14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 24 NİSAN 1990 Plan kurulmadan tesis kuruldu— 3 — Turk turizminin gelişmesiyle, ortaya çıkan "birtaşla iki kuş" vurma anlayışı, Turkiye'- nın unünü yurtdışına taşırdı. Onceden rezer- vasyonlannı yaptırmalanna karşın Turkiye'ye geldiklerinde kendılerine aynlan yataklann sa- tıldığııu öğrenen turıstlenn ulkelerine dönuş- lennden sonra anlattıklan, Turkiye'nin yap- uğı turizm tanıtımından "daha etkili" oluyor- du. Çifte rezervasyon Turk turizraı ıçin korkulu rüya. Ancak turızmcıler Turk tunzrni belli bir yapıya oturana kadar bu sorunun gundemdç kalacağını söylüyorlar. Bakan Aküzum bu se- zon çifte rezervasyona gidenlenn ağır bıçim- de cezalandırılacağını açıkladı. Turban Genel Mudurü Mehmet Özdemir ıse bu sezon da çifte rezervasyon bunalımı- nın yaşanacağını öne suruyor. Ozdemir'ın bu savı ılen surerken dayandığı gerekçeler şöy- le: — Birçok işletme çifte rezcrvasyona giri- yor. Çunku işletmeler bu sezon çok duşuk fi- yat ilan ettiler. Daha doğrusu bunıı kabul el- tikr. Bu bir. Ikincısi, geçen sezon yaşanan kontenjan ıptallerini bir kez daha yaşamamak için çifte rezervasyona gidiliyor. Fijatlar çok diışuk gerçeklen. 30-35 marka >atak satan beş yüdızlı oteller var. TÜRSAB Başkanı Yuce! ıse konuyu şöyle değerlendınyor. — Sonın yatınma başlarken yatınmın ger- çek tutan ile yatınma a\rılan ozkaynak ara- sındaki orantının ihmal edilmesınden dogu- yor. Oysa bir yatırım ortalama yuzde 50'sini özkaynaktan sağlaması gerekir. Bu Turkiye'- de boyle olmadı. Bir turizm >atınmının or- talama sekiz-on yılda geri donduğunu bilmek lazım. Yatınmın başlangıcındaki ozkaynak oranının duşuk olması aradaki farkın diğer kaynaklardan kredilerle karşılanmasını geti- rijor. Turkiye'deki enflasyonist ortam kredi faizlerini yukseltince işletmeler zor duruma duşiiyor. Doluluk oranlan da az olunca so- run kendiliginden ortaya çıkıyor. tnsanların "tatil duşleri" çeşıtlilik gösterir. Ama düşsel mekânlarda beyaza boyandıkları ıçın turistik oluveren çok kath yapılar, beton- laşmış kıyüar yoktur. Santiyeye dönüsmus sa- hıl beldeleri, toz ıçındekı sokaklara taşan fos- septikler, berraklığını çoktan yitirmiş, kirle- tilmiş denızler de yoktur. Kendılennı "hayal tacirkri" olarak adlan- dıran \e geleceği gören birçok turızmcınin or- tak kaygısıdır betonlaşan kıyılar, çarpık yapı- laştna ve çevre kırliliği. Evet, turizrrun kronik- leşmiş, klasik sorunlanmn yanında "çevre" ko- nusu da gıderek artan bir ivmeyle kendinden söz ettırmeye başladı. Bunun sonucu olarak ttalya, Yunanistan ve lspanya gibı betonlaşma ve kırliliğın daha yo- ğun olarak yaşandığı ulkelerde kıtle turizmi- nin kendisı bir sorun olarak algılanmaya baş- landı. Nitekım geçen ay Atina'da gerçekleştırüen Akdeniz Yeşilleri toplantısında en çok tartışı- Türkmen (Bakanlık Müsteşarı): Plan yapmak çok üst düzeyde bir konu. Bir takım oyunu. İçinde şehircisi, iktisatçısı, sosyoloğu olması gerekir. Yücel (TÜBSAB Başkanı): Bazı turistik merkezlerimizin, aşırı yapılaşma yüzünden özelliklerini . kaybettiklerini görüyoruz. Aküzüm (Turizm Bakanı): Betonlaşmaya belediyeler neden oluyor. Belediyeler deyince yanlış anlamayın. Betonlaşma bizim partimizin belediye başkanları O İ d l l . Devlel tarafından verilen krediyle, turistik tesis yapacagım diyen herkes, aklına estiği gibi inşaat yaptı. (Fotograf: Ergun Çagatay) lan konu, sanayi kirlılığinden çok, kitle turiz- minin yol açtığı somnlardı. Toplantıda kültü- rel ve doğal değerlenn kıtle tunzmi nedeniyle giderek yok edıldığını vurgula>t an Yeşıller, "Bu kadar yeter. Daha çok otel islemiyoruz" di- yor, "Yok olan doğal ve kulturel değerlerin do- lar karşılığı nedir" dıye soruyorlardı. Yunanıstan'dakı Yeşiller'ın bu konuda dü- zenlediklerı kampanya için hazırladıkları afiş- ler konuyu ilginç bir biçimde yansıtıyor. Afiş şöyle: Dınazorlan andıran dev kepçeler keskın dış- lerle kıyıda kalmıs son yeşil alanları parçalar- ken, kepçelerin arkasında betondan bir set oluşturan apartmanlar yavaş yavaş ilerhyor. "Ortak Gdecegimiz" adıyla yayımlanan Brundlanda Raporu'nun devamı nitelığinde- kı Tuna Çevre Toplantısı'nda ortaklaşa hazır- lanan "Eylem Gundemi"nde de turizm konusu var. 41 ülkeden 350 temsilci, kıtle turızminin çevreye zararları üzerıne bir araştırma yapıl- masının zorunlu olduğunu dıle getiriyordu. Uluslararası platformda bu gebşmeler ya- şanırken Türkiye'de kitle turizminin zararları değil, ama çevre kirlılığı tartışılıyor. Bu tar- tışmalarda turizmin yarattığı çevre sorunlan- mn temelınde tum Turkıve'yi kapsayacak bir "master planı"bulunmamasının yattığı ortak bir nokta olarak öne çıkıyor. Master plan olmayınca "Bir mimar olarak bu beton yığınlanndan utanıyorum. Halta verilen imar planındaki in- şaat hakkınu knllanmayıp daha çok yeşil alan bıraksam bile kendi yaptığım tesis bile beıti uziyor..." Bu sözler Bodrum Gökçebel'de büyuk bir turistik yatınmın mımarı Erkan Ilgaz'ın. Ken- di yaptığı dev sıteden bile üzuntü duyduğunu dile getıren ilgaz'a göre Bodrum artık bıtmış. Kıyıların durumu da tam anlamıyla felaket. Ilgaz, bu durumdan hükümetleri sorumlu tu- tuyor, "Butun bunlar devlet diyk verilen kre- dilerle gerçekleştirildi. Turistik tesis yapaca- gım diyen herkes aklına estigi gibi inşaat yaptı" dıyordu "Neden boyle oldu" diye sor- duğumuzdaysa şu karşılıgı verıyordu: "Plansızlıktan. Turkiye'nin turizm yabnm- ları konusunda bujuk olçekte bir planlaması yok. ıNereye, ne tur bir tesis yapılabilecegi belli değil. Duram boyk olunca işJetmeci miman çagınyor, şuraya şu kadar yatakh bir tesis yap diyor. Mimar ne vapsın? O da para kazanı- yor. Kaç mimar çıkar da 'Hayır, buraya böy- le bir tesis yapmak çinayet olur' der. Yönlen- diriciler bugurte dek hep spekulatorlerdi ne ya- zık ki, oysa planlamacılar olraalıydı." Bakanlık Müsteşan Turkmen'in yaklaşımı ıse bıraz faıklı. Turkmen, özellikle betonlaş- ma konusunda yerel yönetimlen sorumlu tu- tuyor. Müsteşar Turkmen'in görüşleri şöyle: "Bugun herkesin bildifci gibi Bodrum, Kns- adası, Marmaris'te ciddi sorunlar yaşanıyor. Peki buralarda plan yok muydn? Vardı. Ama bu durum ortaya çıktı. Planlar da yaşayan ei- biselerdir diye iki gunde bir revize edilirse ve bu hep kullanma lehine olursa, yeşil alanlar iskâna açılırsa, sonuç çok doğal. Pian yapmak çok üst diızeyde bir konu. Bir takım oyunn. içinde şehircisi, iktisatçısı, sosyoloğu olması gerekir ki bu, belediyelerin gucunu aşar. B«, raerkezi otoriteden beklenebilir." TÜRSAB Başkanı Bahattın Yucel ıse beton- laşma konusunda kımsenın gözunden kaçma- dığına inandığı bir yaklaşımı vurgularken şu eleştiriyı de beraberinde getıriyor: "Çok kısa bir sure once çok tanınan bazı taristik merkezlerimizin aşın yapılaşma yü- zünden bu özelliklerini kaybettiğini goruyo- nız. Bu bolgelerin yerel yoneticileri, yabancı turistier gelecek diye adeta belonlaşmaya k«- cak açtılar. Gerçi daha sonra yerel seçimknle derslerini aldılar, ama olan oldu." Turizm Bakanı llhan Akıuum'un bir ga- zetede yer alan demeci de Yücel'i doğnılar ni- telikte. Şöyle dıyor Akuzum: "Biliyorsunuz betonlaşmaya beiediyeler mt- den oluyor. Belediyeler deyince yanlış anlama- yın. Betonlaşrna bızim partimizin belediye baş- kanlan zamaninda oldu. Kıyılar iç turizme ka- parunca parası olanlar ikinci e\e \oneldi." Kıyılar SOS veriyor Daha 20-30 yıl öncesine kadar kıyı yörele- rinde denize yakın arsalar, değersiz ve urün ekimi ıçin elverişsiz diye kız çocuklanna mi- ras bırakılıyordu. Türızmdeki gelişmeyle bir- likte bu arsaların değerı tuzla artmaya başla- dı. Hatta son yıllarda altın, döviz ve hisse se- nedine göre çok daha ıyi bir yatınm haline gd- dı bu arsalar. Sonuç, bu kıyılardakı mülkiyet yapısının değişmesıydı. Değerlenen kıyılar bu- gun, turizmcı tsmet Dinçel'ın deyışıyle "SOS" veriyor. Ancak "Birçok kişi yanlış frekaasU ve bunu duyamıyor." Türkiye'de kıyı ılçelerının yuzölçumü top- lamı, ülke yıazölçumü toplamının yttzde 14'unü oluşturuyor. Buna karşılık toplam nü- fusun yüzde 36'sı bu kıyı bölgelerınde yaşıyor. Kıyüann toplum yararına herkesın faydalana- bıleceği ortak mekânlar olarak düzenlenmesi gerektığmi vurguluyor uzmanlar. Ege Ünıvenitesı Ziraat Fakültesi Peyzaj Mi- marlığı Bölümu'nden Doç. Dr. Bulent Özkan, Türkiye'de kıyıların hızla betonlaşmasına yol açan nedenleri şöyle sıralıyor; "tkinci konut yapılaşmalan, kamu knndoş- lanna ait dinlenme amaçlı eğitim merkezleri, otel, motel gibi konaklama lesisleri, denize çok yakın hatta içine yapılan karayollan, keatacl ve endustriyel yapılaşmalar." Yetkililer, kıyılarda betonlaşma, kırlılık, alt- yapı eksıkliklen gibı sorunlann kaynağında yanlış arazı kullanım uygulamasının yattığım söylüyorlar. Kıyılardakı yerleşim konusunu düzenleyen 15 ayrı yasanın bulunması ve 18 ayrı kuruluşun bu yasalara göre yetkıli olma- sı, yaşanan karmaşarun ana nedenlerinden bi- rısi olarak gösterılıyor Çözum önerisı ıse ya- saların ve yetkilerın bırleştırılmesi. Yann: ÎVeresi, nasd? G I E N İ S T A N B U L Görmeyeli nekadar değişmişsin!— 3 — Beyoğlu'ndan, aynca özel ola- rak soz edeceğim. Şimdi sadece, on yıl sonra, ilk olarak kaldmm- larından yurüduğüm, o ilk akşa- mın Beyoğlusu'nu anlatıyorum. On yıl önce Beyoğlu'nu terk ettı- gımde, bu kaldırımlar yurumeye elvenşlı değıldı, kaldınrnlarda he- men sadece erkekler yuruyordu, Şehzadebaşı gibı terk edılmiş bir semt olmak uzereydi Beyoğlu, ol- muştu bile. Tunel'de, İlk Belediye Sokak'- takı Çinılı Han'daki evimizden Arnavutkoy'e taşınmıştık. Hafta içindeki bazı gunler Beyoğlu'ndan yuruyerek geçtiğim oluyordu. I978'de Çıçek Pasajı da çokmuş- tu. Cumartesi, pazar gunlen Ar- navutkoy'dekı evden çıkıp oto- mobılle ya da bir dolmuşla, - kımbılır bilinçaltında nasıl bir eski Beyoğlu ımgesı ızleyerek- Tak- sim'e. orada ortadan kalkmış olan Eptalipos Kahvesi'nin bulun- duğu köşeye kadar geliyor, olmuş caddeye bakıyordum: Gunduzun çarpık ışığı altında sadece erkek topluluklannm gezdıği, bozulan, sinema salonlarında sadece seks filmlennin oynadığı, içine girile- mez bir karabasan haline dönuş- muştu bu cadde. On, on beş da- kıka bu yitık yaşamın acısını du- yarak, yenıden geldığım yoldan Arnavutkoy'e dönmek üzereTak- sım Alanı'nda dolaşıyor, eve do- nuyor, uykuya dalıyor, son sığı- naklanmızdan bıri olan Bebek Otelı'nın banndaki -genış bir te- ras da vardı orada, Boğaz'ın uze- nne açılan- aperatif saatinın gel- jnesıni bekliyordum. 1979'da Istanbul'u terk etmem- den once, arkadaşlarla son sığın- dığımız yerlerden biriydı Bebek Oteli. Genış terasında, akşamuze- n hızla değişen renklerıyle Boğaz, ruzgârh ya da soğuk havalarda oturulan ıç bölumu, aynca ozel- likle de Park Otel'den sokup ge- tirdifj barı ıle gerçekten çok ılgi çekıci bir yerdi. Akşam yemeğı vakti gelınce ya eve dönuluyor, Aziz Çalışlar'ın Arnavutkoy'de- ki yalısında, gene kuçuk bir bar banndıran salonuna gidiliyor, ya da Rumelihisar'da Han Restau- rant'a, ya da Bebek, Arnavutkoy meyhanelerınden birıne oturulu- yordu. Gençlık yıllanndan beri zi- yaret ettiğim Bebek'te, bahçe için- deki Nazmi kapanmıştı artık. 197O'li yıllann ilk donemlerınde çokça gittiğimız Tarabya'daki lo- kantalar da gorgusuz paraiılann hucumuna uğramış, el değiştir- *m '*"*^ İki yıl onceTopkapı. Bayram alışverişi. Hava, gurultu kirliligı. tnsan ve araç trafiği. Aralara bir yere tstanbul sıkışmış. K entler insanlann ruhunu biçimlendirir. Yıkılan kentler de yırtılan ruhlar da köksüzleşen insanlar, itiümlerle dolu şaşkın beyinler yaratıyordu. Bu açıdan bakılınca İstanbul, daha bütünüyle imar edilmeden, yenilenmeden saldırıya uğramış, zaptedilmiş, işgal edilmiş bir kentten başka bir şey değil. miş, çırkin dekorlara burunmuş, alabıldığine tıcarileşmiştı. Artık oraya pek uğramıyorduk. Bu defa, 1990 yılı ocak ayında, Bebek Otelı'nin barına kapıdan bir baktım: Lokal eskisı gibi du- ruyordu, ama muşteri yapısı de- ğişmıştı Değişen muşteri yapısı, lokalı de değiştınyor sanki. 12 Arahk 1989gecesi Beyoğlu'- nun, her ş e y karşın dolaşılır bir yer olduğunu görmekten duydu- ğum mutluluğu anlatamam. Ba- zı sinema salonları açılmıştı, kal- dınrnlarda yuruyen sadece erkek- ler değıldı, kadınlar, genç kızlar da vardı Birçok yer de ışıklandı- rılmıştı. Bu yuzden de kaldırım- lann aşırı yuksekliği uzerınde pek durmamaya karar verdim Ardından yepyenı bir olgu: Bu- tun taksiler sarı (sanırım New York'takı gibı) ve hepsı saatlen- nı açıyor. Aynca şoforlerın çok buyuk bolumu gerçekten tok gozlu. Taksım Anıtı'mn çevresinde, Vakko, cadde uzerindeki yapısm- dakine benzer bir ışıklandırma yaptırmış. Taksım Alanı ıse daha bir ferah geldi bana. Sonradan daha çok seveceğım bu alanı. Etap Marmara Otelı'nın altında- kı Opera Pastahanesi'nı de - kahvelerındeki ba^arısızlığa karşın- mesken tutmakta tereddut etmeyeceğiz arkadaşlarla. Muthiş kalabahk bir dizi oto- bus durağı Taksım Postahanesi önunde. Bir hamburgerci açılmış. Butun dunyada, hatta Moskova'- da olduğu gibı Cafe Boulevard yok artık. Dıvan Otelı'nin yamn- dakı kavşaktan Dolapdere'ye inı- yoruz. Taksım'e ulaşmak için çok faydalı, fakat çevreleri duzenlen- memış yeni yollar Dolapdere'den Kurtuluş'a (Tatavla) çıkan dik yo- kuş Her zaman çok sevdığım, ge- ne de kendısıni az çok koruyan evleriyle Kurtuluş Caddesı. Bir saat kadar sonra, Cevat Ça- pan'ın otomobılıyle Taksim üze- rinden Tunel'e, Yakup'un lokan- tasına giderken açılan yenı Tarla- başı Caddesi karşısında şoke oluyorum * Boğaz'ın sırtlarına kurulmuş yeni mahalleleriyle, Batı'da Çek- mece gollerine, Kuzey'de Kıl- >os'a, Anadolu yakasında Izmit'e doğru yayılan yenı, dev bir tstan- bul. tstanbul'a bu insan akımı ıle kente bırkaç kent daha eklenme- sı -ve bu akışın nerede duracağı- nın da bılinmemesi- benim 1950'lerde hayal edeceğim butun tasanmlann da sııurlanru aşan bir olçude bugun. Bu yeni Istanbul'u uçakla Yeşilkoy'e inerkon sonra gene uçakla Karadeniz'e doğru uzaklaşırken, Fatıh Köprusu'nun çevre yollarında otomobılle dola- şırken, Burgaz Adası'na gemiyle giderken gördüm. Bostancı - Kar- tal - Pendik degil, küçük bir Ne* York'tu gorulen. Ama ne turlu bir New York olduğunu tanımla- mak kolay değil Bu devleşen tstanbul gerçeğini gorunce, artık Bakırkoy'un bir sayfıye ilçesi halındeki eski hali- ni, ağaçlı, kırsal Yeşılköy'u, Eren- köy'ün, Suadıye'nin, Bostancı'- run sayfiye halinde oldukları dö- nemleri anımsamak ve anlatmak sankı küçuk çocuklara anlatılsa bir masal kadar naif kalacak. tstanbul'dan ayrı kaldığım za- manlarda, Haydarpaşa Gan'ndan kalkan ve Kartal'a doğru gidrn, maroken koltuklu, tenha eski banliyo treninı, onun durduğu is- tasyonlan, biıtun o kuçük yerleş- me yerlerini de sık sık hatırlardım. "tşte o tren" derdım kendı ken- dıme ya da çok yakınım olan bi- risine, "O maroken koltuklu ban- liyo treniyle yolculuk yapmış ol- saydınız, Istanbul'u sonsuzca se- ver ya da benim niçin bu kadar derinden sevdiğimi anlardınız." Bugün bunu duşunmek bile bir duşten de öte. Çocukken anneannemle gıttiği- miz Florya plajlarını. ılkgençlık ve gençlik yıllannda denize girdi- ğimiz Moda Plajı'm, Suadiye Pla- jı'nı, Fenerbahçe'yi, universıte vıllarında dadandığımız Atakoy Plajı'nı duşunmek gibi. 1979'da, ben tstanbul'u bırak- madan önce iki büyuk genel fela- ket yaşamyordu: Katillik bıçimin- de ortaya çıkan şiddetle kentın olümu. Bu ıkisini birbırinden ayı- ramıyordum. Kendi kendime de bu iki yıkımın bir arada olması- nı, çöken, bozulan, yıkılan kent- lerde şıddetin de kendıliğinden doğacağını -bu duşünce doğru mudur, yanlış mıdır diye fazla du- şünmeksizin- doğal karşılıyor- dum. Kentler insanlann ruhunu biçımlendinr. Yıkılan kentler de yırtılan ruhlar da köksüzleşen in- sanlar, itiümlerle dolu şaşkın be- yinler yaratıyordu. Bu devcil buyüıneye neden olan artan nüfusu da hemen hesaba katmak gerekiyor.. Bu açıdan bakılınca tstanbul, daha bütünüyle imar edilmeden, yenilenmeden, bir kent olarak kendi butünsel yaşamını surekli kılamadan saldınya uğramış, zap- tedilmiş, işgal edilmiş bir kentten başka bir şey değil. Bu görunıi- şuyle Mexico City'ye, San Paula'- ya, bir ölçüde yeni Madrid'e, Ka- hire ve tskenderiye'ye benzetıle- bilir. Farklan uzerinde durularak. Yarın: Gölersoy ve Dalaa'uı yaptıkları
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear