23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 MART 1990**** HABERLERÎN DEVAMI CUMHURtYET/17 OLAYLARIN ARDENDAKI GERCEK(Baştarafı 1. Sayfada) kiler derlenmiştir. PKK'mn çoluk çocuk deme- den kanlı kmmlara girişen bir bölücii örgüt olduğunu kamuo- yu bilmektedir. Ancak bu gerçek de kuralı değiştiremez. Nusaybin'deki olaylar bir ba- kıma yararlı da sayılmalıdır. Çünkü Güneydoğu'ya dönük "resmi" bakışın ve açıklamala- nn gerçekleri tümüyie yansıtma- dığı bir kez daha ortaya çıkmtş- tır. Bu gidişle bir gün geriye dö- ntiş noktası geçildiğinde, devlet halkla ilişkilehni karşılıklı gü- ven duygusu üzerine bir daha oturtamayacaktır. Yartn çok geç olabilir. Güneydoğu'ya yainız kolluk kuvvetleriyle, silahla, baskı yöntemleriyle eğilmenin yanlışlığını durmadan dile geti- renierin seslerine bugünden ku- lak verilmelidir. Yurdumuzun bu bölgesinde yaşayan yurttaş iki arada bir de- rede kalmıştır: Yaşamak için ki- me sığınstn? Eşkıyaya mı, dev- lete mi? Eğer devletle ilişkisiyal- nız silahlı kolluk gücüne bağlı kahyorsa, o yurttaş boşlukta de- mektir. Bugün Nusaybin'de olan bi- tenler, dün ana muhalefet par- tisinde yaşananları da bir kez daha gündeme getirmektedir. Panilerdeki Güneydoğulu poli- tikacıları ve milletvekillerini sü- rekli dışlayarak yürütülecek bir siyasetin yurt yaranna olamaya- cağını anlamak zamanı gelmiş- tir. Siyasal partiler "resmi görüş" yörüngesinde yapılan "ıelkinler"e kapılarak Güneydo- ğu'dan gelen temsilcileri tasfiye ettikçe tehlikeli boşluk büyüye- cek, demokratik yollar tıkana- caktır. Bu alanda Ankara'daki "res- mi görüs"ün ötesinde bir hoşgö- rüye ve esnekliğe gereksinme vardır. Dünyada süregelen hızlı değişimi izleyen herkes artık Güneydoğu'da eski yöntemler- le kalıcı bir çözüme ulaşmamn otanaksızlığını görmektedir. Nusaybin'de halkın tepkileri- ni değerlendirirken insaflı, den- geli ve adaletli olmamn gereği- ne inamyoruz. PKK, yasadışı bir kanlı örgüttür; ama üyeleri ara- sında PKK'lı var diye aileler ce- zalandırılamaz; hele bir köy ya da kasaba halkma toptan suçlu diye kuşkuyla bakdamaz. Bir devletin içinde kendi halkma gü- vensizlikle bakan resmi görevli- lerle birlikte yönericiler çoğal- maya başladı mı, o devlette yan- lıs bir şey var demektir. Taner'e (Baştarafı 1. Sayfada) hisse senetierini borsada panik ya- ratılmaması amacıyla topladığı" savunuldu. SHP lçel Milletvekili Fikri Sağ- lar, banker faciasırun bir benzeri- nin lstanbul Menkul De|erler Borsası'nda da tekrarlanabüeceği- ni savundu. Sağlar, Devlet Baka- nı Giineş Taner tarafından yanıt- lanması istemiyle dün Meclis Baş- kanlığı'na verdiği soru önergesin- de, "Menkul Degerier Borsası'nda meydana gelen krizierin nedeni konusunda 'borsa bir kumardıf söziinün tanıfınızdan söylendigi doğnı ise, benzer sozleri soyleyen bir zamanlann Maliye Bakanı'nın akıbetinin tekrar edüecegi açıkör" görüşüne yer verdi. Sağlar, îaner- in Toplu Konut ve Kamu Ortaklı- ğı tdaresi'ni menkul değerler bor- sasında hisse alım satımıyla zara- ra soktuğu yolundaki iddıalan, önergesinde şöyle sıraladı: '— Toplo Konul ve Kamu Or- taklığı İdaresi (TKKOİ), Menkul Degerler Borsası'nda ne gıbi bir çalışma göslermektedir? Borsada alım-satım işlerinin amacı nedir? — Arçelik, Çelik Halat, Tektaş, Bolu Çiraenlo, Çukurova Elektrik AŞ, Hektaş, Kepez Elektrik ve Er- demir adlı şirketlerinde TKKO- t'nin ortaklığı var mıdır? — TKKOİ, borsada bangi yön- temle yer aimaktadır? Bakan Gii- neş Taner'in yöntemlerin seçimin- de müdahalesi söz konusu mudur? — Aracı banka, Tiirk Ekono- mi Bankası mıdır? Bn banka se- çiminde kıstas nedir? Sayın Ba- kan'ın herhangi bir baskısı olmuş mudur? — TKKOİ'nin borsa faaliyederi icin 'destekleme ve duzenleme hesabı' adı altında 1987de 5 mil- yar TL aynlmışken, 1989'da bu ra- kamın 50 milyar TL'ye çıkanldı- gını görmekteyiz. 1990 için ne ka- dar pay ayrıldı ve bu para ile bu- güne kadar ne gibi işlemler yapüdı? — Çukurova Elektrik AŞ'nin 50 milyar tuttuğu iddia edilen sah- te senetlerinin büyük bir kısmının Tiirk Ekonomi Bankası tarafın- dan abndıgı soylenraektedir. Bu miktar nedir? Bu sahte senetlerin TKKOİ adıaa alındıgı doğru mu? Olay ortaya çıkoğı anda piya- sadaki diğer sahte senetlerin de TKKOİ tarafından 'panik yaratılmasın' diye loplandığı doğ- ru mu? — TKKOt'nin 'Borsada güven sağlamak ve özelleştirilecek kuru- luşların hisse senetlerinin fiyatla- nnda istikrar sağlamak' amacıy- la kamu bütçesinden yaptığı har- camalaıia menkul değerler borsa- sının ayakta kaldıgı iddia edilmek- te. Şayet durum böyle ise, yapay bir borsanın uzun ömürlü olaca- gına inanıyor musunuz? Gelecekte banker faciasırun benzerinin Men- kul Değerler Borsası'nda da tek- rarlanmasından sorumlu kim ola- caktır?" MUHALEFETTEN SEÇİM OLMAZ A YAMT; Cumhurbaşkanı yetkisini aşıyor A.NKARA (Cumhuriyel Bürosu) — Cumhur- başkanı Turgut Özal'ın "Türkiye'de iktidar boş- luğu yok, erken seçime de gerek yok" ve "Bizim ANAP" seklindeki sözlerine muhalefet sert tep- ki gösterdi. SHP Genel Başkanı Erdal Inönii, "Özal anayasaya aykın davranıyor, yetkilerini aşan demeçler veriyor" derken DYP Genel Baş- kanı Süleyman Demirel de "Özal, Basbakan mı İçişleri Bakanı mı anlayamadık" diye sordu. SHP Genel Başkanı Erdal Inönü Ankara'da düzenlediği basın toplantısında Cumhurbaşkanı Özal'ın sözlerine ilişkin şunları söyledi: "Sayın Özal yetkilerini aşan demeçler veriyor. Yetkilerini aşan davranışlar yapıyor. Buna kar- şın hükümetin, ANAP yönetiminin gerekli dire- nişi, gerekli kendine güvenen davramşı gösterme- diğini de ber gün arka arkaya göriiyoruz. Bu dav- ranışlar hiçbir şekilde Tiirk siyasetine katkı yap- mayan davranışlardır. Kimse 'bu anayasayı ben beğenmiyorum, onun için bu anayasaya uyraa- yacağım. Benira yonelim anlayışıma uymuyor' di- ye anayasanın dışına çıkan ve bunu açıkça yapan bir yola gidemez. Sayın Cumhurbaşkanı bunu ya- pıyor. Seçimin yapılmasına karar verecek olan TBMM'dir. Onun ötesinde Sayın Cumhurbaşka- nı'nın ekonomiye müdahale ettiğini hem biliyo- ruz bem de kendisi söylüyor. Bu davranışlar tek- rar ediyonım, anayasaya aykındır. Anayasanın ge- tirdiği cumhurbaşkanlığı kururnunun çalısma sekline aykındır." Söz konusu davramşlann seçimi daha da ça- buklaştıracağını anlatan Inönü, sözlerini şöyle ta- mamladı: "Anayasaya aykın hareketlere karşı ne yapacak- sınız? Sade vatandaş olursa o zaman çeşitli yar- gı kuruluşlan bir yolunu bulup sade vatandaşı anayasa çizgisine getirebilir. Cumburbaşkanını anayasa çizgisine nasıl getireceksiniz? Bunun ana- yasada belirli bir şekü yok, ama siyasette şekli var. O da biilün giiçlerin kaynağı olan halka gitmek- tir ve halkın seçimde hangi davramşı destekledi- ğini göstermesidir. Böyle bir davramşla cumhur- başkanı anayasa çizgisine getirilir. Onun için Sa- yın Özal'ın anayasa çizgisi dışına çıkarak 'seçim yapılmayacak' demesi seçimin bir an önce yapıl- masının gerekliliğini söylemek demektir." Demirel'in tepkisi DYP Genel Başkanı Demirel ise Taşköprü'de gazetecilere yaptığı açıklamada, şunları söyledi: "Sayın Özal ne? Basbakan mı, İçişleri Bakanı mı anlayamadık. Siyasi tarnşmalarda taraf oldu- ğuna göre bir şey olması lazım. 'Terörii durdu- run diye talimat verdim' diyor. Ne sıfatla talimat veriyor? Göstermelik basbakan mı var da onu aşarak talimat veriyor? Kendi sıfatı nedir? Sıfa- tı tarafsız cumhurbaşkanı ise bu tartışmalardan yara alır. Kendi iktidannın kaynağı anarsidir. On sene terörii istismar ettiler, istismar ettikleri için bugün bu sıkıntılar var. Zaten ara rejirnin deva- mı olan bu rejimi bir tampon rejim haline getir- digi için tabii ki bir savunma içinde." Ölü kent Nusaybin Irlandah sanık nasıl kaçtı? Haber Merkezi — tstanbul'da bu ayın başında ortaya çıkan "ça- lıntı rnilyarlık lablo" olayının so- ruşturması sürerken olaya adı ka- rışan ve soruşturma süresince Türkiye*yi terk etmemeleri koşu- luyla serbest bırakılan iki Ingiliz vatandaşından biri olan Alan Jackson'un perşernbe sabahı kaç- ması yeni soru işaretleri yarattı. Giderek heyecanlı bir fılm öykü- süne dönüşen tablo satışı olayıy- la ilgili yetkililerin suskunluğu da devam ediyor. 23 şubat cuma günü polis tara- fından tstanbul'da gözaltına alı- nan ve 11 gün gözetimde kaldık- tan sonra "ülkeden aynlmamak şartıyla"' serbest bırakılan James Mullon, diğer tngiliz vatandaşı Alan Jackson'un önce- ki sabah tstanbul'dan ülkesine dö- nüşünü "kuşkuyla" karşılıyor. "Alan Jackson'a da benim gibi ülkeyi terk etmemesini söylediler, ancak onun pasaportunu alraadı- lar. Benimkini alıkoyuyoriar. Na- sıl çıktı, gitti bilmiyonım" diyen Mullon, Jackson'un 15 mart per- şembe sabahı gidişinin öyküsünü de şöyle aHtanyor: "Aynı otelde kalıyorduk. Sabah onunla görüşmek üzere resepsi- yondan aradım. Bir not bırakıp gittigİDİ söylediler. 'Cuma gele- ceğim' demiş. Sonra ben dışan çıktım ve öğleden sonra Jackson- un kansı beni lrlanda'dan aradı. 'Kocam şu anda Londra'da' dedi. Nasıl çıkabildigini sordum. Gali- ba polise para vererek başarmış yanıtını aldım. Şu anda Irlanda- da..." James Mullon, kendisine yar- dım amacıyla geçen cumartesi gü- nü gelen eşi Senga Mullon ile bir- likte kaldığı otel odasında olaya nasıl karıştığının öyküsünü anla- tırken "Ben kullanıldım. Suçum yok. Tam tersine olaya kanştığını bizzat itiraf eden ve hakkında delil bulunan Jackson'un pasaportu alınırken ve ülkeden çıkarken, be- ni niye burada luluyorlar anlamı- yorum" diyor. Savcılıkça serbest bırakıldıkla- n 5 mart tarihinden bu yana Alan Jackson ve kendisinin otelde bu- lunduklarını soyleyen Mullon, kendi pasaportu "tahrifat var" ge- rekçesiyle alınmasına karşın Jack- son'un se>'ahat belgesinin kendi- sinde kaldığını da belirtiyor. "Ben Britanya pasaportu taşı- KUŞKULU — 11 günlük gözetimden sonra ülkeyi terk etmemek ko- şuiuyla serbest bırakılan James Mullon (solda), vatandaşı Alan Jack- son'ın kaçışını kuşkuyla karşılıyor. IZMIR'den HJKMET ÇETJNKAYA (Baştarafı 1. Sayfada) Başta Cumhurbaşkanı Özal, Basbakan Akbulut olmak üze- re kimi bakanlar 1990 Türkiye fotoğrafını böyle çiziyorlar. Bu nedenle erken seçime gerek olmadığını söylüyorlar. Neden- se karşılaştırmayı 1980 önce- si ve sonrası otarak yapıyorlar. Hızlatırmanan terörü görmez- likten gelîp. pembe görüntüler sunmayı bir görev sayıyorlar. Cumhurbaşkanı Özal, erken seçime gerek olmadığını söy- lüyor sık sık. Arada bir 'bizim ANAP' diyerek tarafsızlığını da kanıtlamış oluyor. Muhalefetin ve birtakım çevrelerin erken seçimi gündeme getirmesini eleştiriyor. Şöyle diyor Özal: — Birtakım çevrelerin cum- hurbaşkanlığı seçimlerinden başlayarak takip ettikleri belli bir politika var. Bu politikayı her fırsatta aynı şekilde takip edi- yorlar... Yüzde 14'lük bir oyla ayak- lı. Onun yerine tarikatlara ya- kın bir milletvekili bakan yapıl- malı... Cumhurbaşkanı Özal ve Basbakan Akbulut 'çağdaş ve laik Türkiye fotoğrafı' gösterir- lerken ANAP'ın 'kutsal ittifakçı' kanadı, Milli Eğitim Bakanı Ak- yol'un görevden alınmasını is- tiyor. Devlet kadrolarını ele ge- çiren tarikatlara dokunulunca bırden ortalık ayağa kalkıyor. — Solcular Milli Eğitim Ba- kanlığı'nda örgütleniyor... Bugün tahrikatlar ANAP'ı destekliyor. Çünkü işlerine öyle geliyor. Devlette örgütlenme- nin en geçerli yolu siyasal ikti- dara destek vermek. Bunun için de erken seçime gerek gö- rülmüyor. Enflasyon, yaşam pahalılığı, terör şu bu vız geliyor ANAP ik- tidanna. Bir erken seçimle yı- kılıp gideceklerini biliyorlar. Ta- rikatlann desteğinde ayakta kalmaya çabalıyoriar... İran direniş lideri Mesut Re- tadurmayaçahşan ANAP ikti- ^ a v i , , ' n İ n Cumhurbaşkanı ' v 9 Ozal a çekiıgı telgraf bızce çok darı, nedense her terör olayın da bir kılıf bulmakta zorluk çek- miyor... Bugün Türkiye, İranlıların hesaplaşma yeri oldu. Savama ajanları tıpkı Amerikan filmle- rinde olduğu gibi eylem yapı- yorlar. Prof. Aksoy'un, gazeteci Emeç'in katilleri hâlâ buluna- madı. Nusaybin'de meydana gelen olaylarda 700 kişi gözal- tına alındı. Ama siyasal iktidar tüm bu gelişmeleri görmez- likten geliyor. Ya Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol'a tarikatlardan gelen yo- ğun baskılara ne demeli? Türkiye'de her şey yolun- Bir gazete haberine göresu- da... Terör eskisi gibi değil... çüstü yakalanmış Milli Eğitim Vitrinler ithal mallarladolu... Bir Bakanı Akyol. Çünkü Akyol'un de ithal ajanlar var... Nusay- Çağdaş Yaşamı Destekleme bin'de yaşam normale dön- Derneği'yle yakın ilişkisi var- müş... Sokaklardan tanklar çe- mış. Pro1. Necla Arat'ın öner- kilmiş... Çocuklar okulagidebi- diği şeyleri uygulamaya başlat- lirler... mış. Sonra dini bütün eğitimci- Ne diyor İstanbul'da İslamcı leri görevden almış, onların ye- genclik adına gösteri yapan rine Köy Enstitüsü düşüncesiy- 600 kişi: le davranan kişileri atamış. Milli — Ey intikam alıcı olan Rab- Eğitim'de ortalık bu nedenle bimiz. bizi intikamına memur tozduman. En kısa zamanda et.. Bakan Akyol'un kellesi alınma- Bu gidiş başka gidiş... ilgi çekicidir. Recavi mektubun- da şöyle diyor: "Humeyni'nin insanlık dışı rejimi, uluslararası hukuku ve anlaşmalan hiçe sayarak iran- lı mültecilere ve direnişçilere saldırılannı sürdürmektedir Topraklarmızda Türk egemen- liği sürekli olarak bu utanç ve- rici rejımin ajanları tarafından ihlal edilmektedir. Bu nedenle, iran halkının direnişi. özgürlük ve barış adına bu teröristlerin cezalandırılmasını istiyorum." yordum. Bu dunımda benim bii- kümetimi temsil eden buradaki konsolosluğun bana sahip çıkma- sı, avukat ve lereüman tutmarada yardımcı olması gerekirken onlar da gereken ilgiyi göstermiyoriar" diyerek yalnız bırakıldığından ya- kınan James Mullon, 2 yaşında- ki oğlu Graeme'yi bırakıp Istan- bul'a gelen eşinin getirdiği para ol- masa günlük 130 bin lira olan otel masrafını bile karşılayamayacağın söylüyor. Mullon, tablo hırsızlığı ve satı- şıyla ilgili en ufak bir bilgisi olma- dığını savunurken basında yer alan "Irlanda Katolik Gönnllü Gücü" (Ulster Volunteer Force) adına çalışDğı iddialannın da düz- mece olduğunu" belirtiyor. Mullon, soruşturmanın sonu- cunu endişe ile beklerken olayın ardındaki sis perdesi de henüz ara- lanmış değil. Polis ve savcılık yet- kilileri, Alan Jackson adındaki îr- landalımn önceki gün ülkesine na- sıl döndüğüne ilişkin bir açıklama yapmaktan kaçınırken olay arka- sındaki soru işaretleri de çoğaldı. Jackson'ın diğer yurttaşı gibi hakkında yurtdışına çıkma yasa- ğı bulunmasına ve pasaportuna el konuldugu savalıkça belirtilmesi- ne karşın nasıl uçağa bindiği an- laşılamadı. Diğer tngiliz James Mullon'un ifadesine göre ise Jackson'un pa- saportuna da savcılık karanna karşın el konulmadıgı öne sürü- lüyor. tstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şubesi'nin iki tngilizin ara- nıp aranmadığına ilişkin lnter- pol'den istediği bilgiye ne yanıt geldiği de henüz açıklanmadı. Mali Şube yetkilileri, Ingilizlerin savcıhkça serbest bırakılmasına karşın Interpol'den gelecek yanı- ta göre salınacaklanm bıldırmiş- ti.Ayrıca son yılların en büyük tablo kaçakçılığı olayına adı ka- rışan ikisi lngiliz beş kişinin sav- alığın takdir yetkisini kullanarak soruşturma sürerken serbest bıra- kılmaları ise anlaşılamadı. fBaftarafı 1. Sayfada) Herkes birbirine korku ile bakı- yordu; halk guvenlik güçlerine, üniformalılar gazetecilere, gaze- teciler özel time... Dünkü görüntüsüyle ölü bir kentti Nusaybin. İnik kepenkler, caddelerde gezinen korku, tnaki- neli tüfekler, televizyonun dış kaynaklı haber fılmlerindeki gö- rüntüleri anımsatıyordu. Ama bu- rası, nüfus kâğıtlahnda "TC" ya- zan insanların yaşadığı Suriye sı- nırına bitişik altmış bin nüfuslu bir ilceydi. Irak'a uzanan transit yolun kıyısında, içindeki mallara, gezenlerin özenerek baktığı "ka- çakçıiar çarsısı" olan, bilmem kaç oktavh elektronik müzik aletiyle arka sokaklarında işsizliğin ve yokluğun kol kola yaşadığı Nu- saybin'de ne olmuştu da halk ke- penklerini indirip evlerine çekil- miş, caddelerinde tek tip giysili- lerden başka kimse kalmamıştı? Çok öteye, 12 EylüPe, olağa- nüstü hal uygulamasına, PKK'nın ilçede yürüttüğü zora dayalı pro- pagandasına, özel timin caddele- rinde estirdiği teröre değin gitme- den de bu sonınun yanıtı alınabi- lir. 1989'un ekim ayıydı, Nusaybin yakmlarında öldürülen dokuz PKK'hdan beşinin ailesi ilçe mer- kezinde yaşıyordu. Cenazeler ge- tirilmiş, ancak ailelerine verilme- mişti. îlçede bir dedikodu yayd- Maliye'de yeni mescit AN KARA (Cumhuriyet Bü- rosB) — Maliye ve Gümrttk Ba- kanhğı'nm, TBMM karşısında- ki yeni binasımn mescidi dün kılınan cuma namazı ile ibade- te açıldı. Bakan Ekrem Pakde- mirti'nın makamının bulundu- ğu blokta yer alan mescitteki flk namazı 1S0 kadar bakanlık per- soneli kıldı. Bakan Pakdemirli'nin ma- kam odasının bulunduğu A blokun alt katında yapılan mes- cidin faaliyete geçmesiyle birlik- te, eskiden mescit olarak kulla- nılan salon arşiv hızmetlerine ayrtldı. Pahalı hab ve eşyalarla döşe^ nen mecsitteki ilk namaza, Ba- kan Pakdemirti ile bakanlık ve üst düzey yöneticilerinin katıl- madıkları gözlendi. Mescidin girişine asılan levhada, "Birbt- riaize girmeyin ki maneviyatı- nız sarsılmasın. doletimîz git- mesin. İçinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bi- lir. Göklerde olanlan da yerde olanlan da bilir. Allah her şeyc kadirdir" ayeti yer aldı. Ankara Muftulüğü'nde gö- re\'li hocanm okuduğu hutbede, "Şurayı inşa eden. sebep olan, eaıir veren, taş tgştyan berkese, niyeti ölçusünde. burast dur- dukça. içinde ibadet edildikçe hayır yazıiacaktır" denildi. Hutbede, camilerde yalntz iba- det edilmediği, her rürhı "beseri Bmnasebet"in de buralarda öğ- renildiğine işaret edilerek, "Ama ne acı bir itiraftır ki bu, şimdi ibadet bik tam olarak ya- pılamıyor. Vergiyi bile kanuni 'bMoğu balde alamıyorsunuz, ibadeti nasıl yaptıracaksuuz? Herkesin vergisini de, zekâtıoı d* vermesi, ibadetini de, gore- vini de yerine geürmesi lazım'* denildi. Dinde yaygın eğitim (Baştarafı 1. Sayfada) Diyanet Işleri Baskanlığı'nın 84 bin 712 çahşanı, 232 rnilyarlık büt- çesi yurt çapına yayılmış 4 bin 715 Kuran kursu ve kontrolündeki 62 bin 942 cami bulunuyor.Diyanet İşleri Başkanlığı verilerine göre başkanlığın denetimine tabi olan Kuran kursu sayısı 1979'da 2 bin 610 iken, 1989'da yüzde 100'e ya- kın artış göstererek 4 bin 715'e çık- tı. Başkanlığın her yıl ortalama 234 Kuran kursu actığı saptandı. Aynı dönemde her 835 kişiye bir tane düşen camiler aracılığıyla va- tandaşlara ulaşma olanağı yaratı- lırken, her yıl ortalama 1500 ca-. mi yapıldığı kaydedildi. Aynı dö- nemde, Diyanet İşleri Başkanlığı- nın personeli de yüzde 100'e yakın arttı. Diyanet İşleri Baskanlığı'nın hedeflerinin başında, okullarda etkinük sağlamanın geldiği ifade edildi. Bu etkinliğin özellikle okul kütüphanelerine gönderilen dini yayınlar aracılığıyla sağlanmaya çalışıldığı belirlendi. Yılda 4.5 mil- yon kitap basan Diyanet İşleri Baskanlığı'nın, her çıkardığı kita- bı da 100 binin üzerinde basması dikkat çekici bulundu. Başkanlık fîyatı 3 bin lira civarında olan bu kitapların büyük bir bölümünü ücretsiz dağıtıyor. Parayla satılaıı- ların bedeli ise piyasa koşullarına göre oldukça düşük tntuluyor. Diyanet İşleri Baskanlığı'nın gi- rişimleri sonucu geçen yıl 4 ilahi- yat fakültesi bünyesinde ilahiyat meslek yüksekokulu kuruldu ve yenilerinin açılması planlanıyor. Başkanlık, son olarak da TRT ve Anadolu Üniversitesi nezdinde Açıköğretim Fakültesi'ne bağb ila- hiyat bölümü kurularak, TV'den din dersi verilmesi için girişimle- rini sürdürüyor. Başkanlığın 1990 hedefleri ara- sında ise yeni yatılı Kuran kursla- rı açılması ve burslarla din eğiti- mi gören öğrencilerin desteklen- mesi bulunuyor. Başkanlık, bu yıl için müftülük hizmet binası, ya- tılı Kuran kursu ve personel loj- man inşaati için 9 milyar 412 mil- yon lira, yurtiçi burslar için de 700 milyon lira ayırdı. Diyanet İşleri Başkanlığı, Ana- yasa Mahkemesi'nin 633 sayılı Di- yanet Yasası'nı "laikliğe aykın" bularak iptal etmesinden bu yana. yeni yasa çıkarılamadığı için hâ- lâ bu yasaya göre çalışıyor. Ana- yasa Mahkemesi, 1979 yılında za- manın Cumhurbaşkanı Fahri Ko- rutürk'ün başvurusu üzerine bu yasayı iptal etmişti. Korutürk'ün iki kere TBMM'ye geri gönderdi- ği yasanın Resmi Gazete'de yayım- lanarak yürürlüğe girmesi üzeri- ne "Yasanın 22. maddesinin birin- ci fıkrasında yer alan 'Diyanet tş- leri Başkanı ile kuruluşun bütün görevlilerinin itikadı, ibadeti, ta- vır ve hareketlerinin İslami töre- lere uygunluğunun çevrelerinde bilinir olması' hükmü anayasanın laiklik ilkesine aykındır" gerekçe- siyle Anayasa Mahkemesi'ne yap- tığı başvuruyu değerlendiren mah- keme, yasanın TBMM'de, Koru- türk'ün itirazına karşın yasalaştı- nlmasını "biçim olarak anayasa- ya aykın" buldu. Anayasa Mahkemesi'nin 1979 yılındaki iptal kararında, yeni ya- sa çıkarılana kadar iptal edilen ya- sanın 1 yıl geçerli olmasıru öngör- mesine karşın, geçen 10 yılda ye- ni yasa çıkarılamadı. Her yıl büt- çe görüşmelerinde. sorumlu dev- let bakanının, "Önümüzdeki yıl yeni yasa çıkanlacak" sözu vgrme- sine karşın, bu sözün gerçekleşme- diği ifade edildi. Yeni yasa çıkarı- lamamasına en önemli gerekçe olarak 1961 Anayasası'nda olma- dığı halde 1982 Anayasasfnm, 136. maddesinde yer alan "Baş- kanlık, laiklik ilkesi doğrultusun- da çalışır" seklindeki hüküm gös- terildi. "Devlet eliyle din bizmeti verilemez" tartışmalan sürerken, 1982 Anayasası'nda yer alan hük- mün yeni bir Diyanet Yasası çıka- nlmasını daha da zorlaştırdığı ifa- de edildi. KİRALIK EV (var mı?) Bir gazeteci "uygun" koşullarda kiralık ev arıyor. İlgilenenler için gece-gündüz Tel: 512 05 05'ten 408 GÖRÜLMÜŞTÜR İlhan Selçuk 6. bası 5000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yavmtarı Türkocağı Cad. 39-41 CaSaloğlu-tstanbut Ödemeli gönderilmez. maya başladı. Öldürülenler göz- leri oyularak, kulakiarı kesilerek toplu halde elbiseleriyle gömülü- yorlardı. Halk mezarlığa yürüdü. Nusaybinliler "ÖHilerimizi iste- riz" diyorlardı. 1 Nisan 1987'de Ömeryan Dağlan'nda öldürülen 20 kişinin cenazelerinin ailelerine verilmeden toplu olarak gömül- düğü yolundaki söylentiler, zaten ilçede olumsuz bir havanın yasan- masına yol açnuştı. örgüt de "Cenazelerimizi vermediler. Ha- ni bunlar gelenek ve göreneklere saygıhydılar. Bizi 'Dinsiz ve AJlahsız' diye tanımlıyorlar ama ölülerimize dini tören bile yapürt- mıyorlar" propagandalarını yo- ğun biçimde sürdürüyordu. Halkın mezarlığa yürümesinin ardından ilçenin önde gelenleri kaymakama çıkıp cenazelerin ve- rilmemesi halinde, büyük olayla- rın çıkacağını anlatmışlardı geçen yıl. Bunun üzerine toplu olarak gömülmeye hazırlanan beş ceset, sahiplerine verilmiş, olaysız tören- lerle cenazeler gömülmüştü. Işte bu olayın izleri hafızalardan da- ha silinmeden Savur'da öldürülen on üç kişiden beşinin Nusaybinli olduğunun haber alınması, daha önce yaşanan gerginliklerin uç vermesine yol açü. önceki gün yaşanan olaylı cenaze töreninden bir gün önce haber ilçeye ulaştı- ğında, dükkânların kepenkleri bi- rer birer inmeye başladı. Kimine göre bu, daha önceki cenazeler- den olanlan engellemeye, ilçe hal- kından birinin cenazesine sahip çıkmaya yönelikti. Ancak devle- tin istihbarat birimleri böyle dü- şünmüyordu. PKK'nın bu yıl ba- şında başlattığı bir çalışma vardı bölgede. Örgüt, yörenin önde ge- lenlerine gönderdiği mektuplarda "Haikı mücadeiemize katmak için cenazelerimize sahip çıkabm, sessiz de olsa ölülerimizin arkasın- da yüriiyelim" çağrısı yapıyordu. Işte Nusaybin'de önceki gün yaşanan olaylar, bu iki çizginin keşiştigi yerde uç verdi. Binlerce kişi cenaze törenine katılmıştı. Halka göre polis müdahale et- mezse törene katılanlar sessizce dağılacaktı. Hatta ilçede görev yapan polisler cenaze sahiplerine gelip başsağlığı dilemişlerdi, ama Sürt'ten Mardin'den getirilen özel tim, halkı "sıkışünnış", yaşanan "dağılma panigi" içinde de sılah- lar patlamıştı. Belediye Başkanı Müslim V'üdınm'a göre insanlar "herkes evlere" diye kovalanıyor, diğer yandan polisler bastıkları evde kimi bulurlarsa gözaltına alı- yorlardı. Halka göre gözaltına alı- nanların sayısı beş yilzü aşmış bi- ne dayanmıştı. Bölgedeki devlet görevlilerine göre gerek olay, ge- rekse de gözaltındakilerin sayısı hakkında hiçbir sorumlu buluna- madığından bilgi almanın olana- ğı kalkıyordu. OO/T ,EM UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) Perker'den sonra bu göreve General Behçet Türkmen ge- tirilmişti. Basbakan Adnan Menderes, müsteşarı Korur'u "Bu işe gir, gör bakalım" diye Milli Emniyet Başkanlığı'na atar. Daha sonrasmı 1960 ihtilalinden sonra kurulan Yüksek Adalet Divanı'nda "örtülü ödenek davast" nedeniyle yargı- lanan Ahmet Salih Korur'un sözlerinden öğrenelim: "Milli Emniyet'in diğer devletlerle münasebeti vardır. Baş- ta Amerikalılar, sonra ingilizler, sonra Fransızlar, sonra da İtalyanlar.. (...) Bunlardan da hizmet mukabili bir miktar alı- nır. (...) Altı ay emirleri veçhile bilfiil Milli Emniyet reisliğini üzerime aldım. Bendenize emir verirken o zaman şöyle de- di: 'Bu işe gir. Gör bakalım, mahiyetini öğren.' B'trçok dedikodular vardı. Dedikodular şuydu: Amerikalı- lar bizim Milli Emniyet'e hâkimmiş, vermekte olduklan para- lar dolayısıyla Milli Emniyet Teşkilatımıza nüfuz etmektedir- ler. Bütün dosyalanmıza Amerika'nın milli emniyeti hâkim- dir. Bu şay/a kulaklanmıza gelmekte idi. Bu ise başladıktan sonra bilhassa teşkilatı bu cihete yönelttim..." Korur'un mahkeme önünde anlattıklarının bundan son- raki bölümü dehşet vericidir. Tutanaklardan aktarıyoruz: —Hakikaten baktım ki bilhassa İstanbul'da bir mektep, İs- tanbul teşkilatı ve Yeşilköy'deki soruşturma teşkilatı tamamı ile Amerikalıların emrinde idi. istanbul'daki mektebin maa- şını Amerikalılar, doğrudan doğruya mektebin müdürüne tev- di etmekte idi. Yeşilköy'deki soruşturma teşkilatının da ma- aşını doğrudan doğruya Amerikalılar vermekte idi. Ayrıca İs- tanbul'daki Milli Emniyet Teşkilatımıza da para vermekte idi- ler. Amerikalılar, doğrudan para vermektedirler ve bunlar son- ra merkeze bildirilmektedir, ama Amerikan istanbul Servist nin Başkanı bu paraları doğrudan verip ve onlardan doğru- dan hesap almakta ve iş ist&mekte oiduğu için memuriann izzeti nefislerini rencide eder vaziyette idi...(...) Amerikalılar (..) bizim memurlan kendi memurlart gibi kullanmaktadırlar. Dinleme servislerindeki memurlanmız da Amerikahların elin- de, bühassa teleton servisleri. Beyoğlu'ndaki bir nokta. 8un- lann maaşlarını doğrudan doğruya Amerikalılar vermekte- dir... Ahmet Salih Korur, durumu Basbakan Menderes'e anla- tır. Menderes, CIA'dan gelen paranın Milli Emniyet bütçe- sine konması ve bu tür parasal ve kişisel ilişkilerin kesil- mesi için emir verir. Menderes olayı şöyle anlatır: ...Amerikalıları darıltmayalım, daimi olarak servislerine muhtacız. Bizim servise mensup olan memurlar, doğrudan doğruya Amerikalılardan para alıyorlar gibi bir vaziyete düş- meyi önleyelim dedim. Bize yapacaklan yardımı malzeme ola- rak yapsınlar. Teknik malzemeleri çok fazladır. Bizim servi- sin bu malzemeye ihtiyacı vardır. Bu yo/da yardım yaparlar- sa memnun oluruz. Bu, haysiyete dokunacak bir nokta teş- kil etmez, şeklinde görüştük ve bu surette idare ettik vaziye- ti.. Peki, Amerikalılar ile bu parasal ilişkiyi kuran kimdir? Milli Emniyet Başkanı General Behçet Türkmen! Korur, mahkeme önünde General Türkmen'i şöyle suç- lar: Behçet Türkmen'in günahı. Amerikalılar bu kadar işin içi- ne nüfuz etmişti. Ve zaten servisten ayrılmasının başlıca şe- bebini, bu hali teşkil etmekte olduğunu zannediyorum. (Ör- tülü ödenek davası. Tut. S: 249) Bugün MİT-CIA ilişkileri nasıl yürüyor? Eğer Amerikalılar MİT'in haberalma kaynaklarından ya- rarlanıyorsa, o zaman, en azından şu Güneydoğu olayIan nedefiiyle bu konu üzerine uzun uzun düşünmemiz gere- kiyor. "Milli" olması gereken "istihbaraf Amerikalılara niçin açı- h r ? , MİT'in sivilleşmesi konusundaki en canalıci nokta bu ol- malıdır. CUNEYT ARCAYUREK yazıyor (Baştarafı 1. Sayfada) da, Bakan Ekrem Pakdemirli'nin buyurduğu törenle mescit açılı- yor. Yeni bakanlık binası Harp Okulu'na beş yüz metre. Sağa sap, yukarı doğru yürü. Harp Okulu. Kızılay'da Yeniçarşı'dan, İzmir Caddesi'nden hoparlörlerte cu- ma namazı asfalta yansıyor. Dev- letin laik olduğunu, insanları bağlamadığını soyleyen TÖ ise, Daily Nevvs gazetesinin kuruluş yıldönümünde düzenlenen re- sepsiyona teşrif buyurmuşlar. Patron İlhan Çevik, "Çankaya^ dan aldığı" ricayı kendisine ile- tiyor. "Başyaver benden sizi 'ayakta tutmamam' için özellikle rica ettiler, şöyle buyrun özel köşeye" diyor. TÖ, hayretle "Ya, öyle mi?" yanıtını veriyor. TÖ'yü ayakta tutmak?.. Bir sağlık kaygısından çok, gelişen olaylar arasında daha başka an- lamlar içeren bir ifade biçimi olu- yor. Güneydoğu'dan gelen bir ar- kadaşımız gördüklerinden sonra derinleşen kaygılarını bize akta- rryor. Kbmünizm, kapitalizm, de- mokrasi... Hepsi iflas eden sis- temler. SağlıkJı bir ülke için tek yol islam! Açık seçik, hemen her toplantıda ilgilinin, yetkilinin göz- lerine baka baka bu sloganlar atılıyor Devletin ana ilkeleri ile kural- larını simgeleyen koltuktan yan- sıyan seşler ise yaşanan gerçek- lerin tam tersi. Amerikan biçimi yönetime merak sarmış ya, Milli Guvenlik Kurulu'nun adını bile ingilizceden çeviriyor. "Ulusal Guvenlik Konseyi" olarak "so- rumlulukları, ulusal birliğin mu- hafaza edilip edilmediğini değer- lendirme görevi" varmış. Zaten bırakalım anayasayı bir yana, cumhuriyetin gelenek ve göre- nekleri bunu buyuruyor, amma velakin söylenenlerle gerçekler birbirini tutmuyor. Devleti simgeleyenlere karşı saygı, hemen her gün resmi bir toplantıda ayaklar altında. Dev- letin birliğiyle bütünlüğünü ku- MARMARİS MARTI OTEL İŞLETMELERİ A.Ş. Olağan Genel Kurul İlanı Tic. Sicil No: 94794 / 40132 o •£< •• tMrtr "tosaı» *e <aara m*ch» ve m^rakıp '5 gur 9vfV>nc*n ıtMm r^kvĞ» ik*»* ı>« c«ni tsr-ste m TOPLANTI GÜNDEMİ 10 Kaytlı sema/e^ Sar<a> •« ~caı»' Vdan X 000 000 000 - S*r-navo P%va»as< •*. jruh, r MARMARİS MARTI OTEL İŞLETMELERİ A.Ş. Ana Sözleşme Tadil Tasansı E ş * ı ' 5 000 000 000 - ''B esm.lyar: TL etuo Hertnn S0O • rB«v<- 1 000 000 000 -(&"fiıtr a'i TL On 3u sefnayenm 263 500 000 - ( 136 500 000 - •Vu Uaoo* E- $ırn* 2*99 s B<s«"naT«5> 3CO0OOOCX0 • ve» ! w a r * r oâtrm'i 5 000 000 00C • iBeyrvyan TL df S«ma>«nıi 783 500 000- (Yadryuiall- ^ B. ry-mi^r rara*'-dan T»R»O odantiı 136 500 000 tyut&jz#lım*t<ır1>*ş<ruzb«M TLtk Mna «»nı 3 rjOO 000 X0 - HXmıîv »r T . » k,sm< î ' 3 sarı» >•'» '00 000 000 (Qtrr* caklaması gereken, düne kadar kucakladığı bilinen odak nokta- ları, yaşadığımız olaylardan son- ra, nasıl oluyor da "ulusal birli- ğin muhafaza edildiğini" gonül rahatlığıyla söyleyebiliyorlar? Dinci akımlar aşama aşama devleti ele geçiriyor. Bugün şu- rada, yarın başka bir yerde, ama sürekli, planlı, inançla belirledi- ği yolda yürüyor. Güneydoğu'da- ki gelişmeler, sadece teröristin vur-kaçından ibaret mi? Yoksa derinden derine başlayan, artık su üzerine çıkan kimi eğilimler giderek güçleniyor mu? Yazmak yok, söylemek yok! İyi, ama olaylar Kürtçülüğü din- cilikle birleştirmiş. bütün "izmleri" dışlayan, İslama dayalı bir kurtuluş yolu arayan gelişme- leri ne yapacağız? Daha doğru- su devlet bunun neresinde, ne yapıyor, doğrusu bilemiyor insan. TÖ, beğensin beğenmesin, inansın inanmasın, Doğu Perin- çek, on beş gün süreyle bölge- de gezmiş, gözlemlerini aktan- yor. Devletin Kürt sorununu as- keri yöntemlerle oözme politika- sının iflas ettiğini söylüyor. Köy- lünün göçe zorlandığını bildiriyor. Eruh, Şırnak, Cizre, Lice, Hani köylerinin boşaltıldığını. bahara "büyük göç dalgasının" daha ge- leceğini açıklıyor. "Güvenilir kaynaklara" dayanarak önemli bir sav atıyor ortaya. Devletin Irak'a karşı Barzani ile işbirliğine gittiğini öğrenmiş, "Ayrıca, dev- letin iran Kürdistan Demokratik Partisi'ne Şemdinli'de serbest pazar verdiğini" fotoğraflarla saptadığını anlatıyor. Erdal inönü, zirve toplantısın- da "gizli Meclis oturumunda yet- kililerden doyurucu bilgi alma- dıklarım" söylerken haklı. Bütün bunlar, Güneydoğu'daki gelişme- ler, gazetelere yansıyan, bir ga- zetecinin saptadığı cinsten bilgi- ler veritmiyor Meclis'e. Örneğin, gizli otummda "İslami akımlarla ilgili neler söytendiğini" sorduğu- muz liderler, milletvekilleri "He- men hiçbir şey" yanıtını veriyor- lar. Sadece Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, "AT'nin, Türkiye'de İs- lami gelişmelerden kaygılı" oldu- ğunu söylemiş. Ne iktidar boşluğu ne de er- ken seçim varmış! TÖ, oturduğu koltuğun dışına çıkmış, ANAP : tan "bizim parti" diye söz ede- rek, Türk halkı ile Türkiye'nin ge- leceği ile bütün siyasal partiler- le inatlaşarak bir ingilizce gaze- teden yabancı misyonlara böyle seslenmeyi yeğliyor. Dinci akımlar, Kürt sorunu, yaygınlaşan terör... Yanı sıra "var hükümet, yok hükümet" gerçe- ği hemen her gün huzurumuzda. "Ulusal birliğin muhafazası" kös dinliyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear