29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet Sahıbı Cumhiır net Malbaacılık ^e Gazetecıhk Turk Anonım Şırketı adına Nftdır Sadı 0 GeneJ Yavjn Vfuduru Hasan Cemal, Mues^ese Mudcru Kmrne LşaMıgil. ^azı Işlen MudiKU Oka> Gonensın, # Haber Vierkezı Mudıru Valfm Bıjer, Sa>fa Duzenı Yoncımenı Mi Aar, 0 TemsılcJer \NkARA. \hnwi Tan. İZM1R Hiluneı ÇttinLtn*. ADANA Çtön Vignıoglu I, Polmka Ceial BaşlangK. Dı; Haberler Eıgun BsJcı. Ekonomı CoıgH Tprtıan b Sendıka ^uknın Keuncı. Kaltur OHal I s » . EgHim Onca> Şo>fauı, Haser Arasurrra İsmet Beritan, Yun Haberlen N«cdec Dogan. Spor Dam^manı Abdulkadir YtKeiraan, Dır VaBİar k ı m ı Çalçkan. Arasumıa ŞjUun \lp»s. Duzellme Abduilatı Vancı. # Koordınalor Ahmrt Koruban. 0 Maiı I^İCT Eral Krkul. 0 Muhasebe Bulenl VHCT 9 BiAe-PlanJama Sf*» Osmanbeşeoglu 0 Rckia.ii V x Torun, 0 Ek \a>ialar Hulyı A*jo< 0 Idaır HııSfMn Gum. 0 Islnmc Onder Çtbk. 0 Bdp-Islcır Nail tnal. 0 Persond Scvp Bostancıoglu Baan «• Jjvor. Cumhunvtf Maıbaaolık « GmKolık TAJ> TUrk Otafe Cad. * * H-'M ill HK M6-Iaanbü Td 512 0? 05 120 haı). Tikx 22246 F«- 11) 526 60 72 0 Bumtır \nkan. Zıra Cokalp Blv [nkijap & No. 19 4, Td 133 II 41-T, Tcte». 42344 FK. (4) 133 05 65 0 Un»r. H Zı>a BN 1352 S i 3. la 13 12 30, "fttoc 52359 Fu. (51) 19 53 60 : Inonu Cad 119 S V 1 Kal 1. Td 19 37 52 <4 naı), Tdec 62155. FM. fl) 19 37 52 TAKVİM: 12 MART 1990 Irasak: 4.50 Guneş: 6.14 Öğle: 12.19 Ikindı: 15.36 Akşam: 18.13 Yatsı: 19.32 Aliağa'da 'insan zinciri' 15 nisanda Çevre eylemi için büyiik dayanışma HAKAN KARA İZMtR — Aliağa Gencelli'de tasarlanan termik santrala karşı Turkiye'nin bugüne kadarki en büyük çevre eylemi için çalışma- largiderek hızlanıyor. 15 nisan- da düzenlenecek eylemi Alman Yeşilleri'nin yanı sıra Yunanistan ve Bulgaristan'daki yeşülerin de destekledikleri bildirildi. Aliağa Gencelli'de tasarlanan termik santrala karşı Izmir'den Gencelli'ye 50 kilometrelik "in- san rinciri" eylemi çalışmalan sü- rerken Atina'da Balkan Yeşilleri toplantısına katılan Yeşiller Par- tisi tzmir ll Başkaru Savaş Fjnek, Yunanistan ve Bulgaristan'daki yeşillerin gerçekleştirilecek insan zinciri eylemini desteklediklerini açıkladı. Emek, Balkan Yeşilleri toplantısının ardmdan yine Ati- na'da gerçekleştirilecek Akdeniz Yeşilleri toplantısında da konu- yu gündeme getireceğini belirte- rek "Dtinyadaki tüm çevrecileri Türkiye'deki eylemi destekieme- ye çağınyoruz. Çevre sonınlan tüm insanlığın ortak sonınudor. Son yıllarda yaşanan gelişmeler- le dünya giderek yaşanamaz ha- le getiriliyor. Sorunun cözumu ancak tüm insanlığın ortak çaba- lanyla sağianabüir" diye konuş- tu. Emek, tzmir'de gerçekleştiri- lecek eylemin çevre kirliliğinden endişe duyan, gelecek kuşaklara temiz bir çevre bırakmak isteyen çevre konusunda duyarlı tüm in- sanların eylemi olduğunu vurgu- ladı ve siyasi görüş aynmı olmak- sızın tüm siyasi partileri, meslek kuruluşlarını, odaları, bağımsız grupları eyleme destek vermeye çağırdı. Emek, "Biitiin dünyada ses getirecek Turkiye'nin en bu- yiık çevre eylemini hep birlikte gerçekleştirelün" dedi. Bağımsız rrrilletvekıli Kemal Anadol ise TBMM'de soru öner- gesi verdi. Enerji ve Tabü Kay- nakJar Bakanı Fahrerün Kurt'un Danıştay karanna karşın santral yapımı konusunda verdiği de- meçlerle suç işlediğini belirten Anadol, Başbakan Yıldınm Ak- bulut'a Enerji ve Tabü Kaynak- lar Bakanı Fahrettin Kurt'u az- ledip etmeyeceği konusunda so- ru önergesi verdiğini hazırlattı. Kurt'un verdiği demeçlerle suç işlediğini vurgulayan Kemal Anadol şunları şöyledi: "Enerji ve Tabü Kaynaklar Bakanı Fahrettin Kurt'un istifa ecmesi gerekir. Soru onergemde, Başbakan Yıldınm Akbulut'a yetkisini kullanıp Fahrettin Kurt'u aziedip etmeyecegini sor- dum." Soyut resimleriyle tanınan Adnan Turani, 'Resim doğayıyansıtmaz' diyor Rengi yeniden keşfetmek"Ressam, Istanbul- Ankara arasında gidip gelen bir otobüs şoförü değildir. Her seferinde yolu yeniden keşfetmek ya da yeni bir yoldan gitmek zorundadır. Heyecan vermiyorsa gitmemeli..." ALPAY KABACALI "Türtuye'de ilk sergimi 1%0'U Ankara'da. GaJeri Milar'da aç- tım. 'Bunlar komunist resimler' dediler, tutuklamaya kalkblar. Beni raahvedeceklerdi." Bu yazı dizısinde yer alan sa- natçılar arasında "soyut" çalışan tek ressam, Adnan Tnrani. "Ko- munist resimler" diye suçlanan çalışmalan da soyut... Bilkent Üniversitesi'ndeki odasında göriı- şuyoruz. Resme ilgisi ilkokulun üçüncü sınıfındayken başlamış. Babasının resim tutkusu (evde Osman Nuri Paşa'nın iki uç tablosu, bir Ay- vazovski kopyası, ressam Huiusi'- den dört beş yağlıboya var) ve özendirici davranışlan, genç yaş- ta ölürnünden önce "resmi bırak- ma" diye bir çeşit "vasiyet"te bu- lunması, onu resme yönelten ilk etkenler... Bu erken Ölüm, Adnan Turani'nin geçim derdine düşme- sine, ortaokuldan aynhp Cibali Tütun Fabrikası'na basımevi işçisi olarak girmesine yol açıyor. Ortaokul sınavlarını dışandan veriyor ve Istanbul Muallim Mek- tebi'ne yazılıyor. Oradaki resim ADNAN TURANt— Sanadn tek bir jeye ihti- yacı var: Desteğe. POR TREProf. ADNAN TIRANİ Plastik sanatlar estetiği 1925'te İstanbul'da doğdu. İstanbul Muallim Mektebi'ni bitirdi (1943). Kısa bir süre ilkokul oğretmenliği yaptıktan sonra Gazi Eğitim Enstitusü'nde oğrenim gordu (1945-49). Balıkesir Vecati Eğitim Enstitusu resim öğretmem'yken Avrupa bursunu kazanarak gittiği (1953) Almanya'da altı yıl çalıştı, sergiler açtı. Dönunce Gazi Eğitim Enstitusü'nde öğretmenliğe başladı. Hacettepe Ünıversitesi Guzel Sanatlar Fakultesi kurulunca oraya geçerek doktora verdi; doçent ve profesör oldu. Şımdi Bilkent Üniversitesi'nde Guzel Sanatlar Bolumü Başkanı ve öğretim uyesi. Uluslararası bıenal ve sergilere katılan, Turkiye'de birçok sergi açan Turani'nin sanat tarihi ve plastik sanatlar estetiği alanında on beş kitabı var: Modern Resim Sanatımn Gerçek Çehresi (1960), Sanat Terimleri Sözlügü (1964), Resim Üzerine (1965), Dünva Sanat Tarihi (1971), Çagdaş Sanat Felsefesi (1976), Resimde Geometri (1978), Batı Anlayışına Dönn'k Tiirk Resim Sanalı (1984), Turkish Painting (ABD 1977, Fransızca ve Almancası 1989), vb. öğretmeni Şevket Dağ'ı, özellik- le de keman öğretmeni Ekrem Ze- ki Ün'ü hiç unutamıyor. Ünlu ke- mancı ve besteci Ekrem Zeki Bey, onun profesyonel bir kemancı ol- masını, Batı müziğini çok yakın- dan tanımasını sağlamakla kalmı- yor, Fransızcasıru ilerletmesine de yardım ediyor. O sıralar "misa- fir ögrenci" olarak girdiği Guzel Sanatlar Akademisi'nde üç buçuk yıl calışıyor: "Yüzlerce desenim vaıthr o günlerden kalma. On bini aşkın seçilmiş desen. Avnıpa'da bile kimsede yoktur. Uluslarara- sı desen bienallerine davet edil- dim. " Geçim darbğı içinde geçen o 194O'lı yıllann cankurtaranı, kon- serlerde keman çalarak, Nişanta- şı, Beyoğlu, Büytıkada gibi İstan- bul semtlerinde portreler yaparak kazandığı kuçük paralar... Öğretmen okulu 1943'te biti- yor. "Mecburi hizmet"ini yap- mak uzere Milas'ın Örenköy llko- kulu öğretmenliğine atanıyor. Bu yüzden akademi oğrenimi yarıda kalıyor. Gazi Eğitim Enstitüsü giriş sı- navlarını birincilikle kazanıyor ve okulu birincilikle bitiriyor. Ba- kanlık Avrupa'ya gönderecek oluyorsa da döviz çıkmadığı için gidemiyor (o yıl yalnız hacılara verüiyor döviz.) Avrupa yolculu- ğu çok daha sonra: "1952'de evtendim. Necati Egi- liro Enstirusü'nde hocaydım, Ba- lıkesir'de. Avrupa sınavı açıldı, başvurmadım. O yaz bakanlık miisteşanndan bir telgraf geldi: 'Pazartesi gunu Avrupa imtihanı- na girmek ilzere Ankara'da olun. Hiçbir mazeretiniz söz konusu de- Çayın yarattığı bir öykü: SarpDağla deniz enine nasıl bölmüşse Sarp köyünü, bir küçük çay da bo>una ikiye ayırmış; bu yaka Türkiye, öte yaka Acaristan... Sarp'ın bu yakada kalan nüfusu 390 kişi. Karşısı kaç kişi, kim bilebilir... Ama durup şöyle bir bakıldığında o yakanın evleri daha bir düzgün, daha bir nizam intizam içinde. Ticaretten çok, insani ilişkiler ilgilendiriyor buradaki insanları. Zaten sınır ticareti yapmak da bazı koşullara bağlı. Öncelikle Sanayi ve Ticaret Odası'na kayıtlı olmak gerek. Bir de en az üç bin dolarlık bir satış bağlantısı yapmah. En çok da on bin dolar. REFİK DURBAŞ SARP — Dağla denizin kesiş- tiği bir sınırda duruyor Sarp. Sınınn bir yanı dağla deniz, ote yanı Sovyetler Birliği'mn Acaris- tan ozerk bölgesiyle Turkiye Dağla deniz enine nasıl bölmüş- se Sarp köyünu, bir kuçük çay da boyuna ikiye ayırmış; bu yaka Türkiye, ote yaka Acaristan. Köyün kaderini bir anlamda bu küçük çay belirlemiş. Bu çay ol- sun, demişler sınır. Böylece köy ikiye bölunüvermiş. Bu çay olma- sa, köyun ardmdaki dağ sınır ol- sa, neler değişmezdi ki Sarp'ta ya- şayan ınsanlann hayatında.... Bu yakada biri öldüğü zaman o yakada insanlar kapı önlerinde, pencere diplerinde hazin hazin ağ- lamazlardı hiç olmazsa... Dedesi o yakada, torunu bu ya- kada kalmazdı. Martılar, ruzgârlar, dalgalar, ayışığı, bulutlar ve guneş açısın- dan olmasa da insanlar açısından hazin bir öykusü var Sarp'ın bu yüzden. Yol bozuk Hopa'mn Kemalpaja bucağına bağlı küçuk bir koy Sarp. Hopa 1 ya uzakhğı 15 km. Ama yolu ol- dukça bozuk. Dağlardan dökulen sular bir yandan, Karadeniz'in hır- çın dalgalan bir yandan yoiu yol olmaktan çıkarmaya yetiyor. Şimdilerde Sarp'ta bir hareket- lilik gozleniyor. 1952 yılında ka- panan Sarp sınır kapısı geçenler- de aralanıvermış. Bu da köye go- receb' de olsa bir canlıkk getir- miş... Ümit Kıvanç'la Sarp sımr kapı- smın öniinde köylülerle konuşu- yoruz. Güneş, karşı yakada kalan evlerin darnına vuruyor. Pencere- ler kapalı çünkü. Hiçbir canh izı yok gibi... Sınır kuleleri birbirine oldukça yakın. İki nöbetçi "söz olmasa" birbiriyle konusabilir de.. Ama ne gümrük mudumnden ne Ulaştır- ma Bakanlığı'na bağlı çaüşanlar- dan ne de sınır kapısı önunde, kö- yün meydanında toplanan köylü- lerden bir çift söz almak münı- kun. Resmi görevliler devlet me- muruyum diye konuşmuyor, köy- lüler ise adlarıru söylemekten çe- kiniyorlar. Yine de sözün akışını engellemek mumkün mü? Köylüler anlalıyor: "Gecen gün cenazemîz vardı. Burada biri oldü. Zaten her za- man bovle oluyor. Ölenin dedesi YOLU BOZUK — Hopa'mn Kemalpaşa bucağına bağlı küçük bir köy Sarp. Hopa'ya uzaklıgı 14 km. yolu oldukça bozuk. Dağlardan dökülen sular bir yandan, Karadeniz'in hırçın dalgalan bir yandan yolu yol olmaktan çıkarmaya yetiyor. (Fotoğraf: Ümit Kıvanç) karsıda. Ne zaman burada biri öi- se, karşıda çıkıyoriar pencere-kapı önlerine, onlar da bizimle beraber aglıyorlar. Ç'iinkü ölenin dedesi orada. Bu çay asıl biz insanlan ayırmış ikive. Amcam orada, ço- cuklan burada. Bu nasıl istir?" Sarp'ın bu yakada kalan nüfu- su 390 kişi. Aşağı yukarı 100 ha- ne. Karşısı kaç kişi, kim bilebilir... Ama durup şöyle bir bakıldığın- da o yakanın evleri daha bir duz- gun, daha bir nizam intizam için- de... "Sınır ticareti" diyorum. "Biz" diyor, "ticaretten anlamı- yonız. İstemiyoruz da... Bizim çay paralannı versinler. Daha çay pa- ralannı aJamadık. Sonraticaretde zengin işi... Paran olacak ki tica- ret yapasın. Para mı kaldı bizde..." Koyde karşıdan gelen turistin konaklayacağı tek bir tesis yok. Tesisi bırakahm, bir çay ocağı bi- le yok. Bir simitçi, bir sandviççi bile... "Ben şimdi burada bir çay ocagı açsam. çay satmaya başlasam, köyde oe derier bana. Bak, Aü da- yının oğlu çaycı olmuş demezler mi?" Çoğu bu duşuncede Sarplılann. Gençlerin ticaret yapması a>ip sa- yılıyor bir yerde. Konuştukları ikinci konu karşıdan buraya geçiş oiurken buradakilerin karşıya ge- çernemelerı. "Hiç olmazsa pasa- van versinler bize" diyorlar. "On- lar rahat rahat geliyor, biz gide- miyoruz. Karşıdan gelenler daha çok Ba- tum ve Tiflis'ten. Günde ona ya- kın ozel araba geliyor. Kimi gun- ler turlar düzenleniyor otobusler- le. Özel arabaların arkaları çeşitli eşyalarla dolu. Gelenler Hopa'da kalmıyor, doğru Trabzon ve Sanı- sun'a. Bursa'ya kadar gidenler de varmış. Gelenlerın çoğu da Laz ya da Gurcü. Gümrüğün önünde bir otobüs bekliyor. Karşıya geçecek yolcular gümrük salonunda. Kimi açık ba- vu'Jardan Marlboro sigaraları go- rülüyor. Gehniş, alışverişlerini yapmışlar, şimdı de donuyorlar. Ümit'le cebimizde dolar anyoruz. Biz de alışveriş yapabilir miyiz di- ye. Ama gumruk salonunda ne free-shop var ne ahşveriş yapacak bir yer... Teynir-ekmek yiyoruz' Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı memurlar onumü kesıyor. Bakan- lığın 50 memuru varmış burada. Yemek bile yiyemiyorlar. Köylü bir yumurta dahi vermiyormuş. "tki aydır peynir ekmek yiyoruz" diyor biri. "Gizli erraklan koya- cak bir dolabımız bile yok" diyor bir başkası. İki metrekare bir oda- da altı kişi calışıyor. "Çay yapalım" diyorlar, ama beklemek gerek, çünkü elektrik ocağında ya- pacaklar. Turizm henuz Sarp'a girmemiş. Türiste iyi davranmadıkları gibi memurlara da iyi davranmıyorlar. Çünkü henüz turizmi bilmiyorlar. Turizm onlar için çay paralarının ahnması ve karşıya geçip akraba- lanna kavuşulması... Kapının önüne bir taksi geh'yor. Henüz çıkış yapmışlar. Arabanm bagajı >ine eşya dolu. Bir genç adam, arabamn arka kapısım açıp içindeki yaşlı adamla konuşmaya başlıyor. Seslere kulak veriyorum, anlamadığım bir dil. Arada bir "hasrete" gibi sözcukler geçiyor. El sıkışıyorlar, hararetle konuşu- yorlar. Birbirlerinin boyunlarına sanlıyorlar. Araba ağır ağır gidi- yor. Genç adam arkada kalıyor. Yüreğinin sevinci gözlerine vur- muş. Soruyorum neler konuştu- nuz diye. "Ben" diyor "Fındıkh- danım, Rize'den. Bunlar Batum- dan geliyor. Amcam bunlann kö- yiiniin altındaki köyden. S.'lam getirmişler..." Evet, ticaretten çok boylesi in- sani ilişkiler ilgilendiriyor burada- ki insanları. Zaten sınır ticareti yapmak da bazı koşullara bağlı. Öncelikle Sanayi ve Ticaret Oda- sı'na kayıtlı olmak gerek. tkamet- gâh, nüfus cuzdanı vb. suretleri... Yasal formaliteler bunlar. Bir de en az üç bin dolarlık bir satış bağ- lantısı yapmak gerek. En çok da on bin dolar. Peki, ne ticareti yapılabilir? Acaristan yiyecek ve giyecek isti- yor. Örneğin Bursa'dan havlu al- mışlar. Biz ise kömür almak isti- yoruz. Çünkü kömur gerçekten ucuz ve kaliteli. Hopa'ya kömür Soma'dan gidiyor. Tonu neredey- se 500 bin lira. Oysa Acaristan ko- muru gelirse beşte bir fiyatına gi- bi. Üstelik butun Doğu Anadolu 1 ya yetecek kadar... Şimdiye kadar ilk bağJantıyı Erzurumlu bir işa- damı yapmış. Erzunım Sanayi Odası Başkanı bir ekmek fabrika- sı kurmak üzere anlaşnuş. Bunun karşıhğında da komür alıyor Aca- ristan'dan. Bu yüzden buradan karşıya hiç T1R geçmezken ora- dan TIR'lar geliyor. Kaymakam umutlu Hopa Kaymakamı Hasan Bi- çen, büıün olumsuzlukiara karşın yine de umutlu, sırur ticaretinden. Daha önce Van'da da uğraşmış bu konuyla. Işini biliyor. Köylüleri turistik tesisler yapmak için yön- lendirmeye calışıyor. Halkın ilgi- sizliğini kırmaya calışıyor. Şimdi gündemdeki konu karşılıklı bir fu- arın açılması. Yakın bir zamanda bir fuarın açılması için calışıyor. Onlar gelip Sarp'ta, Hopa'da mal- larını sergüesinler, biz gidip Ba- tum'da mallanmızı sergileyelim. Akşam inmek uzere Sarp'ın ya- maçlanna. Güneş bulutlarla dağ- ların arasında. Karşıda, bir sis içinde Batum görünüyor. Yeşil bir vaha gibi Karadeniz'in kıyısında. Yola düşmenin zamaru. Önüm- den geçen bir arabanın plakasını not ediyorum: A 0428 AE. "Bırak gitsin" diyor Ümit. "Nasıl olsa Samsun'da yakalanz." Güneşi arkamıza alıp yola çıkı- yoruz. Biri yaklaşıp fısıltıyla ko- nuşuyor: "Ben Lutfü Balkaya. Sarp Köyu'nden. İstanbul'da kar- deşim Bektaş Balkaya'ya selamı- mı götiiriin." Sarp Köyu 390 kişi demiştik. 389 kişinin selamı orada kalıyor, karşı yakaya ulaşmak umuduyla. Birinin selamı da İstanbul'a, kar- deşine... ^Laiklik, kadın için güvence' 'Nasıl Bir Kadın Örgütlenmesi' konulu panelde konuşan Sevgi Özer, "Örgütlenme aşamasında kadın ve erkek bir arada olmalı" dedi. OZCAN OZGUR MUĞLA — 8 Mart Dünya Ka- dınlar Günu dolayısıyla Insan- Haklan Derneği Muğia Şubesi ta- rafından düzenlenen "Nasıl bir kadın örgütlenmesi?" konulu pa- nelde, "Nasıl bir demokrasi?" ko- nusu tartışıldı. Kadının örgütlen- mesiyle demokrasinin gelişmesi- nin iç içe olduğunun belirtildiği panelde, "Laiklik, çagdaş kadın hareketleri için bir guvencedir" denildi. İHD Muğla Şubesi tarafından Dünya Kadmlar Günü dolayısıy- la düzenlenen üç günluk etkinlik- ler dun panelle sona erdi. IHD Muğla Şube Başkaru Sababat Ay- kın'ın yonettiği panele konuşma- cı olarak Dil Derneği Genel Yaz- manı >r apımcı Sevgi Özer ile Ba- kırkoy Kadın Kultür Evi Yönetim Kurulu uyesi Şener Macit katıldı. Toplumun cinsiyet ayrımcı er- kek ideolojisi egemenliğinde oldu- ğunu öne süren Şener Macit, bir soru üzerine, "Kanlanna dayak atan erkekleri dövmeli" dedi. Partilerin ya da başka dernek- lerin komisyonlarının kadın hak- larını sadece politik olarak savuıı- dukJarını belirten Macit, parti ve derneklerin görevinin, kadın hak- larını savunmak olmadığım vur- guladı. Konuşmacılardan Sevgi Özer 1934'te kadma siyasal haklann ve- rildiğini, ancak 55 yıldır bu hak- lardan haberi olmayan kadınlann bulunduğunu vurgulayarak "Ko- nuya eğitim sçısından yaklaşmak gerek" dedi. Kadın örgütlenmesi- nin demokrasinin orgütlenmesiy- le iç içe olduğunu soyleyen Ozer, konuşmasını şöyle surdürdü: "Demokrasinin özü, düşünen insandır. Şimdi buna orgutlenen insan diyoruz. Erkekler önce ör- güt kuruyoriar, sonra da kadınlara hadi siz de gelin diyorlar. Oysa da- ha örgütlenme aşamasında kadın ve erkek bir arada olmalı." "Laiklik kadın haklannın giı- vencesi midir?" sorusuna yarut ve- ren Özer, şöyle devam etti: "Biz nasü bir demokrasiyi, 1982 Anayasası'nı gerçekte farklı bir başlık altında tartışıyoruz şu an- da? Laiklik, çagdaş kadın hakla- n için bir guvencedir." ğildir.' On beş lira ile Ankara'ya gittim. Sınavlar on gün siirdü. Gcnçlik Parkı'nda, bankların us- tiinde filan yatıyorum. On gün sonra tek ben kaldım. 1953 eylu- lünde hareket ettik..." Adnan Turani, "Hiçbir ögrenci benim kadar çalışkan olraamıstır" diyor. "Münih'te, üniversitenin dil kurslanna bir yıl devam eltim. Almancayı ana di- lim gibi ogrendim. Dile çok yele- nekliyim. Öğretmen okulunda Se- filler'in Fransucasını okumuş, Taine'ın La Philosophie de l'art'- ını çevirmiştim. Almanya'da Al- man klasik dönemini, Goethe ve Schopenhauer'ı inceledim. Yunan düşünurlerini de okudum. Dola- yısıyla felsefeye büyiik yatkınlı- gım oldu. İngjlizcem de çok iyi- dir." Muruh'te akademide başladığı oğrenimini Stuttgart'ta surdurür. Hocaları, ünlu Alman sanatçıla- n Willv Baumeister ile Heinz Trö- kes... Hannover, Berlin, Köln, Hamburg ve Paris'in büyük ga- lerilerinden gelen çağnlar üzerine sergiler açar. Resim ve gravürleri satılmakta, resımden para kazan- maktadır. Bir de atölye kiralamış- tır: "Artık sık sık Paris'e gidiyor- duk. Oradan ünlıi sanatcılann li- tografilerini satın aldım. Miro'- nunkini 340 marka almışdm. Ga- lerie Spiegel. 800 mark verdi. Pa- ris'e bir daha gidince 1000 mar- kın üstune çıkmış olduğunu gördöm. Bir litografi serisi, diye- İim ki uç yüz tane... Tukenince fi- yatı iki üç misli artıyordu. Böy- lece litografi alıp satmayı da ög- rendik." Oğrenimi sona erince Kiel Yuk- seköğretim Okulu öğretmenliğine atanırsa da Türkiye'den Milli Eği- tim Bakanlığı'ndan gelen çağrı üzerine 1959sonunda döner; Gazi Eğitim Enstitusü'nde öğretmenli- ğe başlar. O tarihten beri hocalı- ğı, resim yapmayı, kitaplar yaz- mayı sürdürür... Daha çok plastik sanatlar este- tiği üzerinde çalıştığını, şu sıra "prosedürler" konusunda sanat yapıtının oluşum sürecini ele alan bir kitap hazırladığını belirtiyor Adnan Turani. Diyor ki: "Yazar- lanmızın çoğu sanat eserinin son bitmis halini göriir, buna göre ka- rara vanrlar. Bu yanlış. Çünkü resimde son imajla başlangıç ara- sında bjç ilişki yok. Batı, altyapı sonınlannı ele almış daima. O yüzden bize baskın çıkıyoriar." Bizde sanat eleştirisinin kurum- laşmadığım ifade eden Adnan Tu- rani, Uluslararası Sanat Eleştir- menleri Birliği'nin (AICA) öteden beri üyesi bulunduğunu açıkladık- tan sonra bu kuruJuşun üyelerin- den yuzde 60'ının tarih, psikolo- ji vb. alanlarında, yüzde 20'sinin edebiyat alanında çalıştığını belir- tiyor ve ekliyor: "Elestirmen so- runu bana bazı yönlerden sakat gelmeye başladı. Butun dunyada böyle... Ancak bircoğunun iyi ni- yeüi olduğunu da soylemek gerek. Unutmayalım ki sanatın bir tek şeye ihtiyacı var: Destege." Geliyoruz en duyarlı konuya: Resimde soyut-fîgüratif ayTimına. Adnan Turani, "Böyle bir me- seie olabilecegine" inanmıyor. Uzun açıklamalar yapıyor: "Doğasal biçim, hiçbir zaman resimsel biçim olamıyor. Dogayı aynen tuval üzerine geçiremezsi- niz. Onun, kesinlikle bir resimsel biçim olarak degişikliğe ugrama- sı. resimsel ya da boyasal >ahut desensel biçim olarak yaşanması şarttır. Bu boyanın da hangi be- yecan verecek şekilde ifade edile- ceginin düşünülmesi... Bir kadı- nın yiızu çok guzel olabilir. Re- simde önemli olan, onun hangi sekle gireceginin onceden beiirlen- mesi... Bu, ışık-gölge meselesi de- ğil. Iransparam-mat meselesi. Sıcak-soguk ya da siyah-beyaz olarak da alınabilir, o da bir im- kândır. Kalifrafık dagılıma da gi- dilebUir..." Bu sistemlerden birini bulmak da yelerli değil: "Resimde hiçbir sanalçı, İsfanbul-Ankara arasın- da gidip gelen bir otobüs şoförü değildir. Her seferinde yolu yeni- den keşfetmek ya da yeni bir yol- dan gitmek zorundadır. Heyecan vermiyorsa gitmemesi gerekir. Şiir yazarken kelimenin birine bir şi- irsel anlam yuklemissinizdir, tek- rar ettiğimizde o sözcüğün artık öldüğünü göriirsunüz. Resimde de renkleri her seferinde yeniden keşfetmek zorundasınızdır." Figur, resimsel bıçım olamaz mı? Yalnız "non-figüratif" ya da soyut biçimler mi "resimsel"dir? "Resimsel mesde içinde optik göıünrü açısından belli bir figü- ratif isaret yapabilirsiniz. Fakat çözümleme. tamamen soyut me- sele. Bu konu Rubens'e sonılu- yor. 'Figür, seyirciye resme girme imkanı sağlaı' demiş. Yani figür, aslında resimsel bir mesele değil- dir. Yaratıcılık, tamamen doğa dışında bir olaydır. Hiçbir zaman bir insarun göriinen optik rengiyle resimsel bir rengi çözumleyemez- siniz. Kısaca doga baska şeydir, resim başka şey..." Son olarak Adnan Turani'nin "resimde çağdaşlık" üzerine go- ruşlerini aktaralım: "Son günler- de herkesin ağzından düşmeyen 'çağdaşlık', İstanbul'da oldukça konuşuluyor. Bir insanın, ben çağdas oluyonım diye resim yap- masıyla çağdaşlık olmaz. Bu saç- malığın zirvesidir. tnandığımız ve resimsel biçime donüştürebildiği- miz her şey çağdastır, modern- dir." Golf sahasuıa tepki • ANTALYA (Cumhuriyet) — Manavgat'ın Titreyengöl bölgesinde ESKA tarafından yapılması planlanan ve ağaç katliamına yol açacağı öne sürülen golf sahası, Manavgat Belediyesi, Yeşiller Partisi ve Türk Tabiatını Koruma Derneği tarafından diizenlenen toplantı ve piknikle protesto edildi. Golf sahasınm ağaç katliarruna yol açacağım savunan Türk Tabiatını Koruma Derneği Antalya Şubesi'nin dun Sorgun Çamlığı'nda düzenlediği "Golfe karşı ağaçlarla dayanısma pikniği" ile Yeşiller Partisi'yle Manavgat Belediyesi'nin düzenlediği "Sorgun Çayı'nın korunması için halkla el ele" toplantısına yaklaşık 500 kişi katıldı. Çocuk şarkıları yanşması • ANKARA (Cumburiyet Bürosu) — Devlet Bakanlığı'nca düzenlenen 2. Türk Müziği Çocuk Şarkıları yanşmasında, çocuklar şarkı söyledi, büyükler politik tercihlerini sergilediler. 20 eserin katıldığı yarışmada, birinciliği söz ve müziği Selahattin tçli'ye ait"Göçmen Çocuğu Aliş'ten Boris'e" adlı, Bulgaristan'dan göçü anlatan şarkı kazanırken ikinciiiğe söz ve müziği Yalçın Türay'a ait "Dua" adlı yapıt layık görüldü. Yarışmada parçalan seslendiren Ankara Çocuk Korosu'nun 105 üyesinden ancak 44'üne şilt verilince çocuklar Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve eşi Semra Özal'ın önünde ağiamaya başladılar. Ağlayan çocuklan susturmak için Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in emriyle çocuklara hediye verildi. Ancak çocuklann ısrarla ağlamayı sürdürmeleri üzerine veliler çocuklara dağıtılan hediyeleri Özal'ların önünde görevlilere iade ettiler. Meımırlamı dil sınavı • ANKARA (ANKA) — Yabancı dil tazminatı almak isteyen kamu personeli ile özel hizmet tazminatlannı arttırmak isteyen teknik personelin yabancı dil bilgisi seviye tespit sınavına ilişkin başvurular bugünden itibaren kabul edilecek. Anılan sınavlara katılmak isteyen memurların 23 Mart 1990 tarihine kadar başvurularını yapmaları gerekiyor. Sınav ise 20 mayısta yapılacak. Sınavlar 13 dilde yapılacak. özel hizmet tazminatını arttırmak isteyen teknik personel yalnızca Almanca, Ingilizce ve Fransızca'dan sınava girebilecek. Ddnci yataklı tren • ANKARA (AA) — TCDD tarafından, Ankara- tstanbul arasında sefere konulan yataklı tren hizmete girdi. önceki gece saat 24.00'te Ankara ve İstanbul'dan karşılıklı olarak hareket eden trenler, dün sabah vanş noktalanna ulaştılar. Ankara Gan'nda düzenlenen törende konuşan TCDD Genel Müdür Yardımcısı Ismail Gültekin, yeni trenle İstanbul-Ankara arasınm 9,5 saat süreceğini belirtti. TCDD'nin son yıllarda özellikle yolcu taşımacılığında güven, konfor, hız ve kalite unsurlanna önem verdiğini kaydeden Gültekin, "Fatih Ekspresi'nden sonra Ankara-tstanbul arasında hizmete giren ve tümü yataklı vagonlardan oluşan trende her türlü konfor mevcuttur" dedi. Bavul turJzmi • BÜRSA (AA) — Bahar aylarının gelmesiyle birlikte "bavul" turizminde canlıhk başladı. Bavul turizmine en çok Yunanlı turistler Ugd gösteriyor. Turizmciler, son yıllarda günübirlikçi turist sayısında artışlar olduğunu belirterek, bu turistlerin başında Yunanlıların geldiğini söylediler. Turizmciler, "Yunanlı turistler daha çok ticaret '' amacıyla geliyorlar. Bunlar, Bursa'nın tarihi ve turistik yörelerini dahi gezmiyor ve kapalı çarşıdan alışveriş yapıp tekrar ülkelerine donuyorlar. Son yıllarda günubirlik gelip bavul turizmi yapanların sayısında artışlar oldu" dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear