Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 OCAK 1990 HABERLERÎN DEVAMI CUMHURÎYET/17
Duvarları Yıkabilmek... (2)
(Baştarafı I. Sayfada)
Yasalardan oluşan duvarları yıkmak göre-
ce kolay bir iştir. Nihayet parlamentodan bir-
takım yasaları çıkartırsın, olur biter!
Ama zihinsel duvarları yıkabilmek... İşte
zor olanı budur. Kafaların içini değiştirmek,
yasaları değiştirmek kadar kolay değildir.
Örneğin ülkemizde siyasal modernleşme-
yi engelleyen hem yasal hem de zihinsel set-
ler vardır. Demokrasiyi ve insan haklanm
çağdaş ölçülerde yerleştirebilmek için bu
setlerın aşılması gerekir.
Demokrasi deyince, artık hemen akla ge-
len 141, 142 ve 163. maddeleri alalım ele.
Türk Ceza Yasası'nın bu ünlü maddelerinin
ülkemizde demokrasinin tam anlamıyla ger-
çekleşmesini engellediklerine kuşku yokiur.
Her türlü fikrin serbestçe yarıştığı demokra-
si ortamına kavuşabilmek için bu duvarların
yıkılmasından başka çare göremiyoruz.
Ancak Türkiye'de demokrasinin gerçeklik
kazanmasına set çeken yasal duvarlar, 141,
142 ve 163. maddelerle sınırlı değildir. Baş-
ta 12 Eylül Anayasası olmak üzere, bugün-
kü siyasal rejimin özünü oluşturan birçok ya-
sa, demokrasiye ters çizgiler taşımaktadır.
1982 Anayasası... Siyasal Partiler Yasa-
sı, Seçim Yasası... Meclis İç Tüzüğü... Türk
Ceza Yasası... Çalışma yasaları... Dernek-
ler Yasası... Toplantı ve Gösteri Yürüyüşle-
ri Yasası... YÖK Yasası...
Demokrasi diyorsak, en azından bu yasa-
ların demokrasiye uygun duruma getirilme-
leri şarttır.
Çoğulcu demokrasiden içtenlikle yana
olan siyasal güçlerin ayrıntılı bir demokrasi
kataloğu hazırlamaları ne kadar yerinde olur-
du!
Bu arada özellikle anayasa, partı ve seçim
yasaları ile Meclis İç Tüzüğü konularında, si-
yasal yelpazede yer alan sağdan soia tüm
partiierin ortak bir anlayışa, bir konsensüse
varabilmeleri, demokrasinin ülkemizde yer-
leşmesi açısından bir başka olumlu noktayı
vurgulayacaktır.
Gün gelse bunların tümü gerçekleşse...
Hepsi bir gece vakti gökten zembille yere ini-
verse... O zaman demokrasi gelmiş olacak
mı ülkemize?..
Hiç kuşkusuz, siyasal modernleşme yo-
lunda bir büyük atılımı gerçekleştirmiş ola-
cağız. Ama bir yaşam tarzı olarak demokra-
siye ulaşmak için yine uzunca bir yol katet-
memiz gerekecek. Zira demokrasi yalnızca
birtakım yasaları değiştirmekle vanlabilecek
bir hedef değildir. Kafaların içini değiştirmek
ve demokratik bir siyasal kültür oluşturmak,
demokrasiye sahip olmakta en güvenceli
yoldur.
Bunun için eğitim ve öğretimde köklü bir
atılım yapmaktan başka çare yoktur. Aileden
ve ilkokuldan başlayarak alınan anlayış ve
davranış biçimlerini etkilemeden, bireylerde
ve toplumda demokrasi kültürünün ışıması
olanaksızdır.
Ülkemiz çağını ve demokrasiyi yakalamak
istiyorsa, eğitimde çok büyük bir atılımı yap-
maya mahkûmdur. Çağımız, "bilgiçağı"d\r.
Bugün en degerii yatınm, insana, eğitime ya-
pılan yatınmdır. Ülkelerin gücü artık sahip ot-
dukları tankların sayısıyla değil, bilgisayar
çiplerıyle ölçülmeye başlanıyor. Öyle bir dö-
neme girilmiştir.
Bilim ve teknoloji alanında gelişmemizi en-
gelleyen duvarlar da yıkılmalıdır.
Bunun gibi ekonomik büyümeyi gerçek-
leştirmek ve Türkiye'nin dış pazarlardaki pa-
yını genişletmek... işsizliği azaltmak, gelir
dağılımını düzeltmek... Türk devletinin ve bü-
rokrasisinin yapısında demokratik ve çağdaş
bir dönüşümü mutlaka gerçekleştirmek...
Bir başka deyişle, insanımızın daha mut-
lu ve daha güzel yaşamasına set çeken tüm
duvarları hep birlikte yerle bir etmeliyiz
1990'larda.
Yeni bir yılın eşiğinde karamsar olmak is-
temiyoruz. Ülkemizde zamanı durdurmaya
kimsenin gücü yetmeyecek!
İyimseriz.
Türkiye, Romanya değil
ZMIR'den HİKMET ÇETİNKAYA
(Baştarafı 1. Sayfada)
ti. Konuşmasında ekonominin
darboğazı aşıp düze çıktığım,
Türkiye'nin sanayileşmiş bir ül-
ke olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Özal'a göre
enflasyonun tek bir nedeni var-
dı. Onun adı da her ANAP'lının
koyduğu gibi hızlı kalkınmaydı.
Ama 1990 yılında enflasyon aşa-
ğıya çekılecekti.
Aynı gün muhalefete "bir bu-
ket çiçek" yani "uzlaşma öneri-
si"nde bulunmuştu Cumhurbaş-
kanı. Gerek inönü gerekse De-
mirel 1989'un son gününde bu
öneriye "hayır" dediler. Her iki
lider de yeni yıla girerken hem
iktidara hem de Çankaya'ya dö-
nük formüller arıyorlardı.
1990 yılının kış ayları muhale-
fetin atağıyla geçeceğe benzi-
yor. İşte SHP'nin ilk mitingi 6
ocak günü Lüleburgaz'da yapı-
lıyor. SHP Genel Sekreter Yar-
dımcılarından Adnan Keskin iki
CUNEYT ARCAYUREK yazıyor
(Baştarafı 1. Sayfada)
rağmen" mutiu olmanın zo-
runluğunu iyi gün dileklerimi-
ze katarak, telefonu kapadık.
Güven tazelemeden Çanka-
ya yoJunu tutan TÖ, çıkmış hal-
kın önüne, TV'den "gerçek
başbakanın" kim olduğunu
göstermiş. Bir manzara çiziyor
ki fakirin düştedtği g«Ja rejimi.
Kalkınmtşlıktan başlıyor, so-
runların hemen hepsinin üste-
sinden geldiğimizi ballandıra
ballandıra, ama ancak söyle-
diğine kendi inanan insanlar
gibi anlatıyor.
TV'de konuşuyor, ardından
lider konutlanna, bulurlarsa
parti merkezlerine vatandaş
tepkisi yağıyor. "TÖ, ülkenin
gerçek başbakanı ise, Akbu-
lut'a ne diyeceğiz?" diye so-
ranlar var. "Başvekil-i sâni"
desek, yasalar önünde suçlu
olur muyuz acaba?
Gerçek Başbakan TV'de
nurlu ufukları anlattıktan son-
ra, başvekil-i sâni, neden dur-
sun, o da Abant'ta dün bir ba-
sıntoplantısıdûzenleyecekti.
ekonominin baş koşulu. Tür-
kiye'deki uygulama tersine.
Türkiye "mamul mallar satan
ülkeler" arasında, yatırım ve
ara malı üreten gerçek sana-
yileşmiş ülkelerin dışında. Ter-
sine inandırmaya çahşıyor.
TV'de sanayileşmiş ülke
masalları. Övünüler arasında
-gelir dağılımmdaki rezaletten,
halkın alım gücünün giderek
tükendiğinden, kişi başına ge-
lirin 1237 dolar olduğundan,
banka mevduatlarının eridiğin-
den bir nebze söz etse ya...
Yürekler yetiyorsa, ulusal ira-
denin erdemini başkonu ola-
rak dillendirseler ya...
1970'li yıllarda kuru soğanın
beş lira fiyat aklığını yazmıştık.
Dün geldi, yakamıza yapıştı,
gülüyor. 89'da 220 katıyla fiyat-
lanmış kuru soğan, kilosu 800
lira. TO'ye sorun, "olsun" di-
yecek. Her şeye karşı mutlu ol-
mak zorundayız diyenlere gö-
re, kış ortası kiraz var ya piya-
sada. Arjantin malı, kilosu 65
bin. Ötesi yöneticinin ne umu-
runa.
Akbulut, TÖ'nün çizdiği mutluluk şınınnın
dtşına çıkabilir mi? Baksantza, TÖ'nün anlattığı
masallara. Efinde altt yıl gözümüze soktuğu
kalem eksik, Türkiye'nin sanayileşmiş ülke
olduğundan giriyor, sanki iktidarının marifeti
değilmişgibi, enfiasyonu "mittidava"ilan ediyor.
Diyecek ki her şeye rağmen
mutlu olunuz. Enflasyonun al-
tında eziiiniz. Halka karşın
TÖ'nün Cankaya'da oturması-
na ses etmeyiniz. Siyaseti
esenliğe çıkaracak tek yol se-
çim mi, unutun gitsin!
Akbulut, TÖ'nün çizdiği
mutluluk şınınnın dışına çıka-
bilir mi? Baksanıza, TÖ'nün
anlattığı masallara. Elinde al-
tı yıl gözümüze soktuğu kalem
eksik, Türkiye'nin sanayileş-
miş ülke olduğundan giriyor,
sanki iktidannın marifeti değil-
miş gibi, enfiasyonu "milli
dava" ilan ediyor. Neymiş
efendim? Enfiasyonu indirmek
"her kesımin menfaatine"
imiş. İnsan kulağına, gözüne
inanamıyor.
Yüzde 20 oya dayalı bir ikti-
darı ayakta tutmayı başlıca he-
def sayan, enflasyon rezaletin-
de on yıllık başlıca sorumluluk
iktidarda iken, belayı herkese
bulaştırmaya çalışan mantık.
dünyanın neresinde görüldü,
çıkabilirseniz çıkın içinden.
Serbest piyasa ekonomisi di-
yor, devlet fiyatları kontrol ve
ilan ediyor. Fiyatın, kurun, fai-
zin serbestliği, sözünü ettiği
Partilere, bu ara, Hazine
yardımı verilecekmiş. On bir
milyar. Halkın yüzde 20'sine
dayanır dayanmaz, Meclis'te
yüzde 60 sandalyeye fütursuz
oturur, işine geldi mi "milli da-
va"dan girer konuşmaya, ama
Hazine'den arslan payı
ANAP'a, 6.9 milyar. Halkın ger-
çek sesini yansıtanlara ise top-
lam 3.7 milyar. Bir çeşit bah-
şiş!
İleri ülkeler düzeyine erişen
Türkiye'de, Erzurum'dan Bin-
göl'e uzanan çizgide altı ilde
yaşayanlardan 97 binin nüfus
kaydı bile yok. varsın olmasın.
Her şeye "rağmen" mutlu ol-
malıyız. Vitrinde muz, kiraz var
mı, var. Avrupalı peynir, içki, si-
gara. Var! Gözünüze dizinize
dursun. Birini zar zor çıkaran-
lar varken iki başbakanla gül
gibi yönetip gidiyor muyuz ül-
keyi. Çarpıcı örnekler baştan
başa uydurma, senaryo, kur-
gu filmi.
On yılda bulduğumuz riva-
yet olunan mutluluk mu? Yok-
sa son on yıl ekonomiden si-
yasete kadar yaşantımız gu-
guk mu?
Karar sizin...
PENCERE(Baştarafı 2. Sayfada)
tartışması bir buzdağının su yüzündeki görüntüsünden başka
şey değildir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde benimsenen eğitim düzeni,
gelecekte bir şeriat devletinin toplumsal yapısını kurmak için dön-
dürülen çarka benziyor. Tüm orta öğretimde din derslerinin zo-
runlu olması da medrese eğitimi yolunda atılmış bilinçli bir adım-
dan başka şey değildir. Milli eğitim adı altında laik Türkiye Cum-
huriyeti'nin temelleri kemirilmektedir ve bu gidişe bir son veril-
mezse, yarın çok geç olabilir.
gün önceden Lüleburgaz'a gide-
cek. Mitingin iki özelliği var. Bi-
rıncisi iki Devlet Clretme ÇifUiği'-
nin Libyalılara uzun süreli kira-
ya verilmesi, ikincisi çimento
fabrikasının Fransızlara satılma-
sı.
6 ocak günü tüm Trakya yöre-
sini ayağa kaldırmak istiyor SHP
yöneticileri. Bu ay yapılacak se-
çimli tüzük kurultayına hazırla-
nan SHP, Trakya mitingiyle mc-
ral bulacak. Hem genel merkez
hem de muhalefet kanadı Trak-
ya'da bir araya gelecek. Miting-
de inönü ve Baykal konuşacak.
Yeni yıla istanbul'da giren
SHP lideri Erdal İnönü, parti için-
deki dengeleri de hesap ederek,
muhalefet kanadındakı milletve-
killeriyle görüşüyor, getirilen
önerileri değertendiriyor. Tek lis-
te yapılması muhalefet kanadı-
nın bir bölümü tarafından da is-
teniyor. Ali Topuz ve arkadaşla-
rı da "İnönü'nün çevresinde"
gözükmek istiyor. Onlar da tek
listeye yatkın.
1990 yılı hem SHP hem de
DYP için atak yılı olacak. DYP
büyük kentlerde, "kendisini
tanıtma" eylemlerine başlaya-
cak. SHP de ana muhalefet par-
tisi olarak ANAP'ı sıkıştıracak.
Kongre heyecanı taşımayan
parti DYP. ANAP ve SHP kong-
re heyecanlarını da beraberinde
götürecek. Akbulut, Yılmaz ve
Güzel çekişmesi iç siyasal gün-
demin odak noktasını oluştura-
cak. ANAP'ta basta Aydın, Ga-
ziantep, Gümüşhane, Kırşehir,
Elazığ, Hakkâri, Trabzon ve Es-
kişehir olmak üzere il, ilçe kong-
releri bu yarışın engelleri. Politi-
kada uzun ve soluklu koşanlar
ipi göğüsleyecek kuşkusuz.
ANAP, SHP ve DYP'nin ata-
ğına karşı koymak için parti ve
hükümet programını değiştirme
hazırlıklanna da başlıyor 1990 yı-
lında. Önce dernek, sendika ve
meslek odalarıyla bir görüşme
yapılıp beklentiler saptanacak.
Yani ANAP iktidanndan emek-
li, memur, dul, yetim, işçi, üreti-
ci, esnaf, sanayici, tüccar ne is-
tiyor, ona bakılacak, şikâyetler
dinlenecek.
Bu, bir bakıma "erken seçim"
havasının işareti de olabilir. An-
cak beş yerde ara seçim yapıla-
rak nabzın tutulması gerekebilir.
ANAP oyları ara seçimle yüzde
30'lara yükselirse milletvekilleri
silkinip kendilerine gelebilir. Par-
tilerine güven duyarlar, işi daha
sıkı tutabilirler.
Ya tutmazsa?
O zaman bir başka formül
gündeme gelebilir. Seçim siste-
minin değişmesi. Belki eskiye
dönüş. Hem Ecevit'in DSP'si
hem de Erbakan'ın Refah Parti-
si böyle bir oluşumdan kazançlı
çıkacağına göre ne SHP ne de
DYP tek başına iktidar olur.
ANAP biraz derlenip toparlanır-
sa niye DSP ile koalisyon kurma-
sın?
Böyle bir seçim sisteminden,
yani eskiye dönüşten SHP yöne-
ticileri hoşnut olmasa bile başta
milletvekilleri ve yeni adaylar ra-
hat nefes alabilirler. Ön seçim-
de, seçılme şansları bugüne gö-
re daha da artar.
Hem Cumhurbaşkanı hem de
Başbakan muhalefete "işbihiği"
öneriyor. Başbakan Akbulut,
dün Abant'ta bir kez daha yine-
ledi:
— Yeni yılda demokrasi tüm
kurum ve kurallarıyla işleyecek.
TCK'nın 141, 142 ve 163. mad-
deleriyle ilgili çalımalar son aşa-
mada. Bu konuda muhalefetle fi-
kir birliğine varmak istiyoruz.
1990 yılında, Akbulut'un dün
söylediği gibi demokrasinin
önündeki tüm engeller kalkacak
mı? Bir genel af çıkarılacak mı?
Enflasyon canavarının eli kolu
bağlanacak mı?
Çok şey midir bu istenenler?
(Baştarafı 1. Sayfada)
n ı oluyor. Adam öldürülüyor.
Vatandaşa orayı işarel gösterip
toptanb ve yürüyüş yapamazaııız,
miimkiiB degildir, buna miisaade
etmeyiz" karşüığını verdi. Akbu-
lut, ayrıca erken seçim konusun-
da referandum veya başka bir
halk yoklamasına gidilip gidiime-
yeceği şeklindeki soruya, "Hayır,
hayır, demokratik bir ülkenin tda-
resinde kurallar var. Bir seçim söz
konusuysa ben de şimdi diyornm
ki, vatandaş yerel yönetimlerden
memnun degil, haydi yerel seçira-
leri yenikyelim. Ama bununla bir
yere vanlmaz, siyaset istikrar ge-
rektirir" şeklinde konuştu.
Başbakan Yıldınm Akbolnt,
yılbaşı nedeni ile geldiği Abant'-
U dün saat 11.30'da vılın ilk ba-
sın toplanusını düzenledi. Akbo-
lut'un basın toplantısına devlet
bakanlan Cemil Çiçek, Kemal
Akkaya, Hösamettin Örüç katı-
lırken, Abant'ta bulunan EhşişJeri
Bakanı Mesut Yılmaz, Kültür Ba-
kanı Namık Kemal Zeybek, Dev-
let Bakaıu Güneş Taner ve Işın
Çelebi toplantıya katümadılar.
Başbakan Yıldınm Akbulut'un
damadı Tanju Yazganankao top-
lantıyı izleyenler arasındaydı.
Akbulut, basın toplantısında
DYP Genel Başkanı Süleyman
Demirel'in Romanya'daki halk
ayaklanmasını örnek göstererek,
Türkiye'de halkın demokrasiye
aynı yolla sahip çıkması ve erken
bir genel seçime gidilraesi konu-
sundaki değerlendirmesine ağırlık
verdi. Akbulut, Demirel'in bu gö-
rüşlerine karşılık şunları söyledi:
"Bizim huzurumuzu, istikran-
mızı, demokratik sisteme olan
bağlılığımizı bozmak isteyenler
olabilir. Bu dıştan da kaynakla-
nabilir, içten de. Bilerek, bilme-
yerek banlara yardımcı olunabi-
lir. Türk miDeti demokrasiden
vazgeçmez. Demokrasiyi yaşıyor.
Türk miHeti demokrasiye sahip çı-
kacaktır. En büyük güvencemiz
odnr."
Akbulut, bir gazetecinin siyasi
partilerin erken seçim veya hükü-
metin istifası konusunda yapacak-
lan mitinglerin engellenip engel-
lenmeyeceği yolundaki sorusuna
da şu karşılığı verdi:
"Bakın. karşı çıkıyoruz lafını
söylemeyelim. Karşı olan fikirler-
dir. Fikirler ne kadar kuvvetli
olursa netice de o yönde alınır. Siz
Romanya benzetmesini demokra-
siye uygun buluyor musunuz? An
ne güzel, biz de Romanya'daki gi-
bi yapalım diyor musunuz? Bunu
vatandaşlanmıza soruyorum. Bu
fikrin karşısına'güçlü bir fikir ola-
rak çıkıyorsak yapamaz. Fikirler
değil kanun güçlüdür. Bizim top-
lantı ve yürüyüş kanunumuz var.
Kanunlar çerçevesinde olan fikir-
lere bizim hayır dememiz müm-
kün değil. Ama meseleyi böyle
basite alamazsınız. Romanya'da
ayaklanma oluyor, adam öldürü-
yorlar, kanlı katliamlar oluyor.
Onu emsal alıp ben kanunlar çer-
çevesinde toplanacağım deyip va-
tandaşa orayı işaret gösterirseniz
bunu kabul etmek elbette ki
mumkün değildir. Vatandaşıma
diyorum ki, bunlar tehlikeli fikir-
lerdir. Bunlar insanı insana düşii-
ren fikirlerdir. Demokrasiye ay-
kın fikirlerdir. Bir Romanya ile
Türkiye'yi birbirine benzetecek
kadar ileri götürülecek insanlar
birbirlerine düşüriilecek kadar
Türkiye'de bir şey yoktur. De-
mokrasi var. Eğer Türkiye'de bu-
nun aksi iddia ediliyorsa ortaya
çıkıp aksini iddia etsinler. Fikir-
ler o yönde toplanıyorsa bu yön-
de loplanan karşı fikirler de or-
taya çıkmalıdır. Onun için böyle
vurmayla, kırraayla, silahla, şid-
detle oimaz. Ben fıkirierin lıâkim
olacağı inanandayım. Elbette de-
mokrasi hâkim olacak, kanunlar
hâkim olacakür. Herkesin keyfı-
ne göre demokrasi olmaz. O nok-
taya getirip yeniden sokaklarda
gençlerimizi birbirlerine öldıirt-
mek istiyorlar. Vatandaşlanmızı
eskiden olduğu gibi korkuyla ya-
şatmak istiyorlar. Buna müsaade
etmeyiz."
Başbakan Yıldınm Akbulut,
AT raporu ile ilgili görüşlerini
açıklarken, Cumhurbaşkanı Tur-
gut Özal'la çdişkiye düştü. Akbu-
lut, özal'ın olumlu, fakat yeter-
siz bulduğu raporla ilgili olarak
Işsizlik sigortası
(Baştarafı 1. Sayfada)
rine "tabaa aylık" uygulamasına
geçeceklerini ifade etti. Çalışma
Bakanı, "1990 yılı uluslararası ça-
lışma konferansında önemli bir
sornnla karsılaşılacagını sanmı-
yonım" dedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı tmren Aykut, bakanhğı-
nı ilgilendiren konularda 1990 yılı
içerisinde gerçekleştirilecek uygu-
lamalara ilişkin Cumhuriyet'in
sorularına şu yanıtları verdi:
" — Çabşma yaşamıyla ilgili
yasalarda 1990 yılında bir değişik-
lik olacak mı?
AYKUT — 1988 yılında çalış-
ma hayatuu duzenleyen sendika-
lar ile toplu iş sözleşmesi, grev ve
lokavt yasalannda önemli deği-
şiklikler yaptık. Çalışma hayatın-
da daha demokratik ve daha öz-
gurlükçü bir ortam yaratmaya yö-
nelik bu düzenlemelerle Uluslara-
rası Çalışma Teşkilau'nın ve
Türk-lş'in bizdeıı yapılmasını is-
tediği değişikliklerin anayasadan
kaynaklanan bazı hususlar dışın-
da çok önemli bir kısmı gerçek-
leştirilmiştir. Ancak, buna rağ-
men uygulanmasına 1990 yılında
başlanacak olan 6. Beş Yılhk KaJ-
kınma Planı'nda, çalışma hayatı
mevzuatuun, AT'ye uyurn sartlan
da dikkate alınarak ve Uluslara-
rası Çahşma Örgütü'nün normla-
rına uygun olarak geliştirilmesi
yönündeki çahşmaların sürdürü-
leceği ifade edilmiştir. Hüküme-
timiz, ülkemizde sendikal hak ve
hürriyetleri geliştirmek karannda-
dır. Planın söz konusu hükmü
doğrultusunda 1990 yılından iti-
baren yasalar üzerindeki çahşma-
lara devam edeceğiz. Esasen, son
derece dinamik bir nitelik taşıyan
çalışma hayatında, mevzuatın;
günün gelişen ve değişen şartları-
na, ortaya çıkan ihtiyaçlara uydu-
"ulması gereklidir.
— Kıdem tazminatı yerine işsiz-
lik sigortası uygulaması getirilme-
si 1990'da gündeme girebilir mi?
AYKUT — tşsizlik sigortası,
bilindiği gibi uluslararası normla-
ra göre 9 olan sigorta kollanndan
ülkemizde uygulanmayan tek
branştır. Bu önemli sosyal güven-
lik hizmetini de halkımızın istifa-
desine sunmak karanndayız. Ça-
lışırken işsiz kalanlar için işsizlik
sigortasının kurulması bu anlayış-
la 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı-
na da ilke olarak konulmuştur.
Bu konudaki hazırlık çalışmala-
rında da 1990 yılında başlayaca-
ğız. İşsizlik sigortası uygulaması-
na nasıl geçileceği konusunda
şimdiden bir şey söylemek müm-
kün değildir. Bunun için konunun
işçi-işveren-hükümet üçlüsü çerçe-
vesinde etkin bir diyalogla görü-
şülmesinden yanayız ve bunu ger-
çekleştirmeye çalışacajhz. Ancak,
şimdiden şu kadannı ifade etmek
mümkündür ki, işçilerimizin aley-
hine olacak veya onlann elde edil-
miş haklanna zarar verecek bir
uygulamaya izin vermemiz asla
söz konusu olamaz. Bu konuda
bütün işçilerimize müsterih olma-
larını tavsiye ederim.
— İşçi emeklileri ve süper
emekliler için katsayı artışı dışın-
da yeni haklar gelirecek misiniz?
AYKUT — Emeklilerimizin
katsayı artışı dışında sosyal yar-
dım zammında gerekli artış yapı-
lacaktır. Bu konudaki hazırlıklar
tamamlanmıştır. Aynca, temmuz
1990'da memur ve memur emek-
lilerinde olduğu gibi işçi emekli-
leri için de sosyal yardırn zammı
yerine 'taban aylık' uygulaması-
na geçilmesi için çalışmalar yapı-
yoruz. Süper emekJilerimiz için şu
anda bir şey söylemek istemiyo-
rum. Anayasa Mahkemesi'nin
son kararı henüz yayımlanmadı.
Gerekçeli kararı gördükten son-
ra yapılabilecek bir şey varsa, sü-
per emekliler lehine en iyisini ya-
pacagımızdan errun olunmasım is-
terim.
— 1990'da yapılacak ILO kon-
feransında Türkiye özel paragraf-
tan çıkar mı?
AYKUT — 1989 yılında Tür-
kiye, çalışma yasalaruun uygulan-
masıyla ilgili değil, 1402 sayılı Sı-
kıyönetim Yasası'nın uygulanma-
sından dolayı özel paragrafa alın-
mış, fakat düzenlenen metinde ta-
mamen teşvik ve tavsiye edici ifa-
delere yer veriuniştir. özel parag-
rafta konu teşkil eden hususla il-
gili olarak son günlerde fiftemiz-
de önemli gelişmeler kaydedilmiş-
tir. 1990 yılı uluslararası çalışma
konferansında önemli bir sorun-
la karsılaşılacagını sanmıyorum.
— SSK üst gösterge tablosun-
dan aylık baglama oranı yüzde
SO'dir. Bu oranın artünlması dü-
şünülüyor mu?
AYKUT — Bu ve benzeri ko-
nular, önümüzdeki dönemde ya-
pılacak geniş kapsamh çalışmalar-
da değerlendirilecektir.
Cezaevlerinde
açık görüş
bugün de
sürecek
Haber Merkezi — Yeni yıl ne-
deniyle cezaevlerinde açık görüş
yapıldı. Aydın ve Nazilh' E Tipi ce-
zaevlerinde açık görüşe gelen tu-
tuklu ve hükümlü yakınlannın ge-
tirdikleri yiyecekler alınmazken,
Adalet Bakanlığı'ndan gerekli izin
ahnmadığı için gazeteciler açık
görüşü izleyemediler.
Buca Bölge Ceza ve Tutuke-
vi'nde dün sabah saat 09.00'da
başlayan görüş akşam saat 17'ye
dek sürdü. Sıkı gü\r
enlik önlemleri
altında yapılan açık görüşte, ön-
ce siyasi tutuklular sabah saat
09.00 ile 10.00 arasında görüştü-
rüldü.
Cezaevi Savcısı Mehmet Emin
Öge, cezaevinde 20 dolayında si-
yasi tutuklunun bulunduğunu be-
lirterek, "Tbtuklu sayısı az oldu-
ğu için bir saatlik siire ayırdık.
Görüş sırasında yiyecek alınmadı.
Çünkü Adalet Bakanlığı'mn bu
konuda kesin emri var. Verilen
emir uygulandı" dedi.
Aydın ve Nazilli E Tipi Cezaev-
leri'nde de açık görüş yapıldı. Gö-
rüş için giden hükümlü yakınla-
nnın götürdükleri yiyecekler alın-
mayınca cezaevi yöneticileriyle
hükümlü yakınları arasında za-
man zaman tartışmaların olduğu
öğrenildi. Ancak görüş saatlerin-
de ahnan geniş güvenlik önlemleri
nedeniyle herhangi bir olay olma-
dı. Açık görüş bugün de yapıla-
cak.
istanbul'da da yılbaşı dolayısıy-
la cezaevlerinde açık görüş yapıl-
dı. Sağmaicılar Cezaevi'nde dün
saat 09.00'daıı 17.00'ye dek tutuk-
lu ve hükümlü yakınlan açık gö-
rüş için cezaevinin önünde büyük
kalababklar oluşturdular. Bu ara-
da polis de cezaevine giden tüm
yolları keserek motorlu araç geçi-
şini engelledi. Geniş güvenlik ön-
lemlerinin alındığı cezaevinde bu-
lunan adli tutuklu ve hükümlüler
dün yakınlanyla görüşme olana-
ğı buldular. Bugün ise siyasi tu-
tuklu ve hükümlüler için açık gö-
rüş yapılacağı belirtildi.
Adana E Tipi Cezaevi'ndeki
mahkûmlar, yeni yılın ilk günün-
de yakınlanyla açık görüş olana-
ğı buldular. Açık görüş bugün de
yinelenecek.
"memnuniyetsizliğini" dile getir-
di. Akbulut, gazetecilerin, Cum-
hurbaşkanı Özal'la ayrı fıkirleri
savunduklannı belirtmeleri üzeri-
ne de şöyle dedi:
"Herkes kendisine göre değer-
lendirrneierini yapar. Şunu açık-
ça belirtınek istiyorum. Biz görüş-
melerin başlayacağı tarihi istiyo-
ruz. Raporda bu çıkmadı. Rapo-
run bu haliyle gayri memnuniye-
timizi belirtmek isterim. Ancak
şimdi Bakanlar Komitesi var, ni-
hai karan orası verecek. Ben ra-
poru n ekonomik yönünden hiç
bahselmedim. Çünkü biz zaten
onlan söylüyoruz. Ben bu konu-
nun iç politika malzemesi yapıl-
masını da istemezdim. Ancak gö-
rüyonım ki, yapılıyor. Ben ister-
dim ki, bu konuda ortak tavır
alınsın, siyasi partiler ortak hare-
ket etsin. Ancak Romanya ve AT
konusundaki düşüncelere katılmı-
yorum. Politik malzeme olarak
bunlar kullamimak isteniyor."
Başbakan Yıldınm Akbulut,
basın toplantısı sırasında Cum-
hurbaşkanı Turgut Özal'ın ulusal
uzlaşma önerisine katıldığını ve
uzlaşmada birlikten, beraberlik-
ten, sevgiden, demokrasiden ya-
na olduğunu bildirdi. Akbulut,
bir gazetecinin cumhurbaşkanlığı
makamına ilişkin sorusunu yanıt-
larken, "Türkiye Cumhuriyeti
devletinin cumhurbaskanına say-
gılı olacak mıyız, olmayacak mı-
yız? Sornn budur. Bugün böyle
davranırsanız yann bir başkası da
çıkar size bir başka şey yapar" de-
di.
Enflasyonun 1990'da daha da
aşağılara ineceğini, Türkiye'nin
ekonomisinin gelişeceğini dile ge-
tiren Akbulut, TCK'nın 141, 142
ve 163. maddelerine ilişkin olarak
yapılan son çalışmalann önümüz-
deki günlerde TBMM Genel Ku-
rulu'na getirilecefini ifade ederek,
şunlan söyledi:
"Vatandaşımızın demokratik
kurallardan en iyi şekilde yarar-
lanacağı ve uygulamalarla vatan-
daşımızın önündeki engellerin
kaidınlacağı bir demokratik uy-
gulamalar zûıdri istiyoruz. Bunun
için çaltşmalanmız devam ediyor.
Bu ceza maddelerine ilişkin ola-
rak düzenleyecegimiz çalışmalar-
da siyasi partilerin görüşlerini de
alacağız. Böylece genel kurulda
konuyu bir karar aşamasına ge-
tireceğiz. Bu yolla özgür düşünce
hayata geçmiş olacaktır."
Başbakan Yıldınm Akbulut,
yaklaşık iki saat süren basın top-
lantısından sonra toplantuun dü-
zenlendiği otelin lobisinde vatan-
daşlarla bir süre sohbet etti.
OzaPdan
(Baştarafı 1. Sayfada)
bi kullandığını" söyledi. DYP
Genel Başkan Yardımçısı Esat Kı-
ratlıoğlu ise "Sayın Özal, Cum-
hurbaşkanhğı makamını, ANAP
Gçael Başkanlığı ve Başbakanhk
ile kanştırmaktadır" dedi.
SHP Gaziantep milletvekili
Mustafa Yılmaz, "Cumhurbaşka-
nı Özal, yılbaşı akşamı TV'de ye-
ni yıl kutlama mesajı adı altında
yaptağı konuşmayla Türk halkımn
büyük bir kesimim'n tepkisini ve
nefretini bir kez daha üzerine
çekmiştir" diye konuştu. Özal'ın
Başbakanlığı dönemindeki lcraa-
tın tçinden programında yaptığı
konuşmalann bir benzerini dün
TV'de Cumhurbaşkanı olarak
yaptığını vurgulayan Yılmaz, şun-
ları söyledi:
"Bu konuşmayla anayasaya ve
ettiği yemine bir kez daba ters dü-
şen Özal, yalan ve yanlış beyanlar-
la Türk halkını, Türk toplumunu
bir kere daha aldatmaya çalışmış-
tır. Sayın Özal, 6 yıllık ANAP ik-
tidannı överek ve yücelterek bu
partinin genel başkanı gibi dav-
ranmış ve Cumhurbaşkanlığı ma-
kamını ANAP'uı yan kuruiuşu gi-
bi kullanmıştır. Kendisini ANAP
grubunun Cumhurbaşkanı seçmiş
olması, ANAP Gnıp Başkamekiü
gibi davranmasını gerektirmez.
Çankaya'yı ANAP Genel Merke-
zi gibi kullanmaya hiç kimsenin
hakkı yoktur."
DYP Genel Başkan Yardımçısı
Esat Kırathoğlu, Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'ın yeni yü mesajını,
tam anlamıyla ağzıyla ilettiğini
kaydetti. Kıratlıoğhı, değerlendir-
mesini şöyle sürdürdü:
"Bu durum kendisi tarafından
pek yadırganmıyor, garipsenmi-
yor. Ama anayasamn cumhurbaş-
kanlığıyla ilgili hükümlerine gö-
re tarafsıziığını bozdugunu ve
Cumhurbaşkanlığı sıfatını kaybet-
tiğini, bu konuşmalarıyla ortaya
koymak tadır.
Bulgar Türkîeri
Ifeni haklar
konusunda
açıklama
Istaabul Haber Ser> isi — Bui-
garistan'daki son geiişmelere pa-
rakl olarak Türk azmhğm geri ve-
riletı haklan konusunda bugün
Buigaristan'ın Istanbul Başkonso-
losluğu'nda bir basın toplantısı
düzenlendi. Toplanada Konsoios
Savi Slaror'un tanman yeni hak-
iar konusunda bir "deklarasyon"
okuyacağı bildirildi.
Bulgaristan Basın Ataşesi AH-
pi AHpiev dün gazete ve ajanslan
telefonia arayarak bugün saat
11.00'de konsoloslukıa önemli bir
basın toplantısı yapılacağıuı du-
yurdu. Alipiev toplanııda, Bulga-
ristan Politbüro üyesi Alesaader
Lilov tarafından hazırlanan
"Türklerie ilgüi raporoa" özetlen-
miş şeklinin Konsoios Sla\i Slayov
taıafmdan okunacağını kaydetti.
Alipiev, bıldinnin Buigaristan'da-
ki son gelişmeler ile Türk azınlı-
Ja tanınan isim seçme, dıl ve din
özgurlüğü konuiannı içerdiğini
söyledi.
GOZLEM
UĞUR MUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
kurulacak.
Abdullah Baştürk, istanbul'da M.AIi Aybar ile görüşerek
yeni bir sosyalıst parti için ilk adımını attı. Aybar ve çevresi
de bu ayın 21 ocak günü kendi aralannda yapacakları top-
lantıyı öne alarak son gelişmeleri değerlendirdiler.
Aybar ve çevresi Baştürk'ün bu girişimıni olumlu buldu-
lar.
Baştürk, Aybar ile görüşmeyi arkadaşlarına akiardı;
SHP'den ayrılan milletvekilleri de Aybar grubu ile birleşmeyi
"ilke olarak" uygun buldular. Tabii, başka düşünceler ve öne-
riler de ortaya atıldı.
Bu başka düşünce ve önerılerden bir tanesi, "birieşikpar-
tiyi de içine alacak bir parti kurulması" düşüncesiydi.
TİP ve TKP'nin birleşmesi ile oluşan ve 1989 yılının son
aylarında "legaie çıktığım" açıklayan TBKP ile Aybar ve Baş-
türk grupları bağdaşabilir mi?
Aybar, 1968 yılından bu yana Leninizmi eleştirmiş ve Sov-
yet blokunda uygulanan bu resmi ideolojinin "burjuva
modeline" dayalı bir örgüt yapısına dayandığını ileri sürmüş-
tü. Aybar, 1968 yılında Çekoslovakya'nın işgaline karşı çık-
mış; "güleryüzlü sosyalizm" adını verdiği demokratik ve ço-
ğulcu bir yapıyı savunmuştur.
Doğu Avrupa'da yaşanan olaylar Aybar'ı doğrulamıştır.
Baştürk'ün, işçi sınıfının sendikal örgütü DİSK'te "TKP'yi
tasfiye eden" bir işçi lideri olduğu da biliniyor. DİSK, demok-
ratik sınıf ve kitle sendikacılığını savunmuştur.
DİSK'in sendikacıhk anlayışının Lenınist model ile de bağ-
daşmadığı açıktır.
12 Eylül öncesinde Marksist sol, siyasal parti düzeyinde,
TİP, TSİP, TİKP, SDP, Emekçi Parti ve Vatan Partisi olarak
altı parçaya bölünmüştü.
Dev-Yol, Dev-Sol, Kurtuluş, Halkın Kurtuluşu gibi Marksist
kuruluşlar da ya dernek düzeyinde ya da yayın organlan çev-
resinde örgütleniyorlardı.
Marksist sol bin parçaya bölünmüştü.
1980 yaz aylarında Baştürk ve arkadaşları, CHP'den ay-
rılarak DİSK'in öncülüğünde ve ilerici aydınların da desteği
ile bir sosyalist parti kurulması için kolları sıvamışlardı.
12 Eylül bir ay gecikse. Baştürk ve arkadaşları, CHP'nin
o günkü sol kanadından kopacak, bir grup milletvekili ile
bir sosyalist parti kuracaklardı.
Bugün birieşik partinin bir kanadını oluşturan TİP, Aybar'ın
savunduğu sosyalizm anlayışına karşı olan Behice Boran
ve arkadaşlarınca kurulmustu. Aybar ve Boran arasındaki
ideolojik uçurum gün geçtikçe de derinleşmiş ve büyümüş-
tü.
Türkiye Birieşik Komünist Partisi, Sovyetler Birliği'ndeki
yeniden yapılanma ve açıklık siyasetine uyarak "proletarya
diktatörlüğü"nü terk eden ve çoğulculuğu savunan bir yeni
programla ortaya çıkmıştır.
Olayiara bu açıdan bakılırsa, eski çelişkilerin ortadan kaik-
tığı da savunulabilir.
Bugünkü görünüşler ne olursa olsun, Aybar'ın savuna-
geldiği örgütlenme modeli ve ideolojik yaklaşımla TBKP'nin
ideolojisini bağdaştırmaya olanak yoktur. Eğer birteşme olur-
sa bu, bir "yapay koalisyon" olur. Her yapay oluşum gibi bu
yapay koalisyon da ileride sorunlar yaratır.
Türk Ceza Yasası'nın 141 ve 142. maddeleri kaldırılma-
dan Marksist solun yerli yerine oturması olanağı yoktur. Eğer
bu maddeler kalkarsa, işte o zaman, "Sovyet modeli"ne uy-
gun bir komünist partisi ile "bağımsız sosyalizm"\ savunan
bir sosyalist parti arasındaki ideolojik sınırlar iyice netleşir.
Dünya değişiyor.
1900'lü yılların başındaki padişahlıklar, krallıklar, çarlık-
lar teker teker yıkıldı. 20. yüzyılın başında kapitalist emper-
yalizm, Birinci Dünya Savaşı'nın doğumuna yol açtı. 1917
yılı Sovyet devrimine tanıklık etti.
1930'lu yıllarda dünya kapitalizmi büyük bunalımını ya-
şadı. Bu büyük bunalımı, nasyonal sosyalist rejimlerin ku-
rulması ve hemen ardından da İkinci Dünya Savaşı izledi.
İkinci Dünya Savaşı, nasyonal sosyalist rejimleri dünya sah-
nesinden silerken, Doğu Avrupa'da Marksist-Leninist rejim-
lerin de doğumuna yol açtı.
İkinci Dünya Savaşı sonucunda kurulan rejimler, 1990 yı-
lına girerken teker teker yıkıldı. 1930'larda dünya kapitaliz-
minin yaşadığı büyük bunalımı, bir başka konum ve anlamda
şimdi sosyalist rejimler yaşıyor.
21. yüzyıl bütün insanlığa bir özgürlük çağı yaşatacak.
Türkiye'de kurulacak sosyalist parti bu kaçınılmaz diya-
lektik gelişime ayak uydurduğu ölçüde yaşama şansına sa-
hip olacaktır...
'Kul' felsefesinden
(Baştarafı 18. Sayfada)
yöntemden dolayı da belediye baş-
kanı hakkında soruşturma istedik.
Çirkin olan, vicdanları rahatsız
eden, işin biçimiydi. Başkan için
görevini kötüye kullanması hak-
kında bakanhktan müfettiş iste-
dik. Bunun dışında bir valinin da-
ha etkin önlem alması da müm-
kün değil.
— Türkiye'nin demokraükleş-
me süreci nedir ve nasıl işliyor siz-
ce?
YAZICIOCLU — Bütün dün-
ya demokrasiye doğru, demokra-
si arayışlan içinde mesafe alırken
katıbmcı modelleri, demokratik
yerel idareleri her geçen gün geliş-
tirirken Sovyetler Biru'ği bile çok
katı, çok koyu yapısının sıkıntıla-
nnı hissederek, rejimi muhafaza
edip, sistemi merkeziyetçi yapısın-
dan kurtarmaya çalışırken, insaıı-
lan yerel inisiyatif içinde devreye
sokacak arayışlar içindeyken, biz
sadece seyrediyoruz. Ne Batı'da ne
Doğu'daİd gelişmelerden bihaber,
meTkezi idareyi, devleti sürekli bü-
ytltmekten öteye geçemiyoruz. Biz
hep tersine gittik. 50 yıl öncesine
gittik, 60 yıl öncesine düştük. Her
geçen gün demokratik katılımcı
modelin uzağında kaldık.
— Ömek verir misiniz?
YAZICIOĞLU - Bunun en
çarpıcı örneği; köy hizmetleridir.
Köy hizmetlerini Ankara'dan kat-
ma bütçeli bir daire ile götürmek
istiyoruz. Son dönemde yerel idare
esprisinin geçerli olduğu bir za-
manda >apılması da büyük bir ha-
ta ve yanlış bir gelişmedir. Köy
hizmetlerini başkente taşırsak,
mahallinde ne yapacağız? Çünkü
bu iş mahallinde canh.
— 'Kalkınmada halkın katılımı'
dediginiz model oluşmadı mı? Ve
bu demokratikleşmemizi ne ölçü-
de etkiler?
YAZICIOCLU — Topyekûn
kalkınma dediğimiz, kalkınmanın
dinamiğini yakalamak gerekiyor.
Dinamik nedir? Toplumun ra-
kamlara sığmayan potansiyel gü-
cüdür. Şimdi toplumun rakamla-
ra sığmayan potansiyel gücünü ya-
kalayıp çıplak rakamlara anlam
vermek gerekiyor. Bu da milleti
devreye sokan, milleti dışlamayan,
fertleri, halkı sorumlu hale geti-
ren bir yaklaşımdır, demokratik
yerel yönetim olayıdır. Çözüm de-
mokrasidir. Bizde demokrasinin
yüzde 10'u uygulanıyor. Dünyada
en az mahsurlu rejim budur.
Türkiye'de kalkınmanın da geliş-
menin de sıkıntılann da temelin-
de demokrasi vardır, Bızdeki de-
mokrasi topal, aksak, eksiktir. Ül-
kemizin sorunu demokratikJeşme-
dir. Demokrasinin adını koyduk,
kendisini yapmıyoruz. Çünkü biz
demokrasiye inanmıyonız. Aydı-
nımız da inanmıyor. Bizim de-
mokrasimiz vesayetci bir demok-
rasi. Ülke vesayet altında. Demok-
ratik hakları, büyüklerimiz sınır-
lı olarak bize hediye ettiler. Kafa-
lan bozulduğu zaman geri alıyor-
lar.
—Sizin için 'Ankara'yı en
ateşli' eleştiren bürokrat deniyor.
.Merkeziyelçilik, devletçilik, yerel
yönetim ve tabii ki, tüm bunlann
içinde bürokrasi için ne diyorsu-
nuz?
YAZICIOĞLU — Son dönem-
de devletin küçültülmesi amaçlan-
mış olmasına rağmen devlet büyü-
dü. Devlet sürekli büyüyor. Buna
"mamndizm" hastalığı denir.
Devletin büyüklüğü, milletin ba-
şına adeta bir yük haline geldi. Bu
yükün alundan mfllet kalkamıyor.
Sorun, insanlan yurttaş haline ge-
tirmek. Biz hâlâ kul felsefesinden
kurtulamadık. Eskiden 'Padişa-
hım çok yaşa' derken, şimdi 'Her
şey devlet içindir' diyoruz. Oysa
her şey millet içindir, demokrasi
içindir. Bu ayranı da bihniyoruz.
Maden(Baştarafı 2. Sayfada)
ve bunun bilgisayarla saptanıp
kontrol edilmesidir. Ancak, uygu-
lama kısa sürede fiyasko vermiş
sistemin değiştirilmesi zorunlu ol-
muştur. Yeni bir maden yasası ha-
zırlanmasını gerektiren zorunluk
budur.
Ancak; müsteşar yardıması Sa-
yın Ertuğrul Baba'nın, yaptığı
açıklamalardan, amacın sadece
bir düzeltme değil çok daha geniş
kapsamh bir yapılanmayı hedef-
lediği anlaşılıyor.
Hükümetimizin bu taslağı
olumlu karşıladığı söyleniyor. Bu
gerçekse, dıştan kaynaklı olması
kuvvetle olası bir tuzaktan kurtul-
ma şansı parlamentomuzun uya-
nıklığına bağlı kalmaktadır.
Sermayesini, emeğini ve zama-
nını girişimine bağlayan maden-
cilerimizin haklanm, yurt çıkar-
ları ile dengeli biçimde kollayıp
koruyacak bir yasaya, politikacı-
ya bağımlı olrnayan denej-imü tek-
nisyen, hukukçu ve idarecilerden
oluşacak bir heyete yüklemek en
doğru yoldur.