16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20 HAZİRAN 1991 Tam Ba&uıısızlığm Neresindeyiz?.. Bugün Atatürkçü çizgiden ayrıhp "saray kültürü"ne yönelen ve ulusal egemenliğin biüncine erişemeyen siyasal iktidar ne yazık ki kişisel bir yönetim sergilemektedir. Kişisel çalımlar uğruna yabancı güçlerin tutsağı olduğunun ve devleti boğazına kadar borçlandırmakla emperyalizme boyun eğdiğinin ayrımında değildir. M. İSKENDER ÖZTURANLI Hukukçu Bize bağımsız bir vatan armağan eden başta Atatürk, Kuva-yı Milliyeciler, Bağımsızlık Sa- vaşı'nın başından sonuna kadar şu sözcükle- ri dillerinden düşürmemişlerdir: "Tam bağım- sızlık ve kayıtsız şartsız ulusal egemenlik" önlerinde iki seçenek vardır: "Bağımsızlık ve ölüm." Ya özgür yaşayacaklar ya da yok olacaklardır. Üçüncü seçenek olan tutsakhğı akıllarmdan bile geçirmemişlerdir. Amaçları, ülkeyi yalnız düşmandan kurtarmak değil, dış ve iç sömürüyü de ortadan kaldırmaktır. Ulu- sal sınırlar içinde özgür ve uygar bir toplum yaratmaktır. Bu nedenle "bizi yutmak isteyen emperyalizme ve bizi yok etmek isteyen kapitalizme" olanca güçleriyle karşı çıkmış- lardır. Türk ulusu Mustafa Kemal'in önderliğin- de özgürlük ve uygarbk için Batı emperyaliz- miyle dövüşmek zorunda kalmıştır. Savaş yıl- lan içinde Mustafa Kemal, "emperyalizmi ve kapitalizmi en büyük düşman" olarak nite- lemiş, "parasal, yargısal ve askersel kapitü- lasyonlardan kunulmayı amaçlamıştır. "Bu topraklar üstünde tam bağımsız bir Türkiye" yaratmaya çalışmış, sonunda da başanya ulaşmıştır. Bu nedenledir ki tüm dünyada "bağımsızlık savaşlarının ilk lideri" sayıl- mıştır. Bilindiği gibi 1920 devrimcilerinin Osman- h borçlarını ödeyecek güçleri ve olanaklan yoktur. Bankaları yoktur, ekonomileri yok- tur, paraları yoktur. Bir yandan "saltanat yö- netimi", öte yandan yülarca süren savaş, ulu- sun tüm malvarlığını alıp götürmüş, silip sü- pürmüştür. Ne var ki onurlan ve onurlu bir devlet anlayışları vardır. Bu onurdan bağım- sız bir devlet yaratrruşlardır. Borçluluğun tam bağımsızlığa engel olacağım bildikleri için imparatorluğun borçlarım son kuruşuna ka- dar ödemişler, kimseye avuç açmamışlar ve yeniden borçlanmak gibi kısır bir döngünün içine düşmemişlerdir. özgürlük, kişinin bağımsızlığı, bağımsızlık ise toplumun özgürlüğüdür. özgürlük, nasıl onu her gün yeniden kazanmasını ve koruma- sını bilenlerin hakkı ise bağımsızlık da onun gibidir. Bağımsızlıklarını koruyamayan top- lumlar özgür olarak yaşayamamışlardır. Öz- gürlüğü ve bağımsızlığı kommak için birta- kım ilkelere, kurumlara ve kuruluşlara gerek- sinim vardır. Bu kurumların başında çağdaş ve laik bir eğitim sistemi gelir. Çünkü laik- lik, özgürlük demektir. "Laikliği savunmak ve korumak da özgürlüğü savunmak ve ko- rumaktır." özgür düşüncenin bulunmadığı ortaçağda laik sözcüğü yoktur. Cumhuriyet kiiltürii Bu nedenledir ki daha savaş yıllarında Mus- tafa Kemal, Ankara'da bir eğitim kurultayı (kongresi) toplamış, eğitimin önemini vurgu- lamıştır (1921). Bu kurultayda şöyle konuş- maktadır: "Benim inancıma göre ulusumuzun geri kalmışlığmda geleneksel eğitim yöntem- leri en büyük etken olmuştur. Ulusal eğitim- den söz ettiğim zaman bütün geleneksel inanç- lardan, Doğu'dan ya da Batı'dan gelen tüm yabancı etkenlerden annmış, ulusal niteliği- mize uyan eğitimi amaçhyorum." Çok doğ- ru olarak belirlediği gibi "Eğitimdir ki bir ulu- su ya özgür, bağımsız, yüce bir toplum ola- rak yaşatır ya da tutsaklığa sürükler." Bu ne- denle daha 1922 yılında "eğitim programla- nmn ulusun ve çağm gereklerine uygun olma- sı"ndan söz etmiştir. Bu düşünce giderek "la- ik eğitim"e dönüşmüş ve laiklik de din bağı- na dayalı bir toplum düzeni yerine ulusallık bağına dayalı toplum düzenini gerekli kılmış- tır. "Ulusal ahlakımız uygar temellerle, öz- gür düşüncelerle geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir" diyen Atatürk, cumhuri- yetin "Saray Kültürü" ile yaşatılamayacağı- nı çok iyi bildiği için Batı uygarlığına ve Batı kültürüne yönelmiştir. Meşrutiyetçilerin düş- tüğü yanılgıya düşmemiş, uygarlıkla kültürü birbirinden ayırmamıştır. Uygarlık alanırt de- ğiştirmiş, Doğu uygarbğından Batı uygarlığı- na geçmiştir. Ama bunu, emperyalizme bo- yun eğerek değil, ona karşı çıkarak gerçekleş- tirmiştir. Savaştan sonra ilk işi "Eğitim Birliği Ya- sası"nı çıkarmak olmuştur. Bu yasanın gerek- çesinde şunlar yazılıdır: "Bir ulusun kişileri ancak bir eğitim görmelidir. İki türlü eğitim, bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duy- gu ve düşüncede birlik amacım bozar. Türki- ye Cumhuriyeti'nde bütün kültür ve bilim ku- ruluşlanmn bağlandığı tek yer Eğitim Bakan- lığı olmahdır." "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür" diyen Atatürk, iki başh eğitimin zararlarını çok doğru olarak ortaya koymuş- tur. Ona göre ulusal eğitim tektir. Hiçbir ne- denle parçâlanamaz ve bölünemez. Bir yan- da laik eğitim, öte yanda şeriat eğitimi çağ- daş olmadığı gibi, ulusal da değildir. Çünkü ulus, geriye değil ileriye gitmek istemektedir. Bu nedenle eğitim bilimsel olacak, çağdaş ola- cak, laik olacaktır. Atatürk'e göre "Türk hal- kı, o tertemiz insanlar bilmezsiniz ne kadar yenilik yandaşıdır. Vatanımızda engeller hiç- bir zaman bu yoğun topluluktan gelmeyecek- tir. Gelmemiştir de. Engellerin tumü, ulusu yeniliklere, uygarlığa, devrime karşıymış gi- bi gösterenlerden, halkın geri kalmışlığından çıkarlan olanlardan gelmiştir." Ne talihsizliktir ki bu tür kişilerin her na- sılsa iktidara geçmesi ve laik eğitimden ödün- ler vermesi sonucunda, yavaş yavaş cumhu- riyetten ve ulusal egemenlikten de ödünler ve- rilmeye başlanmış, en sonunda Kuva-yı Mil- liyecilerin üzerine titrediği tam bağımsızlığı- mız tehlikeli bir noktaya varmıştır. Körfez Sa- vaşı bu gerçeği tüm açıklığı ile gözler önüne sermedi mi?! Bugün Türkiye Cumhuriyeti ne yazık ki tam bağımsız bir devlet olmaktan çık- mıştır. Vatanımızın dört köşesinde yabancı güçler at oynatmakta, yabancı askerler cirit atmaktadırlar. "Tam bağımsızlığın neresindeyiz" sorusuna olumlu bir yanıt ve- rebilmek hemen hemen olanaksızdır. Her şeyden önce Meclis bağımsız değildir. Büyük ölçüde bağımsızbğım yitirmiştir. Bir kişinin işareti ile yasalar çıkarılmakta, karar- lar alınmaktadır. Siyasal iktidar, ulusal ege- menlik ilkesini bir yana atmış, bir kişinin ba- şına buyruk davranışlarının tutsağı olmuştur. Bunun tek nedeni "geleneksel eğitim yöntem- leri"ne özenip ulusal onura değer verme- mektir. Oysa bize cumhuriyeti kazandıran Kuva-yı Milliyeciler, bundan 70 yıl önce her türlü güç- lükleri meclislerle yenmeye çalışmışlar, dün- yanın gelmiş geçmiş en büyük devlet adam- larından biri olan Mustafa Kemal'le birlikte, Erzurum ve Sıvas kongrelerini aşarak Türki- ye Büyük Millet Meclisi'nin egemenliğine ulaşmışlardır. Meclis egemenliğinden başka bir egemenlik de tanımamışlardır. Tüm sorun- larını meclislerde konuşarak, tartışarak, de- mokratik kurallar içinde ve uygar insanlara yakışır biçimde çözümlemişlerdir. Sonuç Bugün ise Atatürkçü çizgiden ayrıhp "sa- ray kültürü'ne yönelen ve ulusal egemeniiğin biüncine erişemeyen siyasal bir iktidar ne ya- zık ki kişisel bir yönetim sergilemektedir. Ken- disini dev aynasında gören bu iktidann lide- ri, partisinin Meclis grubunu esir aldığı yet- miyormuş gibi, padişahhğa özenerek devleti ve ulusu da esir almaya yeltenmektedir. Ne var ki bu arada, kişisel çalımlar uğruna ya- bancı güçlerin tutsağı olduğunun ve devleti boğazına kadar borçlandırmakla emperyaliz- me boyun eğdiğinin ayrımında değildir. Bu utanç verici durumdan kurtulmanın tek yolu demokratik bir seçimdir. Türk ulusu önümüzdeki ilk seçimde, karakterine uyma- yan bu çağdışı yönetime son vererek özgür ve uygar yaşamak istediğini bir kez daha kanıt- layacaktır. Bağımsızlık Savaşı yıllannda ol- duğu gibi bu kez de parola "Tam bağımsızlık ve kayıtsız şartsız ulusal egemenlik" olacak- tır. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Birbirimize KızmakYerine... "Ben on bir yıllık kaptanım. Pazar günü mesaileri, meslek tazminatı dahil elime 800 bin lira geçiyor. Ocak ayından beri sürdürülen toplu iş görüşmelerinden hâlâ bir sonuç alına- madı. İşverenden yüzde 200 istedik, 50 verdi. Anlayış bekli- yoruz." 800 bin yerine 2 milyon 400 bin lira istemişler, işveren 800 bin yerine 1 milyon 200 bin vermiş... Hiç kimse geçinemiyor! Yok, Bay Özal'ın sevdiği zengin- ler çekmiyor yaşam sıkıntısını. Onlar, yatlar alırlar, lüks taşıt- lar, dış geziler, milyarlık düğünier, balayıları... Hepsi o sevi- ien zenginler içindir. Basın davalarından bir milyara yakın ka- zanç sağladığını söyleyen Turgut Bey, yatlar sahibi borsa uz- manı, TV istasyonu sahipleri mahdum beyler, Çankaya'ya mil- yarlık avizeler satın almak isteyen bayanlar için değil... On- larda ne geçim sıkıntısı var ne de böyte bir korku!.. Bizim halkımız başka ülkelerdekine benzemez. Otobüs iş- çisi iş bırakma mı yapmış, işi mi yavaşlatmış, tersane, deniz- yolu emekçileri direnişe mi başlamış. Hemen homurtular baş- lar. Ne demek, üç-beş kuruş kazanacağız diye otobüsleri, va- purları durdurmak, yarım saatlik yolu bir buçuk saatte geç- mek!.. Geçen gün şehir hatlarındaki pasif direniş sırasında Ka- dıköy'den kalkan vapurda yolcular kaptan köşküne saldırmış, kaptanı hırpalamışlar. Nedeni, Şehir Hatları İşletmeleri'nde çalışaniarın işi yavaşlatma eylemi... Bakın yolcular ne demişler: "Bu hareketin adı en hafif ta- biriyle edepsizliktir." Bu büyük bir medeniyetsizliktir. insan- ların ulaşım hakkıyla böyle oynanamaz..." Bir de çalışanları dinleyelim: "35 yıllık memurum, elime ayda 800 bin lira geçiyor. Bu maaşla nasıl geçinelim." Herkes haklı. Yolcular da, çalışanlar da. İnsanlar işe, has- taneye, ziyarete, gezmeye gidecekler. Vapurla, otobüsle. Bu onların hakkı. Ama yolculara hizmet verenlerin hakkını da düşünmek yok mu? 800 bin lira on yıl öncenin 8 bin lirası mıdır, yoksa daha mı düşüktür? Bugün gecekondu kirası bi- le yarım milyon lira. Çeyrek yüzyılı meslekte geçirmiş bir kap- tan, bir lostromo, bir memur, bir işçi bu haksızlık karşısında direnişe geçmesin de ne yapsın? Gerçek suçlu kim? Türk halkını on yıl içinde en büyük ge- çim çıkmazına, daha beteri batağına sokan kim? Durmaksı- zın '12 Eylül öncesi' der dururlar. Acaba ne değişti son on yılda? Terör mü durdu? Her gün bombalar patlıyor, insanlar öldürülüyor! Yine bir tek suçlu yakalanmıyor. Enflasyon yüz- de 70'e çıkmış. Ama çalışaniarın eline geçen, bu yüksek çiz- ginin çok altında... Direnişçilere halkımız kızıyor Ne demek grev, ne demek işi yavaşlatma, ne demek daha çok para isteme? 'Edepsiz- lik', 'medeniyetsizlik' diyenler hangi toplumda, hangi koşul- larda yaşadıklarını bilmezler mi? Gerçek sorumlunun sekiz yıldır işbaşında bulunan bir partı olduğunu anlamıyorlar mı, görmüyorlar mı? "Sen grev yapıp benim işimi bozuyorsun, ben bu tür direnişlerden huzursuz oluyorum" diye haklarını almak isteyenleri suçlamak akıl alır bir tutum mudur? 800 bin, 600 bin lira ile İstanbul'da ya da büyük bir kentte yaşanmaz, sürünülür! Hele bir-iki çocuk da varsa, bu para mutfak giderini bile karşılayamaz. Vapur yolcuları kendi ya- şamlarından bunu bilmiyorlar mı? Kaptanı hırpalamak, kap- tan köşkünü dağıtmak neye yarar? Grevcilere, direnişçilere öfkelenmek neyi çözümler? Çözüm sandıktadır. Ülkeyi sekiz yıldır tek başına, tam bir sorumsuzlukla yönetenlerin en kısa sürede değiştirilmesin- dedir. Bu aiie hegemonyasının ortadan kaldırılmasındadır. 60 milyonun bilinçli bir şahlanışındadır... MÜSLÜM ÇAKICI 1957-1980 "Seni, anlatabilmek seni, tyi çocuklara, kahramanlara. Seni, anlatabilmek seni. Namussuza, haldan bilmez, Kahpe yalana..." AİLESİ VE DOSTLARI ADINA tSMAİL ÇAKICI IİAYUYİ HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI TARIK ZAFER TUNAYA İNCELEME YARIŞMASI 1991 - 1992 Yıh Inceleme Konusu ANAYASAL VE SİYASAL YAŞAMIMIZDA CUMHURBAŞKANININ YERİ ÖDÜL JÜRlSİ Prof. Dr Rona AYBAY Prof. Dr. Lütfi DURAN Prof. Dr Münci KAPANİ • Doç. Dr. Fazıl SAĞLAM Prof. Bahri SAVCI - Prof. Dr Erdoğan TEZİÇ Prof. Dr. Vakur VERSAN ÖDÜLLER Birincilik odülü : 3.000 000. TL. İkincilik ödülü : 2.000 000 TL. Üçüncülük ödülü : 1.000.000. TL. Mansiyonlar . : 500.000. TL. KATILMA KOŞULLARI * Yarışmaya, Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri Araştırma Görevlileri ve öğrencileri ( 1991 yılı mezunları dahil ) ile Hakim ve Avukat stajerleri katılabilirler. * Ineelemeler. 25 daktilo sayfasını geçmeyecek biçimde. çift aralıklı olarak yazılmış olacaktır. * İncelemeler. yazarların kısa yaşam öyküleriyle birlikte 7 nüsha olarak, en geç 15 Kasım 1991 tarihine kadar aşağıdaki adrese ulaştırılmalıdır. Aybay Hukuk Araştırmaları Vakfı Sıraselviler Cad. 87 Yeni Hayat Apt. K.l D.i Taksim 80060 İstanbul * Yanşma sonuçlan Ocak 1992 içinde açıkianacaktır. ACIKAYBIMIZ Odamız eski Genel Sekreterlerinden NADİR KARAPINAR'ı 1956-19.6.1991 elim bir trafık kazası sonucunda kaybettik. Ailesine, yakınlarına, dostlarına ve maden mühendisleri topluluğuna başsağhğı dileriz. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU AaKAYBIMIZ Maden Mühendisleri Odası Eski Genel Sekreterlerinden NADİR KARAPINAR'ı elim bir trafık kazasında kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Ailesine, yakınlarına ve tüm mühendis ve mimar topluluğuna başsağhğı dileriz. TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ PENCERE VEEAT Fikri Paşazade Ahmet Mukbil Beyefendi ile Naciye Hanımefendi'nin mahdumu; Berin Gençer'in eşi; Nur Gençer ile Zerrin Gençer'in çok sevgüi babaları; Nursel Gençer'in sevgili kayınpederi; Ihsan Onur Gençer ve Haşim Orkun Gençer'in sevgili dedeleri; Iffet özden'in ağabeyi, Biltin Toker'in eniştesi emekli operatör Dr. HAŞİM GENÇER 18 haziran salı günü ebediyete intikal etmiştir. Merhumun cenazesi 20 haziran perşembe günü öğle namazını müteakip Altınoluk'ta toprağa verilecektir. EŞİ BERİN GENÇER VEFAT Merhum Mehmet Sait Bey ile merhume Havva Refika Hanımefendi'nin kızlan; merhume Hayriye Arığ, merhume Necmiye Yücekök, merhume Nazmiye Kalavoğlu, merhum Celal Sait Siren, merhume Naime Balkuv ve Nezihe Siren'in kardeşleri; eski îçişleri Bakanlığı Müsteşarlarından Mehmet Recai Türel'in sevgili eşi VEHİBETÜRELİ 18 haziran günü vefat etmiştir. Cenazesi 20 haziran perşembe (bugün) Teşvikiye Camii'nde kıhnacak öğle namazını müteakip Topkapı Kozlu Kabristanı'na defnedilecektir. AİLESİ TÜRK HAVA YOLLARI A.O.DAN —Ortaklığımızca yasal bekleme süreleri dolan ve uçaklar- da unutulan kayıp eşyalar ile bagajların kapalı zarfla teklif almak usulü ile satışı yapılacaktır. —Anılan satış işi tahmini bedelsiz olup geçici teminat tuta- rı firmalann teklif edecekleri bedelin % 4'üdür. — Kapalı zarfla verilecek teklif mektupları en geç 11.07.1991 günü saat 17.00'ye kadar istanbul, Atatürk Havalimanı THY A.O. Genel Yönetim Binası B Blok Asma Kat adresinde mu- kim Sat. Alm. ve Stk. Kont. Başkanlığı'nda bulundurulacak- tır. Anılan gün ve saatten sonra elden verilen veya posta ile gönderilen teklif mektupları kabul edilmeyecektir. —Konuya ilişkin ihale 12.07.1991 günü saat 10.00'da yu- karıdaki adreste yapılacaktır. —Şartnamede istenilen tüm belgelerin aslı veya noterden tasdikli suretlerin ibrazı gereklidir. —Şartnameler yukarıda belirtilen adresten temin edilir. —Ortaklığımız 2286 sayılı Devlet ihale Kanunu'na tabi ol- mayıp ihale konusu eşyayı satıp satmamakta, dilediğine kıs- men veya tamamen satmakta serbesttir. TÜRKİYE JOKEY KULÜBÜ 1. FOTOĞRAF YARIŞMASI 1991 Türkiye Jokey Kulübü, Türk fotoğrafçıları arasında ödüllü bir fotoğraf yarışması dûzenlemişiir Yarışmanın konusu: "AT" "AT YARIŞI" "AT YETİŞTİRİdLİĞİ"dir. Ödüller: Birincı ödül: 5.000.000 (Beş milyon TL.) ikınci Ödül: 3.000.000 (Uç milyon TL.) Üçüncü Ödül: 2.000.000 (İki milyon TL.) 5 adet mansiyon: 1.000.000 (Toplam Beş Milyon TL.) Seçici Kurul: Türkiye Jokey Kulübü Temsilcisi SANAT ÇEVRESİ Dergisi Sahibi Fotoğraf Sanatçtsı-Refocolor A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye Jokey Kulübü Temsilcisi Mirrar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Ana Sanat Oalı Başkanı Fotoğraf Sanatçısı-İFSAK Yönetim Kurulu Başkanı 7- M.Nimet ÜYKEN Gazeteci-Yazar YARIŞMAYA KATILACAK TÜM SANATÇILARIMIZA BAŞARILAR DİLERİZ. Yanşma şartnameleri Türkiye Jokey Kulübü İstanbul Veliefendi Hıpodromu ile Ankara, izmır, Adana, Bursa hıpodrom müdûrlüklerinden temin edilebilir. Yanşma ve Sergiler Koordinatörü: HAMİT KINAYTÜRK 1- Y.Müh. Cahit AYBEK 2- Hamit KINAYTÜRK 3- A.Halim KULAKSIZ 4- Dr. Ergon MENGİ 5- Doç. Tunç TÛFEKÇİ 6- Aclan URAZ "Vatana İhanet" Yasası Neden Kaldınldı?.. 82 Anayasası'na göre Türkiye'nin Cumhurbaşkanı "sorum- suz, tarafsız, yetkisiz"d\r. Peki, Cumhurbaşkanı'nın sorumsuzluğu sınırsız mı? Hayır... Batı'daki pariamenter rejimlerde "muüak sorumsuzluk" söz- konusu değildir; "vatana ihanef suçu sorumsuzluğa bir sı- nır çizmektedir. Bizim anayasamızın 105'inci maddesinin son fıkrası şöyle yazıyor: "Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten do- layı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının en az üç- te birinin teklifi üzerine üye tam sayısının en az dörtte üçünûn vereceği kararla suçlandınlır" Bu durumda ortaya önemli bir soru çıkıyor: Cumhurbaş- kanı yalnız "vatana ihaneHe yargılanabileceğine göre bu su- çun niteliği ve içeriği nedir? Bilindiği gibi çağdaş ceza hukukunun temel ilkesi "kanun- suz suç olmaz" kuralıdır. Vatana ihanetin bir kanunu var mı? • Düne kadar vardı. "Terörie Mücadele Kanunu" usulca, sessizce, "Vatana İha- net Kanunu"nu kaldırdı. Neden? Bilinmiyor nedeni. Ancak bir tek kişi bu değişikliğin bilincine varıp soruna eğil- di; Ceza Hukuku Profesörü Sayın Faruk Erem'm 10 Haziran 1991'de Cumhuriyet'te çıkan yazısı bu bakımdan çok önem- lidir ve bir sorunu gündeme getirmektedir. Gerçekten cezaevlerini büyük çapta boşattan; ama bu alanda tam bir adaletsizlik örneği olan "Terörie Mücadele Ka- nunu"nun 'Geçici Hükümler' bölümündeki 23'üncü madde- sinde "2 sayılı Hıyanet-i Vataniye Kanunu yürüriükten kaldırılmıştır" diye yazıyor. Anayasanın 105'inci maddesinde bu durumda bir boşluk doğmuyor mu? Cumhurbaşkanı ancak vatana ihanet suçuyia yargılanabileceğine göre bu suçun kanunu kaldırıldığı zaman 105'inci maddenin son fıkrası da geçersiz mi oluyor? Kimi devletin başmdaki kral, "sınırsız sorumsuz" sayılmış- tır. Prof. Erem diyor ki: "Cumhurbaşkanı'nın sorumsuz olduğu, bütün kararianndan ötürü başbakan ve ilgili bakanlann sorumlu tutulacağı, Cum- hurbaşkanı'nın yalnız vatana ihanetten sorumlu tutulacağı, anayasanın 105'inci maddesi hükmüdür. Eğer bu sorumluluk (vatana ihanet sorumluluğu) kalkmış olursa, Türkiye 'Cumhuriyet olmaktan çıkar, krallık ya da padisahlık durvmu- na gelir!' • Prof. Faruk Erem'in yazısını okuduktan sonra "Terörie Mü- cadele Kanunu"nun Meclis tutanaklanna göz attım. Bu alan- da hiçbir konuşma ve tartışma yok. Sayın Erem sorunu ortaya atıncaya kadar basın da konu- ya eğilmedi. Ancak siyasal yaşamda daha önce bir başka konu tartışılıyordu: "Cumhurbaşkanı, anayasayı fiilen' rafa kal- dıran ve anayasal düzeni ANAP Meclis Grubu'na dayanarak 'de factö değiştiren eylemleri nedeniyle 'sorumsuzluk sının 1 nı aşmıştır; Yüce Divan'da yargılanması gerekir" Bu tartışmayı açanlar, Çankaya'ya dönük sert çıkışlar yapmışlardır. Öyleyse bir soru oluşuyor: Cumhurbaşkanı 105'inci maddedeki sorumluluk sınırını büsbütün kaldırmak mı istemiştir? Çankaya'dan bu soruya verilecek yanıt beHidir; Sayın Özal elini yıkayıp çekiıecektir. Peki, "Terörie Mücadele Kanunu" nu hazırlayan ANAP'lılar ne diyecekler? • "Kanunsuz suç olmaz". Anayasanın 105'inci maddesinin son fıkrası, bu temel il- keye göre boşlukta sallanıyor. ' v Ne yapmalı? ' J " " Ya *Vatana ihanet" suçunu tanımlayan ve yürOrlüge koyan yeni bir yasa çıkarılmalı ya da anayasanın 105'inci maddesi- nin son fıkrasını kaldırmalı... Padisahlık geçerliyse rejimin adını koyalım, kendi kendi- mizi aldatmayalım. İnsan Haklan Derneği Ankara Şubesi Şubat 1988-Haziran 1990 Dönemi Şube Sekreteri Sevgili Arkadaşımız Maden Mühendisi-Avukat NADİR KAjRAPINAR'ı Ankara içinde trafik kazasında yitirdik. Üzgünüz. Acılıyız. İHD ANKARA ŞUBESİ KURTCE•TURKCE KÜRTCE, FRANSIZCA KÜRTCE\İNGİLİZCE^ II II SOZLUK DICTIONNAIRE KURDE/TURC/FRANÇAIS/ANGLAIS KURDISH/TURKISH/FRENCH/ENGLISH DICTIONARY ÇIKTI S O S Y A L Y A Y I N L A R Babıâli Cad. No: 14 / Cağaloğlu - İstanbul Tel:528 33 14/522 52 13 MALTEPE'DEKİ Hukukçular ve Idareciler Yapı Kooperatifi'ndeki hakkımı devrediyorum. Telf: 354 92 51 - 325 86 49
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear