01 Aralık 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3Q HAZÎRAN 1989 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 HKIIU SEVEMA ATILLA DORSAY KIM KIME DÜM DUMA DOHJM \k bebtk aritbahrmdan aklma Sonra da/rnactem btr hedtye ah Amerikanfilm şirketlerinin Türkiye'deşube açması sinemaalanmm kızdırdı a/dm. bvnvn Evet, yabancı serraaye gelıyor. Ekonomik politikasının ternel ilkesi yabancı sermayeyı getirtraek olan bir ulkede, sinema alanına da yabancı sermayenin gelmesine kızmanın, bundan kaygüanmanın bir anlamı var mı? Siz eloğlunun parasım ulkemizde yatırım yapmak için kullanması yönünde görülmemiş kolaylıklar saglayacak, onu yaldızlı davetiyeyle çağıracaksınız; yabana sermaye, turizmden bankacılığa, buyük kent altyapı yatmmlanndan silah sanayiine, her alana dalacak. Sinema alamnda ise yabancı sermayenin s'sini gördünuz mü feryada başlayacaksınız!.. Bunun en azından gerçekçi olmakla bir ilgisi var mı? ABD sermavesi öcü mü? sy Sonra, bvnm da Bogart, BeHe Davis, Errol Fiynn, Joan Crawford vb. efsaneleri, "Casablanca" mitosunu, sayısız unutulmaz fllmi yaratmışlardı. Warner Bros, Turkiye'de aynca son dönemin yeni, ama çok başanlı şirketi Touchstone'u ve yine Hollywood'un devlerinden Walt Disney'i de temsil edecek. VVarrtCT Bros'un veya bir buyük Amerikan "major"unun ülkemizde "buro açması", yani kendi fılmlerini doğrudan doğruya getirterek dağıtması, ne anlam ifade ediyor? Seyirci açısından bu öncelikler yeni, yepyeni filmlerin sıcağı sıcağına getirilip gosterilmesidir. UIP, "Yağmur Adam ı Oscar'ın henıen ertesinde vizyona sokarak büyük başarı kazanmıştır. Warner Bros ise Oscar adayı "Tehlikeii tlişkiler"le işe başlamakta, hemen ardından "Roger Rabbit'i Kim Yok Etmek lstiyor?", "Cocktaü", "Full MeWarner Bros, Hollyvvood'un tal Jacket" gibi popüler nimlerı en eski ve en önemli yapımcı fir planlamaktadır. malanndan biri. Artık yaşamayan Aslında Amerikan şirketlerinin Jack, Sara, Albert ve Harry VVar Turkiye'ye dolaysız olarak gelip ner kardeşler, 1923 yıbnda temel yerleşmesi konusunda gösterilen lerini attıkları dev şirketle, yıllar duyarlılık, son derece haklıdır, yeboyu Hollywood'un en kaliteli rindedir. Çünkü sinerna alamnda filmlerinden bir bölUmünü, "sos yabana sermaye, diğer alanlardayal içerikli" yapıtlan uretmişler, kine benzemez. Bu, kimi ulkeler Yabancı sermaye geliyor ve buyük Amerikan şirketleri, ünlu deyimiyle "major"lar, Turkiye'de kendi dağıtım gösterim burolannı açıyorlar. Bir grup dev Amerikan şirketinin (MGM, UA, Paramount, Universal) örgutü olan UIP (United International Pictures), başı çekti ve ulkemizde bir büro açtı, "Dokunulmazlar" ve "Yağmur Adam" filmleritu getirip gösterdi. Şimdi de Warner Bros adlı "major", kendi bürosunu açtı. Aslında VVarner Bros, 1987 kasım ayında bürosunu açmıştı, ancak bu büro, yalnızca video alamnda etkinlik göstermek niyetindeydi. Firmanın Turkiye Genel Mudurü olan Şevket Gözalan'a, daha o zaraan bunun yetersiz olduğunu, VVarner Bros çapında bir şirketin Turkiye'de (veya herhangi bir ulkede) sinemayı es geçerek yalnızca videoya yönelmesinin yanlışlığını belirtmiştik. Aradan gecen zaman içinde, Warner Bros temsilcilerinin ülkemize gelerek sinemalann durumunu, seyircinin canlanan ilgisini, özellikle lstanbul Sînema Festivali'nin görkemli heyecanmı yerinde gördükleri ve bunun uzerine, sinema piyasasına girmeye karar verdikleri bildiriliyor. PIKNÎK PtYALE MADRA Ülkemizde buro açan VVarner Bros, geçen yılm popüler ftlmlerinden Stanley Kubrickin "Full Metal Jackeflni önümuzdekj dönem Türkıye'ye getrmeyı planlıyor. de göruldüğü gibi ulusal kültürü ve onun çağırruzdaki en yaygın ve etkili dışavurumu olan ulusal sinemayı köstekleyebilir, giderek ciddi biçimde tebdit edebilir. Amerikan kültürü, zaten TV'den büyük ekrana, içtiğimiz CocaCola'dan giydiğimiz BlueJean'e dek her yerde "haar ve nâzırdır". Bir de sinema piyasasını tümuyle Amerikan "major'Merine terk ettiniz mi, kendi filminize salon ve seyirci bulamaz hale gelebilirsiniz. Ancak bu, madalyonun bir yüzüdür. Ama tek yüzü değil. Öbür yüzünde şu gerçek yatmaktadır: Amerikan sinemasıaın var olmadığı, ürünlerinin gösterilmediği hiçbir ulkede, sinemacılık varlığını sürdürememektedir. Amerikan sineması, parlak, gösterişli ve dünya çapında tanıtımı yapılan rdmleriyle, her ulkede sinemacılığın lokomotifidir, motorudur. Türkiye'de sinema piyasasının bunalıma girdiği dönemler, hep Amerikan filmlerinin çeşıtli nedenlerle getirilemediği dönemlerdir: örneğin 197475Merde yaşanan "büyuk yozlaşma", yalnızca TV'nin ilk çıkışıyla degil, buna koşut olarak 1974 Kıbns müdahalesi sonrası Turkiye'ye uygulanan Amerikan ambargosuna, Amerikan film şirketlerinin de katılması ve ülkemize bir sure ABD etiketli filmin uğramaması sonucu doğmuştur. Çunkü sorun, çok genelde iıısanlarda özellikle de genç kuşaklarda sinemaya gitme alışkanlığının yaratılması ve surdurülmesidir. Bunun için de Amerikan filmlerinin parlak hasadı, "olmazsa olmaz" bir gerekliliktir. Geçen mevsimde tüm gençleri salonlara koşturan "Dirty Dancing", "Moonwalker", "Salsa" veya tum kuşaklara seslenen "VV'all Street" veya "Yagmur Adarn" gibi filmlerin sinemacılığımıza yaptıkları katkılar yadsınabilir, yeşerttiklerı umutlar görmezlikten gelinebilir mi? Bu filmler getirilip gösterilmeseydi, bunlann yerine gösterilecek ucuz filmlerin veya yerli yapımlanmızın aym ilgiyi görebileceği mi düşünüluyor? Önemli olan, seyirci ilgisinin canlanması, salonlann rantabilite kazanması, "sinemaya gitme" denen olayın (yeniden) toplumsal alışkanhklanmız arasına girmesidir. Turkiye'ye gelen Amerikan sermayesi, buna yardımcı olabilir. Hele ulkemiz yatınmcılarının sinema konusunda yıllardır sürup gelen kör davramşı yanında, bu sermayenin yapacağı olumlu ışler olabilir. Bu konuda, Şevket Gozalan'ın sözlen arasında yer alan kimi başlıklar ve "Turkiye'ye yeni sinema salonları kazandırmak", "Turki>e'>e paket liste degil, >alnızca kaliteli filmler getirmek", "getirtici yuzdesini azaltarak aradaki farkı, sinemalann yenileştirilmesi ve modernlestirilmesine harcamak koşuluyla sinema salonu sahibine bırakmak", "yaz mevsiminde de birinci vizyon filmler çıkmak", "kaliteli Turk filmkrine VVarner Bros dagıtım garantisi \ererek bunlann dünya dağıtımını sağlamak" gibi sloganlar, son derece ilgi çekicidir. Evet, Turkiye'ye sinema alamnda yabana sermayenin gelmesi tumüyle karşı çıkılacak bir olay değil. Bızim güdük ve kapkaççı sermayemizin kısırlığı, bunu zaten kaçınılmaz kılıyordu. Bu gelişin Türk sineması için de uzun vadede en iyı sonuçları vermesiyse, devletin konu>a eğilmesi ve kimi denetim önlemleri almasıyla sağlanabilecek bir diğer konudur. HIZLI GAZETECİ NECDET ÇtZGİLtK KÂMtL MASARACl Uluslararası video günleri Turkiye'de ilk kez 2630 ocak tarihieri arasında TÜYAP'ın düzenlediğı Müzikavizyon 1990 kapsammda uluslamrası video günleri düzenlenecek. Avrupa'daki bu tür festivallerin arasında yer almak ve Ortadoğu'ya dönük yeni bir video platformunun oluşumunu sağlamak amacıyla gerçekleştirilecek video gunlerine seçilen filmlerle toplam 10 saatlik bir gösteri programı oluşturulacak ve Video Günleri sırasmda seyircitere sunulacak. Turkiye'de ilk kez bir Lluslararası Vid*o Gnnteri gerçekleştirilecek. TÜYAP tarafmdan 2630 Ocak 1990 tarihieri arasında dılzenlenecek olan Murikavisyon 1990 (I L'luslararası Mnzik, Televizjon, Fotograf ve Sinema) Fuan çerçevesinde gefçekleştirilecek l lusJararası Video Ganleri. Avrupa'daki bu tur festıvallenn arasında yer almak ve Ortadoğu'ya dönük yeni bir vkleo platformunun oluşumunu sağlamak amaçianru gudüyor. Tum video yapımlarma açık olan Vıdeo Günlerı'ne 1985 ve sonrasmda, VHS ve UMatic lo»oand ve PAL ststemle {220/50) gerçekleştinlmiş tum vıdeo fihtuen katılabilecek. Bu filmlerin uzunluğu 20 dakıkayla sınırlanmış bulunuyor. Katılacak eserlenn secimı için, Türkiye'den Demirtaş Cejhua, Almanya Berlin'den Ahmet Doğan ve Kade Schacfın oluşturduğu 3 kişilik bir jun kuruldu. Böylece hem ülke içinden, hem de dışardan yapımlann katılabüeceği vıdeo günlenne seçıien filmlerle Toplam 10 saatlik bir gösten programı oluşturulacak ve Video Günleri sırasmda ziyaretçılere sunulacak Kaulacak vapımlann Tuı iuye'de TÜYAP Tam Fuarcıük Yapım A.iy. Saglaro Fikir Sok. No 19. F^entept lstanbul adresme, Almanya'da tse ARARAT Medkoproduküon Bergmannslr. 9 9 * DBerlin 61 adreslerme 1 Eylül 1989 15 Ekım 1989 arasında göndenlmeleri gerekı\or. Ulkeauzde ilk kez şapılacak 1. l'luslararası V ideo Gânlen ıçm fazia bilgı almak ısteyenlenn. vukarda venlen adreslere yazmaları gerekiyor. AĞAÇ YAŞKEN EĞİLtR KEMAL GÖKHAN GVBSES AMfifi TikKATU 01 HAl 60larda Ifeşilçam estetîğî TV'de "Dünya Sinemalarından" kuşağında iziediğimiz "Lale Sokağı" kendi mantığını çok iyi kurmuş, keyifle izlenen hoş bir fılmdi. Ama bizim için asıl sürprizi tipik bir 1960'lar Yeşilçam fılmi izleme duygusu oldu. Demek ki 1960'lann Yeşilçam'ı sinemada biraz geç kalmış bir dünya kurmasını, bir estetik yaratmasını bilmişti. Fransız şiirselgerçekçiliğinin, ltalyan yeni gerçekçiliğinin kmntılanm, biraz da Amerikan sinemasının anlatım özelliklerinin katkısıyla, sonuç olarak oldukça bizden, yerli bir duyarhhğa ulaşmasmı bilmişti. TVnin (yaz dolayısıyla tatile girecek olan) "Dünya Sinemalanndan" programı, aslında ne iyi duşünülmuş, ama ne talihsiz bir program!.. Son haftalarda bu programda yer alan "San Lorenzo Gecesi"ni knşa çevrilmiş haliyle izlemek zorunda kaldık. Geçen hafta gösterilen Rene Clair'in "Lale Sokağı" ise nedense jeneriğinden yoksun olarak oynadı. TRT bu, hikmetindec sual olunmaz!.. "Lale Sokağı"nı izlerken, kendi adıma surekli 1960'lann Yeşilçam filmlerini andım. Bu tarz bir sinemadan, diğer bir deyişle ünlu "şiirsel gerçekcilik"in son kalıntılarından ne denli etkilenmişti Yeşilçam!.. Ablak yüzüyle kaba saba, ama altın kalpli serseriyi oynayan Pierre Brasseur, kuşkusuz biraz "Fareler ve tnsanlar"ın Lenny'siydi. Ama onu izlerken gözümun önünde 1960'ların Setnih Sezerli'si, Suphi Kaner'i, Ahmet Tank Tekçe'sı ve diğerleri canlanıp durdu. Rene Clair'in artık gerçekçiliği pek geri planda kalmış, şiirıyse biraz sulandınlmış anlatımı, tam bizim seyircimize (o dönem seyircısine) göre bir kıvam tutturmuştu. \AÎ "Lale Sokağı"nın sinemamızı en çok etkileyen, doruk noktası belki de " Ü ç Arkadaş" olan sayısız dolaylı / değildi. "Lale Sokagı"nın gösterdiği kenar Paris semtinde geçen aslında oldukça melodramatik bir öykuyu anlatıyordu film... Bir kanun kaçağj, birlikte oturan biri müzisyen iki arkadaşın evine sığınıyor, kibar ve soylu tavırlan, kendine guveni, şıklık ve zarafetiyle "berduş" ve bencil Juju'nun tüm hayranlığını kazandıktan sonra, Juju'nun umutsuz bir aşkla sevdiğJ genç kızı tavlayıp onun parasıyla kaçıp kurtulmayı kuruyordu. Durum melodramatikti, duygularla oynamaya alabildiğine uygundu. Rene Clair'in kişileriyse, sokak çekimlerinin getirdiği gerçeklik duygusuna karşın, pek inandıncı sayılmazdı: Juju'nun saf insancıllığı, müzisyenin habire tıkırdattığı gitan ve şarkı söylemesi, dur durak bilmeksizin sokaklarda koşan çocuklar!.. 1960'lann Ortıan Günşiray'ı havalarında bir "kibar serseri"yi oynayan Henri Vidal, masum genç kız, "iğfal" ve bunu izleyen kaçınılmaz "ceza"... "Lâle Sokağı", kendi mantığını çok iyı kurmuş, keyifle Menen hoş bir filmdi. Ama bizim için asıl sürprizi, tipik bir 1960'lar Yeşilçam filmi izleme duygusu oldu. Demek ki 1960'lann Yeşilçam'ı, sinemada biraz geç kalmış (en azından 1950'ierde kalmış) bir dunya kurmasını, bir estetik yaratmasını bilmişti. Fransız şiirsel gerçekçiliğinin, ttalyan yeni gerçekçiliğinin kmntılanm, biraz da Amerikan sinemasının anlatım özelliklerinin katkısıyla, sonuç olarak oldukça bizden, yerli bir duyarlığa ulaştırmasını bilmişti. Bizim de "lale sokaklan"mız vardı kuşkusuz ve bunlar, belki de Yeşilçam tarihine daha geniş, kapsamlı ve anlayışlı bir bakışın ozlemini çekiyorlardı. "Lale Sokağı" ve 1960'lann Türkfilmleri GARFIELD JBt DAVIS . NE. >EN ON m '"Cr t "H Y~ ^ V 510 U 30 Haziran 1811'DE BU6UM, AME&KAN BASININOA, TARİHTE BUGUN M€MTAZ YENGBÇ.ADAM OLDURMUŞ! B« KÜÇÜK Bfe HASEG. Ç GÖ&e, JDHM HALL AOLI giG iÇÇl, HUME f/B4D PENEN YEROEKİ KIYIOA PENİZlN ÇEKtLMESİNDEM yAEAISLAUlP KABUKUI HAVi/AMLAR TOPLARICEH, SİR K4YANIN * VU6UUDA GÖROÖĞÜ İRj YENGECl MAfC ISTEM/ÇTİ.ANCAK, YeNGEÇ LA/ZıyL/i yAMLADtĞl ELi B ADAMIH MÛCACEJFSt SONUÇ 77. PENIZİN MET H APAMtN BO6£/UU4£(UA A/EOEA/ OLMÜÇTU.. SÖZ HOK1USU H4SEJS <OPÜ/2Û ECCEN7TZ/C Ç ) Ü A/E A*UA/M/çr7QS2o).. TÜRK VE DÜNYA KARİKATÜRÜNDEN dolaysız yeniden çevrimi yapılan Meh)dr»utlk bir Aykfi Başrollerini Pierre Brasseur ve Dany Carell'ın payfaştığı' Lale Sokağı'nda Parıs'ın kebir film olması, hiç de şaşırtıcı nar mahalle semtlennden bınnde geçen oldukça melodramatik bir öykü anlatılıyordu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear