Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Meğer bizim oruçlu surücu uyuyormuş o sırada. Görenler var. Benım gibi yaralananlar sürucuye bağırmağa başladılar Adam sadece "Kader" deyıp duruyordu. "Kaderde varmış". Onun oruçlu olmasına mı kızarsın, yoksa kader anlayışına mı? Deliye döndum. ölmeden evvel ölecektim nerdeyse. Kınk önemlı mi? diye sordum. Gani Girgin: Kaynamasını bekleyeceğiz, dedi. Geçmiş olsun. Istirahat et, keyfine bak, sinirienme, dedim. Dostum bu kez busbütün köpurdu. Ne dinlenmesi, gece uykumun arasında davul sesı ile uyanıyorum. Kime şikâyet ettimse bir yanıt alamadım. "Demokrasi var" dıyorlar. Esk? âdetmis, karışılamazmış... Yahu sahura kalkmak isteyenin saatı var, kurar saatini, uyanır vaktinde. Sonra burası hastane. "Davulun sesi uzaktan hoş gelir" sözünun ne yanbş olduğunu bu kez çok iyi anladım. Bitip tukenmek bılmiyor. Sonra bunun beklemesi de var, ha çıktı, ha çıkacak diye. Işkenceden başka bir şey değil. Gani Girgin başucundaki kitaplann arasından bır gazete kesiği çıkardı. Yeni bir konuya gıreceğını anlarnıştım. O nedir? diye sordum. Yeni ANAP hükümetinin Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek'in butçe goruşmeleri sırasında, Plan ve Bütçe Komısyonu'nda ve TBMM Genel Kurulu'nda milli kültur sorunumuzla ilgili olarak yaptıği konuşmalar bir kitapta toplanmış. Elindeki gazete kesiğini gösterdi. Tercüman gazetesinde bu gazeteden yapılan alıntıları okudum. Sana da okuyayım. Bak dinle, neler diyor bu yeni bakan. "Çağdaşlaşma ve demokratikleşmenin temel şartlarından biri olarak, aydın ve bürokrat kadrolann, kendilerinı milletin ustünde görüp milli kultüru horlamaktan vazgeçmelerı ve Turk milletinin Müsluman olduğu tarihi ve sosyolojik gerçeğini kabul etmeleri, demokrasinin ise mutlaka din istismarcılığı ve laiklik simsarlığından kurtarılması..." Gani Girgin durdu. Ne anladın bu sozlerden, dedi. Kabataslak bir şeyler anlar gibi oldum, dedim. Gani Girgin surdurdu. Bakan, Nilufer Göle diye birirun "Muhendisler ve Ideoloji" adlı bir kitabından da şu ahntıyı verıyor: "Türkiye'de demokrasinin tam anlamıyla gerçekleşmesi için, aydınlar tarafından tslam kultürünun meşruiyet planına aktanlması lazımdır." Ne demek "meşruiyet plaru?" Duıe yasak mı kondu? Yoksa bu kitabın yazan "meşruiyet" derken "şeriat"ı mı söylemek istiyor? Yeni bakan bu sözleri TBMM'de ne diye okuyor? Anlayamıyorum. Kimse de kalkıp sormuyor mu? Gani Girgin: Dahası var, diye surdurdu sozunü, yeni bakan "evrensel kultur" lafını kullananlara da kızıyor, "evrensel kultür" dedikleri, Batı külturünün ülkemizde uygulanmasuıdan başka bir sey değümiş, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Batı klâsiklerini yurt dışında icra ediyorsa "evrensel kültür"culer buna "milli kültürumüzun tarutma faaliyeti" diyorlarmış. Bu sırada arkadaşımın doktoru odaya girdi, tanıştık. Gani Bey, gözlemlerine ve belgelere dayanarak konuşuyor, değil mi? dedi. Sonra ekledi: Ne yaparsınız ki, benim görevim onun bacağını iyileştirmek, oteki dertlerine bir çare bulamıyorum. Sonra dostumun nabzım dinledi ve derece koydu. Bana da kalkıp gitmek duşmıiştu. 12 MAYIS 1989 Ölmeden Evvel MELİH CEVDET ANDAY Gani Girgin'den bir mektup aldım, hastanede yatıyormuş, "Gel de görüşelim" dıyordu. Sağlam adanıdır, "Ne oldu buna" diye duşunerek hastanenin yolunu tuttutn. Bir kaza, otobus kazası; Konya'ya gitmiş, oradan dönerken bindiği otobus bir kamyonla çarpışmış... Gani Girgin, sol bacağı sargılar içinde, sırtüstu yatıyordu yatakta. Kısaca anlattı durumu. Konya'da ne ışin vardı? diye sordurn. Gani Girgin: Kızlar içın ayrılan otobusleri görmeğe gittim, dedi. Hiç şaşmadım, böyle gariplikleri vardır. Tarihi bir dönemin karakteristik olayını yaşamak içın, diye açıkladı Gani Girgin. tnanılmaz bir şeydı bu, gözumle görmek istedim. O otobusu ilerde muzeye kaldırmatı. Bu gidişle karma otobusler muzelik olacak, dedim. Gani Girgin: Sizin gibiler konuyu alaya alırsa elbet öyle olur, dedi. Başortusu konusu da, döndü dolaştı, bir demokrasi tartışmasına çevrildı. Ne imiş, herkes istediğı gibi davranabilmeli imiş. Konya'da k o nuştuğum bir hoca da bana öyle dedi: "Madem demokrasi var, karışmayalım." Ama iş bu kadarla bitmiyor ki! Gene o hoca, benim "Kadının başı açık olursa namusu mu bozulur" demem üzerıne, "Allahın emri bu, saçırun bir telini bile gösteremez" yarutını verdi. Kısacası, tartışma şuraya gelip dayanıyor: Kur'an peygamber Muhammed'ın sözleri midır, yoksa Allahın kelâmı mı? Allahın kelâmi ise biz hepimiz ona karşı gelmiş oluyoruz. Işte Humeyni bu mantığa dayanarak, gönul rahatlığı ile öldüruyor insanları. Bu konuyu tartışamıyorsun. Bugun başörtüsünü demokrasiye sığmarak savunan dincilerin taktiği ortadadır: tşine yaradığınca demokrasiyi savunur gönınecek, sonra onu da dine aykın bulup kaldıracak. Neden? Demokrasi Allahı inkâr edenlerin sığmağıdır diyerek. Balıkesir lisesinin bahçesinde kızın elini tuttu diye müdurun hışmına uğrayan öğrenci olayına bakalım: Mudur, "Mübarek Ramazan giinü" diye kuplere biniyor. Demek demokrasi içinde şeriatın kuralları işleyecek. Konunun bamtelı buradadır. Ben sadece onlan özgür bulmakla kalmayacak, şerıat kurallanna da saygı göstereceğım. Hem de demokrasi gereği olarak. "Sen de bana saygı göster" deyince, yanıt hazır, "AJlahın emrinden çıkamam." Sinirlenmişti. Kaza geçirmişsin, sinirlenme, dedim. Bunlan başka zaman da konuşabiliriz. Sonra konuyu değiştirdim. Sen şimdi bana kazayı anlat. Gani Girgin anlattı. Konya'dan kalkarken otobus sürücüsüne sordum, "Istanbul'a kaçta vanrız?" dedim. Adam kaşlanru çata, "Orası betli olmaz, Allahın işi" dedi. "Yahu" dedim, "kalkıs saati bellı değil mi? Allah ona karışmıyor da varış saatine mi karışıyor?" Adam bu kez dayılandı, "Onıçluyum, beni kızdırma" dedi. Başkalan da toplanmıştı yanımıza, dayak yemekten kurtuldum nasılsa. Hareketimizden iki saat sonra da bir kamyonla çarpıştık. PENCERE Bizim Polisimiz... Bizim Babıâli çok "kıyak" bir yerdir; gazeteci milleti burada yaşar. Gazeteci deyıp geçme... Herkes gazetecıden korkar; kim olursan ol, tetikte duracaksın; gazetecıyı kollayacaksın; çünkü gün gelir, bir boşluğunu bulur gazeteci, canına okur. Cumhurbaskanı mısm? Vali misin? Başbakan mısın? Milletvekili mısin? İşadamı mısın? Polis misin? Dikkat et!.. Gazeteciyi gözet!.. Ne olur ne olmaz... • Ancak bizim "eyiemci" polisin gözü öylesine dönmüş ki gazeteci mazeteci dinlemiyor... Basıyor sopayı... Geçenlerde genç muhabir arkadaşlar az'kalsın öleyazdılar. 1 Mayıs'ta kurşunlanan gencin cenaze törenini ızlemekle görevli kardeşlerimizin üstüne saldırdı polis; çocukların kolunu kanadını kırdı. Cumhuriyet'ten sevgili arkadaşımız Fuat da bu savaştan gazi olarak çıktı. Demek ki polisten kimileri kendinden geçmiş, ne yapbğını bilmemiş... Yoksa gazetecı dövülür mü? Polis kardeş!.. Döveceksen sıradan yurttaşı döv'.. Çek adamcağızı karakola va da emnıyete, Allah yarattı deme!.. Kafa, kol, ense, tokat, tekme, cop, falaka; ışı ileri götürmek ıstersen her türlü ışkence... Hem "İmirierin takdirinr kazanırsın, hem ferahlar dengenı bulursun, sakinleşırsın. Geçim sıkıntısı, ev kırası, bakkal hesabı, kan dırdın, çocukların derdi, büyüklerın hotu zrtu, görev gerilimi derken yüreğınde dağ gibi birikmiş ruhsal tortuları dağıtırsın, kendine gelırsın, rahatlarsın. Gazeteciyi dövdün mü, Cumhurbaskanı bile devreye girip demeç verir. Bir daha bu enayilıği yapma, emil.. • öyle görünüyor ki bizim polisin işı yine zorlaşacak; her 10 yılda bir, polis darboğaza giriyor; "devletin düzeni, rejimin kaderi, huzurun tBmini, komunistterin tepeienmesi, gençlerin ezilmesi" ve güvenlik güçlerinın "fedakirlığı" gündemin birincı maddesine yazılıyor. Iktidar, polisin sırtını sıvazlıyor; "terfi" etmek isteyen "âmir" öne atılıyor, kendıni göstermek istiyor; sokaklar kaynıyor, gençlik bağırıyor: Kahrolsun polis!.. Faşistter... Emir alan polis, gençlerin üstüne yünjyor, gazeteciler fotoğraf çekmek istiyorlar: Al sanaJ.. Cop, tekme, tokat, sopa, taş, silah, tabanca, kurşun,tozduman arasında birıleri ölüyor, kimileri yaralanıyor; ertesi günü gazetelerde fotoğraflar yayımlanıyor; her kafadan bır ses çıkıyor, iktidar polisı övüyor, muhalefet yeriyor... Sonra?.. Polis yine o polis, halk yine o halk, gençlik yine o gençlik, basın yine o basın; Türkiye'yı üçkağıda getirmek ısteyenler eski filmi yine makineye taktılar. • Polısi eleştirmek kolay, ama gölge boksu yapmak kadar anlamsız... Polisin gerçek polis olması için önce sendikal haklanna kavuşması gerekir Sendikal hak, insan haklarındandır; vazgeçtlemez, devredilemez bir haktır. Polis sendikasını kurabilmelı; polis sendikasının başındakı emniyetçi şöyle konuşabılmeli: insan gibi yaşamak ıstıyoruz. Vergi kaçakçıiarının cenneti sayılan bir ulkede halk 'açız' diye bağırmaya başladtğı zaman çıkacak olaylan polis gücuyle bastmrıaya kalkmak, polisle halkı karşt fcars/ya gebrmek deme'ktır. Sosyal ve ekonomık dengelerin bozıilduğu bır ülkede, polis ne kadar çabalarsa çabalasın 'huzuf sağlanamaz. Bız polisiz; ama polis devletı ıstemiyoruz. Çağdaş polis, polis devletındekı polis değildır; bizim polistmize de demokrasi ve insan hakları gerekıyor. ARADABIR Ecz. Mehmet DOMAÇ tstanbul Eczacı Odası Başkanı OKURLARDAN Hayvan kattianu Kentlerde bahçeli evlerin çoğunlukta olduğu dönemlerde sokak kedileri, sokak kopekleri yoktu. Mahaüe köpekleri, bahçe kedileri vardı. Mahaüede hepsine ortaklasa baküırdı. Bakmamak duşünülemezdi. Aynı yasamı paylasan canlılardan guçlünun güçsüie desttk olmasıydı bu. Sonra evler yıkılıp, bahçeler bozulmaya başladı. KedUerle köpekleri adlarının başına suç gibi bir basıbos sözcüğü ekleyip, silip attık yasamımızdan. Yanlarmdan gelip geçerken bakıslanndaki yalvansı görmemeyi öğrendik. O yalvansın bizim insanhğımız için bir utanç olduğunu çoktan unuttuk. Bu iki dost hayvam açlıkla, yavrulanna yiyecek götürememenin acısıyla, ölüm korkusu ile basbasa btrakıp yazgtmız. beton duvarlanmızın içine çekildik. Bu duyarsızhklann ardmdan cinayetkr geldi. Önce köpekler zehirlenmeye baslandı. Bunu hiç neden yokken kediler izledi. Ve geçen btlediyeler döneminde, özellikle büyük kentlerde inanılması guç katliamlar yaşandı. Gerekçesi değisik gibi görunse de temelde aynı iikel acımasızlığı sergileyen iki olay daha eklendi son günlerde bunlara; Ankara ve Tokat olaylan... Doğadan kendi çıkannuz için çekip aldığımız hayvanlanmıza bakmak boynumuza borçtur: "Biz bu işi beceremiyoruz, öldürür kurtuluruz" demek insanüğtmızı yok saymak olur. Ne bu an ve ölüm hayvanlanmızın yazgısıdır... Ne çıkanna en ufak bir gölge düseceğine inandığı zaman yanıbaşaıdaki masum hayvanm boğazına sarüan bu ilkel insanın utancmı taşımak bizim Eczacılığın 150. Yılında... Bu yıl ülkemizde eczacılığın bilimsel eğitim olarak başlamasının 150. yılını kutluyoruz. Başlangıcından bu yana eczacılık öğretimi ülkemizde büyük aşamalardan geçmiş bulunuyor. Teknolojik yetersizlik, ülkedeki eğitim düzeyinin son derece düşük olması, sayısız altyapı eksiklikleri içinde bir bilim eğitimöğretiminin güçlüklerinı bugün daha iyi anlıyoruz Ne var ki çabalar asla boşa gitmemiş, özel olarak söylersek eczacılık bilim öğretimi, geçmişe oranla sevindirici bır düzeye gelmiştir. Bu ulaşılan düzeyın yeterli olduğunu, çağın gereklerini bütünüyle karşıladığını savunacak değiliz burada. Bugün dünyanın pek çok ülkesinin düzeyine ulaşmak ısteği hepımizin dileğidir Gelişip varılan nokta, asla son nokta olmayacaktır yine de. Çünkü dünyamız şaşırtıcı bir teknolojı çağı yaşamakta, her gün hatta her dakika yeıiı buluşlara, yeni sentezlere, aydınlıklara sahne otmaktadır. Mesleğımız açısından ülkemizde durum nasıldır peki? Ülkemizde genel olarak eğıtımınöğretımın en az tartışıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Çünkü ümversitelerde gelişme beklentisi yerini elde olanla yetinip, deyış yenndeyse günü tamamlamayı amaç edinmiştir. uzgür araştırma, eleştırı ve tartışma artık hoşnutsuzluk yaratmaktadır. Bu öğeler söz konusu degilse, gelişmeden söz etmek de anlamlı olmayacaktır. Eczacılık alanında bilim eğitımi sonrası da tartışılması gereken bir konudur. Çünkü bugün "eczacı" ülkemızın ekonomık koşullarından dolayı, daha çok eczane ışletmecilığıne yönlendirilmektedir. Öğrendıklerinın bir bölümünü kullanıp, pek çaba sartetmeden mesleğıni gerçekleştırmek olarak görülen bu alanda yaratıcı çalışmalar gerçekleştırılememektedır. Ogrenim sonrasında, eczacı, akademik çalışmaya özenecek bır ortamdan yoksundur. Yine ilaç üretimı alanında eczacı istihdamı son derece ıhmal edilen bır konudur. Oysa biliyoruz ki eczacı, ilacın uretimınden hastaya ulaşımına kadar bütun evrelerde yetkılı tek meslek sahibıdir Eczane sahibi meslektaşlanmız da pek çok sorunla yüz yüzedir. Özellikle son yıllarda anormal fiyat artışları karşısında, işletme koşulları son derece zorlayıcıdır. Reçetesindekı ilaçların ancak bır bölümünü alabılen hasta vatandaşlar karşısında, eczacı, sağlık hizmetıni geregince yerine getirememekten ötürü üzüntü ıçindedır. Öte yandan kamu kurum ve kuruluşlarındaki meslektaşlarımız ise, hoşnutsuzluk içındedır. Gerekli verimli çalışmadan uzak, özlük hakları olumsuz koşullar içinde, adeta yaşam savaşı vermektedırler. Kuşku yok kı, eczacılık ve ilaç alanının sorunları. ancak genel sağlık koşullarının düzeltılmesıyle gerçek çözüme kavuşabilır. Bugün ülkemizde, tedavi edici hizmetler ön plana çıkarılmış, insanlar hasta olunca sağlık hizmetlerine basvurması beklenir olmuştur. Oysa tedavi edici hizmetler yerine, koruyucu sağlık hizmetlen ağırlık verilmesi gereken bir olgudur. Başka bir deyışle, ülkemiz insanlarının "hasta olmaması" için götürülecek hizmetler, bu alanın sorunlarını daha baştan önlem alma yoluyla çözüme kavuşturulabilecektir. Böylesi sorunlar ülkenin dört bir yanında hâlâ yaşanırken, sağlık hizmetlen paralı bir duruma getiriliyor, bu alanda sermaye teşebbüsü özendiriliyor, kısacası sağlık kâr getıricı bir hizmet olarak öne sürülüyor. Bütün bu yaptırımlardan bir çözüm beklemek bir yana, ancak parası olanlar yararlanabıliyor bu haktan. Hem de anayasada belırtılmış, ayrıcalıksız herkesin yararlanması gereken bu haktan Bütün bu sorunlara karşı meslektaşlarımız ne yapabilir? Tek tek çabaların bir sonuç vermediğini, vermeyeceğini artık biliyoruz. Meslektaşlanmız, bir bütün olarak sorunların üzerine giderse, işte ancak o zaman "çözümlerden" söz edebiliriz Her eczacının aktıf bır şekilde meslek örgütünde görev almasıyla ortaya bütünlüklü, ortaklaşmacı, güçlü bir çalışma çıkacaktır. Meslek örgütlerinin, bir "baskı grubu" durumuna gelmesi, sesını yasama, yürutme organlarına, kamuoyuna duyurması, belirtmeye çalıştığımız gerçek örgütlenmeye bağlıdır Meslek örgütlerinin demokratık işleyişı, çoksesliliğin vardığı bıreşım sentez, sonuçta tekseslılıkle olanaklıdır. Ülkemizin bugün geldiği durumda yukarıda belirtmeye çalıştığımız sorunlar meslektaşlanmızın vazgeçilmez görevi olmuştur Görev başına. YOK'ün çetişkiti kararları Yüksek Öğretim Kurulu "Ders Ders yükü ve ücretler yükünün tespitinde uyulacak konusunda Milli Eğitim esaslar" konusunda 3 karar Bakanhğı'nm çok güzel almıştır. En son karart 7 mart kararları var. Tüm etkinlikUri 1989 günü toplanarak yeni bir azda olsa değerlendiriyorlar, düzenleme ile Baskanvekili laboratuvar ön çalısması, Zeynep Korkmaz'm imzası ile rektorlüklere gönderilmistir. Bu yabancı dille ders verenler, beden eğitimi için ders dışı genelgeye bağlı olarak da takım çalışmalarına, normal yülardır, almıs olduğumuz ders yükune bakılmaksızın üeretleri saymanlıklar egzersiz çahsmalan veriyorlar. ödemiyor. Saymanlıklar da Basbakanlığın tasarruf Hiç mi bunlardan ömekler politikasına uyarak, ne dediği ahnmıyor? Kararlar oldu belli olmayan genelgeye bağlı bittiyle değil, genis olarak ödeme arastırmalarla ahnırsa ne adli yapmıyorlar.fAynı uygulama merciler iptal eder ne de A.Ü.'devar.) çalısanlan huzursuz eder. Genelgeden ömekler; 220 öğrenciye I saat ders H.V. SOLMAZ BAKIR veriyorsunuz 1 saat ders yükü öğretim görevlı sayılıyor. Aynı sayıda tstanbul ve okutmanlan öğrenciye 30 dakikalık stnav veriyorsunuz, 5 saat ders yüku sayıhyor. Madde 2'nin d fıkrasına göre, her öğrenci için 1 yüksek lisans 2 saat ders yükü, doktora 3 saat ders yükü, sayıhyor. EDREMİT SULH CEZA MAHKEMESİNDEN Mahkememızin 10.3.1989 gun, 1988/2055 esas, 1989/135 karar sayılı ilamı ile ımal ettıği sucuğa boya katmak suretiyle gıda maddeleri tüzüğüne aykınlıktan sanık Yusuf ve Haynye'den doğma 1953 dğ.lu Edremit Camivasat mahallesinde nüfusa kayıtlı ve Edremit Camivasat Mh. Ulugaraj Cd. 3 Sokakta oturur. Edremit Belediye Halı'nde kasaphk yapar Ibrahim Çavuş'un eylemine uyan TCK.nun 398,647/4, TCK. 72. maddeleri geregince 32.000 LİRA AĞIR PARA CEZASIYLA CEZALAND1RILMASINAYEDİ GUN SUREYLE İŞYERİNİN KAPATILMAS1NAKARAR ÖZETİNİN İŞYERINİN GÖZE ÇARPAN BİR YERİNE ASILMASINAÜÇ AY SÜREYLE CÜRME VASITA K1LDIĞI MESLEKSANATININ VE TtCARETİNİN TATtLlNE karar verilmiş bulunduğundan TCK.nun 402/2 maddesi geregince tLAN OLUNUR. Basın 23019 SEMPOZYUM YÜKSEK ÖĞRETtMİN SORUIVLARI VEALTERNATİFLER SABAH: Prof. Dt. Nahit Kumbasar, Prof. Dr. Kemal Kafalı, Ord. Prof. Dr. Cahit Arf, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr. Nuri Karacan, Prof. Dr. Uğur Ersoy. ÖĞLEDEN SONRA: Prof. Dr. Coşkun özdemir, Prof. Dr. Eren Omay, Prof. Dr. Lütfu Duran, Prof. Dr. Aptullah Kuran, Prof. Dr. Ayhan Ulubelen, Prof. Dr. özdemir llter, Yıldınm Sayıta (öğrenci) 14 MAYIS 1989. Pazar 9.3017.00 /OAnJRK KİTTUR MERKEZt Asken kımlik kartımı kaybettım. Geçersızdir. SEZAHAT ŞAVLI Ehliyetimi kaybettım. Geçersızdır. SEYFt ÇAKIR Ne kar, ne buz, ne defrost LTamOtomatik NoFrost Artık soğutucumuz bile tam otomatık, NoFrosti Düşunsene, fışını takacağız gensıne kanşmayacağız Ne karlanacak. ne buzlanacak, ne de defrost yapmamıza gerek kalacak. Üstelık bekletmeden soğutup, çok çabuk donduracak .}! AEG NoFrost. dunya buzdolabı teknolojisının en son yenılığıdır Fan Sıstemı (Üflemeli Sıstem) ile çalışır Bütün rutubeti ozel bolmesmde toplayarak otomatik olarak yok eder. Dondurucu ve soğutucu bolumlerınde hiç karlanma, buzlanma olmaz. Yıyecekler yapışmaz, yuzeyler daıma kuru kalır. Üstelık, soCjuğu besınlere çok çabuk ulaştırır. hemen soğutur. hemen dondurur Bır soğutucu harıkasıdır Tam bır AEG'dır Yasamı guzelleştıren bır AEGi TÜRKİYE'NİN FAN SİSTEMLİ TEK SOĞUTUCUSU AEG NOFROST • I ç govdesı yekpare emayedır SoŞutucu ıpn en ıdeal maizeTe olan emayenın sert ve duz vuzeylen sağlıga avkın hıctnr rraddeyı bartndırmaz Kır lutmaz koku yapmaz • Derın aondurucusu dort yıldızlıdır Besınlerı eksı 18 defecemn ai•ırja dondurur Etı baiıg. sebze/ı mevveyı pısmıs yemekıerı aylarca taptaze korur • Soğuiucu bolumu ıstedığmız Sereceoe soğutur Etı yurrurpısmeve hazır pışmıs yıjeceklerı ve kahvaltıhkları ise '•ullanıma hazır tutar • Kapak c bolmeterı savdam akrıiıktır Besmle' kolayca yerleştırılır kolayca bulunur AEG