25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 ŞUBAT 1990 W ENSANLAR F Ü S U N Ö Z B İ L G E N İNSANI DÜŞMAN GÖSTEREN GOZLUKLER CUMHURİYET/7 GÖRÜS Kontrat Cesedimın yakılmasını istiyorum. Küllenmın yuzde 10'u kontratımıza uygun biçimde mena/enme venlmelidir. Groucho Man Toplumsal putlar ve kurbanlarıMY LAİ katliamı ABD'nin Vietnam savaşındaki hunharlığı- nın bir belgesi olarak tarihe geç- ti. Katliamın başlıca isimlerinden Teğmen Calley, My Lai'de ka- dm, erkek, çocuk birçok sivil in- sanı beynine kurşun sıkarak öl- dıirmekten dolayı daha sonra yargılandı ve cezalandınldı. Tegmen Calley, mahkemede yaptığı savunmasında şöyle di- yordu: "Bana Vietkong askerteri ve Vietnamlılan 'insan' olarak de- gil sadece 'diişman' olarak gör- mek ogretildi.. Onları oldurur- ken insan oldurdugumu duşun- müyordum, düşmanlan temizle- diğimi düşünıiyordum." Insanlan insan olarak değil de mikrop olarak gösterecek goz- lükler bu gözlere hangi beyin yı- kama süreçlen ıle yerleştirilmiş- ti? Tannya kurban Alman toplumbilimci Yazar Erich Fromm eski toplumlarda çocuklann tannya kurban edil- mesi olayını irdelerken şöyle di- yor: "İbrahim'in. oglu tshak'ı kur- ban etmesijle ilgili oyku, İbra- him'in İshak'a olan sevgisini du)gulandıncı bir biçimde vur- gular. Vine de tbrahim, oğlunu öldürme karannda duraksama göstennez. Burada açıkça, çocu- ga duyulan sevgiden bile daba giiçlu olan dinsel guduyle karşı- laşıyoruz. Çocuklann kurban edilmesiyle karşılaştınlabilecek çağdaş bir ol- guyu -savaş olgusunu- goz onıi- ne alacak olursak bu noklayı da- ha açık olarak gorebiliriz. Birinci Dünya Savaşı'nı alalım. Önder- lerin ekonomik çıkarlan, tutku- lan ve kendini beğenmişlikleri ile biitun (arafiann yaptıklan pek çok aptalca yanlış bir araya ge- liıtce savaş ortaya çıktı. Araa sa- vaş bir kez patlak verince, (hat- ta biraz daha önce) devlet, ulus ve ulusal gurur kavramlan tapı- lan putlar haline geldi. Her iki ta- raf da çocuklannı bu putlara gö- nüllü kurban ettiler. Savaş ola- yıoda, savaştan sorumlu olanlar ne gibi sonuçlann ortaya çıkaca- ğını bilirler. ama putların gucü, çocuklanna du>duklan sevginin giicünden daha büyüktur.." Terör ve kin Son gunlerde toplumumuzda da insanlan birbirine insan değil de "diişman" olarak gosterme- ye yarayan teror kışkırtmasının boyutlan giderek gelişiyor. Po- lisler gazetecilere saldırırken "ar- kadaşımızın intikamı" diye odunlarla vuruyor. Yaşamı bo- yunca barış ve insanlığın gelişi- rai, demokrasi için mücadele et- m^ş olan Prof. Muammer Ak- soy'a kurşun sıkılıyor. O kurşunu sıkan gizli el aca- ba silahını ateşlerken hangi duy- gu ve düşunceler ıçınde? Ortadan kaJdırmaya çalıştığı "insanı" bir insan olarak algılıyor mu? Han- gi gozlükle bakıyor? Şimdi giz- lendiği köşe bucakta oldurdüğü ınsanın son demeç ve göruşlen- CUMHURİYET SERVİSLERİNDE ÇOCUK SESLERİ MİZANPAJ — Sayfa yönetmenimiz Ali Acar, gazetenin sayfalannın nasıl hazırlandıgını gösterir- ken, mizanpaj masasının başında ilk kez bu kadar keyifli goninüyordu. (Fotoğraf: Muharrem Aydın) Mini mini ziyaretçilerimizYILLAR ve yıllar önce Kartal Merkez İlkokulu'nun minik bir öğrencisi olarak yaşadığım gün- lerden usumda en belirgin olarak kalanlar Asuman öğretmenimin sınıfa girdikten sonra önce ken- di gözlüğunu sonra da benim o zamanlar kullanmakta olduğum gözlüğümun camlarını sildikten sonra derse başlayışı, zorla içiri- len Amerikan yardımı balıkyağı hapları ve süttozu kokulu sutler. Bir de guzel bir bahar gunü oğ- retmenlerimizin hepimizi topar- layıp Istanbul'a muzelere ve sa- raylara getirip gezdirdiklerı gun- dü. Belki derste de anlatmışlar- dı saray ve muzelerı, ama yaşa- yarak gördüğüm tarih ve kultiır hazinelerimiz bir daha usumdan çıkmadı. Geçen yıllarda bir gün Paris'- te Pompideu Kultür Merkezi'ni gezerken mini mini ilkokul oğ* renrilerinin sergi salonuna Vfatis- se, Picasso, Boticelli tablolarının karşısına yerlere oturuvermiş öğ- retmenlerinin bu fablolarla ilgili anlatımlannı dinleyişlerini izle- miştim. Fransız öğretmenler de çocuklanna kendi resim ve kiıl- tur hazinelerini yerinde oğrenim ile anlatıyorlardı. Geçen hafta mini minilerin go- rerek ve yaşayarak eğitildiği bir başka guzel olayla karşılaştık. Gazetemizdeki odamızda oturur- ken bir anda etrafımızı 40-50 ta- ne ana okulu öğrencisi sarıverdı. Çekirdek Anaokulu'nun 6 yaşın- daki öğrencileri 66 yıl önce ya- yınlanmaya başlayan Cumhuri- yet Gazetesi'ni ziyarete gelmişler- di. Yazı işlerini, haber merkezi- ni, pikaj, montaj, dizgi servisle- rini gezdiler, gördüler, yaşadılar. Cumhuriyet koridorlan çocuk sesleri ile cıvıldadı. Somurtuk so- murtuk yazı yazarken yüzümuz guldü, içimiz ışıdı. Cumhuriyet'- in yeni kuşaklan hepimize mut- luluk verdi. Yıllar sonra onlar da bilgisayarlarının başında koca- man insanlar olduklarında bir gün etraflarıru sarıveren çocuk- lan görünce belki de Cumhurı- yet'e yaptıkları bu ziyaret gunu- nü.basın ile ilk kez tanışmaları- nı anımsayacaklar. DYP'DE DE KADINLAR KOTA İSTİYOR KOÇMAN VE AYBAR Paris Komünü 1871 Gençler karşı çıkıyor SHP'nın parti yöneıim kademe- lerinde kadınlara kota hakkı ta- nıması DYP'li kadmları da can- landırdı. DYP'li kadınlar da ko- ta istiyor, ama partıli gençler bu isteme karşı çıkıyor. DYP Beşiktaş îlçesi Kadın Komisyonu Halkla Ilişkiler Baş- kanı Gulumser Bozkurt arkada- şımız Ayşe Yıldınm'ın soruları- nı şöyle yanıtladı: — SHP'li kadınlar partilerin- den yıizde 25 kota aldılar. Sizin bu kooııda düşünceieriniz, istek- leriniz yok mu? "Tabii, hanımsız hiçbir iş ya- pılmıyor. Bizım de isteklerimiz var, bunları il yöneticilerine ile- tiyoruz. Kongreyi bekliyonız. O zaman kadınlar atak yapacak. Hep beyler beyler olur mu? Bi- raz da hammlar önde olsun. Biz de hammlara yüzde 70 öncelik tanınsın istiyoruz." — Yüzde 70 biraz fazla degil mi? "Ne yapsak, yüzde 50 mi is- tesek?" Bozkurt'un bu görüşleri DYP gençlik komisyonlanndaki genç- leri kızdırıyor. "Olur mu öyle şey" diyorlar. "Vermeyiz. De- rairel, 'Biz kota vermeyiz, çalı- san kadın seçilir' demişti. Onlar da çalışıp seçilsinler." "Kadın- lar sizden fazla çalışbklannı soytüyorlar" deyince, gençler bu kez şöyle konuşuyorlar. "Onlar mı çalışıyor. Bakın size bir şrj anlatalım. Birmiting vardı. De- mirel gelecekti. Bizler geceden hazırlık yaptık. süsledik Her ta- rafı. Sabah olunca kadınlar ga- zetecileri çagınp, agaca çıkülar. 'Bakın biz süsliiyoruz' diye re- sim çektirdiler." İŞADAMI Alı Koçman ile es- ki TlP'in Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar arasında sosyalizm konusunda bir diyalog. Aylık Vi- zon Dergisi'nde Aybar, Koç- man'ın sorulannı yanıtlarken sosyalizmi şöyle anlatıyor: KOÇMAN: Sosyalizm nedir efendim? AYBAR: Sosyalizm güzel bir şey siz belki çirkin bulursunuz ama... KOÇMAN: Yok, siz nasıl gö- rüyorsunuz? AYBAR: Ben çok guzel göru- yorum. Ben sosyalizmi şöyle ta- rif ederim. Endamı güzel, çarpı- cı, çekici bir bayan, genç bir an- ne.. KOÇMAN: Sosyalizme olan eğiliminizi ne zaman hissettiniz? AYBAR: Sosyalizmi bir hak- sızlığa karşı çıkma olarak değer- lendirdim. Sosyalist kitapları er- ken okumaya başladım. Orada baktım ki sosyalızmin esası so- mürüculuğu kaldırmak. O za- manki sosyalist memleketler di- yorlar ki -ki hâlâ böyle diyorlar- "Üretim araçlarının mulkiyeti kamu rnülkiyeti şeklini alacak, böylece sömürü kalkar." Hayır kalkmaz. Benim açımdan artı de- ğere el koyanın Hasan Bey olma- sı ile devlet olması arasında hiç- bir fark yok. KOÇMAN: Üretimde.. AYBAR: Evet, yani devlet yo- netiminde işçiler, koyluler devle- te sahip olacak. O zaman benim doğrudan doğruya işçi olarak ta- bandan seçtiğim Hasan Bey par- lamentoya girecek. Işçi Hasan. Ben onu her an denetleyeceğim. Bir iş yapmıyorsa değıştireceğim. 4 sene sonraki seçimi filan bek- temek yok. Bu sistem hıç uygu- lanmadı.. KOÇMAN: Sizin gönlünuzde- ki en yakın uygulama şimdiye kadar hangi ulkede oldu? AYBAR: Benim gonlüme en yakın uygulama şimdiye kadar Paris Komunu 1871. Üç ay sür- dü. O zaman Almanlar Paris'i kuşatmışlardı. İşçiler ayaklandı- lar ve komunu kurdular. Yani Paris çapında bir devlet. Idareyi ekonomisiyle herşeyıyle o ele al- dı. 3 ay idare ediyorlar, ondan sonra İcurşuna diziliyorlar.. ni okurken acaba "ben ne yap- üm?" diye düşunebiliyor mu? Yoksa halen haklı bir iş yaptığı- nı mı düşünu>or? Eğer bir "diiş- manı temizlediğini" düşünuyor- sa o düşmanlık gozlüğunü bu beyne kimler nasıl taktılar? Muammer Hoca Muammer Hoca'nın miUetve- kili olduğu gunler gözumuzde canlanıyor. Parlamento koridor- larında elinde her zaman ıçi ki- tap, dosya, evrak dolu çantası ile görunduğünde şakalaşırdık: "Eyvah, Muammer Hoca ge- liyor, yakalanmayalım.." Muammer Hoca daima yepye- ni bir konu ile ilgili olarak bizi yakaladı mı, uzun saatler boyu kendi fikrini anlatmaktan, sa- vunmaktan hiç çekınmez, bizle- ri ikna edene kadar da âdeta esir alırdı. Kendini ovmekten başka bir şey düşunmeyen milletvekil- lerine de hiç benzemezdi, çunku hiçbir zaman kendini anlatmaz, ama dağar'cıgında savunduğu birçok konu hep bulunurdu. Ba- zen de parlamenter sistemle, ana- yasa ve ıçtuzukle ilgili bir tartış- ma gelirdi gundeme. O zaman da birbirimize şöyle derdik: "Atnan, hemen Muammer Hoca'yı bulalım da bir danışa- lım.. Bu konuyu ancak o bilir.." Ekonomik çıkarlar Son gunlerde Turki>e'deki ge- lişmelere bir bakalım. Toplumun yetıştirdiği en kıymetli bilim adamlarından biri vuruluyor. Te- ror hedef seçerek can alıyor, çe- şitli kesimler birbirine karşı düş- manca duygularla kışkırtılıyor. Toplumun önderlerinin eko- nomik çıkarlan, tutkulan ve ken- dini beğenmişlikleri ile butun ta- raflann yaptıkları pek çok aptal- ca yanlış bir araya geliyor, top- lumsal putlar >ukseltilİ5or. Terörun onune geçmek için toplumun önüne konulan koca putları devirmek ve çocuklarımı- zı kurban olmaktan kurtarmak gerekiyor... PARALI OKULLAR Para yoksa karne de yok BALMUMCU'da Demirören grubuna ait özel Ata Lisesi or- ta I. sınıf öğrencilerinden biri- ne okula 750 bin lira borcu ol- duğu için karnesi verilmedi. Öğrencinin velisi ödemesi ge- reken ilk ve üçuncü taksiti öde- mişti. tkinci taksitte zorlanmış- tı. Veli bu durumu şöyle anlatı- yor. "Karne verilmediğini ögren- digimde, okuldan bir yetkili ile konustum. Boyle bir şeyi nasıl vapabildiklerini. oglumun onu- ruyla nasıl oynayabildiklerini sordum. Velilerle olan parasal sorunlann çocuklara yansıülma- ması gerektiğini, maddi konu- larda prensip sahibi bir eğilim kurumunun egitim konusunda da prensiplerinin olması gerek- tiğini soyledim. Aldıgım ce\ap ise bu durumda bir çok çocuğun olduguydu. Bu nasıl mantıktır? Birçok çocuğun olmasını durumu kur- tancı bir olay olarak gormekle- dirler. Sömestre çıkan çocuklara dunımlan, 'karnen nasıl?' 'Za- yıfıı. var mı?' ya da 'Notlann nasıl?' şeklinde değil 'karne al- dın mı?' diye soruluyor. Tabii ki oğlumun ce\abı da 'karnemi vermediler' oluyor. Ve her de- fasında gururu inciniyor. Oğluma kazandırınaya çalış- tığım değerlerin en başında ge- lenlerinden biridir onurlu insan olması. Bunu da bu kadar ucu- za kıran lise sahibine önerim: Okulun tabelasını 'ticarethane' olarak değiştirmesidir." HAYVANLAR ıs\L4iL GLLGEÇ Hayati Bey'in deöinmeleri Kral Lear'i sever misinîz? FRANSA'da, yüzûmüzu ağartan iki son derece yetenekli ti- yairo adamımız var. Biri, Galatasaray'daki sevimli takma adıy- İa Koyun Mehmet, yani Mehmet Llnsoy, öbürü Işıl Kasapoğln. İkisi de Galatasaray'dan. Işıl Kasapoğlu'nun iki ayı aşkın yoğun çalışmadan sonra sah- nelediği Kral Lear, bilinen uzuniuğuna karşın, gittikçe artan bir ilgi ve beğeniyle izleniyor, Harbiye Şehir Tiyatrosu'nda. Geçen akşam, bir kaç arkadaşla gidip oyunu ızledik. Oyun bitince, Işıl'ı içtenlikle kutiadun. Ama Işıl'ın suratı iki kanştt. "Hayroia, yahu" dedim. "Neyin var senin. Alkışiar dakikaiar sürdü. Nedir bu surat.." Işıl, usulca kuiağıma eğildi. "Yok bif şey ağabey" dedi. "Mehmet'k tarfişbk gene. Canım sıkıldı. Oyu- nu izlemeye gelmişti. Sevindim tabii. Ama on dakika sonra dı- şarı çıktı. 'Bu ne biçim oyun, bu oyun böyle mi sahneye konar' diyeçıkjstı. Ses çıkarmadım, ama inan çok üzuldum." Işıl, ger- çekten de çok uzülmüştü. "Aldırma. şaka yapmıştır. Mehraet'i bilmez misio. Arada bir bey heyleri tutar. Sonucta o senin hem arkadaşın, hern meslektaşın" gibi sözlerie onu bir olçüde de ol- sa yatıştırmaya calıştıra. Daha sonra, olayı, o akşam oyunu birlikte izlediğimiz Onat Kutlar'a anlattığımda "Evel, biliyorum", dedi. Oyundan son- ra Rejans'ta Mehmet'i gördüm. Çok pişman olduğunu söyledi. Hatta üzuntusundün ağlamış bile. "Sen 'dedim', o ttrasah göz- yaşlanna pek gnvenme. Onların yıldızı oldum bittim banşmaz. Aralanndaki çekişme de süriip gjder." Onat'ın kafası iyice kanşmıştı. "Vay be, 'dedi'. Aralannda benim bilmedigim ciddi bir soran mu var, yoksa?" "Hayır. 'diye yanıtladım'. Sadece bu ikilinin banş içinde bir- likte yasamalannin asla mumkun olmayacağını duşunuyonım." "Baksana, birinin adı Koyun, öbürünün Kasapoglu!" SAYIN HO!2oZ P06URACAÖINUI PİKNİK PİYALE M4DRA HIZLI GAZETECİ SECDET ŞE\ . TAMM. OLÜYORUM.. OLPU MU ÇİZGİLİK KİMİI. MASAR4CI AĞAÇ YAŞKEN EĞİIİR KEVAL GÖKHAJS GLRSES KŞNUŞ ***** GARFIELJ) jiM DAVIS / GAUF PUM \WLI w BU AtCŞAM DlVO-\ m -- TARİHTE BUGİİIS MiMTAZ ARIKA\ 6 ŞUBAT SUÇLAMALAR, AÇIKLAMALAR. 194-7 'DE BU&UN, £M£/CL/ M/4££fAL F£ifZt BAZI AÇlKLJtMALAeD/4 8ÜLUHMUŞTU. OCAIC KtNDA, tÇİŞLEe.1 BAKAMf ŞÜKeil TE YAPTtĞI KOUtJfMAM KOMU Ç Nİ ÖME SU/SMUŞTÜ. ÇAKMAtC tSE SUMU IZE&PETMtŞ, TAR- BtZKAC GUM DEVAM ETMISTİ. EMEMU.İ MA&EŞAL, YAPr/Ğ/ AÇIKLAMAOA, KOMÜ^Jf^rLEHt VEY/4 8<4Ş- gı£ A/EDESJLE tCO&JMAPtğtNI SÖycE- MİŞTİ. ÖRMEK OLARAIC, 19Z1 '&£ SrCAH AUMIfJA Gİ&E/SEK MlL- PAHAStNt çAeçu/e EPEN ftcı aftYf o s,/eAme DH/AN-! HAG6E VEI2MEK. (SrEPiĞlNi ANLATM(ÇT(. PAHA I SOMRA BU KfÇtLERİN NU&l CONKER YE SAFFEr AglKAN ' ANLA$lUAtÇTt. SAFFST ARlKAN, SU SÖZM^BİN UYMAPIGINI SÖYÜYEREK KENPİUİ S4Wfi/MÜ$rV. TÜRK ve DÜNYA KARİKATÜRÜNDEN Süleyman OZKOM K Jivi SLİVA - Çekoslovakya
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear