Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHORİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 10 KASIM1990
Aıılayaıtıadıklan Nokta"
Türk devrim hareketinin karmakarışık savaş koşulları içinden geçerek
vardığı platform, tarihin en uzun ve zor yürüyüşlerinden birisidir.
Atatürk, Sıvas Kongresi'ndeki perdeyi artık kaldırmıştır. Müdafaa-i
Hukuk ideolojisiyle konuşur: "Koşullarımız çok açık ve sadedir.
İstiklalimizin kayıtsız şartsız tasdikini talep ediyoruz...''
Prof. Dr. TARIK ZAFER TUNAYA
Londra'da bir savaş mttzesi (Royal War Mu-
seum) vardır. Müzenin büyuk kapısı önünde be-
tonla kaplanmış bir alan yapılmıştır. Bu küçuk
meydan üzerine Resolution adındaki bir zırhlı-
nın taretlerinden biri sökülerek konmuştur.
ResolutioıTun topları
Toplar üzerindeki san bir pirinç levhada bu
geminin Mütareke yıllannda Marmara Denizi'-
ni denetlediği ve İzmit Körfezi'ni topa tuttuğu
yazılıdır.
Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) Bey, büyuk
zaferden kısa bir süre sonra birinci Lozan gö-
rüşmeleri sırasında Ikdam gazetesi yazarlarm-
dandır. Şu anda Londra'daki savaş müzesinin
önünde sanki bir avuç iskelet yığını gibi beton
zemin üzerine yığılmış olan bu emekli zırhlının
serüvenlerini anlatır. Lozan görüjmelerinde In-
giliz başdelegesi Lord Curzon, Ismet Paşa'ya
kızdığı zaman masaya yumruğunu vurur ve teh-
ditlerini savurur:
"...İsmet Paşa kimbilir bu masaya yumnık
vuruşlan, bu ha>kınş,lan, bu afyonu patlamış tir-
yaki sinirlUiklerini nasü telakki edi>or ve için için
bıyık altından ne kadar gtılınordur. Bu genç
Türk murahhası ki sivaset >apmazdan evvel harp
etti idi ve bir zamanlar hakikaten ordusuz ve si-
lahsız olan Anadolu'ya en miithiş ve mehib (hey-
betli) diretnotlann, siiper diretnotlann birer kiik-
remiş deniz a\gın gibi dolaştığı sulardan geçip
gilmişti. İsmet Paşa, Lord Curzon'un naralan-
nı işitmeden evvel İngiliz gülklerinin tarakkala-
nnı dinlemişti." (tkdam, 7 Ocak 1923)
Yakup Kadri Bey, Lloyd George'un ülkesini
bir başbakandan daha jyi temsil eden Sbakespe-
are'in biçemiyle (üslubuyla) yazısına şunları da
ekler:
"Türk milletinin yarın neler yapmaya kadir
olduğunu (ahmin edebilmek, onun dün neler
yaplığını bilmeye mütevakkıftır (baglıdır)."
Ikdam yazarına göre eğer dunya savaş yıkın-
tılan içinde büyuk acılar çekiyorsa bunun tek ne-
deni "Avrupa diplomatlannın bu noktadaki ce-
haleti"dir. Insanları tammakta böylesine acz
gösterenler, Turklerin haysiyetleri için ölümü ko-
laybkla göze alabilecekJerini bir an düsünmüî ol-
salardı belki de bu derece vahşi bir savaşla dün-
ya karşılaşmazdı. Oysa onlann yaptıkları yan-
lışları hep başkaları ödemişlerdi. Eğer bu adam-
Iar, insanların yüce değerler uğrunda büyük öz-
verilere katlanabileceklerini duşünerek hareket
etmiş olsalardı belki de "Yunanistan 200.000
gencini yitirmiş olmayacaktı." Anlaşılmaz şey-
ler miydi bunlar?
Manda mı, istiklal mi?
Turkiye'nin yazgısında (kaderinde) bir Sıvas
kongresi vardır. Bir hafta kadar sürmuş olan bu
kongrenin bu memleketin köklerine getirdiği coş-
kuyu ve enerjiyi nedense pek az ahımsıyoruz.
Şimdi 71 yıl öncesine gidelim ve Sıvas Kong-
resi'nin ilginç 8 Eylül 1919 toplantısına bir göz
atalım. Salonun kapısını açtığımızda başkanlık
makamında Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğiz.
Hararetli konuşmalar yapılmaktadır. Konuşma-
cılar arasında Refel Bey (Paşa, Bele), tsmail Ha-
mi (Danişment) Be>, tsmail Fazü Paşa, Rauf
(Orbay) Bey, Kara Vasıf Bev ve Mehmet Şükrü
(Koç) Bey gibi devrim kaynaklarında yerlerini
almış, fakat katkılan o derece etkili olamamış
ilginç adlar vardır. Bunlardan daha sonra Yoz-
gat mebusu tsmail Fazıl Paşa gibi olanlar
"manda-istiklal" sarkacı arasında bocalarlar:
"Tam istiklal mi, yoksa manda mı kabul ede-
ceğiz? Tespit edecegimiz karar nedir?" (Uluğ Iğ-
demir, Sıvas Kongresi Tutanaklan, s.53)
Karahisar delegesi (daha sonra TBMM'de yi-
ne Karahisar-ı Sahip mebusu) Mehmet Şükrü
Bey de hazırlık komisyonunun görüşlerini açık-
lıyor ve zorlukların aşılmaz olduğuna inanarak
şöyle diyordu:
"... (manda meselesi hakkında) herkes nokta-i
nazarım söyledi ve münakaşa neticesinde oir
şekl-i muayyen bulunamadığı için 'Manda ve is-
tiklal' denildi ve bunlardan birinin kabulü kong-
reye bırakıldı. Ondan sonra biz bugün bulundu-
ğumuz vaziyete nazaran herhalde bir müzahe-
rete (yardıma) muhtacız denildi. Memlekette ne
fen, ne sanaat, ne para var; elbette bir muave-
nete ihtiyacımız var. Bu itibar ile müzaheret lü-
zumuna kani olduk ve bu müzahirin (yardımcı-
nın), en muvafıkı (uygunu) kim olacağını düşün-
dük. (...) en muvafık devlet olarak Şark'ta istila
politikası düşünmeyen Amerika'yı kabul ettik."
(Sıvas Kongresi Tutanaklan, s.50)
Yine bir süre sonra Sıvas Mebusu seçilecek
olan (Kara) Vasıf Bey daha da saf açıklamalar-
da bulunacaktır:
"Bütün devletler bizi tamamen müstakil bile
bırakacaklarını söyleseler, yine müzaherete muh-
tacız. 400 ila 500 milyon lira borcumuz var; bu
parayı kimse kimseye bağışlamaz; bize bunu öde-
yiniz diyecekler; halbuki bizim varidatımız fai-
zine bile kâfi değildirf O zaman müşkil bir va-
ziyette kalacağız. Bunun için müstakil yaşama-
ya vaziyet-i maliyemiz müsait değildir. (...) Pa-
rasız, ordusuz ne yapabiliriz? " (Sıvas Kongre-
si Tutanaklan, s.70)
Bu devrimci, ama Atatürk'ün düzeyine erişe-
memiş insanlara kısa bir zaman içinde Ankara'-
da, Türkiye Büyük MiJIet Meclisi'nde de rastla-
yacağız. Örneğin Mehmet Şükrü Bey ile Ismail
Fazıl Paşa arasındaki diyalog:
"Mehmet Şükrü Bey -Anadolu'da hakikaten
fena propagandalar vardır. Bu propagandalar-
dan birisi, hükümet-i muvakkate (geçici hükü-
met) teşekkül edecek ve bunun riyasetine Mus-
tafa Kemal Paşa tayin edilecek, yok reisicum-
hur olacak.
Ismail Fazıl Paşa -Bunlar nâbemahaldir (yer-
sizdir), nâbemahaldir." (TBMM Zabıt Ceride-
si, cilt I, s.53, 25 Nisan 1920 tarihli oturum.)
tşte burada bazı mebusların 'anlayamadıkla-
n bir nokta' vardı. Geleceği keşfedememenin sı-
kıntısı içinde devrimcilik adamakıllı zorlasıyor
ve sorularla yüklenerek ağırlaşıyordu. Anlaşıla-
mayan noktalar artıyordu. Bunları devrim çiz-
gisini izlemekte zorluk çekenler yaratıyorlardı.
Anlaşılır şeyler
Türk devrim hareketinin karmakarışık savaş
koşulları içinden geçerek vardığı platform, ta-
rihin en uzun ve en zor yürüyüşlerinden birisi-
dir. Büyük sanılan devletlerin ne kadar yırtıcı ol-
dukları da o zaman görülür. Asıl savaş, insan
kitlelerini ölüme sürüklemeden de kazamlabilir.
Anlaşılmayan şeylerin aslında anlaşılırlığı bura-
dadır. Bunu da ancak devrimin mimarlan keş-
fedebilirler.
Mustafa Kemal Paşa'nın bir Fransız gazete-
ciye verdiği yanıt, sır denilen şeylerin ne kadar
basit ve anlaşılır olduklarının kanıtıdır. (Ata-
türk'ün Söylev ve Demeçleri III, s.50) O, Sıvas
Kongresi'ndeki perdeyi artık kaldırmıştır. Her
şey apaçıktır. "Manda mı, istiklal mi" gibi tar-
tışmalar artık önemini yitirmiştir. Yeni ufukla-
rın ardını keşfeden bir düşünce akımı başlamış-
tır. Müdafaa-i Hukuk ideolojisi bütün ağırlığıyla
yayılmaktadır:
"Şeraitimiz (koşullarımız) çok açık ve sade-
dir. istiklalimizin bilâkaydüşart tasdikini talep
ediyoruz. Bu mücmel (özet) cümlede programı-
mızın bütün hutut-ı esasiyesi (ana hatlan) mün-
demiçtir (bulunmaktadır). Hudud-ı millimizda-
hilinde bulunan topraklann bize verilmesinde ıs-
rar edeceğiz. Ondan sonra bu topraklar dahilin-
de tamamiyle müstakil, yani kapitülasyonsuz bir
Türkiye yaşamasım istiyoruz. Işte bütün istedik-
lerimiz budur."
BugUn yürekten andığımız ölümsüz Gazi Mus-
tafa Kemal Atatürk gibi konuşmaya ve eyleme
geçirmeye ne büyük gereksinimimiz var?
EVET/HAYIR
OKT4TAKBAL
Açıklıktan Korkmamalı...
Açıklıktan korkmamalı. Hele devlet yönetiminde önemli gö-
revler üstlenmiş insanlar saygmlıklarını korumak istiyorlar-
sa açıklıktan hiç mi hiç çekinmemelidirler. Bir söylenti mi var,
falanca birkaç yılda büyük servet mi yaptı? Yok, üst üste
apartmanlar mı dikti? Arsa mı kapattı? Oglu, kızı birtakım işa-
damlarından özel çıkarlar mı sağladı? Bütün bu doğru olup
olmadığı karanlıkta kalan söylentilerin ortadan kaldırılması
için tam biraçıklık baş koşuldur. Oaçıklık nasıl mı olur? İlgili
devlet adamının, polrtika adamının tam bir dürüstlükle orta-
ya çıkıp hesap vermesiyle...
SHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Çankaya konuğu Bay
Turgut Özal'tn mal varlığıyla ilgili bir önerge verdi TBMM Baş-
kanlığı'na... Bu önerge Meclis görüşmelerinde ele alınma-
dı. Geçen günkü oturumda bir usul tartışması yaratılarak konu
şimdilik örtbas edildi. SHPIİIer ellerinde bir valiz dolusu belge
olduğunu, bu konu Meclis'te görüşülmezse "iki valizle" hal-
kın karşısında konuşacaklarını bildirdiler. Buna karşılık, 'Sahte
belge onlar' yanıtını aldılar, hatta SHP'de 'fanatikleşmiş Özal
kini' bulunduğunu ileri sürdüler. Bunun yanıtı da "Özal'ın boy-
nuna asılmış bir yafta"nın sürgit kalacağmı bikJirmek oluyo/.
TBMM'de görüşme açılabilseydi İzmir Milletvekili Ersin şöy-
le konuşacaktı:
"Sayın Özal'ın ABD'de çiftliği var mıdif? Başbakan olduk-
tan sonra bugünkü değeri bir mılyarı bulan üç daire, iki yaz-
lık aldığı doğru mudur? Kaç kooperatife ortaktır? Kendisinin
ve yakınlarının hangi turizm şirketinde hissesi vardır? Hangi
tatil köyüne ortak olmuşlardır? Kendisinin ve hangi yakını-
nın İsviçre bankalarında ve Yapı Kredi Bankası sırdaş hesa-
bında parası var mtdır? Miktarı ne kadardır? Bir süre eski da-
madı tarafından kullanılan 750 milyon liralık Nostalgia yatı-
nın özel karamame ile ğetirtilip Zeynep Hanım'a hediye edil-
diği düğru mudur?"
Daha neler var neler! isviçre Alpleri'nde dağ evi, Korkut
Özal'ın görkemli servete nasıl sahip olduğu, Turgut Bey'in
çocuklarına verdiği milyonluk armağanlar, Ahmet Özal'ın
Turkiye'nin en zengin, en etkin bir kişisi oluşuna kadar nice
yanıtsız kalmış ve bu gidişle yanıtsız kalacak gibi görünen
sorular, sorular...
Bütün bu sorular 'usul'e takılıp bir yana itilmiştir, ama şim-
dilik itifmiştir. SHP'liter kent, kasaba alanlarında halkın kar-
şısına çıkıp bu konuları bir bir sıralayınca ne olacak? Kolluk
güçleri hemen bu soruları soran kişileri tutuklayıp içeri mi
atacaklar? Gündelik geçimini binbir zorlukla sağlamaya ça-
lışan yoksul halkımız, bir memurun şöyle böyle on-on beş
yıllık devlet görevi sırasında bu zenginlikleri nasıl elde etti-
ğini acı acı düşünmeyecek mi? Özal ailesinin büyüğünden
küçüğüne kadar her birinin zengınliklere boğulmasını nasıl
karşılayacak?
Açıklık gereklidir. Açıklık, demokrasinin baş ilkesidir. Ka-
çınılmaz koşuludur. Bir mühendis, bir devlet memuru, bir süre
Amerika'da çalışmış bir kışidir Bay Özal. Yoksul bir aile ço-
cuğu, yani babasından anasından bir miras kalmamış. Ek-
meğini kendi çabasıyla kazanan sıradan bir yurttaş... Bir dev-
let görevlisi on yılda, on beş yılda nasıl büyük servetlere sa-
hip olabilir? Kardeşi. oğlu, kızı, damadı hangi üstün nitelik-
leri, çalışmalarıyla ülkenin en zengin insanlan haline gele-
bilir?
Herkesten mal variığını soranlar en başta Çankaya konu-
ğundan bu soruyu yanıtlamasını istemelidirler. Oysa ANAP-
lılar konunun derinlemesine araştırılmasından hiç hoşlanmı-
yortar. 'İşte belgeler', deniyor. Buna yanıt, 'Göster o belgeleri'
demektir, diyebilmektir. Birtakım suçlamalar, birtakım soru-
lar karanlıkta kaldığı sürece, söylentiler daha da yoğunlaşır,
katılaşır. Türk ulusu Çankaya konuğu olan kişinin güveniimez
biri olduğu kuşkusuna kapılır. Bunu önlemenin yolu ANAP-
lıların açıklıktan yana birtavır almalandır. Alamazlarsa, o za-
man Ersin'in ileri sürdüğü, yıllardır toplumda dolaşan söy-
lentilerin doğru olduğu kanısına vanlır.
İMZA GÜNÜ
ATİLLA ATALAY
USULCACIK
Adlı Kitabını TÜYAP Kitap Fuarı Papirus
Yayınları Standında imzalıyor
Saat: 14.00-18.00
İMZA GÛNÛ
MUSTAFA SÖNMEZ
-Doğu Anadolu'nun Hikayesi
(Ekonomik ve Sosyal Tarih)
-Kırk Haramiler
-Türkiye' de Gelir Eşitsizltği
adlı kitaplarını imzalıyor.
Yor: Tüyap Kitap Fuarı
Papirus Yayınları Standı 14.00 • 18.00
Türkîye'de Insan Haklam- Itaşandan
BirBakıs gösteriyor. Dolayısıyla bu sorunun yalnız-
ca siyasi yada idari tedbirlerle çözümlene-
bilmesi beklenemez. Işkence yaptığı bilinen
birkaç kişinin yargılanıp hapis cezasına
carptınlması, bu sorunun'üzerine ciddiyetle
gidildiği konusunda dünya kamuoyunda
inandırıcı olmamaktadır.
Aynca işkence somnu yalnızca politik tu-
tuklularla sınırb değil. Adi suçlulara yapı-
lan işkence ve kötü muameleleri de bu kap-
nın çiğnenmesinı mcelıyor; bu konuda araş- s a m i ç i n d e düşünmemiz gerekiyor. lşken-
tırmalara ve önlemlere yönelıyorlar. Bu ku- c e y a d a benzeri, insanca olmayan tutum-
ruluşlar bununla yetinmeyip davranış büim- l a n «s^adan vatandaş' ile mahalle karakol-
lerindeki gelişmelerin işkence yöntemlerinın ^ arasmdaki ilişkide de görmek mümkün.
geliştirilmesi amacıyla kullanıldığı ıddiala- B u ömekien uzatarak işkence olgusunu aile
nna da duyariüık gösteriyorlar. kunımunun içine kadar izleyebiliriz. Bu
îngüiz Tıp Bırliği, kurduğu bir komısyon t o p ı u m s a ı s o r u n karşısında devletin işken-
gilenmesi gereken akıl ve ruh sağlığı uzman- aracılığıyla doktorlann işkence sürecıne ka- c e p r a t jğj j]e nişkisi ne olursa olsun sorum-
larının ve bir kez daha kamuoyunun dik- tıhmını inceleyen bir raporu birkaç yıl ön- ı u | u g u değişmiyor. Devletin en temel göre-
kat alanına getiren kongre düzenleyicileri- ce yayımladı. Halen ikinci bir raponın ha- ^ onceiiide bireyi, nereden gelirse gelsin,
ni kutlamak gerekiyor. zırlığı yapılıyor. Aynı duyarhhğı Dünya Tıp ş,ddete karşı korumak ve daha uzun vade-
Bu kongrede gerçekleştirilen İnsan Hak- birliği de gösteriyor. Bu örnekleri çoğalt- d e şiddet kültürü ile mücadele ederek kalı-
ları ve Psikiyatri Paneli çerçevesinde, bel- mak mümkün. Bütün bunlann yani sıra ge- c ı ' t o p ı u n ı s a ı değişimler getirmekür. Türk-
ki de zaman darlığı nedeniyle detinilef«- rek Birleşmiş Milletler'în, gerekse Avrupa i y e an^ bu doğrultuda tedbirler almaya
Konseyi'nin hazırladığı insan hakları söz- ^ d i d
feşmeieri işkence pratiğini ve doktorlann iş-
kence sürecine katılımmı kesinlikle ya-
saklıyor.
Turkiye'nin dünyadaki bu gelişmeleri
görmemesi ya da görmezlikten gelmesi akıl
alır bir tutum değil. Burada vurgulanması
gereken nokta, Türk hükümetine insan
hakları konusunda yapılan uyanlar, 'yıkı
Türkiye uygar dünyada yerini almak istiyorsa, öncelikle bu
sorunları ciddiyetle gözden geçirmek zorunda. Avrupa
Topluluğu, Turkiye'nin üyeliği konusunda insan haklarına
saygıyı şart koşuyorsa, bunu bu konuda hızla bilinçlenen
kamuoyunun ve kendi seçmeninin baskısıyla yapıyor.
Dr. METİN BAŞOĞLU Londra Ünivers. Psi. Ens. öğ. Üy.
Geçenlerde 26. Ulusal Psikiyatri ve Nö-
rolojik Bilimler Kongresi tzmir'de yapıldı.
Bu kongrede, şimdiye kadar Türkiye'de ya-
pılan psikiyatri kongreleri için pek olağan
sayılmayacak bir konu ele aiındı: tnsan
Haklan ve Psikiyatri. Böylesine önemli ve
güncel bir konuyu, bu konuyla öncelikle il-
yen ya da yeterince ayrıntıyla ele alınama-
yin önemli konülar olduğunu düşünerek btl
yaayı kaleme almanm gereğini duydum. Bu
yazıyı gerektiren bir başka neden de Türk
basınımn, 500'den fazla bilim insanının ka-
tıldığı bir bilimsel toplantıda ele alınan böy-
lesine önemli bir konuya gereken ilgiyi gös-
termemesi. Gerekli duyurulann yapılması-
na rağmen bir iki yayın organırun muhabi-
zaman dünya kamuoyu nezdinde
inandırıcıhk kazanabilir.
Bugün dünyada ağırlık kazanan eğilim,
işkence olayını 'örgütlü şiddet' (organised
violence) kavramı içinde görmek. Bu görüşe
göre işkence, örgütlü şiddet olaylarından
sadece birisi. Bu kavram, kişinin işkence-
ye kadar olan ve onu izleyen süreç içinde
manız bırakıldığı durumları da kapsıyor.
ri dışmda Türk basını toplantıda yoktu. cı dış mihraklar'dan ya da'kötü niyetli çev- Ijt-encegörsünyadagörmesin, kişinin tu-
^-^^ , __ , ı ,.ı. ı.._,.,. —I—.J ı.x.ı ı u_ı.-..x. , „ tukluğuk ya da hapis döneminde cezaevle-
rinde insanca olmayan şartlar altında ba-
nndınlması, hapisten çıktıktan sonra sos-
yal ortamına dönememesi, işini, arkadaş-
larını ve yakmlannı kaybetmesi, gayri hu-
kuki uygulamalara maruz kalması, haya-
tının tehlikede olması, yeniden işkence teh-
didi, memleketini terk ederek yabancı
ülkelere yerleşmek zorunda kalması, yeni
bir kültüre uyum sağlamakta karşılaştığı
büyük güçlükler ve benzeri sorunlar aynen
işkencenin insan üzerinde yarattığı ruhsal
çöküntüleri yaratabiliyor. Dünya kamuo-
yu bu tür uygulamalan çok yakından tanı-
yor ve işkence ile eşdeğer tutuyor. Bugün
sadece Batı ülkelerinde 14 milyon siyasi
göcmen var ve bunlann %5 ile <%35'i en
azından ağır işkence görmüş durumda. Bu
insanların yaşadığı olayların korkunçlugu
ve içinde bulunduklan sosyal ve ruhsal so-
runlann ağırlığı sık sık Batı kamuoyuna ko-
TRT, kongrenin açılışını izlemekle birlik-
te, hemen açılışı izleyen insan haklan pa-
neline ilgi göstermedi. Bu, ister bir duyar-
sızlık ya da ilgisizlik örneği, ister seçici bir
dikkatsizlik olsun, üzücü ve eleştirilmesi ge-
reken bir tutum.
Bugün Türkiye acısından çok önemli bir
gerçeği vurgulamak gerekiyor. İnsan hak-
ları konusuna dünyada hızlı bir ilgi artışı
var. Bu ilgi artışı sadece siyaset çevrelerin-
de değil, çeşitli saygın meslek kuruluşların-
da, basın ve yayın organlarında, aydın ke-
simi içinde ve daha geniş planda kamuoyu
içinde kendini gösteriyor. Insan haklan ko-
nusu, değişik disiplinlerden kişilerin bir ara-
ya gelerek çalışma ve araştırma yaptıkları
bir 'bilim alanı'na dönüşmüş durumda. Av-
rupa ve Kuzey Amerika'run bazı ülkelerin-
de üniversiteler bünyesinde bu konuyla il-
gili bölümlerin kurulması buna bir örnek.
Amerikan Psikoloji Birliği ve Amerika Psi-
kiyatri Birliği, alt komisyonlar oluşturarak
kendi meslek alanları içinde insan hakları-
reler'den değil, yukanda da belirttiğimiz gi-
bi, insan haklannın çiğnenmesinden kaygı
duyan sorumlu, saygın çevrelerden ve ka-
muoyundan kaynaklanıyor. Bugün Batı
dünyasında sokaktaki insan, ne yazık ki
Türİciye'yi önce 'Geceyansı Ekspresi' adh
ırkçı bir fümden kalan anılanyla ve sonra
insan haklannın durumu ile ilgili okuduk-
lanndan ve duyduklanndan tanıyor.
Bu, yurtdışmda bir süre yaşayan ve ko-
nuya biraz ilgisi olan herkesin tanıklık ya-
pabileceği bir durum. Türkiye, dünyanın bu
gerçeği karşısında daha akılcı bir tutum
göstererek bu sorunun üzerine gitmeli ve ge-
rekli tedbirleri alarak bu konudaki duyar-
lılığını ve ciddiyetini dünya kamuoyuna
ispat etmelidir.
İşkence sorununun bugunden yarına çö-
zümlenebilecek bir sorun olmadığını belirt-
mek gerek. Davranış ve toplum bilimcile-
rin işkence olgusu üzerinde yaptıkian ince-
lemeler bu olgunun toplumları ne ölçüde
köklü ve karmaşık bir biçimde sardığıru (Arkast 19. Sayfada)
M t i
Doşu \fla<jüia'nun Hikâvesi!
» ' • • • « < • ı ı I I »*r
DCXÎU ANADOLU'NUN
HİKAYESİ
{Ekonomik ve SosyaHarih)
Batı ile Doğu arasındaki uçu-
rum nasıl büyüyor?
Kürt ayaklanmalan Doğu'yu
nasıl etkiledi?
* Emperyalızmın gerçekleşen Doğu projeleri nelerdı?
* Doğu'da feodalite ne boyutta, kapitalizm nasıl gelişi-
yor?
* Doğu'dan işgücü ve sermaye kaçışı ne boyutta?
* Gap, Doğu'da nasıl bir değişim öngörüyor?
Zengin verilerle, harıtalarla, Türkiye'deki bölgesel eşıtsiz-
lik ve doğu sorununu inceleyen zengin bir kaynak.
MUSTAFA SÖNMEZ :15.000.-TL
ARKAOAŞ YAYINLARI T«l: 134 46 24 Fax: 134 38 52
DAâfTIM: ANKARA AOAŞ: 134 46 24 İSTANBUL CEMMAY: 527 01 53
Tek istekierde 15 000 -TL lık damga pcılu gönderilmesi rica olunur.
RUŞEN ÇAKIR
Ayet veSloganTÜRKİYE'DE İSLAMİ OLUŞUMLAR
Islami Hareket Tek Bir Cephe mi?
Tarikatlar, Partiler, Ekoller, Çevreler Hakkında Ne Biliyoruz?
Islami Hareket "İlericilik-Gercilk" Olçütüyte Kavranabılır mi?
Ruşen Çakır"jn beş yıl boyunca gerçekleştirdiği sayısız gö-
rûşmenin ve bu süre içinde yayınlanan islarm kaynakları tara-
masının ürünü olan kitap, yalnızca Islami hareketın dünü,
bugünü ve geleceği hakkında söz soylemekle kalmıyor.
Turkiye'nin yakın tarihine ilişkın doğru bilinen bırçok görüşü
de sorgutuyor.
METİS YAYINLARI TÜYAP KİTAP FUARI'NDA
DEVRIMCM
emekÇ I K T I . . .
BAYİLERDE •
İSTEME ADRESİ
Graba Hûseyinağa Mfı. Nalıncı Sk.
Emek iş Hanı No: 39 Kat 2 Aksaray/İST.
4
RÜYA ESER
Yeni Çıktı
Kitapçılarda Arayınız
Tüyap Kitap Fuan YAFEAK YAYIMLAM
standında Kitaplarını imzalayacaktır.
11 Kasım Pazar günü saat:14.00-18.00 arası
işçıler ve
POLİTİKA
Çıktı
* Berbere Değil Greve
* insan Hakları Askıda
* Bürokrasinin Son Planı: Piyasa
* Ekim 1917: Yığınların Devrimi
PENCERE
Bir Uygarlık Sorunu!..
Her toplum kendi tarihini allar pullar, donatır, şişirir, süs-
ler püsler, eğer geçmiş pek parlak değilse cilalar. Olmadı
mı? Uydurmacaya başvurur, söylenceler yaratır; bu yüzden
kimi tarihçi alay eder:
"Manş Denizi'nin iki yakasında tarih bir değildir?'
Oysa tarih birdir.
insanın insanlaşmasüreci, uygarlık tarihiyle özdeştir; ya-
zılı olmayan kapkaranlık bir geçmişten başlar; gezegenimi-
zin canlıları içinde alet yapmasını bilen tek yaratığın nasıl ge-
liştiğini anlatır.
•
İnsanlık tarihinde en büyük devrimlerden birisi -belki de
birincisi- aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaşmasıdır ki
buna "Aydınlanma" deniyor.
"Aydınlanma" önce gezegenimizin bir bölgesinde gerçek-
leşti; sonra dünyaya yayılma süreci başladı. Fikirlerin doğu-
şu çoğunlukla bu kurala bağlt kalmıştır. Yainız fikirler mi? Bu-
harlı gemiyi önce bir ülkede bir kişi icat eder; sonra buluş
bütün dünyaya yayılır. Tekerlek, iskemle, düdüklü tencerenin
serüveni de aynı değil mi? Din önce bir yörede, bir peygam-
berden yola çıkıp ülkeden ülkeye yansıyarak evrenselleşmi-
yor mu?..
"Aydınlanma" 18'inci yüzyılda Batı'da gerçekleşip gezege-
nimize ışıklarını serpmiştir.
•
Ne var ki "Aydınlanma" durup dururken ortaya çıkmamış;
daha önce "uyanış" ve "reform" aşamalarını yaşamış Batı,
zorlu bir süreç sonunda "Aydınlanma"^ ulaşmış, "İnsan Hak-
lan ve Temel Ozgürlükler Bildirisi" yazılmış; demokrasiye an-
cak bu süreç sonunda ulaşılmış. Böyle bir dönüşüm bir kez
insanlık tarihinde gerçekleşti mi artık bütün dünyaya yayılır;
gezegenimizin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi neresi olursa
olsun, uygarlığın ortak keşfıni ister istemez paylaşacaktır.
Ancak bağnazlar uygarhgı paylaşmaya yanaşmak istemez-
ler ve direnirler.
insanlık tarihinde değişmeye ve dönüşmeye karşı direniş
hep sürdû. Geçmişimizde nice örnek var. Batı-Dogu çatış-
ması diye özel bir anlam vermeye çalıştığımız ikilem, yainız
bize özgü değildir. "Aydınlanma" 21'inci yüzyıla 10 kala, ge-
zegenimizin her yanını ışıklandırmış değil. Hele yaklaşık bir
milyar nüfuslu İslam dünyasında laikliğe, demokrasiye, in-
san haklarına, temel özgürlüklere uzakta yaşayan çok top-
lum var.
Batı'nın uygarlık tarihinde iki yüzyıl önce aştığını İslam dün-
yasında bugün yaşamak, geri kalmışlığın göstergelerinden
birisidir. «.
Bugün 10 Kasım; Atatürk'ün ölüm yıldönümü!..
Atatürk'ün yaptığı nedir?
Bu soruyu yanıtlayabilmek için uygarlık tarihini bellemek
gerekir; insanın insanlaşmasındaki süreçterın aşamalannı bil-
meden Mustafa Kemal'i tartışmaya kalkışmak, körlerin renk-
leri tartışmasına benzer. Uyanış ne demek? Refornfun anla-
mı ne? Aydınlanma insanlık için nasıl bir aşamayı vurgulu-
yor? Bu sorulann yanrtlarını öğrendikten sonra Gazi'yi tanım-
layabiliriz: Atatürk, İslam dünyasında ilk kez 'Aydınlanma'yı
toplumun yaşam biçimine dönüştürmek için devrim yapan
kişidir.
Ne var ki bu devrimin içeriğinde emperyalizme karşı ba-
ğımsızlık savaşımı da vardır. İnsanın insanlaşma sürecinde
daha üstün kuvvetlere bağımlılık hiçbir zaman özgürlük fik-
riyle bağdaşmamıştır. "insanların eşitliği, kadın-erkek eşitli-
ği, ulusların eşitliği" bir bütünün birbirinden koparılamaya-
cak eklemleri dedil midir?..
•
Gazi'nin Türkiye'de gerçekleştirmek istedikleri yüzeysel si-
yasetin sığlığına indirgenemez.
Atatürkçülük bir uygarlık sorunudur; politika ya da partici-
lik işi değildir. Çünkü çağdaşlaşmak için "Aydınlanma"nm dı-
şında bir başka yol yoktur; aklın inançtan, bilimin dinden ba-
ğımsızlaşması, insan haklarına ve demokrasiye yönelişin bi-
hncil koşuludur.
Atatürk'e düşmanlıkla uygarlığa düşmanlık bunun için öz-
deşleşiyor.
LLHAN SELÇUK
kitaplannı imzalıyor
lOKastm 1990(bugün)
Saat: 14.00-18.00
t> TÜYAP Kitap Fuarı t>TYS Standı
SOSYALİSTLERİN
BİRLtK PARTİSİ
GtRİŞİMÎ
BÖLGE TOPLANTISI
(Trakya, İstanbul, Kocaeli, Sakarya)
Program Tüzük Üzerine Görüş ve
Öneriler
11.11.1990 PAZAR KT-17
00
Kafkas Oüğün Salonu Baharije Cad. Yeğiner tşhanı
(Moda Slneması Üstü) Kadıköy - tSTANDUL