26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 TEMMUZ 1989 PAZAR YAZILARI CUMHURİYET/7 BrükseVden Günah resîm ve Çin falı ların iyi saatte olmasını temenni ederim. Büyüden ve kem gözden korkarım. L'çağa muskasız binraem. FantazmaJarım vardır. Diyalektik maddecilerin ahlak anlayışla bağdaşmayacak temayüller taşırım. Aslında, her şeyin kötü gideceği cuma gecesinden belliydi. Bir kere dolunay vardı ve sabahlamak zorunda kaldım. Haftalık dergide, yeni gençlerin en çok rağbet ettiği dördüncü kitabın "Felsefenin Temel Ökeleri" olduğunu okuyunca da cinlerim başıma toplandı. Felsefeyi ilkel ve çarpıtılmış şablonlarla "armut piş ağzıma düş" biçiminde şeınatize eden, dünyayı ve duşünceyi aklarla karalara, mutlak doğrularla rhutlak yaniışlara bölen Politzer'in, nasıl olup da hâlâ okuyucu bulabildiğine çok hayıflandım. Yirmi yıl öncesine döndum. Sancılandım. Cumartesi sabahı ise Çin burcumun "iş ilişkilerinizde çok dikkatli davranın ve herhangi bir taahhiıt aJtına girmekten sakının" dediğini okudum. Üstelik, burcumun ek elementi olan "metaT'in de tepetaklak düştüğünu fark ettira. Canım sıkıldıysa da gun boyu herhangi bir taahhüt altına gireceğimi sanmadığımdan, vartayı ucuz atlatabileceğimi duşundüm. Öğleden sonra, Su Kemeri Sokağı 37 numarada bulunan Simonson Kütüphanesi'nin her yıl düzenlediği, elden düşme kitap müzayedesine gittim. Katalogdan üç şe>r bellemiştim. Birincisi, Ballivet'in resimlediği, Baron SacherMasoch'un, 1984 baskısı "Kiirklü Venüs"üydü. Daha once kontrol ettiğimde, erotik litografyaların çok iyi durumda olduğunu görmüştüm. tkincisi Pleiade yayımlannda çıkmış Paul Eluard albümüydü. Harcıalem kitabı kelepir fiyatına alabileceğimi düşunuyordutn. Üçüncü ve en önem verdiğimi ise Sade Markizi'nin "Venedik Kerhanesi" oluşturuyordu. Hafif raeşrep kadınlann münasebetsiz pozdaki akuarelleri Couperyn'in fırçasından çıkmıştı. Japon kâğidı uzerine basılmış 250 nüshadan biriydi. Katalog fiyatı ise bedava denecek kadar ucuzdu. Hevesim kursağımda kaldı. Hiçbirini alamadım ve dolandırıl © gün Çinfalımı okuyunca uyanmam gerekti. Ancak falı ciddiye almamamn bedelini ağır ödedim. Sade Markizi'nin "Venedik Kerhanesi" akuarellerini müzayedede alamayınca, yanıma gelen ve bin dolara korsan baskı vaat eden adamın verdiği telefonun mevcut olmadığını, ancak otomatik santralın anonsuyla anlayabildim. HADİ ULUENGİN BRÜKSEL Diyalektik materyalist payesine erişmek herkesin harcı değildir. Benim, tarihi maddecilikle dahi aram nahoş sayılır. Haddimi bilirim. Metafizikçi olarak tarumlanmayı kufür addetmem. Batıl itikatlarım mevcuttur. Sabahları sağ ayağımla kalkanm. Gazetede yıldız falına bakmak ilk işimdir. Dolunayda uyuyamam. Hortlaklara inanırım ve kotu ruh dım. Açık arttırma başladı. Müşterilerin hemen hepsi eski kitap tüccarlanydı. Derhal, mal bulmuş Magribi gibi saldırdılar. Onemsiz eserler hariç, fiyatlar katalog değerlerinin çok ustune çıktı. "Kürklu Venüs"u, aslında pek o kadar fazla olmayan ancak benim ödeyemeyeceğim bir paraya, anasının gözu bir ihtiyar aldı. Akşama, SacherMasoch ile prostaünı tedavi edeceğini düşündüm. Eluard albümü, hanım hanımcık bir kadında kaldı. Sıra "Venedik Kcrhanesi"ne geldiğinde, fiyatlar hemen yükseldi. Ben ilk başlarda epey el kaldırdım. Fahiş bir noktayı geçtikten sonra da ister istemez çekildim. Sade Markizi'nin fantazmalarına, Couperyn'in günah akuarellerine, hiç odeyemeyeceğim bir meblağa,profesyonelliği herhalinden belli bir kitapçı sahip oldu. Cesaret Aaa18 Ocak 1988de oğlunu kacıran haydutları dize getirmek için büyük bir kamuoyu kampanyası başlattı. Çaresiz, sigara içmeye sokağa çıktım. Yanıma birazdan, salonda raslamış olduğum gençten bir adam geldi. Kitap ticaretiyle uğraştığını ve kendisinde "Venedik Kerhanesi"nin korsan baskılan olduğunu söyledi. lstediğim takdirde, ehven bir paraya temin edebileceğini büdirdi. Beni esas Couperyn akuarelleri ilgilendırdiğinden ve orijinal baskı delisi olmadığımdan, hemen kabul ettim. Genç adam, fiyatın yansı olan bin frangı kaparo istedi. Kitabı beğenmediğım takdirde kaparoyı iade edeceği garantisini verdi. Parayı tokaladım ve kartvizitinin uzerine imza attırdım. Sade"yi getirmek için, akşama kendisine telefon etmemi istedi. Zürih'ten Batı Berlin'den Yohsa 'araba, avrat, pusat'nu? Türkiye silah bezirgânlarına kapıyı açarken, ABD'de yapılan araştırmalar, serbest silah satışının suç ve cinayet olaylarını arttırdığım kesin olarak ortaya koyuyor. DOGAN ABALIOGLU~ ZÜRİH Çeşitli kentlerde mağazaları olan Grands Magazins Jelmoii, kataloglarında ünlü tabancaların bazılannı sundu. Gerçi bunlar ateşli silahlar sınıfına girmiyor, bu nedenle denetim dışı sayılıyorlar ama sakıncasız da değiller. Şirket, satışını 18 yaşını bitirenlere yapıyorum savında. Ancak istek fişine doldurulan doğum yılının doğruluğu amaca ters düşebiliyor. 14 yaşındaki Silvan'ın kendine 1966'lı göstermesi, isteğinin postayla gelmesini sağlamış ve evde gürultü kopmuş. Annesinin geri gönderaıe çabası Jelmoli'yle tatsız lartışmalara neden olmuş. lsviçre Ateşli Silahlar Yasası'nın 2. maddesı her türlü vurucu araçlar için belge alınması koşulunu öngörüyor. Gerçeklerinden ayırt edilemeyecek gibi yapılanlara, yakalandıklarında el konuluyor. Hava veya COz sıkıştırmalı olması önemli değil. Soygunlarda aldatabiliyor, göz çıkarıp, kaş yakabiliyor. Hele çocuk ellerde olursa... Saym büyüklerimizce, küçüğü olmaya uğraştığımız Amerika Birleşik Devletleri'nde yılda 20 bin ölüm olayı var. Bu, diğer endüstri toplumlarının birkaç katı. îstatistiklere göre yüzde 60 oranında ateşli silahlar, bunun da dörtte uçünde tabanca kullanılıyor. Ve İngiltere, Japonya örneği satışlar denetim altında tutulursa, sayının çok düşeceği goruşü savunuluyor. Silah pazarlayanlar ise bunun bir kontrol sistemi sorunu olmadığını, o millet bireylerinin karakterinden kaynaklandığını öne sürüyorlar. tşte bu konu, "New England Journal of Medicine"de özellikle doktorlarca ele alınmış. Elma ile armutun toplanamayacağı, eşit olmayanı karşüaştırmayı değil, birbirine benzer koşullarda yaşayan komşu iki ayrı toplumu incelemişler. Seattle (ABD) ve Vancouver (Kanada) örnek seçilmiş. İkisi de Pasifik kıyı kentleri. Coğrafyaları, iklimleri, tarihleri, ekonomileri, halkların öğrenim düzeyi, işsizlik oranı, gelir dağılımı ve dahası beyazların çoğunlukta bulunduğu karışık renk katmanları birbirinin neredeyse aynısı. İncelemelerde elde edilen burgular, gene ayru paralellikte sonuçlar veriyor. Örneğin; hırsızlık, çalma, soygun türieri. Ancak Seattle'deki silahlı soygunlar, 7 kez ölümle noktalanıyor. Gene Seattle'de tabancayla terki diyar kaygısı Vancouver'e göre 5 kat fazla. Bu salt sınırla ayrılmış, ayru dili konuşan iki ayrı ulke toplumunun krimolojisi neden ayrı yapıda sorununu gündeme getiriyor. Yanıt; Kanada'dakine karşıt, ABD'deki kısıtlamasız satış. Sonuç kesinlikle denetim. Fusun Özbilgen'in "Ve İnsanlar" sütununda Turgut Özal'ın elinde Colt benzeri bir tabancayla çekilmiş resmini görünce şaşırmıştım. Daha kısa bir süre once parlamentomuzda ikincı kez, ama demokrasili yaşamımızda ilki olan üzucu bir olay yaşamıştık. Daha sonra Türkiye'den gelen serbest silah ithalı haberleri, bir kaygıyı pekiştiriyor: Yoksa AT yerirte, "otomobil, avrat, pusat" deyip, atalanmızdan bize yansıyan tutkumuzu ılle de sergilemek, silah bezirgânlarına kapıyı aralamak mı istiyoruz? Polonyalı pazarcı GÜLTEKİN EMRE BATI BERLİN Küçücük arabalarla geliyorlar. Arabaların içinde uyuyorlar. Her yere yanlış park ediyorlar. Fiat'ların camlarını sık sık temizliyorlar. Polislere yakalanmamaya çalışıyorlar. Ama her yerde onlar. Kimisinin pasaportuna "Bir daha Bertin'e giremez" damgası basılıyor. Hafta sonu Berlin'ın nüfusu artıyor. Federal Almanya'nın öteki kent ve kasabalanndan, yalnızca Polonyalılardan bir şeyler almak için gelenlerin sayısı giderek artıyor. Kent, öteki plakalı arabalıların hücumuna uğruyor. Küçücük arabalarının bagajlarından spor çantalarını çıkanyorlar. Kakhnmlara, arabalanrun önlerine çantalanndakileri bir bir diziyorlar: Rus malı dürbünler, Çekoslovak yapısı fotoğraf makineleri, tornavida takunları, ağaç oymacılığında kullanılan aletler... Czyusta Wodka Wybrowa'lar, Karnawalewo Wino'lar Carmen şampanyaiar... Kadın bluzları, elişi etekler; çocuk pijamaları, bebe takımlaıı, çocuk çorapları; masa örtüleri... Gumüş yuzükler, bilezikler... Deri çantalar... Kristal kadehler, porselen şekerlikler, yemek takımlan... Çelik çatalbıçak takımları... Gencecik kadınlar, uzun boylu, sanşın erkekler, sıkıntıyla çevrelerini izleyen çocuklar... Devlet kütüphanesiyle filarmoni arasındaki Rus kilisesinin önündeki alanda sergiliyorlar Polonya'dan ya da Doğu Bloku ülkelerden getirdiklerini. Polonyalılar, Berlin'in yeni ko Kristal kadehlerin tanesi 8 mark. Votkalarm şişesi 7 mark. Elişi etekler 10 mark, pazarlıkla 5 marka alınabiliyor. Pazarlıksız sakın bir şey almayın. Türkler biraz Polonyaca, Polonyalılar biraz Almanca ve Türkçe öğrenerek, birbirlerine öğreterek iyi alışveriş yapıyorlar. Kimi uyaruklar Polorryalılardan Akşam, kartvizitin Uzerindeki ucuza alıp, az bir kârla bir başka numaraya telefon ettim. Santralın kayıt bandı, böyle bir numaranın mevcut olmadığı anonsunu yaptı. Polonyalılar, Batı Berlin'in yeni konukları. tşkillendim ve damşmaya basvurHafta sonu Berlin'e gelerek Doğu Bloku'ndan dum. İstihbarat memuru, bu isim getirdikleri malları yere serip pazar kuruyorlar. ve bu adreste herhangi bir aboneFaka Batı Almanyadan Polonyapazarı için Berlin'e nin bulunmadığını bildirdi. frank bastım. Dolandınldım. Bin gelenlerin sayısı giderek artıyor. Pazarın iyi ve ucuz fantazmalar heba oldu. müşterilerinin başında Berlinli Türkler geliyor. Çin falımın dedikleri doğru çıktı. Zaten, felsefenin Georges Politnuklan. Yeni belalar. Hafta sonu tezgâhta, daha kârlı satış da ya zer'den okunmasına hayıflanan ve metafizik addedilmekten utanmaBerlin'in devingenliğine Türk ka pıyor. dınlan da ayak uydurmaya çahşıPolonya'da bir öğretmenin ge yan bir insanın, burcunun söyleyor. Cumartesi ve pazar sabahla liri 2025 mark kadarmış. Hafta diklerine aldırmadan iş taahhudurı erkenden, coğu kahvaltı bile sonu Berlin'de yapuklan satışlarla ne girmesi affedilecek suç değilyapmadan, Türkiye'ye ucuz arma birkaç aylık maaşı doğrultuyorlar di. ğanlar almak için Polonyahların mıs. Ama artık haddimi bileceğim. sergilerine koşuyor. Yalnızca Polonya'nın ekonomik bunalı Diyalektik maddecilerle aşık atTürkler mi?.. Herkes değişik ve mı insanlan başka kapılara mı iti maya kalkmayacağım. Gıinahkâr pahalı olmayan bir şeyler alma te yor, yoksa sosyal guvenceleri olan akuarelleri seveceğim ve kötü ruhlaşına kapıhyor iki gün boyunca. insanlar başka şeyler mi istiyor? ların iyi saatte olmalanna dikkat Gümuş çay kaşığı takımı S Yazın size de Polonya malı bir edeceğim. Bundan böyle, falımın mark. Gumüs bilezikler 1 mark. armağan gelebilir. hilafına hareket edersem iki olsun. Cesaret Ana mafyaya karşı Güney Italya'nın Aspromonte yöresinde adam kaçırmak neredeyse birsanayiye dönüşmüş durumda. Mafyanın kaçırdığı 17 yaşındaki oğlunu bulmak için bölgeye gelen Angela Casella, kendini birzincirle telefon kulübesine bağlayınca, bütün Italya bu cesur ananın öyküsüyle çalkalandı. ROMA Gozleri çukura kaçmış, hafif kamburlaşmış ve kurumuş, 40'ını henüz aşmış, ince bir kadın. Üzerinde poplin bir pantolon, uzun gür saçlannı arkada toplamış ve boynundan bir zincirle kendini telefon kulübesine bağlamış. Elinde, "Oğlum Cesare Casella, 17 aydır böyf; bağlı" diye iri puntolarla yazılmış bir ya21. Adı, Angela Casella. Ya da Aspromonte yöresinde anıldığınca "Cesaret Ana." "Cesaret A n a " 18 Ocak 1988'de kaçırılan oğlu Cesare'yi kuzeyde, refah Italyası'nın merkezlerinden Pavia'daki evinde beklemekten usandı ve çizmenin ucundaki Calabria'ya dek indi. Oğlunu yeniden kucaklayabilmek için 1,5 milyar Türk Lirası fıdye Roma'dan NİLGÜN CERRAHOĞLU azımli kadın, sonunda Cesare'yi ödemek dahil, her yolu deneyen kaçıran haydutları dize getirmek için buyuk bir kamuoyu kampanyası açtı. Amacı korkmadığını, yılmadığını ve unutulmayı kabullenmediğini, vurgulamaktı. Angela Casella, devletin erişemediği dağlık CalabriaAspromonte yöresine tek başına geldı. Ndranghetta'nır. yuvalandığı Sicilya Adası ile kesişen İtalyan yanmadasının bu en uç noktasında, farklılığını vurgulayan Kuzeyli aksanı ile hemen dikkati çeken " a n a " Casella'yı Locri kenti sakinleri ilk gun yadırgayarak uzaktan uzağa incelediler. 'Bu yörede' Ndran^hetta adını alan mafyanın pençesındeki Locri kentinin meydanında küçük bir Kanada çadırı kuran "Cesaret Ana" onüne bir dayanışma def Atina'dan Böbrek kıizi ve basketbol sevinci Atina sokakları birden klakson sesleri ve zafer çığlıklan ile dolunca, bir an, acaba Papandreu öldü de YDP'liler kutlamaya mı çıktı diye düşündük. Ancak Yunan basket takımı Avrupa yarıfinalinde Sovyet takımını yenmiş, YDP ve PA SOK'lular birbirlerine sarılmışlardı... Oysa daha birkaç gün öncesinde, kent meydanında toplananlar, karşı partinin bayrağını oto pencerelerinden dalgalandıranlara fena halde girişiyorlardı. YDP'liler PASOK'lulara, PASOK'lular YDP'lilere karşı adeta bir ölüm kalım mücadelesi veriyordu. STELYO BERBERAKİS ATİNA Yunanistan'da iki pazar once genel seçimler oldu. Hiçbir parti mutlak çoğunluğu saglayamadı. Hükümet krizi doğdu. Bir pazar once, yanı geçen pazar, Yunanistan'da hükümet kurulana kadar geçici başbakanlık görevini yürüten PASOK lideri Andreas Papandreu bobrek krizi geçirdi ve kaldırıldığı hastanede komaya girdi. Papandreu'yu taparcasına sevenler hastanenin avlusundan bir an olsun aynlmadılar. Aynı Papandreu'nun genç sevgilisi Dimitra'nın 70 yaşındaki sevdiği siyaset adamının baş ucundan ayrılmadığı gibi. Milli basket takımı finali oynadığı Yugoslavya'ya yenildi. Papandreu'nun tedavi gördüğü Atina Devlet Hastanesi'nde toplanan "fanatik" PASOK taraftarları bu arada Papandreu'yu ziyarete gelen sağcı siyaset adamlarını "pataklama" da dahil oldukça tartaklamıştı. Hükümet kurulamıyordu. Kriz sürüyordu. Aynı hafta içinde Atina Havaalanı'na iki uçak indi. Bu uçaklar, Yunanistan'da en çok izlenilen "The Bold and The Beatiful" Amerikan dizisinin en beğenilen iki yıldıanı getirmişti Atina'ya. Yunanlı kızlann yüzde 99'unun "ftşık" olduğu Ron Mos ile Yunanlı erkeklerin tümünün "âşık" olduğu Joanna Johnson iki ayrı Yunan yayın organı tarafından davet edilmişti. Güzel Joanna sol eğilimli "tkones", yakışıklı Ron da sağ eğilimh Eleftberos Typos" Gazetesi'nin konuğu idi. Atina Havaalanı o gün ana baba günü gibiydi^Hollywood yüdızlarımn kalacağı Hilton ve Ledra Marotte otellerinin önü hınca hınç doluydu. Yaş ortalaması 17 olan genç kızlar Ron'dan imza almak için yanşıyordu. terı açtı. Defteri imzalayan kentin komunist belediye başkanı Angelo Strangio'nun ardından, once meraklı gençler, arkadan da yerlı kadınlar etrafta toplanmaya başladılar. Yuzlerinde güneş ve yorgunluğun izlerini taşıyan kadınlar, ilk anlann şupheciliğini yenerek "Cesaret Ana"nın eirafında gerçek bir dayanışma halkası oluşturdular. Kara yas giysileri içinde yaşlılar, Cesaret Ana gibi avurtları vaktinden once içeri goçmuş genç kadınlar, Casella'nın elini sıktılar, kendi oğullannın dertlerini anlattılar ve "Oğlun için birşe> >apamayız, ama üevam et. Bu savasta yanındayız" dedıler. Butun bunlar, italyan Neo realızmini konu alan bir filmin sahneleri değil, Angela Casella'nın oykusü, İtalya'da çoğu kez duşterı geride bırakan gerçekleri dile getinyor. Içişleri Bakanlığı verilerine gore, son 17 yıl içinde italya'da 600 kişinin kaçırıldığı goruluyor. 1968 yılına dek çobanların yaşadığı Sardunya Adası alanıyla sınırlı olan bu kaçırma olaylarının giderek Calabria'ya taştığı ve '70'lerde ülke çapında bir "sanayi dalı" haline geldiği anlaşılıyor. "Anoniın şirket" gibi "anonim kaçınnalar" adıyla anılan bu olgu, gene de en çok ttalya'nın en az gelişmiş yöreleri Sardunya ve Calabria'yı etkiliyor. Her iki yöredeki dağlık arazi, seyrek nüfus ve yolların erişılmezliği, yörenin insanlarıyla hükümet arasında gerçek bir uçurum açıyor. Bir hâkim, idareci ya da polis mensubu için buralara gonderilmek surgunle eşanlama geliyor. Casella olayının geçtiği Calabria'daki uçsuz bucaksız, vahşi ve gizemli Aspromonte yoresi, ltalyanca'da "acı daglar" anlamına geliyor. Geçen on yıllarda Aspromonte'deki nufusun 2/3'u ABD'ye ya da Avustralya'ya göç etmiş. Geri kalan 2.500 kişiden de 400'u yargılanmış, 150'si şüpheli, 80'i de gözaltında bulunuyor. Çoğu işsız olan bu nufusu "adam kaçırma sanayisi" besliyor. Kaçınlanların çoğu, lojistik nedenlerden öturü kentin az ötesindeki çadırlarda ya da yer altına kazılan hucrelerde tutuluyor. Genellikle kiliselerin çanlarını ya da kent otobuslerinin kornalannı duyabilecek uzaklıkta serbest bırakılacakları gunu bekliyorlar. Sureklı vırajlarla dağlara çıkan 112 numaralı karayolu hemen hemen yalnız adam kaçırma trafiğine sahne oluyor. Bu dağlara kaldırılanlar ıçın fidyeler, kurbaıiın ailesi tarafından haydutlara bu karayolu üzerinde odeniyor. Aylarca boyunlanndan zincirle bağlanarak alıkonulan kurbanların çoğu gene kaçırıldıklan bu yolda ozgurluğe kavuşuyorlar. Bir kulağı kesilen Paul Getty'den tanınmış mucevherci Bulgari ailesi mensuplarına dek pek çok unlu zengıni hedef alan "anonim kaçırmalar"da çoğunlukla kurbanın organlanndan bıri kesilerek aılesine yollanıyor. Fidyenin odenmesiyle kaçırma olaylarının 3/4'u "mutlu son" yani serbest bırakılmayla sonuçlanıyor. İşte Cesare Casella'nın annesi de, oğlunun bu 3/4 içine girmesini umuyor. Mart ayından beri, oğullanndan hiçbir yaşam işareti almayan Casella ailesine telefon eden haydutlar, şımdı "Pal>açoluğu bırakıp, geri kalan 7.5 mil>arı odeyin" diyorlar. İtalyan devleti, ana Casella'ya Calabria'yı bırakıp, evıne dönmesini tavsiye edıyor. Aspromonte'ye, dünyanın don biı yanından gelen basın mensuplarına, de\letin yokluğundan yakınan "Cesaret Ana"ya devlet, bu kadar gürultu koparmamasım, kendisini uzmanların eline teslim etmesini salık veriyor. Aştrı reklamın, haydutları ürkutup, oğlunu öldürmelerine yol açabileceğinı soyluyorlar. İtalyan Başbakanı ve liderler ise Casellalar'ın >azdıklan tunı mektupları yanıtsız bırakıyor. Fakat Ndranghetta'ya karşı, tek başına mücadele eden "Cesaret Ana" >ılmıyor. "Oğlumu almadan Calabria'dan donmeyecegim" dıvor. Bu tip oykuleı karşısında artık nasırlaşan İlaKaıı kamuoyunu gunlerdır meşgul eden Angela Casella'nın oykusu, dığerlerine benzemiyor. Papandreu'nun komaya girdiği geçen cumartesi gecesi bir meslektaşm evinde yemek yiyorduk. Hava sıcaktı. Atina'nın eğlence merkezi olarak bilinen Plaka semtine çok yakın olan bu evin terasından gece aydınlanınca daha görkemli gorunen Akropolis harabelerini seyredip yemeğirnizi yiyorduk. Yıldızlardan yansıyan ışıklar adeta karanlığı yırtarcasına aydınlatıyordu sessiz geceyi. Aniden klakson sesleri duyuldu. Ardından havai fişekler. Halk ana caddelere, sokaklara dökülmüştü. Adeta bir bayram havası yaşamyordu. Aklımıza ilk gelen şey, "acaba Papandreu'ya bir şey mi oldu" sorusu oldu. Hepimiz gazeteciydik. "Acaba" dedik. Papandreu hayata gözlerini yumdu da, sağcı Yeni Demokrasi partililer "bayram mı yapıyor". Bu herkesin aklına gelen soru işareti bir iki saniye sürdü. Çünkü bütün gazeteciler bir hafta önceki seçim havasında yaşanan gerilimi, partililerin fanatik sloganlannı, itişmc kakışmaları henuz unutmamıştık. Ve duşunce refleksi olarak aklımıza bu soru gelmişti. Ancak hemen ardından "yahu kim öliir de böyle bir bayram havası yajanır" mantığını çıkarmış olmamıza karşın, herkes telefonların başına koşmaktan kendisini alamadı. Meğer, Yunan milli basket takımı Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda Sovyetler'i yenerek ilk dorde girmiş ve fınal maçını oynamaya hak kazanmış. Sporsevenler de sevmeyenler de işte bu galibiyetten ötürü o gece Atina'da bir bayram havası yaşatmıştı. Sağcılar ile solcular birbirlerinin hangi partiden olduklarım bilmeden sarılıp kucaklaşıyorlar, öpuşüyordu. Oysa daha birkaç gün öncesinde kent meydanında toplananlar, karşı partinin bayrağını oto pencerelerinden dalgalandıranlara fena halde girişiyorlardı. YDP'liler PASOK'lulara, PASOK'lular YDP'lilere karşı adeta bir ölum kalım mücadelesi veriyordu. Aradan birkaç gün daha geçti. Papandreu böbrek krizi atlatlı Uani ve Papandreu PASOK liderınin fırtınalı aşkı, Yunanistan'da seçim sandıklarını da derinden sarstı. Teker teker ya da ekip halinde x ART DİREKTÖRLEI#^ REKLAM YAZARLARfl ŞTERİ TEMSİLCİLERİ ***• , Doğrudan Haluk Mesci'ye telefon edin: İ4İ 53 39 f1 STEPHANE GRAPPELLİ Afişler 1.500 TL'den aşağıdaki adreslerde satışa sunulmuştur. CUMHURİYET KİTAP KULÜBÛ: Türkocağı Cad. No 3941 Cagaloğlu x M.\RKOM/ LEO BUKNETT M0DA SİNEMASi: Bahariye Cad. KADIKÛY KARYA KÜLTÛR MERKEZİ: istanbul Cad. No. 83 BAKIRKÖY (Adliye karşısı) NOT: Cumhuriyet Kitap Kulübü üyelerıne indirımlıdır. "The Bold and The Beatiful" dizisinin 350. bölumu gosteriliyor. Oysa ABD'de 649:su gösteriliyormuş. Dizinin içeriği Dallas ve Hanedanlar gibi jetset yaşam, bebek yüzlü artistlerin aşk maceralarından oluşuyor. Yalnız bu dizinin bir özelliği biraz daha "insancıl" olması. Irzına geçilen bir kızın verdiği mücadele ve ırz düşmanlarının bol para ardında kendilerini suçsuz göstermesi. tki kadına birden âşık olan yakışıklı erkeğin geçirdiği buhran. Ve bunun kadınlann üzerinde etkisi vs..vs.. Bu arada Joanna, Amsterdam üzerinden Atina'ya gelirken, valizleri Amsterdam'da yaptığı aktarma sonucu Atina'ya gelemedi. Joanna için Atina'nın ünlü Kolinaki Meydanı'nda gece geç saatlerde özel olarak açılan bir butik bir gardırop dolusu giysi hediye etti. Ron ise Atina'nın dev süpermarketi "Lambropulos"ta hayranlan için imza gunune gitti. Ancak izdihamın bolca olması sonucu Atina'nın ana caddelerindeki trafık karıştı. Amerikah iki yıldız bu gordüklerine inanarruyordu sanki. Gazeteler bu iki yıldıza gösterilen aşırı ilgiyi yorum sütunlarında eleştirirken Papandreu'nun komaya girdiği günkü gazetelerin on sayfası çok ilginçti. Papandreu'nun buyük bir portresi altında, "başbakan komada." yazısı. Hemen altında Joanna ve Ron'un birer fotoğrafı ve ön sayfanın dığer bir yerinde milli basket takımının Avrupa ikincisi olduğunu müjdeleyen haber başlıkları, oldukça çeİişkiliydi. Aynı seçimlerde alınan sonuçlar gibi..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear