25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16MART 1990 Moskova Izlenîmleri IV MELİH CEVDET ANDAY Geldik Moskova tiyatroları konusuna... Böylece "Moskova Izlenimleri" adını verdiğün dizi sona eri- yor. Moskova'da aşağı yukan doksan tiyatro varmış. Bunlann altmışı ödenekli imiş. Geri kaian otuz özel tiyatrodan kimi devlet yardımı istiyor, kimi istemi- yormuş. Ödenekten yararlanmak istemeyen özel ti- yatrolar, demek bilet satışı ile yetinerek işlerini yiı- rütebiliyorlar; yiirütebileceklerine inamyorlar. Bu inancın tek desteği, elbette Moskova halkının tiyat- roseverliğidir. önceki yazüanmda da değindiğün gi- bi, hiçbir tiyatroda günü gününe yer bulunamaz, sıraya girmek gerekir. Büyük hümanist Erasmus, sevgi ve barışa varma ülküsünu, insanların sanat ve bilimle eğitilmesine bağlıyordu. Demokrasiler için tek güvenilecek yol budur sanınm. Taganka Drarn ve Komedi Tiyatrosu'nda "Pha- idra'Vı gördük önce. Konuyu, Azra Erhat'm "Mi- toloji Sözlüğü"nden alarak yazayım: "Girit kralı Minos'un kızı Phaidra, Atina kıralı Theseus'un ka- nsı olur, oysa yiğit daha önce Amazonlardan biriy- le evlenmiş ve Hippolitos adında bir oğlu olmuştu. Phaidra, Theseus'tan iki çocuk doğurduktan son- ra iivey oğlu Hippolitos'a âşık olur ve ona aşkım açmak cüretinde bulunur. Delikanlırun, bu doğa dışı sevgiyi nefretle karşıladığını görünce, onu These- us'a suçlar. Babasınm kovduğu Hippolitos da ara- basından düşerek ölür. Phaidra Iju suçu işledikten sonra üzüntüsünden canına kıyar" Bu öyku birçok tragedyaya konu olmuştur. Eski çağda Sophokles'in bir oyunu (kayıp), Euripides- in, biri günümuze kalan iki oyunu, Seneca'nın bir tragedyası var. Konu, Fransa'da özellikle Racine (1677) tarafından işlendi. Gluck, Pizzetti gibi bes- teciler de bu öyküyü ele aldılar. Ben Taganka Tiyatrosu'na giderken, kimin oyu- nunu seyredeceğimizi bilmiyordum, bir bale göste- rimi ile karşılaştık. Düzenli, başarılı bir gösterim- di elbet, ama bana biraz uzun tutulmuş gibi geldi. Sonra arkadaşlanmın da bu kanıda olduklannı gor- düm. Bu oyunu îstanbul Festivali için çağırmamı- zın hiçbir nedeni yoktu. Ben Taganka Tiyatrosu'nda, Puşkin'in "Boris Goduno\"unu görmek isterdira, ama buna olanak bulamadığımız için çok üzüldüm. Uzuntümün ne- deni yalnızca oyundan kaynaklanmıyordu, bu oyun- da Boris Godunov rolünü oynayan Nikolay Guben- ko'nun Sovyetler Birliği Kültür Bakaıu olmasıydı bana ilginç gelen. Fakat bakan olduktan sonra, oyu- na yalnızca haftada bir gün, pazar matinesinde çı- kıyormuş Gubenko, yer bulunamadı. Yakın zaman- lara kadar, sinema oyuncusu Melina Merkuri, Yu- nanistan'da kükur bakanı idi. Bir romancı ve se- narist olan Semprun bugün Ispânya kültür baka- nıdır. Oyun yazan Vaclav Havel, bildiğiniz gibi Çe- koslovakya'da cumhurbaşkanı seçildi. Demek sa- natçılara yönetimde görev verrne anlayışı yayıldık- ça yayılıyor. Sonra, Vakhtangov Akademi Ti>t atrosu'nda "Zo- ya'nın Apartmanı" adlı oyunu gördük. Ünlü yazar Bulgakov'un ilk buyük komedyasıdır bu, 1935 yı- lında oynanmış ve yasaklanıncaya dek yuz kezden çok sahnede kalmış. Ama yazılması 1926'ya uza- nıyor. Ikisi arasında kimi aynmlar olduğu bilini- yor. Konu, NEP (Yeni Ekonomi Politikası) döne- mindeki Moskova yaşamından kaynaklanıyor. Olumlu olumsuz bir baş kişiyi içermeyen bir satir. Bu oyun Batı'da, özellikle Paris'te tanınmıştır. Vi- eux Colombier Tiyatrosu'nda, kimi değişiklikler ya- pılarak repertuara alınmış, fakat Bulgakov, bu de- ğişikliklere razı olmamış. Oyunun birçok kez yeni- den yazıldığı anlaşüıyor. Konuyu bilmediğinüz, gos- terim sırasında kimsenin çevirisinden de yararlana- madığımız için (gerçekte böyle bir şey rahatsızlık verici olurdu) oyunun esprisine varamadık. Yerli ol- ma niteliği ağır bastığından bizim seyircimize ilginç gelmeyebilirdi. Bu iki oyunu bir yana bırakırsak, daha sonra gör- düklerimiz gerçekten heyecan vericiydi. Şimdi sıra- sıyla onları aniatayım. Genç Seyirci Tiyatrosu'nda, Dostoyevski'nin "\!er- alündan Notlar" adlı romarunın oyunlaştınlmış gösterimini görmeye gittik. Dostoyevski'nin, ken- dine özgü yaklaşımını (bir bakıma dehasını desem daha yerinde olacak) en iyi anlatan bu şaşırtıcı ya- pıta hep hayran olmuşumdur. Andre Gide şöyle di- yor: "Bence Yeralbndan Notlar'la Dostoyevski'nin yazarlık yaşamının doruğuna ulaşınz. Bu kitabı ben* (ve bu konuda yalnız değilim), bütıin yapıtlarının kilit taşı olarak görüyorum." Romanın (burada piyesin) kahramanı, bir bakan- lıkta memur olan genç bir adamdır. Kendisini şöy- le tanıtıyor: "Ben hasta bir adamım... tçi hınçla do- lu, gösterişsiz bir adamım ben. Sanıyorum, kara- ciğerimden hastayım" Böyle başlayıp uzun uzun kendisini anlatır. Bu bölümün türaü piyese alınmıştı ve oyuncu sahnede kendi kendine konuşuyordu. Ol- dukça güç bir iş! Fakat Gvozditski, bu bıiyük ar- tist, rolunun hakkını öylesine verdi ki, çok yavaş sesle konuştuğu halde, seyirci, bir sözcüğü bile ka- çırmamak için onu büyük dikkatle ve soluk soluğa dinledi. Romanın arkadaşlarla meyhanede buluş- ma sahnesi tümden bırakılmış ve genelev kadını ile karşılaştığı sahneye geçilmişti. Adam, bu sefil ya- şamdan kurtarmak istediği kadını, sonunda evden kovar. Dengesizliğe bakın! Gerçekte ne dengesiz- dir o, ne de hasta. Bizim gibi, herkes gibi bir adam. Işte Dostoyevski'nin dehası burada kendini göste- rir, bizd bize bir hasta kişüiğinde tanıtır. tşte bu oyu- nu dâvet ettik Istanbul'a. Tiyatroseverlerimiz, bil- medikleri bir dilde, Rusça'da bir oyun seyredecek- leri için güçlükle karşdaşacaklannı sanmasınlar. Bu- radaki gösterimde eşzamanlı çeviri yapılacaktır, fa- kat bence ona bile gerek yok, romanı okuyup git- mek yeter. Böylesi daha da iyi olur diyecegim, çünkü dikkatimizi bu büyük oyuncu üzerinde yoğunlaş- tırma olanağıru elde ederiz. Gvozditski, ustalığı ile hepimizi kendine hayran bıraktı. Sonra... Moskova Sanat Akademi Tiyatrosu'na Vanya Dıyı'yı görmeğe gittik. Ah Çehov, tadına do- yulmaz Çehov! Mutluluktan gözlerimiz yaş içinde seyrettik oyunu. Unutulmaz bir temsildi. Zavallı Vanya'nın, Serebryakov'aateş ettikten sonra, erte- si gün, odasındaki çalışma masasına oturup, sakin sakin çalışmağa başlaması bana her zaman çok do- kunur: "Şubatın ikisi, Perhiz Yortusu için yağ, yir- mi libre. Şubatın on altısı, yine perhiz yağı, yirmi libre. Karabuğday.." Hemen arkasından Sonya'ya söylediği şu sözler: "Öyle içim sıkılıyor ki, yavru- cuğum! Ah bir bilsen, ne kadar sıkıhyorum!" Oyundan dönüşte, arabada duygularımı taşkın- ca dile getirirken, Yıldız Kenter, yumuşak bir sesle, "Biz de iyi oynamıştık Vanya Dayı'yı" demez mi! Aklım başıma geldi, "Beni oyun değil, Çehov sar- hoş etti anlaşılan" sözleri ile durumu düzeltmeğe yeltendim. Bu oyunu da davet ettik, ama olmadı, çok para istendi. Geçen akşam biraraya geldiğimiz yemekte, Gen- co Erkal, "Biz Melih Bey'le her oyundan yaşlı göz- lerle çıkıyorduk" diye anlatıyordu Zeynep Irgat'a. Son oyunda da öyle oldu. "Yeraltından Notlar" oyu- nu ile lstanbul'a gelecek olan büyük artist Gvoz- ditski'yi, Studio Tiyatrosu'nda yeniden seyretmek olanağıru bulduk "Bir Delievinde Akşam" adlı oyunda. Gene çok başanlı ve çok etkileyici idi Gvoz- ditski. Oyunun konusunu bilmiyorduk, bize hiçbir şey anlatılmamıştı. Ne çıkar! Tiyatronun dilini an- lıyorduk ya, yetmez mi! Stalin'in öldürttüğü üç genç yazara ilişkin bir oyundu bu. Evet, onlar ölmüşler- di, ama geride kalan bir arkadaş, bir dost, onlan amyor, onlarla konuşuyordu. Üç yazar da, zaman zaman şarkılar söylüyorlardı, dokunakJı şarkılar, seyirrilerin arasında dolaşıyorlardı. Birbirinden gü- zel kızlar da geliyordu ortaya, onlar da zaman za- man şarkılar söyluyorlar. Sonra başoyuncu, masa- sını topladı, her şeyi yerli yerine koydu ve "Puşkin.. Puşkin.!' diye mınİdanarak sahneden çıktı. Bu oyu- nun da Istanbul'da gösterümesini isterdim. Bilmem ki, nasü bir izlenim uyandırırdı? ARADABIR Dr. HAYDAR DUMEN Şu TRT'ye Bakın! Doğum ve ölüm. Başlangıç ve bitiş. Biri akıl almaz bir örgütlen- me ve doğa bilincinin olağanüstü bir harikası. Öteki örgütlenme açı- sından, hiçbir özelliği olmayan biryıkım. Ne var ki ölüm, insanoğlu- nun bilınçlenmesınden günümuze değin, üzerine sayısız varsayım- lar türetilmiş, gizemli, ürkütücü bir olay. Tanrı kavramı daha çok bu olaytn içinde filizlenip dal budak salmış. Doğa karşısında yetersiz kalan insan, savunma mekanizmasını işleterek ilkel yaşamdan çag- daş yaşama kadar her dönemde sığınacağı tanrısını aramıştır. Çin- den Hindistan'a, Afrika'dan Kızılderılilere, Firavunlardan Eskimola- ra değin her yerde ve zamanda tanrı kavramı, değişik biçimlerde karşımıza çıkmaktadır. Tek tanrılı dinlerin zaman sürecinde, islama geldiğinde de son şeklini almıştır. Kiminle konuşursanız, tannyı değişik biçimde ve kendine göre yo- rumlamaktadır. Biz bu yorumları gruplandırırsak: Duygusal yorum: Öldükten sonra yok olmaktansa yasam bir baş- ka dünyalarda sürmelidir. Bu özlem ve ölüme karşı direnişin ekse- ninde, tanrı mitolojik, mistik, gizemsel öyküler, efsane ve destanlar- la süslenen bir düş dünyasının kolayiığında benımsenır. Ussal yorum: iyi kotü, güzel çirkin gibi ikilemeye koşullanmış be- yınlerimize göre her şeyin bir başlangıcı ve bitimi vardır. Evrenın de bir başlangıcı, bir sonu olmalı, onun da yaratıcısı ve sahibi bulun- malıdır. Kaldı ki evren bir ölçûler düzeni ıçındedır. ölçünün olduğu yerde bilinç vardır. Bu bilinç tanrı bilincidir. Kendini görmesek algı- lamasak da tanrı vardır. Karşıtı görüş ise: O ki hiçbir biçimde algıla- yamadığım bir kavramdır... Metafizik yorum' Kimilerini hâlâ çözemediğimiz olaylara tanık olu- yoruz. Bir olayın önceden sezinlenmesi, kimi düşlenn gerçekleşmesi, parapsişik, metapsişik mesaj ve etkileşimier (çoğu spekülasyon dti- zeyinde), düşüncenln okunmaya ya da aktarılmaya çalışılması (ke- sin değil), ilk kez görülen bir yerin, yaşanan bir olayın, sanki daha önceden bilinip yasandıgının sanılması (dejavü), olsa olsa doğaüs- tü bir gücün gudümündedır. Bu güç ise tanrıdır. Fizik yorum: Bılimde mutlak bosluk, bir atomun içındeki pozıtronla, elektron arasındaki kalan bölümdür. Mutlak boşluk, mutlak yokluk burasıdır. Bunun dışında evrende her şey, bir varlıklar dizisi ve bü- tünüdür. Tanrı bir boşluk ve hiçlik değil, bir varlıktır. Bu varlık evren- den önce ve evrene egemense gücü de ona göredir. Bu güç elek- triksel ya da manyetik olabilır. Evren içinde, evrenden önce ve ev- renden güclü olduğundan, bu gücün sinyallerinı almamız gerekir- di Böyle bir sinyal olmadığından fizik tanımlamaya göre tanrı yoktur. Dinsel yorum: Bizterı, dağı taşı, denizdekı balıklan, ormandaki kus- ları. böcekleri, her şeyı yaratan tanrıdır. Her şey onun iradesine bağ- lıdır. Takdiri ilahı, kaderi ilahı, iradeyi külliye, tümû onun elindedir. Sınırsız gücü vardır. Bu güç ınsansal ölçülere uygundur. iyiliği se- vap, kötülüğü günahla değerlendirir Kazanılmış sevaplann ödülü, öteki dünyada cennet nimetleridir. Günahkârlan cehennem bekle- mektedir. İradeyi cüziyesı ile iradeyi külliyeyı bastırarak günah işle- yen insanı tanrı, yüzlerce, binlerce yıl, belki sonsuza dek ateşte ya- kacaktır. Can almakla, peygamberlerle konuşmakla vb. gibi görevlendiril- mış yardımcıları vardır. Ne yer ne içer, ne önü ne sonu vardır, ne ço- ğalır ne ölür Her yerde ve her za- man hazır ve nazır bizleri gözle- mektedır. Daha başka yorumlar da olma- sına karşın, biz konumuzu uzatma- mak için tanrı nasıl yorumlanmaz ona gelelim. Tanrı kargacık burgacık bir yazı ile bir ağaç kütüğü içine Arapça besmele yazarak, kendini kanıtla- ma belgesı göndermez. Bir gaze- tenin yazdığına göre bir dananın dalağına Allah sözcüğünü andırır bir yazı da yazmaz Televizyonda bir bilim adamının uzun uzun an- lattığı gibi insan yüreğinin içine, kas ve lif bağlarıyla gene Arapça Allah sözcüğünü yazarak buradan bir mesaj yollamaz. Dahası, Ay'a giden Amerikalt astronota, ezan sesi dinletecek kadar ufak oyna- maz. Edremit'ten Ayvalığa gider- ken, Ören dolaylarında, solda dağ kıvnmlan üzerine, Atatürk'ün tıpkısı profilini resmederek, Türk ulusuna ve dünyaya, Atatürk'ün ululuğu hakkında ders vermeye kalkmaz Eğer tannyı, bunlar gibi rastlan- tısal kıvnmlar içinde aramaya kal- karsak, hem kendimize hem tanrı kavramına saygısızhk etmiş oluruz Bu tür sansasyonel şeyler, az ge- lişmiş ülkelerin ağızlarına sakız, önlerine konan oyuncaklardır. Bu benzetmeler, Türklerin Bizans sur- larından içeri girdikleri sırada, pa- pazların Ayasofya'da "melekler er- kek mi, dişi mi" tartışmalarına benzer. Bu yanlışlar ise toplumun bütünlüğünü bozar. TFTT yönetici ve yapımcılan için, bu olaylar bir planın parçaları de- ğiise halkımıza daha saygılı olalım. Tanrının, kanıtlanması için, bir şar- kıcı kardeşimizin gereğinden faz- la çabalarına gereksinimi yoktur. Bir mucize aranıyorsa, bir de Ören'ın karşısında Atatürk'ün da- ğa oyulmuş resmıni ya da yontu- sunu halkımıza sunalım, ondan sonra herkes şapkasını önüne alıp bir düşünsün, sonra da kendı bey- nine göre tanrısını bulsun, başka- lannınkine de fazla karışmasın. Demokrasiye Aykırı Yasalar Kanunlarımızın tümden elden geçirilmesi gereklidir. Yalnız 141, 142 ve 163. maddelerin kaldırılması ya da değiştirilmesi yeterli değildir. Bu maddeler üzerindeki tartışmalar bizi birtakım saplantılara götürür. Oysa yapılmak istenen şey, demokrasiye aykırı hükümleri elden geçirmek, kısaca bir demokrasi için yasal ortamı hazırlamaktır. Prof. Dr. FARUK EREM 141, 142, 163. maddeler üzerinde tartışma- lar devam etmektedir. Bizce konu sadece bu maddeler defildir. Değerli bir yazarımızın be- lirttiği gibi "Antidemokratik hükümler, yal- nız 141, 142, 163. maddelerden ibaret sayüamaz" . Bununla beraber, biz bu mad- delerin kaldınlmasım uygun bulmaktayız: Anayasadan işe başlamak gereklidir. Çünkü bu maddeler aynen Anayasaya aktarümışür. Oysa bu isabetli bir davranış sayılmazdı, fa- kat yapıldı. Üzerinde durmak istediğimiz konu bu de- ğildir. Demokrat Parti'nin, kuruluşundan son- ra, seçim mücadelesinde "antidemokratik kanunlar" kavramı başta gelen konu idi. Bu mücadele Demokrat Parti'nin kazanması ne- denlerinden, belki de başta gelenlerinden bi- ri olmuştur. Büyük bir çoğunlukla Demokrat Parti seçimi kazanınca ilk yapılan iş, bu ko- nunun resmen ele ahnması oldu: Hükümetin emri ile Ankara'da, tçişleri Ba- kanlığı'nda bir komkyon kuruldu. Komisyo- na her bakanlığın hukuk müşavirleri ve An- kara, îstanbul Hukuk Fakültesi profesörleri davet olundu. Bu kişilerden ancak birkaçı ha- y-attadu-. Komisyonun ilk toplantısında, bu ça- lışmaıun hükümetçe sınırlanması ya da komis- yonun serbest bırakılması konusunda bir tel- kinde bulunulup bulunulmayacağı hükümet temsilcisinden sonıldu. Hükümetin yanıtı, ko- misyon çalışmalarına katılıp katılmama ka- ranna etkili olacaktı. Komisyonu hükümet adına toplayan bakan, hiçbir suurlamanın dü- şünülmediğini, komisyonun tümden serbest- çe çahşacağuu açıkladı. Komisyonun ilk toplantısında "antidemok- ratik (demokrasiye aykın) hükümler"in nasıl saptanacağı tartışıldı. Ben de komisyon üyesi idim, şu öneride bulundum: "Kamu özgürlük- lerini, insan haklannı, medeni hakları sınır- layan ya da kaldıran hükümler, antidemok- ratik hüküm sayılacakür". öneri benimsendi. Komisyon, ah komisyonlara bölünerek, calış- maya başladı. Hazırlanan raporlar üst komis- yonda tartışıldı, altı ay kadar bir süre sonra gerçekten kusursuz bir metin ortaya çıktı. Bu çalışma devam ederken Demokrat Par- ti'de gerçek demokrasi yolundan sapmalar, ay- rdmalar başladı. Bu sapma ve aynlınalar ya- vaş yavaş rejimî demokrasiye aykın hale 'ge- tirdi. Demokrasiye aykın yeni hükümler ka- nunlaştı. Bu kez komisyon üyderi Adalet Bakanhğı'n da toplantıya cağnldı. Hükümet adına Samet Ağaoğlu, komisyon raporlannın yayunlanma- masını istedi. Sert tartışmalar oldu. Hüküme- tin son tutumunun başta söylediklerine ters düştüğü, hükümetin bu tutum degişikliği ile hataya düştüğünü komisyon üyeleri açıkladı- iar. Böyiece komisyon dağıidı. Yalnız komis- yon raporlannın o tarihte Ankara'da Ulus Ga- zetesi'nde komisyon adına yayımlandığını ha- tırlıyorum. Komisyonun tutanaklarını ve ra- porlannın ya tçişleri BakanlığVnda ya da Ada- let Bakanlığı'nda saklandığuıı sanmaktayım. Bu raporlaruı ele ahnması ile başlayacak ye- ni bir çalışma yararlı olacaktır. Kanunlarımı- zın böylece tümden elden geçirilmesi gerekli- dir. Yalnız 141, 142 ve 163. maddelerin kaldı- nlması ya da değiştirilmesi yeterli değildir. Bu maddeler üzerindeki tartışmalar bizi bir- ta- kım saplantılara götürür. Oysa yapılmak is- tenen şey, demokrasiye aykırı hükümleri el- den geçirmek, kısaca bir demokrasi için ya- sal ortamı hazırlamaktır. Adı geçen maddelerin yalnız başına kaldı- rıldığıru varsayalım. Geriye kalanlar ne ola- caktır? Zaman zaman soruşturma konusu bir "Türkün yabancı ülkede maksad-ı mahsusa müstenit havadis yaymasını" cezalandıran 140. madde hükmü, daha az antidemokratik mi- dir? "Memleket dışındaki derneklere katılmak için hükümetten raüsaade almmasf'nı öngö- ren 143. madde demokratik midir? "Siyasal partiler, dernekleT, sendikalar yasalan"nda ve öbür yasalardaki demokrasiye aykın hüküm- ler olduğu gibi kalacak mıdır? Tüm antidemokratik hükümleri ayıklamak için tarafsız komisyon knruhnası, komisyonun alacağı kararlann Meclise sunulacağının res- men vaat edilmesi, komisyon çahştnasmın en geç hangi sürede bitirileceğinin öngörülmesi -bugünkü koşullar içinde- en isabetli yol ola- (.aktır. Fakat acil durumlar için de "af" çıka- nlması düşünülmelidir. PENCERE Litvanya'dan Esinti... "Litvanya bağımsızlığını ilan etti." Sıra Estonya'da. 7 Sonra Letonya. Peki, ya Azerbaycan? Gürcistan? Ermenistan? Kazakistan? Öz- bekistan? Türkistan? Kim kimi tutabilir? Bağımazlık rüzgârı Beriin duvannın yıkılışından sonra Doğu Avrupa'dan Kamçatka'ya ka- dar esiyor. ' " Dünyada bir şeyler oluyor; gezegenimizde kaynaşan insan top- lumları yeni ufukların eşiğindedir; "soğuk savaş"ın aşılmasıyla bir başka döneme giriliyor; eski koşullaria biıiikte eski koşullan- malar da yıkılıyor; her şeye yeniden bakmak, her şeyi yeniden' değeriendirmek gerekecek; ama, Türkiye buna yeterince hazır- lıklı mıdır? Öyle görünüyor ki Sovyet güdümünde ve desteğinde sosya-* lizm geride kaldı. Her toplum, kendi yapısındaki birikim kadar sosyalist olabilir. Erken sosyalizmle zorianmış ûlkelerde geç mü- Hyelçilik başkaldırıyor; bağımsızlık özlemleri gündeme giriyor; tek parti yönetimine karşı demokrasi ve çoğulculuk akımları çekici- lik kazanıyor. Litvanya bağımsızlığını ilan ediyor. 3 milyonluk bir ülke. Papa'nın dünyadaki gücünden soz actıklarında Stalin dudak bükerek sormuştu: "— Papa'nın kaç tümeni var?" Litvanya'nın tümeni mümeni yok; ama, dünyadaki yeni den- gelerden yararlanıyor. Gorbaçov Litvanya'nın bağımsızlığını ta- nımıyor; ama, bir eyleme de girişmiyor. * Soğuk savaşın dondurucu koşullannda Türkiye Amerikan gü- dümü altına düşünce "karşılıklı bağımlıiık" kavramı üretilmişti. Bi- zim cumhuriyetimiz bağımsızlık savaşıyla kurulduğundan ger- çek bir milliyetçinin bu yeni kavramı içine sindirmesi güçtü. Ne demişti Atatûrk: \ "— özgüriük ve bağımsızlık benim karakterimdir" Ulusal Kurtuluş Savaşı'na girerken Mustafa Kemal amactnı say- damlaştırdı: "— Vfe istiklal, ya ölüml." "Soğuk savaş'tn 'bhktaşma' sürecinde bağrmsıziığı bir insanlık gereği ve erdemi gibi değil, aşılmış ve modası geçmiş bir kav- ram biçiminde göstermek isteyenler azımsanmayacak kadar yol aldılar. Oysa özgüriük gibi bağımsızlık da insanın insanlaşması yo- lunda bir aşamadır. İnsanın varoluşu ancak kendine özgü dili, kültürü, düşünce- sinde bağımsızlığıyla gerçekleşebilir. Bireyin insanlığa ve uygar- lığa katıhmında şimdilik bir başka yol görünmüyor. Yabancı ege- menlerın ağırtığı altında kişiliği ezilen birey, insanlıktan uzakla- şır. Amerikanofillerin buyurganlaştığı bir Türkiye'de demokrasi- nin erdemleri silinir. Bağımsızlık, ülkede özgüriük; özgüriük, kişinin benliğinde ba- ğımsızlık demektir. • "Soğuk sava^"ın 'btoMasma' sürecinde otuşturulan ATVıin ama-* cı "Avrupa Birleşik Devleti" idi. Artık 'Avrupa' kavramı da soğuk savaş kalıplarına sığmıyor. İki AJmanya'nın birleşmesiyie 'o/ofc/asma'nın siyasal sözJüğü çöp te- nekesine atılacak. ABD'nin güdümü altında AT'ye girmeye çabalayan "sadık müttBfik" kişiliğini gözden geçirmek zorundadır Türkiye; gozle- rini VVashington'a çevirmiş ve dünyaya at gözlüğüyle bakan bir toplum olmaktan kurtulmalıdır. Kendi içimizde "karşılıklı bağımlıiık" kavramının propaganda- sını yaparken Baltık ülkelerinde, Kafkasya'da ve Orta Asya'ya ba- kışımızda bağımsızlık siyasetini desteklemek acınacak bir çe- lişkidir. Litvanya bağımsızlığını ilan ederken coşkuya kapılmak, Tür- kiyje'nin bağımsızlığı konuşulurken iğne batınlmış baion gibi sön- mek uşaklığın göstergesidir. İLAN CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NDAN Elmadağ tstasyon Mahallesi'nden olup halen Elmadağ Hasanoğ- lu köyünde Harraano marka sucukları mesul mudurlük görevi ya- pan Mehmet oğlu 1943 D.lu MUSTAFA ŞAHÎN'in 18/4/1989 tarihınde sağlığa az veya çok zarar verecek derecede bozuk sucuk imal edip satuğımn tespit edilmesi üzerine Elmadağ Sulh Ceza Mahkeme- si'nin 4.12.1989 tarih ve 1989/190 E., 1989/277 K. sayılı ilatnı ile 940.000 TL. para cezası 6 ay meslekten men ve 14 gün işyerinin ka- patüması cezası verilmiştir. CK. 402/1-2 maddeleri gereğince ilan olunur. Basın: 18006 İLAN CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NDAN Aslen Elmadağ lstasyon Mahallesi'nden olup halen Elmadağ Ha- sanoğlu köyunde Harmancı marka sucukları mesül müdurlük göre- vi yapan Mehmet oğlu 1943 D.lû MUSTAFA ŞAHİN'in 1/10/1989 tarihinde sağlığa az veya çok zarar verecek derecede bozuk sucuk imal edip satuğının tespit edilmesi üzerine Elmadağ Sulh Ceza Mahkeme- si'nin 4.12.1989 tarih ye 1989/189 E. 198 9/278 K. sayılı ilamı ile 1.410.000 TL. para cezası 9 ay meslekten men ve 21 gün işyerinin kapatılması cezası verilmiştir. CK. 402/1-2 maddeleri gereğince ilan olunur. Basın: 18008 ' KAMUOYUTNA Biz Sağmalcılar Cezaevi'ndeki Devrimci Sol tutuklulan olarak 2 Mart Yıldız Üniversitesi olaylanndan dolayı tutuklanan öğrencilerin tecrit politikasına ve baskılara karşı sürdürdükleri açlık grevini desteklemek, Sağmalcılar Cezaevi bayanlar koğuşundaki yaşam koşullannı protesto etmek ve İzmir Buca Cezaevi'ndeki 5 bayan tutuklunun direnişlerini desteklemek için 12 mart pazartesi gününden itibaren açhk grevine başladık. Tüm devrimci demokrat kamuoyunu duyarlı olmaya ve sürdürülen açlık grevini desteklemeye çağınyoruz. DEVRİMCİ SOL TUTUKLULARI ADDVA ASLAN TAYFUN ÖZKÖK SATILIK ARSA Sefaköy'de 159 m Tel: 578 28 46
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear