıgın Belleğı... 1920'li yılların başında Bolşevik Rusya'nın Ankara'daki el- çisi Aralof, Mustafa Kemal Paşa'ya önermişti: — Sosyalizmi uygulayınız. Gazi, düşlemci değil, gerçekçiydi; Aralof'a verdiği yanıt il- ginçtir; Anadolu'nun o günkü koşullarında sosyalizm olanak- sızdı. Ne var ki kimi Marksist, Atatürk'ü bu tutumundan ötü- rü eleştirmiştir; kimisi Çerkes Ethem'in, kimisi Mustafa Sup- hi'nin Türkiye'de bolşevikliği gerçekleştirebileceği varsayımı- na kapılmıştır; ama 21'inci yüzyıla yaklaşırken Tarih Baba1 nın bize verdiği ders çok çarpıcı!.. Mustafa Kemal'in ne ka- dar haklı olduğu ortaya çıkıyor. Ne var ki bu haklılık 1917'ye ters düşmez. Her toplum ken- dine özgü koşullarında değeriendirilmelidir. Bolşevik devri- mi insanlık tarihinde önemli bir aşamayı vurguluyor. Devrim, yalnız "Rusyetda Aydınlanma" sürecinin katı bir dışavurumu olmakla kalmamış, Sibirya'ya dek -çoğu göçebe- Asya top- lumlarını da silkelemiş; Çin'den Küba'ya bütün dünyayı etki- lemiştir. Soyvet Komünist Partisi'nin zaman içinde halktan kopa- rak bürokratik bir baskı örgütüne dönûşmesi bu gerçeği de- ğiştirmez. İnsanlık bir daha 1917 öncesine dönemeyecektir. Evet, bugün Rusya'da Komünist Parti iktidarına tepkinin bi- leşkesinde hertüreğilim görünüyor; halkın demokrasi ıstem- leriyle birlikte Çarlık yanlıları hortlamış, Ortodoks Kilisesi1 nin kara koncoloslan da ortaya çıkmıştır. Müslüman cumhu- riyetler kesiminde şeriatçılık ve "geç milliyetçHik" akımlan güç- leniyor; Sovyetler Birliği parçalanıyor... Ama her Sovyet cumhuriyetinde ve her toplumda toprağa serpilmiş olan sosyalist fikirlerin etkileri silinemeyecektir. Is- ter Avrupa'da olsun, ister Asya'da, 19'uncu yüzyılın ortasın- dan bu yana insanlığı saran sosyal eşitlik ve adalet bilinci, uygarlığın vicdanına işlemiştir. Sovyetler'de merkezi otorite- den kopan ülkelerde yaşayanlar, kendi başlarına kaldıklann- da, yaşadığımız çağın gerisine düşmekle demokrasinin ger- çekleşemeyeceğini kısa sürede deneyimle anlayacaklardır. • isterseniz kendi hayatımızdan tarihsel bir ders çıkaralım. Bugün Türkiye'de bir "Kemalist Parti" kurulsa, alacağı oy sa- yısı sınıriıdır; ama, ülkeyi aydınlanmadan, cumhuriyetçilikten ve laikiikten geriye götürecek bir güç, sandıktan çıkamaz. 27 Mayıs devrimi "sosyal devlet" ilkesini anayasaya geçirdi; ar- tık geriye dönülemez. 1960'tan bu yana yaşadık, gordük; kar- şıdevrimci iktidarlar "sosyal devlet, sendikal haklar, sosyal adalet" kavramlarını toplumun belleğinden silemiyor; 12 Ey- lül faşizmi bile bu işin üstesinden gelemedı. Devrimler, top- lumları derinden silkeler, sarsar, kişinin bilincine yeni fikirler eker, belleğine işler; tarihte bir yeni sayfayı açar... Kimse o sayfayı geriye doğru çeviremez... Tarihsel olayları geniş ufuklu bir açıda değerlendirmekten vazgeçtiğimiz zaman güncel polıtikanın sığlığına düşeriz; dar particilik mantığının tuzağına girmek, pusulayı şaşırmak için birebirdir. Oysa diyalektik mantık gereği, devrim nasıl bir top- lumsal olaysa, karşıdevrim de öylesine doğal karşılanmalıdır. Niçin?.. Yaşam-olüm, güzellik-çirkinlik, karanlık-aydınlık, akıllılık- akılsızlık, ryilik-kötülük gibi bir bütündür •Vevrim-karsıdevrim"; toplumsal değişimin sıcaklaştığı süreçleri vurgular; ısıtıldığı feman suyun belirli bir derecede kaynayacağını bilen kişi, kaynamış suyun ılıyacağını ve soğuyacağını da düşünmeli- dir. Eğer düşünemezse, devrimci mantığı dışlayıp Aristocu- luğa sarmış demektir... , ". ' Peki, ya demokrasi? Onuc'yeri nerede?.. Oevrim ve karşıdevrim çatışmasının kızgınlığını açık top- lumo> ılıtarak sürekli değişimi parlamento çatısı altında be- nirrj^eyebılecek bir düzeye ulaşmış toplumlarda bu sorunun yanıtı ortaya çıkıyor Bu gücü kontrol altına almanın en güvenilir yolu nedir? Yerin metrelerce altında oluşan büyülü bileşım Doğal gaz! Dünyada şimdiye dek bılinen en yüksek ısıtma değerıne sahip: 9.000 - 12 000 kalorı/m 3 luk bir ısıtma potansiyeli var. -161 c Cde üretıhyor ve depolanıyor. Akıl almaz bir güç! Ve bu guç borularla, kaynağından kilometrelerce uzağa taşınıyor. Sokaklarımızda dolaşıyor. Çok yakında evlerimize. işyerlerimıze gırecek Kaloriferler, fırınlar, şofbenler doğal gazla çalışacak. Böylesine bir güç taşıyan boruların tam anlamıyla guvenılir olması için, en yüksek kalıte standartında üretilmesı gerekir. Bu nedenle, Borusan, "API 5L" standartlarında özel doğal gaz borusu üretir. Bu boru doğal gazın konut içı kullanımı ıçın en uygun seçimdır * Ve Türkiye'de yalnızca Borusan sahip olduğu üstün teknolojının, uluslararası standartlarda üretimin ve tıtiz kalite kontrolun sonucu olarak ürünlerini gururla damgalar. Evinize, işyerinize doğal gaz borusu döşetirken üzerınde Borusan damgasını arayın Doğanın müthiş gücünü en güvenilir yoldan kontrol altına aldığınıza emin olun! ' Borusan ürunlerı TSE, TUV ve API kalıte belgelerıne sahıptır
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear