18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
VMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 14 ARALIK 199ı BURAŞI TÜRKİYE riALUK ŞAHtîS •«• Mariaraaoyank feakıytrtar. Birde Kış Bashrıncaistanbul yaşaması zor olan bir kent. Oldum olası öyley- di, ama son yıllarda. köyden kopan kalabalıkların saldırı- sıyta daha da öyle oldu. Gelenlerin çoğunda kentlilik becerisı, hemşerilik bilinci son derece zayıi. Istanbul'u talan edecek bir düşük kent ya da ganimet olarak görü- yorlar. Bilgısiz ve ilgisiz oklukları ıçin 2000 yıllık bu dünya başkentini süsleyen hazineler onlar için hiç bir şey itade etmiyor. Fırsatını bulsalar Süleymaniye'nin ya da Aya- sofya'nın taşlarını kırıp gecekondutanna bahçe duvarı yaparlar. Böyle bir kente bir de kış saldırınca, hayat klişe deyim- le "felce uğruyor." Herkes kendi başını kurtarmanın çare- sini aramaya başlıyor. Hele kışın saldırısı saatte 120 kilo- metre hızla esen bir fırtına harekâtıyla gelirse... işte o zaman son bir haftadır yaşadığımız azap yürürlüğe giri- yor. Bu azabı ancak çekenler bilır. Salkımsaçak otobüsler- de yer bulmaya çaiışanlar, çamura ve kara saplanantar, geceler boyu karanlıkta elektriğin gelmesini bekleyerek lahavle çekenler, eriyen kar sularının şırıltısına akmayan suların tıslamasını eşlik ettirenler bilır.... Ben kendi oturdu- ____^___________^___~. ğum semte elektriğin ah, n m i M İ t t M h J i TltMY» ne zaman geleceğini " " *•"•"•"•• •«-••—-—r-ı« öğrenmek umuduyla günlerce telefon nu- maralarını çevirdim durdum. Başarama- dım. Biri bir şeyler söylese, belki o kadar kızmaz, hayatımı ona göre planlar- dım. Ama hayır, beni ve rnilyonlarca ınsanı tedirginlik içinde ha şimdi ha birazdan gerilimi içinde bekletmeyi uygun buldular. istanbullu azapta gerek diye düşündüklerinden olacak. Diyeceksiniz ki, madem istanbul'da yaşamak bir ceza, nicin orada yaşamaya çalışmakta direniyorsun. Niçin? Istikrarsızlığın, süreksizliğin kural olduğu şu Babıâli'de tam 25 yıldır Cumhuriyet'e sinema eleştirileri yazan Atıllâ Dorsay'ın deyimiyle, "hafifleticı nedenler" yüzünden ol- sa gerek. O cezayı katlanılır kılan bazı şeyler var: Dostlar (gittikçe zor görülen), kitapçılar (gittikçe sayısı azalan), Boğaz (gittikçe çirkinleşen), sinemalar, tiyatrolar, denize çıkan sokaklar... Istanbul'u haiıfletici nedenlerle katlanılan "müebbed" bir ceza gibi görmek aklıma bir Cleveland fıkrasını getiri- yor, Cleveland dediğimiz eskı bir sanayi kenti, güzel gün- \er görmüş, ama kocayınca kuşun kurdun eğlencesi olmuş. Amerika'da Cleveland fıkraları pek modaydı bir zamanlar. Bir tanesi: "Bir yanşma açılmış, birincilik ödülü Cleveland'ta bir hafta tatil, ikinciük ödülü Cleveland'ta iki hafta tatil, üçün- cülük ödülü üç hafta..." Büyük ödül, Cleveland'ta en kısa tatil, anlayacağınız. En büyük ödül hiç Cleveland a uğramamak bu hesapla. istanbul da bıraz öyle olmadı mı 9 Ankara'dan ve taşra kentlerınden istanbul'a gelen dostlanm ilk otobüse ya da vapura atlayip kaçıyorlar. İs- tanbul'da daha fazla kalmayı göze alamadıklannı söylü- yorlar Sanki, ne kadar az kalırlarsa o kadar memnunlar. Bir zamanlar İstanbullu taşraya tepeden bakardı. Şimdi taşralılar ayrılırken geride kalanlara acıyarak bakıyorlar. Ne günlere kaldık, ha 1 Cumhıuriyeti Kemîren tlçTeUfke Şimdi ayn isimler altında, yeni medreseler, öğretim ve eğiümin bütün aşamalannda etkinHğini veyay gıtüığım sürdürüyor. Hatta enyozlaşmış medrese geleneğinde dahi görülmeyen kız imamhatvp okullan açılıyor. CAHİTTANYOL Halkın din adamına gereksinim duyması sa- dece cuma ve cenaze namazlan ıçin söz konu- sudur. Bunu da genel olarak köylerde bu işe hevesli kimseler yapar ve karşıUğında köy onun geçimini sağlar. Bütün tarih boyunca imam, vaiz ve müezzin, bugün olduğu gibi, devletin sırtına yük olmanııştır. Medreseler tLAN ; vBAKlRKÖY 2. ASLİYE HUKUK - HÂKÎMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1991/352 Davacı TEK vekilî tarafından davalı Erdal Kınmaaltın akyhine açûan alacak davasında: Davalı Erdal Kırmınalun'ın Atatürk Cad. No: 26/A Altın îş De- mir Atölyesi Güngören olarak gösterilen adresine dava dilekçesi ve duruştna günü tebliğ edilemedigi ve zabıtaca da yapunlan tahkikat- tan adresi meçhul bulunmuş olmakla, adı geçen davaiıya dava dilek- çesinin ve duruşma gûnUnün Uanen tebliğine karar verilraiş olmakla bu hususta durujma 22.1.1992 gunü saat 9.40'a bırakılmıştır. Belirtikn gün ve saaıte bizzat mahkememizde hazır bulunmanız veya kendinizi bir vekille temâl ettirmeniz aksi takdirde hakkmızda HUMK'nun 398 ve müteakip maddeleri hükümleri gere^nce duruş- maya gıyabınızda devam olunarak karar verüecegi hususu tebli| olu- nur. Basın: 14421 Çok partili demokraük yaşamın iki büyük fenalığı oldu. Bunlardan biri muhtarlann, di- ğeri imamlann maaşa bağlanması. Gün geç- tikçe her iki kumluşun mensuplan öyksine çoğaldı ki. gırtlağına kadar borca batmış bir devletin bunlan beslemesi olanak dışı. Bu bir. İkincisi, bir ayagıyla devleü bir ayağıyla halkı temsil eden imam ve muhtarlar halkîa devlet arasına bütünleşmenin simgesi iken şimdi si- yasi partilerin orıasma iülmiş bulunuyor. Muhtarlıklar siyasi partiler arasında bölüşül- müş. Camiler politik örgütlerin şubelerini andmyor. Gerçekte yapısı ve işleyişi bakımından ta- rafsız iki kuruluş olan din görevlileriyle. top- lumun tabanını oluşturan muhtarlık örgütü politik tutkular ve oy avcılığı yüzünden dönü- şü güç bir uçuruma doğru iülmiş bulunuyor. Her ikiside geleneksel işleviniunutarak küçuk birer politika memunı niteliğine dönüştüriil- müş sanki... Devletin ve halkın ortak kuruluşu olan muhtarlıklann, devlet bütçesine gereksiz bir yük olması dışında, büyük zararları söz konu- su degildir, Muhtar, toplumsal örgütün en küçük bir birimidir. Din görevlileri Din görevlilerine gelince, bunlann öğretim ve eğitim kadroları içinde muhtarlardan ayn- cahkh olarak genişlemeleri \e toplumda dal budak salmalan tehlikesi var. Hele îslamiyet gibi toplum ve devlet yasamının her alanında söz sahibi olmaya hevesli bir din hem politik sömürünün kolayca tuzağına dûşer hem de "laik devtet ilkesine"ne tuzak kurar. Bazı siyasi parti liderlennin cami cami do- laşmalan, cuma selamlıklannı andıran göste- rişli cuma namazlan. hac yolculukları, şeyh ve veli türbelerini dolaşmalan, dinin din olmak- tan çıkarak politik bir atoç haline getirildiği- nin belirgin göslergeleri. 1950"den günümüze kadar uzanan yıllar içinde. sanki Türk insanı her adım başında bir din göre\lisinin uyansına ve öğüdüne gereksi- nim duyuyormuş gibi. her yü ordu ordu din okullan açılıyor. Laik okullar onlann karşı- smda bir sığıntı haline gelmiş bulunuyor. Her yıl Diyanet Işleri'nin bütçesi biraz daha kaba- nyor. kadrosu genişliyor, öğrenci sayısı artı- yor. Öyle ki bu berekeüi gidişle beş vakit namaza, beş ayn imam yetiştirmek bir hayli güç olacak. Hiçbir dönemde kısa zamanda bu kadar çok cami, mescit yapılmamıştır. Dünyanın en sade ve gösterişsizdini olan ts- lamiyetm, yirmincı yüzyüın sonunda, Türk loplumunu dinsel bir cemaat görünümüne dü- şürdüğü kanısını uyandırması, hem insan topluluklanna ve hem de dine karşı işlenmiş büyük bir zulümdür. Ölkemizde gün geçtikçe sayısı artan. alanı genişleyen din okullan Türk toplumunun hangi zorunlu gereksinimini yanıüıyor? Isla- mıyette Hiristiyanın kiliseye, Yahudinin havraya gitmesi Ribi bir zorunluluk söz konu- su değil. Kulla Tanrı her zaman ve mekânda özgürce karşı karşıya gelir. İmam, vaiz, müez- zinin aracılığına gerek yok. Müezzin. Müslü- manlara namaz vakiüerini haber verir. O kadar ki şimdi müezzinler minareye çıkmak külfetine bile katlanmıyorlar. Bu kadar gev- şek görevler için yüz binlerce genci heder etmeye ne gerek. var. Kulun, Allah'a karşı kimseyi ilgilendirme- yen özel bir sorumluluğu var. Ne Allah ve ne de O'nun resulü insanlann peşine din gardi- yanlan dikmiş degil. Bir kimsenin Müslüman olması için "kelime-i şahadet"yeterli görül- müş... Gerisi mümini ilgilendirir. öyleyse başka başka isimler altında medreseleri yeni- den diriltmek için bu kadar çaba ve masrafa yazık değil mi? Osmanlı İmparatorlugu döneminde, büimsel gücünü yitirmiş olmakla terş orantılı olarak Anadolu'da, bugün olduğu gibi sayısız medre- seler açılmıştır. Hemen hepsı birer fıtne ve fesat kaynağı olmuş, çıkarlanna dokunuldu- ğu zaman "din ve şeriat elden gidiyor" yayga- rasıyla halkın başka kaynaklardan gelen huzursuzlannı sömürmüş, ayaklanmalara ne- den olmuştur. Anadolu'daki medreseler asker kaçaklan için sığınak; tembeller, işsiz ve ay- laklar için bir yiyim kapısı haline gelmiştir. Öğrenci sayısı öylesine çoğalmış kı, bir köye tek din görevlisi yeterli iken sekız, on bazen yirmi softa gelmiş, köylüler bunlann geçimini sağlayamaz duruma düşünce bu medreseliler köyîeri soymaya, şehirleri basmaya başlamış- lar; kadınlan kızlan dağa kaçırmışlar. Os- manlı tarihinde " softa ayaklanması" adıyla anılan bu medreseeşkıyalan. o dönemde Ana- dolu'yu kasıp kavuran "Celali isyanlan"ndan daha büyûk tehlike oluşturmuşlardır. Devlet bunlann üstüne ordu göndermiş. Anadolu'- daki bütün medreselerikapatmış. elebaşılannı yakalayarak tstanbuVda gözaltında bulun- durmak zorunda kalmıştır. Yenılik harekeüerinin başlangıcı olan Tan- zimat, medreselerin islahı için çeşitli girişim- lerde bulunmuş, bunun mümkün olamayaca- ğı anlaşılmca, onlardan bagımsız okullann kurulması yoluna gidilmiştir. Medreseler Os- manh Devletinin yıkıhşına kadar kendi çürümüşlüğünü sürdürmüştür. TeMikeler Mustafa Kemal, Cumhuriyet'i kurarken dev- let için ileride tehlike oluşturacak kurumlann başmdamedreseyigörmüştür. 1 Mart 1924 ta- rihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açarken konuşmasımn odak noktasım şu üç sorun ya da tehlikede yogunlaştınnıştır: 1- Hilafetin kaldırılması ve Osmanîı Hane- danınınTürkiye dışına çıkanlması, 2- Şeriyye ve Evkaf, Erkânı Harbiye (Genel- kurmay) Bakanlıklannın kaldınlmast, 3- Tevhid-i Tedrisat (öğretim ve eğitimde birlik) Kanunu ıle medreselerin kapatuması. Bu kurumlann. Cumhuriyet'in gelecegini tehlikeye düşüreceği kaygısıyla kaldınlmasını önerauştir. Kuşkusuz bunlar arasmda en zararsız ve tehlikesiz olanıhilafetin kaldınlmasıydı. Hila- feti temsil eden Osmanlı Hanedanfnın yurt dışına çıkanlmasıyla sorun ortadan kalkıyor- du. Oysa diğer ikisinin kökü içerdeydi. Her zamaıi için bunlann içerdiği tehlike hortlaya- bilirdi. Mustafa KemaFe göre. kendi deyimiyle, Cumhuriyet'in halen (halihazır) ve atiyen (ge- lecekte) her türlü şaldınlara karşı ebediyen korunması için bu üç tehlikenin ortadan kal- dınlması zorunlu idi. Cumhuriyet rejimi Gerçekte anayasanın değişmez birinci mad- desinde yer alan, "Türkiye Devleti bir cumhu- riyettir" ifadesi bu üç kurumun şiddetle reddini içeriyordu. Bu ret ye karşı çıkış, laiklik kavramı ile ıfade edilmek istenmişti. Bu tehli- kenin yeniden hortlayacağı kimin aklına gelir- di. Birinci tehlike: Askerin politikaya kanşmasıydı. Kanştı ve madde fıilen iptal edildi. İkinci tehlike: Medreselerin hortlaması idi. Şimdi ayn isimler altında, yeni medreseler, öğretim ve eğitimin bütün aşamalannda et- kinliğini ve yaygınhgını sürdürüyor. Hatta en yozlaşmış medrese geleneğinde dahı görülme- yen kız imam hatip okullan açüıyor. Bunlar hangi amaçla ve nerede kullanılacak belli de- ğil. Devletin milyarlan irtica ordulanna eleman yetişlirilmek için heder ediliyor; belli olan bu. Tonlarla dinsel yayın bir yana, Diya- net tşleri Başkanlıgı da akıî almaz bütçesiyle bir taraftan Şeyhülislamlığı, bir taraftan da kaldınlan Şeriyye Bakanhğını diriltmeye he- vesleniyor. Kısacası. Mustafa Kemal'in Cumhuriyet için öngördüğü tehlikeler geçerli- liğini sürdürüyor. 10 Arahk tanhli Cumhuriyet'te "İmam ha- tipliye 50 bin kontenjan" başhklı haber, Diyanet tşleri Başkanlığı'nm yavaş yavaş Mil- li Eğitim Bakanlığı'nın yetki ve sorumlulukla- nnı yüklenecek bir duruma geldiğini açıkça göstermektedir. Buna ek olarak şimdi ortaya birtakım hane- dan yanaşmalan da çıkt». Bize sadece,''Takım tamam... Yaşasın Cumhuriyet..." demek kal- dı. PARtSTEN SELÇVK DEMİREL \ ı S •d1 • KEMÂIİ TürkiyeÇağıYakaladı DYP-SHP koalısyonunun, siyasal alanda demokratkleş- meyı, ekonomık alanda da sosyal devletin ya da retah devle- tinin oluşturulmasını iki ana ilke olarak benimsemiş olduğu görülmektedir. Bu çerçevede koalisyonun amacı, yatnızca evrensel bir değer olan demokrasi değil aynt zamanda, top- lumsal içenkli bir demokrasi olmaktadır. Böylelıkle şımdiye kadar 'yenileşme', 'Batılılaşma', 'çağdaşlaşma, modern- leşme', 'toplumsal değışim', ekonomik gelışme', 'sanayi- lesme', 'kapitalızme geçiş' vb. adlar altında yapılmış bulu- nan toplumsal, ekonomık ya da teknik nitelikli tanımlamalar yerine siyaset boyutu ön plana çıkarılmış ve toplumsal boyu- tuağtrbasanbiramaçaçıkçabenimsenmişolmaktadır. â»z konusu bu yeni bakış açısı, son derece olumlu bir geliş- menin başlangıcı da sayılabilir Çünkü Türkiye'de yasayan insanlardan özveri beklentisi de iceren 'gelişme' ya da Mler- leme' sorunsalını aşmanın en sağhklı yolu, her şeyden önce toplumsal sorunları demokrast içinde çö2m«k amacını be- nımsemekten geçmektedir. Bu bakımdan DYP-SHP koalıs- yonunun, Türkiye'de ilk olarak çok partili yaşama geçış süre- ciyle birlikte gerçek bir içerik kazanmaya başlamış olan demokratiklesme çizgisindeki ikinci en önemli siyasal dönü- şümü simgelediği iieri sürülebilir. İkinci olarak, DYP-SHP koalisyonu yainızca yüzde 50'ye yakın bir seçmen desteğine sahip olmakla kalmamakta, bu- na ek olarak bir demokrasinin temel direklerinden biri olan uzlaşma sürecinı de somuUaştırmaktadır. Ustelık amaçlan- mış olan uzlaşma, daha başlangıçta seçmenin yanya yakın bir bölümünün desteğine sahıpti. Sonraki dönemde, kamuo- yu yoklamalarının da gösterdiğı gibi Demırel'ı "en çok sozü edilen basarılı kişi sıralamasında ilk sıraya çıkarırken 5 puan daha almasını" sağlamış, inonü'nün de 'kamuoyu yoklama- lannda Demırel'den sonra ikinci sırayı' almasına olanak ya- ratmıştır (Yeni Günaydın, 21.11.1991). Böyletîkle JDYP-SHP koalisyonuyla ilgili olarak göz önüne alınması gereken üçün- cü noktada şu andasahıpoldu- ğu halk desteğidir. Bu son göz- lem ıse gündeme dördüncü bir noktayı getirmektedir, çokça sanılan ve ileri sürülenin tersı- ne Tûrkıye halkı demokrasiyi benimsemıştir; sorunlann de- mokratik bir ortam içinde, top- lumsal bir uzlaşmaya daya- nan bir süreç sonucunda çö- zülmesini beklemektedir. TüpSmüz Taklit Ediliyor... iksik Doldurukm Taklit ve Değ&siz Tuplerle Değisthilmek hteniyw. Can ve malgüvenliğiniziçin, tüm güvenliktestleriyapılarak üretilen Aygaztüpünü Yetkili Aygaz Bayii'nclen alın. Tüpümüzü alırken üzerinde Aygaz markasını mutlaka araym. Unutmayın! ftygaz"Sorumluluğunu bılen marka" 1991 yılı içinde yapılmış olan söz konusu araştırma so- nuçlarının her ikısı de basına seçimlerden öncekı dönemde yansımıştı. İlk araştırmanm sonuçlanna göre "sosyal de- mokrasi için olumlu görüş be- iirtenlerin oranı yüzde 66.8 olarak' saptanmıştır (Günay- dın, 15.6.1991). İkinci araştır- manm sonuçlanna ılişkin ola- rak gözden kaçınlmamas gereken önemli üç nokta dı şöyle belirlenebılir: (1) halkı yüzde 49.7'si Türk siyasal sıs temıne, yüzde 50.2'si memu lara, yü2de 57.5'i Meclis'e \ yüzde 63.4'ü mahkemeleı güvenmektedir. (2) HalV yüzde 54ü 'Toplum duzenirr yapılacak reformlarla yav yavaş değiştirilmelı' dem< tedir: (3) 'Devletin ekonoı hayatta daha sınırlı bir rol naması gerektiği' inancı hiç de yaygın olmadığı anlî maktadır' (Cumhuriyet, i 1991). DYP-SHP koalisyonu Türkiye, tarihinde ilk kez yakatamıştır. Çağ, demö çağıdır. Türkiye Cumhu de evrensel tarihle ülkenı gün tarihinin çaktşması mında, evrensel olan g< saptamıştır. Çünkü derr si, Batı Avrupa, ABDya d ka herhangi bir ülke-mı bir değer degildir; topluı sat, bilim, teknoloii ya c hangi bir teknik etken-n li bir siyasal sistem de d Genel olarak yurttaş, ö rak da seçmetvmerk< siyasal sistem ve : Bundan sonrası ise ge ki uzun dönemli uygu başarısına ya da başa na bağlı bulunacak bir olacaktır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear