23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 23 NİSAN 1990 Avrupa Topluluğu'nun 1992'de tekpazara geçecek olması sektörde kaygıyaratıyor Türk turizmi ATkıskacında— 2 — Türk turizminde bu yıl ağırlığını daha çok hissettiren bir başka konu da "Yabancı tıır operatörierinin Türkiye çıkarması." Bu konu- da sektor temsilcileri birbirlerinden farklı gö- rüşler öne sürüyorlar. Tutumlan da farklı. Mehlika Seval Cif Tur'un menajeri. "Ya- kında" diyor "Türkiye pazan yabancı tnr ope- ratörierinin eline geçecek." Sonıyoruz: — Neden? — Bugünkii gelişme onu gösteri)or. Pazar- da yabancı tur operatörierinin ağırlığı giderek artmaya başladı. Yabancı tur operatörieri yerii acenteleri bile devreden çıkararak konaklama tesisleriyle baglantılan kendUeri yapıyorlar. Turban Satış ve Organizasyon Koordinato- ru Feridun L'nan da benzer görüşte. "Geçen yü Türkive'de boş yatak varken Avrupa'da yok satük. Bu yabancı operatörierin bir oyunu. Pa- zan istedikleri gibi yönlendiriyorlar. Yani bos yatak var ama onlar, Turkiye'de yer yok, dt- yorlar. Tabii bunlar hep ileriye yönelik plan- lann uygulamalan" diyor Unan. Aynı konu- da Ege-Net Yönetim Kuruiu Başkanı Yaiçın Doğulu şu örnekleri veriyor: "Gidin bakın 5 yıldızlı oteller 35 marka sa- tılıyor. Neden? Çiinkii geçen yıl yaşanan ge- lişmeler olayı bu noktaya gotiirdii. Yabancı tur operatörieri yerli seyahat acentelerinl bıinye- lerine alarak turizm gelirlerinin onemli bir bö- lümünü kapıyorlar. Yerlilere de kuçuk bir di- lim bırakıyorlar. Turizmciler, paket turlarla Türkiye'ye gelen turistlerin dövizlerinin yıizde 70'inin yurtdı- şında kaldığını yurgularken sektörün en yet- kili temsilcisi TÜRSAB Başkanı Bahattin Yii- cel'e soruyoruz: — Yabancı tur operatörierinin Türkiye pa- zannda ağırlıklan ne? — Biz şu anda sürdürdüğümüz bir araştır- mayla bunu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. An- cak yabancı tur operatörierinin Türk pazann- da olduğu doğru. Aslında yabancı tur opera- törierinin yerli acentelerle ortaklık kurmalan da şu anda Turkiye'de uygulanan yabancı ser- mayeyi teşvik politikasından kaynaklaıuyor. Bu teşvikler için diğer sektörlerde "rmi", tu- rizmde "hayır" demenin gerçekçi olduğunu sanmıyorum. — Bu turizm gelirlerinin dışanya akması anlamına gelmiyor mu? — Onernli olan yurtdışında pazar yarata- cak, yarattığı potansiyeli Türkiye'ye getirecek yerli acenteleri, tur operatörieri biçimine dö- nü$türmek. O zaman Türkiye, Almanya'da kendi seyahat acentelerinin örgütlenmesiyle il- gili herhangi bir güçlükle karşılaşıyorsa, bu- na cevap verir, gereken tedbirleri alır. Ama on- lar bizim için bir engelleme yapmıyorsa, bi- zirn onlara yapmamızın herhangi bir anlamı yok. Türkiye'nin yapacağı şu: Gelen turistle- rin daha çok para harcayacağı alanlara yönel- A.vrupa Topluluğu'nun tek pazara geçecek olması, turizm hareketlerinde de değişiklik yaratabilecek. AT'nin kendi sınırlan içerisinde turizm hareketini çeşitli teşviklerle ve düşük kredilerle destekleyecek olması, Türk turizmcileri arasında kaygı yaratıyor. Türkiye buna karşılık iç turizmi canlandırma, alternatif turizm alanlanna ağırlık verme, özellikle ABD . ve Japonya gibi ülkelere yönelme hedeflerini somutlaştırmaya Turizmcileri korkutan en büyiik sornn 1992'den sonra tesislerin boş kalması mek. Yoksa polisiye önleralerle bir yere vara- mayız. Turizm Bakanlığı'nın hesaplanna göre bu- gün Türkiye'nin 61 bin nitelikli, eğitilmiş per- sonele gereksinimi var. Çok yıldızlı otellerde, lüks tatil köylerinde bile turistin istediği ye- megin ne olduğunu bilmeyen, içki siparişi al- dığında şaşkın şaşkın bakan personeller ge- çen yıllarda mizah konusu olmuştu. Tesisin yanındaki köyden ürününü kaldınp çok yıl- dızlı turistik tesislerde personel olarak çalışan- lann varlığı biliniyor. Bakanlık bu soruna çö- züm bulmak ve eğitilmiş personel açığını gi- dermek için bugünlerde yeni bir uygulamanın peşinde: Sertifikasyon. Buna göre aşçı, garson, mudur, komi, kat hizmetlisi olmanm kriterleri belirlenecek on- ce. Sonra bu alanlarda çalışmak isteyenler is- ter 4 yıllık turizm eğitimi görmuş ister kısa su- reü kurslardan rriezun olmuş olsuniar, bir ko- misyonun karşısında sınav verecekler. Komis- yonda bakanlık temsilcileriyle birlikte özel sektörün üyeleri de yer alacak. Sınavı geçen- ler ancak alacaklan sertifıka sayesinde turizm tesislerinde çalışabilecekler. Bugün için turizm eğitimi dört ayrı çatı al- tında gerçekleştiriliyor. Milli Eğitim Bakan- lığı'na bağlı meslek liseleri, yüksek öğrenim kurumlarına bağlı okullar, Turizmi Geliştir- me ve Eğitim Vakfı (TUGEV) ve Turizm Ba- kanlığı'nın açtığı kurslar pazara eleman ye- tiştiriyor. Birbirleriyle hiçbir koordinasyon- ları olmayan bu kuruluşların hem program- ları hem eğitim süreleri farklılık gösteriyor. Turizm Bakanlığı eğitimde bu çoksesliliği gi- dermek amacıyla sertifikasyon uygulamasını planlıyor. Ancak daha da önemlisi bu kuru- luşların yetiştirdikleri ve yetiştirecekleri per- sonelin sayısal olarak 61 bin kişilik açığı ka- patamayacak olmaları. Turizm Bakanlığı Müsteşan Mustafa Türk- men'in bugünku eğitim sistemiyle ilgili değer- lendirmeleri şöyle: — Devlet 61 bin kişilik açığın üstesinden gelecek durumda değil. Bu anlamda yeni bir yorum gerekiyor. Yeni bir pazar yaratılmalı eğitimi bir iş haline getırmeli. — Yani özel sektör mii bu alana d atmab? — Biz serbest piyasa ekonomisi içinde ko- nunun nasıl çözuleceğine baktık. Olayın pa- zar yaratmaktan geçtiğini gorduk. Pazan ya- ratmak için de sertifikasyonu getireceğiz. Ne- dir sertifikasyon? Bugün araba kullanmak için ehliyet gerekiyor. Ama milyarların yatı- nldığı bir konaklama tesisi için bırakın ko- mi, aşçı, resepsiyon görevlisini, müdürlerin bi- le ehliyetli olması istenmiyor. Sertifikasyon pazan yaratacak. Nedir pazar? Yani eğitim vermek isteyen özel sektöre yeni bir iş alanı açılmış olacak. Bakanlığın çözümü böyle. Ancak bu yön- temin sorunu çözmeyeceğini söyleyenler de var. Bunlardan biri de Ege Universitesi Çeş- me Meslek Yüksek Okulu öğrencisi Cem Ye- lekçi. Sertifikasyonun daha da büyük bir kar- masa yaratacağjnı, açığı kapatarnayacağını sa- vunuyor Yelekçi. Altı aylık kurs mezunlarıy- la üniversite diploması olanların aynı kefeye konmasının aynı komisyon önilnde sınava gir- mesinin yanlış olduğunu vurguluyor. Ardın- dan da soruyor: "Acaba bizim gördıigümüz 3-4 yıllık egi- tim yeterli bulunmuyor mu? Bu egitimden sonra sınava girmenin anlamı ne? O zaman benim bu okula verdigim 3-4 yıllık emek bo- şa gitmiş olmuyor mu? Aynca bu okuüarda- ki eğitim sistemini biz degil hiikümet yetkili- leri belirli)or." Turizmde AT bunalımı Turizm sektörünü bugünlerde saran yeni bir korku var: Avrupa Topluluğu'nun 1992'de tek pazara geçt.-ek olması. Bu, turizmde de tek pazar anlamını tasıyor. Bunun sonucu ola- rak turizmcilerin tartıştığı konu şu: — Türkiye bu gettşmeden nasıl etküenecek? Bu soru çerçevesinde sürdurulen tartışma- lar genellikle olumlu bir tablo ortaya koymu- yor. Turizmde de tek pazara geçildiğinde, AT'nin kendi sınırlan içerisinde turizm ha- reketini çeşitli teşviklerle ve düşük kredilerle destekleyecek olması kaygı yaratıyor. Kaygı duyanlardan biri de TÜRSAB Baş- kanı Bahattin Yücel. Yucel, Türkiye'nin şim- diden ileride bir darboğaza girmemek için ön- lem alması gerektiği uzerinde duruyor. Yü- cel'e soruyoruz: — 1992'deki tek pazan nasıl degerlendiri- yorsunuz? Türkiye'ye yansımalan nasıl ola- cak? — 1992'de AT'nin sadece Avrupa ülkele- rine yapılacak turizm hareketini desteklemek için çok ucuz bir tatil özendirme kredisi ver- mesi gündemde. Buna göre bir Alman yurt- taşı, tspanya'da tatil yapmaya özendirilecek. Bu Türkiye açısından çok önemJi bir gelişme. Türkiye'nin kendini AT'ye uydurmak ama- cıyla gumrük sisteminde yapmayı düşündü- ğü değişiklikleri ve ulkemizin anti damping ile subvansiyon konusunda AT kararlarına uyma taahhütlerini vurgulamak isterim. Ko- nuyu oturup düşunmek ve bazı onlemler al- mak gerekiyor. — Ne gibi onlemler? — Avrupa Topluluğu'na karşı biz de turizm amaçlı tüketici kredisi verebiliriz. Ama Tur- kiye'de enflasyon ve faiz oranlan yüksek cl- duğundan bu tjir yonelmeler daha başta en- gellenmiş oluyor. Yine de döviz cinsinden kre- di vermeligibi bir çalışma yapılırsa banka sek- törü bunun çözümü için bazı formülJer üre- tebilir. Burada önemli bir nokta daha var. Türk insanının da tatil yapmaya hakkı oldu- ğunu, yapması gerektiğini, ekonomimizin de bundan geniş ölcüde yararlanacağını bilme- miz lazım. — Başka ne gibi onlemler söz konusu ola- bilir? — Bunun alternatifi çeşittilik. Yani tatil tu- rizmi dışındaki diğer alanlara ağırlık vermek gerekir. Türkiye alternatif pazarlar yaratabi- lecek özelliklere sahip. Ispanya tatil turizmi mi yapıyor, biz de Anadolu Uygarlıkları tur- larına ağırlık verelim. Bu kapasite bize özgü bir durum. Böylesi uygarlık urunleri çoğu tu- rizm ülkesinde yok. Yani Türkiye'nin bu ko- nuda başka bir rakibi de yok. Müsteşar Türkmen bu konuyu nasıl değer- lendiriyor? Türkiye Avrupa Topluluğu'nun tek pazara dönüşmesine karşı şimdiden çö- zumler üretebiliyor mu? Kendisine soruyoruz. Yanıtı şöyle: "Biz sadece AT'ye bağlı kalmak istemiyo- ruz. Orada tukelici kredisi gerçekleşirse biz de Japonya ve ABD gibi iki buyuk dev paza- ra yönelecegiz. Japonya ve ABD çok önem- li. Bu iilkelerin turistleri her şeyden önce da- ha çok döviz bırakıyorlar. Zaten gelecek yıl, biz dış tanıtım olayını AT agırlıklı vapmayı düsbnmüyoruz. Tabii A>rupa ulkelerine ge- reken ilgi gösterilecek, ama yeni pazariara yö- nelecegiz, sojlediğim nedenlerden. Çesitlilik de önemli burada. Ülkemiz sadece tatil turiz- mi için degil. diger açılardan da son derece uygun. Örnegin ABD ve Japonya'da golf ola- yı çok büyük. Şimdi golf turizmini devreye sokmak için çalışıyoruz." Yarın: Master plan olmavınea D E Ğ İ E N İ S T A N B U L D 'Bu şehir ardından gelecektir'- 2 — Aslında bu yazı dizisinde, on yıl hiç görmediğim lstanbul'da, taın on >il sonra geldiğimde gordüğüm değişikliklen anlatacağım. 11 Ara- lık 1979'da, çok sevdiğim insan Cavit Orhan Tütengil'in öldurül- mesinden sonra tstanbul'u — kendi kentimi— terk ettim. 44 ya- iindaydım. Sonra, ancak 12 Ara- hk 1989'da dönebildim oraya, Is- tanbul'a. 54 yaşına gelmiştim ar- tık. Beni, aralıksız on yıl, kendi kentimden uzak tutan nedenler vardı. "Bu şehir arkandan gelecektir." tkide bir Kavafis'in Şehir şiirin- deki, bu derin tümceye takılma- mız boşuna değil. Bu büyük şair yaşamıştı o duyguyu. Bir anlık bir duygu olarak da değil. Yıllara ya- yılan bir duygu olarak. "Bu kent ardını bırakmayacak senin " diye de çevirebiliriz belki bu dize par- çasıru. İşte başta Stockholm ol- mak üzere Avrupa'nın her yerin- de yaşadığım on yıl boyunca da İstanbul ardımı bırakmadı benim. Bu derin şiiri Herkül Milas, 1967'de Muş Piyade Alayı'nda, as- kerliğimiz sırasında tanıtmıştı ba- na. Önce Yunancasına bakarak Türkçe okumuştu, daha sonra da yazılı çevirisini vermişti. İşte, ayn kaldığım on yıl boyun- ca bu kent —İstanbul— ardımı bı- rakmadı benim. Ondan kurtul- mak istesem de boşunaydı bu ça- ba. Hayallerime, duşlerime girdi. Islak sokaklannda dolaştım. Rüz- gârlarını hissettim. Galata'nın gö- rünüşünü gözümün önünde can- landırdım. Küçuk kiliselerine sina- goglanna girdim. Camilerinin mi- marisini özledim. Harap, karan- lık bir İstanbul düşü; ardından, aydınlık bir İstanbul düşü. Bir Be- yoğlu düşü. Öyle ki, benim için zaman zaman, artık sonsuz ola- rak yittiğini sandığım bu kenti, es- ki güzelliğiyle hayallerimde yeni- den yaratmak da istedim. Oku- duklanmın yarattığı olumsuz duy- gularla, "Hayır yeni Istanbul'u düşünmüyorum, ben hayallerden bir İstanbul yaratacağım" diye du- şündum, yazdım. Oysa gerçek, hayallere benzemi- yor. Yeniden bir İstanbul buldum dönüşümde, butün güçlüklerine karşın onu da sevdim. Dahası ye- niden âşık oldum. Gerceklerle ha- yalleri busbütün birbirlerinden ayırmak istemediğim halde. Bir kente tutkun olan insanın, yıllar sonra o kente dönerken duyduğu karmaşık duyguları, bü- tun boyutlanyla yansıtmak sanı- ŞEHİR "Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim", dedin, "Bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet. Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya; —bir ceset gibi— gömülü kalbim. Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede? Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam, kara yıkıntılarım görüyorum ömrümün, boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.'' Yeni bir ülke bulamazsın. başka bir deniz bulamazsın. Bu şehir ardından gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın. Aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey urnma Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok. Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de. Konstantin Kavafis (Cevat Çapan çevirisi) Yıl 1939. A>lardan mayıs. Ön planda Kuruçeşme \e komur depoları, arkada hemiz dolmamış Kandilli sırtlan. rırn çok zor bir şey. Böyle bir şey yalnızca edebiyat yoluyla yapıla- bilir. O zaman da bütün olayı, tek bir -netne yuklemeksizin. Değişık parçalarda, değişik yerlerde. Dönüşte insana egc^nen olan kaygılardan birini -en esaslısını- gene Kavafis'in anlattığını söyle- yeceğim. Çunkü biraz önce belırt- tiğim gibi Kavafis yaşamıştır bu- nu; öte yandan da bu buyuk şair bizdendir. Ünlu ttbaka siirinde şöyle diyordu: "Onu yoksul bulayorsan, al- danmış sanma kendini. Geçtiğin bunca deneyden son- ra öyle bilgeleştin ki, Artık elbetle biliyorsandur ne anramı geldigini llhakalann." Hayır, çok yoksul ve harap bul- madım İstanbul'u. Kavafis'in dü- şüncesini kendime destek yaparak hazırlıklı gelmiştim. Hiç de derin bir duşkırıkhğına uğramadım. Hatta duşkırıkhğına uğramadım, diyebilirim. Bir yanda kasabalaş- mış bakımsız bir İstanbul var: ama öte yanda yaşayan dina- mizmleri olan, düzelmeye, diril- meyeçalışan bir İstanbul. Buyuk sorunlara gömülmuş bir kent, ama ölmüş değil. Yer yer mahve- dilmiş, ama hem sonsuz guzellık- ler barındırıyor hem de yeniden düzeltiiebilir. Böylece de yeni İs- tanbul'u da severek hiç de nostal- jiye gömülü bir insan olmadığımı da anladım. Nostaljiye gömülü insanları da eleştirmediğim halde. Viyana'dan kalkan uçak. Ma- caristan üzerine geldiğinde duz ve rahat bir uçuşa geçti. EK)ğruca Romanya üzerinden Karadeniz'e doğru yol alıyordu. 12 Aralık 1989 günü, o yörede hava çok berraktı. Geıide koyu kahveren- gi bir yukselti halinde Karpat Dağian gözuküyordu. Hiç ziyaret etmediğim Romanya toprağıyla Karpat Dağlan'mn bana bu ka- dar yakın, sıcak görüneceğinı örı- ceden düşünemezdim. Ardından uçak Karadeniz üzerine çıktı. Ar- tık o denize duşsem de olurdu. Uçak, deniz uzerinde kıvrılarak Kilyos yoresine doğru yol aldı. Alçalmıştı da artık. İşte o zaman gördüm, genişleyen, büyuyen, Boğaz sırtlarına vayılan, Batı'ya doğru yeni yeni, hiç görmediğim, ortalannda yeni yapılmış camiler barındıran beton yığını kocaman mahaileleriyle İstanbul'u. Bunlar yeni oiuşmuş mahalleler değil, ye- ni yeni kentlerdi. Ardından asıl Is- tanbul'un çizgilerini gördüm. Uçak Marmara üzerinden Yeşil- köy'e doğru kıvrıldı. Burada baş- ka bir toprak vardı. Rengi kırmı- zıya çalıyordu. "Senin kentin orası. İşte biıyü- muş, değişmiş, çok buyük olmuş, belki de tanıvamayacaksın onu." Ama o kolay tanımlanamaz di- namızmini hemen yansıtan, can- lı, insanla dolu bir yer. En az iki bin yıllık kültürel uzantıları olan, inanılmaz bir değişmeler şehri. "Bilgeleşmene sığın, iyi karşı- la onu." Oysa tstanbul iyi karşıladı beni. * Yeşilköy Havaalanı'nda yeni yapılmış olan dış hatlar termina- li sevimliydi. Onu gidip gelenler- den duymuştum, ama ilk defa go- rüyordum. Aralık ayında akşam erken oluyor. Turgut Kazan'ın otomobiliyle Beyoğlu'ndaki Baro bınasına gidiyoruz. İlk durakla- mamızı orada yapacağız. Kazan, Şişhane'deki altgeçitler, yeni açı- lan yollar arasında şaşınyor. Ka- sımpaşa'ya doğru inerek yeniden çıkıyoruz. Hatta Şişhane yokuşu- nu almak için ta ünkapam'na ka- dar yeniden uzanıyoruz. Trafik bütün butüne değişmiş. Baro'nun bulunduğu Piremeci Sokak'a Te- pebaşı'ndan girdik. VI. daireyi, Meşrutiyet Caddesi'nin başlangı- cını, onünden geçtiğimiz, düşleri- mi dolduran Pera Palas'ı şöyle bir gormuş oldum. "Ah. tstanbul! İstanbul! Sana dokunabilecek rni- yim?'Bır saat sonra Baro'dan çık tığımuda, inanılmaz bir ycıue, Beyoğlu'ndayım. Her şey bana bir düş gibi görunüyor. Bir ma- sal kahramanı gibi yıllarca uyu- dum da sonra da uyandım sanki. İlk ilgimi çeken Beyoğlu'nun ka- labalığı oluyor. Saat akşamüzeri 6 ile 7 arası. Caddenin bana dar görüneceğini biliyordum. Bunu bu duyguyu yaşayan kaç kişiden duymuştum. Daha geniş olan Batı kentlerinin caddelerinden sonra İstiklâl Caddesi, ilk bakışta dar görunüyor insana. Ama sonrala- n buna alışılıyor. Kaldırımlar ya- pılmış, kaldırımlar uzerinde yürtt- nebiliyor. Bu kaldırımların yapı- lıp sökülmesi, yeniden yapılması üzerine bir şeyler okumuştum ga- zetelerde. Önce kaldırımlarda yü- runebilmesi bana çok iyi geliyor. Ardından kaldırımların caddeden çok yüksek olduklarını fark edi- yorum. Doğal olarak çok tuhaf bir şey bu. Ama daha sonra bu- nun vatandaşlann otomobillerini kaldınmlar üzerine çekmelerini engellemek için yapıldığını düşü- nüyorum. Daha sonra gördüğürn, Cumhuriyet Caddesi'nin ortasını dolduran parmakbklar gibi. Her şeyi devletten ve belediye- den bekleyen bir gelenekten gel- diğimizi biliyorum. Eskiden de duşunürdüm, ama birçok Avru- pa kentleriyle küçük kentlerini ge- zip gördükten sonra çok daha iyi anladım bizde vatandaşın kentiyle ilgili hiçbir sonımluluk taşımadı- ğını. Kentlerin bozulmasındaki payın Türkiye'deki ekonomik - toplumsal yapıyla ilgili olduğu ka- dar, gene o yapının bir parçası, dahası çok kötu bir parçası olan insan öğesinin de aynı ölçüde kat- kıda bulunduğunu. Bunu sadece kente yeni göçenler, caddeleri her yerinden geçenler, taşıtlann önü- ne atlayanlar, kentin caddelerin- de kırda dolaşır gibi dolaşanlar için söylemiyorum; kentini, ma- hallesini, sokağını koruma bilin- ci bizde, her dönemde, parmakla sayılacak kadar az sayıda vatan- daşta vardı. Şimdi bu sorumsuz vatandaş bu caddeden çok yüksek kaldınmlan, güzelim caddeler or- tasındaki kışlayı andıran demir parmaklıkları, kentin ortasında- ki çirkin, ama zorunlu ustgeçitleri yaratmış. Ama daha sonra açık- layacağım, buna sanayicileri ve zengin vatandaşları da katıyorum; 1950'den sonra hiçbir hayal güç- leri ve geniş perspektifli bir bur- juvalaşma kültürleri olmadığı için toplu taşımacılığı hep engellediler. Yarın: Devleşen tstanbul gerçegi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear