Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ
3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S
23 MAYIS 1990
$ U P H İ KARA M A \
(Em.Kui%A1b.Eski MBK üvesi)
Ordunun üst kademesinde güvenilir, yetenekli ve sevilen bir komutandı. Örgütlenme onun etrafında oîacaktı
Aranılan lider CemalGürsePdi— 4 —
9 subay olayından bir yıl son-
ra başlayan ve 27 Mayıs'a ulaşan
yeniden örgütlenroede en etkin iki
kişi hiç kuşku duymuyorum ki Sa-
di Koçaş ve Cemal Gürsel'dir. Sa-
di Koçaş 1959 yılı şubat ayında
Batı Almanya'da bir NATO ma-
nevrasında Cemal Gürsel'e duru-
rnu açmış ve kabul ettirmişti. Dö-
nuşlerinde Cemal Gürsel Kara
Kuvvetleri Erkân Şubesi'ne Ko-
çaş'm önerisiyle Osman Köksal'ı
atamıştı. Güvenli veguçlü ibtilal
örgütlenmesinin önkoşulu bu iki
kilit noktanın - buyuk rutbeli bir
komutanın ve Erkân Şubesi'nin -
ele geçirilmesiydi. Guvenli, çün-
kü bu sayede çok kişiyi ayarla-
mak, çok ilişki kurmak, çok yay-
gınlaşmak artık gerekmiyordu.
Çok konuşmak yerine, sessızce ki-
lit yerlere yerleşmek yeterliydi.
Hazırlıklann tamarnlanrnasına da
uzun zaman gerekmeyecekti.
Güçlü, çunku dagınık birçok yer-
de örgütlenme yerine, etkin olan
az yeri ele geçirmek daha kolay ve
verimli oîacaktı.
Birkaç gün sonra Osman Kök-
sal'ın Erkân Şubesi Müdüriüğü'-
n | atandığı haberi Koçaş tarafın-
dan bana Diyarbakır'a bir mek-
tupla ulaştınldığı zaman, Koças'-
ın durumu ayarladığını, mekaniz-
manın kurulduğunu ve işlemeye
başladığını anladım.
Birkaç yıl öncesınde hoşnutsuz-
luk yaygınlaşırken silahlı kuvvet-
lerin alt kademelerinde bir hare-
ketlenme başlamıştı. Büyük kü-
çük rutbede birçok subay kendi
aralarında konuşuyorlar, örgüt-
lenme isteminde bulunuyorlar, çi-
kış noktası anyorlardı. Bu tur ha-
reketlenme 1955'ten itibaren çok
yaygmlaşmıştı. Tarih yazarları
bunu bilrnelidirler. Silahlı kuvvet-
lerin yapısını bu duruma getiren
siyasal konjonktür ve bu kon-
jonktünı sıirdüren iktidarlann so-
rumluluğu tescil edılmelidir ki ta-
rihten ibret alınsın ve tarih bir da-
ha tekerrür ettirilmesin.
Hoşnutsuzluğun sebep olduğu
hareketlenme o derecede yoğun-
lasmıştı ki kuçük rutbeliler, daha
büyük rütbelilerle karsılaştıkiann-
da biraz gılven duyduklanna he-
men açılıyorlar, "Bnnnn sonu ne
olacak?", "Bir şeyler yapalım",
"Sen başa geç" diyorlar ve öne-
ride bulunuyorlardı. Sayıları az
bıle olsa bazı nutukçular da coş-
tnrucu fırsatlan kaçırmıyorlardı.
Herkes çabuk ve kesin yöntemler-
le sonuca ulaşmak istiyordu.
tşte o gunJerde Sadi Koçaş ve
ben bu dağmıkhğı göruyor, bu-
nun sakıncalannı, çıkar yol olma-
dığını kendi aramızda eleştiriyor-
duk. Koçaş ıle idealizme dayalı ve
fakat mesafeli bir arkadaşlığımız
vardı. Birbirimize karşı sevgi do-
lu ve saygılı idik. Tarihsel olay-
lann özümlenmeilnde vardığımız
yargılar birbirine uyuyordu. Bi-
zim o zamankı idealimiz, Kcma-
lizm ve ordü sorunlan idi. De-
mokrasiden ve özgürlüklerden ya-
naydık. Ülkenin de iyi yönetilme-
Denetlerken, kızarken, karar verirken, beğenirken kullandığı tek araç gözleri. Derin ve
anlamlı bakışlan, uzağı gören kesin sezişleri karşısında yaldızlı ve yapay davranışlara,
göstermelik ve şarlatanca hareketlere cesaret edilemiyor. Onun sözleri halk, asker karışımı bir
sevgi ve saygı gösterisine vesile oluyor. Kader hükmünü veriyor: 'İşte aranılan lider!'
sini istiyorduk. Hoşnutsuzluğu
biz de içimizde hissediyorduk.
Hareketlenmenin yaygınlaştığını
da görüyorduk. Bunun tehlikeli
olduğunu, sonuç almaya yetme-
yeceğini sezinliyorduk. Şöyle ki,
— Gizlilik unsuru hıç yoktu.
Her an deşifre olup tehlikeye gi-
rilebilirdi.
— Yaygınlaştıkça kontrol kay-
bolur, amaç kaybolur. Gizlilik ve
güven kalmaz.
— Yaygınlaştıkça, silahlı kuv-
vetlerde eğitim ve disiplinde olunı-
suzluklara yol açılır.
— Ordu politize olur. Siyasal
koşullar düzelse bile vazgeçmek,
geri çekilmek güçleşir.
— Bu koşullarla amaca ulaşıl-
sa bile sonuç çok kanlı olur.
— Çok kanlı bir sonuçla da de-
mokrasiye dönülemez. Diktaya
gidilir.
Bu nedenlerle Sadi Koçaş ve
ben bir araya geldikçe o andaki
genel durumun yorumundan son-
ra örgütlenme için saptadığımız
temel ilke çerçevesinde oluşum
sağlamanın yollarını araştınyor-
duk. Örgutleme için saptadığıme
temel ilke şu idi: Ordunun üst ka-
demelerinde güvenilir, yetenekli,
sevilen bir komutanın çevresinde
örgütlenmek. Bu yolla yapılacak
atamaları yönlendirmek, sadece
Ankara ve tstanbul'da kilit nok-
talan elde etmek ve öncelikle de
Kara Kuvvetleri Personel Başkan-
lığı Erkân Şubesi'ni ele geçirmek.
Bu komutanı elde edinceye kadar
bir örgütlenme şimdilik soz konu-
su değildi. İkimizin dışında istişa-
re için belki birkaç kişiye daha
açılabilecektik. Nitekim, 9 subay
olayı patlak verdiği günlerde bu
düzeyde kouuştuğumuz bizden
yaşlı kuşaktan ancak iki subay da-
ha vardı. Kur. Alb. Kenan Esen-
gin, Kur. Alb. Bana Vefa Kara-
ta>. Bir ara dığer bir örgütte ol-
duğunu bildiğımiz çok dikkatii ve
güvenilir olarak tanıdığımız Kur.
Alb. Osman Kdksal ile de ilişki
kurmuştuk. Necati Tacan KKK
iken Cemal Gürsel de Erzurum'-
da 3. Ordu Korautanı olarak bu-
lunuyordu. 1950'de kıta hizmeti
için topçu tabur komutanı olarak
Diyarbakır'da 7. Kolordu emrine
verilmiştim. Kolordu Komutanı
Korgeneral Ragıp Gumüşpala be-
ni kıtadan karargâhına almıştı.
Bir haziran ayı Orgeneral Gür-
sel birliklerıni denetlerken kolor-
du komutanlığmın yanında ken-
disini çok yakından izledim ve
hayran kaldım. Kendilerini daha
once görmemiş ve tanımamıştım.
Sadece "Cemal Ağa" yaygın la-
kabından ötürü popüler, babacan
bir yapıda olduğunu tahmin edi-
yordum. O gunku izlenimlerim
Gursel'ın ölumünden 4 gün son-
ra 18 Eylul 1966'da Cumhuriyet
gazetesinde "Halk Lideri Cemal
Gürsel" başlığı altında yayımlan-
dı. Bu yazınm bir bölumünü, bu
anılar içerisinde larihe geçsin di-
ye aşağıya alıyorum:
"Haziran 1958. 7. Kolordu'-
nun Diyarbakır Garnizonu'nda
bulunan birlikler, kışlalann çev-
relediği genis meydanda seferi teç-
hizat, araç ve gereçleri ile birlik-
YDLEV ARDENDAN DP İKTİDARI
Menderes 14Mayıs'ta Aydıridadır
CUSEYTABCAYÜRm TIDARDANIDAMA MENDERES
te denetleme duzeninde bulunu-
yorlar, guneş saat 10.00 hizasına
yükselmiş. Sıcak bastırmış. Meh-
metçikJerin yağız çehıeleri, dik
bakışlan bir noktaya çivilenmış.
Koca meydanda çıt yok. Arada
bir kısa ve keskin komutlar veri-
liyor. 3. Ordu Komutanı Org. Ce-
mal Gürsel her biri tabur ve alay
buyükluğundeki birliklerin onun-
de kısaca duruyor, bakıyor, süzu-
yor ve hemen hukmunu veriyor.
Yanındakilere, 'Bu birliğin disip-
lini iyi. Eğitimi iyi', 'Bu birligin
disiplini iyi, eğitimi orta', 'Bu bir-
iiğin eğitimi zayıf diyor ve sonra
birliğı denetlemeye başlıyor. Di-
sıplinini zayıf bulduğu kıtalann
ıse eğitimıni dahil hiçbir seyini de-
netlemeye dahi lüzum görmuyor,
yuruyor ve bir diğer birliğe geli-
yor. Mesleklerinde disiplin ve eği-
timden başka sahalara akıl sarf
etmeyenJer, ordu komutanının
kanaatlerindeki yuzde yüz isabe-
ti gorup hayran kalıyorlar. Ko-
mutan az konuşuyor, kesin söy-
lüyor. Hiç kızmıyor ve yüksek
sesle konuşmuyor, ba|ırmıyor.
Denetlerken, karar verirken, be-
ğenirken ve kızarken kullandığı
tek araç gözleri. Derin ve anlam-
lı bakışlan, uzağı gören keskin se-
zişleri, karşısında yaldızlı ve ya-
pay davranışlara, göstermecilikle-
re ve şarlatanuklara cesaret edi-
lemiyor. Her şey asil çıplaklığı içe-
risinde bütün gerçeği ile ortaya
çıkıyor.
Kader hukmünü veriyor: 'Ifte
aranılan lider.'
Aynı gece Dicle kıyısındaki Ga-
zi Köşku bahçesinde belediyece
onuruna verilen şolende folklör
ekipleri tarafından ulusal oyunlar
oynanıyor. Yörenin yanık türkü-
leri söyleniyor. Ağır başlı bir ha-
va içinde duyulan heyecan onun
son sözleri ile halk - asker karışı-
mı bir sevgi ve saygı gösterisine
vesile oluyor. Belediye Başkanı
dahil herkes onun elini öpüyor,
hurmetlerini sunuyor. Kader huk-
munu veriyor: 'İşte aranılan halk
lideri'.
Ertesı akşam, orduevinde ter-
tiplenen büyük yemek masasına
oturulmadan önce kolordu komu-
tanı zengin sofradaki israf sayıla-
bilecek fazlalıkları acele ile top-
latıyor. Her zamankinin aksine
sofranın sadeleştirilmesi şimdi
başlıca amaç olmuş. Yemek sof-
rasında vali, railletvekilleri, mül-
ki erkân, yüksek rütbeli subaylar
ve generaller bulunuyor. Konuş-
malar sırasında konu ilin sanat ve
kultür yaşamına, dolayısıyla Zi-
ya Gökalp'e ve Atatürk'e intikal
etti. Herkes bir şey söyledi. Fakat
o konuşana kadar hiç kimse bir
şey söyleyemedi. Gürsel konuyu
yörel olarak ele aldı, eleştirdi, iıı-
celedi, sonra bütun yurda şumul-
lendiren bir hükme vardı. Herkes
onun derin bilgisi yanında cuce
kalmıştı. Kader hukmünü vermiş-
ti: 'İşte Kemalizme döniisün yeni
lideri'. "
V «nn: OrgötlenMe
başlıyor
mCİMEfrT MTJZALP
— 11 —
Menderes'in yasamında mayıs
ayının önemli bir yeri vardı. 14
Mayıs 1945'te köylüyü topraklan-
dırma yasasırun Mecliste görüşül-
mesinde parladı. 14 Mayıs 50'de
iktidara geldi. 22 mayısta basba-
kan oldu. 50 mayısının son gün-
leri, haziran başlannda yeni ikti-
dara karşı "darbe" duyurumları
aldı. 27 Mayıs 6O'ta ise... Sonuç
biliniyor.
O gece Menderes, Aydın'dadır.
Yorucu günler geçirmiş. DP aday-
lanyla bir evde toplanmışlar. Rad-
yo heyecanı donığa çıkarmak is-
tercesine küçuk küçük haberler
verir. Haber aralarında Mende-
res'i çıldırtan "mözik parcalan,
göbek havalan" yayımlar. Belki
Ankara'da iktidarda olanlann faz-
la telaşı yoktur. Ama Menderes?
"O sanki, keadinde defUdir."
Odanın içinde bir aşağı bir yuka-
n dolaşır, ara sıra pencereye ko-
şar. Ikram edilenlerden bir şey al-
maz, fakat bazen "Sofradtkiterin
hiç farkına varmadan avnç avuç
ağzına doldurnr. Bu, doğasının
bir çizgisidir. \tmek disiplini yok-
tw. Ynnek mi yer, yemekle boğu-
şar ma, bUinmez."
5O|de Aydın'dan ilk kez millet-
vekili seçilen Sevki Hasım, o ge-
cenin tanığıdır. Aydın Menderes,
Hasırcı'dan dinlediklerini bana
aktarırken "Geceain bir saatinde
kapı çalınır" diye başladı.
"DFnin Ajdırta tam Kste kazan-
itp biklirilir. Sofra, oda acşeyle
dotar. Menderes halâ kuşkadadır.
Aydm seçJmlcriyk bcmetı «evince
kapdmamak gerektiğini söyler
cevresine. 'Asıl Istanbul onemli.
istanbui'u kazanamayan Türkiye
1
-
de sccimi almış sayılmaz' der.
Menderes hem Aydın'dan ben de
lstanbıtl'dan adaydır, beklediği
baber Isttnbnl'la ügüidir."
Şevket Sürey^a'ya göre "Gece-
nin bir saatinde lekrfon çalar. Ara-
JHB Köprura'dür. MeBderes'e Ad-
• u Bey, daha şimdiden sayılan
soBuçiaria, memlekette oylann
yazde 65'ini kazandık. Bu nispet,
hızla artıyor. Arkadaşlar bep bu-
rada. Tebrik ederiz. Hemen bir va-
sıtayla hareket et" der.
Oysa Aydın Menderes'e göre
Köprülü'den telefon, Menderes
1
Sonun
başlangıcı
Başlangıçta heyecanlı olan
Menderes, yavaş yavaş sakinleşir.
Sonuç kesindir. DP, çoğunluğu
yakalamıştır. Şöyle der: '27 yıllık CHP
iktidandevrildi. Ama bu hem bir son
hem bir başlangıçtır. Muhalefetin
sonunda, iktidarın başındayız. Bu yol,
kolay bir yol değildir. Eğer
yürüyüşümüzü ayarlamazsak halka
hayal kırıklığı vermek de var.'
in bulunduğu eve değil, PTT'ye
ulaşmıştır. Bir memur koşmus gel-
miş, Köprulü'nün haberini ayrın-
tı vermeden söylemiş, ayrılıruştır.
tletilen bilgiyi dinleyen Menderes,
'Dnrdunın adamı, bir kez daha
arasın Ankara'yı, tstanbul ne dn-
rumda onu öğrensin' demiştir.
"tstanbul'u kazanmayan yanm bir
iktidar bile olamaz" sözu ağzın-
dan düşmemektedir. Sonuç kesin-
dir. DP çoğunluğu yakalamıştır.
Menderes'e bir durgunluk gelir,
gözleri bir noktaya daJar. "Hemen
bir vasıtayla Ankara'ya hareket et-
menin telaşına" düşer.
Yavaş yavaş sakinleşir. Yeni rail-
letvekili Hasırcı'ya "Bak
kardeşim" diye baslar: "ArOk me-
bossun. Tebrik ederim. Partimiz
de kazandı. 27 yıllık Halk Partisi
iktidan devrildi. İsmet Paşa duş-
riı. Hem de yıkılırcasına. Ama
uoutma bu 'hem bir son' hem de
bir başlangıçtır.' Muhalefetin so-
nunda ve iktidann başındayız. Bu
yol, kolay bir yol değildir. Eger
yüriıyüşUmuzii ayarlamazsak hal-
ka hayal kınklıgı vermek de var.
Ama bir tavsiyem var, tecriibeie-
rimden gekn bir tavsiye: Kendinj
hazırla!"
Söyledikleri bir bakıma kendi
siyasal yaşanuydı. 1930'larda mil-
letveküi olduktan sonra son dört
yıl başında bir kösede duran, dor-
madan okuyan, Meclis komisyon-
lannda sürekli çahşan ve... Birden
ortaya çıkan Menderes'i anlat-
maktadır. O gece içini dökmekte-
dir. Yirmi yıl parası olduğu hal-
de "nasıl sefahate düşmediğini",
miUetvekilliği "avantajlanndan"
yararlanmadığını, pani mufettişi
olarak her gittiği yerde geceleri geç
saatlere kadar kitap okuduğunu
anlatır. O gece, bir iki saat uyu-
mak için çekildiği sırada son bir
iki cümle daha söyler:
"Bu zahmet ve çogu rabatsız
geçen gecelerden pişroan degilim.
Ve bugün yabut yann, daha doğ-
rusu yanndan itibaren..."
Evet, -^anndan itibaren" bir on
yıl ve yazgısını noktalayacak
1960"ın mayıs ayının 27'nci günü...
O gece, Menderes'in eşi Berrin
Hanım'm Aydın'la bağlantısı yok-
tu. Berrin Menderes, özel bir kli-
nikte, kanser ameliyatı geçiren an-
nesinin yanındaydı. Radyoyu din-
ler, bir şey anlamaz. Hastane per-
soneli CHPIidir. Kazandıklarıru,
kazanacaklarını söylerler. Gece
yansına doğru radyonun ağzı de-
ğişik. Sabahın ilk saatlerinde Bas-
ri Aktaş telefon eder, "müjdeyi"
verir.
16 mayısta Ankara'ya gelen
Menderes, doğruca hastaneye gi-
der. Sonra partiye uğrar, arkadaş-
larıyla buluşur. 22 mayısta Ba-
yar'a çıkar. "KöpriUü Hoca'yı baş-
bakan ataması icin" ricacıdır. Ba-
yar'la yaptığımız uzun bir konuş-
mada açıklamıştı. Menderes'i din-
ler Bayar, "Başbakanım sizsiniz"
deyiverir. Menderes "şaşınr, keke-
ler, kızanr bozanr." Bayar sürdü-
rür: "Parti genel başkanı da siz
olacaksınız." Menderes'in saşkın-
lığı bir kat daha artar.
Bayar, şaşkınlıktan ne yapaca-
ğını bilemeyen insanın doğasım
bilir. "Bakın" diye sürdürür söz-
lerini: "Genel başkanhk secimi ge-
nel idare knrahında yapılacak. Sa-
kın centilmenUk olsun diye ken-
dinize oy vermemezlik etmeyin."
öyle ya, "bu işler bdli olmaz."
Köpriilü'nün başbakan adaylığı
daha ön planda iken birden Men-
deres'in çıkması ve Hoca'nın ata-
maya karşı vaziyet almamasında-
ki nedenler, olayın içyüzü fazla ay-
dınlık değildir.
Köprulü'nün kızj Beyban Köp-
riilii, yakınlarda sorduğumda ola-
yı tek cürnleyle özetledi: "Arala-
rında anlaşmışlardı" dedi. Kabi-
nede Hoca, dışişlerine getirilir.
29 mayısta hukümet programı-
nı Meclis'e sunan Menderes, "14
Mayıs seçimleriyle memlekette,
şimdiye kadar yapilanlarla ölçii-
lemeyecek ehemmiyette miihim
bir inkılabuı, en möUn merhaJesi
aşdnuştır" diye konuşur. Prog-
ramda Ataturk adı gecmez. Çün-
kü Menderes için 14 Mayıs "gel-
mis geçmiş inkılaplann en bnyiik
asaması" dır. Yakın tarihi okuya-
rak örnekleri mi aldı elbette bilin-
mez, fakat T ö de ANAP iktida-
rıru tıpkı Menderes gibi "Şimdi-
ye kadar yapdanlarla olçülemeye-
cek ehemmiyetle bir inkılap" di-
ye nitelemektedir.
Yarın: Gerçekten
önce söylenii
Kalkınmafaaliyetleriprogramsız, Başbakan heyecanlı idi
Menderes: Daha çok fabrika— 11 —
Bir gün başbakana, dış basın-
da Turkiye ile ilgili olarak çıkan
haber ve yorumları arz ediyor-
dum. Yorumlardan birinde,
Türkiye'de şeker fabrikalarının
yapıhş şekli eleştiriliyordu.
Bu fabrikalarm yapılmasmda
yeni teknolojik kriterlerin nazarı
itibare alınmadığı, iilkeye gelisi
giizel ve daha çok politik miilaha-
zalarla serpistirildigi, oysa yeni
akımın bunlann ayn ayrı yerlere
dağıtılması değil, belirli bir böl-
gede bir araya toplanıp, yan ürüıı-
ler için de fabrikalar kurulmak
suretiyle büyük kompleksler halin-
de inşa edümesi şeklinde olduğu,
bu suretle kilo başına üretim ma-
liyetinin duşüriildüğu, Türkiye'-
de surdürülen uygulama ile bu
fabrikalann düşük maliyetle ure-
tim yapmasının nıümkun olama-
yacağı belirtiliyor.
"Koaunun azmanı değilim,
amma bana söylenenler makul
geldi" dedim. "Bu soylenenlere
aklınızın yattığını zaten yuzunuz-
deki ifadeden anlamıştım. Bakın
şimdi ben size anlatayım" dedik-
ten sonra hatınmda kaldığı kadar
Menderes, şunları söyledi:
"Şimdi bu makaleyi yazan zat
Tiirkiye'ye gelmiş, İstanbul'da
Hilton oteline inmiştir. Bunlann
hemen etrafııu yabancı dil bilen
Tiirkler alır. Bu Turklerin hemen
hemen çoğu büyük şehirlerin dı-
şında Turkiye'de fazla bir yer bil-
mezler. Bunlarda bilir bilmez ten-
kitlerde bulunmak da bir âdet ha-
lini almıştır. Tıirkiye'nin sorunla-
nnın ne olduğunu o gelen yaban-
cıdan daha fazla bilmezler. Ben
Halk Partisi'nde müfettiş idira.
Görevimiz Meclis tatile girince ül-
keyi dolaşıp sorunlan tespit eı-
mekti. Meclis tatile girince diger
müfeltişlerin, hemen bepsi, dog-
nı Buyükada'daki Anadolu Ku-
lübu'ne giderlerdi. Ben çiftçi ol-
duğum ve keyhı nedir.dertleri ne-
dir bildiğim halde Meclis tatil
olunca doğru Anadolu'yu dolaş-
maya giderdim.
Ben Türkiye'yi onun sorunla-
nnı, hatta köylunun nabzının na-
sıl attıgını bile bilirim. Bu vaban-
cı, Türkiye'de bir fabrikanın
fonksiyonu nedir bilmez. O bunu
kendi tuzu kuru ulkesindeki kri-
terlere gore değerlendirir. Biz fab-
rikadan, uretimin yanında başka
fonksiyonlar da bekleriz. Türki-
ye'de bir yere fabrikanın kurul-
ması demek, oraya. okul, revir,
doktor gitmesi demek. Fötr şap-
kalı adam gitmesi, istihdam yara-
tılması ve lanmın gelişmesi de-
mek. Bunlan o adam bilmez ki.
Ona akıl bocahğı yapan o benim
ğuna gore döviz harcayıp bu ka-
dar fabrika yapılması anlamsız
görülüyordu.
Başbakan bu eleştirilere kızı-
yordu. Fabrika açıldıktan sonra
yapılan hasbihalde bu eleştirileri
ele aldı ve yine hatınmda kaldığı
kadar şunlan söyledi: "Çok fab-
rika yaptığımız söyleniyor. Yani
fabrika »apmayıp da hep pamuk
ihracalçısı mı kalalım. Ne için pa-
muğumu işleyip satmayayım. Ih-
racat niye yapamayalım. Farz
edin ki ihraç edemedik. O zaman
bez yapar satanm. O da olmadı
iplik yapar satanm. Hammadde
satıcısı olmaktan daba iyi değil
mi? Hem daha fazla döviz girer,
hem de istihdam yaratınz." Teks-
til ihracatımızın bugun dış tica-
Menderes Çok fabrika yaptığımıf
söyleniyor. Yani fabrika yapmayıp da
hep pamuk ihracatçısı mı kalalım? Ne
için pamuğu işleyip satmayalım? İhracat
niye yapmayalım? Hammadde satıcısı
olmaktan daha iyi değil mi? Hem daha
fazla döviz girer hem istihdam yaratınz.
adanum da bilmez. Benim için
mesele sadece şekerin kilo başına
maliyeti değildir. Ben fabrikalan
kurarken onun bu yan fonksiyon-
lanıu da göz öniinde tutmak mec-
buriyetindeyim. Meseleye ülke
gerçeklerinden bakınca yapılan bu
tenkitlerin ne kadar sathi olduğu
goruliır."
Tekstil fabrikalan
Başka bir gun de Adana'da
özel bir tekstil fabrikasının açılı-
şına gitmiştik. O sırada yaygın
eleştirilerden birisi de Türkiye'de
ihtiyacın çok uzerinde tekstil fab-
rikası yapıldığı idi. Tuketim mik-
tarı aşağı yukan bellı, ihraç im-
kânlan da zaten çok kısıtlı oldu-
retimizde aldığı yer göz önünde
tutulduğunda, eleştirı yapanların
değil, Menderes'in hakh olduğu-
nu teslim etmek gerekir.
Daha evvel de söylediğim gibi
kalkınma faahyetleri belki plan-
sız, programsız idi. Fakat Mende-
res, iktidannın son yıllarının yor-
gunluğunda bile, bu yönde hemen
hemen başlangıçtaki heyecanıııı
muhafaza ediyor, ortaya bir şey-
ler çıktığında da belirgin bir haz
duyuyordu. Hirfanlı barajı, De-
mirkoy barajı, lzmit rafınerisinin
açılışları ile Mersin rafinerisinin
temel atma merasimlerinde baş-
bakanla beraber ben de bulun-
muştum. Yapılan bu işlerden na-
sıl bir heyecan duyduğunu yakın-
dan görmek fırsatım oldu.
tmar faah'yetlerine sarmış oldu-
ğu merakı daha önce anlatmıştım.
Gerek tstanbul, gerek Ankara'da-
ki imar faaliyetlerini çok yakın-
dan ve gunlük olarak izlerdi. An-
kara'da iken her sabah çok erken
saatte yanına vali ve belediye baş-
kan yardımcısını alıp yeni açılan
yollara gider, çalışmalardaki iler-
lemeleri yerinde görur, tstanbul'a
gidildiğinde aynı şeyleri Belediye
Başkanı Kemal Aygfin ile yapar-
dı.
Önem verdiği diğer projelerde-
ki ilerleme durumunu da çok sık
sorar, bilgi alır, gerektiğinde ma-
hallinde teftişe giderdi. Bir gün
akşam geç vakit beni başbakan-
lık ikârnetgâhı camlı köşke (şim-
di yabancı devlet ve hukumet baş-
kanlannın konuk edildiği pembe
bina) çağırdı.
Cıvalı lambalar •
Gittiğimde salonun Ankara'ya
bakan penceresinden şehri seyre-
diyordu. Beni yanına çağırdı. O
zaman caddderdeki cıvalı lamba-
lar daha yeni takılmıştı. "Gelin
siz de bakın. Ne kadar giizel gö-
rünüyor değil mi? Tıpkı Avrupa
şehiıieri gibi. Nevdi o eski 6lü
gozü gibi sokak lambalan cadde-
ler şimdi inci gerdanlık gibi."
Bunlan söyledi ve daha bir süre
şehri yüzünde büyük bir haz ve
memnuniyetle seyretmeye devam
etti. Bir sefeıinde de Adana'dan
geç vakit uçakla dönuyorduk.
Uçak Esenboğa'ya doğru şehir
uzerinden alçalırken pencereden
Ankara'yı seyrediyordu. Beni yi-
ne yanına çağırıp Ankara'nın ge-
ce manzarasıru seyretmemi istedi.
Yüzünde aynı memnuniyet ve haz
vardı. Şimdi kuçük kasabalarda
bile cıvalı lambalar var. O zaman
cıvalı lamba bile çağdaşlığa doğ-
ru bir aşama idi.
Yarın: Ortülü
ödenek