Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 TEMMUZ 1989 PAZAR KONUĞU CUMHURÎYET/15 DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel: Türkiye'nin hedefi demokrasi olmalı PAZAR KONUĞU 2000'li yıllarda Türkiye'nin çehresi nasıl olacak? Nasıl bir demokrasi, nasıl bir yönetsel yapı, nasıl bir uluslararası ilişküer sistemi bekliyor Türkiye'yi? Süleyman Demirel, "Türkiye'nin önündeki hedef demokrasiair" diyor. "Bizim temsili demokrasiye bile geçemediğimizi" söyleyen Demirel, dünyanın temsili demokrasiden katıhmcı demokrasiye geçtiğini belirtiyor. da başka maddeler geür. Ve 141142. maddderin içeriğine bakmak lazım. Bunlar olmasın diyelim. Ama 14. madde var oldukça başka şeyler olacaktır. I H İ ^ m i O zaman 14. maddeye rağmen 141142. maddeler daha demokratik hale geiirilemez mi? Güncel iç politika konusunda, erken genel seçimin yapılması gerektiğini yineleyen Demirel, cumhurbaşkamnın halk tarafından seçilmesi yolundaki görüşünde de ısrar ediyor. Ali Sirmen, DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel'le Ankara'da güncel politikayı ve 2000'li yılları konuştu. Getirilebilir. Ama yine tümüyle kaldırmaz. Yani çünkü bugünkü konu 141142 ve 163 ortadan kalksın konusudur. Bence onların kalkmasından önce gelen 14. maddedir. Türkiye'de bugün bu tartışmayı yapanlar birbirlerini anlayarak yapmıyorlar. Lazımdır diyenlerle değildir diyenler birbirlerini anlamıyor. Çeşitii yargılar yükleniyor. Oysa konu doğru tartışılabilmeli. Var olan birtakım korkuları kaldıracak biçimde toplumun ikna edilmesi veya topluma güven verilmesi gerekir. iirde katılımcüık konusuyla da ilişkili olduğu için sormak istediğim bir nokta var. Türkiye'nin idari yapısı eskimiş, geçmişin geride kalmış koşullanna göre oluşturulmuş. Bu yapının yeniden yapılanması, illerimizde, ilçelerimizde halkın kendisorunlarına doğrudan sahip çıkabileceği daha az merkezci bir sistemin getirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Yani gelecekte merkezı otorıteden yerel kuruluşlara yetki transferi söz konusu olabilir mi? Evet, zaten çağ bir taraftan katıhmcı derken, öbür taraftan desentralizasyon yani ademi merkeziyetçilik diyor. Yetki dağıtımına muhakkak gidilmesi lazım. Bugünkü il genel meclislerinin belediye meclislerinin, köy heyetlerinin falan, bütün bunlar seçilmiş organlar, daha çok yetkilerinin olması lazım. Ve bölgelerin meselelerini daha çok kendi bünyelerinde halletmeleri lazım. 55 milyonluk Türkiye'yi Ankara'dan idare etmeye calışıyoruz, bu mümkün değildir. Onun için senelerce biz idari reform uzerinde durduk. İdari reform sadece burokrasinin kırtasiyeciliğe boğulmadan işlemesi değil. Aynı zamanda taa Van'ın kazasının küçük bir tapu işi için Ankara'lara kadar gelmesine sebep olmamaktır. O birtakım şeyler oralarda halledildiği zaman, vatandaşın mühim olan meseleleri, devletle olan meselelerin hallinde bugünkunden daha çok tabana inmek lazımdır. İşleyen devlet diyorum. İşleyen devlette birtakım tanzimler lazım ki efıkasite dedikleri olay, etkinlik sağlansın. Rasyonel, israfa kaçmadan çalışılsın. Sentralizasyon israftır, başka bir şey değil. Bırakalım halk kendi meselelerini kendi çözsün tartışsm, bakalım nasıl tartışıyor, nasıl doğru kararlar çıkıyor ortaya. SÖYLEŞİ ALİ SİRMEN ~~~~~~~IZIZIIL Daha önce de soyledim. Bir düzeni kaldırmışlar yerine tümüyle yeni bir şey koymuşlar, onu da tam koyamamış. Gerçekçi demokrasinin ne sistemini koyabilmiş ne de kurallarını koyabilıniş. Epeyce eksiklikler var. Her şeyi inkâr anlamında söylemiyorum, ama epey eksiklikler var. Şimdi evvela hür, adil, eşit seçim için yeni bir seçim yasasına ihtiyaç var. Bakınız bugün dünya katılımcî demokrasiye geliyor temsili demokrasiden. Biz henüz temsili demokrasi içinde bile değiliz. Bugün uyguladığımız rejim, halkın bir siyasi iktidan meydana çıkarmak için vasıta yapılmasından başka bir şey değildir. İstikrar tek başına anlam taşımaz. Hem istikrar olacak hem temsil olacak. Çünkü temsilolmayanyerdeistikrar zaten olmaz. Ikinci kısma geliyoruz. Pek çok noksanlar var da bu arada bana göre ikinci meclisi kaldırmak da hatadır. Parlamento bir fabrika değildir, her gün kanun çıkarsın. Kanunlann parlamentoda daha iyi incelenmesi, birinci mecliste unutulan şeylerin senatoda görüşülmesi yararüdır. Gerçi sistemi geçmişte pek iyi işletemedik. Bazı şikâyetlerimiz oldu. Ama dediğim gibi, bunları düzeltirdik ortadan kaldırmak yerine. Ama biz ne yapmışız? Tek meclisten cift meclise geçmişiz, sonra yine tek meclise dönmüşüz. Bana göre henüz cumhurbaşkanmı da yerine oturtabilmiş değiliz. Cumhurbaşkamnın yetkileri konusunu biraz daha açıklığa götürmemiz laamdır. Temsili demokrasi yerine katılımcî demokrasi diyoruz, çağ oraya gelmiştir. Katıhma demokrasinin en kestirmesi başlangıcı cumhurbaşkanını halkın seçmesidir. Bunun yani sıra aslında siyasi partilerin gençlik kollarından kadın kollarından sıyrılmış olması da yanlıştır. Gençlik için siyasi parti bir okuldur. Ve \Efendim, iki binliyıllara doğru Türkiye'nin yapısal sorunlarmı ele almadan önce, dilerseniz bugünün Türkiyesi'nin bir saptamasmı yapalım. Türkiye'nin hedefinde hürriyetçi demokrasiyi, bütün kurum kavram ve kurallarıyla gerçekleştinnek ve kalkınmış zengin bir ülke olmak vardır. Yapılacak olan bunların ikisini birlikte gerçekleştirmektir, birbirinden ayırmak değildir. 1989 Türkiyesi'ııi baslangıç alırsanız bu hedefe giden yolların önünde acaba hangı engeller vardır? Bu engelleri görmezden gelerek iki binli yıllar hakkında bir tahminde bulunmak veya birtakım bilgileri, düşünceleri, hayalleri veya beklentileri sergilemek mümkun değildir. Bugünden çıkamazsak zaten hedefe varamayız. BugUn önumüzde birtakım engeller vardır. Bu engelleri aşmadan hedefe varamayız. Bu engelleri soylemek de bana göre düne saplanıp kalmak değildir. Dünden kurtulamamışız ki. Dün size saplannuş, dün ayağımza batan bir dikense, bunu çıkarmadan ileri gidemezsiniz ki. O bakımdan bunun değerlendirmesini yapmak istiyorunı. Türkiye çoğulcu bir demokrasiyi, kuvvetler ayrılığı prensibine dayanan bir sistemi kurup işletmek istiyor ve bunu ayakta tutmak istiyor. Türkiye'nin aşağı yukarı 40 senelik gayreti budur. Çoğulcu demokrasi bir hürler manzumesidir. Hür secime dayalı, bir hür parlamento, bir hür muhalefet, bir hür basın, bir yargı organı, hür sendika, hür ürüversite, hur meslek gruplan. Bütün bunlann, bir ahenk, uyum içerisinde işlemesi gerekir. Bunlann bir tanesi tek başına anlarn taşımaz. Hepsinin beraber var olması halinde işleyen rejimi bulmuş oluruz. îşleyen rejim ve işleyen devlet bunlar birbirinden aynlmaması gereken farklı kavramiardır. Ama durum ne olmuştur? İşleyen devlet diyerek, işleyen rejim feda edilmiştir ve Türkiye'nin siyasi kadroları tahrip edilmiştir. Sanıyorum ki en önemli sorun siyasi istikrardır. Çünkü her şey siyasi istikrara bağlıdır. Fakat Türkiye siyasi istikrarsızlığı siyasi istikrar uğtuna getirmiştir. İstikrar uğruna istikraı sızlık getirilmiştir. ıŞımdi anayasa tartışmasına geliyoruz. 1960'tan beri bu tartışma sürüyor. Bunun nedeni de anayasaların ulusal uzlaşma sonucunda değil de, şu ya da bu tarafça çıkanlmış olması. Şimdi Türkiye'de ulusal uzlaşma dışında, 1982 Anayasası 'nı nasıl aşacağız? Önce milletin gerçek iradesine dayanan bir meclis çıkmalı. O meclis çıktığı zaman şu olur: Seçime gidecek partiler halkın önüne çıkarak "şunu yapacağız, bunu yapacağız" derken bir anayasa projesi koyarlar. Bu projelerle halkın önüne çıkarlar. Ve eğer bir parti başarı sağlar meclise gelirse, anayasayı da değiştirecek gücü de varsa, bana sorarsamz eğer, oturur diğer partilerle konsensüs arar, "Ben halkın onüne gittim, şu neticeyi aldım, ama gelin bir uzlaşmaya varalım" der. Uzlaşma bulabileceği yerler vardır. Onları geçirir. Bulamayacağı yerler vardır. Onlar biraz zaman alabılir. Onda da gene uzlaşma arar. Hayati önemdeyse, "ben halktan oy aldım, bunları yaparım" der. Hatta bir daha referanduma gider. Yani mutlaka karşısında bir buyük muhalefet varsa onlan çiğnemeden yapar. Başka bir yol bilmiyorum doğrusu. •••HŞı'mcT/ istersenız biraz da 2000'U yıllara doğru bakalım. 2000'li yıllara bakarken Türkiye'nin hedefi ne olmalıdır? Bence Türkiye'nin birinci meselesi hür demokratik düzeni kurabilmesi, işletebilmesi. Türkiye bir işleyen rejimi başarabilmelidir. Şimdi yine işleyen ekonomiyi başarabilmelidir. Butün bunları yaparken de devlet mutlaka laik sosyal hukuk devleti karakterini muhafaza etmelidir. ir de çoğulcu deiAİştiniz. Evet, demokrasi dediğim zaman onu kastediyo SÜLEYMAN DEMİREL hparta'nm lslamköyü'nde 1924'te doğdu. İTÜ Insaat Fakültesi'ni bitirdi. Elektrik Etüd tdaresi'nde çalıştı. Menderes hükümeü döneminde DSt Genel Müdürlüğu'nde bulundu, I962'de Adalet Partisi'ne girdL İki yıl sonra genel baskanlığa seçildi. 1965'te Isparta milletvekili seçildi ve partisı çoğunluğu kazandığt için Basbakan oldu. 12 Eylül'ün ardmdan 16 Ekim 1981'de kapaıılıncaya kadar AP Genel Başkanlığı yaptı. Hamzakoy'da gözetim altında kaldı. Biiyuk Türkiye Partisi'ni destekledi. Bu parti kapatılmca, Zincirbozan'da zorunlu ikamete tabi tutuldu. Doğru Yol Partisi kurulunca destek verdi ve daha sonra genel başkanlığına seçildi 1987 seçimlerinde DYP'den Isparta milletvekili seçildi. Bir de tabii Türkiye'de yargının bağımsızlığı kesinlikle gölgelenmemeli. Yani bugüıı hâkimlerin tayini üzerindeki mekanizma fevkalade kaygı vericidir. Ve Türkiye'de 85'te mahkemeye gittim biliyorum, pırıl pınl hâkimleri var Türkiye'nin. Ama bu hâkimler bence bağımsız kalabilmelidirler. Yargısı işlemeyen, yargısı bağımsız işlemeyen bir devlet düşünülemez. Ve savunma hakkı tabii. Savunma hakkı kemaliyle işlemeyen bir devlet düşünülemez. Yine söylüyorum suçu olmayan kişi suçlu sayılmamalıdır. İkincisi suçsuz ceza olmaz tabii eninde sonunda ortaya çıkıyor. Fakat soruşturma sırasında ceza verme gibi olaylar artık eskilerde kalmıştır. Yani soruşturma sırasında yapılan muamelenin bir ceza haline gelmemesi lazımdır. Yargıdaki en onemli olaylardan biri budur. Kyasi parti gençlik için okuldur. Partilerin gençlik ve kadm kolları kaldırılmamahydı. Gençliksiz siyasi parti olmaz. Üniversite ile siyasi parti arasındaki irtibat koparılmıştır. 'u tabii tutukluluk durumunu da içerıyor Tutukluluğu da içeriyor, işkenceyi de içeriyor. Eziyeti de içeriyor hepsini. ani avukatın ilk andan itibaren müvekkitinin yanında bulunması... Bunlann yollan belli. Bunları biz keşfediyor değiliz ki. Başka ülkeler bunları bulmuş, onlar hangi >olu takip ediyorlarsa o olmalı. Şimdi bakıyorsunuz adamı yakalıyorlar, o ülkelerde, "sen suçlusun diyorlar, ama ifade vereceksen aleyhinde kullanılabilir, istersen avukatına damşmadan verme." Tabii bunlar bana sorduğunuz sorunun ilk ayağı, ikinci ayağı da ekonomik ve sosyal konular. Ekonomik alanda Türkiye kalkınmasını sürdürebilmeli, istikrar içinde sürdürebilmeli, kalkınmasmda devamlıhk olmalı ki, önümüzdeki 10 sene içinde bir yere varabilmeli. Benim duşundüğüm onalama yüzde 6 veya 7 civarında bir kalkınma hızı, arasında bir nüfus artışı \e adam başına 3 bin dolar gelir seviyesine ulaşsın. 3 bin dolar civarında adam başına gelir seviyesi ve 3 bin kilovat saat civarında elektrik enerjisi çıkarabilmeli. Ve sanayileşme problemi var. Bugün sanayileşmenin durdurulmuş olması en önemli problemlerin başında geliyor. %58*i toprakta çalışan, kazancını topraktan kazanan bir toplum zengin bir toplum olamaz. Bu l %58'lerin Vo2Olerin aşağısına indirilmelidir hedef. Ve tabii gelir dağılımı düzeltilmiş bir toplum. Gelir dağıhmını düzeltmek derken yoksulluk sınınnın altında kalmamış milyonlar. Bu yoksulluk sınırı asgari ücret falan değil. Ve bir de bugün %50 civannda olan sosyal gü\enliği %100'e çıkarabilmiş bir toplum. Mesela ben gidiyorum bakıyorum, kasabalara falan, o kasabadaki halkın "Vo9O'ı hastaneye gittiği zaman parasını kendisi ödemesi lazım. Bu durumda tabii ki, daha çok şehirleri olacak Türkiye'nin milyona gelmiş birçok şehri olacak o zaman. İki binli yıllarda şehirleşmenin gerisinde kalmamış bir Türkiye olmalı, urbanizasyon fevkalade önemli hale geliyor. Ve bugün aşağı yukarı dekar başına 182 kg. buğday ureten Türkiye, misal olarak söylüyorum, tarımdaki randıman meselesine hiç olmazsa 3 bin kg. ureten Turkiye haline gelebilmeli. Olay burada. Ve sanayileşme dediğim zaman rekabet gücu olan mallar çıkaran Türkiye 100 milyar dolara yaklaşmış ticaret hacmi olan bir Türkiye'ye varabilmek lazım. Ve en önemlisi de eğitim ve sağlık hizmetlerini çok daha düzeltmiş bir Türkiye. Herhalde okuma çağına gelmiş, çocukların °?olO'unu yükseköğrenime gönderen Türkiye bunu <tt>20'lere çıkarabilmeli. O •"olO'un bir bölümu de açıköğretimde zaten. Şimdi televizyonda bir program var, orada çocuklara soruyorlar, "senin kaçıncı tercihin burası?" diye. "78'inci tercihim" diyor. Daha birinci tercihim diyene çok az rastladım. Çocuklan istemedikleri istikamete sokmuşuz. Daha başlangıçta kuskün insaıılar >etiştiriliyor. Türkiye bana gore Avrupa'nın dışında kalmamalıdır. Zaten bugün Türkiye'nin alışverişinin onemli kısmı Avrupa iledir. Ve Türkiye'nin Avrupa'ya entegre ohnasının olayı da ekonomik entegrasyon olayıdır. Yani kendi ekonomisini rasyonel hale getirmek. rekabet gücunu kazanmak, kendi kendisini zenginleştirmek içindir. Yoksa kendi yukünü birisinin sırtına vurmak, zenginlerin sırtından beslenmeye devam etmek, daha çok yardım koparmaya devam etmek, bence gurur inciticidir. Biz mutlaka Avrupa'nın bir parçası olmalıyız, ekonomik olmalıyız. Onların erişmiş olduklan rasyonel ekonomiye, erişmiş olduklan refah düzeyine ulaşmamız. lazımdır. ISMARLAMA REJİM tKKKtMAcaba bu durum istikrarı demokrasinin normal kurallan içınde aramamakıan mı doğuyor? Evet onu söyleyeceğim zaten. 1983 rejimi güdümlü olacağına serbest olsaydı, aslında güdümlü bile demek doğru değil, ısmarlama olacağına serbest olsaydı, bugün yaralannın bir kısmını sarardı. Aslında Türkiye'nin bugünden yanna uzanan veya geride kalmış baş meselesi siyasidir. Ve Türkiye, bu meseleyi anlamadıkça "efendim, siyaset olmadan da ekonomi olur, sosyal meseleler çözülur" diyorsa bu yanlıştır. Siyaseti hiçbir şeyden ayıramazsınız. Siyasetin kotülemesi 12 Eylül'le berabeı gelmiştir. 12 Eylül siyaseti kötüledi, parlamentoyu kötüledi, demokrasiyi kötüledi, anarşinin sebebini, demokrasi ve hürriyet saydı ve sendikayı, üniversiteyi kötüledi. Halbuki bunlar demokrasinin aynlmaz, • vazgeçilmez lazımlanydı. Olmazsa olmaz cinsinden lazımlanydı. Şimdi tezat şuradadır: Bir hürler manzumesinden şikâyet ediyorsunuz, bu hürler manzumesini kurmak için. O zaman ne oluyor? O zaman kendinizi ısmarlama bir rejime veya güdüme götürüyorsunuz. Türkiye siyasi partileri kapatmasaydı, bu yaralan coktan sarardı. Efendim, mesele şu kı bugün bastığınız yer sağlam değil. Önce onu sağlamlaştınn. Türkiye'de siyaset rayına oturmadıkça iki binli yıllara bakmak mümkün değil. Öyleyse Türkiye'nin birinci sorunu siyasidir diyorum. Siyasi meseleyi de halka çözdürmek lazım. 8Î seçimleri halkın hür iradesiyle yapılmış seçimler değildir, 87'yi de öyle saymak munıkün değil. Depolitize bir halktır. 87'ye kadar Türkiye'de depolitize bir halk vardır. Halk hiçbir şeyi konuşur değildi. Devletin tek taraflı radyo televizyonu beyin yıkamıştır. 86'ya kadar Türkiye'de sıktyönetim vardı. Hatta bugün bile Turk halkının bir kısmı olayları doğru olarak bilmiyor. WKIBBBiraz önce çizdiğiniz tabloya yani sıkıyönetime ve depolitizasyona karşın halkın %80'e yakm bölümu demokrasiye geçmeyi öneren partilere oy verdiğine göre sorun tabanda çözülmüş demektir. Şimdi sorun bu istenci yaşama geçirmek galiba, öyle değil mi? AmıpaMan kopamayiz DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, Türkiye'nin Avrupa'nın nusunda "Her turiü işkence son bulmalı, sanıklar ilk polis soruşturmasından ıtibaren avukatbir parçası olduğunu söyluyor ve "Avrupadan kopamayız" diyor. Demirel, insan hakları ko lanyla birlikte olmalı" diye konuşuyor. (Fotoğraf: Rıza Ezer) gençler siyasi partının zermnine vurup kırmak için lazım değildir. Bu yanlıştır. Yani gençliksiz siyasi parti olmaz. Üniversite ile siyasi parti arasındaki irtibat koparılmıştır. Üniversite profesörü bir siyasi partinin kollannda yer alabilmelidir. Ve işçi meselelerine geliyorum. Gerçekten bizim işçilerin örgütlenmesi olayım ILO standartlanna çıkarmamız lazımdır. Tam şu anda tartışılıyor. Avrupa'da ne çeşit haklar tanıdılarsa biz de tanımalıyız. Korkarak demokrasi olmaz. Ve ben aslında memurların da sendikal haklara sahip olmalarına taraftarım. Ve meslek kuruluşlarının bugünkü haliyOnu ben de düşündüm. Ama bunu söylerken cumhurbaşkamnın yetkilerini de düzenlenıek gerektiğini belirttim. Yani iki tane hükümet varmış gibi bir durum olmaz eğer yetkilerin neler olduğunun iyi bir tarifı yapılırsa. Çünkü devletin tekliği asıldır. Biz daha uzun süre başkanlık sistemini yapamayız. Bizde birleştirici unsur olan bir devlet başkanı lazımdır. Yani parti mekanizmasından sıyrılmış olmalıdır. Yani bizim halkımız saygı gösterecek bir devlet başkanı ister. O bakımdan halk seçsin diyorum ve halkın "Vo5O'sinden fazlası, %50+ l'i seçsin diyorum. Ve bugünkü sistemde cumhurbaşkamnın ne olduğu belli değildir ki, isterse istediği dakikada müdahale eder. Benim arkamda %50, W 0 halk var demesine bile gerek yok. Yani Meclis seçtiğinde de aynı şeyler olabilir. Geçmişte de olmuştur sürtüşmeler. Ama eğer yetkiler belirlenirse bunlar aşılır. WHMBBGeçmişteki sürtüşmelerden söz ettiniz. Acaba, bu sürtuşmelerin bir nedeni de Türkiye'de siyasi yaşamda ulusal uzlaşma alışkanlığının olmaması mı? Türkiye'de örneğin istikrardan söz ediliyor hep, koalisyondan korkuluyor. Koalisyon veba gibi korkutacak demokrasiye karşı bir çozüm mü? Hayır, aslına bakarsanız, millet iradesinin üstünlüğünü kabul ettikten sonra sandığın tek partiye iktidarı vermesi veya koalisyon sonucunu vermesi sizin elinizde değil. Halk koalisyonu istemiyorsa kendisi karar verir ona, tek partiyi çıkarır sandıktan. Ama illa tek parti çıkaracağız diye Mussolini'nin 1924'teki kanunu gibi oylann %25'ini alan meclisin üçte ikisini alsın demeye gerek yok. rum. Hür demokrasi dediğim zaman plüralizmi kastediyorum. • • • • â u r a f / a bir şey sormak istiyorum. Bizde çok partili rejimle çoğulculuğu birbırine karıştırıyorlar. Hani çok ensırümanla alaturka çalıp da sonra çok sesli miizik yapıyoruz diyorlar. Oysa yaptıkları çok enstrümanh tek sesli miizik. Bizde çoğulcu sistemde ozde bazı eksiklikler var galiba. Tabii var. Aslında bizde halkın kafi sesi yok. Ve onun için göçüyor, göçtüğü zaman da halk kendi HALK REDDETTI Halk meseleyi çözmuş. Halk şayet iktidar olmasaydı, bu zamana kadar eriyip gidecek olan bir siyasi partiyi kendisini 1983'tçn başlatan, 83 öncesini inkâr eden bir siyasi partiyi ustelik de 83'ten önceki yelpazeyi inkâr eden " 4 cereyam birleştirdim" diyecek kadar siyasi düşunce farklarını inkâr eden bir siyasi partiyi tasfiye kararı almıştır. Dört siyasi akımı birleştirmek tek parti demektir. Oysa çok parti, bu partiler kabili cem olmadığından (toplanabilir olmadığından) dolayı vardır. Birden fazlayı lüzumsuz sayan düşünce demokrasiyi de inkâr eder. Çoğulcu demokrasiyi inkâr eden düşünceyi halk tasfiye etmiş, 26 mart gelmiş halk bunu tasfiye etmiş, ama elinden iktidarı alamamış. Halk il genel meclislerinin 67 ilde yalnız 1 'ini bırakmış, öbürlerini bu iktidann elinden almış. 55 belediyeden 54'ünü almış. Ve eğer seçim bugün tekrarlansa küçük belediyeler kasabalarda falan daha da çoğunu alacak. Hal böyle olunca halk bugün siyasette şaşkın vaziyettedir. Kafasında sorular vardır. Bakıyor ve diyor ki "Ben bir irade koydum. Ama bu iradeyi tanımayan bir siyasi iktidar var ortada." "Halk bana 1992'ye kadar iktidar verdi" demek seçimin manasını anlamamaklır. •izim, işçilerin örgütlenmesi olayım ILO standartlanna çıkarmamız lazım. Avrupa'da ne çeşit haklar tanıdılarsa biz de tanımalıyız. Korkarak demokrasi olmaz. Ben aslında memurların da sendikal haklara sahip olmalanna taraftarım. le kendi üyelerinin sorunlarını konuşmaları bile onlan mahkemelere götürmüştür. •ugün dünya katıhmcı demokrasiye geliyor temsili demokrasiden. Biz henüz temsili demokrasi içinde bile değiliz. Bugün uyguladığımız rejim, halkın bir siyasi iktidar çıkartılması için vasıta yapılmasından başka bir şey değil. Temsil olmayan yerde istikrar zaten olmaz. reyine sahip çıkamıyor. Halkın siyasi partiden başka organı yok. Siyasi partiler de çabuk goçüyorlar. Siyasi parti kapanıyor. Kimse de "tıeden kapattın" demiyor. Ben halkın hakları hakkında bilinçlenmesini, haksızlığa karşv çıkabilecek, medeni mes.ru olan, canlı diri hareket gücu olan baskısı olan bir kamuoyu meydana getirilmesi ve bu arada meslek kuruluşlarının da bir miktar daha ağırlıkh olmasını duşünuyorum. Bunlann içinde zaten dernekler de var. "Efendim her kafadan bir ses çıkıyor" yerine "bırak herkes düşündüğunü soylesin" ortamma gelmek istiyoruz. Bu arada basının, lelevizyonun çok önemli fonksiyonu olduğunu ve universitelerifı mutlaka suskunluktan çıkabilmesi, konuşan bilim adamları olması lazım geldiğine inamyorum. Yani çoğulculuğun şartlarını öyle gorüyorum. B, 141, 142... I Yani Mussolini kanununa gerek yok diyorsunuz HALK SEC1NCE Evet efendim. Şimdi istersenız önümüzdekı yapısal sorunlara değinelim. Örneğin siyasi partilerden söz ettiniz. Bir siyasi partiler yasası var. Bu yasa katılımcî çoğulcu bir demokrasiyi sağlıyor mu? Yani bugünku siyasal durumu aşsak bile elimizdeki dUzenlemelerle yasalarla, kurumlarla anayasayla iki binli yıllara gidebilir miyiz? Ifii/ arada cumhurbaşkanını halkın seçmeMussolini'nin seçim kanununa gerek yok. sınden soz ettiniz. Başkanlık sistemi dışında kökünü Weimar Anayasası'nda bulan, bugün de Fransa'da B B B H A ' O A U Mussolini'den açılmışken, bir de yiuygulanan başkancı dediğimiz sistemde oluyor bu. ne Mussolini'den alınma şu ünliı 141142 var.. Ama Fransa'daki sistemin de ne olduğu tam belli değil ve bu ısmarlama sistem Fransa 'daki uzun demokratik gelenek sayesinde yuniyor. Şimdi cumhurYalnız o ayrı bir konu. Onun bugünku anayasabaşkanını halk doğrudan seçerse, o zaman o cumdaki 14. madde ile yakından ilgisi var. Yani 141 hurbaşkanı Meclise ve hükumeıe donüp "halkın 142'yi bu 14. maddeden soyutlayarak konuşmak %80'i benim arkamda" diyebilir. mümkün değildir. 14. madde varsa 141142 kalksa ••••/^Aı efendim, AT'den çok söz ediliyor, herkes de üyeliği istiyor da A T'nin ne olduğu buraya kattlmanın ne anlama geldiği, nasıl değişiklikleri içerdiği iyice kavranıp halka anlatıldı mı? Hayır, anlatıldığını sanmıyorum. Her gun bunlan konuştuğumuza gore, konuşanlann da çok fa?la bilgi sahibi olduklannı sanmıyorum. Oysa bu meseleler daha derinine ıncelenmeli ve her mesele gibi halka anlatılmaltdır