Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 5 HAZÎRAN 1990
"Çevre" Toplumsal
Uyanış Gü\ eııcesinde
Türkiye, 18 yıl önce dünya uluslarıyla ortaklaşa girdiği bu "kutlanacak"
yükümlülükler için bugüne değin neler yaptı? Örneğin, yaşanılır bir
çeyreyi "temel insan haklarından sayan" ulusal politikalar geliştirebildi
mi? Ya da ekonomik kalkınmasını "öncelikle" çevrenin korunmasını
gözeten bir modele oturtabildi mi? Kuşkusuz, bu sorulara olumlu yanıt
vermek olanaksız. Dahası, bu yönde bir "çaba gösterildiğini"
söyleyebilmek de...
OKTAY EKİNCİ Yük. Mimar
Dünya Çevre Günü'nun 18. yılım kutluyoruz.
"Kutluyoruz", çünkü, 5 Haziran 1972'de Stock-
holm'de başlayan Birleşmis Milletler Dünya Çevre
Konferansı, insanlığın "Ortak gelecegi" için yaşam-
sal önetn taşıyan evrensel ilkeleri belirlemekle yetin-
memişti. Daha ileri giderek, bu ilkelerin uygulanması
yönünde''tüm üye hükümetlerini degörevli" kılmış-
tı.
On gün süren konferansın Sonuç Bildirgesi'nde
"Çevre herikiyönüyledeyani hem doğal çevre, hem
de insan yapısı (kültürel) çevre olarak, insanoğlunun
esenliği ve temel insan haklarından yararlanması
için ve hatta yaşamın kendisi için gereklidir.." gö-
rüşünde birlesen ülkeler, "ortak yükümlüKiklerini"
ise şöyle belirlemişlerdi: "Çevrenin korunnıası ve
geliştirilmesi dunyanın ekonomik kalkınması için
en önemli öğedir. Bu, bütün insanlann acil isteği
ve bütün hüküraetlerin görevidir." (1).
Türkiye, 18 yıl önce dünya uluslarıyla ortaklaşa
girdiği bu "kutlanacak'' yükümlülükler içinbugüne
değin neler yaptı? Örneğin, yaşandır bir çevreyi "te-
mel insan haklanndan sayan" ulusal politikalar ge-
liştirebildi mi? Ya da ekonomik kalkınmasını
"öncelikle" çevrenin korunmasını gözeten bir mo-
dele oturtabildi mi? Kuşkusuz, bu sorulara olumlu
yanıt vermek olanaksız. Dahası, bu yönde bir "çaba
gösterildiğini" söyleyebilmek de...
Örneğin, Stockholm Konferansı'nın üzerinden
bunca yıl geçmesine karşın; hâlâ, "yaşamı her yön-
den tehdit eden'' termik santrallarda dirçtilebiliyor.
Aliağa'da Japon sermayesiyleişlenecek bir çevre ci-
nayetine karşı yükselen toplumsal direnise ülke yö-
neticilerimiz "provokasyon" diyebiliyor. Oysa ay-
nı Konferansın kararlan arasında, ekonomik kazanç-
lar için gelişmekte olan ülkeler üzerinde çevre değer-
lerini yok etme pahasına kurulan "yabancı tahakkü-
rnünü destekleyen" ve "devamh kılan" politikalann
"yasaklanması" da karar altına alınmıştı (2).
Sürdürelim örnekleri: "Turizm" gerekçesiyle or-
manlık kıyılar, doğal ve tarihsel SİT alanlanmız...
Salt "parasal gelir" için gözden çıkartılabiliyor,
yerli-yabancı sermaye gruplarına "tahsis" edilebi-
liyor ve dahası bu alanların halka kapatılmasına
"kamu yararı"(!) da denebiliyor...
Yanı sıra kentlerdeki en değerli kamu arazilerine
' 'spekülatif yaünmlar'' için özel imar olanaklan sağ-
lanabiliyor; bir yandan "milli duygular" söylevleri
çekilirken öbür yandan "gayri milli" gökdelenlerle
kentlerimizin tarihsel izduşümleri parçalanabiliyor...
"Tatil ticaretinin" bol kazançlı cekiciliğineöyle-
sine teslim olunmuş ki ulusal kültür kalıtlarımız olan
saraylarımıza ve onlann bahçelerine bile " turistlere
yatak satmanın kaynakları" gözüyle bakılabiliyor...
örnekler hep 5 haziranm "Dünya Çevre Günü"
olarak "kutlanmasına" neden olan yükümlülükle-
rin "tersini" uygulamakta "üstün bir çaba" içinde
olunduğunu gösteriyor.
Yoksa attığuruz imzalann dünyaya verdiğimiz söz-
lerin ayırdındadeğil miyiz? Ya da söylenilenleri yanlış
mı anladık? Kavrayamadık mı? Vetüm bu örnekle-
rin "özellikle" 1972'den sonra çoğalması ve
1980'lerden sonra da giderek "zenginleşmesi" bir
rastlantı mı?
18 yılın "ortamJan"
5 Haziran 1972'de, tüm ülkeler çevrenin korunma-
sını "temel insan haklanndan yararlanılması" için
zorunlu bir "ön koşul" olarak kabul ederlerken ve
"bu nedenle" yine çevre değerlerini "ekonomik
kalkmmanın" temeliolarak belirlerlerken Türkiye
"12 Mart ortamına'' girmişti.
Ülkede "insan haklannı savunmak" şöyle dursun,
"devletin temel ekonomik nizamını" tartışmak bile
en ağır cezalandırmalar için yeterli neden sayılabili-
yordu. O "ekonomik nizam" ki "bırakınız
yapsınlar" kuralınınen "özgür" bir ortamda uygu-
landığı; sözde sanayi yatınmlarının denizlerimizin,
körfezlerimizin ve kentlerimizin "içine
yapmalarına " da " kalkınma" adına göz yumuldu-
ğu, buna karşın aynı yatırımların "kâr oranları
düşmesin" diye emekçilerin ücret ve hak istemlerinin
bastınldığı, grevlerin yasaklandığı... bir "nizam'' de-
ğil miydi?
12 Mart "ortamıru" bilenler, yasayanlar; Stock-
holm'de "yükümlenilen dünya göriişü" ile bizdeki
"balyozcu görüş" arasında nasıl bir uçurum bulun-
duğunu hemen ammsayacaklardır.
70'li yıllar, bu "uçurumun" topluma ve çevreye
yuklediği sancıların. bunalımların, yıkımların çal-
kantıları içinde geçti...
On yü sonra 1982 temmuzunda, Mexico'da topla-
nan "Kültür Politikalan Üzerine Dünya Konferan-
sı", Birleşmiş Milletler'in 1972ilkelerine yeni açılım-
lar getirdi. Üye ülkeler bu kez, açıkça, "kalkınmanın
hedefi insandu-" diyorlar ve dunyanın geleceğini
"yaşanılır" kılmak için "Hiçbir gerçek kalkınma
projesi doğal ve kültürel ortamın başlıca özellikleri-
ni ve ilgili halkların dileklerini gözardı edemez" ka-
rarım alıyorlardı (3).
Gelin görun ki aynı tarihlerdeTürkiye'de ise bu kez
"12Eylülortamı" yaşanıyordu. Üstelik, yinehem
"insan hakları" hem de "ekonomi politikalar" ko-
nusunda "70'li yıllara koşut" bir ortamın yanında,
belli bir " 12 Mart deneyimi" de vardı.
Dünya, yüksek insan uygarlığınagiden yolda, ge-
lişmiş bir çevre için "halkın bilinçli ve örgütlü katı-
lımını ön koşul olarak " sayarken Türkiye 'de' 'eleş-
tirenlerin cezalandınldığı bir anayasa taslağının hal-
koyuna sunulması" gibi esi görülmemiş bir "katılım-
cı (!)" süreç yaşanıyordu.
Ve o anayasada, çevrenin korunması için
"vatandaş" da görevlendirildi (4); "Kendi okulunu
kendi yapan" (böylece eğitim için harcanması gere-
ken paralarla "şirket kurtanlmasına' 'da katkıda bu-
lunan) "vatandaş", elbette kendi çevresini de koru-
yabilir, devleti başka "hizmetlerde" daha rahat bı-
rakabilirdi.
Ama nasıl?
Aynı anayasanın "güvencesi altında", bugün de
yürürlükte olan 1982 tarihli yasalarla, devlet v atan-
daşın kıyılardaki özel tarlalanna bileel koyup, bun-
ları yatınmcılara tahsis ederken vatandaş "tarım
toprağını" korumak için tarla çitinin önunde, elin-
deav tüfeğiylemi bekleyecekti? Yadaaynı vatandaş,
bir sabah uyandığında, evinin önündeki yeşil alana
gökdelen inşaatı için kazı yapılmaya başlandığinı gör-
düğünde, gidip iş makinelerinin önüne mi uza-
nacaktı?
Üstelik, ilgili yasalarda değişiklik yapılarak, vatan-
daşın "kendisini ilgılendirmediği için" idari mahke-
melerde dava açma olanağı da elinden alınmaya ça-
lışılırken...
tşte, bir yandan dünya, "çevre - insan hakları - de-
mokrasi ve kalkınma'' bağlamını 70'li yılların başla-
rından beri yaşama geçirmeye uğraşırken biz ise ay-
nı dönemde yaşadığımız "ortamlarla" bu bağlamı
"kurmak'' bir yana tersine "parçalamaya" yönelik
bir süreci yaşadık...
Ve, şimdi, kendi hükümetimizin degirdiği bir yü-
kümlülüğün 18. yılını"kutlarken" en az bir o kadar
yıl "geriden" başlayarak kaybolan değerlerimizin
daha fazla anmaması için "bir şeyler yapabilmenin"
yollarını arıyoruz...
Toplumsal uyanış
Bu' 'talihsiz'' dönem içerisindeolumlu tek gelişme
toplumumuzda doğal ve kültürel çevreye sahip çık-
ma yönünde "umut verici" biruyanışınbaşlaması ve
bu sahip çıkışın, giderek "demokrasi savaşımı" ilede
"özdeş" bir içeriğe kavuşmasıdır.
Son yıllara kısa bir göz atalım.
1984'te Gökova Körfezi'ndeki Ören Termik Sant-
ralı'na karşı yöre halkının başlattığı direniş, kısa sü-
rede "ulusal bir tepkiye" dönüşmüştü. Ülkedeki he-
men her göruşten kişi ve kuruluşlar, santralın
bir"katliaraaracı" olacağı üzerinde birleşmişlerdi.
'' Direten" ise tek başına hükümet oldu ve artan ka-
muoyu baskısı karşısında "bacayı yeşile boyanz'' gi-
bi kara mizah konusu olacak tartışmalar bile yaşan-
dı!
Aynı yıllarda, Yatağan Santralı'nın verdiği zarar-
ları "tazmin" için yineyore köylülerinin açtıklan da-
valar TEK'in bu zararları ödemesi kararıyla sonuç-
landı.
1987'de Köyceğiz-Dalyan'daki "Kaplumbağa
kumsalına" yapılmak istenen otel yatırımından, bu
kez "uluslararası destek'' de bulan bir toplumsal mu-
halefetin baskısıylavazgeçilebildi. Ancak bunda da
yatınmı durduran "devlet" değil, yatınmcının "ken-
di karan" oldu.
1988'de Ankara'da Zafer ve Güven Park'larının
kentin yeşil alan gereksinimine yeniden kazanılma-
sı, yerel halkın verdiği "hukuk sav aşımı" ile sağlana-
bildi.
1989'da Taşkışla'nın "otel yapılmak'' istenmesi,
yine "sivil toplum örgütleri" veduyarlı bilim çevre-
lerinin çabalanylaengellenebildi. Bu başarı, ardın-
da pekçok kentimizde, spekülatif amaçlı imar planı
değişikliklerine karşı idari davalar açılmasına ve ço-
ğunda toplumsal yarar doğrultusunda kazarumlar el-
deedilmesine de "örnek" oldu.
Hükümetin, —hangi amaçla ilan edildiği artık
açıkça bilinen— "turizm merkezleri" uygulamala-
rına ve aynı amaçlarla imar yetkilerini belediyelerden
geri almasına karşı başlatılan hukuk savaşımı da ba-
şarılarlasurüyor.
Geçen 6 mayıstaki, Aliağa'da kurulmak istenen
termik santrala karşı on binlerce insanın
"kenetlenmesini" isetarihsel bir "halk hareketi" ola-
rak yaşadık.
Antalya'da tarihi bir çınar ağacının kesilmesinin
mahalle halkınca engellenmesi, Efes'teki Meryem
Ana Evi'nin bulunduğu Bülbul Dağı ormanının bir
otel yatırımcısına' 'tahsisine'' karşı Selçuk halkının,
belediyenin ve hatta TÜRSAB'ın başlattıkları dire-
niş... daha böyle birçok güncel "örnek olay"; halkı-
mızınson 18yıldıryaşanan "sürece" artık "hayır"
dediğinin açık göstergeleridir.
Sonuç
Enerji Bakanı Fahrettin Kurt, arkadaşımız Idi!
Gursel'ın sorularını yanıtlarken Aliağa'dan sonra
birkaç termik santral daha "yaptırabileceğini" belirt-
tikten sonra şunları söylemiş: Türkiye'de bir enerji
problemi var... Her şeyi demokrasi ve insan hakları
için yapmıyor muyuz?"
Acaba, TBMM kürsüsünde, toplumun en doğal
demokratik istemlerinin "böylebir bakışla" değer-
lendirildiğı bu ülke, tnsan Hakları Evrensel Bildiri-
si'nin 21. maddesindeki "halkın iradesinin yönetim
yetkisinin temelini oluşturduğu" ilkesine de imza at-
mamış mıydı? Halkımızın uyanmışlığına güvenerek
diyoruz ki: Dünya Çevre Günü, tüm çevreve demok-
rasi savaşımcılarına kutlu olsun.
(1) Stockholm Deklarasyon-Md.1-2/ 1972/Hazıran
(2) StockholmDeklarasyonu-PrensiplerBölümüMd 1-1972'
Haziran
(3) Kültürel Gelişmenin Dünya On Yıh Programı-UNESCO
(4) 1982Ana>asasıMd. 56
HESAPLAŞMA
BURHAN ARPAD
Yakın Geçmişten: 3
Türkiye Cumhuriyeti'nde, torenlerie antlan ve kutlanan ulusal
bayram günleri vardır. Bunların en etkini Cumhuriyet Bayramı
1
dır diyebiliriz. Bu arada mayıs ayının ulusal bayramlar açısın-
dan özel bir durumu da vardır. Mayıs bayramlan arada bir nite-
lik değiştirir, sayılan arttınlır ya da azaltılır. (Şu son yıllarda oldu-
ğu gibi.) Birkaç yıl önceye kadar mayıs bayramlannın sayısı üç
(Arkaa 19. Sayfada)
MALATYA ASLİYE 3. HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1988/626 Esas
Davacı Osman Işır tarafından, mahkememize açılan yokluğun tes-
piti davasında, Malatya ili, merkez ilçe, lskender Mah. Cilt No: 030/01
sayfa no: 62 ve kütük no: 33'te nüfusa kayıtlı Hüseyin Oğ. Hayri-
ye'den olma, 1933 doğumlu Mahmut Işır'ın 40yıl önce kaybolduğu,
bugüne dek kendisınden haber alınamadığı, bu nedenle yokluğuna
karar verilmesi istenmiştir,
Mahkemeraizce M.Y.'nin 32. maddesi gereğince duyuru yapılmış,
ancak başvuruda bulunulmamıştır.
Yukanda açık kimliğJ yazılı şahıs hakkında bilgisi olanlann duyu-
ru tarihinden itibaren 3 ay içinde mahkememizin esas numarası ya-
zılı dava dosyasına başvurnialan duyurulur.
KARS KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 988/122
Davacı Kars Hazine vekili tarafından davalılar Aliyar Adıgüzel,
Bayram Mutluer, Abbas oğlu Ali ve Abbas oğlu Isa aleyhine Kars
Merkez Istasyon Mahkemesi 793 ada 3 parselin tapu fazlahğı ile 794
ada 22 nolu parselin Hazina adına tespıtini ve tescilini talep etmiş
olup yapılan yargılama sırasında davanın reddine karar verilerek 793
ada 3 nolu 13793 M2'lik parselin l'er hısse üzerinden Aliyar Adıgu-
zel, Bayram Mutluer, Abbas oğlu Ali ve Abbas oğlu tsa adlanna 794
ada 22 nolu 10433 M2'lik parselin Aliyar Adıgüzel ve Bayram Mut-
luer adlanna eşit hisselerle tesciline karar verilmiş olup karar davacı
Hazine vekilince 8.5.1990 tarihinde temyiz edilmiş olup davalılardan
Abbas oğlu İsa ve Abbas oğlu Ali'ye ilanen tebliğine karar verilmiş
olup ilan tarihinden itibaren karar ve ıtıraz dilekçesinde diyecekleri-
nizi ilan tarihinden itibaren 15 gün içerisinde mahkememize bildir-
meniz ilanen tebliğ olunur.
PENCERE
Komprador ve KriptoKomprador "K" ile başlıyor; kuşkusuz "K" ile başlayan baş-
ka sözcükler de var:
Komünızm...
Kripto ..
Şifre demektir kripto. ama siyasal yaşamda değişik bir anlam-
da da kullanılıyor. Demokrasiden uzakta yaşayan düzenlerde ko-
münist partileri yasaktır; komünistler ortaçağdaki cadılar gibi kc-
valanır. kovuşturulur; iş bununla da kalmaz, kimi yurttaş "gizli"
ya da "maskeli" komünist olmakla suçlanır
— Sen krıptosun1
..
Peki, komprador ne demek?
Eskiden Çin'de yabancı ışadamlarına aracılık edenlere komp-
rador denirdi. Zamanla bu sözcük "işbirlikçi" anlamını kazandı;
dunyanın yoksul ülkelerinde emperyalızmın sömürüsüne hizmet
eden yerli komısyoncular "komprador" diye anıldı.
•
Tanımlamalarından anlaşıldığı gibi komprador ile kripto geliş-
miş ülkelerde bulunmaz.
Soru:
— Fransa'da kripto var mı?
— Yok..
— italya'da?
— Hayır..
— Türkiye'de?
— Olabilir...
Çünkü Fransa'da, İtalya'da ve benzerlerinde demokrasi var,
komünist partileri var, fıkir özgürlüğü var; bir komünist niçın ken-
disini gızlemek gereğıni duysun? Ya da komünist olmayanı suç-
lamak için neden kripto densin? Uygarlık dünyasında kripto söz-
cüğü çoktan çöp tenekesine atılmış.
Ya komprador?
Kompradorun kaynağı da az gelişmişliktir; sözcük emperya-
lizmin Çin'de fink attığı dönemde ortaya çıkıyor; Latin Amerika^
da ve Afrika'daki sömürgecilerin yerli işbirlikçileri için kullanılı-
yor, Fransa'da, İtalya'da, Amerika'da. İngiltere'de komprador ne
yazar? Tekelci kapıtalizmin anayurdunda sömürü içe de dönük
olmakla birlikte dünyayı ağ gibi sarmıştır. Metropolün işadamı,
dışan götürdüğünden fazlasını ülkesine getirir: eğer getırmesey-
dı, Batı'da sermaye birıkımı gerçekleşemezdi.
Kompradorun iş tuttuğu ülkeler yeryüzü topoğrafyasındaki az
gelişmişlerdir.
Bugün de çoğu yoksul ülkede kimi seçkin işadamı, yabancı
kumpanya hesabına çahşmayı yeğliyor, sırtını dışardaki patro
nuna dayıyor; çünkü, bu gibi işlerde riziko yok gibidir; ama ya-
ratıcılık ve gırişimcilik var mıdır?
• * •
Uygarlık yolunda yüruyen Türkiye, hem kompradoru hem krip-
toyu defterden silecek...
Nasıl?
İnsan haklarına ve temel özgürlüklere dayalı çağdaş demok-
rasiyi benimsediğımız zaman kripto sözcûğünün işlevi kalır mı?
Komünist partileri yasallaşır, cadı avı tarihe karışır, Türkiye uy-
gar dünya karşısında büyük bir ayıbından arınır.
Kompradora gelince ış biraz çatallaşıyor; çünkü Cumhurbaş-
kanı Özal, daha birkaç gün önce Fransız L'Expresse dergisinde
yabancı ışadamlannı Türkiye'ye çağırırken olmadık şeyler söy-
lüyordu:
— Avrupalı yatınmcılar, Türkiye'ye gelinız; emeğin ucuzluğun-
dan yararlanınız!.."
Bir ülkede "ucuz emek'ien söz açarak yabancı patrona iş çağ-
rısı çıkaran Cumhurbaşkanı varsa, dünya topoğrafyasında o ül-
ke az gelişmiştir. Az gelişmişlık yalnız parasızlıkla, pulsuzlukla,
yoksullukla değil, bilinç yoksunluğuyla eşanlamlıdır; komprador-
lar az gelışmişliğin türettiği ışadamlarıdır.
Eğer bir ülke gerçekten çağdaş demokrasiye layıksa, orada
hiç kimse -en başta devletin başındaki kişi- emekçi halkın alın-
terini yabancı patrona ucuza satmaya kalkışamaz; daha başka
deyimle kompradorluğu savunamaz. Çünkü demokrasilerde
emeğin değerinı saptayan devlet değil, sendikal hukukuna sa-
hip emekçi halktır.
Sonuçta kompradoru defterden silrrek için de demokrasi en
yakın yol görünüyor değil mi?
GARANTİ'DEN YATIRIMCIYA, TASARRUF SAHİBİNE BEKLENEN MÜJDE:
ÖZET BİLANÇO RAKAMLAR1YLA GARANTİ
AKnFTOPLAMI
(TtâyonTL)
MEVDUAT
(Trilyonil)
OZKAYNAKLAR
(MılyarTD
MENKUL
HYMET
İŞLEMHACMİ
fTriyonTL)
GARANTİ BANKASI
HtSSELERİ YARIN BORSA'DA45 yıldır Türk finans sektörünün güvenilir, saygın,
güçlü üyesi Garanti Bankası'ndan yatınmcıya ve
tasarruf sahibine önemli bir müjde var:
Garanti Hisseleri Borsa'da!..
Yarın (6 Haziran Çarşamba) satışa sunulacak
Garanti Hisse Senetlerini, İstanbul Menkul ;
Kıymetler Borsası'na üye tüm kuruluşlardan temin
edebileceğiniz gibi, Garanti Bankası'nın
tüm şubelerine, Menkul Kıymetler Merkezi'ne
başvurarak da sahip olabilirsiniz.
Garanti Bankasi; felsefesini ve başansını
yarın dostlarıyla -somut olarak- paylaşıyor.
Siz de Garanti Bankasi Hisse Senedi alın:
. • güvene, prestije, sürekli ve istikrarlı
büyümeye; kârlılığını üst düzeyde tutan,
uluslararası ilişkileri yaygın;
"güçlü bir banka"ya ortak olun.
BÜYÜKLÜĞÜN YENİ TAN1MI
B A N K A C 1 L I K T A
GARANTİ
0 R T A K L I Ğ I
Konuyla ilgili broşûrümüzü şubelerimizden edinebilir, 1989yıh Faaliyet Raporu'muzu inceleyebilirsiniz.