23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 10 ARALIK 1990 Kafadanbacaklılar Ülke, toplum ve insanlık yararı ikinci plana itilerek öz çıkarlann dürtüsü ile kafalar koşullanmaktadır. Artık kafalar ayaklara değil, ayaklar kafalara komut vermekte ve böylece üniversitelerimizde bir yığın "kafadanbacaklılar" türemektedir. Doç. Dr. ERCAN KIZILAY Yakınlarda yayımlanan bir soruşturma (anket) sonucuna göre ülkemizde sanayi üretimi yapan fîrmalann %66'sı dıştan alma teknoloji kullan- maktadır. Bırakınız uzay ve havacıbğı, çevre, ha- berleşme, kimya, elektronik ve metalürji alanla- nnda bilinen ve kullanılmakta olan teknolojiler- den 61 kadarından haberli bile değiliz. (1) Bir toplum, bilimsel-teknolojik devrimı ger- çekleştiremeden azgelişmişlik zincirini kırabilir mi? Yeıyüzünde bir örneği gösterilebilinir mi bu- nun? Bilimsel-teknolojik atılımın itici gücü serma- ye birikimi idiyse bunu hazırlayan iki temel ko- şul gerekliydi: Birincisi "ekonomik demokrasi", ikincisi ise "burjuva demokratik devrimi" olmuş- tur. Aydınlanma çağının hazırlayıcısı bu dönü- şümler, bilimi ve devletin örgütlenmesini dinin teokratik kıskacından arındırabilmiştir. Sonuç- ta üniversiteler özerk, devlet ise laik bir yapıya ulaşabilmiştir. Bilimsel-teknolojik devrim temel araştırmalar üzerinde yükselir. Bir örnekle açıklamak gere- kirse deniz yüzeyinde artı dört derecedeki an su- yun kaynama derecesinin 100 santigrat olarak saptanması bir temel araştırmadır. Bundan ya- rarlanarak buharlı lokomotif yapıp işletmek ise teknolojidir. Temel araştırmalar toplumlara çok pahalıya mal olur. Sabır ve emek ister. Yetkin büimsel kad- ro ise vazgeçilmezdir. Gelişmiş Batı toplumlann- da temel araştırmalar, teknolojik atılımlarla sü- rekli kan tazelemektedir. Işte YÖK, üniversitelerimizden bu ruhu söküp atmıştır. Ülkemiz, temel araştırmalar gözardı edi- lerek dışarıdan teknoloji ithal eden kötu bir tak- litçi konumuna düşürülmüştür. Bunun sonucu değil midir ki "Onadoğu'nun manavı, kasabı" ile "ucuz emek cenneti" biçimindeki tanımlama- lar gunlük yaşamınuza girmiştir. 12 Eylül vaftalı YÖK düzeni'yle ülkemiz, ulus- lararası bilimsel etkinlik sıralamasında 41'incilikten 50'nci sıraya doğru tepetaklak yu- varlanmıştır. YÖK dışa bağımhüğı katmerleştiren kafaları yetiştiriyor, eğitiyor. Gerçek bu iken "çağ atladığımızı" savlayanlar son on yıldır toplumu- muza, geri oynattıklan bir filmi izlettirmeye ça- ba gösteriyorlar. Dokuz yıldır YÖK'e "hayır" di- ye diye dilimizde tüy bitmesi bundandır. îspanya tç Savaşı'nda bir adam üniversite ka- pısında dimdik duruyor: Saldırganlar bir nefes- lik yerde kinlerini bilemekte... Adam belki yal- nız, belki korkuyor, ama kararlı. Cumhuriyeti, özerk üniversiteyi, çağdaşlığı, bilimin ışığını yü- reğine azık tutmuş beklıyor. Karanlığın kurşun- lan, ak sayfalar üzerinde kan kusuyor ve adam üniversite kapısı önünde vuruluyor. Bu adam Madrid Üniversitesi rektörüdür. Işık dolu kafası yüreğinin ellerinde "hayır" diyerek ölümsüzleşiyor. Cumhuriyetin üniversite özerkliğinin bu ya- man savunucusunun ve savunuculannın onurlu direnmesi üzerinde bugün demokratik bir Îspan- ya, dışarıya teknoloji satıyor. Îspanya, AT'nin saygın bir uyesidir aynı zamanda. Bu soylu akademisyenin direnişinden yaklaşık yarım yüzyıl sonra Türkiye televizyonunda dört YÖK rektörü, diğer bir yaklasımla "12 Eylul mahşerinin dört sivil atlısı" YÖK Yasası için bu- luşup inciler döktüruyorlardı. lçlerinden birisi, yüışık bir bilgeükle "Iktidann tercihi tartışılmaz" diyordu. Ayru "müderris", daha sonra yanında eğitip profesörlüğe dek yükselttiği çalışma arka- daşını sıkıyonetimin 1402 kılıcı altına sürme yoz- luğunu gösterebilmiştir. YÖK'ten önce 1750 sayüı yasayı çağdışı görür- dük. Üniversitenin yönetsel ve büimsel özerkli- ğini gölgeleyen kimi maddelerini değıştirerek de- mokratik üniversiteyi kunnayı amaçlardık. Aka- demik unvanları en aza indirmeyi, buna karşın köldü ve cağdaş bir doktora eğitimini öngörür- duk. Öğrencisi, asistanı ve memuru ile yönetime katılma ereğini haykınrdık. YÖK akademik unvanları çeşitlendirerek bi- limsel yarışma ortamının yönunu ve ozunü de- ğiştirmiştir. Genç araştıncılar bu kulvarda koşar- ken bir dizi engelle karşı karşıya kalmaktadırlar. Akademik kariyerde yükselmek isteyenler yaran- ma içgüdüsünün bulanık sularında kulaç atmak zorunda bırablmaktadır. Ülke, toplum ve insan- lık yaran ikinci plana itilerek öz çıkarlann dür- tusü ile kafalar koşullanmaktadır. Artık kafalar ayaklara değil, ayaklar kafalara komut vermek- te ve böylece üniversitelerimizde bir yığm "ka- fadanbacaklılar" türemektedir. Son günlerde kamuoyunu derinden sızlatan çağdışı olaylara tanık oluyoruz: Gozleri bantlı, adları rumuzlu küçüklerimiz kimi olumsuzluk- lara karşı çocukça bir durulukla "hayır" dedik- leri için tutuklanıp zindanlara atıhyorlar. Körpe bedenleri işkence tezgâhlarında solduruluyor. Çocuklar mı aynı çocuk değil, yoksa devler mi cüceleşiyor? Okul müdürlüklerine atamalarda ele alınan öl- çütlere "ispiyonculuk" mu eklendi? Yannın iti- rafçılan, dönekleri ve ispiyonculan böyle mi ye- tiştiriliyor yoksa? Küçük küçük "hayır"ların fılizlendiğı her eve, her işyerine, her okula, unlu güldüru yazarımız Muzaffer İzgü'nün bir öykusunde işlediği gibi bir karakol mu kurahm? Hangi savaşa hayır? Haklı savaşlara, ulusal ba- ğımsızlık savaşlarına kim hayır diyebilir ki? Yet- miş yıl önce Anadolu'da, daha sonraları Uzak- doğu'da, kara Afrika'da sömürgeleştirmeye di- renenler savaşa "evet" dememişler miydi? Yeryüzünde açlık beş yuz milyon insanı kıs- kacı altına almış bulunurken, çevre sorunları in- sanlığın geleceğini tehdit ederken silahlanmaya dakikada 25 milyon dolar harcanması akla uy- gun düşüyor mu? Üretilen bunca silahm bir gun mutlaka patla- yacağı genel bir kanıdır. Ayrıca patlayan silah- lardan öncelikle çocuklarm zarar göreceği de bir gerçektir. Savaşa hayır diyen küçük kızımız ülkemizde sadece kızamıktan her yıl kırk bin çocuğun öl- duğunü, bakıma muhtaç çocuk sayısının ise 2-3 miiyon civannda olduğunu belki bilmiyordu. Bel- ki de nufusumuzun onda birine yakın bölümü- nün her duzeyde özürlülerden oluştuğunun bi- lincinde bile değıldi. Sonuç Yaşam, yıllardan beri televizyonumuzda tek- düze surdünılen "evet-hayır" oyunu denli yalın değildir. Ağzımızdan çıkacak bir "hayır" kimi zaman yaşamımızm yaldızı, kimi zaman da kor kuyularda sonu olabiliyor. Tıpkı N.A. gibi. Insanlar konuşmalı, duşüncelerini özgurce dile getirmelidirler. Düşünen, üreten, konuşan, şar- kı soyieyen, sevişen insan güzel değil midir? Su- sanlar, alacasını içinde taşıyanlar, tehlike sinyal- leri yoğururlar. Ne ki yaşam ne tümden "hayır" la ne de "evet"le örülmektedir. Onlann diyalektiğinden süzülüp geüyor uygar- lığımız. (1) Hürriyet Gazetesi 30.10.1990 OKURLARA. OKAYGÖKENSÎN Yenilikler B u hafta Cumhuriyet'te birkaç yenilik var. Vfen/ ekimiz Cumhuriyet TV bu haftadan başlayarak her cuma günü Cumhuriyefle birlikte okurlarımızın ellerine ulaşacak. Çeşitli teknik nedenler TV ekimizin cuma günleri dağılmasını zoriayınca Kitap ekimizin gününü değiştirdik. Cumhuriyet Kitap da bu haftadan başlayarak her perşembe Cumhuriyefle biriikte okurlarımıza ulaşacak. Böylece Cumhuriyet, haftanın 4 günü ekli oluyor: Perşembe: Cumhuriyet Kitap Cuma: Cumhuriyet TV Cumartesi: Cumhuriyet Bilim-Teknik Pazar: Cumhuriyet Dergi Cumhuriyet TV, diğer eklerimizin boyutlarında ve 32 sayfa olarak hazırlandı, sayfaların tümü renkli. Tüm televizyon kanallarının haftalık programları hem aynntılı bilgilerle hem de değişik ve kolay izlenmesini sağlayan bir yöntemle sunuluyor. TV ekimizde aynca röportajlar, geniş tanıtımlar, haberler, izleyici eleştirileri, spor ve çocuk bölümleri ile uydu kanallarından seçmeler yer alıyor. (Arkası 19. Sayfada) ARADABIR KENAN HARUN Sanatçıya, Sanat Emekçisine Saygı Türkiye, Atatürk devrimleri ile gırdiğı Batılılaşma, köhne- likten sıyrılma, örümcek kafalılıktan ülkeyı kurtarma savaşı- nı ilk yıllarda büyük bir coşku ve inançla yürüttüğü için çok da başarılı sonuçlar elde etmiştır. Toplumsal yaşamın tüm dal- larında olduğu gibi sahne sanatlannda da bugün ulaştığımız düzey pek çok Batı ülkesi ile -en azından- eş düzeyde kabul edilebılır rahatlıkla. Tabii bu çizgiye erişilirken çok çileler çe- kilmış, pek çok üzüntüler, sıkıntılar yaşanmıştır. Atatürk son- rası iktidarlann tutuculuğu, gerıci karakterleri yüzünden Türki ye'de hâlâ sahnelerimizde ve beyaz perdelenmızde ilerici, devrimci eserterin oynanması o ıktıdariann dümen suyundaki sözde sanatçı kişilerin gayretkeşliklerınin de katkısı ile sa- natımızın en büyük handikapını oluşturmaya devam etmek- te ve bu paralelde yazarların yetişmesini hâlâ önlemek- te ise de özellikle sahne ve perde sanatına gönül veren ötekı yetenekler, büyük zorlukları aşarak ortaya çıkmayı ba- şarabilmişlerdir. Sözde dincilerin, çember sakallı yobazların başlangıçlarda sınsi sinsı gıden engellemelerı Atatürkçü, ile- rici eser verimini hemen hemen sıfıra indırmiş, Mustafa Ke- mal'in fiili desteğinın yokluğu sanatımızm bu yeşermeye baş- layan cennet bahçesini yarım yüzyılda gericilik rüzgârlarının kasıp kavurduğu bir çöle döndürmuştur. Bu alandakı tek ve en önemli başan grafiğini pek çoğu devletin korumasında oJgunlaşan sanatçılanmız, rejisörlerımiz, aktör ve aktrislerı- miz çizmiştir. Atatûrk'ün kurumlaştırmayı kısa ömrune sığdı- rabildiği zıhniyetlerin köküne kibrıt suyu ekilebilir nıtelikie ola- maması yüzündendır ki bir Devlet Konservatuarımız hem ye- tiştirdiği tiyatro değerlerı ile hem de o değerlerı görenlerin heves ederek kişısel çabalarla ulaşabildıklerı hedefte olum- luluklar, hayli yüksek düzey ve sayıları bulmuştur. Böylece önce Batı göreneklen ile hamleler yapan Türk sah- ne sanatı sonrakı yıllarda konservatuvarın yetiştihciliği öncü- lüğünde nice değerleri tiyatromuza armağan etmiştır. Ne varki yıllar ilerledıkçe ezeli hastalığımız, kadirbılmezlığimiz bu alan- da da kendıni göstermiş dönemlerinde doruklara kadar ge- lebılmiş nice sanatçımız unutulmuşluk sandığdna bırakılmıştır (Arkası 19. Sayfada) NEP* yuziK itpm M P U M U U I A BK» No 6SO" • UnMOJn. STAIBUl fu 51'II* VEFAT Kurtuluş Savaşı şehitlerinden Yzb. Mehmet Cemalettin ile merhume Saniye Eröcal'ın kızları, Em. Bnb. Orhan Eröcal'ın ablası, Figen Oktar Türel'in anneleri, Dinçhan Eröcal'ın halası, Meral Koro ve Cengiz Türksoy'un kuzenleri, ... Hale.OJcurer ve Jale Or'un kardeş çocuklan; Eröcal, Türel, Türksoy, Koro, * Okurer ve Or ailelerinin azizbüyüğü AYŞE REYHAN ERÖCAL vefat etmiştir. Cenazesi, 10 Aralık Pazartesi günû Maltepe Camisi'nde kıbnacak öğle namazından sonra Asri Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Tanrı Rahmet Eylesin. TUM BELEDIYE EMEKÇILERI SENDİKASI BEM-SEN TÜM BELEDİYE EMEKÇİLERİNE ve KAMUOYUNA ÇAĞRIMIZDIR — 657 zincirini parçalamak için . — Ekonomik-demokratik, özliik ve sosyal hakJarımızı alabilmek için "*' >''f """ — İnsanca yaşamak, açlık ve sefalete dur diyebilmek için — Tüm anti-demokratik uygulamalara ve baskılara dur diyebilmek için Tüm belediye emekçilerini BEM-SEN'de ör- gütienmeye ve mücadeleye çağırıyoruz. G.YÖNETİM KURULU adına ELMAS YALÇIN Tel: 589 18 93 HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI KAPANİ-AYBAY İNSAN HAKLARI İNCELEME ÖDÜLÜ 1990-91 Yılı Inceleme Konusu. İNSAN HAKLARI AÇIŞINDAN LAİKLİK Ödül Jürisl: Prof Dr Rona AYBAY - Pro< Dr Lutfi DURAN Prof Dr Munci KAPANİ - Doç Dr Fazıl SAĞLAM Prof Bahrı SAVCI - Prol Dr Tarık Z TUNAYA Prof Dr VakurVERSAN Ûdüller Bınncılik odûlü 2 500 000 - TL Ikıncılık odulu 1 500 000 - TL. Uçunculuk odulü 1 000 000 - TL Mansıyonlar (toplam) 1 000 000 - TL. Katılma Koşulları: ı Yanşmaya Hukuk ve Siyasal Bilgıler Fakülteleri Araştırma Göreviılen ve öğrencılen (1990 yılı mezunlan daN) ile Hakım ve Avukat staıyerten katılabıhrler. • Incelemeier, 25 daktılo sayfasını geçmeyecek bıçımde, çıft aralıklı olarak yazılmış olacaktır » Incelemeler 7 nusha olarak engeç i5Mart 1991 tan- hırte kadar aşağıdakı adrese ulaştınlma/ıdır Aybay Hukuk Araştırmaları Vakfı Sıraselviler Cad. 87 Yeni Hayat Apt. K.1 D.3 Taksim, 80060 - Istanbul Yarışma sonuçları Mayıs 1991 ıçınde açıklanacaktır Otomotiv endüstrisinin en önde gelen markaları... Dünyanın en ünlü markalarının yürek titreten 1991 modelleri... Ülkemizin en büyük ve en güçlü otomobil ithalatçılarının görkemli stand- larında; Uluslararası tüm Motor Show*ların vazgeçilmez ünlü- leri ytlda yalnızca bir kez birarada: Mercedes, BMW... Maserati... Volvo, Ford... Toyota, Mazda, Honda.... Suzuki, Nissan, Daihatsu... Hyundai... FSO... Land Rover Discovery'ler, Toyota-Land Cruiser'lar, Suzuki-Vrtara'lar gibi; dağ, taşdinlemeyen arazi araçian... Ve tekniği fanteziye dönüştüren aksesuariar... 4 yıldır katılım ve ziyaretçi rekoru kıran benzersiz görkemi ile... Ustelik, Türkiye'deki tek amaca uygun ve hertürlü modern alt- yapıya sahip, dünya standartlarındaki tek özel fuar merkezin- de... 5.lstanbul,Uluslararası OtomobilFuarı 16ARALIK ZiycmetSaâf CONVENTION& EXHIBITION CENTER A&D
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear