23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 HAZİRAN1990 DIŞ HABERLER CUMHURİYET/J De Klerk'den yeni reformlar • WASHINGTON (AA) — Güney Afrika Cumhuriyeti'nin reformist Devlet Başkanı F. W. de Klerk, ülkesi için ABD'nin anayasasını model olarak kullanmak ve bütün ırkçı aynmcüıklan ortadan kaldırmak istediğini söyledi. Dc Klerk, VVashington Times gazetesine verdiği demeçte, oy hakkı bulunmayan siyah coğunluğun bundan sonra yeni anayasa için yapılacak oylamada oy kullanacağını bildirdi. Devlet Başkaru de Klerk, "Zaman çok değerli. Beyaz azınlığın imtiyazlanna ve idaresine son verilmeli. Bunu içtenlikle söylüyoruz" dedi. Kremtin'de ABD modeli • VVASHINGTON (AA) — SSCB Başkanı Mihail Gorbaçov, Kremlin'in Beyaz Saray gibı işlemesi için ABD Başkanı'ndan yardım istedi. Başkan George Bush, Gorbaçov'un Kremlin'deki yardımcılarını eğkmesi için "Beyaz Saray Kurmay Başkanı" unvanını taşıyan özel Kalem Müdürfl John Sununu'yu görevlendirdi. Sununu'nun yakında Moskova'ya giderek Kremlin'de eğitim çalışmalanna başlayacağı bildirildi. Beyaz Saray'ın bu konuda yaptığı açıklama, Amerika'da büyük ilgi uyandırdı. Gazete ve televizyonlar, olayın iki başkan arasındaki yakınlık ve işbirliğinin boyutunu göstermesi yönünden önem taşıdığım vurguladılar. D. Almanya'da terörist avı • DOGU BERLİN (AA) — Detnpkratik Almanya pröisinrâ, dttn, Kızılordu Fraksiyonu'na üye 4 Federal Almanyalı terörist daha yakaladığı bildirildi. D. Almanya haber ajansı ADN, Içişleri Bakaru Peter- Michael Diestel'e dayanarak verdiği haberde, boylece son 10 günde yakalanan terörist sayısımn 6'ya ulaştığuu duyurdu. Ajans, Monika Helbing, Ekkehard Freiherr Von Seckendorff, Herner Lotze ve Christine Duenlein adlı teröristlerin Cottbus ve Francfort-Sur-Oder kentlerinde yakalandıklannı belirtti. ABD, iislenni denetliyor • ATtNA (AA) — Resmi temaslarda bulunmak ûzere Yunanistan'a gelen ABD Hava Kuvvetleri'nden sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Anne Fbreman'ın Girit Adası'ndaki Gurnon ve Suda üslerini denetlediği .bildirildi. Hükümet sözcüsü Viron Polidoras, Fbreman'ın Girit ziyaretinin, Washington'un Atina'daki Ellinikon Üssü'nün bir bölümünün Girit'e nakli çalışmalannın bir parçası olduğunu açıkladı. Fbreman'ın Amerikan üslerindeki denetim çalışmalannın "gizli bir ziyaret" çerçevesinde olmadığını ifade eden Polidoras, Savunma BakanlığYnın izniyle, Amerikalı yetkililerin belirli aralıklarla Yunanistan'daki iisleri denetlediklerini kaydetti. İsrail hâlâ • Dış Haberler Servisi — Son üç günde Filistinliler tarafından yaralanan lsraillilerin sayısı ikiye çıkarken, ABD Dışişleri Bakanı James Baker'ın Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Bakanı James Baker'ın Temsilciler Meclisi Dış Ilişkiler Komisyonu'nda İsrail'e karşı yaptığı sert uyarının yankılan sürüyor. önceki gün Israil'in 1967 Arap-tsrail Savaşı sırasında işgal ettiği Doğu Kudüs'te bir Filistinli kadının 11 yaşındaki tsrailli bir çocuğu bıçakla yaralaması üzerine İsrailliler sokaklara döküldü. Armon Hanatziv Yahudi mahallesinde oturanlann Arap bölgesi Sur Bahir'e geçtikleri ve ellerinde taş ve yanar lastiklerle Filistinlilerin evlerine saldırdığı bildirildi. Islami Kurtuluş Cephesi, yeıplseçim zaferini genelseçimlerdeyeniler mi? Batrda Cezayirkorkusu SABETAY VAROL PARİS — Cezayir'deki yerel seçimlerin kesin sonuçlan henüz aciklanmamakla bir- likte, Jslami Kurtuluş Cephesi'nin, eski tek parti "FLN" (Ulusal Kurtuluş Cephesi) karşısında ezici bir zafer kazandığı kesin- leşti. 28 yıl boyunca ülkeyi, iktidan kinı- seyle paylaşmadan yöneten FLN, bu so- nuçlarla birlikte, Fransa'ya karşı bağımstz- lık savaşından aldığj "devrimci mesnıi- yef'ini sandıkta yitirmiş oldu. 48 vilayetin 45'inde Islamcılar'ın Ulusal Kurtuluş Cep- hesi'ni ağır yenilgiye uğratuğı haber veri- liyor. Cezayir ve Oran gibi kentsel raerkez- lerde Islami Kurtuluş Cephesi'nin, oyları- nı yüzde 65-70 gibi rakamlara ulaştırması dikkat çekiyor. Birçoklarının inanmakta güçlük çektikleri bu sandık üstünlüğüne rağmen, Islami Kurtuluş Cephesi yandaş- lannın, aşırı gösterilerden kaçmdıkları ve zaferi sessizce karşıladıkları gözlendi. Cezayir'de lslamcı hareketin hızla güç kazandığı bih'nmekle birlikte, yakın zama- na kadar söz konusu partinin gerçek gü- cünün ne olduğu tam olarak kestirilemi- yordu. Yerel seçimler, olası bir genel seçim- de de lslamalar'ın kesin zafer kazanarak iktidara gelebileceğini açıkça gösterdi. Şim- di Batılılar'ın yanıt aramaya başladığı so- ru, Islami Kurtuluş Cephesi'nin gerçek ni- yetlerinin ne olduğu. Fransız gazeteleri, parti lideri Abbasi Madani'nin değişik portrelerini aktanyor. Le Monde gazetesi, birçok Cezayirli'nin salt FLN aleyhtarlığı yüzünden Madani'ye oy verdiğini de vur- guluyor. Bu gazeteye göre şeriat düzeni is- temedikleri halde "İslami Kurtuluş Cephe- sl"ne oy verenler şu şekilde akıl yüruttü: "öıgiit lideri Abbasi Madani klasik anbun- Fransa'da askeri çevreler, savaş tehlikesinin "güneyden" geleceğine uygun askeri stratejiler çiziyor. Paris, "Yeni bir Iran mı?" diye soruyor. Avrupa, şeriatçıların iktidara gelmesi durumunda siyasi irticanın artmasından çekiniyor. Asın sağ partilerin güçlenmesi olasıhğı gündemde. da bir imam ya da moUa değil. Dinden söz eden bir laik ya da bir universite öğretim iiyesi." Başka bir deyişle yeni patlak veren Cezayir tslamcılıği, gerçekte milliyetçi bo- yutları hayli önemli bir tür dincilik. Cep- he yandaşlan iktidara gddigi takdirde, "Cezayir halkının özgünlüğünü muhafa- za edecek bir eğitim sistemi reformu"na ağırlık verecekler. Paris, eski sömürgesi olan Akdeniz'in güney yakasmdaki bu komşu ülkede olup bitenler karşısında karamsar senaryolar yazmaktan kendini alamıyor. özellikle Fransız askeri çevreler, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerinde olanlardan son- ra savaş tehlikesinin "giineyden" geleceği varsayımma uygun askeri stratejiler çiz- rnekleraeşgul.Cezayir'in "yeni bir tran ol- ma olasıhgY', Paris'teki bakanlık binalan- nın bir numaralı endişe kaynağı olraaya başladı bile. Fransızlar'ı korkuya sevk eden diğer bir nokta, Fransa'da çahşan Cezayirli nüfusun diğer Kuzey Afrikalı nüfusla be- raber üç milyonun üzerinde oluşu. öbür Batı Avrupa ülkelerini de orta ve uzıın va- dede "tehdit" eden, ancak ilk ağızda özel- likle Fransa ve Italya'yı ilgilendiren bu teh- like, şu üç boyutuyla ele alınabilir: 1- Cezayir'de lslamcı ve şeriatçı bir dü- zenin kurulmasıyla birlikte "Boat People" örneğinde olduğu gibi binlerce kişinin "si- yasi iltica" gerekçesiyle Avrupa ülkelerirıe gelmek isteyecekleri. Kuzey Afrika'yı sar- san ekonomik bunalımm yardımıyla bu göç dalgası kısa sürede, içinden çıkılmaz bir kısırdöngüye dönuşebilir. Çunkü "si- yasi iltica" taleplerine olumlu ya da olum- suz yanıt verme biçimindeki çözümlerin her ikisi de büyük sakıncalar taşıyacaktır. An- cak birçokları İslami Kurtuluş Cephesi'nin yeni bir göç dalgasına neden olacak dav- ranışlardan kaçınmak isteyeceğini tahmin ediyor. Bunlara göre cephe, Avrupa'da ya- şayan Cezayirlilerin durumunu ülke için "aşağılajıcı" bir dururo olarak ele alıyor. Ancak "yeni Cezayir bıırjuvas"nın bu yolu seçmesi imkânsız degil. 2- Halen Fransa, Belçika ve ttalya gibi ülkelerde yasayan Kuzey Afrika kökenü ya- bancı işçiler arasında, olası Iran tipi şeri- atçı radikal bir rejimin, propaganda ve te- rörist faaliyetleri körüklemesi, sayıları bir- kaç railyonu aşan Magnplı Arap'ın bu fa- alıyetlere ister istemez lojistik destek sağ- laması. Cezayir, Fas ve Tunus hükümetle- rinin, eskiden beri Avrupa'da yaşayan va- tandaşlan üzerinde kurduklan etkinlik, re- jim değişikliğinde de bunun süreceğini gös- teriyor. örneğin Paris Büyük Camii, Ce- zayir hükümetinin kontrolünde. 3- Bu iki gelişmeye paralel olarak Avru- pa ülkelerinde uyanacak Arap ve Müslü- man aleyhtarhğının ırkçı duyguları körük- leyerek Avrupa'daki aşın sağ partileri da- ha da güçlendirmesı. Kuzey Afrika'daki, hızlı nüfus artışı ile birlikte yukandaki karaır*?r <;erıaryo, Ba- tı Avrupa ülkeleri için söz konusu tehlike- nin bir "saatli bomba"ya benzetilmesine yol açıyor. Geçen sah günü Cezayir yerel seçiraierinde "İslami Kurtuluş Cephesi"nin büyük başan kazanması, Batı'da ve özel- likle Fransa'da bir süreden beri bu "karamsar" olasılığa ağırlık verme yanlı- sı olanlarm değirmenıne su taşıyor. Ancak gelişmelere başka türlü bakanlar da az de- ğil. Bu kesimin savlan şöyle: Bir kez söz konusu seçimler, yerel seçim olduğu için si- yasal anlamııu abanmamak gerekir. Ulu- sal Kurtuluş Cephesi ve îslami Kurtuluş Cephesi dışında kalan "demokratik" par- tiler, seçmeni sandığa gitmemeye, yani boy- kota çağırdı. Katılma oramnın yüzde 60'm üzerine çıkmaması, bu çağnnın kısmen de olsa yankı bulduğunu kanıtladı. lkinci unsur, FLN'nin tran yanüsı olma- yışı. Tüm kaynaklar, Cezayir'de birkaç yıl içinde güçlenen söz konusu "cami" muha- lefetinin, daha ziyade Suudi Arabistan'dan destek gördüğünü ortaya koyuyor. Suudi Arabistan'ın, dostu Fas'a da yayılabilecek ve Fas KraJı lkinci Hasan'ı tehdit edecek böylesı bir lslamcı dalgaya daha uzun sü- re devam edip etmeyeceği meçhul. Kaldı ki iktidara gelen bir şeriatçi partinin, doğal kaynaklan zengin Cezayir türü bir ülkede, Rıyad'ın güdümünde kalmaya razı olup ol- mayacağı da bilinmıyor. Üçüncü faktör ekonomik kriz bir yana, belli bir kalkın- mışlık düzeyinde, kültürel planda Batı et- kisinde büyük bir Ulkenin şeriat düzenine ayak uydurup uydurmayacağı. Cezayir or- dusunun ülkedeki bir numaralı örgütlü güç olmaya devam edişi de Iran tipi bir düze- nin kurulmasının bu ülkede sanıldığı ka- dar kolay olmayacağını düşünenlerin baş- lıca guvencelerinden bir diğeri. BAYRAK YASASINA tNAT — ABD'de önceki gün kutlanan bayrak gününde onlarca Bbiesik Drv- letler bayragı yakıldı. ABD Yüksek Mahkemesi'- nin "bayrak yakanlar cezalandınlacak" şeklinde- Id karanna karşın, önceki gün Komünist Paıüsi se- mpatizanlan ve Vietnam'da Savasan Sobayiar Der- negi üyeleri, New York'ta toplanarak ABD bay- raguıı yakular. Bu arada, ABD'nin Seattle kennnde dc bayrak karşıtı olanlarla bayrak sevenler arasın- da kavga çıkn. ABD bayrağını ateşe veren gösteri- dler ile polis arasında çıkan çahşmadaa sonra 15 protestocu turuklandı. Askeri yardım kesintisi Anharafda rahatsızhkABD Temsilciler Meclisi Dış Yardım Ali Komitesi'nin kararına Ankara tepki gösterdi. ANKARA (Cumburiyet Baro- sn) — Doğu Avrupa'da birbirini izleyen genel seçimlerde halk ilk demokrasi deneyimini yaşarken, VVashington'da yapılan yeni tehdit değerlendirmesi Türkiye"nin Batı gözundeki stratejik öneminin azaldığıru net biçimde ortaya koy- du. Sosyalist ülkelerde 1989 yılın- da yaşanan hızlı değişim sonrasın- da ABD Temsilciler Meclisi Öde- nekler Dış Yardım Alt Komitesi 1 nin yaptığı ilk toplantıda Sovyet tehdidinin azalması gerekçe gös- terilerek üç NATO ülkesine yar- dımlarda yapılan kesinti, Ankara 1 da rahatsızlık yarattı. Türkiye"ye verilen askeri yaıdunda ilk kez 145 milyon dolar gibi büyük miktarlı bir azaltmaya gidilmesinin alarma geçirdiği Ankara, bu kararın ke- sinleşmesini önlemek için Was- hington nezdinde bir dizi girişim başlatacak. Konuya yakın kaynaklarm bu konuda Cumhuriyet'e yaptıkları değerlendirme ozetle şöyle: "Kesinti miktannın, kesinti ya- pılacak ülkelerin neye göre beiir- lendigi, oranlamamn nasıl yapıl- dıgı belirsizdir. Türkiye'nin konu- mu tehdit açısından hangi değer- lendirmeye gore Portekiz ya da Vunanistan'la eşdegerli olabilir? Kesinti oranlannın manbğı, özel- likle Turkiye'nin SSCB ile sınır komşusu olma özelliği ve Körfez'e yakmhgı dıişünüldügünde anlaşı- lamamaktadır. Sovyet tendidi ko- nusunda yeni degerlendirmelere açığız. Bu ülkeyle doslluk temeli- ne dayalı ilişldlerimiz de giderek gelişmektedir. Ancak bu komşu ülkenin içinde bulunduğu siyasi ortamın ne denli istikrarlı olduğu sorusu akıllardadır. Bu soru An- kara için, Rize için, Kars için önemlidir. VVasbington için de önemli olması gerekir." öte yandan ABD yardımmda kesinti karannın başta Alt Komi- te'nin Demokrat Partili Başkanı David Obey tarafından bir "ilk adun" olarak nitelenmesi ve kesin- tinin daha yüksek olması gerek- ligi, açlık çeken ülkelere ve Doğu Avrupa'ya yardıının NATO'nun söz konusu ülkelerine yardımdan önemli olduğu yolundaki sözleri de Ankara açısından "öneraö bir sinyai" olarak değerlendirildi. Temsilciler Meclisi'nden sonra Senato Dış Yardım ödenekler Alt Komitesi'nde de görüşülmesi bek- lenen FMS miktarlan konusunda, Ankara'nın yapacağı girişim ise daha çok diplomatik kanallardan "üstii kapalı" biçimde gerçekleş- tirilecek. Yetkililer, karann kesin- leşmesinin bir süreç meselesi oldu- ğunu anımsatarak, bu süreç için- de VVashington Büyükelçiliği dü- zeyinde yapılacak temas ve uyan- larla ABD yönetimine Turkiye'nin gereksinimlerinin bir kez daha an- latılacağını belirttiler. Fener Rum Patriği Dimitrius, Washington'da 'tarihi şahsiyet' olarak karşılanacak ABD ile ilişkilerde yeni gerginlik Patrik Dimitrius'un ziyareti Türkiye'yi rahatsız ediyor. Dimitrius'un ziyaretinde perde arkasındaki kişi, Cumhurbaşkanı Turgut özal ile yakın diyaloğu bulunan Başpiskopos Yakovas. UFUK GÜLDEMİR VVASHINGTON — Türk yasa- lannın, "yerd" Ortodokslann ru- hani lideri olarak kabul ettiği Fe- ner Rum Patriği Dimitrius'un, önümuzdeki ay başlayacak olan ABD ziyaretinde "dünya Orto- dokstannın evrensd lideri" olarak karşılanacak olması, Türk- Amerikan ilişkilerinde gerginlik unsuru olmayı sürdürüyor. Amerika, Patriği, Beyaz Sa- ray'ın oval ofisinde, Yabancı Ko- nuk Köşkü'nde ve Dışişleri Ba- kanlığı'nda zjyaretler vererek "ta- riMi bir şabsiyet" olarak karşıla- maya hazırlanıyor. "Eski yaralan" deşmesi nedeniyle Tür- kiye'yi rahatsız eden bu yaklasım- da rol oynayan unsurlardan ba- zılan şöyle sıralanıyor. 1—Özal-Yakovas diyaloğu: Patriğin ziyaretinin perde arkasın- daki kişisi, Cumhurbaşkam Tur- gut Özal ile gayet yakın diyaloğu bulunan Kuzey ve Güney Afrika Ortodoksları Başpiskoposu Ya- kovas. Programm Yakovas'ın ABD'deki ağırlığı ile orantıh ola- rak biçimlendiği anlaşıhyor. Ya- kovas 1986'da Başbakan özal'ın özel izni ile Türkiye'ye geldiğin- de bize Istanbul'da verdiği demeç- te, "Palrikhane bizim ana kilisenıizdir" demisti. Hazırlanan program, Yakovas'ın patrikhane- ye bu 'tarihi' bakışını yansıtıyor. özal, ne zaman Amerika'ya gei- se, görüştüğü Yakovas'ı, Ameri- ka ve Yunanistan'a yönelik poli- tikalarda "alternatif bir rota" olarak görüyor. Yakovas'm özel sohbetlerinde kendisinden Da- vos'un mimarlarından birisi ola- rak bahsettiği sır değil. Diğer yan- dan Yakovas, "Türkiye aleyhtan" olarak tanınan bir şa- hıs. Gazeteciler Cemiyeti'nin 80'lerde Türk-Yunan sorunlan konusunda hazıriadığı bir broşür- de, Yakovas'm, "Kim derdi ki giiniin birinde 12 ada tekrar Yu- nan adası olacak. İşte bu gerçek- leşti. Aynı umut Istanbul için ne- den yaşamasın ?" dediği aktan- hyor. Bir yandan Türk Dışişleri, Gazeteciler Cemiyeti'nin bu bro- şürünü uluslararası platformlar- da dağıtıyor, diğer yandan da Ya- kovas ile özal arasında sıcak bir ilişki yaşanıyor. Yakovas, Ozal'- rektif vermesıne gerek yok. Mes- ın hassas noktalarını çok iyi bili- lektaşlan arasında hızlı düşunmek yor. Örneğin patriğin gelişi dola- özelliğiyle tanınan Kandemir, yısıyla verdiği bir demeçte, "Ken- Özal'nı nabzuun nasıl atnğını, ka- disi buraya Tıırkiye'nin eiçisi ola- fasının nasıl çaiışbğım gayet iyi rak gelivor. Elbette 'Bize işkence ve kole muameiesi yapüıyor' demeyecek" diye konuşuyor. Bu yaklaşımdan, özal'ın, "olumsuz" görünen baa konula- ra "ters vuruşlan" beğendiğinin Yakovas'ın gözünden kaçmadığı anlaşıhvor. Dolayısıyla bu du- rum, "Özal ile Yakovas arasında- ki >akın diyalog olmasaydı, pat- riğin gezisi, bu 'tarihi' boyntu ile mumkuD olabilir miydi" sorusu- nu gundeme getiriyor. Öte yan- dan, bu diyalog, VVashington'da- ki Türk Büyükelçisi Nüzhet Kao- demir'in patrik için elçilikte ye- biliyor. 2—Amerika'nın tarihsd yakfaı- şımı: ABD, tarihi boyunca Türki ye'deki Hıristiyanları doğal ola- rak koUamış, kampanyalar açmış bir ülke. Lozan Antlaşması'nı en geç onaylayan ülkelerin başmda da ABD geliyor. Lozan görüşme- leri sırasında ABD delegesi sürekli tsraet İnönii'yü patrikhanenin ka- patılmaması için ikna etmeye ça- lışıyor. ABD'nin patrikhaneye bu ilgisi hiçbir zaman sönmüyor. Özellikle 1980'den sonraki aske- ri yönetim zamanında, Türkiye'- Tahranla diplomatik sıkuıtı SEMİH İDİZ Bir îranlı muhafızm Türkiye'nin Tâhran Büyükelçiliği Müsteşarı Müfit Özdeş'i tokatlaması ve özel eşyalanna el konması, Ankara tarafından protesto edildi. Iran, tokatlama nedeniyle üzüntülerini bildirirken özdeş'in eşyalan halen iade edilmedi. tranlı makamlar, tokatlama ola- yı nedeniyle üzüntü bildirirken Özdeş'in eşyalan iade edilmedi. Güvenilir kaynaklardan edini- len bilgiye göre, her iki tarafm gizli tutmaya çalıştıkları olay 20 gün kadar önce Türk sırunna yakın bir yerde meydana geldi. Türkiye'ye arabasıyla gelmekte olan özdeş, Îranlı devrim muhafızlan (Pastar- lar) tarafından durduruldu ve ara- ANKARA — Türkiye'nin Tah- ran Büyükelçiliği Müsteşan Mü- fit Özdeş'in kısa bir süre önce Türk-lran sınırı yakınlarında bir Îranlı devrim muhafızı tarafından tokatlandığı ve özel eşyalanna el- konduğu öğrenildi. Ankara, Tah- ran nezdinde girişimlerde buluna- rak olayı "şiddefle" protesto etü. bası aranmak istendi. özdeş'in diplomatik pasaportunu göster- mesine ve bu tür bir aramanın diplomatik ilişkileri düzenleyen Viyana Sözleşmesi'ne aykın oldu- ğunu bildirmesiyle çıkan tartışma- da Pastarlardan biri Özdeş'i tokat- ladı. Daha sonra özdeş'in araba- sındaki özel eşyalara elkondu. özdeş, bu gelişmeler üzerine derhal Tahran'a döndü ve olay ay- nı gün Ankara'ya bildirildi. Bu- nun üzerine Iran'ın Ankara Büyü- kelçisi Mohammed Bagheri, Dışiş- leri Bakanlığı'na cağnldı. Burada yapılan görüşmede Türkiye Cum- huriyeti'nin bir diplomatına kar- de karşısında siyasi konularda de- mek verraeyi göz önüne alabilece- Tıeyimsiz bir lider kadrosu bulan ği bir iklim hazırlamış olmakla da ABD, patrikhane konusundaki dikkati çekiyor. Cumhurbaşkam çabalarını arttınyor. Eski savun- özal'm, böyle bir yemek vermesi ma bakanlanndan Büyükelçi Ha- için Kandemir e telefon açıp di- san Esal Isık, bu dunımun tehli- kesine, Kenan Evren'e yolladığı bir mektupta, "Patrikhanenin dı- şandan güdiim altına alınması, Osmanlı devktinin son dönemin- de yaşananlann tekrar yaşanma- sına yol açar" diyerek dikkat çe- kiyor. Ancak patrikhanenin geç- mişte yanmış olan eski binasının yeniden inşa edilmesi, Özal yılla- nna nasip oluyor. Yakovas, bu konuda hem özal nezdinde giri- şimde bulunuyor hem de Rum lo- bisinin adamı olarak tanınan Dı- şişleri Bakan Yardımcısı Edward Derwinski (Patriğe Dışişleri'nde verilecek yemekte ev sahipiiği ya- pacak) aracılığı ile zaten konuya yatkın olan ABD Dışişleri'ni "patrikhanc sorununun" üzerine salıyor. Böylece Türkiye'ye gelen resmi Amerikan heyetlerinin pat- rikhane konusunu gündeme getir- diği bir dönem başlıyor. şı gösterilen bu muamelenin hiç- bir şekilde kabul edilemeyeceği bildirilerek olaydan ötürü Tahran şiddetle protesto edildi. Bagheri- den, Özdeş'in özel eşyalanmn da derhal iade edilmesi istendi. An- kara'nın bu girişimine koşut ola- rak Turkiye'nin Tahran Büyükel- çiliği, İran Dışişleri Bakanlığı nez- dinde benzeri bir protestoda bulundu. Îranlı makamlar ise bu gelişme- lerden duydukları üzüntüyü bil- dirmelerine karşın, "Acaba miis- teşar tahrik edici miydi?" şeklin- de sorular sorarak "konuyu farklı yöne çekmeye" calıştılar. DUN\ADA BTJGIJN ALİSİRMEN Yürümek Neyine... Abide-i Hürriyet Caddesi'nde yürüyecektik dün. Yû- rûyemedik. Yazarlar, şairler, Türkiye Yazarlar Sendikası ve PEN Yazarlar Derneği üyeleri, yazıdan başka uğraşı, kaJeminden baş- ka aracı, silahı olmayan ınsanlar, "Düşünceye özgürlük" yürü- yüşü yapacaklar, gazetecilerin düşünce suçundan hapislere düş- mesi karşısında tepkilerini göstereceklerdi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin jstanbul'daki en yüksek mûf- ki arniri vali, yazarların, ozanların yürüyüşlerini yasakladı. Düşüncenin yasak olduğu bir ülkede, bu yasağa karşı çıkma- nın yasaklanması da Aristo mantığına göre doğaldı. Avrupa'ya tam üyeliğe utanmadan aday olanlar, yine utanma- dan her türlü düşünceyi ve yasaklara karşı çıkmayı bile yasakh- yorlar. Biz yazarlar, çizerler, ozanlar, Diyanet işieri'nden hac ka- zığı yemiş hacı adayı değiliz ki dökülüp sokağa gösteri yap«- lım, kimseden çekinmeden. Biz yazarlar, çizerler, ozanlar Emniyet Genel Müdürü'nün ya- saklamasını hiçe sayarak (gerçekte vurulan polis arkadaşlan- nın cenazelerine katılmalarının polislere acele yasaklanması da anlaşılması güç, anti-demokratik bir uygulamadır ve onu da kı- namak gerekir) yine de yürüyüşümûzü yapacak, intikam yemlrv leri edebılecek kadar güçlü ve kendimızi bir giysinin dokunulmaz- lığı ardında görebilecek yapıda kişiler değiliz ki yasağa karsın dökülÜD sokağa yürüyebilelim. Üstelik kimimiz yaşlı, kimimiz hastalıklıyız. içeride tutuklu otan kimini tanıdığımız, kimini tanımadığımız arkadaşlanmız. dostia- rımız için yürümeye koyulsak ve polisin copları ınmeye başlau üstümüze, kimilerimiz oracıkta kalıveririz de ertesi gün göstari- ciler yürür ardımızca. İlhan Selçuk'un da dediği gibı "Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki emekçinin hakkını aydınlar, gazetecilerin özgürlüğünü de şair- ler ve yazarlar düşünüyor. Bizim demokrasinin tersliği de bura- da yatıyor değil mı? Meslek kuruluşlarımız, mımar mühendis, tabip odalan demokrasiyi ve özgürlükJeri siyasal partilerden daha çok dert edinmiyorlar mı? Bir ülkede 34 gazeteci toplam 2700 yıl hapis cezası ile içeri- de yatıyorsa, o ülke uygar dünyanın yüzüne nasıl bakabilir? Bu durumun utancını duyumsamıyorsak, çağdaş insan sayılabiflr miyiz? Toplumun saynl/ğını böylesine çarpıcı dile getiren bu sözlere ne eklenebilir ki? Toplumu böylesi bir saynlığa mahkûm eden iktidarın perva- sızlığı biraz da muhalefetin ve özellikle sosyal demokrat muha- lefetin üstüne ölü toprağı serilmiş olmasından kaynaklanmıyor mu? Ve Türkiye'nin sayrılığı iktidar boşluğuna yamanmış olan muhalefet boşluğu değil mi? Ve de iktidan yüreklendiren, kandi boşluğu içinde direnmesine yol açan da karşısındaki boşluktan başka ne ki? Herhalde düşünceyi yasaklayan iktidar bu gerçeklerden yote çıkarak ve sırtını devlete dayamanın pervasızlığıyla bizlere bfly- le tepeden bakıp: "Yürümek sizin neyinize, / Siz alın kalemi elinize / Ve oturun yerli yerinize" diyebiliyor. Bugün Türkiye'de işbaşında olan bu iktidar, tüm baskıct Hcti- darlar gibi, bugün Türkiye'de egemen olan hanedan tüm ko- kuşmuş hanedanlar gibi, bugün Türkiye'de başı boş dolasan baskıct yönetim, tüm baskıcı yönetimler gibi yanılıyor. Elinde kaleminden başka aracı, silahı, düşüncesınden ve bt- lincinden başka gücü olmayan bu ülkenin yazarlarının bilinçleri onların günûn birinde korkunç boyutlara varabilecek olan güç- lerini de oluşturacaktır. Doğa boşluktan nefret eder ve sürgit bir boşluğu barındırmaz. O boşluğu dolduracak güçler toplumun içinden çıkar. Bu arada rol difüzyonunun yol açtığı saptamalar ise zaman zaman hasta- lıklı bir bünyede kimi organların kendi işlevlerini aşan biçimde güç kazanıp yeni işlevler edinir. Geleceğin Türkiyesi'nin oluşmasında, "yürümek senin neyi- ne!" denen aydınlar, yazar çizerler, TÜ iktidarının sandığından çok daha önemli katkılarda bulunabilirler. Unutmayalım ki bugün Çekoslovakya'da oyların ancak yüzde 13'ünü alan bir azınlığı oluşturabildikleri için sevinçten zil takıp oynayanlar, yakın bir geçmışte, aydına karşı başka güçleri des- tekleyip de aydını ezmenin "deneyini yapmışlar ve ilk olanakta o umursamayıp ezdikleri, "yürümek senin neyine!" diye yürû- yüşlerine bile engel oldukları güçlerin katalizörlüğünü yaptıkla- rı bir patlamayla devrilmişlerdir. Solda durup körüklenen aydın düşmanlığı nasıl sonuç vermi- yorsa, sağda durup körüklenen aydın düşmanlığı da yine öyte sonuç vermemeye mahkûmdur. KIBRIS. BM GÜVENLtK KONSEYİ^NDİE 'Kendi kaderini tayin hakkı 9 çıkmazı ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK - Birleşmiş Mil- letler Güvenlik Konseyi dun Ge- nel Sekreter Perez de Cndlar'ın son Kıbrıs raporunu görüştü. Konsey Kıbrıs'ta Banş Gücü'nün göre\' süresini uzatırken, genel sekreterin iyi niyet misyonunu destekleyen bir başkanlık açıkla- ması yaptı. Açıklamada 25 yıldan beri süren Banş Gücü operasyon- lanna rağmen Kıbns sorununa bir çözüm bulunamamış olması kı- nandı. Dünkü toplantı, Kıbrıs'ta ta- raflar arasında görüşmelerin ba- şarısızhkla sonuçlanmasından sonra ilk kez tarafların yeniden uluslararası bir forumda görüşle- rini dile getirmeleri açısından önem taşıdı. Toplantıda soz alan Türkiye, Yunanistan, Kıbns Rum ve Türk tarafı temsilcileri sorunun "kendi kaderini tayin hakkı" çer- çevesinde bir çıkmaza dönuştüğü- nü ifade ettiler. Kıbns Rum daimi delegesi Andneau Mavrometis konuşma- sında KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'ın güvenlik konseyinin aldığı karara rağmen halen Kıb- ns Türk toplumunu "halk" ola- rak tanımlamaya devam ettiğini kaydetti ve Denktaş'ı görüşmele- rin başlaması için ön koşuliar koymakla suçlayarak, Güvenlik Konseyi'ni bu konuda "daha fmz- la şeyler yapmaya" çağırdı. Yunanistan daimi delegesi Konstantin Zepos ise Türkiye'den Kıbns'ta bir çözüm yönünde sa- mimi olduğunu ifade edecek şe- kilde "bir jest" beklediklerini tek- rarladı. Türkiye daimi delegesi büyfl- kelçi Mustafa Akşin ve Kıbrıs Türk tarafı New York temsilcisi Özer Koray yaptıkları konuşma- larda Rum tarafını "kendi kadc- rini tayin hakkını" kabul etme- mekle suçladılar. Koray, Kıbns'- ta bir çözumün iki toplum arasın- da karşıliklı güvenin kazanılma- sıyla sağlanabileceğini belirtirken genel sekreterin ve Güvenlik Kon- seyi karannın "taraflan eşit" ka- bul ettiğini hatırlattı. Güvenlik Konseyi başkanbk açıklamasında Banş Gücü'nün içinde bulundugu mali zorlukla- ra yer verildi. Bu arada, BM Güvenlik Kon- seyi, Kıbns'taki Banş Gücü'nün görev süresini altı ay uzattı. Suriye suya kota istiyor (Baftarafı 1. Sayfada) ğu ve bir buçuk saat kadar süren bu görüşmenin "dostane bir atmosfer" içinde geçtigi ve başta ekonomik konular olmak üzere ikili ilişkilerin üzerinde duruldu- ğu belirtiliyor. önceki gun ilk turu dışişleri ba- kanları başkanlığında yapılan ve dün sona eren heyetler arası gö- rüşmeler hakkında bilgi veren Dı- şişleri Bakanlığı yetkilileri bura- da ön plana çıkan konulan şu şe- kilde sıraladılar: 1—Türk tarafı sınır güvenliği konusunun Türkiye açısından bü- yük önem arzettiğini ve bu neden- le Suriye'nin 1987'de bu konuda imzalanan protokol gereğince da- ha fazla tedbirler aimasuu istedi- ğini iletti. Bu tedbirlerin aynı şe- kilde Suriye kontrolündeki Bekaa Vadisi'ni de kapsaması gerektiğini belirtti. Buna karşılık olarak Su- riye tarafı 1987 protokolune titiz- likle uyduklannı savundu. Bu ara- da Türk tarafırun 4stemesi durum- da bu konuda iki ülke arasında daha fazla iştişari görüşmelerin yapılabileceğini beürtti. Bu öneri Türkiye tarafından ojumlu karşı- landı. Ancak Bekaa konusunda Suriye tarafı bilinen argümanlan tekrarlayarak burasımn "Lifc- nan'ın egemeniigimrfe" olduğunu kaydetti. 2—Suriye tarafı Fırat konusu- nu gündeme getirirken daha Oa- ce de olduğu gibi bu nehrin sula- nnın paylaşımınm "kota" usüJü- ne göre gerçekleştirilmesi gerek- tiğini söyledi. Atatürk Barajı'nın dolum çalışmalan çerçevesinde Fırat'ın sulanmn bir ay süreyie kesilmesinden Suriyeli çiftçilerin büyük zararlar gördüğünü de bil- dirdi. Buna yanıt olarak Türk ta- rafı, Fırat'ın bölgedeki su kay- naklann sadece birini oluşturdu- ğunu, havza olarak ele alınması gereken bölgedeki tüm su kaynak- lannı da içeren ortak sulama pro- jelerinin geliştirilmesinin önemi- ni yineledi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear