29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURtYET/12 PAZAR KONUĞU 25 KASIM 1990 SÖZ YAZARl BESTECİVE YORUMCUSEZENAKSU: Yeryüzüne sesimi fırlatıyorumSezen Aksu, yalnız hafif müzik alanındaki, tartışılmaz başanlarıyla değil, özgün ve çok yönlü kişiliğiyle de dikkati çeken, 'star' davranışma girmemiş bir sanatçımız. Arkadaşımız Işıl Özgentürk, hep 'ölüme ve aşka tutkun' olan bu seçkin sanatçımız ile ölüm, aşk, yaşam, içgüdüler, öfkeler ve sevinçler konusunda kadın kadma ve nefes nefese bir söyleşi yaptı. SCM£Şİ tŞM. ÖZBBfTÜRK I Sezen sana hemen tüm sahne sanatçıla- nna sorulan klasik bir soru sorarak bu sohbete başlamak'istiyorum. Seni Antalya'da Aspendos konserinde izledim. Kalabalık korkunçtu, hiç durmadan bağınyorlardı, her şey Roma dönemin- deki bir gladyatör dövüşü öncesini anımsatıyor- du. Ben gerçekten çok ürktüm, sen o müthiş ka- labalığın önüne çıkmaya bir adım kala neler his- setiyorsun? Aspendos konserimde mi yoksa genel olarak ICenel olarak, her konser öncesi sahne- ye bir adım var ve sen neler hissediyorsun? Tannm! Bir konser öncesi... Ben hiçbir zaman, kendimden emin ve rahat olamadım. Oysa belli bir deneyimden sonra, aşağı yukan olacaklan bi- lirsin.sürprizlerpek yoktur, rahat, güvenli olabi- lirsin, hayır bende bu yok. Sanki her defasında istediğim buluşmayı ger- çekleştiremeyeceğim duygusuna kapıhyorum. Üs- telik pekâlâ belli bir düzeyin üstünde şarkı söy- lernesini biliyorum, o insanlar o konser salonu- nu benim şarkılarım için dolduruyor, onlar beni talep ettikleri için ben oradayım. Hayır bunlann hepsi faydasız, titriyorum, korkuyorum ve her se- ferinde bütün yüzüm bedenim kırmızı noktalar- la doluyor, sahne alerjisi. UK^^^MYves Montand sahneye çıkmadan dört saat Once tüm dünyayla ilişkisini kesermiş, ken- di yalmztığıyla baş başa kalmak için... Ne yazık ki bu bazı kimselerin hiç anlayama- dığı bir duygu... Kulisteyim gelip bana soru so- ruyorlar, sohbet ediyorlar, bazen insanları boğ- mak istiyorum... O anda hiç kimse, hiçbir şey be- ni ilgilendirmiyor evet sadece ve sadece kendim- le olmak istiyorum... ••^•ifiu yalnızlığın eziyetli biryam yok mu? Bu işle uğraşanlarda biraz delilik hayır ağır bir delilik olduğu inancındayım. Çünkü o yalnızlık, o korku var ya, inanılmaz bir yorgunluk. Ama insan önemsenmek, beğenilmek, sevilmek için bu işkenceye razı oluyor hatta bunun tadını çı- karıyor... MHHH£ı>az mazoşist bir duygu değil mi? Hiç kuşkum yok... Ama ben eğer şarkı söyle- meseydim mutlaka ağır bir kaçık olurdum. Ba- zen sakin, sıradan bir yaşamı özlüyorum ama ya- pamam bunu biliyorum. Her konser her şarkı bir sevişme, seyirciyi duymak, onu bedeninde, duy- gularında hissetmek muhteşem bir doygunluk... ••^^•iSen/n deyişinle bu buluşma, sevişme için büyuk bir bedel ödeniyor. Bu sadece kulistekiyal- nızlık, korku değil herhalde başka bedeüer de olsa gerek, senin sesinde alttan alta hep bir örselen- mişlik duygusu var. Bu temel olarak benim seçimim olduğu için be- del denemez. Herkesin kendini bir ifade tarzı var. Ben de yeryüzüne sesimi fırlatıyorum. Ve haya- tın her duygusu bu sese yansıyor. Ben yapı ola- rak duygusal ve duyarlılığı yüksek bir insanım, belki bu nedenden pek çok insanın kolayca ge- çiştirdiği olaylar bende daha derin bir iz bırakı- yor, biraz maraz bir şey... • • ^ • / l wa bu maraziık, şaka biryanayüksek duyarhlık mesleğin için sana olağanüstü yardımcı oluyor sanıyorum, bir de acaba özel olarak far- kında olmadan bu duyarlılığı üretiyor musun? Olabüir... Gerçekten bir süre sonra bunlar iç içe geçebilir... Ben özel hayatımdan yani beni hırpa- layan, örseleyen olgulardan söz etmeyi sevmiyo- rum, onların ustünü örtüyorum ve tabii şarkıla- rıma, sesime yansıyor. Çok ciddi hırpalanmalar yaşadım, özellikle bizim toplumda kadın oldu- nuz mu örselenmelerden, hırpalanmalardan ka- çamazsınız, üstelik insan yaşarken değil de bir za- man geçtikten sonra onların ne ağır dozda, hır- palayıcı olduğunu net bir biçimde görebilir. Me- sela şimdi düşündüğümde 17-18 yaşında yaşadı- ğım olaylar beni daha çok hırpalıyor, belki sesi- me geçen ve genel acı diye tanımlanan duygu bu- ralardan kaynaklanıyor. ••^^•Se^en senin 'delileri' sevdiğini biliyo- rum, tabii deliler burada Hrnak içinde, yani norm dışı olanlardan, hayatımızı renklendirenlerden söz ediyoruz. • • Çok hakhsın, ben ortalamalardan hiç hoşlan- mam... Zaten hayatın kendisi bana yeterince hü- zünlü ve acı geliyor... Onu şenlikli kılanları, şu ya da bu şekilde renklendirenleri, ki büyük bir cesaret işidir, çok seviyorum, çevremde, özel iliş- kilerimde hep benim delilerim var... • • • ^ • ^ u delilerinden söz etsene biraz, özellikle biletçi amcandan... Felaket haşan, tuhaf bir çocukluğum ve genç kızlığım oldu benim... Ozamanlar îzmir'deyim, on yedi on sekiz yaşlarında... Troleybüsler işli- yor, bir tanesi var Köprüyle-Kahramanlar arasın- da... Bu troleybüsün biletçisi işte benim biletçi amcam, şoför amcayı da kafa kola alıyoruz... Haydi benim bütün avanem ellerimizde müzik aletleri- miz, darbukaJar, zurnalar, benim meşhur köçek zillerim, vur patlasın çal oynasın, hiçbir durakta durmadan dön baba dönüyoruz, duraktaki insan- lar gözleri dört açılrruş bİ2e bakıyor, ne biletçi am- canm umurunda ne bizim... Tabii sonra şikâyetler filan haydi biletçi amca cezalandırıJdı... Bu yıl Îzmir'deyim kulisteyanı- ma yaklaştılar, Sezen seninle birisi görüşmek is- tiyor, biletçi amcayım ben diye tutturdu, dedi- ler... Biletçi amcayı kim unutur hemen içeri gel- di. Onun ceza almasına neden olduğum için çok üzüldüğümü söyledim, 'Boşver sadece primleri kestiler ama hiç kimse bizim kadar eğlenemezdi' dedi... Doğru gerçekten müthiş bir eğlenceydi... Bende deliler, amcalar bol... Bir de komiser PAZAR amcam var... Gene Îzmir'deyim, sekiz-dokuz yaş- lanndayım, okuduğum kitapların seyrettiğim fîlmlerin etkisi altmdayım, herhalde o sıralarda Ayşecik fdan seyretmijim, elime kocaman, bo- yumdan büyuk bir bavul alıp yollara düştüm. Ha- fızasını kaybetmiş çocuğu oynuyorum, yüriiyo- rum kimsenin umurunda değilim, oyun oynaya- mıyorum, hiçbir zevki yok, ne yaptım bir apart- manın kapısına oturdum başladım ağlamaya... MKKKMŞimdi de kibritçi kız mt? Olamaz, öyle, neyse bir kadın geldi, sorar an- nen kim, hatırlamıyorum, baban kim hatırlamı- yorum, kadın kolumdan tuttuğu gibi beni mezar- başında bir karakola götürüyor... Komisere de aynı oyunu oynuyorum, ama Ko- miser Amca'nın elinden kimbilir benim gibi kaç deli geçmiş hiç oralı olmayıp beni bir köşede bek- letiyor... Of sıkılıyorum, ikinci saatin sonunda dayanamayıp bülbül gibi şakıyorum... Annem geliyor, ben bir kıymetliyim anlata- mam, bu çok hoşuma gidiyor on beş gün sonra hop yeniden evden kaçıyorum bu sefer doğru ko- miser amcaya, komiser amca bana şöyle bir ba- kıyor, "İşte şimde ayvayı yedin" diyor. Anne- me telefon ediyor ve ben iyi bir dayak yiyorum... Tabii bunlann hepsi ilgiyi çekmek, dikkati çek- mek için, bir tuhaflık var tabii, düşünsene 17 ya- şımda saçlannı çınar ağacı gibi yeşile boyuyorum, punk filan modası yok o zamanlar... Evet, evet gençliğimi en büyük delilerinden söz etmedim sana, lisedeki edebiyat hocam, o da son- radan şarkıcı oldu... Birlikte güzellik salonu iş- lettik ve battık... Ama onun yaşamımdaki etkisi çok önemlidir, son kuruşuna kadar parasını ba- na verir, ben de bunları İstanbul'da plakçı dola- şarak harcardım... \Âdettendir sanatçılarla konuşulurken konusma bir süre sonra aşk ve tutku konusuna Sezen Aksu Denizli Sarayköy'de doğdu. tzmir'de btiyüdü. Öğretmen bir anne-babamn çocuğu. Bir erkek kardeşi ve 9 yaşında Mithat Can adında bir oğlu var. tzmir Ziraat Fakültesi'nde okurken profesyonel muzik hayatı başladı. Okuldan ayrıldı ve daha sonra tstanbul'a yerleşti. îlk tanınması 'Yaşanmamış Yıllar ve Kusura Bakma" adlı şarkılannın yer aldığı bir 45 'likle oldu. Daha sonra tamnmtş pekçok şarkıya söz yazarı ve besteci olarak imza attı. Yıllar içinde en büinen şarkılarından bazıları: "Kaybolan Yıllar, Hata, Sen Ağlama, 1945, Git, Değer mi? Sarışın, Şinanay, Belalım v.s." ni beni dinlemeye gelen seyirciye söylemeyi yeğ- liyorum. Bu bir seçim meselesi, iki yorgunluktan birini seciyonım. Gazinodaki yorgunluk beni ze- deliyor. Çünkü çok farkh beklentilerle gelmiş bir seyirci var ve her türden müzik yapılıyor... So- nuçta ben bu durumda seyirciye ulaşamıyorum, onun duygulanna dokunamryorum, bu her iki ta- raf için de mutlu etmeyen bir buluşma oluyor, bu nedenden öteki yorgunluğu konserleri, plak- lan tercih ediyorum. W^^KtUSenin dinleyicin sokaktaki insan, genç üniversiteli, çokyaşlı bir kadın, çocuklar. Bu ge- nis dinleyici yelpazesi nasıl açıklıyorsun? Bu benim için hep bir soru, sonunda şöyle bir sonuca vardım. Ben insanlann düşüncelerinden çok duygulanna sesleniyorum. Duygusal alanda sağlanan buluşma çok dolaysız bir buluşma... Bu nedenle çeşitli kimlikteki, çeşitli görüşteki ve ce- şitli uçtaki insanlar hiçbir hesapsız kitapsız ortak bir duyguda buluşup bu duyguyu paylaşıyorlar... Ben de tam bilmiyorum ama sanıyorum sesimde çınlçıplak bir sevgi titreşimi var ve insanlara o değiyor, bunu sesimi çıplak kuilandığımda yani seyirciyle arama hiçbir enstrüman girmediğinde daha net hissediyorum... I Neden bunun üstüne gitmiyorsun? Bu benim ertelediğim bir şey, kendimi bu ko- nuda tam güvenli hissetmediğim için belki, ama artık kararlıyım sesimi ön plana geçiren yüzyüze şarkılar söyleyeceğim. • • • M Sezen, özellikle ses sanatçılarınm diğer insanlara oranla norm dışı bir yaşamlan vardır, örneğin sen bir gece kuşusun ve sanıyorum şarkı sözleri, besteler gece çıkıyor, bu giren çıkanın pek bol olduğu evde böyle bir geceyi anlatsana... Bir ayinden söz etmemi istiyorsun... Ne kadar çok, bak hemen şimdi aklıma geldi, bir gece rah- metli Egemen Bostancı öleli bir hafta olmuş, çok sevdiğim, acısmı hâlâ yüreğimde duyduğum bir insan, evde oturuyoruz, ben Onno ve Aysel, Ay- sel'i biliyorsun, söz yazan, bir büyük çılgın, usul usul Egemen'den söz etmeye başladık ve her şey gelişti, sözler yazıldı, Onno göz> r aşlan içinde beste yaptı, ben ağlayarak okudum... tnamlmaz bir ge- ceydi, Egemen sanki bizimıeydi ve sabah gün ışır- ken bir şarkı çıktı ortaya, gözyaşlanndan, acımız- dan geriye kalan Mazi adlı şarkı... laşmak istiyorum, duyurmak istiyorum... Bağır- mak istiyorum. Sezen Aksu, "Bu işle uğraşanlarda biraz delilik, ağır bir delilik olduğu inancındayım. Çiinku o yalnızlık, o korku var ya, inanılmaz bir yorgunluk" diyor. (Fotoğraf: Muharrem A>dın) gelir ve genellikle onlardan bir reçete vermeleri beklenir. Ben de bu âdeti bozmuyorum, sen mes- leğinde tutkulu bir insansın ya özel yaşamında? Rezalet! Ben sevdiğim her şeye tutkuyla bağ- larunm, dostlanma, sevdiğim kişiye, çocuğuma... Bazen her şeyi bir bakışta ön yargısız gelişir, ar- dını önünü düşünmeden, böylesine bağhndığım bir kişiye hayatının sonuna kadar hata yapma kredisi veriyorum ben... Bunun acısmı çekmiyor muyum... Ama ne ya- payım kendimi değiştiremiyorum, belki de ken- dimi böyle seviyorum... Diyorum vazgeç bu hu- yundan, kendini biraz daha az hırpala, bunun için doktora filan gittim, onların o meşhur ekranları var ya pozitif ekran negatif ekran... Bana olay- lara mümkün olduğunca pozitif ekrandan bak di- yorlar... B•en, insanlann düşüncelerinden çok duygulanna sesleniyorum. Duygusal alanda sağlanan buluşma, çok dolaysız bir buluşma... Bu nedenle çeşitli kimlikteki, çeşitli görüşteki ve çeşitli uçlardaki insanlar, hiçbir hesap kitap olmadan ortak bir duyguda buluşup bunu paylaşıyorlar. \Bakabiliyor musun? Nerede... öyle söyiüyorlar ama nasıl bakıla- cağını hiç kimse bilmiyor sonunda ben de bu umutsuz çabadan vazgeçtim. ^•••V/e/- olayı böylesine büyük, yoğun yaşa- mak senin yaratıcı/ığım besliyor bence... Pozitif bir şey... Evet, belki de işin püf noktası'bu. Hiç unut- muyorum bir gün bir yerde caz dinliyoruz, bu iş- lerden çok iyi anlayan bir dostum şarkıcı kadına 'yavrucuğum' dedi, 'sen caz söyleyecek kadar acı çekmemişsin', bunu hemen bir yere not ettim. Ar- tık acımn yaratıcı enerjiyi hızlandırdığmı bi- liyorum... O acıyı yok etmek, güzel bir şeye dönüştürmek için insan artı bir enerji üretiyor, tıpkı ilk insan- lar gibi, onlar en çok korktuklan, belki de ya- kınlannı ellerinden alıp giden onlara acılar çek- tiren vizonlan en güzel, en estetik biçimde ma- ğaralarına çizmişler... Bir çeşit başkaldırı bu... Bu başkaldırıyı seviyorum... ^ ^ • • M Tabii sonuçta bir beste, bir şiir ortaya çıkıyor. Ya da bir ses... İnsanın bağınp çığlık atması çok gerçekbir şey... tnsan zamanla profesyonel- leşir, ince ince hesaplanmış teknikler geliştirir. Ancak ben bu profesyonellik içinde, hani insan elini sobaya yapıştırır ay diye bir çığlık atar ya, işte bu çığlık kadar gerçek ve içten olmaya çaba- lıyorum. Böyle olunca müthiş bir temas yakalı- yorsunuz... Ancak o profesyonel içinde hâlâ saf- lığı koruyabilmek için artı bir enerji gerekiyor... îşte ben bu saflığı korumak için çok özen göste- riyorum, bütün bu yoğun yaşam bunun için belki... ^KKKKHçgüdüsel bir şey mi bu... Hayır, belki önceleri içgüdüsel bir şeydi, daha sonra akılla üretilen, korunan bir mesele oldu be- nim için... Kendi saflığımı korumayı başhca amaç edindim... Bunu erken keşfettiğim için çok ka- zançlıymı. Sen de biliyorsun genel anlamda da bi- zim meslekte de insanlar çok korunmasız. Her türlü olumlu ya da olumsuz tepkiye açık ve bi- zim toplumda insanlar çok acımasız, öyle bir an gelebilir ki, insan bu dış etkilere karşı kendi ben- liğini korumak için duvarlar örebilir, saldınlar masumiyetimizi, içtenliğimizi yok edebilir. Bun- larla başetmek çok zor... tutmak... yüreğini tüm tepkilere açık Evet, zaman zaman öyle olmalı ki, gelin bana vurun diyebilmeli insan, göğsünu açıp buna kat- lanmak gerek, insan kendini korumak adına müt- hiş bir savunma oluşturursa içtenliğini ve saflı- ğını kaybedebilir ki, bence bu bir sanatçının ger- çek ölümü olur. • • • • 5 e / ) belki bana vurun diye yüzünü uza- tıyorsun ama şarkılarım veyaptığın işleri çok iyi savunuyorsun, bu savunmanm bir parçası da ga- zinolarda şarkı söylememen... Kendimi değil ama yaptığım işi savunuyorum. Gece kulüplerinde, konserlerde söylüyorum ya- Böyle geceler pek çok... Mesela Kavaklann da çok güzel bir hikâyesi vardu-... önceleri onu oku- maktan korkuyordum alışılmış Sezen Aksu tarzı değildi, sonuçta plağı, bantlan yaparken belli pro- fesyonel kaüplara dikkat etmek, bu dikkat için- de kaliteyi tutturmak gerek, ucuz populizme düş- memek özel bir çaba istiyor. Bıçak ucu. Benim tarzım değil diye okumuyordum. Sonra öylesine çok sevdiğimi fark ettik ki, her şeye karşı çıktım... Ve okudum... Benden bir şeyler var o şarkıda, biliyorsun Metin Altıok da bir gezgin onu Kara- man'da buldum, şimdi bilmiyorum nerelerde ve benim aklımda hep onun şu dizeleri var: "Sınadım kendimi karşılıklı aayla ben hep ölü- me ve aşka inandım." lYeni bir "kavaklar mı?" Ama müthiş bir mısra değil mi bu? E./ğer şarkı söylemeseydim mutlaka ağır bir kaçık olurdum. Bazen sakin, sıradan bir yaşamı özlüyorum, ama yapamam bunu, biliyorum. Her konser, her şarkı bir sevişme, seyirciyi duymak, onu bedeninde, duygularında hissetmek muhteşem bir doygunluk. îezen şarkılar gün ışığına çıktı diyelim o andan neler oluyor? Evet işte en büyük çılgmlığın başladığı an, he- men sabahın dört buçuğunda telefonlara sanlıp bütün ahbaplanmı arıyorum, sonunda fişi çekip telesekreter koymaya başladılar ben de tele sek- retere okuyorum... Sonra hemen ertesi gün önü- me kim çıkarsa okuyorum, bizim durağın taksi şoförleri ilk dinleyicilerim, onlar hiç çekinmeden fikirlerini söylüyorlar, aman ayıp olmasın yok aramızda... bence... Kuçük bir halk oylaması yapıyorsun, Yok yok, öylesine heyecanlamyorum ki, pay- ISezen geceler böyle geçiyor da gündüz- leri sokakta, çarşıda pazarda rahat dolaşabiliyor musun? Gündüzler nasıl... Çok rahat dolaşıyomm, ben bundan hiç feda- kârlık yapmadım. tşimde çılgınüğı sonuna karar yaşamak evet ama neticede ben bu ülkede işini iyi yapmaya çalışan bir yurttasım, starlar için ge- rekli olan öğretüere pek itibar etmedim, bir gi- zem perdesinin gerisinde kalmak istemedim. Etiy- le, canıyla insanlarla temas etmek hoşuma gidi- yor hele İstanbul'da öyle büyüleyici bir kent ki burası onunla arama bir perde germeye taham- mül edemem... Onun için de kendim gibi tüm duygulanmla çınlçıplak dolaşmaya, onun bana dokunmasına izin veriyorum. Benim sürekli olarak her yerde Sezen Aksu Se- zen Aksu diye dolaşmam diyelim bir eczacırun her yerde hiç durmadan ben eczacıyım, ben eczacı- yım diye dolaşmasına benzer... Sadece komik olursun... ^^•••Sfze^j sana medyalardan, uzak bir ha- yat dilemekten başka ne yapabilirim, sen de bi- lirsin Turkiye'de her şey çok kolay olunuyor sa- nılır... Hemen bir çırpıda insanlar bir şey olur- larmış gibi gelir, her sanat dalında bu böyle, ara- da sana da "onun yaptığı da bir şey mi, ben de çıkıp yaparım" diyenler oluyor mu? Olmaz olur mu, canım yaptığı da ne ki... Bun- lan bilmez miyim, bir işin zorluğu, güçlüğü, o iş için verilen emek bunlar tümüyle yok sayılır... Ben bunu şuna benzetiyorum, ip cambaa ipte yu- rürken ah herkese ne denli kolay gelir, hemen her- kes ben bunu yaparım diye düşünür, ne zaman ki ip cambazının ayağı kayar, işte işin güçlüğü, zorluğu o zaman anlaşınr... Özellikle popüler mü- zik alanında çalışan insanlar, bu alanda harca- nan emek için müthiş bir ön yargı var, iki şarkı sözü bir besteyle her şey olur sanılıyor. Nasıl bir bıçak ucunda gezildiğinden kimseler haberdar olmak istemiyor... Emek vermeden, acı- sını çekmeden hangi iş iyi olabilir ki... W^KKUDemin ben sabırsız biriyim dedin, ama bence sen oldukça sabırlısın... Uzun yıllar emek harcadın... Sabırsızım, şarkılanmı okumuk için, ama der- ler ya biraz abartılmış bir deyim, bu işe kanımı akıttım, ben de öyle sayılır, kimbilir daha neler beni bekliyor. Dünyanın bütün okullannda öğ- retildiği gibi "önce her şeyi öğrenecek sonra unu- tacaksımz". Ama önce öğreneceksiniz. Ben de özellikle Onno'dan çok şey öğrendim. \Onno 'yla mesleki ve kişisel beraberliğin kaç yıldır sürüyor? Mesleki dokuz, kişisel sekiz yıldır sürüyor. Ki- şisehbirlikteliğimizi bir yana koyarsak mesleki açı- dan birlikteliğimiz çok özel bir buluşma, aynı or- tak duyguları paylaşan insanlann bir araya gel- mesi hele bizim meslekte öyle pek kolay bir şey değil, bunun ikimiz için de bir şans olduğunu dü- şünüyorum. Bunu anlatamam, birlikte yaratma- nın keyfı sonsuz... Sezen sen şarkılarında direkt politikadan soz etmediğin için kamuoyundaki imajın politi- kadan uzak, ben bu konuda yanılıyor olabilirim ama direkt politikayla arana bir mesafe koydu- ğun apaçık, bunun nedeni ne? Çok sade, korkuyorum. Benim durumumda, konumumda olan biri ister istemez pek çok insa- nı etkileyebilir. Bu bir gerçek. Şimdi bir insan ka- labalıklara bir şey önerdiğinde bunu sonuna dek savunabilmeli, savunmak için yeterli bilgi dona- nımmda olmalı... Belki bunu başaran insanlar var ama ben bir kuşkucuyum, hem dünyanın halini görüyorsun, insanlan asıp yirmi yıl sonra itibarlannı iade edi- yorlar, peki kimselerin vicdanı sızlamıyor mu? Böyle bir dünyada savunduğunuz şeyleri nereye kadar savunabilirsiniz. Bu büyük bir sorumluluk ve ben bu sorumluluktan korkuyorum. Aynca ben düşünceden çok duygulara seslenen şarkılar söylüyorum ve onlann bazı öneriler sunduğunu biliyorum, ama bunlar insanlık kadar eski bili- nen öneriler, sev, âşık ol ve yaşa gibi, bunlardan hiç kuşkuya düşmüyorum. Ve bunlan kişisel ola- rak sonuna dek savunabilirim. Bir yurttaş olarak politika benim alanım için- de, bana sunulan seçme hakkımı sonuna dek kul- laruyorum... Aynca bir sanatçı olarak kişisel özgürlüğümü sonuna dek savunuyorum. Bir yere bir gruba ait olmak benim asıl yaptığım işi zedeler. Ben bir sa- natçı olarak haddimi bilirim. ^BBM Sezen bugünlerde Batı pazarına açılma projelerin var, gerek sinema, gerek resim, gerek edebiyat alanında dışa açılmada hep bir Türk handikapı söz konusudur. Yani bir eksiyle işe baş- larsın, bu senin meslek alanında nasıl? Ya da sen nasıl hissediyorsun? Neler hissetmiyorum ki... Zaten bir rekabet alanındasın... Herkes büfcirini neredeyse çiğ çiğ yemeye hazır, buna bizim bir de ülkemizin du- rumundan ötürü zayıflığımız ekleniyor. Biz hep ikinci durumdayız. Bir düello bu, kazanmak için iki üç misli daha çok çaba harcamak zorunda- yız... ^^t^mSezen senin bazı şarkılarında çok belir- gin bir biçimde bir kadın duyarlılığı seziliyor, ör- neğin sen ağlama dayanamam, bu sözleri sanki sadece kadınlar söyleyebilirmiş gibi, biraz kadın erkek meselelerinden, çocuklardan söz etsek... Işıl ben kesinlikle kadın erkek arasında çok önemli farklar olduğuna inaruyorum, özellikle duyarhlık açısından. Bunu çok düşündüm ve ken- dime göre bazı sonuçlara vardım. Doğurganlık, kadınları değişik kıhnış. Daha duyarlı kılmış. Çünkü ben bir kadımn tek ve gerçek üretiminin doğurmak ve çocuk olduğuna inamyorum... Öyle bir şey ki bu çocuk doğduğu anda ben merkezi- yetçilik bitiyor... Kadın erkek eşitliğine gelince, tabii kadın er- kek arasında eşitlik yok... Ve haksızlığın olduğu her yerdeki durum bu alanda da var... Mücade- le. Adalet arama duygusu... Ne yazık ki dünya- mızın gelişimi en ilkel düzeyde, biz de bu arada kah mücadele ederek kah uzlaşarak yaşayıp gi- diyoruz. _ ı zamammız iyice kısaldı son ola- rak bana şu anda aklından geçen cümleyi söyle. Ne olabilir kı. 'Ben hep ölüme ve aşka inandım'.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear