23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 21 EYLÜL 1990 Gitmek mL Kalmak mı? MELİH CEVDET ANDAY Nunıllah Ataç, Nazi Almanyası'ıu yerin dibi- ne geçirdiği için ünlü Alman romancısı Thomas Mann'ı yererdi sık sık, "Almanya onun yurdu, in- san yurdunu kötüleyemez" derdi. Katüir mıydım Ataç'a bilemiyorum, susardım daha çok ve düşü- nürdüm. Şiradi de düşünüyorum. Hitler 1933 başlannda şansölye olduğunda, Thomas Mann ve eşi tsviçre'de dinlencede idiler; Münich'teki kızlannın ve oğullanmn uyansı üze- rine Almanya'ya dönmeyerek Isvicre'ye, Zürich ya- kınlannda bir yere yerleştiler. Thomas Mann, son- ra ABD'ye gitti ve Princton'a yerleşti. 1936'da Al- man yurttaşüğından çıkanldı. Yahudi de değildi, komünist de. Demek Hitler'in yönetimi altında- ki bir Almanya'da yaşayamayacaktı, böylece de Hitler'i bağrına basan halkına kızdı. Bu kızgınlı- ğı yadırgamak, soyut bir kavram olan "halk"ın yüceltilmesinden kaynaklanır sanınm. O yıllar birçok Alman bilgini Almanya'dan çıktı ya kaçtı. Bunların çoğu Yahudi profesörlerdi; bi- ze de geldiler, tstanbul Üniversitesi'nde ders ver- diler, sonra dünyanın başka ülkelerine göçtüler. Almanya'da kalanlar da vardı elbet; ben bugün bunlardan birinin, ünlü fızik bilgini Werner Hei- senberg'in, söz konusu sorun (Almanya'yı bırak- mak, bırakmamak) karşısındaki tutumunu anlat- mak istiyorum. Yıl, AÜnan fizikçisi Otto Hahn'ın uranyum ato- munun nötronlarla bombardıman edilmesi sıra- sında sonuç üninleri arasında baryum elementi- ni bulduğu yıldır. Demek atom çekirdeğine yol- lanan bir nötron parçalanmaya yol açabilir. Bu da korkunç bir yeni silahın ele geçirilmesi demek- tir. Bir konferans ıçin gittiği Amenka'da Heisen- berg, eski dostu ttalyan fizikçisi Fermi ile karşı- laşır. Fermi ona, Amerika'ya yerleşmesinin daha doğru olup olmayacağını sorar. Aralannda şu ko nuşma geçer: "Almanya'da daha ne istiyorsunuz? Savaşı ön- leyemezsiniz ve sadece yapmadığınız ve sorumlu- luğuna katılmak istemeyeceğiniz şeyleri yapacak ve sorumluluklar almak zonında kalacaksınız. Eğer iyi herhangi bir şeyin yapılmasına neden ola- bilseydiniz, o zaman davranışınızı anlardım. Ama böyle bir olasılık yok. Burada fıziksel araştırma- lar yapabüir ve bu ülkede doğa biliminin geliş- mesine katkıda bulunabilirsiniz!' Daha savaş patlamamıştır. Heisenberg şu ya- nıü veriyor: "Söylediklerinızi çok iyi anhyorum, bunu ben de kendi kendime binlerce kez tekrarladım. Ama daha sonra bilimsel yeniliklerin gerçekleştirilme- sinde katkıda bulunmak isteyen, savaştan sonra Almanya'da tekrar gelişmiş bir bilimin kunılma- sını başkaları ile birlikte sağlayabilecek genç in- sanları etrafımda toplamaya karar verdim. Şimdi bu insanlan yan yolda bırakırsam onlara ihanet etmiş olunım gibi bir duygu var içimde. Gençler bizim gibi kolay göç edemezler; o kadar kolay iş bulamazlar, bu avantajdan kendim için yararlan- mak istersem haksızbk edermışim gibi geliyor. Ay- nca savaşın uzun sürmeyeceğıni umut ediyorum. Bizde kimsenin savaşı arzulamadığını gördum. Ve eğer Hitler'in sözde banş politikasının tümden ya- lan olduğu herkesçe bilinirse, Alman halkının hız- la duşüncesini iyiye doğru değiştireceğine ve Hit- ler ile taraftarlarından kendini ayıracağına inanı- yoruml' "Duşünmenız gereken bir sorun daha var" di- yor Fermi. "Otto Hahn'ın keşfettiği atom çekir- değinin parçalanması işlemi belki zincirleme bir reaksiyona uygulanacaktır. Atom bombasını he- saba katmak gerekir. Atom fızikçileri, yaşadık- lan ülkede hukümet tarafından bu gelişmeye ka- tılmaya itileceklerdir!' "Bu tabii ki korkunç bir tehlike. Aynca ne ya- zık ki yapmak ve sonımluluğu paylaşmak üzerin- de soylediklerinizde de haknsınız. Ama göç etmek bizı bunlardan korumaya yardım eder mi? Bilim- sel gelişme daha yavaş gerçekleşecektir. Atom enerjisinin teknikte kullanılmasından önce, savaş sona erecektir;' Şu sözleri ekliyor Heisenberg: "Tarihsel deneylere gore her ulkenin başından er ya da geç devrimler ve savaşlar geçmiştir ve her defasında önceden göç etmek, akıllıca bir duşunce olmayabilir. Herkes goç edemeyecektir. O halde insanlar yıkımlardan kaçmak değil, olanaklı öt çüde yıkunlara engel olmayı öğrenmek zorunda- dırlar." Bu konuşmayı burada keserek, Heisenberg'in, Kuantum fiziğinin yaratıcısı Max Planck ile ko- nuşmasına göz atalım: "Planck beni çok aydınlık olmayan eski moda döşenmiş oturma odasında kabul etti. Planck son buluşmamızdan bu yana birkaç yıl daha yaşlan- mış görünuyordu. Ince, dar yüzünde derin kın- şıklıklar vardı. Sonsuz denilebilecek ölçude yor- gun göninüyordu. — Benden siyasal konular hakkında öğtıt al- maya geldiniz, diye konuşmaya başladı. Ama kor- karım size öğut veremeyeceğim. Gerek Almanya1 nın gerek Alman üniversitelerinin başına gelen bu yıkımın duracağını artık hiç umut etmiyorum. Siz bana Leipzig'de, Berlin'deki kanşıklıklan aratma- yan kanşıklıklardan söz etmeden, ben size birkaç gün önce Hitler'Ie yaptığım bir konuşmayı anla- tayım. Yahudi akademisyenlerin sünllmesi halin- de Alman universitelerine, ozelhkle ulkemizdeki fiziksel araştırmalanna nasıl anormal bir zarar ve- rilebileceğini Hitler'e açıklayabileceğimi ummuş- tum. Kendilerini AJman olarak gören ve son sa- vaşta bütün öteki insanlar gibi canlarmı Alman- ya için ortaya koyan insanlann söz konusu oldu- ğunu, onları Almanya'dan surmenin anlamsız ve aynı zamanda ahlaki değer ölçulerine aykın ol- duğunu beUrttim. Ama bunu anlamak istemiyor- du ya da daha doğrusu böyle bir insanla anlaşa- bileceğimiz hiçbir dil yoktu. Hitler bana göre dış dünyayla olan ilişkisini yitirmiş. Başkalanrun uya- nlannı usandıncı bir sıkıntı olarak görüyor, he- men sesini yükselterek düşünsel yaşamm çürümuş- lüğune ilişkin hep aynı nutuklan atıyor. Bu çü- rümüşlüğe son dakikada engel olmanın gereklili- ğini vurguluyor. tşin kötüsü bu saçmahklara ken- disi de inanıyor. Almanya korkunç bir yıkıma sü- rüklenecek:' "Bunun uzerine Leipzig'deki olaylardan ve fa- kültedeki genç akademisyenlerin üzerinde göruş- tukleri plandan söz ettim. Bu plana göre profe- sörlerin olayları protesto amacı ile istifa etmeleri sağlanacaktı. Ama Planck böyle bir planın başa- nsızlığa uğrayacağı düşüncesindeydi. — Genç bir insan olarak üzerimize çöken uğur- suzluğa hâlâ engel olabilmeye inanmanıza sevi- niyorum. Ama ne yaak ki üniversitelerin ve ay- dınlann etkisini abartıyorsunuz. Kamuoyu gerçek- te girişiminizden haberdar olmayacaktır. Gazete- ler ya bundan hiç söz etmeyecek ya da göreviniz- den aynlmanız konusunda o kadar alaycı bir ta- vu- takınacaktır ki kimse bunun ciddi sonuçlara yol açacağı umuduna kapılmayacakür. Bakın, bir kez yuvarlanmaya başlayan bir çığ artık durdu- rulamaz. Kaç kisiye zarar vereceği, kaç insanm ya- şanuna mal olacağı henüz büinmese de doğa ya- salan çoktan karar vermiştir. Hitler de olaylann gidişini belirleyemez; çunkü buyuk ölçüde tutku- lannı yönlendiren biri değil, tutkularırun yönlen- dirdiği biridir... Eğer istifa ederseniz, size en elverişli koşullar- da dış ulkelerde iş aramak duşecektir. Yabana bir ülkede, o ülkeye göç etmiş ve bir i§ arayan öteki insanlara katılacaksınız ve belki de sizden daha zor bir durumda olan başkasının işini dolayli da olsa elinden alacaksınız. Orada herhalde kafanız rahat olarak çalışabilir, tehlikeden uzak kalabi- lirsiniz ve yıkımdan sonra da eğer isterseniz, Al- manya'nm vıbmına yol açanlarla uzlaşmış olma- manın verdiği gönül rahatlığj ile Almanya'ya dö- nebilirsiniz. Ama o zamana kadar belki yıllar ge- çecek. Alman halkı değismiş olacak. Bu denli de- ğişmiş bir dünyada ne denli etkili olabileceğiniz de kuşkuludurî' BAŞSAĞLIĞI Hocalığ:, ağabeyliği ve dostluğu en anlamlı içerikleriyle bir arada ömür boyu kişiliğinde simgeleyen üyemiz; Yönetim Kurulumuz eski üyelerinden Sayın Sengül AYGEN'in eşi, ÎTÜ Eiektrik-Elektronik FakUlteei Öğretim Lyesi-Elektrik YUksek Mühendisi . Dr. VURAL AYGEN'i yitirmenin acısı içinde ailesine, İTÜ topluluğuna, meslektaşlarına, öğrencilerine başsağhğı diliyoruz. ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI Nol: Cenazesi bugun Kartal Merkez Camii'nden saat 13.30'da kaldırılacaktır. Saat 10.30'da İTÜ Taşkışla'da tören yapılacaktır VEFAT Üstün însan, Erdemli kişi HALİLDEMtR Ağabeyimizi kaybettik. Acımız sonsuzdur. SERPİL GÜRBÜZ İLHAMİ GÜRBÜZ TEŞEKKÜR VE VEFAT Amcam oğlu Mersin Belediye Meclis üyesi HÜSEYİN AKALTUN'un cenaze törenine katılan, çiçek ve çelenk gönderen Içel Valisi Saym Özdemir Hanoğlu'na, Mersin Belediye Başkanı Sayın Kaya Mutlu'ya, İçel Milletvekili Fikri Sağlar'a, Mersin Belediyesi Meclis üyelerine ve personeline, SHP il ve ilçe teşkilatına, DSP il ve ilçe teşkilatına, demek ve tum demokratik kuruluşlara teşekkürü bir borç biliyorum. RIZA AKALTUN Aradığımz Dükkan Beşiktaş Ihlamur/da. Triplex, 170 m 2 , aynca bodrumlu. îşlek bir cadde üzennde ve köşede yer alıyor. Teşhir mağazası olarak kuUanabile- ceğiniz dükkan sahibinden kiralıktır. TEL 13018 08 (Çalişma saatlen içmde) - - 130 95 57(Cumartesi-Pazar) Berrin Hanım CAÜOAS YAYINURI İLHAN SELCUK JAP GULU / * -J -•* 10.000 lira (KDV ıcınde) Odeme/r gonderılmez ÇAĞDAŞ YAYINLARI Turk Ocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-ISTANBUL PENCERE İçi ve Dışı... İki kişi birbiriyle çatışınca kökeninde ne var ne yok diye bakmakta yarar vardır. Kavganın ardındaki nedir? Kadın par- mağı mı? Mal payiaşımı mı? Toprak bölüşümü mü? Saddam, prtatığı birbirine kattı; devletler hukukunu çiğnedi. Neden? İster Marksist-Leninist ol, istersen liberal, çatışmaya "tanı"yı koymakta bırleşıyorsun: Petrol savaşımı!.. SHP'deki çatışmanın özü nedir? İnönü ile Baykal arasın- dakı kışisel çekışme mı? Yoksa bir başka anlamı mı var? Ki- şisel çekışme her çatışmada vardır. Hındıstan'da racalar ça- tışırlardı; Arabıstan'da şeyhler, Ortadoğu'da mezhep ve tari- kat başlan, Güney Afrika'da kabıle reıslerınin kavgası bitmez, tükenmez; dünyayı yöneten parababalan bu işin topografya- sını bilir; çelişkilerın anhâsını min hâsını ezberlemiştir, yu- kardan gülümseyerek bakar, ellerini uğuşturur, küçük insan- ların kavgalarını azımsayarak seyreder, kimi zaman körük- ler, pompalar, kızıştınr, parçalanmayı, bölünmeyi destekler... Ve yönetir. • SHP'deki çatışma, hiç kimsenin kuşkusu olmasın, yalnız içten kaynaklanmıyor; dış boyutları önemli... 1990'lar Türkıyesi'nde, ABD Başkanı Bush'tan desteklr "Başkan Baba" yönetimi için demokratik solun parçalanıp bö- lünmesi, ufalanıp ağırhğım yıtirmesı gereklidır. 1992 seçim- lerıne partiler ufalanarak girmelidir ki parlamentonun parsel- lenmesi bölük pörçük olsun. ANAP'ın eninde ya da boyun- da bir sürü partinin dağınık duzen sandalyelere oturması'Te/c adam" rejimmı yürütmek isteyen Özal'ın elbet ışine gelir; se- çım yasası bu plana göre yeniden düzenlenecektir. SHP'de Baykalcı hizipçilik ilk aşamada partiyi kırdı geçir^ di; kimin ekmegıne tereyağı sürülüyordu? Koskoca partınir> örgütünde tasfiyecilik işi nereye götürüyordu? Genel başkarv lık çekışmesinin göstergesi, Türkiye'nin siyasal yaşamında solu büsbütün etkisızleştirmek ısteyenlerın elindeki pusula- nın ibresine denk düşmüyor muydu? Son günlerde partinin yönetimindeki kavganın özünü ve içeriğini yalnız kişisel bo- yutlarda düşünmek saflıktır. SHP, bu gıdişle bölünecek, par- çalanacak, ufalanacak... * Cemal Süreya'yı sever misiniz? Süreya yalnız şair değil, yetkin bir yazardı; "2000'e Doğru" dergisinde "İzdüşünUer" köşesinde toplumun tanıdığı kışılerin portrelerini çizerdi. "Vani Muğla" gazetesı köşeyazarı dostum Naım Kılıç, Sûreya'nın 18 Ocak 1987'de yayımlanan Deniz Baykal'a ilişkin yazısını bana yollamış; son bölümden bir parçayı aktarıyorum. Cemal Süreya yazıyor: "Baykal belirsizlikten çok şey umuyor; belirtiliği de beklen- medik anda gövde gösterisi olarak altyor. Köksüz, ama sü- rekli bir veliaht duygusu içinde. Tam denge yitimi noktasında 'dayılanma' eğilimi bu duygunun sonucudur. Oysa kendisinin toplumdaki ızdüşümünden çok daha nitelikli olduğu belli. Gemi aslanı felsefesi Baykal'ı çok yıprattı. Eskıden merak edilirdi. Bugün biraz da yanlış düşûnceyle adamakıllı özsüz sanılmak- ta. Yalnız gölgesıyle görundü; ışığın hep önünde durarak, hep öyle yaparak gölgesıni büyüttü. Öyle ki pelenni ürkütûcü de sayılır oldu. Eyet, CHP'ye karşı bir CHP'liydi. Bûlent Ecevtfin 'karşısında' kimi zaman direnmeyi eleştiri gibi gösterirdi. Şim- dilerdeyse İnönü'nün 'önünde' eleştiriyi direnme olarak ger- çekleştirmek ister gibi. Bu da onu SHP'nin 'dışında' bir SHP'li durumuna getirebilir. Her şey bitti mi? Sayılmaz. Deniz Bay- kafın o saç büklümü almyazısını bugün yine ozenle gizlemekte. Eskisi kadar güvenli biçimde olmasa da." Üç yıl öncesinde şaşırtıcı bir kâhanet, değil mi? • SHP, bölünüp paryalanarak ufalanacak mı? Hizipciliğe mi; teslım edılecek, butünlüğe mi kavuşacak? Sorunun yanıtını çok değil, bir hafta sonra herkes öğre- nacek. Soru yalnız SHP'yi ilgilendirmiyor, Bush ve Özal, ge- lışmelerı yakından izliyorlar. Sağ, itiraf etmeli ki soldan çok daha deneyimlı, bılgilı, kurnaz... Günün çılgın temposu, ceketi- nizi çıkardığınız anda geride kalı- yor. Ve gece başlıyor şifona doku'n- duğunuz yerde.. Kravatınız, henüz geçen haftanın izlerini taşırken siz ve montunuz doğaya koşuyorsu- nuz Zaman ve mekânlar hızla deği- şiyor ama sizin çizginiz hep Beymen... Executive, New Look, Studio, BM Club. . Beymen koleksi- yonunu yaşıyorsunuz... tüm zaman ve mekânlarda. Beymen Türk hazırgiyim sektö- ründe yirminci yılını dolduruyor. Yir- mi yıl boyunca Beymen'i yönlendiren her şeyin ötesinde tek bir prensip var: Müşteri mutluluğu. Yani Beymen'den aldığınız her ürün veya hizmetten, hiçbir koşula bağlı kalmaksızın mutlu olmanız. Beymen, Italyan dizayner grubu tarafından .hazırlanan koleksiyonuyla, modanın değişen çizgileri arasında hiç değişmeyen kalitesiyle, hizmet anlayı- şında yarattığı 'ilk'lerle, renkle, çizgiy- le, modayla geçen yirmi yılı kutluyor. B E Y M E N A l t ı n y ı l d ı z Ş i r k e t l e r G r u b u
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear