Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 23 NİSAN 1990
Avrupa Topluluğu'nun 1992'de tekpazara geçecek olması sektörde kaygıyaratıyor
Türk turizmi ATkıskacında— 2 —
Türk turizminde bu yıl ağırlığını daha çok
hissettiren bir başka konu da "Yabancı tıır
operatörierinin Türkiye çıkarması." Bu konu-
da sektor temsilcileri birbirlerinden farklı gö-
rüşler öne sürüyorlar. Tutumlan da farklı.
Mehlika Seval Cif Tur'un menajeri. "Ya-
kında" diyor "Türkiye pazan yabancı tnr ope-
ratörierinin eline geçecek."
Sonıyoruz:
— Neden?
— Bugünkii gelişme onu gösteri)or. Pazar-
da yabancı tur operatörierinin ağırlığı giderek
artmaya başladı. Yabancı tur operatörieri yerii
acenteleri bile devreden çıkararak konaklama
tesisleriyle baglantılan kendUeri yapıyorlar.
Turban Satış ve Organizasyon Koordinato-
ru Feridun L'nan da benzer görüşte. "Geçen
yü Türkive'de boş yatak varken Avrupa'da yok
satük. Bu yabancı operatörierin bir oyunu. Pa-
zan istedikleri gibi yönlendiriyorlar. Yani bos
yatak var ama onlar, Turkiye'de yer yok, dt-
yorlar. Tabii bunlar hep ileriye yönelik plan-
lann uygulamalan" diyor Unan. Aynı konu-
da Ege-Net Yönetim Kuruiu Başkanı Yaiçın
Doğulu şu örnekleri veriyor:
"Gidin bakın 5 yıldızlı oteller 35 marka sa-
tılıyor. Neden? Çiinkii geçen yıl yaşanan ge-
lişmeler olayı bu noktaya gotiirdii. Yabancı tur
operatörieri yerli seyahat acentelerinl bıinye-
lerine alarak turizm gelirlerinin onemli bir bö-
lümünü kapıyorlar. Yerlilere de kuçuk bir di-
lim bırakıyorlar.
Turizmciler, paket turlarla Türkiye'ye gelen
turistlerin dövizlerinin yıizde 70'inin yurtdı-
şında kaldığını yurgularken sektörün en yet-
kili temsilcisi TÜRSAB Başkanı Bahattin Yii-
cel'e soruyoruz:
— Yabancı tur operatörierinin Türkiye pa-
zannda ağırlıklan ne?
— Biz şu anda sürdürdüğümüz bir araştır-
mayla bunu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. An-
cak yabancı tur operatörierinin Türk pazann-
da olduğu doğru. Aslında yabancı tur opera-
törierinin yerli acentelerle ortaklık kurmalan
da şu anda Turkiye'de uygulanan yabancı ser-
mayeyi teşvik politikasından kaynaklaıuyor.
Bu teşvikler için diğer sektörlerde "rmi", tu-
rizmde "hayır" demenin gerçekçi olduğunu
sanmıyorum.
— Bu turizm gelirlerinin dışanya akması
anlamına gelmiyor mu?
— Onernli olan yurtdışında pazar yarata-
cak, yarattığı potansiyeli Türkiye'ye getirecek
yerli acenteleri, tur operatörieri biçimine dö-
nü$türmek. O zaman Türkiye, Almanya'da
kendi seyahat acentelerinin örgütlenmesiyle il-
gili herhangi bir güçlükle karşılaşıyorsa, bu-
na cevap verir, gereken tedbirleri alır. Ama on-
lar bizim için bir engelleme yapmıyorsa, bi-
zirn onlara yapmamızın herhangi bir anlamı
yok. Türkiye'nin yapacağı şu: Gelen turistle-
rin daha çok para harcayacağı alanlara yönel-
A.vrupa
Topluluğu'nun tek
pazara geçecek
olması, turizm
hareketlerinde de
değişiklik
yaratabilecek. AT'nin
kendi sınırlan
içerisinde turizm
hareketini çeşitli
teşviklerle ve düşük
kredilerle
destekleyecek olması,
Türk turizmcileri
arasında kaygı
yaratıyor. Türkiye
buna karşılık iç
turizmi canlandırma,
alternatif turizm
alanlanna ağırlık
verme, özellikle ABD
. ve Japonya gibi
ülkelere yönelme
hedeflerini
somutlaştırmaya
Turizmcileri korkutan en büyiik sornn 1992'den sonra tesislerin boş kalması
mek. Yoksa polisiye önleralerle bir yere vara-
mayız.
Turizm Bakanlığı'nın hesaplanna göre bu-
gün Türkiye'nin 61 bin nitelikli, eğitilmiş per-
sonele gereksinimi var. Çok yıldızlı otellerde,
lüks tatil köylerinde bile turistin istediği ye-
megin ne olduğunu bilmeyen, içki siparişi al-
dığında şaşkın şaşkın bakan personeller ge-
çen yıllarda mizah konusu olmuştu. Tesisin
yanındaki köyden ürününü kaldınp çok yıl-
dızlı turistik tesislerde personel olarak çalışan-
lann varlığı biliniyor. Bakanlık bu soruna çö-
züm bulmak ve eğitilmiş personel açığını gi-
dermek için bugünlerde yeni bir uygulamanın
peşinde: Sertifikasyon.
Buna göre aşçı, garson, mudur, komi, kat
hizmetlisi olmanm kriterleri belirlenecek on-
ce. Sonra bu alanlarda çalışmak isteyenler is-
ter 4 yıllık turizm eğitimi görmuş ister kısa su-
reü kurslardan rriezun olmuş olsuniar, bir ko-
misyonun karşısında sınav verecekler. Komis-
yonda bakanlık temsilcileriyle birlikte özel
sektörün üyeleri de yer alacak. Sınavı geçen-
ler ancak alacaklan sertifıka sayesinde turizm
tesislerinde çalışabilecekler.
Bugün için turizm eğitimi dört ayrı çatı al-
tında gerçekleştiriliyor. Milli Eğitim Bakan-
lığı'na bağlı meslek liseleri, yüksek öğrenim
kurumlarına bağlı okullar, Turizmi Geliştir-
me ve Eğitim Vakfı (TUGEV) ve Turizm Ba-
kanlığı'nın açtığı kurslar pazara eleman ye-
tiştiriyor. Birbirleriyle hiçbir koordinasyon-
ları olmayan bu kuruluşların hem program-
ları hem eğitim süreleri farklılık gösteriyor.
Turizm Bakanlığı eğitimde bu çoksesliliği gi-
dermek amacıyla sertifikasyon uygulamasını
planlıyor. Ancak daha da önemlisi bu kuru-
luşların yetiştirdikleri ve yetiştirecekleri per-
sonelin sayısal olarak 61 bin kişilik açığı ka-
patamayacak olmaları.
Turizm Bakanlığı Müsteşan Mustafa Türk-
men'in bugünku eğitim sistemiyle ilgili değer-
lendirmeleri şöyle:
— Devlet 61 bin kişilik açığın üstesinden
gelecek durumda değil. Bu anlamda yeni bir
yorum gerekiyor. Yeni bir pazar yaratılmalı
eğitimi bir iş haline getırmeli.
— Yani özel sektör mii bu alana d atmab?
— Biz serbest piyasa ekonomisi içinde ko-
nunun nasıl çözuleceğine baktık. Olayın pa-
zar yaratmaktan geçtiğini gorduk. Pazan ya-
ratmak için de sertifikasyonu getireceğiz. Ne-
dir sertifikasyon? Bugün araba kullanmak
için ehliyet gerekiyor. Ama milyarların yatı-
nldığı bir konaklama tesisi için bırakın ko-
mi, aşçı, resepsiyon görevlisini, müdürlerin bi-
le ehliyetli olması istenmiyor. Sertifikasyon
pazan yaratacak. Nedir pazar? Yani eğitim
vermek isteyen özel sektöre yeni bir iş alanı
açılmış olacak.
Bakanlığın çözümü böyle. Ancak bu yön-
temin sorunu çözmeyeceğini söyleyenler de
var. Bunlardan biri de Ege Universitesi Çeş-
me Meslek Yüksek Okulu öğrencisi Cem Ye-
lekçi. Sertifikasyonun daha da büyük bir kar-
masa yaratacağjnı, açığı kapatarnayacağını sa-
vunuyor Yelekçi. Altı aylık kurs mezunlarıy-
la üniversite diploması olanların aynı kefeye
konmasının aynı komisyon önilnde sınava gir-
mesinin yanlış olduğunu vurguluyor. Ardın-
dan da soruyor:
"Acaba bizim gördıigümüz 3-4 yıllık egi-
tim yeterli bulunmuyor mu? Bu egitimden
sonra sınava girmenin anlamı ne? O zaman
benim bu okula verdigim 3-4 yıllık emek bo-
şa gitmiş olmuyor mu? Aynca bu okuüarda-
ki eğitim sistemini biz degil hiikümet yetkili-
leri belirli)or."
Turizmde AT bunalımı
Turizm sektörünü bugünlerde saran yeni
bir korku var: Avrupa Topluluğu'nun 1992'de
tek pazara geçt.-ek olması. Bu, turizmde de
tek pazar anlamını tasıyor. Bunun sonucu ola-
rak turizmcilerin tartıştığı konu şu:
— Türkiye bu gettşmeden nasıl etküenecek?
Bu soru çerçevesinde sürdurulen tartışma-
lar genellikle olumlu bir tablo ortaya koymu-
yor. Turizmde de tek pazara geçildiğinde,
AT'nin kendi sınırlan içerisinde turizm ha-
reketini çeşitli teşviklerle ve düşük kredilerle
destekleyecek olması kaygı yaratıyor.
Kaygı duyanlardan biri de TÜRSAB Baş-
kanı Bahattin Yücel. Yucel, Türkiye'nin şim-
diden ileride bir darboğaza girmemek için ön-
lem alması gerektiği uzerinde duruyor. Yü-
cel'e soruyoruz:
— 1992'deki tek pazan nasıl degerlendiri-
yorsunuz? Türkiye'ye yansımalan nasıl ola-
cak?
— 1992'de AT'nin sadece Avrupa ülkele-
rine yapılacak turizm hareketini desteklemek
için çok ucuz bir tatil özendirme kredisi ver-
mesi gündemde. Buna göre bir Alman yurt-
taşı, tspanya'da tatil yapmaya özendirilecek.
Bu Türkiye açısından çok önemJi bir gelişme.
Türkiye'nin kendini AT'ye uydurmak ama-
cıyla gumrük sisteminde yapmayı düşündü-
ğü değişiklikleri ve ulkemizin anti damping
ile subvansiyon konusunda AT kararlarına
uyma taahhütlerini vurgulamak isterim. Ko-
nuyu oturup düşunmek ve bazı onlemler al-
mak gerekiyor.
— Ne gibi onlemler?
— Avrupa Topluluğu'na karşı biz de turizm
amaçlı tüketici kredisi verebiliriz. Ama Tur-
kiye'de enflasyon ve faiz oranlan yüksek cl-
duğundan bu tjir yonelmeler daha başta en-
gellenmiş oluyor. Yine de döviz cinsinden kre-
di vermeligibi bir çalışma yapılırsa banka sek-
törü bunun çözümü için bazı formülJer üre-
tebilir. Burada önemli bir nokta daha var.
Türk insanının da tatil yapmaya hakkı oldu-
ğunu, yapması gerektiğini, ekonomimizin de
bundan geniş ölcüde yararlanacağını bilme-
miz lazım.
— Başka ne gibi onlemler söz konusu ola-
bilir?
— Bunun alternatifi çeşittilik. Yani tatil tu-
rizmi dışındaki diğer alanlara ağırlık vermek
gerekir. Türkiye alternatif pazarlar yaratabi-
lecek özelliklere sahip. Ispanya tatil turizmi
mi yapıyor, biz de Anadolu Uygarlıkları tur-
larına ağırlık verelim. Bu kapasite bize özgü
bir durum. Böylesi uygarlık urunleri çoğu tu-
rizm ülkesinde yok. Yani Türkiye'nin bu ko-
nuda başka bir rakibi de yok.
Müsteşar Türkmen bu konuyu nasıl değer-
lendiriyor? Türkiye Avrupa Topluluğu'nun
tek pazara dönüşmesine karşı şimdiden çö-
zumler üretebiliyor mu? Kendisine soruyoruz.
Yanıtı şöyle:
"Biz sadece AT'ye bağlı kalmak istemiyo-
ruz. Orada tukelici kredisi gerçekleşirse biz
de Japonya ve ABD gibi iki buyuk dev paza-
ra yönelecegiz. Japonya ve ABD çok önem-
li. Bu iilkelerin turistleri her şeyden önce da-
ha çok döviz bırakıyorlar. Zaten gelecek yıl,
biz dış tanıtım olayını AT agırlıklı vapmayı
düsbnmüyoruz. Tabii A>rupa ulkelerine ge-
reken ilgi gösterilecek, ama yeni pazariara yö-
nelecegiz, sojlediğim nedenlerden. Çesitlilik
de önemli burada. Ülkemiz sadece tatil turiz-
mi için degil. diger açılardan da son derece
uygun. Örnegin ABD ve Japonya'da golf ola-
yı çok büyük. Şimdi golf turizmini devreye
sokmak için çalışıyoruz."
Yarın: Master plan
olmavınea
D E Ğ İ E N İ S T A N B U L D
'Bu şehir ardından gelecektir'- 2 —
Aslında bu yazı dizisinde, on yıl
hiç görmediğim lstanbul'da, taın
on >il sonra geldiğimde gordüğüm
değişikliklen anlatacağım. 11 Ara-
lık 1979'da, çok sevdiğim insan
Cavit Orhan Tütengil'in öldurül-
mesinden sonra tstanbul'u —
kendi kentimi— terk ettim. 44 ya-
iindaydım. Sonra, ancak 12 Ara-
hk 1989'da dönebildim oraya, Is-
tanbul'a. 54 yaşına gelmiştim ar-
tık. Beni, aralıksız on yıl, kendi
kentimden uzak tutan nedenler
vardı.
"Bu şehir arkandan gelecektir."
tkide bir Kavafis'in Şehir şiirin-
deki, bu derin tümceye takılma-
mız boşuna değil. Bu büyük şair
yaşamıştı o duyguyu. Bir anlık bir
duygu olarak da değil. Yıllara ya-
yılan bir duygu olarak. "Bu kent
ardını bırakmayacak senin " diye
de çevirebiliriz belki bu dize par-
çasıru. İşte başta Stockholm ol-
mak üzere Avrupa'nın her yerin-
de yaşadığım on yıl boyunca da
İstanbul ardımı bırakmadı benim.
Bu derin şiiri Herkül Milas,
1967'de Muş Piyade Alayı'nda, as-
kerliğimiz sırasında tanıtmıştı ba-
na. Önce Yunancasına bakarak
Türkçe okumuştu, daha sonra da
yazılı çevirisini vermişti.
İşte, ayn kaldığım on yıl boyun-
ca bu kent —İstanbul— ardımı bı-
rakmadı benim. Ondan kurtul-
mak istesem de boşunaydı bu ça-
ba. Hayallerime, duşlerime girdi.
Islak sokaklannda dolaştım. Rüz-
gârlarını hissettim. Galata'nın gö-
rünüşünü gözümün önünde can-
landırdım. Küçuk kiliselerine sina-
goglanna girdim. Camilerinin mi-
marisini özledim. Harap, karan-
lık bir İstanbul düşü; ardından,
aydınlık bir İstanbul düşü. Bir Be-
yoğlu düşü. Öyle ki, benim için
zaman zaman, artık sonsuz ola-
rak yittiğini sandığım bu kenti, es-
ki güzelliğiyle hayallerimde yeni-
den yaratmak da istedim. Oku-
duklanmın yarattığı olumsuz duy-
gularla, "Hayır yeni Istanbul'u
düşünmüyorum, ben hayallerden
bir İstanbul yaratacağım" diye du-
şündum, yazdım.
Oysa gerçek, hayallere benzemi-
yor. Yeniden bir İstanbul buldum
dönüşümde, butün güçlüklerine
karşın onu da sevdim. Dahası ye-
niden âşık oldum. Gerceklerle ha-
yalleri busbütün birbirlerinden
ayırmak istemediğim halde.
Bir kente tutkun olan insanın,
yıllar sonra o kente dönerken
duyduğu karmaşık duyguları, bü-
tun boyutlanyla yansıtmak sanı-
ŞEHİR
"Bir başka ülkeye, bir başka
denize giderim", dedin,
"Bundan daha iyi bir başka
şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz
bir yargısıyla karşı karşıya;
—bir ceset gibi— gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar
kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem,
nereye baksam,
kara yıkıntılarım görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.''
Yeni bir ülke bulamazsın.
başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir ardından gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda
dolaşacaksın. Aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre
geleceksin sonunda. Başka bir şey urnma
Bineceğin gemi yok,
çıkacağın yol yok.
Ömrünü nasıl tükettiysen
burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.
Konstantin Kavafis
(Cevat Çapan çevirisi)
Yıl 1939. A>lardan mayıs. Ön planda Kuruçeşme \e komur depoları, arkada hemiz dolmamış Kandilli sırtlan.
rırn çok zor bir şey. Böyle bir şey
yalnızca edebiyat yoluyla yapıla-
bilir. O zaman da bütün olayı, tek
bir -netne yuklemeksizin. Değişık
parçalarda, değişik yerlerde.
Dönüşte insana egc^nen olan
kaygılardan birini -en esaslısını-
gene Kavafis'in anlattığını söyle-
yeceğim. Çunkü biraz önce belırt-
tiğim gibi Kavafis yaşamıştır bu-
nu; öte yandan da bu buyuk şair
bizdendir. Ünlu ttbaka siirinde
şöyle diyordu:
"Onu yoksul bulayorsan, al-
danmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden son-
ra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbetle biliyorsandur ne
anramı geldigini llhakalann."
Hayır, çok yoksul ve harap bul-
madım İstanbul'u. Kavafis'in dü-
şüncesini kendime destek yaparak
hazırlıklı gelmiştim. Hiç de derin
bir duşkırıkhğına uğramadım.
Hatta duşkırıkhğına uğramadım,
diyebilirim. Bir yanda kasabalaş-
mış bakımsız bir İstanbul var:
ama öte yanda yaşayan dina-
mizmleri olan, düzelmeye, diril-
meyeçalışan bir İstanbul. Buyuk
sorunlara gömülmuş bir kent,
ama ölmüş değil. Yer yer mahve-
dilmiş, ama hem sonsuz guzellık-
ler barındırıyor hem de yeniden
düzeltiiebilir. Böylece de yeni İs-
tanbul'u da severek hiç de nostal-
jiye gömülü bir insan olmadığımı
da anladım. Nostaljiye gömülü
insanları da eleştirmediğim halde.
Viyana'dan kalkan uçak. Ma-
caristan üzerine geldiğinde duz ve
rahat bir uçuşa geçti. EK)ğruca
Romanya üzerinden Karadeniz'e
doğru yol alıyordu. 12 Aralık
1989 günü, o yörede hava çok
berraktı. Geıide koyu kahveren-
gi bir yukselti halinde Karpat
Dağian gözuküyordu. Hiç ziyaret
etmediğim Romanya toprağıyla
Karpat Dağlan'mn bana bu ka-
dar yakın, sıcak görüneceğinı örı-
ceden düşünemezdim. Ardından
uçak Karadeniz üzerine çıktı. Ar-
tık o denize duşsem de olurdu.
Uçak, deniz uzerinde kıvrılarak
Kilyos yoresine doğru yol aldı.
Alçalmıştı da artık. İşte o zaman
gördüm, genişleyen, büyuyen,
Boğaz sırtlarına vayılan, Batı'ya
doğru yeni yeni, hiç görmediğim,
ortalannda yeni yapılmış camiler
barındıran beton yığını kocaman
mahaileleriyle İstanbul'u. Bunlar
yeni oiuşmuş mahalleler değil, ye-
ni yeni kentlerdi. Ardından asıl Is-
tanbul'un çizgilerini gördüm.
Uçak Marmara üzerinden Yeşil-
köy'e doğru kıvrıldı. Burada baş-
ka bir toprak vardı. Rengi kırmı-
zıya çalıyordu.
"Senin kentin orası. İşte biıyü-
muş, değişmiş, çok buyük olmuş,
belki de tanıvamayacaksın onu."
Ama o kolay tanımlanamaz di-
namızmini hemen yansıtan, can-
lı, insanla dolu bir yer. En az iki
bin yıllık kültürel uzantıları olan,
inanılmaz bir değişmeler şehri.
"Bilgeleşmene sığın, iyi karşı-
la onu."
Oysa tstanbul iyi karşıladı beni.
*
Yeşilköy Havaalanı'nda yeni
yapılmış olan dış hatlar termina-
li sevimliydi. Onu gidip gelenler-
den duymuştum, ama ilk defa go-
rüyordum. Aralık ayında akşam
erken oluyor. Turgut Kazan'ın
otomobiliyle Beyoğlu'ndaki Baro
bınasına gidiyoruz. İlk durakla-
mamızı orada yapacağız. Kazan,
Şişhane'deki altgeçitler, yeni açı-
lan yollar arasında şaşınyor. Ka-
sımpaşa'ya doğru inerek yeniden
çıkıyoruz. Hatta Şişhane yokuşu-
nu almak için ta ünkapam'na ka-
dar yeniden uzanıyoruz. Trafik
bütün butüne değişmiş. Baro'nun
bulunduğu Piremeci Sokak'a Te-
pebaşı'ndan girdik. VI. daireyi,
Meşrutiyet Caddesi'nin başlangı-
cını, onünden geçtiğimiz, düşleri-
mi dolduran Pera Palas'ı şöyle bir
gormuş oldum. "Ah. tstanbul!
İstanbul! Sana dokunabilecek rni-
yim?'Bır saat sonra Baro'dan çık
tığımuda, inanılmaz bir ycıue,
Beyoğlu'ndayım. Her şey bana
bir düş gibi görunüyor. Bir ma-
sal kahramanı gibi yıllarca uyu-
dum da sonra da uyandım sanki.
İlk ilgimi çeken Beyoğlu'nun ka-
labalığı oluyor. Saat akşamüzeri
6 ile 7 arası. Caddenin bana dar
görüneceğini biliyordum. Bunu
bu duyguyu yaşayan kaç kişiden
duymuştum. Daha geniş olan Batı
kentlerinin caddelerinden sonra
İstiklâl Caddesi, ilk bakışta dar
görunüyor insana. Ama sonrala-
n buna alışılıyor. Kaldırımlar ya-
pılmış, kaldırımlar uzerinde yürtt-
nebiliyor. Bu kaldırımların yapı-
lıp sökülmesi, yeniden yapılması
üzerine bir şeyler okumuştum ga-
zetelerde. Önce kaldırımlarda yü-
runebilmesi bana çok iyi geliyor.
Ardından kaldırımların caddeden
çok yüksek olduklarını fark edi-
yorum. Doğal olarak çok tuhaf
bir şey bu. Ama daha sonra bu-
nun vatandaşlann otomobillerini
kaldınmlar üzerine çekmelerini
engellemek için yapıldığını düşü-
nüyorum. Daha sonra gördüğürn,
Cumhuriyet Caddesi'nin ortasını
dolduran parmakbklar gibi.
Her şeyi devletten ve belediye-
den bekleyen bir gelenekten gel-
diğimizi biliyorum. Eskiden de
duşunürdüm, ama birçok Avru-
pa kentleriyle küçük kentlerini ge-
zip gördükten sonra çok daha iyi
anladım bizde vatandaşın kentiyle
ilgili hiçbir sonımluluk taşımadı-
ğını. Kentlerin bozulmasındaki
payın Türkiye'deki ekonomik -
toplumsal yapıyla ilgili olduğu ka-
dar, gene o yapının bir parçası,
dahası çok kötu bir parçası olan
insan öğesinin de aynı ölçüde kat-
kıda bulunduğunu. Bunu sadece
kente yeni göçenler, caddeleri her
yerinden geçenler, taşıtlann önü-
ne atlayanlar, kentin caddelerin-
de kırda dolaşır gibi dolaşanlar
için söylemiyorum; kentini, ma-
hallesini, sokağını koruma bilin-
ci bizde, her dönemde, parmakla
sayılacak kadar az sayıda vatan-
daşta vardı. Şimdi bu sorumsuz
vatandaş bu caddeden çok yüksek
kaldınmlan, güzelim caddeler or-
tasındaki kışlayı andıran demir
parmaklıkları, kentin ortasında-
ki çirkin, ama zorunlu ustgeçitleri
yaratmış. Ama daha sonra açık-
layacağım, buna sanayicileri ve
zengin vatandaşları da katıyorum;
1950'den sonra hiçbir hayal güç-
leri ve geniş perspektifli bir bur-
juvalaşma kültürleri olmadığı için
toplu taşımacılığı hep engellediler.
Yarın: Devleşen
tstanbul gerçegi