02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/14 DİZİ-RÖPORTAJ 14 HAZİRAN 1991 Binbaşı Kasım Şeyh, Sait'in bacanağıydı, ama 1924 yıhndan beri Mustafa Kemal ile haberleşip, Kürt hareketini ihbar ediyordu. Şeyh Sait'i bacanağı yakalattı Öncesi ve sonrasıyla ŞEYH SAİT AYAKLANMASI UĞUR MUMCU B'inbaşı Kasım yıllar sonra, Şeyh Sait'in yakalanışını şöyle anlatıyor: "Şeyhler aralannda görüşüp tartışmışlar. Beni çağırdılar. Teslim olacaklarını söylediler. Ben Şeyh'e baktım. 'Evet teslim plmaya karar verdik' dedi. Teslim olacağına yemin mavzeri kalbime dogrulttu. etti. 'Bütün harekâtı da sana teslim Akrabalanmdan biri elindeki silahı ediyorum' dedi" çekip aldı" K — 1 3 — Aradan yıllar geçmişti. Söke Kaymakamı Kâzım Atakul, karşısındaki uzun boylu esmer adamı dikkatle dinliyor. Arada sorular soruyordu. Esmer, uzun boylu siyah bıyıklı adam anlatı- yordu. Kaymakamın karşısındaki uzun boylu adanun adı, Kasım, soyadı Ataç'tı. Şeyh Sait'in bacanağı ve Cibranü Halit Bey'in kayınbiraderi Binbaşı Kasım, 13 Ocak 1945 günü Söke Kaymakamı'na Şeyh Sait'i 15 Nisan 1925 gü- nü nasıl yakaladığını, Cibranlı Halit Beyi ve Kürt tstiklal Cemiyeti'nin nasıl ele verdiğini anlatıyor- du. (218) Binbaşı Kasım'ın Söke Kaymakamı'na Şeyh Sa- it'i 15 Nisan 1925 günü Abdurrahmanpaşa Köp- rüsü'nde nasıl yakaladığını şöyle anlatıyordu: "Solhan'm Bugilan ve tğik köyündeyiz. Şeyh Sait, bir kâğıt gönderiyor. —Türk askerinin geldigini ve kuvvetin fazia ol- duğunu ve kendi kuvvetlerinin daglara çekilmek zorunda kaldıgını, bir kısmının da evlerine dagıl- dıklannı, işlerin kötüye gittigini yazıyordu. lki gün sonra da kendisi ansızan Iğik köyüne gel- di. Şeyh Sait'in esasen bana hiç güveni yoktu. Fa- kat Şeyh Abdullah, ona güven vermişti. Ikisi ya- nıma geldiler. Şeyh Sait: —Bu tşe başiadıfımda ümitliydim. Fakat vahim bir netice ile karşüaştım. Ancak umutsuzluk caiz degildir, dedi. Bu konudaki görüşümü sordu. Ben de günün birinde dunıma hâkim olacağımı ve bu işi yaratan Şeyh Sait'i elden kaçırmamak ge- rektiğini duşUnerek kendisini kuşkuya düşürme- mek için yapay bir ciddiyetle şu yanıtı verdim: —Bu işin önemi biliniyor. Böyle bir dar gunde düşünceleri keskinleştirecek sonılara ve yonımla- ra yer yoktur. Bugün vereceginiz emirieri hepimiz ve herkes kayıtsız, koşulsuz kabul etmelidir. Bu sözümden memnun göründü. Ve: —Şu halde buradaki 400 kişilik kuvveümizle Muş Ovası'na inelim. Murat Nehri'ni köprüden ge- çip Huyit Reisi Nuh ve Hasenanlı Halit ile birie- şeiim, oradan Iran'a geçelim, dedi. Hemen hazırlık yapılmasını emretti. Bir saat sonra hareket edildi. Girvas köyünde akşam na- mazı kılındı. Şu öneride bulundum: —Akşam karanlıgında Bogilan gediginde kuv- vetimizin bir pusuya düşmemesi için Ueriye bir si- lahlı birlik gönderilmesi uygundur. Şeyhler, bu önerimi uygun buldular. Şeyh Sait, öğnüt Beyleri'ne 'biriniz beş on atlı ile ilerde yürüyüniiz' dedi. Birkaç kez yineledi, ya- nıt veren olmadı. Benim de aradığım buydu! Ve hemen 'bu akşam nöbeti ben alayım, başka zaman digerleri alırlar' dedim. llerledim. Arkamdan kardeşimle beş-on atlı geliyordu. Bo- gilan Gediği denilen boğazı geçtik. Muş Ovası'na indik. Atlıyı durdurdum. Biraz sonra şeyhJer geldiler. Şeyh Sait, 'haydi yüriiyeliın' dedi. Ben: —Evet ama buradan köpriiye altı saatlik mesa- fe var. Sabaha da dört saat var. Köprüden nasıl geçersiniz? 'Uygun' dediler. Bazıları 'Mnrat'ı, geçitten ge- çelim. Gıindüzün atlı geçtigini gördüklerini' söy- lediler. Ben: —Şu mernlekette nisan ayı taşkınında gece ya- rısı Murad'ı geçmek raucize sahibi olmak demek- tir. Gttndüzün sular azalıyor, geceleyin son dere- ce kabanyor, bunu herkes bilir dedim. Şeyh Abdullah: —Hepiniz geçseniz de ben suya vurmam. Ölü- miime ben kendim sebep olacagıma, başkası beni öldürsüD dedi. Şeyh Sait 'şu halde ne yapalun?' diye sordu. Ben: —Girvas köyüne döneiim, orada sabahlayalun, yarın görüşürüz dedim. Geriye dönüldü, Girvas'a geldik. Sabah şeyhlerle görüştük, Şeyhlere 'Şerafellin Dağı'ndan aşıp Varto'ya in- memizin vaayeti biraz daha kolayiaşUracagım' söyledim. Tartışmalardan sonra Şeyh Abdullah'ın da et- kisiyle bu önerimi benimsediler. öğleyin Şerafettin dağma tırmandık. Birkaç yüz metre yükseklere çıkınca karlann üzerinde yürü- yoruz. Bata çıka dağın üstüne çıktık. Şerafettin'- in 2500 rakımmdayız. Hafif bir tipi ile karışık bir kar yağışı başladı. Ovaya inip de bir taraftan kaçmaya fırsat bul- masınlar diye hemen kozey yıldızmı yön vererek önculeri tembih ettim. Ve bunlan izledik. lki saat sonra Varto yüzünü aştık. Ve dağda bulunan Ha- biban köyüne indik. Köyde kimse yok. Yerleştik, herkes yorgun yatıyor. Ben bir mektup yazdım. Fırka Komutanı'na gönderdim. Beni gözlüyorlardı. Şeyh Sait'e haber vermişler. Şeyh çağırdı. —Atlıyı geri al, burada bulundugumuzu etrafa ve hükiimete hissettirmesin yahut ben birini gön- dereyim geri getireyim dedi. —Şimdi geri çağınrım, dedim. Biraderi yolladım. Mektubu yırtıp atlıyı getir- di. İkindi vaktinde köyün kenannda akan incecik suyun başında toplanan şeyhlerle beyler beni ça- ğırdılar. Şeyh Sait, görüşümü sordu. Ben, başka yollar gösterdim. Beylerden biri 'Sen göz göre göre bizi Türklere öldürteceksin. Senin gösterdigin yolda müfrezeler vardır. Bize ne düşmanlıgın var?' dedi. Ben işi gürültüye boğmak için bağırdım: —Sen bu ağzınla mı 600 yıllık hükiimetle uğraş- maya kalktın? O miıf rezelcrle degilse başka mttf- rezelerle karşdaşacaksın dedim. Ve oradan ayrıldım. Akşam namazı, hepsi at binmiş olarak bulun- duğum yere geldiler. Bizi de ister istemez atlara bin- dirdiler. Şeyh Sait'in fîkri, Varto suyunu geçip Hıms'a doğru gitmekti. Beraberimdeki bir miktar atlı ve Şeyh Abdullah ve biz, başka geçite indik. Onları biz bekliyorduk. Onlar da bizi bekliyorlardı. Ni- hayet bizi buldular. Geçitten geçtik, bir yokuştan sonra Baltaş kö- yü tepesine çıktık. Tugay karargâhı 20 dakika sağımızda, Fırka ka- rargâhı bir saat solumuzda ve bu arada hiçbir ter- tibat, posta ve hatta gözcü bile yok. Güneş, doğmuştu. Dürbün elimden düşmüyor, hep bir takip müfrezesi ve kuvvetin hareketini göz- lüyonım. Gelen yok. Çevre köy halkı işaret atışlan yaptı. Hiçbir en- gel ile karşılaşmadan o gün akşam üzeri İspahan köyüne indik. Akşam namazından sonra Melhemli köyüne geldik. Melhemli köyü şeyhlerin köyüdür; ancak yerinde yeller esiyor. Ne şeyh var ne de kimse! Geceledik, sabahleyin köyün güneyinde Murat nehri üzerinde bir tepede toplandık. Şeyh Sait, orada, bir yolcuya bir altın verdi. Mu- rad'ı yüzüp geçerek karşıdaki köyün adamları ken- dilerini geçirmek üzere geçidin başına gelmelerinı istedi. Bir aralık, yolcuyu bir kenara çektim, ken- dimi tanıttım. Ve askeri kuvvet beklediğimi, karşı köydeki atlının geçit başmdaki şeylerin geçişleri- ne engel olmalarını ve aksi takdirde akşama ka- dar kalmaz, bütün çoluk çocuklanyla köylerinin yakılacağını söylemesini tembih ettim. Yolcu yüzerek Murad'ı geçti, bir saat sonra beş- on atlı geçit başına geldiler. Şeyh Sait, 'İşte bizi ge- çirmek için atlar geldi' dedi: —Murad'ı geçersek, selamete vardık demektir. Nub ile Halit'i buior biriikte Iran'a geçeriz. Ben: —Buradan itibaren hakaretlerine katılmayaca- gımı, bu yaşa kadar Türk vatanına karşı nankör- liik yapmak tenezziilünde bulunamayacagımı ve geçidin -geçebilirlerse- kendilerine açık oldugunu söyledim. Şeyh Abdullah: —Ben Acemlerin ve tngilizlerin ekmegini yeme- yecegim. Ve sizinle de gelmeyecegim. Öiüm nere- de olsa bizi bulacakbr dedi. Şeyh Sait: —Zaten ikinizin de gizli gizli görüştüğünüzü bi- liyordom, dedi. (219) Ve yürüdü. Büyük bir kütle ile geçidin başına vardılar. Karşıdan yaylım ateşi gibi silah sesleri duyuldu. Şeyhler dönüp bize geldiler. Bir iki saat sonra bir askeri birliğin dağdan indiğini haber verdiler.Dür- bünle baktım. —Herhalde bir fırka geliyor. Bu suvariler ön- ciidür, yüz atlı, otuz kadar yaya tabmin ediyorum dedim. Beş kilometre karşımızdaki Darabi köyüne in- diler. Orada bir müfreze sağa, bir müfreze sola çı- kardılar. Diğer kısmı köyde kaldı. Şeyhler, aralannda görüşüp tartışmışlar. Beni çağırdılar. Teslim olacaklannı söylediler. Ben Şeyh'e baktım. 'Evet teslim olmaya karar verdik' dedi. Yemin etti. 'Hiçbiri teslim olmasa bile ben teslim oJurum, bütün harekâlı da sana teslim ediyonım' dedi. —Şu halde Varto'da fırkaya teslim olalım, de- dim. Ve hemen tepeden Murad kıyısına indik. Bir kıs- mı aynlmış, oralarda saklanmışlar. Varto'va bir- buçuk saat uzaklıkta Carbahor köyü yakımnda ak- rabalanmdan biri geldi. öğnüt Beyleri'nin Şeyh Sa- it'i kandınp caydırdıklannı ve teslim olmayıp Mu- rat'ı geçeceklerini söyledi. Şeyh'e yetiştim. Köyün kenanna vardık. Yolun yukandan geçeceğini söyledim. 'Asagı caddeden çıkalım' dedi. Köyün içinden geçtik; yüıe ses yok. Köyü geçin- ce, 'teslimden vazgeçtiğini, boş yere kanını neden heder edecegini' söyledi. Beş çeyrek uzaklıktaki Abdurrahman Paşa Köprüsü'ne gelinceye kadar cevaplanmla idare ediyordum. önde öngüt Bey- leri 90 atlı ile yurüyorlardı. Bunlar, köprüyü geç- tiler. Şeyh Sait de geçmek için atından indi. Ben de indim. Geçmemesini ve bırakmayacaği- mı söyledim. Elini şöyle havaya sallayarak köprüye doğrul- du. Ben silahımı beylere çevirdim. Birkaç söz söy- leyerek ateş ettim. Ateşe karşılık gelmedi. Çayın öbür yakasından atlının karartısı da kalmadı; kaç- tılar. Şeyh Sait, köprüyü geçtikten sonra akrabalanm- dan bir ikisi önünü kestiler. Ve beni çağırdılar. Köprüyü geçtiğim zaman Şeyh Sait Uç arkadaşı ile kayaya arkasını dayamış ve elinde mavzer, ak- rabamdan ikisi de yolun üzerinde silaha davran- mış durumda bekliyorlar. Ben, Şeyh Sait ile karşılaştım. Elindeki mavzeri kalbimin üzerine çevirerek 'bak' dedi. Ben silahı göğsümden uzaklaştırdım. Oradaki akrabalanm- dan ikisi her ikimizin de silamnı almak istedi. Şeyh Sait 'vennem' dedi. Fakat akrabam çekti, aldı. Fişek yatakta ve silah tetikteydi. Meğer Şeyh Sait, silahını göğsüme uzattığı za- man arkamdaki biraderim silahı ile Şeyh'e nişan almış, ihtimal ki bu nedenle ateş edememişti. Biz altı, onlar dört kişi, hepimiz silahlıyız. Var- to'ya gitmek için ne kadar ısrar ettiysem de para etmedi. Şeyb Sait'in (önde) bacanağı Binbaşı ihbarda bulunmuştu. Sonunda fırka komutanına tezkere yazdım: '12., Fırka Komutanlığına.' Şeyb Sait'i Abdurrahman Paşa Köprüsü'nde tu- tukladım. Küçük bir müfrezenin goDderilmesini arz ederim. Emekli Binbaşı Kasım (15 Nisan 1925) Bir atlı ile gönderdim. (220) Hizmetçinin hareketinden bir buçuk saat sonra Fırka Komutanj telefon etmiş olmalı ki, Carbohor sutlanna bir manga asker çıktı. Biraz sonra bize doğru adım adım geldiler. Yaklaştılar, kim oldu- ğumuzu sorup anladılar. Başlanndaki subay Caıbohar'a davet etti. Git- tik. Varto'dan istediğim müfrezeyi Hareket Şubesi Müdürü Yüzbaşı Ata Komutası'nda gönderen Os- man Paşa, (..) beni takdir etmişti. Duyduğuma göre Osman Paşa, orduya başvu- rarak Varto'da idarrfıma emir verilmesini istemiş; ancak iki hafta önce Şeyh Sait'i benim tutukladı- ğım bildiren telgrafı ile bu istek çeliştiği için Istik- lal Mahkemesi Savcılığı beni istemiş, bu yüzden be- ni yok etmeye ojanak bulamamıştı." Kasım Ataç'm ifadesinde şaşırtıcı olanı, ayak- eyh Sait daha sonra teslim -E'Vasım Bey 1924 yıhndan beri Kürt aktan vazgeçer ve Murat suyunu bölgesindeki gelişmeleri Mustafa geçerek kaçmak ister. Binbaşı Kasım Kemal'e ihbar ettiğini şöyle anlatır: anlatımım şöyle sürdürür: "Köprüyü "Bulunduğum çevre ve bölgede bir geçtiğimde Şeyh Sait üç arkadaşı ile Kürt bağımsızlığı ve Türkiye'den arkasmı kayaya dayamıştı. Elindeki ayrılmayı amaçlayan akımlar bulunduğunu, bunun halkı etkilediğini, önlemler ahnması gerektiğini arz etmiş ve teşekkür yamtları almıştım." Kemal Paşa Mahallesi'nde oturuyordu. Kasım, olaydan yıllar sonra Mustafa Kemal ile gizli görüşmelerini ve Kürt tstiklal Cemiyeti'ni nasıl ihbar ettiğini Söke Kaymakamı Kâzım Atakul'a böyle anlatıyordu. '1924 yüında Atatörk Erzurum'a geldi. Halkn saygılamu sunmak için Muşlular ile biriikte Erza- rum'a gitmiştim. Kabulden sonra Atatürk'ten özd görüşme istedim, kabul edildim. 9. Kolordu Ko- mutanı Ali Sait Paşa (Aybaytugan) hazırdı.' Demek ki Kasun'ın ihaneti 1924 yıhnda başlı- yor, 1924 yılı ekim ayında Kasım, hem Cibranlı Halit'i hem Yusuf Ziya ve Şeyh Sait'i Gazi Paşa'- ya ihbar ediyor! Gazi Paşa da Ankara'ya döner dönmez emir ve- rerek Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya'yı tutuldatıyor. Kasun, ayaklanma sırasında 7. Kolordu ile giz- li gizli görüşüyor... TBMM Başkanı Kâzım Paşa (özalp) Binbaşı Kasım'a bu çabalanndan ötürü bir teşekkür telgrafı bile çekiyor. Ataç'ı dinleyelim: —"Şeyh Sait'in Yusuf Ziya'dan etkiknerek ayaklanma fıkri taşıdığını duymuştum. Erzurum'- dan Varto'ya dönüşümde Hınıs'ta bes saat sürea tartışmamız üzerine bu fikirden tamamen vazgeç- rjgiııi söyledi. Bu arada yoMıazırbJdanndan da vaz- geçti, fakat, olaylar ayaklanma fikrinin degJşme- digini ortaya koydu. Atatürk'ün Ankara'ya dönüşünden sonra Yu- suf Ziya ve arkadaşlan için Bitlis'te bir Özel Harp Divam kuruldu, Yusuf Ziya'nın ifadesi üzerine ba- zı aşiret reisleri ile Şeyb Sait Divanı Harp'e çagnl- dı. Erzurum'da Tetkiki Hesabat Komisyonu baş- kanlıgından aynlan Miralay Halit Bey, Bitlis'e gö- türüldü. Hasenan aşiret reisi Halit ve Zerikanlı aşiret reisi Kerem, tebligaU uymayarak kaçtılar. Şeyh Sait, yasltlıgıru 1leri sürerek ifadesinin Hınıs'tt almmasını istedi. Verilen emirle Hınıs'ta ifadesi almdı. ' Bitlis Valisi ve 2. Fırka Komotanı Kasım Dirik Paşa, Muş ve Erzurum valilerinin de yardımlany- la ve askeri bir kuvvetle ayaklanmayı bastınnaya memur edildi. Bitlis-Muş arasında oturan Huvit (Mutki aşireti) reisi ünlü Hacı Musa'yı yakalayıp Bitlis'e gönderdi. Ve Bulanık ilçe merkezi Kop'a kadar geldi. Hasenanlı Halit'in Varto köylerinden geçecegi- ni haber aldım. Ankara'da Cumhurbaşkanına, Başbakana, tçişleri Bakanına ve Meclis Başkanı- na ve Muş Valisi aracılıgı ile de Kâzım Paşa'ya teig- raflar çektim. Sözcükleri anımsamıyorum, genel anlanunı anımsryorum. Telgraf şöyteydi: Hasenanlı Halit, Cumhuriyet aleyhinde kötü dn- şünceleriyle Cibranlı aşiretimizi ve ilçemizi lekde- mek amacındadır. Aşiretimiz bu amacı oefretle karşılamakta ve cumhuriyet hükümetinden adale- tin uyguianmasını istemekte ve bu ugurda hizme- te amade bulunmaktadır.) Hasenanlı Halit, bu başvnruyn haber almış ve fikrinden vazgeçmiş. Bir bölük seyyar jaBdarma Halit'i evinde yakalıyor. (..) altı jandarma ile ha- reket ediliyor. Oglu Şemsettin, yüz atlı ile Halit'i jandarmalann elinden kurtanyor. Zirikanlı Kerem, bir aralık Hınıs'tan Bulanık köyterine geciyor; oradan Varto köylerine geliyor. Bir saat uzaklıktaki Carbahor köyünde jandarma müfrezesi ile küçük bir çatışmadan sonra akşam karanlığmdan yararianarak yoluna devam ediyor. Genç, Ögnüt, oradan da Çapakçur'a iniyor. Kerem'in geçişinden bir gün sonra jandarma bö- lügü Varto'ya geldi. (...) Esasen venüği ifadderden şüpheli bulunan Şeyh Sait, Erzurum Valisi'nin Hıms'a getecegüıi haber alınca Hınıs'ın Susar bncagındald koynnlannı ba- hane ederek savuşuyor. Son baharda Halep'e beş altı bölük koyun satan ve parasmı altın olarak Is- tanbul'da alan Şeyh Sait'in oglu Ali Rıza, bu sı- rada Erzurum'a gelmiş; babasımn Susar'da bulun- duğunu haber almış ve dogrnca yanma gttmiş, ara- lannda ne konustnklannı bilemeyeceğim. Ancak duydnklanma göre Ali Rıza babasına: —tstanbul'da Seyit Abdülkadir De görüştüjü- nü ve onun bir Kürtlük işi ile meşgul bmlunduğn- nu ve ilkbaharda HakkÂri yöresine geçerek bir kı- yam hareketini yönetecegini söylemiş. Ali Rıza, oradan evine geliyor. Şeyh Sait de Sn- sar'dan Ögnüt bugünkü Karhova' ilçesine geciyor. Orada aşiret reisleriyle konuşuyor. Sözler, vaatler alıyor. Devamla Çapakçur; Çan, Fahran bucak- lanna ve ilçe merkezJerine ugrayarai birer ikişer gece kalarak Genç ilinin merkezi olan Darahini'- ye geciyor. Gerek geçtigi Uçelerde gerekse 0 mer- kezinde bütün sözleri cumhuriyet aleyhine oldu- ğu balde yerel memurlar saygıyla karsılanuşlar ve hükümete haber vermeyi bile düşiinmemişlerdi. İstiUal Mahkemesi, bu dediklerimi geregi gibi saptamıştır." Binbaşı Kasım'm Şeyh Sait'i yakalattığı bilini- yordu. Ancak Kasım'ın ayaklanma ile ilgili ihba- n, 1924 yılında Mustafa Kemal'e yaptığı bu Kürt tstiklal Cemiyeti hakkındaki soruşturmamn bu ta- rihten sonra başladığını bugune kadar bilen insan sayısı çok azdı. Olaydan sonra uzun yıllar Isparta'da sürgün ya- şayan Şeyh Sait'in kâtibi Fehmi (Fu-at), her hal- de, kesilecek ağaç ve balta arasındaki konuşmala- n anlatan şu şiiri Cibranlı Binbaşı Kasım'ın iha- neti için yazmış olmalıdır: Ben güctt senden alıyorum/Başunı senin elink kesiyonım/sen bana vermezsen balta sapını/be- nimle taş arasında ne fark vardır? Bu Kürtlerin hikâyesidir Dertlerin başı da bu- dur/Onların bazı haramzade evlatlan/Evlatlann nankörteri/yabancüara ellerini vererek/Kürtleri boyunduruk altında tutuyorlar. Yarın: Isyancılar mahkencde Kasım (arkada), ayaklanmadan bir yıl önce Mustafa Kemal'e lanmayı 1924 yıbnda Mustafa Kemal Paşa'ya Er- zurum'da ihbar ettiğini anlatan bölümdü. Ifadeyi okuyalım; —Bulunduğum çevre ve bölgede bir Kürt bağım- sızlığı ve Türkiye'den aynlmayı amaçlayan akım- lar bulunduğunu, bu akımlann halkın yüzde sek- sen beşini etkilediğini, ruhlannı bildiğim için adam saptamada aynca kanıt gerekmediğini, hükümet- çe bir an önce önlem alınması gerektiğini, bu ön- lemlerin de örneğin merkezde bir gezici fırkanın oluştunılmasını. aşiret reislerinin Baö'ya sürülme- lerini, karşı koyanlann örnek olacak biçimde şiddetie cezalandınlmalannı, yoksa büyük bir felaketin gei- mekte oldnğunu gözümle görür gibi olduğumu, söytediklerimin hiçbirinin sonışturnlmasuıa bile ge- rek olmadığını aynntılı olarak arzetmiş ve teşek- kür yanıtlarım almıştım. (221) Bu sözler de Binbaşı Kasım'ındı. Kasım konuşuyor, Söke Kaymakamı Kâzım Atakul da bu sözleri tutanağa yazdınyordu. Ayaklanmadan sonra Söke'ye yerleşen Kasım Bey... bugün Tariş binasının bulunduğu tren yolu çevresinde bir küçük incir bahçesi satın almıştı. 2l8)-Binbaşı Kasım Ataç'ın bu sözlerini içeren ifade- p Emniyet MüşavirUği'nin 9.12.1944 gün ve 1347/4276 sa- ytlı emr; uzerıne Aydın İli Söke KaymakaraİLğı'nca aJınarak 13.1.1945 tarihin- de tahrırat 7134 sayı ıle Diyarbakır'dakı Birinci Umumi Müfettişliğe gönderil- miştir. Bu ifade de Avni Doğan'ın arşivindedir. (219)-Şeyh Abdullah, Şerafettin dağlanndaki adı sonradan Matiaca ola- rak değiştirılen "Melekan" koyundendır. Cibranb Halit Be> ile de akraba olan Şeyh Abdullah, Şeyh Sait'io kızianndan HayTİyc ile e>l«ımişür. Meükanlı Şcvh Abdullah kızı Emıne de amcaiı Şeyh Ebubekir'in oğlu Vahdettin ile evlenı.u} - tir. Bu evüliktcn beş kız ve beş erkek çocuk olmuştur. Melikanlı Şejh Abdullah'ın beş erkck torunundan biri olan Mabmul Son- mez, 1986 yüında yapılan ara seçiminde ANAP Bıngöl milletvekili olarak TBMM'ye girdi. Sönmez, 1987"den sonra da ANAP Bingöl Jl Başkanlığı'na getirildi. (220) - Şeyh Sait, Istikiai Mahkemesi'nde 21 Mayıs 1925 günü yapılan sorgu- sunda olayı Kasım Bey'in anlattı|ı gibi anlatmıştır. (Örgeevren, Ahmet Sürey- ya, Şeyh Sait lsyanı, Dunya Gazetesi 11-14 Haziran 1957) "Kasını Bey'dca emia degüdim. Yalmz kafarken Moıekşut'U gördüm. Tes- lim olmak mesdesmj ba Kasım Bey ortaya çıkanb. Şeyh AbdoUah da Kasun Bey'in fikrinde oldu" (örgeevren, Dünva )4 Hazıran 1957) (221) - Ayaklanmayı hazırlık a^ama&ında öğretmen Mehmet Zeki Dünda- ralp, Genç milletvekili Hamdi Yılmaz, Hormek asireti ilen gelenlen dışında aynca Şeyh Sait'in bacanağı Binbaşı Kasım, 1924 yılı ekim ayında Mustafa Kemal Paşa'ya ihbar ettiği anlaşılıyor. Şenf Fırat, Hormek aşiretinin ayakJanma hazırlıklannı nasıl haber verdiği- ni şöyle anlauyor: "Bu irtica hareketini ilk önce gizli bir mektupla Gazi Mustafa Kemal'e arze- den Varto'daki Honnek a^rctiaiıı aydınlan obnoşto. Bu baberden soora bö- yuk kurtana 1924 ekim «ymda Pasin depremİDden ötüra Erranun'a gdmiştL Eraınım yortsevalcriadaı ve klare rn.if.mh.fj». tHmüi^ <*fc"^«««» «c db-i ramfa Halit'in gösteniiği nuhalefettea yakıada isymıntaslayacatuıaahumş ve Ankara'ya dönerkcn Yusuf Ziya, Cibranlı Halit ve trtadaştarunn yakatan- aaabunı emir bujnnnuştiL'' (Fırat S: 127) (222) — Fehmi Fırat'ın bu Kürtce şiırini Şeyh Sait'in tonuüanndan Meuk Fırat'tan aldık. Şiiri de Melik Fuat Turkçeye çevirdi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear