29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/6 DİZÎ-RÖPORTAJ 12 MART 1990 O R H i V li l R V A /, /BILGISAYARLAŞANYAŞAM Bilgisayarca biliyor musunuz?Bilgisayar kuflanıcısı olmak, toplumun dinamik kesiminin asla kaçmamayacağı bir 'yazgı.' Kullanıcı olmak için uzun uzun dersler .almak gerekmiyor. Beş on tuş kullanmayı öğrenmek yeterli. Ancak 'bilgisayar profesyoneli' olmak isterseniz, o zaman iş değişiyor. — 2 — tşyerinde kullandığı makineier- den bir tane de eve aldı. öykük- rini şimdi çok daha hızlı yazıyor. Her sey, maldnenin beiieğinde. Karalamak, kâgıtlan buruşturup atmak dcrdi bitti. Aklına geldıği gibi yazıyor. Kurgusunu da ekran- da yapıyor. "Ekliyorum, çıkartı- yonun. Printere basıyonım, yazı- adan oyküyu aliyonım." öykü yazan, gazeteci Ortıan Dnrn'nun Epson'u var. Aynca bir de dizus- tü bilgisayar almış. Seyahatte, ta- tilde öykülerini yazabilmek için. Küçük bir daktilo kadar. Bir ara birimle bütün yazdıklarını, ıster- se, ışyerindeki ve evindeki bilgisa- yarın belleğine geçebilir. Orhan Duru, bilgisayannda Türkçe söz- lük de istiyor. AnsikJopedi istıyor Kitap, öykü veya haberlenni ya- zarken gereksineceği bütün bilgı- ler hetnen elinin altında olsun is- tiyor. Bunlann hepsi de kısa sürede gerçeklesecek. Bankadaki hesa- bıyia ilgili talimatlan evinden bil- gisayarla geçecek. Ven bankalar- daki bilgi ve belgelere anında ula- şâbilecek. Bilgisayar kullanıcısı olmak, toplumun dinamik kesiminin as- la kaçınamayacağı bir yazgı. Kul- lanıcı olmak için kurslara gıdip uzun uzun dersler almak gerekmi- yor. Beş on tuş kullanmayı öğren- mek yeterli. Koskoca bir "yaabm- cılar ordusu," bilgisayar raakine tasarımcılan, yapımcılan, bizler için çalışıyor. Rahat sorunsuz ve kolay kullanabilelim diye. Ancak "bügisayar profesyone- İşyerierinde bilgisayarter artbkça, sistemler gdistikçe, dosyalar azalıyor. li" olmak isterseniz, o zaman iş değişiyor. Ege Üniversitesi Bilgi- sayar Bolümü Başkanı Prof. Oguz Manaslı, "Dışanda, bilgisayar okuryazarlıgı denilen olgu ulke- raizde de çok hızlı bir şekilde gelişiyor" diyor. Bilgisayar okur- yazarlıgı, işyerinde basit bir siste- mi işletmekten, bilgisayara koku alma ozelliği kazandırmaya kadar geniş bir aJanı kapsıyor EBİM Bilgisayar'dan Nergis Yuvacık'a göre, "Bası sonu olraayan uçsuz bncaksız bir alan. lygulamanın, yaratmanın, urctmenin, icat etme- nin sonsuzlugu içinde, hep bir şey- ler oğrenıyorsunuz, hayattan Wop- ma pabasına." Konumuz bugun bu "profesyo- neller." Kim bunlar? Ne yaparlar? önce üniversitelerimızın "bilgi- sayar mahendisligi"nden mezun olan genç bir "bilgisayar möben- disi" neler yapabilir, sorusuna ya- nıt arayaJım. Bilgisayar mühendisliği bölüm- leri yöneticilerinin hemen hepsi, öğrencilerinin "kapışıldıgını", he- men iş bulabildıklerini belirtiyor- lar. ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölum Başkan Yardımcısı Y.Do- çent Mehmet Tolun'a göre, okulu bitirdıkten sonra çoğu "sistem ço- zumJeyicisi", "programa", "sistem uygulayıcısı" ve şırketlerde "satış elemanı" olarak ışe başhyor. Da- ha okurken part-time çalışmaya başlayanlar da var. Sistem çözumleyici, oldukça üst düzey bir uzman. Bir proble- mi bilgisayara uygulayabilecek ye- tenekte olması gerekir. Prof. Oguz Tosun, "Bilgisayara geçecek bir iş- yerinde, vsrolan çalışma duzeni- ni modeileyecek, problem nokta- lannı saptayacak, bilgisayann ve- rimliligini hangi noktalarda arttı- racağını gorecek, nasıl bir bügisa- yar sistemi alınacagına karar ve- recek." Aynca bu surecı, bilgisa- yar sistemi kurulduktan sonra da sürdürecek, değişen koşullara göre sistemi ayarlayacak. Yazüim muhendisi: Bilgisayara uyarlanacak programı, endustriyel düzeyde ele alıyor ve bilimsel yön- temlerle yazıyor. ODTÜ Araştır- ma Görevlisi FJey Somer'e göre, yazıhm muhendisi "Miibendislik araç ve yöotenılerini kullanarak programlı bir şekilde sistem geliş- tiriyor." lyi bir yazılım mühendisinin ni- telikleri ne olmalı? "Çok iyi bir çözumkme ve sentez nileligi ol- malı. çok düşunmeli. hızlı karar verebilmeli, olayı uç boyntlu aJgı- layabümeli, değişik acüardan yak- laşabilmeli." Yazıhm muhendisı- nin sistem geliştırirken gerçı yön- temleri ve kuralları var, ancak bu genel kurallara baglı kalmamalı yazılım muhendisi. İş isteyen ki- şinin ihtiyaçlannı da iyi saptaya- bilmeli. Bu nedenle yazılım mü- hendısi çok yönlü bir insan, her konuda "Bilgi sahibi olması gere- kiyor, mubasebe bilmeli, ucak benzetim modelleri geliştirecekse, ucaklana oasıl uçtugunu btlmeli.." Programcı: Program, bilgisaya- nn "benzini" sayılıyor. Bilgisayara ış yaptıran programlardır. İnsan da bilgisayarı bu programlar ara- cılığıyla kullanır. Programcı, Y.Doçent Mehmel Tolun'a göre, "Problemi çok iyi anlayabilen ve bilgisayar dilinde yazan kimsedir. Programcı sanatçı gibidir. Bazı in- sanlar çok çok iyi program yazar- lar. Bu arada programcılık da ge- lişiyor ve değişiyor." Mehmet Tolun, "Baa otomatik programlar var, otomatik kod urt- fen. Çeşitli dillerde, bu otomatik kodlar sayesinde herbangi bir program otomatik gercekleştirile- biliyor. Ama progıanıa olacakür. Kaynaklan verimli. bilgisayana zamanını ve kâgıdı az, süreyi çok kısa kullanan, iyi programcıdır." Bilgi muhendisi: Bılgı muhen- disi, bellı bır uzmanlık alanında- ki bilgileri ve kuralları, bilgisaya- nn anlayabileceği bir dile aktarı- yor. Kurduğu sistem, yazdığı prog- ram, uzmanlıkla ügilidir. Bdyle bir bilgisayar sistemi, aldığı bilgi ve kurallar uzerinde, otomatik çıka- rımlar yapar, öneriler geliştirir. "Bilgi mühendisleri, bir uzmaa- dan aldıklan bilgileri, bilgisayara aktanıiar, daha sonra da uzman- la birlikte sislemin doğru işleyip işlemedigini kontrol ederler." To- lun'a göre, gercek anlamda bir bil- gi mühendisliği ulkemizde henüz uygulanmıyor. Bu konuda teorik çalışmalar var sadece. Mali konu- larda uzman sistemler çok yaygın. "Bankaalık, uzman sislemleri ilk uygulayacak sektor olabilir..." SCRECEK TEKNOLOJININBUGUNU VE YARINI Düsün, balc ve uc — 2 — Şimdi doğrudan bilgisayarlara giriyoruz. Hiç düşe yer olmayan, bugunun gerçeğine sıçrama yapa- lım. Elinizi, kolunuzu, ayağınızı kullanmadan, sadece bakışlan- nızla, yoğunlaşan duşünceleriniz- le, bir uçağı uçurmak istemez mi- siniz? (Jumbo, Airbus olması şart değüî) Hayır, işin içine telepati kanş- mıyor. HurafeİCT de yok. Ama sanki biraz hipnoz var gibi. Evet, uçağın kumanda tablosunu "hip- nozlayarak 1 ", uçağa istediğiniz ha- reketi yaptırtıyorsunuz. Dudaklarıruzj bik kıpırdatma- yacaksımz. Kaptan pilot koltu- ğunda oturacak, önflnttzdeki bil- gisayar ekranına baJcacak ve is- tediğiniz komutlan "düşÜDce dalgalarınızla" ileteceksiniz. "Motor!", "Hu!", "Havslan!", "TekerleUeri iceri cek!", "Beş bin metreye çık!" vb. Işte, uçağınız yukarıda kanat çırpıyor!.. Siilerin bu işjeri başarabilme- niz için, San Francisco'daki Gör- sel Bilimler Enstıtüsü'nden fızikçi Erich Sutter, canını dişine, gece- sini de gunduzüne katmış çalışı- yor. Tabii, siparişi biz vermedik. Zengin bir Amerikalı, Lance Me- agbcr verdi. Bu Amerikalı "Am- yotrofik Laieral Skleroz" hasta- lığına yakalarunış. Bu nedenle de el ve bacaJdannı hareket ettiremi- yor, konuşamıyor, yalmz başına yemek yiyemiyor, dahası, »raçsız nefes bile alamıyor. Ama Meagher'in beyni tıkır tı- kır çalışıyor. Düşlerı bile geniş. Uçakla dunya turu yapmak, ha- yatta en fazla arzu ettiği olay.. Pizikçimiz, çaresiz, onun bu arzusunu yerine getirecek. Yapa- bileceği tek şey, Meagher'in gö- rünüşte tek sağlam organı beyni- nin yaydığı dalgaJarı kullanmak. Beyin dalgalanyla, uçağın ku- manda sisteminın otomatik ola- rak bağlanacagı bır bilgisayarı yönetmek. Bir dizi çalışmadan sonra Kaptan pilot koltuğunda oturacak, önünüzdeki bilgisayar, ekranına bakacak ve sadece düşüneceksi- niz. 'Motor', 'hız', 'ha- valan', 'tekerlekleri içeri çek', 'beş bin metreye çık'... İşte, uçağınız göklerde ka- nat çırpıyor. Çünkü düşünce dalgalarınız- la dokundunuz onun mükemmel bilgisa- yarına. Amerikalı zenginimizin kafatası üzerine, öncelikle beynin görsel uyanlan işlediğı bolümü üzenne, elektrodlar yerleştiriliyor, bunlan bilgisayara bağlıyor. Bu dalgalar, gözün, hareket eden titreşen bir ekran uzerinde yoğunlaşması ile bilgisayar "çalısmaya başlıyor." Ekran, görsel bir klavye işlevi görecek bir yapıya kavuşturul- muş. 64 karelik, elektronik bir tablo sekiinde. Her karede bir harf, sözcük, numara ya da em- ri içeren değişik motifler var. Bakışımzı, düşüncenizi yoğun- laştırdığınız kare uzerinde "bir şejler'^ oluyor. Beyniniz o kare- deki işlevlere uygun dalgalar üre- tiyoT. Emir ve dalgalara program- lanmış bilgisayar, aynı dalgalan aldığında ve tanıdığında iş biti- yor. Beynin dalgalannı okuyor, emri "kabul ediyor" ve otomatik olarak uçak kumandasına ileti- yor. Sözgelimi "ışığı ymk" karesine bakıyorsunuz, dalgalar çakışıyor ve bilgisayar ışığı yakıyor. "Kapa" karesine baktığınızda, bir süre sonra ışığı kapatıyor. Sistem şimdilik Amerikalımn e\- işlerini yOnetmesinde kullanı- lıyor. Sistemin eksikJeri, uyuşma- yan dalga boylan saptamyor, mü- kemmelleştiriliyor. Sonra sua, ay- nı sistemle uçağın yönetilmesine gelecek... Damarlanmızı "•emizkyecek" robotik ilaçlardan sonra, şimdi de Meagher'in bilgisayanyla *^ıç- nuya başladık" galiba.. Ayakla- nmızj biraz daha yere bassak mı.. Bilgi toplumu cağında değişi- mine ve yeniliklerin hızına, araş- tınna merkezlerinde ve laboratu- varlarda küçük küçük "p>ttamabr" eşlik ediyor. Bir ba- kıyorsunuz bir "patlama" sonu- cu, önünuzde super bir bilgisa- yar. Bir başka patlarna; araba te- lefonu, bir bakmışsıruz mikroro- botlarla kol kola girmişsiniz... Yüzlerce merkezde, Japonya- da, Amerika'mn onlarca Oniver- sitesi ve laboratuvannda, Avru- pa'nın çeşitli merkezlerinde, çok uluslu şirketlerin araştırma geliş- tirme merkezlerinde, bilim adam- ları neler uzerinde yogunlaşmıj durumda, biliyor musunuz? Doğrusu biz bilmiyoruz.. Bir- çoğu ticari kaygılarla gtzli tutu- luyor. Ancak, çahşmaları ürüne dönüşünce, beyler açıklıyorlar ve biz de haberdar oluyoruz. Bazıları da bomba gibi patlıyor... Bütün bu bilgisayar teknoloji- si, tam hızla bir noktaya, bir amaca doğru gidiyor: Jnsan gibi dusünen bir bilgisayar yflnHmak! Bu ne kadar mümkun? Ve ne ka- dar yol ahndı? Bu konulan ya- rından itibaren özetlemeye çal)- şacağız. SCRECEK Türkiye, Montrö Antlaşması'na göreKaradeniz'de inşa edilen yeni Sovyet gemisinin durumunu değerlendirmek zorunda Tiflis gemisiboğazlardan geçer mi?— ı — Y1LMAZ USLUER Fm.Amiral Sovyetler'de inşa edilen "Tiflis" savaş ge- misi Türk boğazlarmdan geçebilir mi, geçe- mez mi? Bu gemınin geçişi Montro Antlaş- ması'na aykırı mıdır, değii mıdir? Bu konu- da şimdiye kadar gerek dış basında gerek Türk basınında çeşitli göruşler öne süruldü, çeşitli makaleler yayunlandı. Bu yazımızda bu konunun değişik yönlerine değinmeye çalı- şacağız. Batılılar Tiflis gemisini "uçak gemisi" ka- bul ederken, geminin sahibi Sovyetler Birli- ği, gemiyi "hava yetenekli knıvazör" olarak sımflandınyor. Karadeniz'e kıyısı olan devletlerin "knıv»zörleri" Montrö Antlaşması'na göre Türk boğazlanndan geçebiliyor, ancak "uçak gemileri" hangi devlete ait olursa olsun, bo- ğazlardan geçememektedir. Türkıye'nin Montrö Antlaşması'mn uygu- layıosı olarak şimdiye kadar olduğu gibi bu konuda da en doğru karan vereceğine hiçbir devletin kuşkusu olmaması gerekir. Şimdi ge- lelim konunun diğer teknik yönlerine. Sovyetler'in denizde iislii hava giicü/gelişmeleri Ikinci Dunya Savaşı'ndan sonra Sovyet li- derleri global tip donanmalara (global navy) sahip olmanın önemini anlamışlardır. Bu tip donanmalarm ozelliği, bunyesinde organik hava gücü (denizde üslenmiş hava gücü: Sea based air power) bulundurmak olduğundaıı, Stalin dört adet uçak gemisi yapınu için ge- rekli direktifî vermiştir. Savaş sonrasında Sov- yetler'in "Sverdlov" sınıfı kruvazörlerin ya- pımına hız verdikJeri izlenmektedir. Stalın'in 1953'te ölmesinden sonra halefı Knışçev, Batı deniz tehdidini denizaltılar ve karada üslenmiş uçaklar (land-based air-craft) ile karşılamayı planlamış ve 1955 yüından iti- baren Deniz Kuvvetleri Komutanı AmiraJ Gorshkov'un önderliğinde denizaltı yapımı- na hız verilmiştir. Bu deeizaltılann ana he- defı, ABD uçak gemileridir. Sovyetler I961'den sonra denizaltı yapımı ile birlikte ABD nükleer denizaltılannı imha «mek için büyük ve modern "Denizaltı S»- vunma Harbi (DSH)" gemileri yapımına Onem vermışlerdir. Sovyetler, bu amaçla önce "mnhrip" ve "krnv«zör (DSH) platformları inşaatmı ta- mamlamjşlar ve 1963'te ıki adet Moskova st- mfı "denizaltı savndma harbi krnvazörii"nü inşa ederek bu gemileri 1967 ve 1968 yıllann- da hizmete sokmuşlardır. Bu sınıf gemiler, ha- va savunma sistemlerine ilave olarak 18 adet Ka-25 HORMONE helikopteri de taşımakta- dır. Moskova sınıfı gemiler, Sovyetler'in de- nizde, deniz-hava kuvvetine sahip oldukları ilk gemilerdir. Moskova sımfı gemileri 37.000 tonluk Ki- ev sımfı gemiler izlemiştir. Kiev sınıfı ilk ge- mi 1975'te, son gemi ise 1984'te hizmete gir- miştir. Bu gemilerin ilk görevi, denizaltı sa- vunma harbi, ikinci görevi ise bOnyesindekı V/STOL(dikey/kısa kalkış iniş) uçaklarla, düsmanın DSH (denizaltı savunma harbi) ve EH (elektronik savaş) uçaklanna karşı koy- Sovyetler Birliği tarafmdan inşa edilen "Tiflis" adh gemi, daha önce uçak taşıyan çeşitli savaş gemilerinden farklı özelliklertaşıyor. Batıhlar Tiflis'i "uçak gemisi" sımfı içinde değerlendirme eğilimindeler. Sovyetler ise 'kruvazör' tipli gemi olarak tanımlandırıyorlar. Montrö Antlaşması'na göre Türk boğazlanndan hangi devlete ait olursa olsun, 'uçak gemileri' geçemiyor, 'kruvazörler' ise geçebiliyor. Türkiye "Tiflis" gemisini değerlendirip, Montrö Antlaşması'na göre boğazlardan geçip geçemeyeceğine karar verecek olan ülke. Bu kararda bir dizi unsur rol oynayacak. TtFLİS — Sovyetler'in Tiflis serisi altında ureltiği savaş gemileri "oçak taşuna" kapasitesine sahip. Sovyet resmi açıklamalannda "kruvazör" tanımı kullanılıyor. maktır. Hedefleri ise ABD nukleer denizaltı- larıdır. Sovyetler Birliği'nin nisan 1983'te "Kiev" sınıfı Kharkov gemisini Karadeniz'deki Niko- laiev tersanesinde denize indirmesinden son- ra Batı ittifakının gözJem uyduları, bu tersa- nedeki havuzun boyunun uzatılmaya başlan- dığını saptamışlardır. Bu gırişim ise tersane- de daha büyük boyutlu bir geminin inşa edi- leceğinin habercisi olmuştur. Nitekim ilk Tiflis gemisinin (ilk adı Leonid Brejnev) yapımına 1983'te başlanmış ve gemi, 5 Aralık I985'te denize indirilmiş, 1990'da hizmete girmıştir. Ikinci Tiflis (65.000 ton), aralık 1985'te kı- zağa konup 10 Aralık 1988'de denize indiril- di. Tiflis 1 ve 2'den 10.000 ton daha büyük olan ve deplasmanı yaklaşık 75.000 ton olan Tiflis 3'un yapımına ise kasım 1988'de baş- landı. "Tiflis'in özellikleri Tiflis konusunda bugüne kadar aJınan bil- gilerin çoğu uydu fotoğraflan ile sağlanmış- tır. — Tiflis'in sağ tarafındaki eğik guverte açı- sı 6-8 derecedir (Kiev'den 4.5 derece daha faz- la). — Tiflis'te sağ tarafta 2 tane dış asansör ve burunda 12 derecelik bir skı-rampası vardır. — Kiev sınıfı gemilerde ust guvertenin 1/3'lük ön kısmında fuze sistemleri ve top- lar bulunmasına karşın, Tiflis'in uçuş guver- tesi gemi boyunca uzanmaktadır. — Uydu fotoğrafları değerlendırmeierine göre Tiflis'in boyu 300-305 metre genişliğı, 73 metredir. — Tiflis'te katapult yoktur. — Uçak hangarı: 185 m boy, 30 m genişli- ğindedır. • Fighting SJıip 1990'a göre geminin özel- likleri: Ismi: Tiflis. Deplasmanı: 60.000 ton. Boyutlan: Boyu 300 m., eni 73 m., su ke- simi 11 m. Ana makine: Muhtemelen gaz turbini 250.000 BG, 4 şaft. Sıirat: 32 knots (denizmili/saat) Füzeler: Su ustunden-su ustune (SSM), SS- N-12 Sandbox ya da SS-N-19, su ustunden- havaya (SAM), 4 SA-N-9 (192 füze). Toplar: 100 mm.'lik tekli ya da 76 mm.'lik ikilı 30 mm/65 Gatlmg. Radarlar: Hava arama, su üstü arama, se- yir ve atış kontrol radarlan. Sabit kanaüı oçaklar: 12 Su-27B2 Flanker, J2 Yak-41 VTOL (dıkey kalkış, imş). Helikopterler: 15-8 adet Ka-27 Helix Gemi Türkiye'yi neden ilgilendiriyor? Bu geminin, bugüne kadar Sovyetler'de ya- pılan gemilerin en büyüğü olması ve Karade- niz'de inşa edümesı ile Ttirkiye'nın bir ilgisi yoktur. Kuşkusuz, Sovyetla Birliği istediği sa- vaş gemisini istediği yerde yapabilir. Ancak inşa edilen gemi bir uçak gemisi özelliğini ta- şıyorsa ve Karadeniz'de inşa edilıyorsa, Türki- ye, bu gemi ile ilgilenmek zorundadır. Böy- le bir geminin, Türk boğazlanndan nasıl ge- çeceği Turkiye'yi ilgilendirir, çünkü boğazlar- dan gemi geçişlerini düzenleyen Montro Ant- laşması, uçak gemilerinin boğazlardan geçme- sine imkân tammamaktadır. Montrö ne diyor? Montrö Antlaşması, ticaret gemilerine ol- duğu gibi, savaş gemilerine de boğazlardan geçiş serbestisi tanımıştır. Ancak bu serbestı sınırlanmakta ve kurallara bağlanmaktadır. Sımrlamalar: Formaliteler, gemilerin sınıf- ları, tonajları ve sayıları ile ilgilidir. Montrö, savaş gemilerinin sınıfları ile ilgi- li sınırlamaları şu şekilde esasa bağlamıştır: — Barış zamanında savaş gemilerine tanı- nan boğazlardan geçiş serbestisinden, ancak "hafif su üstü gemileri", "küçük savaş gemileri" ve "yardımcı gemiler" yararlana- bilir. Bunagöre, "hatö barp genuJeri", "uçak gemileri" ve "denizaltılar" prensip olarak bo- ğazlardan geçemeyeceklerdir (nezaket ziyaret- leri dışında). Ancak bu kaidelere Karadeniz'e sahildar olan devletler lehine bazı istisnalar tanınmıştır. Onlar da: 1. Karadeniz sahili devletler, "15.000 ton- dan yuksek olsalar dahi, hattı harp gemileri- ni teker teker ve en çok iki torpido bot jefa- katinde olmak üzere boğazlardan geçirebi- lirler. 2. Karadeniz sahildan devletler, dışanda in- şa ettirdikleri ve satın aldıklan denizaltıları, Türkiye'yi zamanında haberdar etme şartı ile Karadeniz limanlarına ulaşmak üzere boğaz- lardan geçirebilirler. Karadeniz'deki denizal- tılar da tamir amacı ile yine boğazlardan ge- çebilirler. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Karadeniz sahildan devlet olsun olmasın, hiç- bir devletin uçak gemisi boğazlardan geçemez. Montrö Antlaşması'mn lahıka Il'sinde ge- mi sınıflarının ve dolayısıyla uçak gemisinin tarifi yapılmıştır. "Hacimleri ne olursa olsun, başlıca tayya- re taşımak ve bunlan denizde harekete geçir- mek için inşa edilmiş veya tertibatlandınlmış su usfu harp gemilerine tayyare ana gemisi (uçak gemisi) ismi verilir." Aynca "Eğer bir harp gemisi, başlıca tayyare taşımak ve bun- lan denizde harekete geçirmek için inşa edil- memiş veya tertibatlandınlmamış ise bu ge- miye bir iniş ve kalkış guvertesinin kunılma- sı, bunnn tayyare ana gemisi sınıfına sokul- masını gerektirmez" esasını getirmektedir. Aynı lahikada, uçak gemileri, uçuş güver- tesi olanlar ve olmayanlar olarak iki tâli sını- fa ayrılmaktadır. Bu tariflere göre bir savaş gemisinin uçak gemisi olarak sınıflandınlması için başüce (primarily) uçak taşımak ve uçaklan denizde harekete geçirmek üzere inşa edilmiş olmak veya tertibatlandınlmış olmak vasfı aranmak- tadır. Bu sınıf gemiler, uçuş güverteli olur ya da olmayabilir. Tarifte, "başlıca (primarily)" sözcûğunun buyiik bir ağırlığı bulunmakta- dır. Bu sozcuk, anahtar sözcuktür.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear