Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 17 HAZİRAN 1990
t
"Irtica Yaygarasa" nıı,
İrtiea Gerçeği mi?
HIF2IVELTJETVELİDOJEOĞUJ
15. yüzyılın sonlanyla 16. yüzyüın başlarında ya-
şamış olan Veli Dede'den beri atalanmın, babamın
ve benim yurdum olan Çorum'da aydınlar tarafından
çıkanlan veçunento fabrikasının yüan hikâyesine dö-
nüşen filtresi, Çorum'un demiryolu, çevre ve İskilip
yoÛan, son bir iki yıldır bu kentte kurulması özlenen
Hitit Üniversitesi gibi önemli dert ve sorunlannı sü-
rekli olarak dilç getiren Çorum Haber Gazetesi'nin
31 Mayıs 199Otarihli sayısının baş sayfasında çerçe-
velenmiş şu haberi okudum:
"tl Genel Meclisi'nin dünku loplantısında, Vali
Şevket Ekinci Ue SHP'li uyelerden Azmi Öztürk ara-
sındatartışmaçıktı. Giındemde balunan konulann
gönişülmesinden soora söz istejen Azmi Öztürk.
okullardaki irticai basküan dile getirmek istedi. Onı-
ruranyöneten Vali Şevket Ekinci, Azmi Öztürk'iin
konnşmasını yanda keserek konunun Meclisin konu-
lan içine ginnedigini eğer bir iddiası varsa, kendisi-
oe yazılı olarak başvunnasını istedi. Azmi Öztürk,
koDU hakkında tl Gend Meciisi uyelerini n de bilgi sa-
hibi ohnalannı istediğmi beiirterek konuşmasını sür-
dttrmck isteyince. Vali Ekinci tekrar ikazda bulunup
ayaga kaJIUı ve salonu terk etti."
Vali, kaymakam gibi yöneticilerin gericilik (irtica)
konusunda ikı ayn tutumu var. Bir bölumü açık açık
geriliksel gidişi destekliyor ve atandıklan illerde tek-
birlerle karşılaruyor. Urfa'dan Denizli'ye giden bir
vali için böyle olmuş.
Bir kısmı ise bulundukları resrai kurullarda geri-
cilik sözünün geçmesinden ürküyor. Bu gibiler
"irticai" gidişi desteklemiyor, ama karşı çıkarsa.hü-
künıetin kendisini yerinde tutacağuıa, dahası, göre-
vinde bırakacağına güvenemiyor.
Ne yapsın? En iyisi bundan hiç söz ettirmeraek.
Işte Çorum VaJisi'nin de yaptığı bu.
"trtka", denen gericilik nedir ve bizde nasıl olur?
Osmanlı dönemindeki 31 Mart 1909ayaklanma-
sı, Cumhuriyet dönemindeki Şeyh Sait Isyanı, Nak-
şibendi tarikatına bağh Derviş Mehmet ve takırnı ta-
rafından yönetilen yedek subayöğretmen Kubilay'ın
yaşarnına mal olan Menemen olgusu hep, özünde
''şeriatçılık'' yatan siyasal nıtelıkli ay aklanmalardır.
Amaçları ilerici yeni dilzeni, Cumhuriyet dönemin-
de ise aynca laiküğı ortadan kaldınp ulkede şeriat du-
zenini kurmaktır. Daha sonraları Bursa'daki Arap-
ça ezan olayı ile günümüz üniversitelerindeki türban
olayları da aynı amaca yönelik siyasal nitelikli giri-
şimlerdir. Demek ki Türkiye'deki irticai hareketlerin
özü ve amacı ülkemizde şeriatçı, genel deyüniyle "Is-
lamcı devlet" kurmaktır. Açık seçik ortada olan bu
gerçeği kimse yadsıyamaz.
• • *
Şeyh Sait ve Derviş Mehmet ayaklanmalannın dev-
letçe bastınlmasından ders alan gericiler (mürteciler)
1950'den beri yeni bir yöntem uygulamaya başladı-
lar. Bunun adına "şeıiatçtiıgı tabandan örgiitleme
yöntemi" denebilir. Ancak başanya ulaşması için ön-
ce toplumsal ortamı hazırlamak, halkın düşünsel ve
akılcı kalkınmasım sağlayacak olan kunımları orta-
dan kaldırmak gerekiyordu. 1950'den sonra, daha-
sı 1947'lerden beri politikacılarayanasarak böyleku-
nımları kaldırtmak için (adice ve alçakça iftiralar da
içinde olmak üzere) türlü yöntemlere başvurup Köy
Enstitüleri'ni.halkevlerivehalkodalantukapattır-
magirişiminegeçtiler; 1950'den sonraki Demokrat
Parti iktidan döneminde başanya ulastüar. Bu halkçı
ve aydınlatıcı kunımlann kapılanna kilit vuruldu.
Ikinci önemli girişim, açık ve gizli Kuran kurslannı
ülke boyutlannda yaygınlastırarak oluşturdukları
yurtlarda çocuklan banndınp onlan daha küçuk ya$-
tan şeriatçıhk düşüncesiyle yetiştirmek idi.
Üçüncıi girişim, halkın ibadet, cenaze kaldırma,
mevlut okutma gibi dinsel gereksinmelerini karşıla-
mak için aydın din adamlan yetiştirmek amacıyla ku-
rulmuş olan imam okullannın sayısını çoğaltmak, da-
ha sonra bu okullan liseye dönüştüriip bunlarda şe-
riat ö|reninıi görmüj gençleri üniversite ve yüksek
okullann türlü bölümlerine yerleştirip ülke yöneti-
minde çeşitli etkin görevlerin başına geçirraek. Eğer
olabilirse, Harp Okuliarına bu liselerden çıkanlan
sokmak (nitekim askeri liselere ve Harbiye'ye sızdık-
lan için kovuşturma açıldığmı ga2eteler yazdı).
Bütün bu eylemler tamamlanıp ortam olgun ve el-
verişli duruma gelince de hiçbir engele rastlamaksı-
zın şeriat devletini kuruvermek.
Bu yazdıklanmı başarmaJc için gereken para içer-
deki kolay kazançlardan ve özeüikle dışardaki kimi
petrol zengini şeriatçı devletlerin kasalanndan ya da
Rabıta gibi örgutlerden bol bol akmaktadır. Belki elli
kez bu siltunlarda vurgulamışımdır. Onlann amaç-
lan Atatürk Türkiyesi'nden Islam dıinyasını aydın-
latmak için açılan ışıklı pencereyi kapatıp kendi şe-
riat duzenlerini, dolayısıyia siyasal ve ekonontik ege-
menliklerini sürdurmektir. Eğer Turkiye'den açılan
pencereden yayüan akılcı ışık oralardaki halkJan ay-
dınlatırsa egernenlerin iktidan sarsıür ve günün birin-
de yok olur. O halde bu tehlikeyi önlemek için gere-
ken her türlü yardım yapılmalıdır ve yapılıyor.
Siyasal polisimiz Milli Istihbarat Teşkilatı (MÎT),
yıllardan beri sinsi bir sabırla sürdürülen bu şeriatçı
örgütleşmenin başında buiunanlan izleyip ortaya çı-
karacak yerde, Prof. Muammer Aksoy gibi Atatürk-
çü, yurtsever evlatlanmızı izlemeyi yeğlemiştir. Bu-
nu yiirekli hukukçu, yazar genç dostum Uğur Mumcu
bir yazısındabelgeleriyle ortaya koydu. 12Eylül 1980
darbesinden sonra Milli Güvenük Konseyi üyesi olan
Org. Nurettin Ersin, korgeneral nitbesiyle MIT müs-
teşan iken Prof. Muammer Aksoy hakkında hükü-
mete iki rapor vermiştir. Bunlan yayımlayan Uğur
Mumcu'nun ozamarı sorduğu soruyu ben de burada
yinelemek isterim: "Madem ki Muammer Aksoy,
MtT tarafından bu kadar yakından izleniyordu, onu
öldürenler bu teşkilat tarafından niçin bulunamı-
yor?"(x)
Şimdi şeriatçılar yukarıda vurguladığım son aşa-
mayı, yani devleti içinden ele geçirme aşamasını
umutla bekliyorlar.
* • *
Şeriatçılar bu aşamaya ulaşmak için başka neler-
den yararlandılar?
En başta ülkede esürilen komünizm korkusundan
ve komünizmeancak din kuvvetiyle karşı konulabi-
leceği görüşünden yararlandılar.
Atatürkçülerin el ve güç birliği yapamamasından,
korkaklığından, nemelazımcılığından ve bir kısmı-
nın dönekliğinden yararlandılar.
Oogmatik Marksistlerimizin Atatürkçülüğiı kii-
çümsemesinden, yıpratmasından yararlandılar.
Feodal kalıntılann ve yeni palazlanan kapitalist sı-
nıfın siyasal iktidarlar üzerindeki etkinliğinden ya-
rarlandılar.
Arap Ulkelerindeki medreselere Türk gençlerini
gönderip onlann Araplaştırümaianndan yararlan-
dılar. (xx)
Laiklik ilkesine veAtatürkçülüğeenbüyük darbeyi
vuran 12 Eylül 1980 faşizminin, 27 Mayıs 1961 Ana-
yasası'nı ortadan kaldırıp hazırlattıklan 1982 Ana-
yasası'na ortaöğretimde zorunlu din dersleri koydur-
masından yarariandılar. Çünkü böylece dinsel eğitim
kurumlannda şeriat öğrenimi görmüş kişileri, laik
öğretim kurumlarındaki din derslerine öğretmen ata-
mak fırsatınıelegeçirdiler. Bu yolla şeriat devleti du-
zeni konusunda laik öğretim kurumlannda propa-
ganda yapmak olanağını sağladılar. Çorum'daki
olay bunu yansıtıyor.
Bir takım aydın kişilerin Türk-tslam Sentezi adı al-
tmda çdişkili ve ne idüğü belirsizbir düşün (fıkir) akı-
mını kimi gençler arasında yaygınlaştırmasından ola-
bildiğince yararlandılar.
Dahası var, 1950 yılından beri yalmz sağ iktfdar-
Iarın değil, sağ aydınlann dinsei propagandaya yö-
nelik tutumlanndan yararlandılar. örneğin, Istan-
bul Universitesi 'nde anayasa profesörü olan Ali Fuat
Başgil daha 1951'de, Komünizme Karşı Mücadele
Dergisi'nin ilk sayısında "trtica Yaygarası" adlı ya-
zjsında şöyle diyordu:
"trtica varmış; softalar, yobazlar, MedeniKanun
düşmanlan hep bir ağızdan şeriat istiyorlarmış. Za-
vailı Müsluman haikımız! gazetesiz, mudafaasız, sa-
hipsizefendimiz! Bu, sana, doyurupbeslediğin, zen-
gin edip yaşattığın nankörlerin adice bir iftirası ve ha-
karetidir. Fakat bilesin ki, 'Louche matbuat', de-
mokrasilerin akan yarasıdır. Bu yarayı kurutmanın
bence tek çaresi de 'boykotaj'dır. Müsluman Türk!
Sana iftira atan ve hakaret savuran herhangi bir ga-
zeteyi alma, okuma.(...)
Kapattıklan tarikat tekkeleri yerine laik tekkeler
açtılar, totemler yarattılar, tabular ihdas ettiler ve
bunlarm hepsine birden 'inkılap' dediler. (...)
Seneler boyunca yapılmış haksızlıklan ve zorbalık-
lan tenkit etmek ve kötülüklerin düzeltilmesini iste-
mek yasak mıdır? Hangi kanun ile? Müslümanlığa
mahsus ayinleri icra etmek, hatta Medeni Kanunu
tenkit etmek irtica mıdır? Hangi hukuk prensibiyle?
Medeni Kanun'un milli hayatımıza, hususiyle, aile
yuvamıza indirdiği darbeler inkâr kabul eder şeyler
?
Şunu iyi bilmek lazımdır ki yirmi yedi senelik ka-
hir bir oligarşi ahtapotunun 14 Mayıs darbesiyle sö-
küp atan kuvvet ne partilerdir, ne matbuattır, ne de
bir avuç münevver. Hakikatte bu kuvvet, bugün so-
kak karikatürcülerinin tezyifine uğrayan masum ve
dindarkütledir."
Ali Fuat Başgil kişisel bakımdan iyi yürekli, ahlak-
h, dürüst bir adamdı. Ancak siyasal ihrirası vardı. Bü-
tun Milli Mücadele döneminde Paris'te kalmış, bu
rnücadeleye katılmamış olduğu halde, ülkeyi düş-
manlardan kurtanp tam bağımsız duruma getiren
Atatürk ve arkadaşlan için yukanda görüldüğü gibi
hiç de yakışık almayan nitelemelerde bulunuyordu.
Oysa 1943' te Istanbul Hukuk Fakultesi Dekanı iken
böyle konuşmuyordu. Örneğin Medeni Kanun'un
vürürlüğe girişinin 15. yıldönümü dolayısıyia Istan-
bul Hukuk Fakultesi öğretim üyelerinden büimsel in-
celeme yazılan isteyerek imece bir yapıt yayımlanma-
smaönayak olmuş, bu yapıtın adıru "ARMAĞAN"
olarak kendisi koymuştu. Üstelik buna yazdığı ön-
sözdeMedeni Kanunu, harfiharfine, "devrimanıtı"
sözcükleriyle övmüştü. Öyle olduğu halde 7-8 yıl son-
ra şeriatçılann oyununa gelerek yukanda görüldüğü
gibi aynı yasayı yerin dibine batırıyordu.''Şeriatçı-
lann oyununa gelerek'' dedim, çünkü kendisi aslın-
da şeriatçı değildi, Türkiye'debir tslam devleti kurul-
masını istemiyordu.
Şeriatçdar hiçbir fırsatı kaçırmayıp günümüze de-
ğin programlannı uygulama olanağını buldular.
Buna karşılık "şeriatçılık yaygaraalığı" niteieme-
sindençekinen Ataturkçü bilim adamlan, çoğunluk-
la, sus pus olarak meydanı şeriatçılara bıraktılar.
Şimdilerde çoğunluğu kadın olan bilim adamlan-
mız, kurduklan derneklerde ve yayımladıkları yazı-
larda laik devletin yıkılmasındaki tehlikeyi açık seçik
göz önune seriyorlar. Resmi çevreler ise bu tehlikeyi
önemsemiyor, dahası, yer yer destekler görünüyor.
Zaten irtica devletin içinde yuvalanmıştır. Buna karşı
her turlu tehlikeyi goze alarak savaşım v eren aydın-
lann tek dayanaklan, Cumhuriyeti kuran Atatürk'ün
devrimcilere bıraktığı tinsel (manevi) mirastır.
Hiç yılmadan fikir mücadelesini yurütmek ge-
rekiyor.
(x) Muammer Aksoy ve Çoin Emeç'ın jeriaıçılar tarafından öl-
duruldüğüne ınanmıyorum. Çunkü onlar şimdiye değın böyle
gizlıcınayetler ışleme yoluna sapmadılar. O haJde kim öldurdü
bu Ataturkçükn?ÖncekıyıllardaProf BednKarafakioŞu'nu,
Prof. Umıt Doğanay'ı, Prof. Tütengil'i, Doçent Bedrettin Cö-
men 'i ve faiJi meçhul cinayetlerin oceki kurbanlannı hangı ka-
ranbk merkez öldürttu ise Aksoy ve Emeç'in de ölüm karannı yi-
ne aynı merkez vermıştir.
(xx) Bundan 37 yıl önceki Ezher Medresesi konusunu, bir rapo-
ra dayanarak gelecek yazıda ele alacagım.
PENCERE
Kupa 90!.
EVET/HAYIR
OKTAX AKBAL
Suna Kan ve Tatlıses
Suna Kan Bergama Festivali'ne geliyor, bir konser veriyor. Bu
önemli bir olaydır. Her zaman karşılaşılmavacak bir sanat şölenidir.
Kan, dünya ölçüsünde ün yapmış bir sanatçı. Üstüne üstlük Devlet
Sanatçısı... Böyle bir değerin Bergama'da vereceğı konseri dinle-
mek bir kazanç sayılmamalı mı?
Bergama üsesi'nin müzik öğretmeni, sınıfta şöyle demiş: "Ço-
cuklar Suna Kan'ın konserinı kaçırmayın." Bu, müzik öğretmeninin
en doğal davranışı sayılmamalı mı? Bergamalı öğrenciler kimbilir
bir daha nerede bulup dinleyeceker Sun Kan'ı
7
Ama yobaz takımı
rîfürur fnu? Hemen öğretmen aleyhine başlamışlar söytenmeye, sözde
ı 'konsere gitmeyenlere not vermem' demiş öğretmen!
Hani böyle bir şey demiş olsa da ne çıkar bundan? Müzik ögret-
mekJe görevli bir kişinin sanata, sanatçıya saygısını göstermez mı?
öğrencilerin bu sanat şölemne katılmalarını ıstemek, öğrencilerıne
yol göstermek suç sayılır mı? Kaldı ki zorlama falan yok, yalnızca
'gidin izleyin' öğüdü var... Ama yobaz kafası Suna Kan'dan, onun
müziğinden hoşlanmıyor. ille de göbek havası olmalı, ille de ibra-
him Tatlıses olmalı!
O öğretmen, Tatlıses'in konseriyle ilgıli söyleseydi bu sözü, "Bu
öğretmen çocuklara baskı yapıyor" diyecekler miydi? Hayır kosa koşa
çoluk çocuk gıdeceklerdi. Tatlıses'in laubalilıklerini, cıvıklıklarını bayıla
bayıla dinleyeceklerdi.
Bu haberin yansımaları sürüp giderken yeni bir haber, bir de re-
sim: Çankaya'nın konuğu Bay Turgut özal ibrahim Tatlıses'le karşı
karşıya. Tatlıses, tombul özal'a zayıflama reçetesı veriyor, diyor ki
"Bizim Urta'da bir adam vardı. Bayağı kilolu ıdi, bir hayli zayıfladı.
Sorduğumuzda kiraz yiyerek zayıfladığını söyledi." Özal da bol bol
kiraz yese sorun kalrnayacak.
Özal, Tatlıses'in Azerbaycan'a gıtmesini istemiş. Türkücü 'vaktim
yok, konserlerim var' deyince çaresini şöyle bulmuş Çankaya ko-
nuğu: "Ben özel uçağımı veririm, bir gün için gider gelirsin.' Düşû-
nûn bir, Urfa'lı Tatlıses özel uçakla Bakü'ye gidecek, konser verip
dönecek.
öte yanda Devlet Sanatçısı, uluslararası ün sahibi Suna Kan'ın
konserine gıdilmesını öğütleven müzik öğretmeni türlü suçlamalar
karşısında kalacak' Tatlıses nerede, Suna Kan nerede? Biri cum-
hurbaskanlığı uçağında, ötekisi ise...
Bay Özal'ın ılgileri, sevgilen Tatlıses çizgisini aşamıyor! Türk ga-
zetelerini beş dakıka göz gezdirip yabancı gazeteleri dıkkatle oku-
duğunu söyieyen kişinin sanatçı Kan'ı değil, türkûcü Tatlıes'i sev-
mesi, sayması. benimsemesi yurtdışına özel uçağıyla göndermesi
ibret verici bir davranış değil mi? Tam deyişıyle arabeskçe saygı dav-
ranışı!
. İnsan takunyalı kardeşlerden Çankaya konukluğuna yükselirse el-
bette ki sanat düzeyi, sanat sevgisi Tallısesleri, Sayınlar, haydi hay-
.di süper starları aşamaz1
Gitse gitse tarıhi Türk musikisi konserlen-
ne gider, Suna Kan'ın, idil Bıret'in konserlerine belki protokol gere-
ği birkaç kez gitmiştir. Ama özal'ın Başbakan olmadan öncekı yıl-
larda Kanlan, Biretleri dinlemeye gıttığine, çağdaş yazınımızın ya da
dünya klasiklerinin yapıtlannı okuduğuna inanmak güçtür. İşte Çan-
kaya'dan Türkiye'y' yönetmeye kalkan kişinin sanat düzeyi bu! Böy-
le birinın Cumhurbaşkanlığı uçağını Tatlıses'in emrine vermesinde
şaşılacak bir şey yoktur.
NÖT:
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kaya Toperi, Özal ile Tatlıses
arasında uçak konusunda herhangi bir konuşma geçmediğini söy-
lüyor. Özal'ın ve eşinin Tatlıses ve onun gibi türkücülere, ne denli
yakın otduğunu biliyoruz, bu yüzden Cumhurbaşkanlığı uçağının Tat-
lıses'in hizmetine ayrılması haberinin pek de temelsız olmadığı dü-
şünülebilinir.
Türkiye'de ilk kez ...Töbank'tan
Gelmiş geçmiş en bûyük ağır sıklet şamptyonlanndan biri, bel-
ki de birincisi sayılan ünlü Joe Louis'in bir gazeteciye söylediği-
ni hiç unutmadım.
Gazeteci soruyor:
— Neden boksör oldunuz?
Louis:
— Ameritâda bir siyah, bir beyazı ancak boksringlerindedö-
vebilir...
"Kara bomba" diye anılan Joe Louis'in yaşadığı dönemde
Amerikan toplumunda ırkçılık aklın alamayacağı kadar yoğun-
du; sıyah düşmanlığı beyazların bılinçaltına ışlemiştı. Yine de Hit-
ler ırkçılığı daha baskındı. Nazi dıktatörü, 1936 olimpiyatlarında
siyah Jesse Ovvens'in üstünlüğüne öfkelenip stadyumdan ayrıl-
mıştı.
Irk ayrımcılığı beyazların dünyasında bugûn de sürmektedir;
ama, hızını yitirmişe benziyor. Irkçılığın yeryüzünde en yoğun-
laştığı odak, Güney Afrika'dır
Spor alanlarında siyahların beyazları tokatlaması bu bakım-
dan anlam yüklüdür.
•
Arkadaşımız Nilgün Cerrahoğlu'nun Roma'dan verdiği haber,
spor meydanlanndaki yanşmalann yaptsına sinmiş kaımaşık duy-
guların dışavurumunu sergiliyor.
Dünya Futbol Kupası'nda Kamerun'un basarısı "ırkçılık saldı-
nlanyla itilip kakılan Afrikalılar arasında frensiz bir coşku" yarat-
mış; "Başkent sokaklannda işportacılık yapan ve yüzlerinden hü-
zün akan Afrikahlann çehresini" değiştirmiş. "Roma'da bulunan
Angolalı, Zairsli ve Ganalılar; Kamerun'un arkasında "tekyürek"
olarak birleşmişler. "halyan basmında çıkan yorvmlar, Kamerun
zaferinin, kısa birsûre önce italya'daki Afrikalılar için çıkanlan "Va-
bancılar )bsası'ndan çok daha fazla bir şeyler yapabileceğinr
yazfyorlarmış...
1990 Dünya Futbol Kupası'ndan önce Kamerun adında bir ül-
keden kimin haberi vardı?
Kupa'da Arjantin'i devirince herkes dünya haritasına saldırıp
Kamerun'un Afrika'daki yerini saptamak gereğini duydu; "tanıtmf
dedrğimiz sanatın yıldızı birden partamıştı; artık bütün dünya Ka-
merun u konuşuyor; iletişimin ınce yasaları, matematiğin geo-
metrik dizisinde yansımalarla işliyor.
•
Dünya futbol kupalarında üç tür toplumun topoğrafyası mey-
dana çıkar.
Birinci türde Avrupa'nın zengin kapitalist ülkeleri vardır. ingil-
tere, Almanya, İtalya gibi toplumlarda profesyonellik yasaları iş-
ler; disiplin, ciddiyet, emek bütünlüğü içinde bireyin etkinliği göz-
leri kamastırır.
İkinci türdeki sosyaJist ülkeler, kendi düzenleri içinde bir fut-
bol dünyası oluşturmuşlardır; Sovyetler, Macaristan, Romanya
ve benzerleri Batı Avrupa'ya kafa tutarlar:
— Biz de varız!..
Ya üçüncü tür?
Latin Amerika coşkulu bir futbolla seyirciyi peş'mden sürük-
ler. Askeri darbelerin balyozları altında ezilmiş toplumların ça-
paçul kapitalizmınde futbol nasıl
boy atar? Servet-sefalet çelişki-
sinin çukurunda yetişen milyon-
larca yoksul çocuk, çöplüklerde
bez topların ardından koşarken
bir gün yıldızlaşacağını düşünür;
gece uykusunda futboldan gayri
bir dünya düşleyemez...
1990 Dünya Futbol Kupası'nda
bu üçlüye bir yenisi katıldı; Afri-
ka devreye girdi.
•
Peki, Türkiye nerede?
Ülkemizde futbola bu kadar
büyük yatırım yapılmasa, bu so-
runun sorulması bile gereksiz
ofurdu. Ancak 56 mifyonluk ülke-
de profesyonellik var; milyarlık
transferier var; yeşil sahalar var;
çöplüklerde ayak topuyia büyü-
yen milyonlarca çocuk var; futbol
çılgını bir halk var; futboldan
gayri sporu dışlayan basın var;
gece gündüz maç yayımlayan te-
levizyon var; ama Dunya Futbol
Kupası'nda Türkiye yok...
Hülya-Tanju aşkını durmadan
manşetlere geçireceğimize, bu
sorun üzerinde kafa yorsak da-
ha ivi olmaz mı?
HESAPT nedir?
Tasarruflarınız, çekleriniz
özel kredıleriniz, kredi
kartlannız için ayn hesaplara
artık gerek yok!
TOBANK, ayn ayn izlemek
zorunda olduğunuz tüm bu
işlemleri şimdi Tek Hesap ta
çozüyor... Türkiye'de yepyeni
bir uygulama başlatıyor:
HESAP T size ister nakit,
ister çek, ister kredi kartı
ödemeleriniz için "özel kredi"
sağ'hyor. Hesabınıza yatırdığınız
paralar kullandığınız krediden
hemen düşulüyor. Nakit
sıkıntısı çekmiyor. yuksek
faiz yükûne ginniyorsunuz.
Her an hazır krediM
.
Artık, "bankada yeterli para
var mı" diye sürekli hesap
yapmayacaksmız!
Varsın ihtiyacınız,
tasarnıflannızdan
fazla olsun. TOBANK
HESAP T ile 5 milyondan
15 milyona kadar nakit
çefcme imknnı sağUyor.
İhtiyacınız olan parayı
istediğiniz zaman çeker,
istediğiniz süreyle kullanırsınız.
Tasarruf hesabınızdan
para çekercesine, rahatca...
Her an karşüığı hazır çek! ...Ve tam aradığınız kredi kartı!
Çeklerinizi yazarken "hesabımda
yeterli bakiye var mı" derdinden
kurtuluyorsunuzi
Bir başka hesabuuzda para
varken, hatta o bankada
krediniz olduğu halde
belki üç-beş yuzbin, belki
birkaç milyon lira için,
"yeterli bakiye yoktur"
gerekçesiyle çekleriniz
dönmüyor.
TOBAMi, HESAP T ile
çeklerinizin karşılıksız kalan
miktannı amnda ödüyor.
TOBANK - VISA ile yapacagımz
tüm harcamalann tutan, yine
HESAP T kapsamında sizin adınıza
düzenli olarak odeniyor.
Yeterli paranız varsa hesabınızdan,
yoksa kredinizden.
TÖBANK'a gelin, siz de "hesabını bilenler" arasma katılın.
Tüm ihtiyaçlarımzı Tek Hesap'la karşılayın!
Hesabını bilenlere özel N? ] Töbank'a özgü
MS
TOBANK
rİ4 Sürücü Kursu i
t KadıköY 3360206 f
5 3360279 t
JBÜTÜNLEMEj
i KÜRSLfiRI i
j Kadıköy 3491824 Z
\ 3491825 S
J Ba|(dat C d 3593068 t
YUZYUZE
AtiUâ Dorsa>
4000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yaymlan Türkocağı
Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul
Ödemdi gönderilmez.
TAKSİTLE televızyon.
video, buzdolabı,
çamaşır makinesi
525 87 71
Nüfus cüzdanırm kaybettim,
hükümsüzdür.
GÜRHAN ÜÇÜNCÜOĞL U
paket Sa*actlana
Böv'ece şimdi.••
Sana dahauçuz
4 paket X 950 TL
1 paket BEDAVA
3800 TL
0 TL
1 paket i&Metf'nın size maliyeti Tüm bakkallarda