23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 OCAK 1990 HABERLERÎN DEVAMI CUMHURÎYET/17 Duvarları Yıkabilmek... (2) (Baştarafı I. Sayfada) Yasalardan oluşan duvarları yıkmak göre- ce kolay bir iştir. Nihayet parlamentodan bir- takım yasaları çıkartırsın, olur biter! Ama zihinsel duvarları yıkabilmek... İşte zor olanı budur. Kafaların içini değiştirmek, yasaları değiştirmek kadar kolay değildir. Örneğin ülkemizde siyasal modernleşme- yi engelleyen hem yasal hem de zihinsel set- ler vardır. Demokrasiyi ve insan haklanm çağdaş ölçülerde yerleştirebilmek için bu setlerın aşılması gerekir. Demokrasi deyince, artık hemen akla ge- len 141, 142 ve 163. maddeleri alalım ele. Türk Ceza Yasası'nın bu ünlü maddelerinin ülkemizde demokrasinin tam anlamıyla ger- çekleşmesini engellediklerine kuşku yokiur. Her türlü fikrin serbestçe yarıştığı demokra- si ortamına kavuşabilmek için bu duvarların yıkılmasından başka çare göremiyoruz. Ancak Türkiye'de demokrasinin gerçeklik kazanmasına set çeken yasal duvarlar, 141, 142 ve 163. maddelerle sınırlı değildir. Baş- ta 12 Eylül Anayasası olmak üzere, bugün- kü siyasal rejimin özünü oluşturan birçok ya- sa, demokrasiye ters çizgiler taşımaktadır. 1982 Anayasası... Siyasal Partiler Yasa- sı, Seçim Yasası... Meclis İç Tüzüğü... Türk Ceza Yasası... Çalışma yasaları... Dernek- ler Yasası... Toplantı ve Gösteri Yürüyüşle- ri Yasası... YÖK Yasası... Demokrasi diyorsak, en azından bu yasa- ların demokrasiye uygun duruma getirilme- leri şarttır. Çoğulcu demokrasiden içtenlikle yana olan siyasal güçlerin ayrıntılı bir demokrasi kataloğu hazırlamaları ne kadar yerinde olur- du! Bu arada özellikle anayasa, partı ve seçim yasaları ile Meclis İç Tüzüğü konularında, si- yasal yelpazede yer alan sağdan soia tüm partiierin ortak bir anlayışa, bir konsensüse varabilmeleri, demokrasinin ülkemizde yer- leşmesi açısından bir başka olumlu noktayı vurgulayacaktır. Gün gelse bunların tümü gerçekleşse... Hepsi bir gece vakti gökten zembille yere ini- verse... O zaman demokrasi gelmiş olacak mı ülkemize?.. Hiç kuşkusuz, siyasal modernleşme yo- lunda bir büyük atılımı gerçekleştirmiş ola- cağız. Ama bir yaşam tarzı olarak demokra- siye ulaşmak için yine uzunca bir yol katet- memiz gerekecek. Zira demokrasi yalnızca birtakım yasaları değiştirmekle vanlabilecek bir hedef değildir. Kafaların içini değiştirmek ve demokratik bir siyasal kültür oluşturmak, demokrasiye sahip olmakta en güvenceli yoldur. Bunun için eğitim ve öğretimde köklü bir atılım yapmaktan başka çare yoktur. Aileden ve ilkokuldan başlayarak alınan anlayış ve davranış biçimlerini etkilemeden, bireylerde ve toplumda demokrasi kültürünün ışıması olanaksızdır. Ülkemiz çağını ve demokrasiyi yakalamak istiyorsa, eğitimde çok büyük bir atılımı yap- maya mahkûmdur. Çağımız, "bilgiçağı"d\r. Bugün en degerii yatınm, insana, eğitime ya- pılan yatınmdır. Ülkelerin gücü artık sahip ot- dukları tankların sayısıyla değil, bilgisayar çiplerıyle ölçülmeye başlanıyor. Öyle bir dö- neme girilmiştir. Bilim ve teknoloji alanında gelişmemizi en- gelleyen duvarlar da yıkılmalıdır. Bunun gibi ekonomik büyümeyi gerçek- leştirmek ve Türkiye'nin dış pazarlardaki pa- yını genişletmek... işsizliği azaltmak, gelir dağılımını düzeltmek... Türk devletinin ve bü- rokrasisinin yapısında demokratik ve çağdaş bir dönüşümü mutlaka gerçekleştirmek... Bir başka deyişle, insanımızın daha mut- lu ve daha güzel yaşamasına set çeken tüm duvarları hep birlikte yerle bir etmeliyiz 1990'larda. Yeni bir yılın eşiğinde karamsar olmak is- temiyoruz. Ülkemizde zamanı durdurmaya kimsenin gücü yetmeyecek! İyimseriz. Türkiye, Romanya değil ZMIR'den HİKMET ÇETİNKAYA (Baştarafı 1. Sayfada) ti. Konuşmasında ekonominin darboğazı aşıp düze çıktığım, Türkiye'nin sanayileşmiş bir ül- ke olduğunu vurguladı. Cumhurbaşkanı Özal'a göre enflasyonun tek bir nedeni var- dı. Onun adı da her ANAP'lının koyduğu gibi hızlı kalkınmaydı. Ama 1990 yılında enflasyon aşa- ğıya çekılecekti. Aynı gün muhalefete "bir bu- ket çiçek" yani "uzlaşma öneri- si"nde bulunmuştu Cumhurbaş- kanı. Gerek inönü gerekse De- mirel 1989'un son gününde bu öneriye "hayır" dediler. Her iki lider de yeni yıla girerken hem iktidara hem de Çankaya'ya dö- nük formüller arıyorlardı. 1990 yılının kış ayları muhale- fetin atağıyla geçeceğe benzi- yor. İşte SHP'nin ilk mitingi 6 ocak günü Lüleburgaz'da yapı- lıyor. SHP Genel Sekreter Yar- dımcılarından Adnan Keskin iki CUNEYT ARCAYUREK yazıyor (Baştarafı 1. Sayfada) rağmen" mutiu olmanın zo- runluğunu iyi gün dileklerimi- ze katarak, telefonu kapadık. Güven tazelemeden Çanka- ya yoJunu tutan TÖ, çıkmış hal- kın önüne, TV'den "gerçek başbakanın" kim olduğunu göstermiş. Bir manzara çiziyor ki fakirin düştedtği g«Ja rejimi. Kalkınmtşlıktan başlıyor, so- runların hemen hepsinin üste- sinden geldiğimizi ballandıra ballandıra, ama ancak söyle- diğine kendi inanan insanlar gibi anlatıyor. TV'de konuşuyor, ardından lider konutlanna, bulurlarsa parti merkezlerine vatandaş tepkisi yağıyor. "TÖ, ülkenin gerçek başbakanı ise, Akbu- lut'a ne diyeceğiz?" diye so- ranlar var. "Başvekil-i sâni" desek, yasalar önünde suçlu olur muyuz acaba? Gerçek Başbakan TV'de nurlu ufukları anlattıktan son- ra, başvekil-i sâni, neden dur- sun, o da Abant'ta dün bir ba- sıntoplantısıdûzenleyecekti. ekonominin baş koşulu. Tür- kiye'deki uygulama tersine. Türkiye "mamul mallar satan ülkeler" arasında, yatırım ve ara malı üreten gerçek sana- yileşmiş ülkelerin dışında. Ter- sine inandırmaya çahşıyor. TV'de sanayileşmiş ülke masalları. Övünüler arasında -gelir dağılımmdaki rezaletten, halkın alım gücünün giderek tükendiğinden, kişi başına ge- lirin 1237 dolar olduğundan, banka mevduatlarının eridiğin- den bir nebze söz etse ya... Yürekler yetiyorsa, ulusal ira- denin erdemini başkonu ola- rak dillendirseler ya... 1970'li yıllarda kuru soğanın beş lira fiyat aklığını yazmıştık. Dün geldi, yakamıza yapıştı, gülüyor. 89'da 220 katıyla fiyat- lanmış kuru soğan, kilosu 800 lira. TO'ye sorun, "olsun" di- yecek. Her şeye karşı mutlu ol- mak zorundayız diyenlere gö- re, kış ortası kiraz var ya piya- sada. Arjantin malı, kilosu 65 bin. Ötesi yöneticinin ne umu- runa. Akbulut, TÖ'nün çizdiği mutluluk şınınnın dtşına çıkabilir mi? Baksantza, TÖ'nün anlattığı masallara. Efinde altt yıl gözümüze soktuğu kalem eksik, Türkiye'nin sanayileşmiş ülke olduğundan giriyor, sanki iktidarının marifeti değilmişgibi, enfiasyonu "mittidava"ilan ediyor. Diyecek ki her şeye rağmen mutlu olunuz. Enflasyonun al- tında eziiiniz. Halka karşın TÖ'nün Cankaya'da oturması- na ses etmeyiniz. Siyaseti esenliğe çıkaracak tek yol se- çim mi, unutun gitsin! Akbulut, TÖ'nün çizdiği mutluluk şınınnın dışına çıka- bilir mi? Baksanıza, TÖ'nün anlattığı masallara. Elinde al- tı yıl gözümüze soktuğu kalem eksik, Türkiye'nin sanayileş- miş ülke olduğundan giriyor, sanki iktidannın marifeti değil- miş gibi, enfiasyonu "milli dava" ilan ediyor. Neymiş efendim? Enfiasyonu indirmek "her kesımin menfaatine" imiş. İnsan kulağına, gözüne inanamıyor. Yüzde 20 oya dayalı bir ikti- darı ayakta tutmayı başlıca he- def sayan, enflasyon rezaletin- de on yıllık başlıca sorumluluk iktidarda iken, belayı herkese bulaştırmaya çalışan mantık. dünyanın neresinde görüldü, çıkabilirseniz çıkın içinden. Serbest piyasa ekonomisi di- yor, devlet fiyatları kontrol ve ilan ediyor. Fiyatın, kurun, fai- zin serbestliği, sözünü ettiği Partilere, bu ara, Hazine yardımı verilecekmiş. On bir milyar. Halkın yüzde 20'sine dayanır dayanmaz, Meclis'te yüzde 60 sandalyeye fütursuz oturur, işine geldi mi "milli da- va"dan girer konuşmaya, ama Hazine'den arslan payı ANAP'a, 6.9 milyar. Halkın ger- çek sesini yansıtanlara ise top- lam 3.7 milyar. Bir çeşit bah- şiş! İleri ülkeler düzeyine erişen Türkiye'de, Erzurum'dan Bin- göl'e uzanan çizgide altı ilde yaşayanlardan 97 binin nüfus kaydı bile yok. varsın olmasın. Her şeye "rağmen" mutlu ol- malıyız. Vitrinde muz, kiraz var mı, var. Avrupalı peynir, içki, si- gara. Var! Gözünüze dizinize dursun. Birini zar zor çıkaran- lar varken iki başbakanla gül gibi yönetip gidiyor muyuz ül- keyi. Çarpıcı örnekler baştan başa uydurma, senaryo, kur- gu filmi. On yılda bulduğumuz riva- yet olunan mutluluk mu? Yok- sa son on yıl ekonomiden si- yasete kadar yaşantımız gu- guk mu? Karar sizin... PENCERE(Baştarafı 2. Sayfada) tartışması bir buzdağının su yüzündeki görüntüsünden başka şey değildir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde benimsenen eğitim düzeni, gelecekte bir şeriat devletinin toplumsal yapısını kurmak için dön- dürülen çarka benziyor. Tüm orta öğretimde din derslerinin zo- runlu olması da medrese eğitimi yolunda atılmış bilinçli bir adım- dan başka şey değildir. Milli eğitim adı altında laik Türkiye Cum- huriyeti'nin temelleri kemirilmektedir ve bu gidişe bir son veril- mezse, yarın çok geç olabilir. gün önceden Lüleburgaz'a gide- cek. Mitingin iki özelliği var. Bi- rıncisi iki Devlet Clretme ÇifUiği'- nin Libyalılara uzun süreli kira- ya verilmesi, ikincisi çimento fabrikasının Fransızlara satılma- sı. 6 ocak günü tüm Trakya yöre- sini ayağa kaldırmak istiyor SHP yöneticileri. Bu ay yapılacak se- çimli tüzük kurultayına hazırla- nan SHP, Trakya mitingiyle mc- ral bulacak. Hem genel merkez hem de muhalefet kanadı Trak- ya'da bir araya gelecek. Miting- de inönü ve Baykal konuşacak. Yeni yıla istanbul'da giren SHP lideri Erdal İnönü, parti için- deki dengeleri de hesap ederek, muhalefet kanadındakı milletve- killeriyle görüşüyor, getirilen önerileri değertendiriyor. Tek lis- te yapılması muhalefet kanadı- nın bir bölümü tarafından da is- teniyor. Ali Topuz ve arkadaşla- rı da "İnönü'nün çevresinde" gözükmek istiyor. Onlar da tek listeye yatkın. 1990 yılı hem SHP hem de DYP için atak yılı olacak. DYP büyük kentlerde, "kendisini tanıtma" eylemlerine başlaya- cak. SHP de ana muhalefet par- tisi olarak ANAP'ı sıkıştıracak. Kongre heyecanı taşımayan parti DYP. ANAP ve SHP kong- re heyecanlarını da beraberinde götürecek. Akbulut, Yılmaz ve Güzel çekişmesi iç siyasal gün- demin odak noktasını oluştura- cak. ANAP'ta basta Aydın, Ga- ziantep, Gümüşhane, Kırşehir, Elazığ, Hakkâri, Trabzon ve Es- kişehir olmak üzere il, ilçe kong- releri bu yarışın engelleri. Politi- kada uzun ve soluklu koşanlar ipi göğüsleyecek kuşkusuz. ANAP, SHP ve DYP'nin ata- ğına karşı koymak için parti ve hükümet programını değiştirme hazırlıklanna da başlıyor 1990 yı- lında. Önce dernek, sendika ve meslek odalarıyla bir görüşme yapılıp beklentiler saptanacak. Yani ANAP iktidanndan emek- li, memur, dul, yetim, işçi, üreti- ci, esnaf, sanayici, tüccar ne is- tiyor, ona bakılacak, şikâyetler dinlenecek. Bu, bir bakıma "erken seçim" havasının işareti de olabilir. An- cak beş yerde ara seçim yapıla- rak nabzın tutulması gerekebilir. ANAP oyları ara seçimle yüzde 30'lara yükselirse milletvekilleri silkinip kendilerine gelebilir. Par- tilerine güven duyarlar, işi daha sıkı tutabilirler. Ya tutmazsa? O zaman bir başka formül gündeme gelebilir. Seçim siste- minin değişmesi. Belki eskiye dönüş. Hem Ecevit'in DSP'si hem de Erbakan'ın Refah Parti- si böyle bir oluşumdan kazançlı çıkacağına göre ne SHP ne de DYP tek başına iktidar olur. ANAP biraz derlenip toparlanır- sa niye DSP ile koalisyon kurma- sın? Böyle bir seçim sisteminden, yani eskiye dönüşten SHP yöne- ticileri hoşnut olmasa bile başta milletvekilleri ve yeni adaylar ra- hat nefes alabilirler. Ön seçim- de, seçılme şansları bugüne gö- re daha da artar. Hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan muhalefete "işbihiği" öneriyor. Başbakan Akbulut, dün Abant'ta bir kez daha yine- ledi: — Yeni yılda demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işleyecek. TCK'nın 141, 142 ve 163. mad- deleriyle ilgili çalımalar son aşa- mada. Bu konuda muhalefetle fi- kir birliğine varmak istiyoruz. 1990 yılında, Akbulut'un dün söylediği gibi demokrasinin önündeki tüm engeller kalkacak mı? Bir genel af çıkarılacak mı? Enflasyon canavarının eli kolu bağlanacak mı? Çok şey midir bu istenenler? (Baştarafı 1. Sayfada) n ı oluyor. Adam öldürülüyor. Vatandaşa orayı işarel gösterip toptanb ve yürüyüş yapamazaııız, miimkiiB degildir, buna miisaade etmeyiz" karşüığını verdi. Akbu- lut, ayrıca erken seçim konusun- da referandum veya başka bir halk yoklamasına gidilip gidiime- yeceği şeklindeki soruya, "Hayır, hayır, demokratik bir ülkenin tda- resinde kurallar var. Bir seçim söz konusuysa ben de şimdi diyornm ki, vatandaş yerel yönetimlerden memnun degil, haydi yerel seçira- leri yenikyelim. Ama bununla bir yere vanlmaz, siyaset istikrar ge- rektirir" şeklinde konuştu. Başbakan Yıldınm Akbolnt, yılbaşı nedeni ile geldiği Abant'- U dün saat 11.30'da vılın ilk ba- sın toplanusını düzenledi. Akbo- lut'un basın toplantısına devlet bakanlan Cemil Çiçek, Kemal Akkaya, Hösamettin Örüç katı- lırken, Abant'ta bulunan EhşişJeri Bakanı Mesut Yılmaz, Kültür Ba- kanı Namık Kemal Zeybek, Dev- let Bakaıu Güneş Taner ve Işın Çelebi toplantıya katümadılar. Başbakan Yıldınm Akbulut'un damadı Tanju Yazganankao top- lantıyı izleyenler arasındaydı. Akbulut, basın toplantısında DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel'in Romanya'daki halk ayaklanmasını örnek göstererek, Türkiye'de halkın demokrasiye aynı yolla sahip çıkması ve erken bir genel seçime gidilraesi konu- sundaki değerlendirmesine ağırlık verdi. Akbulut, Demirel'in bu gö- rüşlerine karşılık şunları söyledi: "Bizim huzurumuzu, istikran- mızı, demokratik sisteme olan bağlılığımizı bozmak isteyenler olabilir. Bu dıştan da kaynakla- nabilir, içten de. Bilerek, bilme- yerek banlara yardımcı olunabi- lir. Türk miDeti demokrasiden vazgeçmez. Demokrasiyi yaşıyor. Türk miHeti demokrasiye sahip çı- kacaktır. En büyük güvencemiz odnr." Akbulut, bir gazetecinin siyasi partilerin erken seçim veya hükü- metin istifası konusunda yapacak- lan mitinglerin engellenip engel- lenmeyeceği yolundaki sorusuna da şu karşılığı verdi: "Bakın. karşı çıkıyoruz lafını söylemeyelim. Karşı olan fikirler- dir. Fikirler ne kadar kuvvetli olursa netice de o yönde alınır. Siz Romanya benzetmesini demokra- siye uygun buluyor musunuz? An ne güzel, biz de Romanya'daki gi- bi yapalım diyor musunuz? Bunu vatandaşlanmıza soruyorum. Bu fikrin karşısına'güçlü bir fikir ola- rak çıkıyorsak yapamaz. Fikirler değil kanun güçlüdür. Bizim top- lantı ve yürüyüş kanunumuz var. Kanunlar çerçevesinde olan fikir- lere bizim hayır dememiz müm- kün değil. Ama meseleyi böyle basite alamazsınız. Romanya'da ayaklanma oluyor, adam öldürü- yorlar, kanlı katliamlar oluyor. Onu emsal alıp ben kanunlar çer- çevesinde toplanacağım deyip va- tandaşa orayı işaret gösterirseniz bunu kabul etmek elbette ki mumkün değildir. Vatandaşıma diyorum ki, bunlar tehlikeli fikir- lerdir. Bunlar insanı insana düşii- ren fikirlerdir. Demokrasiye ay- kın fikirlerdir. Bir Romanya ile Türkiye'yi birbirine benzetecek kadar ileri götürülecek insanlar birbirlerine düşüriilecek kadar Türkiye'de bir şey yoktur. De- mokrasi var. Eğer Türkiye'de bu- nun aksi iddia ediliyorsa ortaya çıkıp aksini iddia etsinler. Fikir- ler o yönde toplanıyorsa bu yön- de loplanan karşı fikirler de or- taya çıkmalıdır. Onun için böyle vurmayla, kırraayla, silahla, şid- detle oimaz. Ben fıkirierin lıâkim olacağı inanandayım. Elbette de- mokrasi hâkim olacak, kanunlar hâkim olacakür. Herkesin keyfı- ne göre demokrasi olmaz. O nok- taya getirip yeniden sokaklarda gençlerimizi birbirlerine öldıirt- mek istiyorlar. Vatandaşlanmızı eskiden olduğu gibi korkuyla ya- şatmak istiyorlar. Buna müsaade etmeyiz." Başbakan Yıldınm Akbulut, AT raporu ile ilgili görüşlerini açıklarken, Cumhurbaşkanı Tur- gut Özal'la çdişkiye düştü. Akbu- lut, özal'ın olumlu, fakat yeter- siz bulduğu raporla ilgili olarak Işsizlik sigortası (Baştarafı 1. Sayfada) rine "tabaa aylık" uygulamasına geçeceklerini ifade etti. Çalışma Bakanı, "1990 yılı uluslararası ça- lışma konferansında önemli bir sornnla karsılaşılacagını sanmı- yonım" dedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tmren Aykut, bakanhğı- nı ilgilendiren konularda 1990 yılı içerisinde gerçekleştirilecek uygu- lamalara ilişkin Cumhuriyet'in sorularına şu yanıtları verdi: " — Çabşma yaşamıyla ilgili yasalarda 1990 yılında bir değişik- lik olacak mı? AYKUT — 1988 yılında çalış- ma hayatuu duzenleyen sendika- lar ile toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt yasalannda önemli deği- şiklikler yaptık. Çalışma hayatın- da daha demokratik ve daha öz- gurlükçü bir ortam yaratmaya yö- nelik bu düzenlemelerle Uluslara- rası Çalışma Teşkilau'nın ve Türk-lş'in bizdeıı yapılmasını is- tediği değişikliklerin anayasadan kaynaklanan bazı hususlar dışın- da çok önemli bir kısmı gerçek- leştirilmiştir. Ancak, buna rağ- men uygulanmasına 1990 yılında başlanacak olan 6. Beş Yılhk KaJ- kınma Planı'nda, çalışma hayatı mevzuatuun, AT'ye uyurn sartlan da dikkate alınarak ve Uluslara- rası Çahşma Örgütü'nün normla- rına uygun olarak geliştirilmesi yönündeki çahşmaların sürdürü- leceği ifade edilmiştir. Hüküme- timiz, ülkemizde sendikal hak ve hürriyetleri geliştirmek karannda- dır. Planın söz konusu hükmü doğrultusunda 1990 yılından iti- baren yasalar üzerindeki çahşma- lara devam edeceğiz. Esasen, son derece dinamik bir nitelik taşıyan çalışma hayatında, mevzuatın; günün gelişen ve değişen şartları- na, ortaya çıkan ihtiyaçlara uydu- "ulması gereklidir. — Kıdem tazminatı yerine işsiz- lik sigortası uygulaması getirilme- si 1990'da gündeme girebilir mi? AYKUT — tşsizlik sigortası, bilindiği gibi uluslararası normla- ra göre 9 olan sigorta kollanndan ülkemizde uygulanmayan tek branştır. Bu önemli sosyal güven- lik hizmetini de halkımızın istifa- desine sunmak karanndayız. Ça- lışırken işsiz kalanlar için işsizlik sigortasının kurulması bu anlayış- la 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı- na da ilke olarak konulmuştur. Bu konudaki hazırlık çalışmala- rında da 1990 yılında başlayaca- ğız. İşsizlik sigortası uygulaması- na nasıl geçileceği konusunda şimdiden bir şey söylemek müm- kün değildir. Bunun için konunun işçi-işveren-hükümet üçlüsü çerçe- vesinde etkin bir diyalogla görü- şülmesinden yanayız ve bunu ger- çekleştirmeye çalışacajhz. Ancak, şimdiden şu kadannı ifade etmek mümkündür ki, işçilerimizin aley- hine olacak veya onlann elde edil- miş haklanna zarar verecek bir uygulamaya izin vermemiz asla söz konusu olamaz. Bu konuda bütün işçilerimize müsterih olma- larını tavsiye ederim. — İşçi emeklileri ve süper emekliler için katsayı artışı dışın- da yeni haklar gelirecek misiniz? AYKUT — Emeklilerimizin katsayı artışı dışında sosyal yar- dım zammında gerekli artış yapı- lacaktır. Bu konudaki hazırlıklar tamamlanmıştır. Aynca, temmuz 1990'da memur ve memur emek- lilerinde olduğu gibi işçi emekli- leri için de sosyal yardırn zammı yerine 'taban aylık' uygulaması- na geçilmesi için çalışmalar yapı- yoruz. Süper emekJilerimiz için şu anda bir şey söylemek istemiyo- rum. Anayasa Mahkemesi'nin son kararı henüz yayımlanmadı. Gerekçeli kararı gördükten son- ra yapılabilecek bir şey varsa, sü- per emekliler lehine en iyisini ya- pacagımızdan errun olunmasım is- terim. — 1990'da yapılacak ILO kon- feransında Türkiye özel paragraf- tan çıkar mı? AYKUT — 1989 yılında Tür- kiye, çalışma yasalaruun uygulan- masıyla ilgili değil, 1402 sayılı Sı- kıyönetim Yasası'nın uygulanma- sından dolayı özel paragrafa alın- mış, fakat düzenlenen metinde ta- mamen teşvik ve tavsiye edici ifa- delere yer veriuniştir. özel parag- rafta konu teşkil eden hususla il- gili olarak son günlerde fiftemiz- de önemli gelişmeler kaydedilmiş- tir. 1990 yılı uluslararası çalışma konferansında önemli bir sorun- la karsılaşılacagını sanmıyorum. — SSK üst gösterge tablosun- dan aylık baglama oranı yüzde SO'dir. Bu oranın artünlması dü- şünülüyor mu? AYKUT — Bu ve benzeri ko- nular, önümüzdeki dönemde ya- pılacak geniş kapsamh çalışmalar- da değerlendirilecektir. Cezaevlerinde açık görüş bugün de sürecek Haber Merkezi — Yeni yıl ne- deniyle cezaevlerinde açık görüş yapıldı. Aydın ve Nazilh' E Tipi ce- zaevlerinde açık görüşe gelen tu- tuklu ve hükümlü yakınlannın ge- tirdikleri yiyecekler alınmazken, Adalet Bakanlığı'ndan gerekli izin ahnmadığı için gazeteciler açık görüşü izleyemediler. Buca Bölge Ceza ve Tutuke- vi'nde dün sabah saat 09.00'da başlayan görüş akşam saat 17'ye dek sürdü. Sıkı gü\r enlik önlemleri altında yapılan açık görüşte, ön- ce siyasi tutuklular sabah saat 09.00 ile 10.00 arasında görüştü- rüldü. Cezaevi Savcısı Mehmet Emin Öge, cezaevinde 20 dolayında si- yasi tutuklunun bulunduğunu be- lirterek, "Tbtuklu sayısı az oldu- ğu için bir saatlik siire ayırdık. Görüş sırasında yiyecek alınmadı. Çünkü Adalet Bakanlığı'mn bu konuda kesin emri var. Verilen emir uygulandı" dedi. Aydın ve Nazilli E Tipi Cezaev- leri'nde de açık görüş yapıldı. Gö- rüş için giden hükümlü yakınla- nnın götürdükleri yiyecekler alın- mayınca cezaevi yöneticileriyle hükümlü yakınları arasında za- man zaman tartışmaların olduğu öğrenildi. Ancak görüş saatlerin- de ahnan geniş güvenlik önlemleri nedeniyle herhangi bir olay olma- dı. Açık görüş bugün de yapıla- cak. istanbul'da da yılbaşı dolayısıy- la cezaevlerinde açık görüş yapıl- dı. Sağmaicılar Cezaevi'nde dün saat 09.00'daıı 17.00'ye dek tutuk- lu ve hükümlü yakınlan açık gö- rüş için cezaevinin önünde büyük kalababklar oluşturdular. Bu ara- da polis de cezaevine giden tüm yolları keserek motorlu araç geçi- şini engelledi. Geniş güvenlik ön- lemlerinin alındığı cezaevinde bu- lunan adli tutuklu ve hükümlüler dün yakınlanyla görüşme olana- ğı buldular. Bugün ise siyasi tu- tuklu ve hükümlüler için açık gö- rüş yapılacağı belirtildi. Adana E Tipi Cezaevi'ndeki mahkûmlar, yeni yılın ilk günün- de yakınlanyla açık görüş olana- ğı buldular. Açık görüş bugün de yinelenecek. "memnuniyetsizliğini" dile getir- di. Akbulut, gazetecilerin, Cum- hurbaşkanı Özal'la ayrı fıkirleri savunduklannı belirtmeleri üzeri- ne de şöyle dedi: "Herkes kendisine göre değer- lendirrneierini yapar. Şunu açık- ça belirtınek istiyorum. Biz görüş- melerin başlayacağı tarihi istiyo- ruz. Raporda bu çıkmadı. Rapo- run bu haliyle gayri memnuniye- timizi belirtmek isterim. Ancak şimdi Bakanlar Komitesi var, ni- hai karan orası verecek. Ben ra- poru n ekonomik yönünden hiç bahselmedim. Çünkü biz zaten onlan söylüyoruz. Ben bu konu- nun iç politika malzemesi yapıl- masını da istemezdim. Ancak gö- rüyonım ki, yapılıyor. Ben ister- dim ki, bu konuda ortak tavır alınsın, siyasi partiler ortak hare- ket etsin. Ancak Romanya ve AT konusundaki düşüncelere katılmı- yorum. Politik malzeme olarak bunlar kullamimak isteniyor." Başbakan Yıldınm Akbulut, basın toplantısı sırasında Cum- hurbaşkanı Turgut Özal'ın ulusal uzlaşma önerisine katıldığını ve uzlaşmada birlikten, beraberlik- ten, sevgiden, demokrasiden ya- na olduğunu bildirdi. Akbulut, bir gazetecinin cumhurbaşkanlığı makamına ilişkin sorusunu yanıt- larken, "Türkiye Cumhuriyeti devletinin cumhurbaskanına say- gılı olacak mıyız, olmayacak mı- yız? Sornn budur. Bugün böyle davranırsanız yann bir başkası da çıkar size bir başka şey yapar" de- di. Enflasyonun 1990'da daha da aşağılara ineceğini, Türkiye'nin ekonomisinin gelişeceğini dile ge- tiren Akbulut, TCK'nın 141, 142 ve 163. maddelerine ilişkin olarak yapılan son çalışmalann önümüz- deki günlerde TBMM Genel Ku- rulu'na getirilecefini ifade ederek, şunlan söyledi: "Vatandaşımızın demokratik kurallardan en iyi şekilde yarar- lanacağı ve uygulamalarla vatan- daşımızın önündeki engellerin kaidınlacağı bir demokratik uy- gulamalar zûıdri istiyoruz. Bunun için çaltşmalanmız devam ediyor. Bu ceza maddelerine ilişkin ola- rak düzenleyecegimiz çalışmalar- da siyasi partilerin görüşlerini de alacağız. Böylece genel kurulda konuyu bir karar aşamasına ge- tireceğiz. Bu yolla özgür düşünce hayata geçmiş olacaktır." Başbakan Yıldınm Akbulut, yaklaşık iki saat süren basın top- lantısından sonra toplantuun dü- zenlendiği otelin lobisinde vatan- daşlarla bir süre sohbet etti. OzaPdan (Baştarafı 1. Sayfada) bi kullandığını" söyledi. DYP Genel Başkan Yardımçısı Esat Kı- ratlıoğlu ise "Sayın Özal, Cum- hurbaşkanhğı makamını, ANAP Gçael Başkanlığı ve Başbakanhk ile kanştırmaktadır" dedi. SHP Gaziantep milletvekili Mustafa Yılmaz, "Cumhurbaşka- nı Özal, yılbaşı akşamı TV'de ye- ni yıl kutlama mesajı adı altında yaptağı konuşmayla Türk halkımn büyük bir kesimim'n tepkisini ve nefretini bir kez daha üzerine çekmiştir" diye konuştu. Özal'ın Başbakanlığı dönemindeki lcraa- tın tçinden programında yaptığı konuşmalann bir benzerini dün TV'de Cumhurbaşkanı olarak yaptığını vurgulayan Yılmaz, şun- ları söyledi: "Bu konuşmayla anayasaya ve ettiği yemine bir kez daba ters dü- şen Özal, yalan ve yanlış beyanlar- la Türk halkını, Türk toplumunu bir kere daha aldatmaya çalışmış- tır. Sayın Özal, 6 yıllık ANAP ik- tidannı överek ve yücelterek bu partinin genel başkanı gibi dav- ranmış ve Cumhurbaşkanlığı ma- kamını ANAP'uı yan kuruiuşu gi- bi kullanmıştır. Kendisini ANAP grubunun Cumhurbaşkanı seçmiş olması, ANAP Gnıp Başkamekiü gibi davranmasını gerektirmez. Çankaya'yı ANAP Genel Merke- zi gibi kullanmaya hiç kimsenin hakkı yoktur." DYP Genel Başkan Yardımçısı Esat Kırathoğlu, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın yeni yü mesajını, tam anlamıyla ağzıyla ilettiğini kaydetti. Kıratlıoğhı, değerlendir- mesini şöyle sürdürdü: "Bu durum kendisi tarafından pek yadırganmıyor, garipsenmi- yor. Ama anayasamn cumhurbaş- kanlığıyla ilgili hükümlerine gö- re tarafsıziığını bozdugunu ve Cumhurbaşkanlığı sıfatını kaybet- tiğini, bu konuşmalarıyla ortaya koymak tadır. Bulgar Türkîeri Ifeni haklar konusunda açıklama Istaabul Haber Ser> isi — Bui- garistan'daki son geiişmelere pa- rakl olarak Türk azmhğm geri ve- riletı haklan konusunda bugün Buigaristan'ın Istanbul Başkonso- losluğu'nda bir basın toplantısı düzenlendi. Toplanada Konsoios Savi Slaror'un tanman yeni hak- iar konusunda bir "deklarasyon" okuyacağı bildirildi. Bulgaristan Basın Ataşesi AH- pi AHpiev dün gazete ve ajanslan telefonia arayarak bugün saat 11.00'de konsoloslukıa önemli bir basın toplantısı yapılacağıuı du- yurdu. Alipiev toplanııda, Bulga- ristan Politbüro üyesi Alesaader Lilov tarafından hazırlanan "Türklerie ilgüi raporoa" özetlen- miş şeklinin Konsoios Sla\i Slayov taıafmdan okunacağını kaydetti. Alipiev, bıldinnin Buigaristan'da- ki son gelişmeler ile Türk azınlı- Ja tanınan isim seçme, dıl ve din özgurlüğü konuiannı içerdiğini söyledi. GOZLEM UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) kurulacak. Abdullah Baştürk, istanbul'da M.AIi Aybar ile görüşerek yeni bir sosyalıst parti için ilk adımını attı. Aybar ve çevresi de bu ayın 21 ocak günü kendi aralannda yapacakları top- lantıyı öne alarak son gelişmeleri değerlendirdiler. Aybar ve çevresi Baştürk'ün bu girişimıni olumlu buldu- lar. Baştürk, Aybar ile görüşmeyi arkadaşlarına akiardı; SHP'den ayrılan milletvekilleri de Aybar grubu ile birleşmeyi "ilke olarak" uygun buldular. Tabii, başka düşünceler ve öne- riler de ortaya atıldı. Bu başka düşünce ve önerılerden bir tanesi, "birieşikpar- tiyi de içine alacak bir parti kurulması" düşüncesiydi. TİP ve TKP'nin birleşmesi ile oluşan ve 1989 yılının son aylarında "legaie çıktığım" açıklayan TBKP ile Aybar ve Baş- türk grupları bağdaşabilir mi? Aybar, 1968 yılından bu yana Leninizmi eleştirmiş ve Sov- yet blokunda uygulanan bu resmi ideolojinin "burjuva modeline" dayalı bir örgüt yapısına dayandığını ileri sürmüş- tü. Aybar, 1968 yılında Çekoslovakya'nın işgaline karşı çık- mış; "güleryüzlü sosyalizm" adını verdiği demokratik ve ço- ğulcu bir yapıyı savunmuştur. Doğu Avrupa'da yaşanan olaylar Aybar'ı doğrulamıştır. Baştürk'ün, işçi sınıfının sendikal örgütü DİSK'te "TKP'yi tasfiye eden" bir işçi lideri olduğu da biliniyor. DİSK, demok- ratik sınıf ve kitle sendikacılığını savunmuştur. DİSK'in sendikacıhk anlayışının Lenınist model ile de bağ- daşmadığı açıktır. 12 Eylül öncesinde Marksist sol, siyasal parti düzeyinde, TİP, TSİP, TİKP, SDP, Emekçi Parti ve Vatan Partisi olarak altı parçaya bölünmüştü. Dev-Yol, Dev-Sol, Kurtuluş, Halkın Kurtuluşu gibi Marksist kuruluşlar da ya dernek düzeyinde ya da yayın organlan çev- resinde örgütleniyorlardı. Marksist sol bin parçaya bölünmüştü. 1980 yaz aylarında Baştürk ve arkadaşları, CHP'den ay- rılarak DİSK'in öncülüğünde ve ilerici aydınların da desteği ile bir sosyalist parti kurulması için kolları sıvamışlardı. 12 Eylül bir ay gecikse. Baştürk ve arkadaşları, CHP'nin o günkü sol kanadından kopacak, bir grup milletvekili ile bir sosyalist parti kuracaklardı. Bugün birieşik partinin bir kanadını oluşturan TİP, Aybar'ın savunduğu sosyalizm anlayışına karşı olan Behice Boran ve arkadaşlarınca kurulmustu. Aybar ve Boran arasındaki ideolojik uçurum gün geçtikçe de derinleşmiş ve büyümüş- tü. Türkiye Birieşik Komünist Partisi, Sovyetler Birliği'ndeki yeniden yapılanma ve açıklık siyasetine uyarak "proletarya diktatörlüğü"nü terk eden ve çoğulculuğu savunan bir yeni programla ortaya çıkmıştır. Olayiara bu açıdan bakılırsa, eski çelişkilerin ortadan kaik- tığı da savunulabilir. Bugünkü görünüşler ne olursa olsun, Aybar'ın savuna- geldiği örgütlenme modeli ve ideolojik yaklaşımla TBKP'nin ideolojisini bağdaştırmaya olanak yoktur. Eğer birteşme olur- sa bu, bir "yapay koalisyon" olur. Her yapay oluşum gibi bu yapay koalisyon da ileride sorunlar yaratır. Türk Ceza Yasası'nın 141 ve 142. maddeleri kaldırılma- dan Marksist solun yerli yerine oturması olanağı yoktur. Eğer bu maddeler kalkarsa, işte o zaman, "Sovyet modeli"ne uy- gun bir komünist partisi ile "bağımsız sosyalizm"\ savunan bir sosyalist parti arasındaki ideolojik sınırlar iyice netleşir. Dünya değişiyor. 1900'lü yılların başındaki padişahlıklar, krallıklar, çarlık- lar teker teker yıkıldı. 20. yüzyılın başında kapitalist emper- yalizm, Birinci Dünya Savaşı'nın doğumuna yol açtı. 1917 yılı Sovyet devrimine tanıklık etti. 1930'lu yıllarda dünya kapitalizmi büyük bunalımını ya- şadı. Bu büyük bunalımı, nasyonal sosyalist rejimlerin ku- rulması ve hemen ardından da İkinci Dünya Savaşı izledi. İkinci Dünya Savaşı, nasyonal sosyalist rejimleri dünya sah- nesinden silerken, Doğu Avrupa'da Marksist-Leninist rejim- lerin de doğumuna yol açtı. İkinci Dünya Savaşı sonucunda kurulan rejimler, 1990 yı- lına girerken teker teker yıkıldı. 1930'larda dünya kapitaliz- minin yaşadığı büyük bunalımı, bir başka konum ve anlamda şimdi sosyalist rejimler yaşıyor. 21. yüzyıl bütün insanlığa bir özgürlük çağı yaşatacak. Türkiye'de kurulacak sosyalist parti bu kaçınılmaz diya- lektik gelişime ayak uydurduğu ölçüde yaşama şansına sa- hip olacaktır... 'Kul' felsefesinden (Baştarafı 18. Sayfada) yöntemden dolayı da belediye baş- kanı hakkında soruşturma istedik. Çirkin olan, vicdanları rahatsız eden, işin biçimiydi. Başkan için görevini kötüye kullanması hak- kında bakanhktan müfettiş iste- dik. Bunun dışında bir valinin da- ha etkin önlem alması da müm- kün değil. — Türkiye'nin demokraükleş- me süreci nedir ve nasıl işliyor siz- ce? YAZICIOCLU — Bütün dün- ya demokrasiye doğru, demokra- si arayışlan içinde mesafe alırken katıbmcı modelleri, demokratik yerel idareleri her geçen gün geliş- tirirken Sovyetler Biru'ği bile çok katı, çok koyu yapısının sıkıntıla- nnı hissederek, rejimi muhafaza edip, sistemi merkeziyetçi yapısın- dan kurtarmaya çalışırken, insaıı- lan yerel inisiyatif içinde devreye sokacak arayışlar içindeyken, biz sadece seyrediyoruz. Ne Batı'da ne Doğu'daİd gelişmelerden bihaber, meTkezi idareyi, devleti sürekli bü- ytltmekten öteye geçemiyoruz. Biz hep tersine gittik. 50 yıl öncesine gittik, 60 yıl öncesine düştük. Her geçen gün demokratik katılımcı modelin uzağında kaldık. — Ömek verir misiniz? YAZICIOĞLU - Bunun en çarpıcı örneği; köy hizmetleridir. Köy hizmetlerini Ankara'dan kat- ma bütçeli bir daire ile götürmek istiyoruz. Son dönemde yerel idare esprisinin geçerli olduğu bir za- manda >apılması da büyük bir ha- ta ve yanlış bir gelişmedir. Köy hizmetlerini başkente taşırsak, mahallinde ne yapacağız? Çünkü bu iş mahallinde canh. — 'Kalkınmada halkın katılımı' dediginiz model oluşmadı mı? Ve bu demokratikleşmemizi ne ölçü- de etkiler? YAZICIOCLU — Topyekûn kalkınma dediğimiz, kalkınmanın dinamiğini yakalamak gerekiyor. Dinamik nedir? Toplumun ra- kamlara sığmayan potansiyel gü- cüdür. Şimdi toplumun rakamla- ra sığmayan potansiyel gücünü ya- kalayıp çıplak rakamlara anlam vermek gerekiyor. Bu da milleti devreye sokan, milleti dışlamayan, fertleri, halkı sorumlu hale geti- ren bir yaklaşımdır, demokratik yerel yönetim olayıdır. Çözüm de- mokrasidir. Bizde demokrasinin yüzde 10'u uygulanıyor. Dünyada en az mahsurlu rejim budur. Türkiye'de kalkınmanın da geliş- menin de sıkıntılann da temelin- de demokrasi vardır, Bızdeki de- mokrasi topal, aksak, eksiktir. Ül- kemizin sorunu demokratikJeşme- dir. Demokrasinin adını koyduk, kendisini yapmıyoruz. Çünkü biz demokrasiye inanmıyonız. Aydı- nımız da inanmıyor. Bizim de- mokrasimiz vesayetci bir demok- rasi. Ülke vesayet altında. Demok- ratik hakları, büyüklerimiz sınır- lı olarak bize hediye ettiler. Kafa- lan bozulduğu zaman geri alıyor- lar. —Sizin için 'Ankara'yı en ateşli' eleştiren bürokrat deniyor. .Merkeziyelçilik, devletçilik, yerel yönetim ve tabii ki, tüm bunlann içinde bürokrasi için ne diyorsu- nuz? YAZICIOĞLU — Son dönem- de devletin küçültülmesi amaçlan- mış olmasına rağmen devlet büyü- dü. Devlet sürekli büyüyor. Buna "mamndizm" hastalığı denir. Devletin büyüklüğü, milletin ba- şına adeta bir yük haline geldi. Bu yükün alundan mfllet kalkamıyor. Sorun, insanlan yurttaş haline ge- tirmek. Biz hâlâ kul felsefesinden kurtulamadık. Eskiden 'Padişa- hım çok yaşa' derken, şimdi 'Her şey devlet içindir' diyoruz. Oysa her şey millet içindir, demokrasi içindir. Bu ayranı da bihniyoruz. Maden(Baştarafı 2. Sayfada) ve bunun bilgisayarla saptanıp kontrol edilmesidir. Ancak, uygu- lama kısa sürede fiyasko vermiş sistemin değiştirilmesi zorunlu ol- muştur. Yeni bir maden yasası ha- zırlanmasını gerektiren zorunluk budur. Ancak; müsteşar yardıması Sa- yın Ertuğrul Baba'nın, yaptığı açıklamalardan, amacın sadece bir düzeltme değil çok daha geniş kapsamh bir yapılanmayı hedef- lediği anlaşılıyor. Hükümetimizin bu taslağı olumlu karşıladığı söyleniyor. Bu gerçekse, dıştan kaynaklı olması kuvvetle olası bir tuzaktan kurtul- ma şansı parlamentomuzun uya- nıklığına bağlı kalmaktadır. Sermayesini, emeğini ve zama- nını girişimine bağlayan maden- cilerimizin haklanm, yurt çıkar- ları ile dengeli biçimde kollayıp koruyacak bir yasaya, politikacı- ya bağımlı olrnayan denej-imü tek- nisyen, hukukçu ve idarecilerden oluşacak bir heyete yüklemek en doğru yoldur.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear