23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 24 EYLÜL 1990 Tarih, Toplumbilim \ e Toplum TarJhine Doğru Niyazi Berkes, yıllar önce, "Türkiye'nin gerçek anlamıyla bilimsel genel tarihi bile yazılamamıştır ki, ekonomik tarihi yazılmış olsun" demişti ve bunu, tarihlerin devlet katında yazılmış olmaları ve toplumdan kopuklukla açıklamıştı. Yıllar sonra, günümüzde, Berkes'in üzüntülerini gidermiş değiliz. Prof. Dr. SALİH ÖZBARAN DEÜ, Buca Eğitim Fak. TRT'nin "32. Gün" programında (4 haziran pazartesi gecesi) Mehmet Ali Birand, dünyada- ki gelişmeleri yansıtırken çok önemli bir gerçe- ğe parmak basmıştı: Tarihi artık halklar belirliyor. Ancak bu sözcükler Türk tarihi ve Türk halkı için birazburuk. Türk tarihini -özel- likle Osmanh tarihini- halkm belirlediğini sa- vunmak çok zor; Türk toplumunun kendi varlığının tam bilincinde olduğunu, buna bağlı olarak da tarihin bilincinde bulunduğunu söy- lemek kolay değil. Toplumsal sorunlann resmî yayın organlannda tartışılmadığı bir ortamda, toplumsal (sosyal) bilimlerin hattâ fen bilimleri- nin bUim dışı içerikle öğrenci karşısına çıktığı bir eğitim sisteminde, felsefenin tartışma damarla- nnın tıkandığı bir düzende toplumun kendi var- lığının bilincine eğilmesi, tarihçilerin de yönetici sınıf kültürü dışına çıkıp toplum tarihine ulaşa- bilmeleri kişisel çabalarla sınırh kalmakta. Türk toplumunun tarihini -yazılmayan tarihini- yüz- yıllar boyunca Istanbul belirledi, günümüzde de Ankara, fermanlı tarih müfredatı ve program- lan belirliyor. Hatta "büyüklerimiz" belirliyor! Son zamanlarda, aşağı yııkan bir yıldır, sayı- lan hızla artan, ama içerik bakımından hemen hemen hiç değişmeyen, Milli Eğitim BakanlığY- nın döktüğü kalıpları doldurmakla yetinen -do- ğal olarak kâr amacı güden- lise tarih kitap- larından birinci yıl okutulan herhangi bir tarih kitabına bakarsamz toplumbilim (sosyoloji) ve iktisat gibi bilim dallarının tarihe yardımcı bi- limler arasında sayılmadığını görürsünüz. Bu ba- sit bir unutkanlık değildir; tarihi, toplumbilimin ve ekonominin sorgulamalanndan kaçırmaktır. Çünkü toplumbilimin amacı "insanların davra- nışlannı belirleyen toplumsal çevrenin yapısal öğelerini aydınlatmak, bu çevrenin oluşumun- da, işleyişinde ve gelişimindeki düzenlilikleri açıklamaktır" (1). Toplumbilim "toplumların kendi uzerlerine sorduklan ve siirekli yenilenen birsonT'dur (2). Tarihi, "insanlığın serüvenin- de tek olanı, yinelenmeyeni, aynntılan" sırala- yan bilgi kümesi olarak görenleri sorgulayan bilimdir. Ekonomi ise insanın öz kendisinin (biz- zat) yaptığı şeyin bilimidir. Bilim varolmasa bi- le insan ekonomik kararlar verecektir. İşte toplumlann yuz yüze kaldıkları sorunlan çözer- ken "toplumsal bilimlerin nitelikleri, dogası ve amacı bakkında giderilmesi güç ve ağır tartısma- lara saplanıp kaimamak için sonınu kökensel açıdan ele alarak" incelenmesini (3) isteyenler, merkez denetimli macera tarihçiliğinin zırhJanyla karşılasmaktalar. "Tarih ve Sosyoloji" Semineri 28-29 Mayıs 1990 günlerinde İstanbul Üniver- sitesi'ne bağlı Edebiyat Fakültesi'nin Tarih ve Sosyoloji Araştırma Merkezleri "Tarih ve Sosyoloji" üstüne bir seminer düzenleme gere- ğini, bu iki bilim dalının birbirlerine âdeta küs- kün durmalanyla açıklamışlardır. Toplumbilimcilerin, tarihçileri çoğu zaman, iş- lenmemiş malzeme sunan, kuramdan yoksun, hi- kâyeci görmeleri karşısında, tarihçilerin toplumbilimcileri sadece öğüt veren, öğretme tut- kusu içinde, tarih kaynaklarını değerlendirebi- Iecek filolojik bilgiye sahip olmayan kuramcılar olarak değerlendirmeleri, iki tarafı ayrı zırhla- ra büründürmüştür yıllarca. Gerçekten, klasik tarih öğretiminin tipik örneğini veren, toplum- sal bilimlerle pek barışamayan, hattâ onlan teh- likeli saymış tarih bölümünün, aynı fakülte çatısı altında bulunan ve genellikle ulusal temelden yoksun ithaJ yasalarla öğrenci önüne çıkmış *op- lumbilim bölümüyle barışma ve anlaşma yolla- rı arama girişimlerini umut verici olarak görüyorum. Fernand Braudel'in "sağırlar diyaloğu" dediği, ama ünlü okulu Annales ile kurduğu diyaloğun Türkiye'de özerk üniversi- telerimizde (!) oluşturulması için atılmış bir adım olarak değerlendiriyorum. Burada iki önemli nokta üzerinde durmak is- tiyorum. Ilki, 'akademik' nitelikte saydığırmz ve dünya boyutlannda gözleme fırsatı bulduğumuz tarih arastırmalannın son yaklaşımlarla aldığı şe- killeri, kazandığı içeriği, başka bir deyişle, sos- yal bilimlerin tarihçilere getirdiği çeşitliliği, belirlediği konulan dile getirme isteğimdir. öbü- rü de çeşitli bilgi dallarının, araştırma üniteleri- nin yol göstericiliğiyle, tarihçilerin sıradan bir insana, daha kapsamlı bir anlatımla topluma açılma, seslenme, uyandırma gereği duymaları ve çeşitli örneklerle bu yolda bir hayli mesafe ka- zandıklarını vurgulama isteğimdir. Tarihten bek- lentiler değişiktir artık. 'Hikâyeci' tarihçiliğin -devlet yöneticilerinin, zorlu egemenlerin istek- leri doğrultusunda, devlet ile tarihi bütünleşti- ren anlayış içinde, yarar sağladığına inanılan tarihçiliğin- 'ihtişam', 'hanedan', 'üst zümre' vb. konulan ön planda tutan biçimlerinden, top- lumlan olusturan ögelerin tarihine, toplumsal iliş- kiler, günlük yaşam, toplumsal çatışmalar, sınıflar, sosyal gruplar -kısaca bugünü anlaya- bildiğimiz ölçüde ortaya çıkan sorunlarla geçmişi sorgulayan- tarih dünyasına girilmiştir günü- müzde. Toplumbilimin çok önemli kişisi Augus- te Comte'un geçen yüzyıl "kısır anekdotları kör gibi toplayanlann mantıksız meraklanyla çocuk- ça sıralanan önemsiz aynnb" olarak gördüğü ve ondokuzuncu yüzyüın büyük bir bölümüne dam- gasım vurmuş tarihçilik, özellikle son büytik sa- vaştan sonra, özellikle 1970 ve 80'li yıllarda, kendisini toplumu daha fazla kapsayan ve kav- rayan, topluma daha kolay ulaşan ve mesaj ve- ren nitelikte bulmuştur. Tarih araştırmalannda ve öğretiminde belirli bir düzeye gelmiş üniver- sitelerin, son yirmi yıllık inceleme ve öğretim programlarına bakıldığında (4) toplumsal tarih konulannın ön sıraya geçtiği fark edilir. Tarih, tepedekilere yeterince hizme* etti, sınırlannı ge- nişletme gereği duydu, demokratik dünyada ye- rini alma çabasında artık. Resmî belgelerin hükmettiği, basm-yayın or- ganlannın ve eğitim kurumlannın yönlendirme çabasında bulunduğu tarih ve tarihçiliğimize se- çenek (alternatif)sesler de vardır ülkemizde.Bu yoldaki çalışmaları, uyanlan saymak yazımm ko- nusu değildir. Tarih ve Toplum dergisinin çaba- larını anlamakla yetiheceğim. Birkaç soruyla ya- zımı bitireceğim. Nedir tarih? Ülkemizde nasıl tanımlanmıştır? Kimler içerilmiştir, kimler dışlanmıştır tarihte? Toplumsal bilimlerin sorgulamalanndan neden kaçırılmıştır? Bir yıldır sayılan çığ gibi büyüyen lise tarih kitaplan neden aynı kalıba dökülmüş- tür? Üniversitelerde yer alan tarih bölümleri ne denli çağdaşlaşabilmişlerdir? Halk yaşadığı gü- nün bilincinde midir? Sorunlarının, haklarının, görevlerinin aynmında mıdır, bunlan tarihsel bi- linçle irdeleyebiliyor mu? Tarihçilerimiz de ay- nı bilinçte midirler? Sayın Birand "tarihi artık halklar belirliyor" diyordu haklı olarak, ama bi- zim halkımız yukandakilerin anlattığı tarihi din- liyor TRT'den. (1) ö . Ozankaya, Toplumbilime Giriş, Ankara, 1979, s.3. (2), B. Sezer, Sosyolojinin An» Başlıklan, İstanbul 1985, s. 218. (3) M. Duverger, Sosyıl BiUmlere Giri} (Çev. 0. Oskay), An- kara, 1973, s. 8 (4) Örnek olarak bak. J.M. Bourne, "Hiflory at Universiti- es", Hislory, London, 1986, s. 54-60. ARADABIR Prof. Dr. ÎLHAN LÜTEM BM'nin Yaran... Kuruluşundan bu yana geçen 45 yıl içinde banş ve güven- liği sağlayamadığı için Birleşmiş Milletler eleştirilmiştir. Bir- leşmiş Milletler'i kuran büyük devletler banş ve güvenliğin korunmasını sayılan gittikçe artan küçük ve birbirini yiyen var- lıklara bırakmak istemediklerinden kendilerinin egemen ola- cağı bir Birleşmiş Milletler kuvveti kurmayı öngörmüşler ve yine onlar, teşkilatın uyuşmazlıklarının ancak kendileri an- laştığında halledilebileceği sonucuna varmışlar, son sözü kendilerine saklamışlardır. Sonuç ne olmuştur? Birleşmiş Milletler kurulduğundan, yani 1945'ten bugüne büyüklü küçüklü 150 savaş çıkmıştır. Büyük devletler bu ça- tışmaların bazılarına katılmış fakat neyse ki nükleer savaş kor- kusu bütün dünyayı içine alacak bir savaş çıkmasını önle- miştir. Yine de ne egemen ne de eşit olan küçükler ve ken- dilerine büyük denilenler, sorumluluğun büyük kısmının ken- dilerinde olduğunu unutarak, her yıl Genel Kurul önünde teş- kilatı yermişlerdir. Şimdi, Güvenlik Konseyi'nin Körtez bunalımında barışın tehdidi, bozulması ve saldırı hallerinde ona tanınmış yetki- dere ve önereceği yaptırımlara gelelım. Önce son günlerde çok sözü edilen (1950'de Kore'ye as- ker gönderilmesinde de edilmişti) yasanın 43. maddesini ele alalım: Birleşmiş Milletler Yasası, bu maddede konseyin kararlaş- tıracağı askeri yaptırımların üye devletler için bağlayıcı olma- sını arzuladığından bu amaçla konseyle her bir üye devlet arasında özel anlaşma veya anlaşmalar yapılmasını öngör- müştür. Üye devletler, bu özel ikili anlaşmalarla, konseyin em- rine silahlı birliklerle -geçit hakkı dahil- askeri destek ve ko- laylıklar sağlayacaktır. Konsey, belirli bir yaptırıma karar ve- rince, uygun gördüğü üye devletten, kendi emrine, söz ko- nusu ikili anlaşmalar gereğince, askeri birlikler, destek ve kc- laylıklar sağlamasını isteyebilecektir. Konseyin bu kararları bağlayıcı olacaktır. Bu askeri birliklerin komutası, konseyin beş daimi üyesinin genelkurmay başkanları veya temsilcile- rinden kurulu olup. konseye bağlı bir kurmay komitesine ait olacaktır. Konsey askeri yaptırımlara üye devletlerin ne su- rette katılacaklarını da bağlayıcı olarak tespit eder. Konsey, yasanın 42'nci maddesi silah kullanılmasını gerektiren ka- rarı, 25 ağustos tarihinde yine iki çekimser (Küba, Yemen) oya karşı 13 olumlu oyla kabul etmiştir. Burada vurgulana- cak en önemli nokta, kararın alınmasında beş büyük devle- tin olumlu oy kullanmalarıdır. Kararın 3. paragrafında: "Güvenlik Konseyi tüm üye ülkelerin, Körfez'de deniz gü- cü bulunduran ülkeîere gerektiğinde yardım etmelerini talep eder" denilmektedir. Yükümlülüğümüzünrneşruiyeti-törümlülüğüyalnız665sayılı kararın 3. paragrafına değil ek olarak: 1) Birleşmiş Milletler Yasası'nın Türkiye Büyük Millet Mec- lisi'nde onaylanmış bir anlaşma olması sebebiyle bir iç ya- samız olmasına; 2) Yasanın teşkilatın üyeleri, bu yasa kurallan gereğince, teşkilatın giriştigi herhangi bir teşebbüse her türlü yardım- da bulunurlar ve teşkılatça aleyhinde önleyici ve zorlayıcı bir tedbir alınan devlete yardımdan kaçınırlar" diyen 2. madde- sinin 5. paragrafına, 3) "Teşkilat üyeleri bu yasa gereğince Güvenlik Konseyi- nin kararlarını kabul etmek ve uygulamak hususunda anlaşmışlardır" diyen 25. maddesine, 4) "Birieşmiş Milletler üyeleri, Güvenlik Konseyi tarafından kararlaştırılan tedbirlerin uygulanmasında karşılıklı olarak destekleşmek üzere birbirlerine katılırlar" diyen 49. madde- sine dayanmalıdır. Son olarak. Türkiye, kendisini Körfez bu- nalımında sorunun bir parçası addediyorsa, bu, soruna bu- lunan çareyi reddedemeyeceği ana fikrine dayanmalıdır. Demek oluyor ki bunalımda, Birleşmiş Milletler çerçevesi içinde kalmalıyız. Canımız, ciğerimiz ENDER'imizin vefatı dolayısıyla sonsuz acımızı paylaşan yurt içindeki ve yurt dışındaki tüm dostlanmıza şükranlarımızı sunarız. KIRAL AİLESİ "Zulüm ejderha olsa da, Telli, duvaklı yurdunda, Bir oğul buyütrnelisin Kavgada yiğit olmalı!.. Arusı mücadelemizde yaşayacak. TAYAD'LI AİLELER ADINA BABA ERDOĞAIV SERVET YILDIRIM Takvfyeli Yabama DU I isolt»ri... Yeni başlatılacak uygulamada Anadolu Liseleri örnek alınıp fen dersleri yabancı dilde yapılmamalıdır. Zaten çok güç yürütülen bu uygulama yarardan çok zarar getirmektedir. Türkçe ve yazın dersleri gibi fen derslerinde de öğrencilerimize köklü bir anadil eğitimi verilmeli, yabancı dil uğruna anadil eğitimi feda edilmemelidir. Doç.Dr. ŞEYTA OZİL istanbul Üni. Edebiyat Fak Son günlerde gazeteler, Milli Eğitim Ba- kanlığı'nm üç büyük kentte 'takviyeli ya- bancı dil liseleri projesi'ni uygulayacağı ha- berlerini yayımlıyor. Yabana dille eğitim veren okullara yönelik isteği karşılamak amacıyla MEB, ilk aşamada 11 liseyi kap- sayan hazırhk suııfı ile Anadolu Liseleri ya- bancı dil saatlerine eşit yabancı dil eğitimi veren bir uygulama başlatacaktır. Kanım- ca, böyle bir uygulama istenilen düzeyde gerçekleşebilir ve yaygınlaştınlabilirse, hem 11 yaşındaki çocuklann zaman zaman ona- nlması zor ruhsal bozukluklara yol açan ge- reksiz bir sınav stresi yaşamaları giderile- cek hem de yalnızca parasal olanakları ye- terli ailelerin çocuklan değil, öbürleri de bir yabancı dil edinme olanağını elde edebile- ceklerdir. Böylece ilkokul öncesi ve sonra- sı çocuklanmızın bilincine varmadan uğra- dıkları haksızhklar da bir ölçüde son bula- caktır. Bu acılardan bakıldığında MEB'nin yeni uygulamasının çok olumlu bir başlan- gıç olacağı kanısındayım. Başanya ulaşmak için... Ancak soz konusu olumlu başlangıcın basamaklı kur sistemi ya da 5 yaş ilkokul uygulaması girişimleri gibi daha yürürlüğe girdiği anda yok olup gitmesini istemiyor- sak, aşağı da belirtilecek yönler üzerinde ti- tizlikle durulması gerekmektedir. • Takviyeli yabancı dil eğitimini gerçek- leştirebilme açısından en önemli ve birin- cil öğe, niteükli öğretmendir. Bugün Ana- dolu Liselerinde yabana dil öğretmeni apğı zar zor kapatıhrken acaba bu yönde ne gi- bi önlemlerin ahnması düşünü'lmektedir? • Yabancı dil eğitimi bugünkü devlet li- seleri uygulamasındaki gibi 50 ya da 70 ki- şilik sınıflarda yapılamaz. Yabancı dil eği- timinde gerçekten başarı kazanılmak iste- niyorsa, sınıflardaki öğrenci sayısı 35 do- layında tutulmalıdır. • Hazırük sınıfmdan sonra uygulanacak takviyeli yabancı dil derslerinin sayısı haf- tada her gün en az bir ya da iki saat olarak gerçekleşmelidir ki, yabancı dil bilgisi unu- tulmadan derinleştirilebilsin. • Yabancı dil eğitimi salt bir dilbilgisi eği- timi olarak algılanmamalıdır. Yabancı di- lin kullanımsal yönü vurgulanmalı, kulla- nımı yaygınlaştıracak izlenceler oluşturul- malıdır (Örneğin, yabancı dilin yaygın ol- duğu iş alanlannda öğrenciler yaz ayların- da çevirmen olarak çalışabih'r ya da yabana ülkelerden gelen öğrencilerle yabana dil öğ- renenlerin birlikte gidecekleri yaz kampla- rı kurulabilir). Öte yandan yabancı dilin ekinsel yönüne gereken önem verilmeli, dil- bilgisi öğretiminin yanında yabancı dilde- ki kullanımsal metinler ve yazınsal ürünler ele ahnmalıdır. Liselerde daha çok yazın ya- pıtlarıyla çalışılmalıdır. • Yabancı dil eğitiminin yanı sıra yapı- lan öbür derslerde de çağdaş eğitim yön- temlerinin yerleştirilmesine başlanmalıdır. Yabancı dil dersi dışındaki derslerde fazla bilgi yığmacası yapan, ezbere dayanan sis- temlerden kurtulabilirsek, yabancı dil der- sinden de beklenen başanyı elde edebiliriz. Yoksa, sayısı arttırılsa bile yabancı dil dersi de bugün olduğu gibi yalnızca ezberlenen bir bilgi olarak kalır. • Yukarıdaki noktaya ilişkin daha aynn- tılı yabancı dil eğitim yöntemlerine baka- cak olursak, yabana dil eğitimi veren ders kitaplarının büyük bir çoğunluğunun, öğ- rencilerin araştına, sorgulayıcı, yaratıcı ye- teneklerini geliştirme, kendi düşünce ve ki- şih'klerini oluşturma yönlerinden en son ge- lişen çağdaş eğitim yöntemleriyle hazırlan- mış olduklanm gönirüz. Genellikle çok kısa aralıklarla yenilenen bu kitaplaj, çeşitli alanlarda öğrencilerin düzeylerine göre il- güerini çekecek konulara ağırhk veren me- tinler ve yabancı dilin yazın ürünleriyle do- natılmışlardır. Ayrıca çeşitli alıştırmalar, öğrencilerin yaratıa ve üretici yönlerinin ge- liştirilmesine yöneliktirler. Yabana dil ders- lerinden edindiğim izlenimler, öğretmenle- rin çoğu kez bu yaratıcı ve üretici alıştır- maları bir yana bırakarak, daha çok dilbil- gisi alıştırmaJanyla çalışmalandır. Oysa ya- bana dil dersi salt bir ezber islemi değil, özellikle kişilik geliştirici, kişiye değişik bir bakış açısı kazandırıa, onun çevrenini (uf- kunu) geliştirici bir eğitimdir. Doğal olarak, öğretmenler büyük bir hızla gelişen yabana dil öğretim yöntemlerine ayak uydurama- makta, bu nedenle de daha çok dilbilgisi iş- lemleri üzerine eğilmektedirler. Ya her yıl çeşitli okullarda düzenli olarak gerçekleş- tirilecek kurslarla ya da bu alandaki çeşitli bilgileri içeren düzenli yayınlarla öğretmen- lerin bilgileri geüştirilmelidir. Yeni başlatılacak uygulamada, Anado- lu Liseleri örnek alınıp, fen dersleri yabancı dilde yapılmamaJıdır. Zaten çok güç yürü- tülen bu uygulama yarardan çok zarar ge- tirmektedir. Türkçe ve yazın dersleri gibi fen derslerinde de öğrencilerimize köklü bir anadil eğitimi verilmeli, yabancı dil uğru- na anadil eğitimi feda edilmemelidir. Ana- dil eğitiminden, durağan ve gelişmeyen bir Osmanlıca-Türkçe karışırrunı değil, çağdaş yazın ürünleriyle beslenen ve gelişen günü- müz Türkçesini anlamaktayım. Gerek sos- yal bilimler ve fen bilimleri gerekse anadil eğitimi veren Türkçe ve yazın derslerinde günün koşullarına ayak uyduran, yabancı dillerden alınan sözcük ve terimleri içerme- yen bir anadil eğitimine gereken ağırhk ve- rilmezse, yabancı dil için harcanan cabalar da boşa gider. Yine unutulmamalıdır ki dü- şüncenin gelişmesi ne Arapça ne Farsça ne Ingilizce ne Almanca sözcüklerle; yalnızca anadilin sözcük, kavram ve terimleriyle ger- çekleşir. Bunun yanı sıra yeterli yabancı dil bilgisine sahip olunduktan sonra fen ve sos- yal bilimler alanlannda yabana dil bilgisi- ni edinmek hiç de güç değildir. "Joiıı tlıe Turıles Club" CO POLO*K E M E R • Ç A M Y U V A / T A T İ L K Ö Y Ü CENNETİNİ YASAMANIZİCİN BMKERSAL! Eylül Ayı Özel Fiyatı MARCO POLODA PARAYA VE BONCUĞAİHTİYAÇ YOKTUR. Rezervasyonunuzu yaplırıp ödemenizi yaplıklan sonra bir daha para probleminiz olmaz, ne yer ne içerseniz (yerü), lıangi aktiviteye kalılırsanız ücrelsizdir. 1.100.000 • 850 Yalak (Tüm Odalar Klimalı) • Çocuklu Ailelere 2 Odalı Family Room» 1300m YüzmeHavuzu •8TenisKortu • 2 Squash Salonu • Baskelbol • Voieybol • Ohçuluk • Surf • Yelken • Su Kayağı • Tüfk Hamamı • Sauna • Disko •Jimnaslik Salonu • Minikler Kulübü OKAN TURİZM VE SEYAHAT A.Ş. 2. Taşocağı Cad. Cevdet Bey Işhanı, 5 B/1 Mecidiyeköy 80300 İstanbul Tel: (90-1) 174 68 50 (17 Lines) Telex: 27767 oklu tr. Fax: (90-1) 174 83 77-174 83 49 OKURLARA. OKAYGÖNENSİN "İnsanlarıSeviniz..." S iriken deneyler, arkadan gelenlere aktanldıkça, uçucu sözlerden kalıcı yazılara döküldükçe yeni kuşaklar için önem kazanıyor. Gazetecilikte, bir açıdan her olay kendi başına anlam taşıyor gibi görünse de deney birikimine yeni bir taş ekliyor. Yıl 1930. Başyazanmız Nadir Nadi'n/n gazetecilikte ilk yılları. Cumhuriyefin Viyana muhabiri olarak Avrupa'nın o büyük çalkantısını en yakından, hatta içinden izlemektedir. V'ıyana'nın Türklerin kuşatmasından kurtuluşunun 250. yılını şenliklerle kutlayan Avusturyalılar, o günlerin milliyetçi rüzgâharıyla törenlerin üslubunu abartırlar. Bunun üzerine Nadir Nadi, Viyana'dan yazdığı yazılarda bu kutlamaların ardındaki politik havayı da ayrıntılı biçimde yansıtır. Sonraki gelişmeleri kendisinden izliyoruz: "Bu yazılardan bir tanesi Avusturyalılan kızdırmış olacak ki beni Türk Büyükelçisine şikâyet etmişler. O da sanınm 'Ben ne yapayım, siz kendiniz çağırın söyleyirî demiş olacak ki bir gün bana Dışişlerinden tslefon ederek Ekselans Hornbostl'u görmemi söylediler. İlk defa bir hükümet yetkilisiyle görüşecektim. Kalktım gittim. ...Sertçe bir sekilde hoşlarına gitmeyen o yazıyı neden yazdığımı sordu. Ben de dedim ki: —Siz bizim ecdadımıza hakaret ediyorsunuz. Ben de tabii yazarım. Ekselans, —Sizin bayrağınız kırmızı beyaz, yeşil değil ki dedi. Ben, —Ama onlar bizim ecdadımız, diye direttim ve yazıyı tepki olsun diye yazdığımı yineledim. Hornbostl, —Olmaz öyle şey. Bakın bizde disiplinli bir rejim var. Yabancı muhabirler de buna uymak zorunda, uymazlarsa kapı dışarı ederiz, dedi. Ben de, —Ben doğru bildiğimi yazarım. Gerisini de siz bilirsiniz, dedim. Çıktım pansiyona geldim ve aynı minval üzerine yazılarımı yazmaya devam ettim..." Tarih 22 Şubat 1931. Arnavutluk Kralı Zogo Viyana'da opera izlerken, iki Arnavut subayı bir suikast girişiminde bulunurlar. Olayın heyecanına kapılan genç gazeteci Nadir Nadi haberi Cumhuriyefe yazarken, abartır ve kendi tanık olmadığı unsurları da kendi izlemiş gibi haberine katar. Nadir Nadi bu olaydan önemli bir deneyle çıkmıştır, kendisinden aktanyoruz: "O günden itibaren böyle gitmediğim, şahit olmadığım olayları gazeteye katiyen yazmadım. O günden sonra bugüne dek düşüncelehmi yazdım. Doğrulan vardır. Yanlışlan vardır. Düşünce olarak yazmışımdır. Olayları gördüğüm gibi yazdım, yanlış görmem ihtimali de azdır sanıyorum... Benim bu gazetecilik kabahatini işlememe neden, belki de Zogo'nun gaddar bir yönetici, çok antipatik bir kişi olmasının, zorbalık etmesinin ve âdeta bir operet kralı olmasının rofü olmuştur. Zannedersem kendisi bir sinema 7 artistiyle evlenmişti. Kendi memleketinde de hiç sevilmezdi. O yazıyı yazarken biraz da hislerime kapılmış olabilirim... Gazetecilikte 50 yılı geride bırakmış bir kişi olarak, genç arkadaşlarıma gerçek dışı yollara sapmamalannı yürekten tavsiye ederim." Aktardığımız iki olayı, arkadaşımız Ali Sirmen'/n başyazanmız ile yedi yıl önce yaptığı ve "Nadir Nadi anlatıyor-Bir yazarın ilk gazetecilik yılları" başlığıyla gazetemizde yayımlanmış olan söyleşisinden aldık. Söyleşinin en sonunda Başyazanmız genç gazeteciiere şöyle sesleniyordu: "Genç meslektaşlarıma söyleyeceğim kısaca şudur: Gerçeği, doğruyu arayınız. Tutumunuzda içtenlikten ayrılmayınız. Ve en önemlisi insanları seviniz." BAŞSAGLIGI CHP'nin son Merkez Yönetim Kurulu Sayman üyesi, eski İstanbul milletvekili, uzun yıllardaki dava arkadaşımız İLHAJV BİBER'i kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Değerli kardeşimize Allah'tan rahmet, ailesine, yakınlanna ve tüm partili arkadaşlanma başsağhğı dilerim. Prof. Dr. NURETTİN SÖZEN İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı DOMATES SALÇASI - KONSERVELERİ GÖNEN GIDA SANAYİ A.Ş. ELEMAN ARIYOR 1- Sistem Analist Programcı - Unisys B-39 sistemlerinde COBOL ile BTOS altında en az iki yıl tecrübeli - Yüksekokul mezunu, - İyi derecede Ingilizce bilen, 2- îhracat Sorumlusu - Gıda pazarlannda deneyimli, - yüksekokul mezunu, • Iyi derecede Ingilizce bilen, - En az üç yıl deneyimli (Şalca sektöründe deneyimli tercih nedenidir.) - Lisan bilen ve araştıncı bir yapıya sahip. - Unisys B-39 sistemlerinde tecrübeli, - Lise mezunu.Adayların fotoğraflı özgeçmişlerini, GÖNEN GIDA SANAYİ A.Ş. Büyükdere Cad. No: 57 / 2 86670 MASLAK İSTANBUL adresine yollamalan rica olunur.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear