Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 OCAK 1990**** CUMHURİYET/19
ANTHONY QUINN
Fıllerin trencilik'
rah isimli filleri açık havada gösterileri için çalışma yaparken sirkin iki palyaçosu Harry
ve Always Hazzard da fillerin Irencilik oyununa katılıyor. (Fotograf: AP)
'Yunanistan
bir tımarhane'
ATİNA (AA) — Ünlü aktör Anthony Quinn, Yu-
nanistan'ı tımarhaneye benzetti.
Quinn, haftalık "Ikoness" Dergisi'ne verdiği de-
meçte, Yunanlı politikacılann yalancı olduğunu söy-
leyerek, eski Başbakan ve PASOK lideri Andreas Pa-
pandreu ile eşi Dimitria Liani için hiç de hoş olma-
'yan görüşlerini açıkladı.
Karamanlıs'i seven Quinn, eski Başbakan ve PA-
SOK lideri Papandreu Ue eşi Dimitria Liani için fark-
h düşünüyor.
Ünlü aktör demecinde Papandreu ve Liani için
şunları söyledi:
"Yunanistan'da bir hükümetin devrilip, diğerinin
iküdara geldiği kanşık bir dönem yaşanıyor. Yazık,
çunkü Yunanistan çok güzel bir ülke. Yunanlılann,
Papandreu'dan kurtulduğuna sevindim. Papandreu-
nun yaptıklannı gazetelerde okuduğumda tüylerim
ürperiyordu. Lstelik, Papandreu'nun o sarışın şiş-
man sevgilisi berbat bir şey. Madem o kadın ile ev-
lendi, başına ne gelse müstahaktır. Ben, o şişman
sanşını filmlerime figüran bile almazdım."
Uzay
mekiği
fırlatıldı
Amerikan uzay
mekigi Columbia,
24 saallik bir
gecikmeden sonra,
dün Cape
Canaveral Uzay
Üssü'nden
fırlaüldı. Mekiğin
pazartesi günii
fırlaülması
planlanmış, ancak
kötü hava
koşullan buna
engel olmuştu. Bcş
mürettebat ile
birlikte fırlatılan
Columbia, uzayda
yapacağı 10
giinliik yolculuk
sırasında,
yörüngeye bir
askeri haberleşme
uydusıı
yerleştirecek.
HABERLERİN DEVAMI
O L Â Y L A R I N CUHEYT ABCAYUREK yazıyor
Çankaya'da Çan Sesleri
Karadumanda bayrak açü
(Bastarafı 1. Sayfada)
mektedir. Çankaya'nın ipoteğı
altındaki hiikümetin siyasal ya-
şamdaki rolü, kilitlenmenin bir
başka göstergesidir.
Çankaya kilitlenmiştir.
Cumhurbaşkam özal, her 100
seçmenden 80'inin karştt oldu-
ğu ANAP'ın parlamentodaki
çoğunluğunun ürünüdür. Mu-
halefet partileri Çankaya ile
köpriileri atmışlardtr. Özal'ın
çevresindeki çember, Türkiye si-
yasal yasamının içine düştüğü
kısır döngünün doruğa yansı-
masıdır.
Cumhurbaşkanlığmdaki kilit-
lenme yalnız poliükada değil,
devlet yaşamındaki kilitlenme-
yi de vurgulamaktadır.
Sonuçta Türkiye'de çok par-
tili hayaım, parlamentonun ve
cumhurbaşkanlığının mekaniz-
maları dondurulmuştur. Meclis
işletilmiyor; ANAP grubunda
sağlık belirtileri kuşkulu; Başba-
kan "%ölge hükümet baskanı"
görünümünde; Cumhurbaşkam,
halk çoğunluğu, aydmlar ve mu-
halefetçe dışlanıyor; Türkiye de-
rinden derine kaynayan bir sı-
kıntının yüzeye azyansıyan bi-
rikimini günden güne yüklenir-
ken, zaman geçiyor.
Zaman, ANAP iktidan için
1992'den sonra biranlam taşımı-
yor.
1992 ANAP için kıyamet yı-
lıdır. . . . , ,
Çünkü seçim var.
Çankaya'nın temel stratejisi,
1992'ye kadar Türkiye'de herşe-
yi kilitlemektir.
Bir erken genel seçim olsa ne
siyasal iktidar yerinde kalabile-
cek ne de Çankaya'da özal...
Cumhuriyet tahhimizde Çan-
kaya, ilk kez günlük siyasete
böylesine karışmış ve ilk kez
Köşk'ün yazgısı tabansız bir si-
yasal partiye böylesine bağlan-
mıştır. * • •
Savarona
için müze
girişimi
AYŞE SAYIN ~~
ANKARA — Atatürk'un özel
yatı Savarona'nın kiradan kurtul-
masından sonra müze haline ge-
tirilmesi için çahşmalara başlan-
dı. SHP Istanbul Milletveküi
Mustafa Sangiil, Savarona'nın
Dolmabahçe Sarayı önünde sabit
müze haline getirilmesi için giri-
şimlerde bulunacaklarını söyledi.
Mahkemenin karannı sevinçle
karşıladıklanra kaydeden Sangül,
bugün saat 10.00'da gazetecilerin
de katılacağı bir törenle Savaro-
na'yı kiralayan Kahraman Sadı-
koğlu'ndan mahkemenin kira
sözleşmesini iptal etmesi karanna
dayanarak, geri isteyeceğini söy-
ledi. Sangül, Kültür Bakanlığı ya-
tın onanm masrafıru kabul etme-
diği takdirde, halkın desteğiyle
kuracaklan bir vakıfla, giderleri
üstlenmeye hazır olduklarını du-
yurdu.
Sangül, Savarona için bir va-
kıf kurulması için vatandaşlardan
ve belediyelerden istek geldiğini de
belirterek "KüJtiır Bakanlığı mas-
raflan üstlenmediği anda hemen
vakfı kuracağız. Bu konuda Kar-
tal ve Pendik betediyelerinden is-
tek geldi" diye konuştu.
Soru önergesi
Sangül, Kültür Bakanı Namık
Kemal Zeybek'e yönelik idare
mahkemesi kararırun uygulanıp
jygulanmayacağı konusunda dün
TBMM başkanlığına bir soru
önergesi verdi.
(Baftanfi 1. Sayfada)
nuda bilgi almak için Basın Söz-
cüsü Kaya Toperi'yi aradık.
Santral 219 nolu telefona bağla-
dı. Bir beyfendi çıktı, Toperi'yi is-
tedik, ilk önce 'yok' dedi, ismimi-
z\ verdik, bir dakikalık izin iste-
di.
Telefonu beklemeye aldı ve
birden, kulağımızı özellikle Ang-
losakson âleminin ünlü "christ-
mas şarkısı" doldurmaya başla-
dı.
"Jingle belles / Jingle bells /
Jingle all the way."
Geyiklerin çektiği kızaklar, No-
el Baba ünlü giysileriyle çocuk-
lara, büyüklere armağanlar da-
ğıtacak. Bir yandan da Hıristi-
yanlığın ünlü şarkısı "jingle bells,
jingle bells... Şarkının çevirisi
aşağı yukarı "Çanların sesi...
Çanların sesi... Sesler bütün yol
boyunca..."
Hayırdır inşallah, çan sesleri
"yol boyunca" kimin için çalıyor.
Hemıngvvay'in ünlü yapıtındaki
çanların küçük ve değişik bir mo-
deli Çankaya Köşkü'nün duvar-
larında neden yankılanıyor? Hı-
ristiyan geleneğinin Müslüman
semtinde işi ne ola ki?
Bir yandan Köşk'ün her yanın-
da mavi nazar boncukları tabak
tabak. Hatta kimi resimlerin bir
kenarına iliştirilmış TÖ'nün kra-
vatında bile mavi boncuk. Öte
yandan "jingle bells" şarkısı
beklemeye aiınan telefonlardan
arayanları selamlıyor.
Bir iş var bu işin içinde. Çan-
ların kimin için çaldığını daha
şimdiden, hiç değilse telefonlar-
da arayana duyurmanın bir ne-
deni olmalı. Oysa, Çankaya sa-
kini yedi yıl müddet yukarıda htı-
zur içinde yaşayacağını söyler
durur, hatta inanır. Davranışları-
nı, yüzünü yakından incelemek
olanağı bulanlarsa, TÖ'de belir-
gin bir tedirginliğin izlerini görü-
yorlar.
Muhalefetin Köşk'ü tanımadı-
ğını artık eylemleriyle kanıtlama-
sına kulak asmadığını söylüyor.
"isteyen gelir isteyen gelmez"
diyor, ama fazla ctddiye almayın.
Ateş düşmüş yüreklere, gidiş
o gidiş ki tavanı 1992. Çıkacak
ilk fırsatta daha erkene alınacak
"aşağı ındirme planı" gün be
gün yeni aşamalardan geçerek
pekişiyor. Bir umut vardı. SHP
ve DYP önyargılıydı, öyle diyor-
du TÖ. Fakat öteki partiler de re-
sepsiyona -Ecevit dışında- bir
özür bildirmeden katılmıyorlar.
DSP, RP, MÇP, IDP de gelmiyor
Çankaya'ya. Halkın yüzde 80'in-
den "mutlak ret.'
İşte bu sırada ~
Yeni yeni okuduğu kitaplardan
esinlenmiş olsa gerek. Siyasal
gündemi hem istediği yöne çe-
virmek hem de Çankaya'yı tanı-
mayanları "ulusal birlik" sömü-
rüsüyle yanına çekmek için ye-
ni planlar, siyasal manevralara
ginşiliyor.
Her zamanki taktiğe başvuru-
yor. Yılbaştndan bir gün önce ka-
bul ettiği gazetecilere "toplum-
sal uzlaşma" formülünü hafiften
duyuruyor. Altı yıllık geçmişi bir
kalemde silen gerekçeler sıralı-
yor.
Ulusal felakete dönüşen enf-
lasyonu; toplumun her kesimi-
nin, kuşkusuz başta bütün par-
tilerin birlikte verecekleri savaş-
la aşağılara indirebileceğimizi
söylüyor. Dünya haritası önün-
de. Japonya'dan Federal Alman-
ya'ya kadar değişik koşulların
değişik uygulamalarını alarak.
bizde de aynı birlik ve beraber-
liğin gerektiğini içeren türküler
çığırıyor. Göle maya çalıyor.
Plan tutarsa, TÖ'nün çağrısı-
na uyan muhalefeti 26 Mart'ta
kendini reddeden halkın yüzde
80'ini peşine takmış olacak. Ye-
Özal-Bush görüşmesi
(Boftanfi 1. Sayfada)
18 ocak tarihinde gerçekleşeceği-
ni söyledi. Toperi, Başkan Bush'-
un aynı gün Cumhurbaşkam özal
onuruna bir iş yemeği vereceğiııi
de bildirdi.
Washington muhabirimiz Ufuk
Güldemir, iki cumhurbaşkanımn
görüşmesinin yanm saat olarak
planlandığını kaydetti. özal ve
Bush, iş yemeğini "eski aile ye-
mek salonu"nda yiyecekler.
Toperi bir diğer soru uzerine
saglık kontrolü için ABD'ye gide-
cek olan Cumhurbaşkam özal'ın
muhtemelen 16 ocakta Ankara-
dan ayrılacağım söyledi.
Yetkili çevrelerden edinilen bil-
giye göre Cumhurbaşkam Özal
kendisine refakat edecek olan eşi
Semra Özal ile 22 ocak tarihinde
Ne» York'ta olacak. Aynı gün Bir-
leşmiş Milletler Çocuk Örgutü
UNICEF tarafından Semra özal'a
verilecek olan ödül için düzenle-
nen törene katılacak.
Özallar'ın sağlık kontrolü için
Houston'a ne zaman gidecekleri
ise henüz kesinlik kazanmadı.
ni konumu tanınmış. yeni konu-
mu onaylanmış olacak. Bu ma-
nevra gerçekleşsin, enflasyon
inmese de olur. Amaç -Demirel1
-
in sürekli söylediği gibi- aradığı
'meşruluğa' kavuşmak.
Oysa, ülkeyi siyasal çıkmazın
içine atan, toplumsal uzlaşmayı
cumhurbaşkanlığı seçiminden
önce bir darbede dinamitleyen
TÖ. Inönü, dün grupta özellikle
konuya eğiliyor. "Uzlaşmayı
anayasaya aykırı bulan, partiler
uzlaşmasını demokrasiyi sabotaj
diye niteleyen bizzat kendisi" di-
yor. Uzlaşma mı? Yedi yılın baş-
langıcında gerekliydi. Bılerek, bi-
linçle toplumsal uzlaşmaya ya-
naşmadı. Vazgeçilmez istek ki-
şisel ve siyasal çıkarın gerçek-
leşmesiydi. TÖ'nün Çankaya'ya
çıkması!
Halkın iradesine ters düşül-
müş. halk kızdınlmış, gücendiril-
miş. Şimdi TÖ kendini halka ka-
bul ettirmek için uzlaşma formül-
leri öne sürüyor. inönü, söylüyor
bunları ve "halkın istemediğini
'hiçbir kuvvet' bizi kabule zorla-
yamaz" diyor. Yapmacık foımül-
lere, kaya gibi dikiliyor.
TÖ'den başlayan toplumsal
uzlaşma, türküyü başka sözcük-
lerle yorumlayan Akbulut'tan
"milli mutabakat" namıyla yan-
kılanıyor. Ha Ali, ha Veli. İkisi de
aynı kapıya çıkıyor. Hele Akbu-
lut, anayasayı değiştirmek için
partilerarası mutabakatın gerek-
tiğini söylüyor ki tut kelin perçe-
minden. İnönü "altı yri" diyor;
akıllanna yatıramadıkları önerıle-
rimizi reddedenler şimdi çıkmış
karşımıza anayasanın gelenek-
lerimize ve hukuka aykırıhğından
dem vuruyor. Uzlaşmanın ardın-
da yatan ise "mevcut rejimi sür-
dürmeye yönelik oyalayıcı söz-
ler". Ötesi hava!
Demirel, koridorda, "Azrail-
den korkar gibi seçimden korku-
yor" diyor. Uzlaşma safsatasını
elinin tersiyle geriye itiyor. İnö-
nü ile Demirel, yüzde 15'lik ikti-
darın toplumsal uzlaşma ya da
milli mutabakat adıyla son ayak
oyunlarına kesin yanıt veriyorlar:
"Toplumsal uzlaşmanın tek
yolu, erken seçimden geçer!"
Politik arayışların anlamı şu
olabilır: Seçimı akla getirmeden
iktidarda yukarda kalmak... TÖ'-
gereken yanıtı, gereken dozda
alıyor. Hayaller hamlığını koru-
yor.
Çankaya Köşkü'nde çanların
sesi, bir Amerikan orkestrasın-
dan yayılıyor, yayılıyor.
İlerleyen zaman içinde çanla-
rın kimin için çaldığı, bir kez da-
ha somutlaşıyor.
(Baştarafi 1. Sayfada)
ANAP'ı yıprattığını söyledi. Ak-
bulut, "Cumhurbaşkanımızııı şu
ana kadar bize, 'Şunu yapın' di-
ye bir talimatı varil degil. Kendi
oylanmızla seçtigimiz Cumhur-
başkam'na şimdi kenarda durun
mu diyelim?" dedi. Özal'ın ana-
yasada yazılı yetkilerini kullandı-
ğını belirten Akbulut, "Başbakan
ve genel başkan benim. İcra ben-
den sorulur. Varsayın bütün ba-
kanlan değişlirdik, bu bize ivme
kazandınr mı?" diye sordu.
ANAP Meclis grup toplantısı
dün oldukça hareketli geçti. Ba-
sına kapalı yapılan toplantıda ilk
sözü alan Necmettin Karadumaıı,
Cumhurbaşkanı'nın anayasaya
göre "sorumsuz ve tarafsız
olduğunu" vurguladı. Karadu-
man, "Sayın Özal, Cumhurbaş-
kam olduktan sonra bu kurala ne
kadar uyuyor? Son aylarda Cum-
hurbaşkanı'nın bu ilkelere u>ma-
dığı yolunda haberler çıktı. Cunı-
hurbaşkam'nın beyanları da bu
haberleri doğrular nitelikte" dedi.
Amacının Cumhurbaşkam
özal'ı eleştirmek olmadığını be-
lirten Karaduman. "Bu tutum de-
vam ederse bundan partimiz za-
rar göriir. Cumhurbaşkanlığı ma-
kamı da yıpranabilir" biçiıninde
konuştu. Karaduman konuşması-
nı özetle şöyle sürdürdü:
"Cumhurbaşkanı'nın hiiküme-
tin yerine icrai konulara yönelme-
si parlamenter sistem ve anayasa
ile bağdaşmaz. Cumhurbaşkanı'-
nın yetkilerini aşarak vereceği ta-
limatlara uyanlar da bu sorumlu-
luga iştirak etmiş oluıiar. Taraf-
sızlık ükesinin ihlalinden doğacak
siyasi çalkantılann sorumluluğu
Cumhurbaşkam'na >e o lalimat-
lara uyanlara aiç olur."
Karaduman, Özal'ın AT rapo-
ru konusunda açıklama yapması-
nı da eleştirerek, "Bu beyanatı st-
rasında eski hükümellerin neden
AT'ye başvurmadığını sorması da
yanlışür. Bu.laraf olması anlamı-
na gelir" dedi. "Cumhurbaşkam
Başbakanın yetkisini azaltacak
davramşlara ne levessül etmeli ne
de Başbakan buna fırsal vermeli"
diyen Karaduman, Özal'ın Sanayi
Odası yöneticilerine, "Ekonomiyi
ben koordine ediyorum" açıkla-
masında bulunmasına da karşı
çıktı. Karaduman, "Merak ediyo-
rum, Sayın Başbakan bu açıkla-
malar ve tulum konusunda ne di-
yor, nasıl bir yol izlemeyi dusu-
niiyor?" diye sordu.
Karaduman'ın konuşması sıra-
sında ANAP milletvekilleri sert
tepki gösterdiler. ANAP Kars
Milletveküi Kerem Giineş, "70
yaşında adamsın. Muhalefet gibi
konuşuyorsun. Ayıp ayıp" diye
bağırdı ve sıraya vurarak salon-
dan çıktı. Malatya Milletveküi
Bulent Çaparoğlu, "Ne biçim ko-
nuşuyorsun?", Devlet Bakanı
Mustafa Taşar, "Cumhurbaşka-
nı her şeye kanşır, in oradan aşa-
ğı", Ağn Milletveküi Fecri AJpas-
lan, "Burada muhalefet gibi
davraıulıyor" diye bağırdüar. Bir
milletveküi de "Senin derdin se-
çilememek, seçilseydin böyle
konuşmazdın" diye bağırırken
başka bir ANAP'lı, Karaduman'-
ın Meclis Başkanlığı dönemini
anımsatarak "Tarafsızlık uğruna
Behice Boran'uı cenazesini asker-
lere taşıtün" dedi. Karaduman ise
bu tepkilere. "Göriişü olan din-
ler, sonra gelir kiirsüye cevap
verir" yanıtını verdi. Bir ara
"Sevgili arkadaşlanm" diyen Ka-
raduman'a, "Biz senin arkadaşın
değiliz" diye bağırıldı. Karadu-
man kürsüden inerken hiç alkış-
lanmadı.
Karaduman:
İstifa etmeyeceğim
Necmettin Karaduman, konuş-
masından sonra salondan aynldı
\ e odasında gazetecilerin konuya
ilişkin sorulanru yanıtladı. Kara-
duman, bir soru üzerine,
"ANAP'tan istifa etmeyeceğini
ve parti içinde kalarak mücadele-
sini sürdiıreceğini" söyledi. Ko-
nuşmasına milletvekillerinin tep-
kisinin kendisini "yanlızük psiko-
zuna sokmadığım" belirten Kara-
duman, "Bizim grup kapalılık
özelliğini er geç üzerinden atmak
zonında" dedi. Karaduman, Is-
mail Dayı, Vahap Dizdaroğlu ve
bazı milletvekillerinin kendisini
konuşmasından sonra kutladıkla-
rını ifade etti.
Obiir eleştiriler
Karaduman'dan sonra söz alan
ANAP milletvekilleri konuşmala-
rında özetle şu noktalara de-
ğindiler:
Pertev Aşçıoglu (Zonguldak):
Cumhurbaşkanı'nın Zonguldak
gezisinde ilgi görmediği haberle-
ri dogru değil. Basın çarpıtıyor.
Mükerrem Taşcıoglu (Sıvas):
Bütçe konuşmalarında grup baş-
kanvekilleri zayıf kaldı.
Kazım Oksay (Bolu): Parti ve
hükümetin vitrininde değişiklik
yapılmalı.
Hazım Kutay (Ankara): Vitrin
değişikliği gerekli, ivme kaybedi-
yoruz.
Orhan Ergüder (İstanbul):
Köprii ve otoyollara yapılan zam-
lar çok fazla.
Erol Zeytinoglu (Eskisehir):
Ekonomi 1989'da iyi değildi.
1990'da da iyi olmayaeağı gözü-
küyor, enflasyon bu yıl yüzde
30'Iara inemez. Ihracat da azalı-
yor.
Nevzat Durukan (Bolu): Zam-
lar bir ölçüye bağlansın. Vatan-
daşta zamların keyfi yapıldığı in-
tibaı uyandı. Trafik polislerinin
uygunsuz hareketler yaptıklan be-
lirtiliyor.
Akbulut'un yanıtı
Başbakan Yıldırım Akbulut da
milletvekillerinden sonra yaptığı
konuşmada Karaduman'a sert bir
yanıt verdi. Eleştirilerin basında
yapılmasına karşı çıkan Akbulut,
parti ve hükümete ilişkin tüm
eleştirilerin ANAP grubunda ya-
pılmasını istedi. Akbulut sözleri-
ni şöyle sürdürdü:
"Cumhurbaşkanı'nı kim secti?
Biz seçmedik mi? Kendi oylan-
mızla seçtigimiz bir Cumhurbaş-
kam"na şimdi kenarda dur mu
diyelim? Cumhurbaşkanı'ıun şu
ana kadar şunu yapın diye bir ta-
limatı varit değil. İşte anayasanın
Cumhurbaşkanı'nın yetkileri hak-
kındaki 104. maddesi. Cumhur-
başkam isterse Bakanlar Kurulu'-
nu toplantıya bile çagırabiliyor.
Toplantıya çagınrsa hayır mı
diyelim?
Başbakan ve ANAP Genel Baş-
kanı benim. İcra benden sorulur.
Sonımluluk bizimdir."
Akbulut'un konuşması millet-
vekillerince alkışlandı.
Kara tablo çiziliyor
öte yandan ANAP Genel Baş-
kanı ve Başbakan Yıldınm Akbu-
lut, SHP ve DYP'yi sert bir bi-
çimde eleştirdi. Muhalefet parti-
lerinin sürekli "kara tablolar"
çizdiğini öne süren Akbulut,
DYP'yi "çareyi sokakta
aramakla" suçladı. Akbulut, par-
ti içi demokrasinin işlemesi gerek-
tiğini de ifade ederek "Ama par-
ti programımızı aşan, partimize
zarar veren kasıtlı hareketlere de
izin vermeyiz" dedi.
Akbulut, ANAP grup toplan-
tısından sonra düzenlediği basın
toplantısında, 1989 enflasyon tah-
minlerinin yüzde 100-120 arasın-
da yapıldığını, ancak enflasyonun
yüzde 69 olarak gerçekleştiğini
söyledi.
Akbulut, muhalefetin her şeyi
"kara" gösterme yolunu seçtiği-
ni de ifade ederek şöyle konuştu:
"Muhalefet kara tablo çizerek,
sanki Türkiye'yi bir felaket ülke-
si gibi göstererek muhalefet yapı-
yor. Bir fikir taşımıyor ve işin na-
sıl yapılacağını söylemiyorsanız,
muhalefet görevinizi tam anla-
mıyla yapamıyorsunuz demektir.
Muhalefet, sadece kara tablo çi-
zerek gerçekleşmiş olraaz."
Akbulut, soruları yanıtlarken,
Ayasofya'mn ibadete açılması so-
rununun Bakanlar Kurulu'nda
henüz görüşülmediğini, Kuran'da
tahrifat yapıldığı iddialanmn da
incelendiğini söyledi.
Akbulut, Türk Ceza Kanunu'-
nun 141-142 ve 163. maddelerin-
de değişiklik çaljşmalannın son
aşamaya geldiğini de ifade etti.
GOZLEM
UGUR MUMCU
(Baftarafi L Sayfada)
lirlenir. Anayasayı yasalar, yasaları tüzükler, tüzükleri de yö-
netmelikler izler.
Yönetmelik tüzüğe, tüzük yasaya, yasa da anayasa aykı-
rı olamaz.
Bu kurallar ilişkisine hukukta "normlar hiyerarşisi" denir.
Olağan dönemlerde anayasa ve yasalar, yasama organın-
ca oluşturulurlar. Tüzük ve yönetmelikleri de idare çıkarır.
Buna "idarenin düzenleme yetkisi" adı verilir.
Sözü türban konusuna getirmek istiyorum.
YÖK, Öğrenci Disiplin Yönetmeliği çıkarır, değiştirir, kal-
dırır. Bu, YÖK'ün düzenleme yetkisi içindedir. Bu yetki sı-
nırsız değildir
YÖK, bu yetkisini anayasaya uygun olarak kullanmak zo-
rundadır.
Kız öğrencilerin fakülte ve yüksek okullara başlarını ör-
terek gelmelerini düzenleyen yasa Anayasa Mahkemesi'n-
ce iptal edilmiş; bu iptal kararı da Resmi Gazete'de 5 Tem-
muz 1989 günü yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu karar bağlayıcıdır.
Anayasanın 153'üncü maddesinin son fıkrasını YÖK Pa-
dişahı Prof. Dr. Doğramacı ile birlikte okuyalım:
— Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete'de hemen
yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlannı, idare ma-
kamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar...
Görülüyor ki bu maddede "Anayasa Mahkemesi kararian
Doğramacı dışında herkesi bağlar" ya da "YÖK bu hükmün
dışındadır" diye ayrı kural da yoktur.
Anayasa Mahkemesi karanna da kısaca göz atalım:
— Türk devrim temeline oturan ve bu yapıda laiklik ilkesi-
ne özel bir önem ve üstünlük tanıyan anayasa, özgürlüklere
karşı laiklik ilkesini özenle korumayı amaçlamış ve bu ilkenin
özgürlüklere kıydınlmasına olanak tanımamıştır. 174. madde-
de korunan laiklik ilkesiyle bu madde kapsamındaki devrim
yasalarının amaç, erek ve içeriklerinin öngörduğü nitelikleri
gözardı ederek dinsel inanç gereğine dayalı bir düzenleme
getiren dava konusu kural anayasanın 174. maddesine de ay-
kındır.
Anayasanın 174. maddesi de devrim yasalarının anaya-
saya aykırı kurallar olarak yorumlanıp anlaşılamayacağım
da söylüyor.
Anayasa Mahkemesi kararları, yasama ve yürütme organ-
lannı bağlıyor; bağladığı içindir ki aynı yasa bir kez daha
çıkarılamıyor.
Peki, yasama ve yürütme organlarını böylesine bağlayan
Anayasa Mahkemesi kararları idare makamlannı, gerçek ve
tüzel kişileri de bağlamaz mı?
Bağlamaz olur mu hiç? Kuşkusuz bağlar.
Anayasa Mahkemesi'nin bu kararından sonra YÖK'ün di-
siplin yönetmeliğindeki başörtü yasağını kaldırmaya yetki-
si kalmamıştır. Bu yetki, Anayasa Mahkemesi kararının özü
ve sözüne aykırı olarak kullanılamaz.
Bu yetki, Anayasa Mahkemesi kararı ile kaldırılmıştır.
YÖK'ün yaptığı disiplin yönetmeliği değişikliği, "yetki, ko-
nu, sebep ve maksaf öğeleri açısından sakattır. Dolayısıy-
la bu yönetmelik değişikliği geçersizdir.
Buna da karar verecek olan idari yargıdır.
YÖK, son kararı ile üniversıteleri yeni bir kargaşa içine
itmiştir. YÖK, üniversiteleri bir kargaşa içine itmekle yetin-
memiş, bu konudaki sorumluluğu dekan ve rektöriere yük-
leyip, aradan çekilmiştjr.
YÖK, hem Bezm-i Âlem Üniversitesi hem türban konu-
sunda birbiri ile çelişik ve tutarsız kararlar almıştır.
YÖK'ün Atatürkçülük ve laiklik konularındaki ilkeleri, de-
mek ki kalıcı değildir; bu ilkeler, cumhurbaşkanından cum-
hurbaşkanına, hükümetten hükümete ve devirden devire de-
ğişen niteliktedir
Türban konusunu çıkmaza sokan da işte bu "mevsimlik
Atatürkçülük" anlayışıdır.
Kayadibi'nde yaşayanlar
'erzak yasağı'na dayanamadı
(Baftamfi 1. Sayfada)
yü ile çevredeki diğer köylere gitmeleri de yasak-
lanan Kayadibi köylülerinin sının geçtikten son-
ra kendilerine Irak'ın yardım ettiği, eşyalarımn bu
ülke tarafından sağlanan kamyonlarla Zaho'ya gö-
türüldüğü öne sürüldü. Irak tarafından 50 kişiden
az olmamak koşuluyla kafile kabul edilebileceği-
nin bildirilmesi üzerine, Kayadibi halkının sınırı
geçtiği, Zaho'ya götürülen köylülere ev verildiği
ve aile başına bin dinar para yardımı yapıldığı, yö-
re halkı tarafından anlatılanlar arasında. Yapılan
saptamalara göre Irak'a sığınanlann sayısı 18 ai-
leden 120 kişiyi aştı.
Daha önce SHP Genel Başkanı Erdal înönü,
Hakkâri Valiliği, Uludere Kaymakamlığı gibi çe-
şitli yer ve kişilere başvurarak çok güç koşullar al-
tında yaşadıklarını anlatan Kayadibi köylülerinin
Irak'a "sığınma"lan ile ilgili olarak Olağanüstü
Hal Bölge Valisi Hayri Kozakçıoğlu, mezradaki
boşalma üzerine îçişleri Bakanı Abdülkadir Ak-
su imzasıyla olayın araştınlması için bir yazının
Hakkâri Valiliği'ne gönderildiğini, ancak henüz bir
yanıt gelmediğini söyledi.
Konuyla ilgili olarak Uludere ilçesi ve Taşdelen
Köyü'nde incelemelerde bulunan SHP Hakkâri
Milletveküi Cumhur Keskin ile Diyarbakır Millet-
veküi Fuat Atalay, "Olayın esas vahimliği, Sad-
dam rejiminin onbinlerce Kiirdii katletmelerinin
bütün tazeliği hafızalarda yaşarken, orada katli-
ama uğramış insanlann Türkiye'deki akrabaları,
kardeşlerinin, bunlan bile bile Irak'ı tercih etme-
leri, çareyi Irak'ta bulmalandır" dediler.
Köye girene dayak
Kayadibi mezrasmda yaşayanlann önce bağlı ol-
dukları köye gitmelerinin yasaklanması, ardından
da köye erzak sokulmasmın engellenmesi ve so-
nunda köylükrin Irak'a "sıgınnuı"lanna değin va-
ran gelişmelerin daha başlangıcında köylülerden
Şerif Olaş, Uludere Kaymakamlığı'na 18.9.1989
tarihinde bir dilekçe yazarak içinde bulunduklan
durumu şöyle anlatmıştı:
"Muhtarlıktan Umuhaber almam gerekiyordu.
KöylülerIrak'a sığındı
Ancak son günlerderauhlannsozlü talimaüna gö-
re Kayadibi mezra sakinlerinin herhangi bir iş için
Taşdelen köyüne gelmemeieri söylemniştir. Ne res-
mi işlerimizi takip edebiliyoruz ne de muhtarhk
olarak hiçbir işimiz gorulmüyor. Bu durumumu-
zu düşünerek Taşdelen Koyü muhtannın niye Ka-
yadibi mezra halkından ilişkilerini kesmiş ve neye
istinaden bizlerin köye gitmeraiz yasaklanmıştır?
Bizlere bir çözüm yolunun aranması hususunda
emir ve miisaadelerinize saygıyla arz ederim."
Şerif Olaş'ın bu düekçesi üzerine Uludere Kay-
makamlığı'na başvuran Taşdelen Köyü Muhtan
Simo Çelik, uygulamanın gerçek nedenlerini
9.10.1989 tarihli dilekçesinde şu tümcelerle aktardj:
"Son bir ay içerisinde köylüler sıkı giivenlik al-
tında tutulduğu haksız yere bazı kişilerin dövül-
mesi, Taşdelen Koyü'ne bağlı Kayadibi mahalle
sakinlerinin köye gelip gitmeleri benim açundan
sakıncalı olmayıp askeriye tarafından yasaklandığı
ve gönilecekleri yerde dövüldükleri ve benzeri bir-
takım olaylar meydana geldiği görülmektedir. Köy
muhtan olarak ilgili komutanlıktan dunımun iyi-
lestirilmesini söylediğimde ben de suçlu duruma
düşüriilüyorum. Bu durum altında görevimi ya-
pamıyorum. Köyde bu tür olaylar önlenmezse is-
tifa etmek zonında kalacağım."
"Köylüler nerede?"
Olavın du>Tilmas! üzerine Îçişleri Bakanı Abdül-
kadir Aksu ile göruşen SHP Hakkâri Milletveküi
Cumhur Keskin, yaklaşık 20 gün önce bakana
"Kayadibi köylüleri nerede?" diye sordu. Bakan
Aksu da konuyla ilgili araştırma yapacağını söy-
ledi. Bunun üzerine SHP Grup Yönetim Kurulu
üyesi ve Diyarbakır Milletveküi Fuat Atalay ile bir-
ükte Hakkâri'nin Uludere ilçesine giden MYK üye-
si ve Hakkâri Milletvekili Cumhur Keskin ilçe mer-
kezinden, Kayadibi köylülerinin Irak'a "sığınma'-
'sı ile ilgili olarak şu bilgileri aldılar:
"Kayadibi Irak sınınnın sıfır noktasındadır. Ko-
rucu olmadılar. Olsalardı PKK vuracaktı. Koru-
cu olmadıklan için de erzaklan kesildi. Bir aske-
riye baskı yapıyordu, bir PKK. Irak askerlerine ha-
ber göndermiş köylüler 'Size sığınmak istiyoruz'
diye. Askerler 'Zaho'ya soralım' karşılığını ver-
miş. Sonunda araba göndermişler sınıra kadar.
50'den aşağı nüfus kabul etmiyorlar. Aile başına
da bin dinar veriyorlar. Gerçek kur üzerinden bin
dinar 800 bin liradır, ama Irak'ta temel gıda mad-
delerinin fiyatına göre Türkiye'nin sekiz milyonu
yerine geçer. Bir aileye bir yıl yeter. Eğer bu ko-
şullarda 'gelin' derlerse tüm Uludere gider."
Bunun üzerine Uludere'den 20 kilometre uzak-
lıktaki Taşdelen Köyü'ne giden milletvekilleri Kes-
kin ve Atalay, köy girişinde güvenlik güçleri tara-
fından yanm saat bekleüldikten sonra Taşdelen'e
ancak girebildiler. Milletvekillerini, "Bugün gel-
meseydiniz, hep beraber yann köyü terk edip
Irak'a gidiyorduk" diye karşılayan Taşdelen köy-
lüleri, Kayadibi köylülerinin bağlı olduklan ko-
ye, çevre köylere gidişlerinin yasaklandığını, tüm
kimliklerinin toplatıldığrm, aylardır köye tek gram
erzak sokulmadığıru, açlık sınırına gelen köylüle-
rin yaşamlanm tehlikeye atarak geceleri gizüce çev-
re köylerden erzak aldıklannı anlattılar. Köy Muh-
tan Simo Çelik, kendilerinin de benzeri guçlük-
lerle karşı karşıya olduklarını beiirterek Kayadibi
köylülerinin göç nedenini, "Asker köylülere, 'Taş-
delene gelmeyeceksiniz, başka yere de gitmeyecek-
siniz. Erzak götürüp getinneyeceksiniz' dedi. Böyle
yaşanır mı? Bunun üzerine bir kısmı Mersin'e, bir
kısmı da Silopi'ye gitti. Bundan yaklaşık bir ay ön-
ce de mezranın sekiz hanesinden 57 nüfus Irak'a
gitti. Mezrada geriye 12 hane kalmıştı. Son ola-
rak da önceki gün 10 hanedan 70 nüfus göçtü. Biz
duyuyoruz, size de söylerlerse inanmayın, diyor-
lar ki, 'Gidenlerin kaydı zaten Irak'taydı'. Bu ya-
landır. Hepsi bu devlete askerlik yaptı. Valiliğe,
kaymakarahğa, tnönü'ye 'baskı var' diye dilekçe
verdiler. Silopi'ye göçmek için köye gelip katır is-
tediler. Askeriye vennedi" diye aktardı.
Muhtann bu anlatımı Uzerine Taşdelen köylü-
leri milletvekillerine, "Irak alsa da almasa da biz
de gideceğiz. Irak sının buradan yanm saat. Yol-
da telef olsak da gideceğiz. Karları küreye küreye
gideceğiz" dediler. Irak'a "sığınan" ilk sekiz ai-
lenin reislerinin adları şöyle belirlendi: Ömer oğ-
lu Yakup Olaş ve Mahmut Olaş aileleri, tsa oğlu
Sıddık Olaş ailesi. Tahir oğlu İsa Olaş aiiesi, Vu-
suf oğlu Ibrahim ve Mehmet Olaş aileleri, Meh-
met oğlu Emin Olaş ailesi. tbrahim oğlu Fatih Olaş
ailesi.
Milletvekilleri Irak'a "sığınma"ya hazırlanan
Taşdelen köylülerinden bir hafta süre istediler. Bir
hafta içinde koşullan düzeltmeye çahşacaklarını,
düzeltememeleri halinde köylülerin istediklerini ya-
pabileceklerini söylediler.
Kozakçıoğlu'nun yanıtı
Konuyla ilgili olarak sorulanmızı yarutlayan
Olağanüstü Hal Bölge Valisi Ha>ri Kozakçıoğlu,
Hakkâri Miüetvekili Cumhur Keskin'in sorusu
üzerine Îçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun ola-
yın araştınlması için Hakkâri Valiliği'ne bir yazı
yazdığııu, bir ömeğinin de kendüerine "bilgi" için
gönderilince, Kayadibi mezrasında bir boşalma ol-
duğunu öğrendiğini söyledi. Taşdelen'de güven-
lik kuvvetlerinin uygulamaları ve mezrası, Kaya-
dibi köyünün Irak'a sığınma koşullan anlatılınca
Kozakçıoğlu, "Bu anJatUklannız çok ilginç. Ko-
nuyla daha yakından ilgilenecegim" dedi.
SHP milletvekilleri Keskin ve Atalay yaptıkla-
n açıklamada, "Kayadibi olayı, yönetimin baskı-
lannın inanılmaz noktaya ulaştığını gösteren böl-
gedeki yüzlerce örnekten sadece birisidir. İnsan-
lann artık salt dillerine, kulturlerine değil yoksul-
luk içerisinde sürdürraeye çalıştıklan yaşamlanna
da zincir vurulmaktadır. Bu uygulamalar. totali-
ter devlet uygulamalanyla eşdeğerdir. Bölgede za-
ten yuiardır artan bir yoğunlukla göç olayı var-
dır. Ancak Kayadibi'nde yaşanan göç olayı dlk-
katle incelendiğinde, çok vahim bir durum orta-
ya çıkar. Siyasal yönetim, kendi yurttaşlannın ana-
yasal haklanm korumuyor, bunlan yok sayıyor ve
binlerce yıldır yaşadıklan topraklardan yabancı bir
ülkeye göç etmelerine yol açan uygulamalar yapı-
yorsa, bu çok acıdır; ancak gelinen nokta, üzerinde
önemle durulması gereken bir olaydır. Bu, sonuç
olarak baskıdan kaçıştır" dediler.