18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
UMHURÎYET/10 PAZAR YAZDLAM 24 KASIM 1991 SAZUERAy İşçintizeSahipÇıkalım! Sevgili okurlanm, geçen hattalarda Türkiye ekonomisine fcrkında bile olmadan "ayna tutan" Aydınlı bir fabrika işçisi- n gazeteye verdiği bir »an yüzünden on sekiz milyon lira pwa cezası verildi. Evet, Aydınlı, yoksul bir fabrika işçisi olan Camil Cura 'Ses' gazetesine şöyie bir ilan vermişti: "Kiratık erkek- (Jigoto) 1.67 boyunda, 77 kiks ağırtığında, tahverengi gözlû, siyah saçlı, buğday tenli, 28 yaşında evli vı bir çocuk babasıyım. Zengin, dul, kocasından tatmin bu- tanayan kadınlar ıçin hattada 6 gün ruzmetinizdeyım. Tek se- ara 500.000 TL. Cumartesi-pazar. 1.000.000 TL'dir. Cuma gjnleri dini vecibelerim nedeniyle calışamam." Yanda, kansı ve çocuğu ile çekılmiş bir resmi. Besbelli dü- şjnûp taşınıp kararı birtikto vermişjer. İşte, ülkemizin ekonomik, sosyotojik ve özgüriük ptatform- lannı bir anda, stadyumtann gece ışığı gıbi aydınlatıveren bir itanl Işin içirte "Muztr Neşriyattan Korunma Yasası" giriyor. Gariban Cemil on sekiz mityon TL cezayı bundan yedi. Bu br. İkinctsi, ekonomik koşullar yüzünden karşımızda kendt- r», "hammaddesini" satışa çıkartmış bir vatandaş var. Eğer Cemil Cura, özgür bir Türk vatandaşı ise nasıl ki böb- reğini.gözünüveyaka- •••"• •' ntnı bağışlama özgür- r*etınun.ıra Rirfahrika lüğüne sahipse, kendi- W ™ ' WIB. U\T laoma n "pazarlama" özgür- İŞÇİSİ. Açik yöreklilikle lûğüne de sahip otma- gazeteye ilan veriyor. Bu işi, " S & r i m i ^t.entelbarlardaklark dm, "BanaCemii Cu- çekerek, göz yakalayarak ra'yı bui, sutuna getır. yapmayı düşünememiş. Onunla biraz konuş- ĞZ,* tJrbisn\«ar mak istiyorum" dedim. S'ntf fcrklan var < Beş dakika sonra, biliyorsunuz. Cemil oralara fabrikaişçisi Cemii Cu- gjremez ki! Hem bunlan SkmîJnS i'S,t bil^yor. Biramatörinsan o. lanmış, karşımdaydı. İşte OHUn İÇİtl Öe Muzir "Cemti cura, sutu- Yasası'nın ağlanna iakılmış numa hoşgeldin." |,f l ım j <s Carfs*i7 "Hoşbulduk efen- K a ' m > ? - yaresiZ. dim." « . « « « « . — — — — « — — — "Yanliş yere ilan verdin. Bak başına ne geldi? Nasıl ode- yeceksin şimdi o on sekiz milyonu? Sen burayı tngiltere, Ame- rika, Hollanda filan mı sandın Cemil?" "Berbat durumdayım" dedi. "Bu parayı ödememe imkân yok. Zaten bu ılanı parasızlıktan vermiştim. Herhalde hapse gireceğım." "Al sana; 'özgürtük kuşunu' da uçurdum, desene!" Cemil Cura üzüntülü, bitkin. Icim yandı ona bakarken. Karştmda 1991 Türkiyesi'nden bir vatandaş rnanzarast... Oysa, renkli, parlak baskıiı dergilerde jigololar, eşcinsel- ler sayta sayfa poz verıp yaşam öykülerini anlatıyoriar, hiç- bir şey olmuyor. Piyango bu gariban ışçiye vurmuş. John voigrrt'in başrolünü oynadığı "Geceyansı Kovboyu" filmi aklıma geliyor. Richard Gere'in "Amerikan Jıgolosu." Her neyse, benim konum Cemil Cura. Bir fabrika Işçisi. Açık yûreklilikle gazeteye rian veriyor. Bu işi, entel baıiarda klark çekerek, göz yakalayarak yapmayı düşünememiş. ântf fark- lan var, biliyorsunuz. Cemil oralara gtremez kı! Hem bunlan bilmiyor Bir amatör insan o. işte onun içın de Muzır Yasası- nın ağlarına takılmış katmış. Çaresiz. "Cemil, bu işi.madem ki yapacaktın, üstû kapalı yapmayı düşünmedin mi?" "İlanın etkilı olacağını düşündüm. Siyasi partiler bile na- 8il ilan verdiler gazetelere, televizyona. Reklamlan hep ak- lımda." Ne d'ryebiHrim? "Amatör Türkiye insanı" Cemil Cura, bir yerde haklı. Ken- dini, "hammaddesini" pazarlarken, kendine birtakım ömek- teri almış akttnca... Sayın yetkititer, benim bu yoksul fabrika işçisinin durumu- na yüregim yandı. Cemil Cura bu parayı ödeyemeyecek. Belki "cahütiğine karşın" bir hafıfleticı sebep bulunabilir. Sütunum- dan sayın yetkililere sesleniyorum. Bir vatandaş yokluktan dolayı kendini "kiralığa" çıkartmış. Ekonomımize, yasalarımıza, tarkında olmadan çarp»cı bir ayna tutmayı başarmış bulunan bu işçiye sahip çıkalım. "Güle güle Cemil Cura." "Sağolun efendim." Cemil Cura Amerika'da, Fransa'da, Monte Cario'da, Rio 1 da falan olsaydı, koşeyi dönerdi. A'ma Aydın'da olduğu ıçin köşeye sıkıştı. Ben diyorum ki: "İşçimize sahip çıkalım!" Bomcfdon Moskovadon Nâzım'amerhaba Alanınbatı tarafında, söylev kürsüsünün arkasında, iri-siyahbir taş üzerinde tanıdık bir imza ile karşılaşıyorsunuz. Kayanın görünen yüzüne kabartması yapılmış; üsttarafına Latin harfli imzası kazınmış: Nâzam. ALPASLAN KOYUNLU MOSKOVA — Moskova'- dan anlatacak çok şey var. Moskova büyük ve kalabahk bir kent. Devamlı yaşayanlar dokuz müyon, hergün çalışma- ya gelcnleriyle on iki milyon ki- şi. Gtinübirük çalışmaya gelip- giden insanların çokluğu bile büyüklügü için bir ölçüt. Türkiye'de 3 miryona ulaşmış kaç kentimiz var. Moskova, ormanlanyla göUeri ve akaısu- lanyla, müze ve tiyatrolanyla, insanlan ve ölüleriyk caıüı bir kent. Kremlin duvarı dibinde, bir park içinde bulunan Meçhul Asker Anıtı'nda sürekli yanan meşale, sanki devamlılığı sem- boüze ediyor. Anıta bırakılan çiçekler yaşamı karuthyor. Da- hası var, evlenmeden önce, ge- linlik ve damatlıklanyla gelen Çİftlerin ilk ziyaret noktası da burası. Yeni kuşaklar yetiştire- ceklerine sözvenneye gelmişler gibi. Yazın-kışın, karda-yağ- murda, bu tablo hiç degişmi- yor. Protokol geregi yapvlan resmi ziyaretlerden daha çok halkın geldigi bir yer burası. Kolay ulaşılacak bir yerde ol- ması kuşkusuz rastlantı degil. Gelen gidenin bolluğu "Meç- kul Askerierin" ya$adıguu ka- mthyor. Moskova'da mezarlıklar bi- zimkÜCTden farkh. Tenûzlik ve bakım otesinde, hemen her me- zarda taze pçek görûyorsunuz. Mezar yanlannda, küçük san- dıklarda çapa, süpürge, çöp se- petine rastbyorsunuz. Sık ge- lenlerin bunlan taşıma zahme- tinden kurtulduklannı düşünü- yorsunuz. Ban önemli kimse- lerin gömüldükleri mezarlıklar- da, gelen geçenlerd«m bilet ke- siliyor. Gömülü kirnselerin ak- rabalanna ise serbest giriş kartı vermişler. Karttan refakatçiler de yararlanabiliyor. Bu tür me- zarhklardan biri Kızlar Manas- tın. Kapısından içeri girip bol ağaçlar arasından ilerleyince, tören alanına vanyorsunuz. Alanın batı tarafında söylev kürsüsünün arkasında, iri- siyah bir taş üzerinde tanıdık bir imza ile karşılaşıyorsunuz. Kayanın görülen yuzüne, ka- bartması yapılmış; üst tarafına Latin harfli imzası kazılmış: Nâzun. Nâzım Hikmet'in çim kaph mezarı nerede başhyor nerede bitiyor belli değil, sınır- lanmamış. Kayanın yanında üç vazoda taze çiçekler, yerlerde bırakıl- mış serpilmiş karanfıller var. Grubu gezdiren rehber "DBB- yaca tanınnuş şair..." diye cunüesine başladıgında, 'biz ne kadar tanıyoruz' sorusu, ce- vapsız kahyor. Nâzım Hikmet'in eşi evinin kapısını açarken, "Merhaba" diyen, sık sık "giizel" sözcüğü nü kullanan güzel Vera Tulya kova Hikmet. Türkiye'den ye ni geldiğini söyleyerek lokum ikram ediyor. Çay içerken olu- şan sessizlikte etrafınıza baktı- gınızda, tablo, çini, fotograf ve diğer armağanlardan, du- varlann neredeyse görülmedi- ğuıi farkediyorsunuz. Duvarlar dopdolu, hayatı gibi. Çalışma odası da aynr, kitap olmayan duvarlarda tablolar var. Picas- so'nun özel armaganı olan dört tablo duvarlan süslüyor, Çahş- tna masası pencere onünde, us- tünde daktilosu. Çift pencere arasında "elcefizi" ile yaptığı Karagöz-Hacıvat, her sey bı- raktıgı gibi yerli yerinde. Aykırılığın vebaşkaldınnın simgesin »J^U: "u ~ K « I u.-iU,w,in.-in" n , » ! , . ^ arfı Ma 'Ti«.k T«ri«sı" anlamı- icevasamaktan özeltatalan Ro- tasında hevkdinin durdufeuver- vazaılara kendilerini savunmaRoma'daki "hoşgörü kültürünün haline gelen "Campo de' Fiori" Meydanı'na uzunyıllar komünistler ve feministler sahip çıkmış. '80'lerde gümbür gümbüt yıküan ideolojilerin yokiuğu meydanın günlük yaşamında da etkisini hissettirir. NtLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — Guneşü güz pazar- lannda "Campo de' Fıori"nin tmttoria"ları kaldırımın üze- rine yerleştırır masalarını. 391 yd önce yakılan keşiş Giordano Bruno'nun heykelinin karşısın- da guz güneşüıin keyfıni çıkaran turistlerin çoğu; Roma'nın gö- begi sayılan bu meydanın folk- lomyla meşguldür. Roma'run en carüı, en gürültülü, en renk- li pazarı kurulur burada hafta- içi. 1477 yılmdabir ara az ileri- deki "Navona Meydanı'na" ta- şınan ve yer darlığından bura- ya tekrar geri dönen yüz yülık pazann tezgâhlarında akhnıza gelebilecek her çeşit taze sebze, egzotik meyveler, Akdeniz'in en lezzetli zeytinleri, kuru yemişler, baklagiller ve en guzel çiçekler bulunur. Zaten biraz bizim Çi- çek Pasajı'run havasını taşıyan pazardan adıru alan meydanın adı da "Ciçek Tarlası" anlamı- içe yaşamaktan özel tat alan na gelir. Kasap dükkânından fı- mahlar küçük palmiye ağaçlan, rıncıya, eski genelevlere ve ortancalar, sardunyalarla ger- çek bir bahçeye çevrilen teras katlaruun metre karesi için 40 milyon TL'sı vermeyi bile çok görmezler. Roma'da "aykırüıSın" ve "başkaldınnın" simgesi haline gelen meydan, Giordano Bru- no'yu ve Gaiileo Gatilei'yi yar- güayan engjzisyon binasının ya- nıbaşmdadır. Kilise reformunu destekleyen "reformcnlara", büyucülere ve cadılara karşı en- gizisyon mahkemelerinin öfke- sini kusan kilisenin 1566'da rülen karşıt görüşleri ele almak- îerin çoğunda asansör yoktur ve 6000 dukaya satm aldığı bina- ta, din uzmanlannı bir araya ge- ıçeride duvarlan kemiren rutu- nın hâlâ gizemli bir görumunü tirmekte, kilisenin karşı koydu- bete karşı sürekü bir mucadele vardır. Kopernik devrimini ka- ğu görüşleri ifade eden yazarla- vermek gerekir. Ama tarihle iç bul ettiği için meydanın tam or- nn kitaplannı incelemekte ve bu '50'lerden kalma eski bir sine- maya dek her sey vardır bu meydanda. "Campo de' Fıori" Roma'nın "mikro- kozmoz"udur bir anlamda. Meydanı çevreleyen şeftali renldi eski evlerde yaşamak ke- yifli fakat zordur. Sabah safak sökerken kurulan pazar tezgâh- ları, şöyle doya doya uyku uyu- maya elvermez. Şekli bir hipod- roma benzeyen ince uzun mey- danın etrafmda birbirine bitişik yapılmış 1500'lerden kalma ev- d k tasuida heykdinin durduğu yer- de canlı canlı yaküan Giordano Bruno ile son anda nedamet ge- tirerek, ateşten kurtulan Galiko Galilei'nin anısı, rönesans mi- marisinin en özgün örneklerin- den biri olan haşmetli binaya garip bir kasvet katar. Ama Ka- tolik Kilisesi kurbanlanndan af dilercesine artık bu binada bü- yük bir hoşgörü havası Katolik inananuı doktriner incelemesi- ni yaptırtmaktadır. 1600'İCTde bilimi kucaklayanlan reddeden kilise "düzen"i şimdi burada katolik doktrin üzerinde üeri sü- Atina'dan Neonazimi,neo özentimi? STELYO BERBERAKİS Yaş ortalamaları 17, üye sayısı 11 olan örgütün amacı aslmda macera. Bu gençlerin hazırladıklarıbroşürlerde "Büyük Yunanistan'm" başkenti olarak "Konstantinopolis", yani Istanbul gösteriliyor. en actmasız olam ünlü "17 Kasım D*>- rimci Örguttt" ise bu gelişmelerin istis- nası... Çünkü "17 Kasım" siyasi bir ör- güt olmadıgını, giriştigi tüm cinayet ey- lenüeriyle halis ve çetin bir terör örgütü oldugunu gösterdi. Aşırı ve radikal solcuların nesli tüke- nedursun, şimdi de aşırı sağcılar kendi- lerini göstermeye başladı. Yunanistan'- da Ta Nea Gazetesi'nin 1981 yıhnda yaptığı bir araştırmada tüm ülkede tam 11 adet aşın sağcı, faşist kökenli, cunta Janlısı, krakn ve aşın milüyetçi örgutün varlığını ortaya çıkardı.. Bu orgütlerden bugüne dek fazla ses çıkmadıysa da ge- çen gün yeni türde bir "örgüt" yakalan- ATtNA — Yunan halkı, Avrupa Topluluğu ve hatta Balkan halklan ara- sında en çok politıze olan halk olarak tamnır. En aşın sağdan en aşın sola ka- dar envai çeşit siyasi görüşleri paylaşan- lar var. Ana partilerin yanı sıra çeşitli örgütler, demekler ve gnıplar var... Ya- kın bir geçmişe kadar paılamento dışı partileri ya da örgütleri "aşın solun" temsilcüeri oluştururdu. ^mdi bu aşın solcular her nedense pek etrafta görün- müyor. Zaman zaman yaptıkları "ejlemler" ya da protesto gösterileri ar- ük yok denecek kadar az... Aralannda dı... özellikle Batı Avrupa'da büyuyen Neonazi akımı hayranı bu örgütu oluş- turanlann yaş ortalaması 17, üye sayısı da ll'i geçmiyor... Kendikrine "sessiz komandolıır" adını veren bu çocuklann arasında bir de gerçek kotnando askeri var. Bunun da yaşı 18... Amaçlan mı ne: Ashnda macera... Bu "sessiz koraando- lar"ın hazırladığı tüzükte Yunan milli- yetçüigı ön planda yer ahyor ve hedef olarak ülkede yaşayan Türk, Arap gibi yabanalan ve işçilerin "yok edilmderi" gösteriliyor. Yaş ortalaması 17 olan bu gençlerin hazırladıkları broşürlerde "Büyuk Yanaoistan'ın" başkenti olarak "Konstantinopolis", yani tstanbul gös- teriliyor... "Yaşasın megali idea" gibi Yunan halkının ve siyasi partilerin tüy- lerini ürperten sloganlar kullanıyorlar. Butunüyle bir Neonazi özenüsi olduk- lan anlaşılan bu gençlerin yakayı ele ve- riş biçimleri de bu kurmuş olduklan ve daha çok "izci dernegi" andıran örgüt- lerinin ciddiyetini ortaya koydu.. "17 Kasım kanlı Politeknik olaylannm" aru- lacağı hafta içinde Aüna'nın bir köhne mahallesinde ulu orta ve canhıraş sesler cıkaran bir çocuk.. Eli yiızü kan içinde ve "imdaat kurtann beni" diye bağırı- yor. Gözu kana bulanmış, kendisiniyo- lun ortasına atıyor ve bayıhyor. Üyesi olduğu "sessiz komandolann yuvasın- da" Poütekıük için yapılacak yürüyüş- te kullanılmak üzere bombaya benzer bir patlayıcı madde hazırlanıyordu... Bu bomba küçük bir tüp, yani bir gaz oca- gı şeklindeydi. Tüpgaz bir acemilik so- nucu 16 yaşındaki gencin elinde paüa- yacak ve örgut böylece yuvasında bası- lacaktı... Yakalanan gençlerin tümü suç üstü mahkemesine; örgütün başıru çeken asker ise askeri mahkemeye sevkedildi. yazarlara kendilerini savunma fırsatı vermektedir. 20 bin Roma Yahudisinin önemli bölümü hâlâ bu yörede yaşar ve 1986'da ilk kez haham- lanyla birlikte dua etmesi için si- nagoglannın kapısını papaya açmak hoşgörüsünü göstenniş- lerdir. Roma'daki "taosgörâ kültü- rünnn" merkezi haline gelen "Campo de' Fiori" evrenine uzun yülar komünistkr ve femi- nistler sahip çıkmıştır. Otnuzla- nndan güvercinlerin eksik olma- dıgı Giordano Bruno'nun hey- keünin etrafında 70'li yularda düzenlenen Bertoivcd'li, Geor- gjo Araondota'b gösterileT mey- danın efsaneleri arasına katil- mıştır. "Carbonara" ve "Hos- taıia Romanesca" gibi "komö- mstierin restoraman" olarak bi- ünen meydanın unlü lokantalan bik bu efsaneden paylanna dü- şen hisseyi akrlar. Pazar gunleri kitleleri tutustu- ran heyecanh söylevleT veren hatipler, yerlerini burayı kendi- lerine yeni yeni mesken edinen çevrecileT ve hayvanseverlere bı- raknuşUr. Pek moda olan kah- verengi vizonlarla kış aylannda bu meydandan geçen hanımlar üzerlerine renklı köpükler sıkan hayvanseverlerin hışmına ugra- yabilirler. tdeal ve değer yıkıl- masının hızlandırdıgı uyuşturu- cu kullanımı da burada yaygın- dır. "Campo de' Fiori"yi esrar ve eroin akşverişinin de en can- h merkezlerinden biri haline ge- tiren olgu, öğleden sonralan pa- zar tezgâhlanmn kapanmasıyla kendisini hissettirir. Bu saatler- de güneşlenmeye çıkan emekli- ler ve top oynayan çocuklar; ya- vaş yavaş evlerine dağılırlar. "Campo de' Fiori" bir kez da- ha aykınlann eline kalır. Stockhohrtden Bolge kampianndaki saguk w beslenme sorunlan ciddiyeöni halen koruyor. Yabancılar tedirşnGözler ülkede yaşayanyabancüann üzerinde. Onyıl kadar önce âdeta bir tabu olan, ortaya çıktığı zaman susturulup basürılan yabancı aleyhtarhğıbugün daha rahatçaifade ediliyor. Manikfdon Pinatubo'nunalevisönmediDev yanardağpatlamasıyla ilk andayüzlerce kişinin ölümü ve yüzbinlerce kişinin evsiz kahşı tüm dünyanın ilgi oda|ı oldu. Oysa felaketin açtığı yaralar ilk günlerdekikayıplarv umıtturdu. çevresindeki on binlerce hektar- hk tarla küller altmda kalarak büyük bir ttretim kaybına ne- den oldu. Bu tanmsal kayıptan payını alan sadece 15 bin hek- tarbk pirinç tarlasıyla, halkm ekme|i, neredeyse tek doyma kaynagı pirincin en az önümuz- deki 5 yıl daha bu arazilerde ürctimi mümkün görülemiyor. Çeşitli deniz hayvanlannın ye- tiştirüdiği yüzlerce havuz, göl ve gölet, lav yıgınlan ile dola- rak işlevlerini yitirmiş durum- da. Bunca üretim arazisinin küller altmda kalışı yalnızca üretim kaybı yaratmayıp gecim- lerini bu yoldan kazanan yöre halkının yaşamlannı da tümuy- le devlet yardjmlanna ve halk bağışlanna terk etmiş oluyor. MANILA — Pinatubo Ya- nardağı patlaması 6. ayını da geride bırakırken bu patlamu- mn etkileri zincirleme reaksi- yonlar halinde, giderek artan şiddetle başka felaketler dogur- maya devam ediyor. 12 haziran- da Manila'nın 110km kuzeyba- tısındaki bu dev yanardagın patlaması, ilk anda yüzlerce ki- şinin ölümü ve yüz binlerce ki- şinin evsiz kahşı ile tüm dünya- nın ilgi odagı olmuştu. Oysa bu doğal felaketin bugüne degin art arda açtıgı yaralar, ilk gün- lerdeki kayıplan çoktan unut- turdu. FüipinleT'de en verimli tarım arazisi olarak bilinen Pinatubo Pampagna, Zambales, Tarlac, Palayan City gibi birçok kasa- bayı içine alan ve felaket böl- gesi olarak ilan edilen "Orta LAZOA" bölgesinde zaman geç- tikçe ortaya çıkan asıl felaket- ler zinciri ise yaklaşık 8.3 mil- yon m 5 lav kiüesi ile tıkanan 14 büyük nehrin sağanak yagışlar sonrasmda azgm çamur seUeri olarak taşmasıyla başladı. Bir- çok komşu Uzakdoğu ülkele- rinden gelen yardımlara, halk bağAşlanna, devlet kurum ve derneklerınin seferberliğine rağmen bölge kamplanndaki bu ciddi saglık ve beslenme so- runlan şimdilik ah edilmesi güç boyutlannı konımaya devam ediyor. Başkan Aquino, ulusal kaynaklann çok üzerinde bir harcama ve emek gerektiren Orta Luzon felaketinın rehabi- litasyonu için ekim aymda, ul- kesindeki birçok Uzakdoğu ve Avrupa ülkeleri büyükelçileri ile Asya Kalkınma Bankası Başkanı'nı toplayarak onlan yardıma davet etti. Bölgedeki yerleşilebilir ve eküebilir alan- lann azhğı nedeniyle çiftçiler, devlet yardımları üe yanardağ tehlike alanı içinde kalan ve- rimli arazilere geri dönmeye özendirüiyor. Bacolor kasaba- sındaki yaklaşık 40 bin kazaze- de ise devletin zayıf gücünden umudunu keserek Kanın kadar zengin hneida Marcos'a yakar- maya başladılar. Imelda ise ül- kesinde kazanmak istediği sev- gi ve destek için en büyük yatı- nmlan Pinatubo'ya yöneltmiş durumda. Yardım kaynağmı sağlamak için de 6 yüdır aley- hine teşhir edilen 1.500 çift ayakkabısının her çiftini yakla- şık 10 bin dolara satmayı plan- layarak ayakkabılanndan gelen antireklamı da kendi yaranna çevirebilme kıvrakhğuu göste- riyor. YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM — Günün modası, müliyetçilik... lrkçılık dabaharau. Bau'da ve Batıhlaş- maya çabalayan Doğu Avrupa- da betosizlik ve gerilim el ele tır- manıyor. Yerliler yabancüara ar- tan bir nefretle, yabancılar yer- lilere kuşkuyla bakıyor. Doğu Avmpa'daki Yahudı düşmanlığı ve şovenizm, tek parti ile halk üzerinde diktatör- lük kuran komünist rejimlerin bu sorunu çözmek yerine sade- ce polis devleti baskısıyla buz- dolabına kaldırdığını kesin bir gerçeklik olarak gözler önüne sererken, Bati'da ırkçıhğın en büyük kaynagı olan işsizlik, top- lumlann üzerinde bir Damokles kılıa gibi duruyor. Isveç'in durumu da hızla ka- rarmakta. Coğrafı durumu ne- deniyle dış konjonktüre öteki- lerden daha sıkı bagunh olan bu ülkede, iktidan sosyal demok- ratlardan devralan dörtlü sağ koalisyonun en ciddi sorunu enflasyon değjl. Gelecek bahar- da patlavarak iki misline (yüz- de üçten altı-yediye) çıkacağın- dan korkulan işsizlik. lsveç'te sosyal demokrasinin kurduğu düzen, dörtlü sag ko- alisyon tarafından yavaş yavaş, ama köklü kararlarla değ^şiyor. Sosyal güvenlik ağı yırtılıyor. •Vergiler duşuyor, ama buna bağ- lı olarak sağlık gibi temel alan- larda eşitüğe dayalı hizmet sis- temi de özelleştirmenin etki ala- nına kayıyor. Işsiz kalanlar da eskisi gibi güvence altında his- sedemeyecek kendisini artık. Sağ koalisyon, sosyal yardun sis- temini daha da katılaştınyor. Gözler, biraz da ülkede yaşa- yan yabancıların üzerinde. On yıl kadar önce adeta bir tabu olan, ortaya çıktığı zaman sus- turulupbasünlan yabana aleyh- tarhgı bugun daha rahatça ifa- de ediliyor. Yabancılara, tutum ve davranışlanna ilişkin eleştirel görüşler, bir zamanlar onlan -yanhş bir tercihle- sansür eden basında daha kolay yer buluyor. tsveç'te u-kçuık, Almanya'daki kadar net ve saldırgan değiL Kü- çük birkaç örgüt, yabancı düş- manhgını işliyor. Buna karşüık, yerli halkla sonradan topluma katılanlar arasındaki boşluk da kapanmış değil. Macar başkal- dmsmdan kaçarak, Baltık ülke- lerini terk ederek İsveç'e gelen- ler, daha kolay kabul görüyor toplum nezdinde. Akdeniz ulke- lerinden gelenlerle, lslam ahla- kının temsilcisi Araplar ve Türk- ler, sıradan Isveçünin gözünde- aradan yıllar geçmesine karşın- "anlaşümaz" ve dolayısıyla Tıa- bul edilemez" unsurlar. Doğal olarak işsizlik arttıkça topun agnna, "iârtenmeyeııler'' sıralamasına göre Araplar ve Türkler yeTİeşecek. Isveç bir Fransa gibi lslam ahlakıru anla- maya ve anlatmaya yakın degil. Sokaktaki lsveçli, sıradan bir Müslümana hâlâ Ridky Scott- un fılmindekı "Alien" gibi ba- kıyor. Buradaki yabancının en önemli avantajı, İsveçlinin, ör- negin bir Alman gibi kolayca saldırgan ve acımasız ohnama- sı. Uzlaşmacı tsveçli, yasalanna saygılı; otoriteye karşı gelmiyor; sağduyuya yakınhk duyuyor. New York'ton Kadınmahkûmlara kürk defüesi ŞEBNEM ATtYAS ÜnlüNew York kürkçüsü Daniel Antonoviç, geçen hafta "ikinci Alkadraz" diyebilinen Rikers hapishane adasında dillere destanbir kürk defilesi düzenledi. Antonoviç, çoğunluğuuyuşturucukaçakçıhğmdan yatan mahkûmlann en iyi müşterileri oldugunu söylüyor. Rikers kimilerine göre "ikinci Alkadraz", ki- milerine göre "mear." Manhattan'm dogusundan akan Doğu Irma- ğı üzerindeki küçük bir ada. Ancak "çok tehttkettlerin" gönderildigi bu hapishaneye girip sağ çıkanlann sayısı sıniTİı. En azvndan Rikers'a gidip sağlam dönen yok. Sekizin üzerinde adam öldüren azıh mahkûm- lar bile Rikers'a gönderilmek istemiyor. Rikers'a ne gazeteci girebilıyor ne Uluslararası Af Örgu- tü'nun gözlemcileri. Kürk defilesi, isyanlar, bı- çaklamalar, kundaklamalar, birbirini boğazlama- larla dolu Rikers Hapishanesi tarihındeki ilk "ola^andışı" olay. Çevrecilerin ve hayvanlan koruma cemiyetle- rinin son yıllarda giderek artan baskılan kürk sa- uşlannı bir hayli düşürünce kürkçüler ciddi bir yaşam savaşı venneye başladılar. Gazeteler ve te- YORK — "Hapishaneler bir yıgın siyah ve hispanik kaduda dolu. Onlar benim en iyi müşterilerim" diyerek kollan sıvayan ünlü New York kürkçüsü Daniel Antonoviç, geçen hafta "ikinci Alkadraz" diye bilinen Rikers hapisha- ne adasında dillere destan bir kürk defilesi dü- zenledi. Birbirinden ünlü modeller 75 degişik ke- simli kürkü hapishane mahkûmu kadmlara ser- gilediler. Antonoviç"üı bu girişimini kimi moda- cılar, "AhUksızJık, saldırçanlık, terbiyesizlik" olarak niteledüer. Antonoviç, çoğunluğu uyuş- turucu kaçakçılığından hapis yatan Rikers mah- kûmlannm en iyi müşterileri oldugunu kaydede- rek "Müşterikrime nerede olurlarsa olsunlar en iyi hizmeti sunmamın eleştirilmesini aalayamıyonun" şeklinde konuştu. levizyonlar kürk reklamlannı aynı baskılar ne- deniyle kabul etmez oldular. "Zenginligin bir ifadesi" olarak bilinen kürk, çevreci protestolar nedeniyle "cehaletin bir ifadesi" oldu. Sonunda kürk, uyuşturucu parası ile milyarder olan gru- bun "müli giysisi" haline geldi. Antonoviç, hapishane defüesine sadece kürk- leri götürmekle kalmadı. Bir de hapisten çıktık- lannda kadınlara yardımcı olacak bir konut pro- jesi de göturdu beraberinde. Hapishane sözcüsü Sandra Smith, defile ile ilgili olarak basına ver- diği demeçte, "Sayın Antonoviç bize teklifte bu- lundu. Teklifi kabul ettik, çünkü buradaki ka- dınlann kürk mantoUn görme fırsatını defer- lendinnesini istedik. Daha da onemlisi Antono- viç'in konut projesinin buradan çıktıktan sonra kadın mahkfimlara yardımcı olacagına inanıyonu" dedi. Antonoviç, halen New York Belediyesi ile sa- hipsiz ve bakımsız yan çökük binalan "ehven" koşullarda satın almak için pazarhklannı surdü- rüyor. Kadın mahkûmlara yardımcı olmak gibi bir bahane sayesinde binalan satın alabilme şansı daha da yükseliyor. Antonoviç, "Her zaman sos- yal konularda faydalı otabOmej« uSraştun. Mak kûmlarutophımayemdea kazandırumaa, insan koşullara kavusmalan açısından bn girişimiı önemli oidnğtına inanıyorum" şeklinde konuşı yor. Defile sonucunda Antonoviç'in satış yap yapmadığı beürlenemedi. Ancak ünlü kürkç Rikers tutuklulanna gelecekleri ve büyük şet yaşamı üzerine umut vaat eden duygulu bir V nuşma yaptı. Yaklaşan Noel hediyeleri zamai nı da göz önünde bulunduran Antonoviç, d< lede sauş bekkmedigini ancak tutuklu kadın nn ailelerinin olayı duyup yılbaşı hediyeleriı kürkü akıllarında tutacaklan umudunda ol< ğunu kaydetü. Antonoviç şirketi 1989'da iflas ettiğmi üan < Şu an halen kardeşi David ile çahşan Antc viç, geçen yıl yine reklam amaayla Temiz ¥ Fonu'na 20.000 dolar yatırma girişiminde bu muştu. Fbn teklifi geri çevirerek kürkçülüğun reye zararlan tartışmalı olduğundan bir kü şirketinden para almış görünmek istemecugiB dirmişti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear