26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 EYLÜL 1989 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SİNEMA ATİLLÂDORSAY HAYVANLAR tSMAÎL GÜLGEÇ 'Sanık' gücünü konusundan, öyküsünden alan birfılm Santk (Accused) / Yönetmen: Jonathan Kaplan / Oyuncular: Jodie Foster, Kelly McGillis, Bernie Coulson, Lee Rossi, Anne Hearn / Bir Paramount fılmi / 2 saat (Dünya, Gazi, Sinema 74, Atlantik, As). Insan onuru sayunmada P İ K N İ K PtYALE MADRA Sarah Tobias, daha doğrusu onu oynayan Jodie Foster, sinemasal anılarımızın arasına ve özellikle de kadın kahramanlar galerisinde hiç unutulmayacak bir portre olarak yerleşti bile... Hepimizin "zengin" beUediği ABD'nin aslında hiç de öyie zengin olmayan alt kesiminden, eğitimsız bir kiiçük kadın Sarah... Kırsal yörede, bir "dnsd hoşgörii" topJumunun göz yumduğu kaçamaklarla sefıl yaşamına gelip geçici zevkler katmaya çalışan, garsonluk mesleğinin ve zar zor geçimin tekdüzeliğinden hiçbir zaman resmilik kazanamayan geçici ilişkilerie biraz sıynlmayı deneyen, "Mill'in Yeri" adlı barda cumartesi geceleri "seksi" kılıklar giyip, içki ve marihuanayla kafayı bularak biraz kışkırtıcı davranışlarda bulunmayı, çevredeki erkeklerle flört etmeyi doğal sayan bir kadın... Ama o gecderden birinde, aslında sıradan bir ilişkinin, bir "bir geceiik mccera"nın aldatıcı rahathğıyla sona erebilecek bir serüven, katılanlann denetiminin biraz ellerinden kaçması, biraz karşılıklı teşvik, biraz çıldırtıcı müzik ve özellikle de tüm bu koşullann birleşmesiyle en "uyg»r" toplumlann bile tümüyle bastıramadığı insanoğlundaki "hayvansı" yanın, kolay kolay yok edilemez yabaniliğin patlaması sonucunu getirecek ve genç kadın, bir avuç insanın "fiili eylemi", bir o kadannın açık yüreklendirmesi, daha çoğunun ise yan salondan hiçbir HIZLI GAZETECI NECDETŞEN Jodte Foster (hcar ahMSb Jodie Foster, "Sanık" filminde. gerçekten de rolune zor inanılır bir biçimde uyuyor, Sarah Tobtas ktşiliğinı nerdeyse tijmuyle usöenıyor ve kazandığı Oscar'a ne denlı değer olduğunu kanıttıyor. Davanın ana tanıjjı Kenneth Joyce'u oynayan Bernie Coulson da filmin ılginç rollennden binnde. şeyi fark etmemış olmayı yeğlernesiyle, 3 erkeğin tecavüzüne uğrayacaktır. Sarah Tobias'ın bir oyun masasının üzerinde, 3 erkeğin altında yitirdiği, Amerikan toplumu için zaten önemi olmayan "bekâreti", namusu filan değildir. O, insan olrna onurunu, "insanlık haysiyeti"ni yitirmiştır. Alabildiğine aşağılanmış, çürük ve yara bere içinde kalan bedeninden çok ruhu, kişiliği, bilinci zedelenmiştir. Küçük kadın, "namusunu" değil, insanlık onurunu kurtarmak için bir kadın avukatm yardımıyla amansız bir savaşımı başlatacak, bu "erkelder dünyasT'nda bu "maço toplum"da hiç olmazsa geç kalmış bir intikamı alarak kişiliğinin kalan kınntılarını kommayı deneyecektir. "Sanık", kuşkusuz önemli bir fihn. önemi sinemasal değerinden, sinemasal anlatıma getirdiği yeniliklerden filan gelmiyor. Bu tür savları, amaçlan yok filmin. Jonathan Kaplan'ın yer yer bir TV filmınin anlatım trıiklerine bile itibar etmekten çekinmediği fılmi, asıl gücunü daha çok konusundan, öyküsünden alan filmlerden. "Tecavüz" eylemi sinemada hiç işlenmemiş değil. En son Lamonl Johnson'un "1lık Dudaklar" (Lipstick) filmini anımsıyoruz, ama "Dık Dudaklar" dahil, konuya yaklasan hemen tüm filralerde, tecavuz teması içerdiği toplumsal anlam tabanında değil, kanlı bıçaklı bir "intikam" öykusune zemin oluşturmak amacıyla kullanılmıştı. Gerçek olduğu belirtilen bir olaydan yola çıkan "Sanık" ise, yine kitnı klişelere saplanmaktan kurtulamıyor gerçi. (Guzel mi guzel kadın avukat, hukuk âleminin karmaşık sorunlan, mahkemede atılan görkemh nutuklar, belki biraz gerçekçı olmayan bir "happy end"...) Ama film temelde ve sonuç olarak, çok akıllıca kurulmuş bir senaryonun, Amerikan usulu bir etkileyiciiikle sinemalaştınlmasına dayamyor. Özellikle Sarah Tobias kişiliğinin işlenmesi çok ilginç. Sarah özgür, setbest tavırlı, kışkırtıcı olmayı çok iyi bilen, "aşağı sınıf"tan kuçük kadın kişiliği içinde, seyircinin böyle bir rolde gormeye alıştığı (alıştınldığı) "siilten çıkmış kaşık" pozundaki temiz, masum bâkire fılan değil. özellikle "olav gecesi" davranışları, gerçekten baştan çıkancı, gerçekten "davetkâr..." Ama film "böyle olsa bile" bir tecuvuz olayı bağışlanabilir mi, anlaşılabilir mi, hoşgörülebilir mi sorulannı sonıyor. Ve bir "erkekler dıinyası" olduğu kesin olan dunyamızda, Sarah Tobias'ı suçlamaya yatkın bir zıhniyetin yalnız filmin kışileri veya olayın geçtiği toplumda değil, çok değişik ülkelerdekı (örneğin Türkiye'deki) potansiyel seyirci arasından da çıkabilecegini hesaplıyor. Eminim çıkmıştır. Sarah Tobias'ın "layıgını bukJugunu" düşunenler olmuştur, bizde de dışarda da!.. Ama işte filmin asıl inceliği ve ustalığı, "kışkırtma" öğesinin baskın olduğu böyle bir durumda bile, kuşkusuz yalmz bir erkeğin (bırkaç erkeğin) bir kadına değil, insanın üısana karşı da işleyebileceği en korkunç, en kaba, en bağışlanmaz suçlardan biri olan "ırza tecavuz" konusunda seyircisini tam bir "vicdan ne$aplasması"na, bir düşünme ve tavır alma eylemine çağırması. Film, kusurları ve eksikleri ne olursa olsun, bunu başanyor ve her yıl binlerce kadının başına gelen bir olayı, perdede ilk kez bu. denli açık biçimde sergiliyor, yargılıyor, eleştiriyor. "Sanık", özellikle kadınların görmesi gereken bir fiim... Ama bu konuda "seksist" olmayalım ve bu filmi, kadınerkek ilişkileri konularında kafa yoran erkek okurlanmıza da öğütleyelim. Fodie Foster'in oyununun Oscar'ı ne denli hak ettiğini, daha ödüllerden once filmi Berlin Şenliği'nde izlediğimizde yazmıştık. Fosler, gerçekten de rölüne zor inanılır biçimde uymuş, adeta Sarah Tobias kişiliğini tümuyle ustlenmis. Diğer oyuncuların ve göruntu, muzik çabalanıun da hiç aksamadığı bu film, belleklerimiz ÇtZGİLİK KÂMİL MASARACI Özen Film sahibi Mehmet Soyarslan'ın yanıfc Soyarslan, sinemamn geçirdiği bunalımda, yabancı şirketlehn ve UlP'nin yüksek fiyat politikasının da etkili olduğu görüşünde. Sinemaya yatmm yapın AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAN GÜRSES UIP yöneticisi Mlke Macclesfıeld'le yaptığımız konuşma nedenıyle Özen Film sahibi Mehmet Soyarslan'dan bir mektup aldık. So>arslan, özetle sinemamn geçirdiği bunalımda bir dönemin korsan kasetçiliği kadar, yabancı şirketlerin ve bizzat UIP'nin yüksek fiyat ve paranın tumü ödenraeden gönderilmeyen fılmler politikalannın da etkili olduğunu belirtiyor. Öwa Fünı olarak geçmişte "Ava", "Kıyamet", "Fil Adam", "Gülün Adı", "Misyon", "Bftşka Tannnın Çocuklan", "Ayn Bir Dünya" vb. sayısız filmi, dünya sinemalanyla aynı zamanda ülkemize getirttiklerini anımsatıyor. Soyarslan, öte yandan yaJnız " E . T . " fılminden, yüksek fiyatı nedeniyle 30 bin dolar kadar zarar ettiklerini belirtiyor. "Körö salonlar" sorununa değinen Soyarslan, şirket olarak, yönettikleri tüm sinemalarda gumüşltt perde, dolbystereo, rahat koltuklar gibi şeyleri sağladıklaıını söyluyor. UlP'nin "Biz salonlan kapatmıyoroz" sözünün doğru olmadığını, bu fırmanın belli filmlere belli hafta garantisi isteyerek, uygulamada salonlan kapattığını belirtiyor. Şirketin "Atlas, tnci, Kent sinemalanna film vererek onlan destekliyonu" sözünu hayretle karşılayan Soyarslan: "Ne zamandan beri görevi mal satmak obm bir tüccar, mal satmayı desteklemek olarak nitdiyor?" diye soruyor. İçimden "Ben, Hegel'den günümüze tüm felsefi akımlann, boya üzerine klmyasal bilgilerdon, ortanın üstünde anatomi lafazanhğına, sinema, tiyatro, edebiyat ve hatta opera ve bale üzerine tarihsel evriminden güncel verimlerine, siyasi eğilimlerln üfkemiz ve uluslararası açıdan değişlm, dönüaüm ve dönüm noktalannın kişi, tarih ve yer bildlrmecesine yorum •% bilgiierine, matematik, IngiHz dlli ve edebiyatı, arketMM (antık çağ ve Anadolu ile sınırlı) etnoloji, etlmoloji bilgi, gorgü ve deneyimlerine ve daha sayamayacağım binlerce edinlm, deneyim ve aktüel etkinliğe sahip biri olarak..." diye haykırsam şunlara dıyorum. Ah, ne olası... GARFIELD JMDAV1S ı Stnemaya yatınma çafin. Soyarslan, sinemayı seven herkese, kamu sektörüne, finans kuruluşlanna, bankalara,verli, yabancı film şirketlerine çağnda bulunarak, sinemaya "kâr azdır" diye dusunülmeden yatırım yapılmasını, yeni salonlar açılmasım, studyolar kurulmasım, sinema deyinedeençokpolemıkçi.tarmn genel bir teşvik görmesinibekliyor. tışmacı, kavgaa tavnyla kalacak. T A R İ H T E B U G Ü N MIMTAZ ARIKAN Numberg Ma^/temeSi'nden sonra acılarak^% 1882 'D£ 8UGÛN, ALMAH KıtAK£&Uİ VSILHELM KEITEL ıdam edi/en (kArrEL) DOĞMUŞTU. NAZI LIOERl HİTLER'İN t933' TE ınfazdan Sonra tf<Tlfa4&1 GBUŞ/yt£ G.OZPE SuBAYLAGDAN SlRl aoru/uyor PUR.UMUMA ERJŞEN K£ITBL."E, KtSA SÜ0E IÇIfJOE ALM4N SlLAHU tCUVVETLEGl YuKSEK KOMUmNUĞINOA 8AŞ/CAMUK &ÖGEV/ VEeiLMffT/. 1T.DÛNYA SAvAşı s/eAstK/aA, H/rcee'/A/ EN YAKIN ÇAUŞMA A&CA 22 Eylül Maymiın, efendiliğe soyunıınca Tutku (Monkey Shines) / Yönetmen: George A. Romero / Oyuncular Jason Beghe, Kate McNeill, John Parkow / Bir Fox filmi / 113 dakika (Lale, Süreyya) George A. Romero'nun (doğumu 1940), çizgi roman ressamlığı, ressamlık ve tiyatrodan geldiği sinemadaki ilk (uzun)filmiolan "The Night of the Living Dead Yaşayan Ölülerin Gecesi'ni (1968), kendi adıma korku sinemasımn kolay aşılamaz bir klasiği sayıyorum. Romero, o gun bugündür, aralıklı olarak aynı turdeki filmlerini surdüruyor. Ancak (ülkemizde yasaklanmış olan) "Zombie" adlı yapıtımn dışında, ilk fılminin başansına bir daha erisebildiği soylenemez. ("Yaşayan Ölülerin Gecesi"ni, 20 yıllık bu siyahbeyaz korku klasiğini ise bu türe meraklı bir filmcinin ge YettnekH maynraa Boo 'Tutku" filminde maymun Ella rolünü oynayan maymun Boo, gerçekten yetenekli ve tirtip göstermesini umutla bekli iyi eğitilmis bir hayvan. Zaman zaman filmin baa oyııncularından daha iyi oynadığı bile söylenebilır yorum). rinde deneyler yapan bir yakını, lerin yonetmeninden beklenmeye mini, belli olçude yenıliyor. Yeni filmi "Tutku"yu bir ge ona özel olarak eğitilmış bir may cek türde, değişik ve özgün olma "K'ile" maymunun, finale doğrilim romanından uyarlamış mun armağan ediyor. tnsan bey ya savaşan bir film... Bılimsel bir ru neredeyse "efeadi" kimliğine Amerikalı sinemacı. Filmin başın ninden hucreler nakledilen bu belgeselle sıradışı bir korku/geri burünmesi ve genç adamın, sakatdaki yazılarda belirtildiği uzere, "sıiper maymun", kısa zamanda, lim filmini bir uyuma ulaştırma Iığı içinde "kötü"ye karşı hemen film maymunları eğitmek üzere genç adamın yaşamını olağanüs ya çalışıyor. Filmde maymun El yalnız "zihin gıicu" ile direnmekurulmuş bir enstitunün yardı tü kolaylaştırmakla kalmıyor. la rolunu oynayan maymun Boo si, filme özellikle sonlara doğru mıyla çekilmiş. Bir kaza sonucu Onunla sanki zihınsel bir özdeş (!), gerçekten yetenekli ve iyi eği oldukça ılginç bir gerilim sağlıyor. sakat kalan ve bir tekerlekli san lik kuruyor, onun ısteklerini içgu tilmiş bir hayvan... Gıderek, fil"Tutku", korku/gerilim sinedalyeye bağlanan bir genç adamın düsel olarak algılıyor, yerine ge min kimi oyunculanndan daha iyi ması türunde çok ozgun ve onemli öyküsü anlatılıyor. Vefasız sevgi tjnneye başlıyor. Bu istek, kimi oynadığı bile soylenebilir!.. bir film değil. Ama yer yer ilginç, li, dikkatsiz doktor, otoriter an insanların yok olması doğrultuRomero'nun fılmi, genetık üze yer yer de urkunç... Bu turun mene gibi sevimsiz kişilikler, genç sunda olsa bile!.. rine yapılagelen araştırmalarla, sı raklılanna, tümuyle değılse de adamın yasamıru daha da karar"Tutku"; "Yasayan Ölülerin nemanın gozde temalarından bı belli bölumlerıyle keyıfli dakikatıyor. Bu arada, maymunlar üze Gecesi" ve "Zombie" gibi film ri olan "efendi/ hizmelkâr" ikıle lar geçırlebilır. lütku' belgeselkorku kanşımı sıradışı birfılm HITL£R'fN 6ENELKURMAY BASKANL AZASINO4 YEg ALAKAK, A£t££Rf HAZ£ÇOĞUfJU yÖNE7TL*ıŞTl. DilCT#7ÖgE SON DERECE SAbiK OLUÇU NEPEMİYLE, ToPLU GlBl 8IRÇOK ISAHÇlCE UVGULAAAA /ÇM/ EMİR Tl!SAl/AŞ £OWJUC>A,ALMAMYA'AJ(A1 K4YtrS{z ÇULSUZ TSSL/M OLUÇ 8ELĞES/AJ/ PE YİNE O İMZAL4*1lfTl. KEirEL, NURNBE&£ MAnKEMES/ TAOİ.UM CBZAS/NA TÜRK ve DÜNYA KARÎKATÜRÜNDEN Roberto Fontanarrosa Arjantin
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear