23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 17 HAZİRAN 1990 t "Irtica Yaygarasa" nıı, İrtiea Gerçeği mi? HIF2IVELTJETVELİDOJEOĞUJ 15. yüzyılın sonlanyla 16. yüzyüın başlarında ya- şamış olan Veli Dede'den beri atalanmın, babamın ve benim yurdum olan Çorum'da aydınlar tarafından çıkanlan veçunento fabrikasının yüan hikâyesine dö- nüşen filtresi, Çorum'un demiryolu, çevre ve İskilip yoÛan, son bir iki yıldır bu kentte kurulması özlenen Hitit Üniversitesi gibi önemli dert ve sorunlannı sü- rekli olarak dilç getiren Çorum Haber Gazetesi'nin 31 Mayıs 199Otarihli sayısının baş sayfasında çerçe- velenmiş şu haberi okudum: "tl Genel Meclisi'nin dünku loplantısında, Vali Şevket Ekinci Ue SHP'li uyelerden Azmi Öztürk ara- sındatartışmaçıktı. Giındemde balunan konulann gönişülmesinden soora söz istejen Azmi Öztürk. okullardaki irticai basküan dile getirmek istedi. Onı- ruranyöneten Vali Şevket Ekinci, Azmi Öztürk'iin konnşmasını yanda keserek konunun Meclisin konu- lan içine ginnedigini eğer bir iddiası varsa, kendisi- oe yazılı olarak başvunnasını istedi. Azmi Öztürk, koDU hakkında tl Gend Meciisi uyelerini n de bilgi sa- hibi ohnalannı istediğmi beiirterek konuşmasını sür- dttrmck isteyince. Vali Ekinci tekrar ikazda bulunup ayaga kaJIUı ve salonu terk etti." Vali, kaymakam gibi yöneticilerin gericilik (irtica) konusunda ikı ayn tutumu var. Bir bölumü açık açık geriliksel gidişi destekliyor ve atandıklan illerde tek- birlerle karşılaruyor. Urfa'dan Denizli'ye giden bir vali için böyle olmuş. Bir kısmı ise bulundukları resrai kurullarda geri- cilik sözünün geçmesinden ürküyor. Bu gibiler "irticai" gidişi desteklemiyor, ama karşı çıkarsa.hü- künıetin kendisini yerinde tutacağuıa, dahası, göre- vinde bırakacağına güvenemiyor. Ne yapsın? En iyisi bundan hiç söz ettirmeraek. Işte Çorum VaJisi'nin de yaptığı bu. "trtka", denen gericilik nedir ve bizde nasıl olur? Osmanlı dönemindeki 31 Mart 1909ayaklanma- sı, Cumhuriyet dönemindeki Şeyh Sait Isyanı, Nak- şibendi tarikatına bağh Derviş Mehmet ve takırnı ta- rafından yönetilen yedek subayöğretmen Kubilay'ın yaşarnına mal olan Menemen olgusu hep, özünde ''şeriatçılık'' yatan siyasal nıtelıkli ay aklanmalardır. Amaçları ilerici yeni dilzeni, Cumhuriyet dönemin- de ise aynca laiküğı ortadan kaldınp ulkede şeriat du- zenini kurmaktır. Daha sonraları Bursa'daki Arap- ça ezan olayı ile günümüz üniversitelerindeki türban olayları da aynı amaca yönelik siyasal nitelikli giri- şimlerdir. Demek ki Türkiye'deki irticai hareketlerin özü ve amacı ülkemizde şeriatçı, genel deyüniyle "Is- lamcı devlet" kurmaktır. Açık seçik ortada olan bu gerçeği kimse yadsıyamaz. • • * Şeyh Sait ve Derviş Mehmet ayaklanmalannın dev- letçe bastınlmasından ders alan gericiler (mürteciler) 1950'den beri yeni bir yöntem uygulamaya başladı- lar. Bunun adına "şeıiatçtiıgı tabandan örgiitleme yöntemi" denebilir. Ancak başanya ulaşması için ön- ce toplumsal ortamı hazırlamak, halkın düşünsel ve akılcı kalkınmasım sağlayacak olan kunımları orta- dan kaldırmak gerekiyordu. 1950'den sonra, daha- sı 1947'lerden beri politikacılarayanasarak böyleku- nımları kaldırtmak için (adice ve alçakça iftiralar da içinde olmak üzere) türlü yöntemlere başvurup Köy Enstitüleri'ni.halkevlerivehalkodalantukapattır- magirişiminegeçtiler; 1950'den sonraki Demokrat Parti iktidan döneminde başanya ulastüar. Bu halkçı ve aydınlatıcı kunımlann kapılanna kilit vuruldu. Ikinci önemli girişim, açık ve gizli Kuran kurslannı ülke boyutlannda yaygınlastırarak oluşturdukları yurtlarda çocuklan banndınp onlan daha küçuk ya$- tan şeriatçıhk düşüncesiyle yetiştirmek idi. Üçüncıi girişim, halkın ibadet, cenaze kaldırma, mevlut okutma gibi dinsel gereksinmelerini karşıla- mak için aydın din adamlan yetiştirmek amacıyla ku- rulmuş olan imam okullannın sayısını çoğaltmak, da- ha sonra bu okullan liseye dönüştüriip bunlarda şe- riat ö|reninıi görmüj gençleri üniversite ve yüksek okullann türlü bölümlerine yerleştirip ülke yöneti- minde çeşitli etkin görevlerin başına geçirraek. Eğer olabilirse, Harp Okuliarına bu liselerden çıkanlan sokmak (nitekim askeri liselere ve Harbiye'ye sızdık- lan için kovuşturma açıldığmı ga2eteler yazdı). Bütün bu eylemler tamamlanıp ortam olgun ve el- verişli duruma gelince de hiçbir engele rastlamaksı- zın şeriat devletini kuruvermek. Bu yazdıklanmı başarmaJc için gereken para içer- deki kolay kazançlardan ve özeüikle dışardaki kimi petrol zengini şeriatçı devletlerin kasalanndan ya da Rabıta gibi örgutlerden bol bol akmaktadır. Belki elli kez bu siltunlarda vurgulamışımdır. Onlann amaç- lan Atatürk Türkiyesi'nden Islam dıinyasını aydın- latmak için açılan ışıklı pencereyi kapatıp kendi şe- riat duzenlerini, dolayısıyia siyasal ve ekonontik ege- menliklerini sürdurmektir. Eğer Turkiye'den açılan pencereden yayüan akılcı ışık oralardaki halkJan ay- dınlatırsa egernenlerin iktidan sarsıür ve günün birin- de yok olur. O halde bu tehlikeyi önlemek için gere- ken her türlü yardım yapılmalıdır ve yapılıyor. Siyasal polisimiz Milli Istihbarat Teşkilatı (MÎT), yıllardan beri sinsi bir sabırla sürdürülen bu şeriatçı örgütleşmenin başında buiunanlan izleyip ortaya çı- karacak yerde, Prof. Muammer Aksoy gibi Atatürk- çü, yurtsever evlatlanmızı izlemeyi yeğlemiştir. Bu- nu yiirekli hukukçu, yazar genç dostum Uğur Mumcu bir yazısındabelgeleriyle ortaya koydu. 12Eylül 1980 darbesinden sonra Milli Güvenük Konseyi üyesi olan Org. Nurettin Ersin, korgeneral nitbesiyle MIT müs- teşan iken Prof. Muammer Aksoy hakkında hükü- mete iki rapor vermiştir. Bunlan yayımlayan Uğur Mumcu'nun ozamarı sorduğu soruyu ben de burada yinelemek isterim: "Madem ki Muammer Aksoy, MtT tarafından bu kadar yakından izleniyordu, onu öldürenler bu teşkilat tarafından niçin bulunamı- yor?"(x) Şimdi şeriatçılar yukarıda vurguladığım son aşa- mayı, yani devleti içinden ele geçirme aşamasını umutla bekliyorlar. * • * Şeriatçılar bu aşamaya ulaşmak için başka neler- den yararlandılar? En başta ülkede esürilen komünizm korkusundan ve komünizmeancak din kuvvetiyle karşı konulabi- leceği görüşünden yararlandılar. Atatürkçülerin el ve güç birliği yapamamasından, korkaklığından, nemelazımcılığından ve bir kısmı- nın dönekliğinden yararlandılar. Oogmatik Marksistlerimizin Atatürkçülüğiı kii- çümsemesinden, yıpratmasından yararlandılar. Feodal kalıntılann ve yeni palazlanan kapitalist sı- nıfın siyasal iktidarlar üzerindeki etkinliğinden ya- rarlandılar. Arap Ulkelerindeki medreselere Türk gençlerini gönderip onlann Araplaştırümaianndan yararlan- dılar. (xx) Laiklik ilkesine veAtatürkçülüğeenbüyük darbeyi vuran 12 Eylül 1980 faşizminin, 27 Mayıs 1961 Ana- yasası'nı ortadan kaldırıp hazırlattıklan 1982 Ana- yasası'na ortaöğretimde zorunlu din dersleri koydur- masından yarariandılar. Çünkü böylece dinsel eğitim kurumlannda şeriat öğrenimi görmüş kişileri, laik öğretim kurumlarındaki din derslerine öğretmen ata- mak fırsatınıelegeçirdiler. Bu yolla şeriat devleti du- zeni konusunda laik öğretim kurumlannda propa- ganda yapmak olanağını sağladılar. Çorum'daki olay bunu yansıtıyor. Bir takım aydın kişilerin Türk-tslam Sentezi adı al- tmda çdişkili ve ne idüğü belirsizbir düşün (fıkir) akı- mını kimi gençler arasında yaygınlaştırmasından ola- bildiğince yararlandılar. Dahası var, 1950 yılından beri yalmz sağ iktfdar- Iarın değil, sağ aydınlann dinsei propagandaya yö- nelik tutumlanndan yararlandılar. örneğin, Istan- bul Universitesi 'nde anayasa profesörü olan Ali Fuat Başgil daha 1951'de, Komünizme Karşı Mücadele Dergisi'nin ilk sayısında "trtica Yaygarası" adlı ya- zjsında şöyle diyordu: "trtica varmış; softalar, yobazlar, MedeniKanun düşmanlan hep bir ağızdan şeriat istiyorlarmış. Za- vailı Müsluman haikımız! gazetesiz, mudafaasız, sa- hipsizefendimiz! Bu, sana, doyurupbeslediğin, zen- gin edip yaşattığın nankörlerin adice bir iftirası ve ha- karetidir. Fakat bilesin ki, 'Louche matbuat', de- mokrasilerin akan yarasıdır. Bu yarayı kurutmanın bence tek çaresi de 'boykotaj'dır. Müsluman Türk! Sana iftira atan ve hakaret savuran herhangi bir ga- zeteyi alma, okuma.(...) Kapattıklan tarikat tekkeleri yerine laik tekkeler açtılar, totemler yarattılar, tabular ihdas ettiler ve bunlarm hepsine birden 'inkılap' dediler. (...) Seneler boyunca yapılmış haksızlıklan ve zorbalık- lan tenkit etmek ve kötülüklerin düzeltilmesini iste- mek yasak mıdır? Hangi kanun ile? Müslümanlığa mahsus ayinleri icra etmek, hatta Medeni Kanunu tenkit etmek irtica mıdır? Hangi hukuk prensibiyle? Medeni Kanun'un milli hayatımıza, hususiyle, aile yuvamıza indirdiği darbeler inkâr kabul eder şeyler ? Şunu iyi bilmek lazımdır ki yirmi yedi senelik ka- hir bir oligarşi ahtapotunun 14 Mayıs darbesiyle sö- küp atan kuvvet ne partilerdir, ne matbuattır, ne de bir avuç münevver. Hakikatte bu kuvvet, bugün so- kak karikatürcülerinin tezyifine uğrayan masum ve dindarkütledir." Ali Fuat Başgil kişisel bakımdan iyi yürekli, ahlak- h, dürüst bir adamdı. Ancak siyasal ihrirası vardı. Bü- tun Milli Mücadele döneminde Paris'te kalmış, bu rnücadeleye katılmamış olduğu halde, ülkeyi düş- manlardan kurtanp tam bağımsız duruma getiren Atatürk ve arkadaşlan için yukanda görüldüğü gibi hiç de yakışık almayan nitelemelerde bulunuyordu. Oysa 1943' te Istanbul Hukuk Fakultesi Dekanı iken böyle konuşmuyordu. Örneğin Medeni Kanun'un vürürlüğe girişinin 15. yıldönümü dolayısıyia Istan- bul Hukuk Fakultesi öğretim üyelerinden büimsel in- celeme yazılan isteyerek imece bir yapıt yayımlanma- smaönayak olmuş, bu yapıtın adıru "ARMAĞAN" olarak kendisi koymuştu. Üstelik buna yazdığı ön- sözdeMedeni Kanunu, harfiharfine, "devrimanıtı" sözcükleriyle övmüştü. Öyle olduğu halde 7-8 yıl son- ra şeriatçılann oyununa gelerek yukanda görüldüğü gibi aynı yasayı yerin dibine batırıyordu.''Şeriatçı- lann oyununa gelerek'' dedim, çünkü kendisi aslın- da şeriatçı değildi, Türkiye'debir tslam devleti kurul- masını istemiyordu. Şeriatçdar hiçbir fırsatı kaçırmayıp günümüze de- ğin programlannı uygulama olanağını buldular. Buna karşılık "şeriatçılık yaygaraalığı" niteieme- sindençekinen Ataturkçü bilim adamlan, çoğunluk- la, sus pus olarak meydanı şeriatçılara bıraktılar. Şimdilerde çoğunluğu kadın olan bilim adamlan- mız, kurduklan derneklerde ve yayımladıkları yazı- larda laik devletin yıkılmasındaki tehlikeyi açık seçik göz önune seriyorlar. Resmi çevreler ise bu tehlikeyi önemsemiyor, dahası, yer yer destekler görünüyor. Zaten irtica devletin içinde yuvalanmıştır. Buna karşı her turlu tehlikeyi goze alarak savaşım v eren aydın- lann tek dayanaklan, Cumhuriyeti kuran Atatürk'ün devrimcilere bıraktığı tinsel (manevi) mirastır. Hiç yılmadan fikir mücadelesini yurütmek ge- rekiyor. (x) Muammer Aksoy ve Çoin Emeç'ın jeriaıçılar tarafından öl- duruldüğüne ınanmıyorum. Çunkü onlar şimdiye değın böyle gizlıcınayetler ışleme yoluna sapmadılar. O haJde kim öldurdü bu Ataturkçükn?ÖncekıyıllardaProf BednKarafakioŞu'nu, Prof. Umıt Doğanay'ı, Prof. Tütengil'i, Doçent Bedrettin Cö- men 'i ve faiJi meçhul cinayetlerin oceki kurbanlannı hangı ka- ranbk merkez öldürttu ise Aksoy ve Emeç'in de ölüm karannı yi- ne aynı merkez vermıştir. (xx) Bundan 37 yıl önceki Ezher Medresesi konusunu, bir rapo- ra dayanarak gelecek yazıda ele alacagım. PENCERE Kupa 90!. EVET/HAYIR OKTAX AKBAL Suna Kan ve Tatlıses Suna Kan Bergama Festivali'ne geliyor, bir konser veriyor. Bu önemli bir olaydır. Her zaman karşılaşılmavacak bir sanat şölenidir. Kan, dünya ölçüsünde ün yapmış bir sanatçı. Üstüne üstlük Devlet Sanatçısı... Böyle bir değerin Bergama'da vereceğı konseri dinle- mek bir kazanç sayılmamalı mı? Bergama üsesi'nin müzik öğretmeni, sınıfta şöyle demiş: "Ço- cuklar Suna Kan'ın konserinı kaçırmayın." Bu, müzik öğretmeninin en doğal davranışı sayılmamalı mı? Bergamalı öğrenciler kimbilir bir daha nerede bulup dinleyeceker Sun Kan'ı 7 Ama yobaz takımı rîfürur fnu? Hemen öğretmen aleyhine başlamışlar söytenmeye, sözde ı 'konsere gitmeyenlere not vermem' demiş öğretmen! Hani böyle bir şey demiş olsa da ne çıkar bundan? Müzik ögret- mekJe görevli bir kişinin sanata, sanatçıya saygısını göstermez mı? öğrencilerin bu sanat şölemne katılmalarını ıstemek, öğrencilerıne yol göstermek suç sayılır mı? Kaldı ki zorlama falan yok, yalnızca 'gidin izleyin' öğüdü var... Ama yobaz kafası Suna Kan'dan, onun müziğinden hoşlanmıyor. ille de göbek havası olmalı, ille de ibra- him Tatlıses olmalı! O öğretmen, Tatlıses'in konseriyle ilgıli söyleseydi bu sözü, "Bu öğretmen çocuklara baskı yapıyor" diyecekler miydi? Hayır kosa koşa çoluk çocuk gıdeceklerdi. Tatlıses'in laubalilıklerini, cıvıklıklarını bayıla bayıla dinleyeceklerdi. Bu haberin yansımaları sürüp giderken yeni bir haber, bir de re- sim: Çankaya'nın konuğu Bay Turgut özal ibrahim Tatlıses'le karşı karşıya. Tatlıses, tombul özal'a zayıflama reçetesı veriyor, diyor ki "Bizim Urta'da bir adam vardı. Bayağı kilolu ıdi, bir hayli zayıfladı. Sorduğumuzda kiraz yiyerek zayıfladığını söyledi." Özal da bol bol kiraz yese sorun kalrnayacak. Özal, Tatlıses'in Azerbaycan'a gıtmesini istemiş. Türkücü 'vaktim yok, konserlerim var' deyince çaresini şöyle bulmuş Çankaya ko- nuğu: "Ben özel uçağımı veririm, bir gün için gider gelirsin.' Düşû- nûn bir, Urfa'lı Tatlıses özel uçakla Bakü'ye gidecek, konser verip dönecek. öte yanda Devlet Sanatçısı, uluslararası ün sahibi Suna Kan'ın konserine gıdilmesını öğütleven müzik öğretmeni türlü suçlamalar karşısında kalacak' Tatlıses nerede, Suna Kan nerede? Biri cum- hurbaskanlığı uçağında, ötekisi ise... Bay Özal'ın ılgileri, sevgilen Tatlıses çizgisini aşamıyor! Türk ga- zetelerini beş dakıka göz gezdirip yabancı gazeteleri dıkkatle oku- duğunu söyieyen kişinin sanatçı Kan'ı değil, türkûcü Tatlıes'i sev- mesi, sayması. benimsemesi yurtdışına özel uçağıyla göndermesi ibret verici bir davranış değil mi? Tam deyişıyle arabeskçe saygı dav- ranışı! . İnsan takunyalı kardeşlerden Çankaya konukluğuna yükselirse el- bette ki sanat düzeyi, sanat sevgisi Tallısesleri, Sayınlar, haydi hay- .di süper starları aşamaz1 Gitse gitse tarıhi Türk musikisi konserlen- ne gider, Suna Kan'ın, idil Bıret'in konserlerine belki protokol gere- ği birkaç kez gitmiştir. Ama özal'ın Başbakan olmadan öncekı yıl- larda Kanlan, Biretleri dinlemeye gıttığine, çağdaş yazınımızın ya da dünya klasiklerinin yapıtlannı okuduğuna inanmak güçtür. İşte Çan- kaya'dan Türkiye'y' yönetmeye kalkan kişinin sanat düzeyi bu! Böy- le birinın Cumhurbaşkanlığı uçağını Tatlıses'in emrine vermesinde şaşılacak bir şey yoktur. NÖT: Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kaya Toperi, Özal ile Tatlıses arasında uçak konusunda herhangi bir konuşma geçmediğini söy- lüyor. Özal'ın ve eşinin Tatlıses ve onun gibi türkücülere, ne denli yakın otduğunu biliyoruz, bu yüzden Cumhurbaşkanlığı uçağının Tat- lıses'in hizmetine ayrılması haberinin pek de temelsız olmadığı dü- şünülebilinir. Türkiye'de ilk kez ...Töbank'tan Gelmiş geçmiş en bûyük ağır sıklet şamptyonlanndan biri, bel- ki de birincisi sayılan ünlü Joe Louis'in bir gazeteciye söylediği- ni hiç unutmadım. Gazeteci soruyor: — Neden boksör oldunuz? Louis: — Ameritâda bir siyah, bir beyazı ancak boksringlerindedö- vebilir... "Kara bomba" diye anılan Joe Louis'in yaşadığı dönemde Amerikan toplumunda ırkçılık aklın alamayacağı kadar yoğun- du; sıyah düşmanlığı beyazların bılinçaltına ışlemiştı. Yine de Hit- ler ırkçılığı daha baskındı. Nazi dıktatörü, 1936 olimpiyatlarında siyah Jesse Ovvens'in üstünlüğüne öfkelenip stadyumdan ayrıl- mıştı. Irk ayrımcılığı beyazların dünyasında bugûn de sürmektedir; ama, hızını yitirmişe benziyor. Irkçılığın yeryüzünde en yoğun- laştığı odak, Güney Afrika'dır Spor alanlarında siyahların beyazları tokatlaması bu bakım- dan anlam yüklüdür. • Arkadaşımız Nilgün Cerrahoğlu'nun Roma'dan verdiği haber, spor meydanlanndaki yanşmalann yaptsına sinmiş kaımaşık duy- guların dışavurumunu sergiliyor. Dünya Futbol Kupası'nda Kamerun'un basarısı "ırkçılık saldı- nlanyla itilip kakılan Afrikalılar arasında frensiz bir coşku" yarat- mış; "Başkent sokaklannda işportacılık yapan ve yüzlerinden hü- zün akan Afrikahlann çehresini" değiştirmiş. "Roma'da bulunan Angolalı, Zairsli ve Ganalılar; Kamerun'un arkasında "tekyürek" olarak birleşmişler. "halyan basmında çıkan yorvmlar, Kamerun zaferinin, kısa birsûre önce italya'daki Afrikalılar için çıkanlan "Va- bancılar )bsası'ndan çok daha fazla bir şeyler yapabileceğinr yazfyorlarmış... 1990 Dünya Futbol Kupası'ndan önce Kamerun adında bir ül- keden kimin haberi vardı? Kupa'da Arjantin'i devirince herkes dünya haritasına saldırıp Kamerun'un Afrika'daki yerini saptamak gereğini duydu; "tanıtmf dedrğimiz sanatın yıldızı birden partamıştı; artık bütün dünya Ka- merun u konuşuyor; iletişimin ınce yasaları, matematiğin geo- metrik dizisinde yansımalarla işliyor. • Dünya futbol kupalarında üç tür toplumun topoğrafyası mey- dana çıkar. Birinci türde Avrupa'nın zengin kapitalist ülkeleri vardır. ingil- tere, Almanya, İtalya gibi toplumlarda profesyonellik yasaları iş- ler; disiplin, ciddiyet, emek bütünlüğü içinde bireyin etkinliği göz- leri kamastırır. İkinci türdeki sosyaJist ülkeler, kendi düzenleri içinde bir fut- bol dünyası oluşturmuşlardır; Sovyetler, Macaristan, Romanya ve benzerleri Batı Avrupa'ya kafa tutarlar: — Biz de varız!.. Ya üçüncü tür? Latin Amerika coşkulu bir futbolla seyirciyi peş'mden sürük- ler. Askeri darbelerin balyozları altında ezilmiş toplumların ça- paçul kapitalizmınde futbol nasıl boy atar? Servet-sefalet çelişki- sinin çukurunda yetişen milyon- larca yoksul çocuk, çöplüklerde bez topların ardından koşarken bir gün yıldızlaşacağını düşünür; gece uykusunda futboldan gayri bir dünya düşleyemez... 1990 Dünya Futbol Kupası'nda bu üçlüye bir yenisi katıldı; Afri- ka devreye girdi. • Peki, Türkiye nerede? Ülkemizde futbola bu kadar büyük yatırım yapılmasa, bu so- runun sorulması bile gereksiz ofurdu. Ancak 56 mifyonluk ülke- de profesyonellik var; milyarlık transferier var; yeşil sahalar var; çöplüklerde ayak topuyia büyü- yen milyonlarca çocuk var; futbol çılgını bir halk var; futboldan gayri sporu dışlayan basın var; gece gündüz maç yayımlayan te- levizyon var; ama Dunya Futbol Kupası'nda Türkiye yok... Hülya-Tanju aşkını durmadan manşetlere geçireceğimize, bu sorun üzerinde kafa yorsak da- ha ivi olmaz mı? HESAPT nedir? Tasarruflarınız, çekleriniz özel kredıleriniz, kredi kartlannız için ayn hesaplara artık gerek yok! TOBANK, ayn ayn izlemek zorunda olduğunuz tüm bu işlemleri şimdi Tek Hesap ta çozüyor... Türkiye'de yepyeni bir uygulama başlatıyor: HESAP T size ister nakit, ister çek, ister kredi kartı ödemeleriniz için "özel kredi" sağ'hyor. Hesabınıza yatırdığınız paralar kullandığınız krediden hemen düşulüyor. Nakit sıkıntısı çekmiyor. yuksek faiz yükûne ginniyorsunuz. Her an hazır krediM . Artık, "bankada yeterli para var mı" diye sürekli hesap yapmayacaksmız! Varsın ihtiyacınız, tasarnıflannızdan fazla olsun. TOBANK HESAP T ile 5 milyondan 15 milyona kadar nakit çefcme imknnı sağUyor. İhtiyacınız olan parayı istediğiniz zaman çeker, istediğiniz süreyle kullanırsınız. Tasarruf hesabınızdan para çekercesine, rahatca... Her an karşüığı hazır çek! ...Ve tam aradığınız kredi kartı! Çeklerinizi yazarken "hesabımda yeterli bakiye var mı" derdinden kurtuluyorsunuzi Bir başka hesabuuzda para varken, hatta o bankada krediniz olduğu halde belki üç-beş yuzbin, belki birkaç milyon lira için, "yeterli bakiye yoktur" gerekçesiyle çekleriniz dönmüyor. TOBAMi, HESAP T ile çeklerinizin karşılıksız kalan miktannı amnda ödüyor. TOBANK - VISA ile yapacagımz tüm harcamalann tutan, yine HESAP T kapsamında sizin adınıza düzenli olarak odeniyor. Yeterli paranız varsa hesabınızdan, yoksa kredinizden. TÖBANK'a gelin, siz de "hesabını bilenler" arasma katılın. Tüm ihtiyaçlarımzı Tek Hesap'la karşılayın! Hesabını bilenlere özel N? ] Töbank'a özgü MS TOBANK rİ4 Sürücü Kursu i t KadıköY 3360206 f 5 3360279 t JBÜTÜNLEMEj i KÜRSLfiRI i j Kadıköy 3491824 Z \ 3491825 S J Ba|(dat C d 3593068 t YUZYUZE AtiUâ Dorsa> 4000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul Ödemdi gönderilmez. TAKSİTLE televızyon. video, buzdolabı, çamaşır makinesi 525 87 71 Nüfus cüzdanırm kaybettim, hükümsüzdür. GÜRHAN ÜÇÜNCÜOĞL U paket Sa*actlana Böv'ece şimdi.•• Sana dahauçuz 4 paket X 950 TL 1 paket BEDAVA 3800 TL 0 TL 1 paket i&Metf'nın size maliyeti Tüm bakkallarda
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear