02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 NİSAN 1989 CUMHURİYET/17 TEK işçisi yüksek gerüimde Hafta sonunda uzun süreli elektrik kesilmelerine muhatap olanlar, TEK işçilerinin pasif eylemlerine için için kızıyor olabilirier. "Fazla mesai yapmama. gereken güvenUk önlemlcri ahnmadan işe çıkmama" eylemlerini yapan işçilerle yılz yüze birkaç dakikabk bir konuşmadan sonra kızgınlıklanndan eser kalabileceğini pek düşünemiyoruz.. TEK'in pasif eyleminin izleniminj alabilmek üzere geçen cuma günü Beyazıt TEK merkezindeydik. Müdürlerin ve bekçilerin çekinceleri nedeni ile işyerinde işçilerle görüşme olanağının bulunatnayacağı anlaşılmca, biriki dakika içinde, işyerinde bulunan işçilerin büyük çoğunluğu sokaga çıktılar. Koşebaşmda sohbet daha doğrusu dert anlatma çabası başladı.. Gerçi TEK işçileri, sadece yasalar içinde çalışraak için dırenme gibi pasif bir eylem kararı almışlar ve bunu uyguluyorlardı. Ancak bunun fiili sonucu bal gibi çalışmanın tümü ile durması idi. lki gündür hiçbir işçi hiçbir işe çıkmamıştı. Hafta sonu da fazla mesai yapılmayarak işe gelinmeyecekti. Daha o günden, bakım, onanm yapılmadığı için patlamış birçok trafo vardı. Yıllardır köle gibi en ağır şartlarda çalışan işçiler artık tehditlere aldırmadan direniyor İŞÇİ nereye gidiyor? Hazırlayan: ŞÜKRAN KETENCİ ki de çok özgün bir örnek olarak, dünya işçi sınıfı tarihinde de onemli bir yer alacak. Turkiye işçi sınıfı, tepkilerini, dünya işçi sınıfının bilinen geleneksel genel grev, siyasal grev, dayanışma grevlerinden, kitlesel mıtinglerinden çok farklı, kendisinın yarattığı çok değişik eylem türlerı ile orıaya koyuyor. Turkiye işçi sınıfı galiba da ilk kez, aydınlann, siyasi güçlerin, partilerin, hiç etkisı, katkısı hatta sedikacılarm yönlendiriciliği, belirteyiciliği olamadan, kendiliğinden, tepkilerinin bir birikimi olarak eylem yapıyor. Sosyal bilimcilerin klasik işçi tammına uymadığını söyledikleri, geleneksel tarımla bağlarını koparamamış, uysal, lepkisiz, olarak nitelendirdikleri ışçilehmize neler oluyor? Huy mu değiştiriyorlar?.. Bizi Özal dürtüklüyor TEK Katılan işçi sayısınm çokluğu, eylemlerin surekliliği ile Turkiye işçileri kendilerini pasif direnişe getiren işçi stnıfı tarihinm, en büyük eylemlerinin, sıcak günlerinin için şartları hep bir ağızdan anlatıyorlar. deyiz. Tek başına ete alındığında, kalabalıklan, loptum üzerinde ya En ilkel araçlarla çalışma zorunluğu, rattıklan şok etkileri ile "1516 Haziran olayları", "Saraçhane sık sık ölümle biten kazalar ve sefalet mitingi" diye bilinen eylemler, bizde daha önemliymiş izlenimi verebilir. Oysa aylara uzanan geçmışı, Türkiye'nin her tarafın ücretleri. İşçiler "Özal neden bizi da, ayrı ayn iş kolları ve işyerlerinde gerçekleştirilen, "pasif işçi dürtükleyen birilerini arıyor, bizi direnisleri", katılan işçi kitlesinin buyuklüğu, eylemlerin kararlılığı ve surekliliği ile sadece Turkiye işçi sınıfı tarihinde değil, bel Özal'ın kendisi dürtüklüyor" diyorlar. Sunuş 30 ytlltk işçi TEK'te çalışan Şahin Göbüç 30 yıllık işçi. 7 bin lira brüt yevmiyesi var. Ayda 1.5 aylık saat karşılığı olarak çalışıyor. Eline 180190 bin lira para geçiyor. Fazla mesailer nedeniyle ne bayram ne pazar biliyor. Ortalama ücretler 120140 bin lira dolayında. Dunya işçi sınıfı sorunlan devleştiğinde, kitleselleştiğinde tepkilerini genel grev, siyasal grev, dayaruşma grevi iş yavaşlatma eylemleri, kitle gösterileri ile ortaya koyar. Türkiye'de anayasal ve yasal düzen işçi sırufına butün bu doğal tepki gösterme yollannı kapamış, haklarını kullanmayı yasaklamıştır. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde işçiler için doğal hak olan bu eylemler, bizim işçilerimiz için onemli cezalandırmalarla sonuçlanacak şiddetli anayasal ve yasal suçlardır. Işçilere doğal haklarının yasaklanmadığı ulkelerde sorunları biriktiğinde, işçiler tepkilerini gene! grev, siyasal grev, dayanışma grevi, iş yavaşlatma, kitlesel gösteri eylemleri ile gosterirler. En son İspanya örneğinde yaşandığı uzere, işçi sendikalan kendilerinin içinden çıkmış siyasi iktidarın programına karşı dahi genel grev yaparlar. Demokrasi yerli yerinde durur. İşçilere grev hakkının yasaklandığı ulkelerde de sorunlar daha bir fazla yığıldığında, yasaklann, ağır ceza tehditlerinin bir anlamı kalmaz. En tipiklerinden birinin Polonya örneğinde yaşandığı üzere, işçiler yasaklar zincirini kırarak genel grev ve eylemlerini koyar, toplumun desteğini arkalarına alarak, sureç içinde sendikaları ile birlikte yasallaşırlar. Turkiye dış görunumü ile Batı demokrasileri ve ittifakı içinde, grev yasakları zincirinde Polonya modelini andıran bir hukuk düzenine sahip, sosyal yapısı ile bu model ve kalıpların hiçbirine uymayan bir ülke. Batı'ya özenen Türkiye'de grev hakkı zincirli uluslararası tüm sendikal kuruluşlar ile ilgili orgütlenmeler, Türkiye'de gerçek sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev haklannın varlığından söz edilemeyeceği görüşunde birleşiyorlar. özal iktidarı ile birlikte 1984 yılından bu yana, yürürlükteki anayasal ve yasal düzenin çizdiği çember içinde işçiler ve sendikalar sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev haklannı kullandılar. Sorunlar yığıldıkça grev haklannı kullanarak, izinli yasalar içinde gösteri, miting ve toplantılar yaparak etkili olmaya çalıştılar. Ancak işçilerin ve sendikaların yürürlükteki duzen, çerçeveler içinde sendikal haklarını kullanmaları işçiler için hak geliştirici olamadı. Aksine, sendikalar eli ile imzalanan her yeni toplusözleşme işçilerin çalışma ve yaşam koşullannda hak getirici değil, hak götürücu bir nitelik kazandı. 12 Eylül 1980 sonrası işçiler için her yeni yıl, her yenüenen sözieşme hak kayıplarının yığılması sonucunu getirdi. İşçilerin sorunları yığıldıkça yığıldı, yoksullaşması buyüdukçe büyüdu. işçilerin üretim malıyetı ıçındeki paylan, milli gelir içindeki payları, ücretlerinin satın alma gücü akıl almaz biçimde hızla geriledi. Zaten var olan çarpık gelir dağıhmı, yoksullaşma, yeni dev boyutlar kazandı. İşçi yoksullaşa yoksullaşa, kaybedecek bir şeyinin kalmadığı bir noktaya doğru geldi. Yakınmalara, tepkilere, işçiler ve sendikalardan gelen uyanlara siyasi iktidar hiç aldırmadı. Modelinden taviz vermedi. Ve işçi var olan sendikal duzen içinde hak kaybetmeye devam ettikçe, tepkisi biriktikçe, yürürlükteki yasal düzen içinde tepkilerini daha etkili gösteıebileceği arayışlar ıçine girdi. Önceleri tek tek işyerlerinde, sonra daha bir yaygınlaşarak ve sureklilik kazanarak pasif işçi eylemleri doğmaya başladı. Giderek etkinlikleri, türleri ve yaygınlıkları gelişti. Böylece herkesin artık nefesini tutmaya başladığı, "şimdi ne olacak?" dediği noktaya gelindi. Dünyanın neresindeyiz? Ağır işçiler TEK işçileri can guvenlikleri ile ilgili gerekü tum önlemlerin alınarak işe gönderilebilmelerinin söz konusu olmadığını anlatıyorlardı. Bütün trafo merkezlerinde zemin betondu, can guvenlikleri açısından gerekü yahüm yoktu. Kullandıkları araçların hiçbirinde yine can guvenlikleri acısından gerekli önlemlerin alınmış olması söz konusu değildi. Nuh Nebi'den kalma araçlarla çahşıyorlardı. Sık sık ölümle sonuçlanan kazalar oluyordu. Aralarından bir arkadaşlannı öne çıkanp trafo patlaması yangınından kalan yara izlerini gösıerdiler. "Biz yasadışı hiçbir eylem yapmıyorıız. tşverene 'yasal öniemleri alın, öyle işe gidelim. Bizim bugüne kadar yok saydığınız can güvenliğimizi sağlayın' diyoruz. Tabü bunu yapamadıklan için de çalışma lamaraen durdu. Hiç kimseyi işe gönderemiyorlar. Bizi durmadan tehdit ediyoriar. Polis gönderiyortar. Gordögünüz gibi kararlıyız, direniyornz.." Özal dürttikltiyor Nerede ise hep bir ağızdan anlatacaklar. Yüzler tepkisiz, ses tonlan düşük, fakat biraz dikkat edilince aslında ne kadar çok gerilira içinde olduklan anlaşılıyor. Nasıl elektrik gibi kamuoyunun karşılannda olabileceği bir üretim alanında işi tamamen durduracak bir pasif eylem noktasına geldiklerinin açıklamasını yapmaya geçiyorlar.. Yine hep bir ağızdan yıllardır insan yerine konmadan, köle gibi çalıştırıldıklanm, dayanamayacak noktaya geldiklerini, açlığın her şeyin üstüne çıktığını, kaybedecek hiçbir şeylerinin kalmadığını söylüyorlar. "Özal neden bizi dürtükkyen birilerini anyor, bizi Özal'ın keadisi dünüklüyor" diyorlar. Derken, ceplerden bordrolar çıkanlmaya başlanıyor. îşçilerin tek tek özel durumlanna geçiliyor. îçinde olmayanlar pek bilmez, ancak işçinin adını vererek şikâyette bulunabilmesi, birey olarak fotoğrafım korkmadan çektirebilmesi pek olağan değildir. Suçlu olmak gerekü değildir. İşverenler istedıkleri işçiyi, ünlü iş yasasının 13. maddesi ile "kaşınıgözünü befenmedik" diyerek bile işten atabilirler. Hele de şimdi üretimin durmuş olması gibi bir eylem söz konusu iken, tazminatsız bile işten olmak var. Ancak işçiler o bilinen korku eğilimini çoktan aşmışlar. Öfke ağır basmış. Nedeni, en guzel bordrolar gösterilince ortaya çıkıyor.. 4 SürtMİ diraaif Türtdye'de işçilerin son zamanlarda yapttğı pasif direnişler, kapsam ve süreklilik bakımından Turkiye işçi sınıfı tarihine geçecek derin ızler bırakıyor. akşama, işten atmakla tehdit ediyoriar. Şimdi biz hükümeti uyarmak için eylem yapıyoruz ya. Aslında bu eylem falan değil. Aslında bizim bu koşullarda çalışmamak insani hakkımız. Günde 12 saat çalışma olur mu? Hafta tatili, yıllık izin yapmadan çalışan insan, yaşıyor sayılır mı? Ya çalışma koşollanna ne demeli? Bütün aletler ölüm saçıyor. Sıkıysa tek başına "Can güvenligim yok, bu aletle çalışılmaz. Bize koruyucu lazım. Trafonun zemini, aletler yalıtılmah", gibisinden itirazlarda bulun. 24 yıl aralıksız, günde 10 saatin ustünde, tatil demeden hep kazma kürek sallayacaksın. Buna dayanmak için yemek gerek. Gelin bir de bize verilen yemeği görün. Özal, sendikacılann seçilme haklan için, bizi tahrik ettiklerini söylemiş. Seçilme haklan için sendikacılann hükümetle anlaşmaları daha da kolay değil mi? Sendika bizim örgütümiiz. Sdzleşmeyi onlar yapacak. Ama biz onlan da kötü sözieşme yapmasınlar diye kolluyonız. Şimdi Türkİş hükümetle görüşüyor. Bekliyoruz. Özal'ın açıkladığı rakamı kabul ederlerse, biz etmeyiz. Ücretlerimiz o kadar düşük ki 120 bin lira aylık 240280 bin liraya çıksa neye yarayacak? Yeni sözieşme hem geçen iki senenin zarannı kapamalı, hem de bu yılın enflasyonunu karşılamalı. Yeni sözieşme ile bugünkünden de daha yoksullaşacak halimiz yok ya? Bu eylem kolay bilmez. Özal'a hiç inanmıyoruz. Özal yine bu yıl için çok düşük enflasyon söylüyor. Kaç kere aldartılar. Sendikalar sözleşmeleri imzaladı. İş işten geçince de bize yapacak bir şey kalmadı. Artık maymun uyandı. Bu sefer sözieşme imzalanmadan işi sıkı tutacağız. Hükumet diyeceğini diyecek, sendika bize hükümetin dediğini gösterecek. Kabul edilip edilmemesine biz karar vereceğiz. Kaç kereyaşadık. Hükümet. sendikacıyı korkutuyor ya da enflasyon rakamlarında aldatıyor, bedelini biz ödüyoruz. Aç kalan biziz. Sendikacı değil. Onun için bu sefer bize soracaklar. Biz razı değilsek imzalamayacaklar. Nasılsa onun da bedeli bize değil mi? Şimdi siz, sizin grev hakkınız yok, Yüksek Hakem'de daha kötü olur diyeceksiniz? Doğnı bugüne kadar hep bununla korkultular. Grev hakkımız yok. Yüksek Hakemi de iyi biliyoruz. Ama yasalar içinde çalışmama hakkımız da var. Dedikya maymun uyandı bir kere... Türkiye işçi sınıfının konumut ülke demokrasi ile yonetiliyor modelin kalıpları Batıdan alınmış olduğu halde Batı demokrasilerindekinden çok farklı. Türkiye'nin anayasal ve yasal düzeninde kurumlar olarak sendikalar, toplu pazarlık ve de grev haklan var. Ancak haklar başlığı içinde gerek anayasa ve gerekse yasalarda öylesine hukumler, yasaklar zinciri getirilmiş ki, işçiler, sendikalar \e Türkiye'de son durum nedir? Hükümetten vaat polislerden cop En sıcak gunleri yaşadığımız geçen hafta boyunca çıkan gazete haberleri üzerinde bir göz gezdirme ya da radyo, TV haberlerini anımsama, işçi eylemleri ile ilişkili yorumlanması guç bir tabloyu ortaya koyuyor. işçiler, birkaç yıldan beri sessiz biçimde, belki de bilincine varmadan, yaşam koşullarımn bir sonucu olarak geliştirdikleri pasif eylemlerini, toplumun her kesimine kabul ettirmişler. işçiler, giderek katılan işçi sayısı artan, yasalar kılıflarına sokulmak üzere, insan zekâ ve yaratıolığının, zorun geliştirdiği, sayısız değişik pasif eylemleri ile ağırlıklarını duyurdular. Bilinen, etkili bütun güçler, hatta işverenler, siyasi iktidar. Başbakan Ozal ve Cumhurbaşkanı dahi, herkes işçilere hak veriyor. Herkes "haklısınız" derken uyuyan devin uyanmasından, ne kadar korkulduğu da sergileniyor. Uyuyan devin uyanacağı korkusu işverensiyasi iktidar ittifakında, birbirini tutmayan, saat saat çelişen yaklaşımlara yol açıyordu. Başbakan Özal'ın "İşçiyi dürtükleyenler var", "Polis yasadışı eylemlere müdahale edecektir" demeçlerini verdiği saatlerde, ilk kez polis işçinin yolunu kesiyor ve copla dağıtma girişiminde yaralanmalar oluyordu. Yine Başbakan Özal, "Seçilme haklannı kaybeden sendikacılar tahrik ediyor. Hiçbir şekilde seçilme hakkı vermeyeceğiz. Turkİş'le değil. işçilerin temsilcileri ile gorüşüriim ancak" diyor. Ardından acele Türkİş Başkanını görüşmeye çağırıyor ve bildirildiğine gore de "Sözlerim yanlış anlaşıldı, gerekirse düzeltirim" açıklamasından <oııra, "işle yelkili bakan oturup a n l a ş ı n " önerısinde bulunuyordu. ls:ı?lı.ıı Bakanı Aksu bir anlamda Başbakan Özal'ı yalanlıyor, "işçiyi kışkırtan yok" açıklamasını yapıvordu. Nc yazık ki aynı saatlerde bu kez Adana'da işçiler polis tarafından coplanıyor. Türkİş Başkanı Şevkel Yılmaz işçilerin coplanmasını kınıyordu. Özel sektor işveren cephesi ise işçi eylemlerinin özel sektöre sıçraması kaygısı ile mi bilinmez, işçilerin ne kadar haklı olduğunu açıklama yarışma girdiler. Memur oldukları için kolay kolay demeç veremeyen kamu işveren sendikdlarının siyasi iktidara bağımlı gorevüleri ise ancak kulislerde dert yanabiliyorlar. Bu dalgada, arada harcanacaklarının paniği içinde "Bizim ne gunahımız var. Biz memuruz. Emirlere bağlıyız. Başbakanın dediği olur. Bize yelki vermiyorlar" diye yakınıyorlar. İşin içinden sıynlan ozel sektör sözcülerine de çok kızıyorlar, "Dün başka, bugün başka konuşuyorlar. Niye bizi işveren sendikalannın içine aldılar? Çelik'te açıklamayı MESS yapmıyor mu? Toplusözleşme göriişmeleri bütün işveren sendikalannı biriikte bağlamıyor mu?" sozleri ile dert anlatmaya çabalıyorlar. Muhalefet partileri de Turkiye işçi sınıfının bu alışkın olmadıkları sürekli tepkisine, pasif eylemlenne nasıl bakacaklarını henuz tam kararını verebilmiş gozukmüyorlar. Geleneksel olarak demeçlerle işçilerin haklılığının ilan edilmesi ile yetiniliyor. Galiba onlar da uyuyan devin uyanmasından ürkmuş ya da yanında olurlarsa sermayenin tepkisini çekebileceklerinın hesabım >apı>orlar. Ancak son birkaç gundur işçi eylemlerinin kitleselliğı, arkasında hiçbir siyasal gucun olmadığı iyice ortaya çıktığında, işçi eylem gundeminı net bir dille "açlık" olarak koyunca, muhalefetten daha guçlü, destekleme sesleri gelmeye başladı. DSP Başkanı Bülent Ecevit, ılginç Polonya benzetmesi ile işçilerden "Dayanışma Hareketi" orneğınde olduğu gibi, halk kesimlerı için ozgurluk ve refah yolunda önculük yapmalarını beklediğini söyledi. Pasif eylem içindeki işçi gruplarına, kamuoyunun kendiîerini destekleyen yaklaşımlan karşısında ne düşündüklerini soruyoruz. Net, kesin benZvT sözcuklerle, "haklısınız denmesini değil, hak verilmesini istiyoruz" diyorlar. Haklannı almaya kararlı gözuku>orlar. Nasıl ve nereye kadar?.. Şahin Göbüç 30 yıllık TEK İşçisi 7 bin lira brüt yevmiye ile çalışıyor. Ali Baş TEK'te güvenlik önlemleri Hasan Kayabaşı Günde 12 saa; alınmadığı için geçen yıl kaza geçirmiş. cumartesı pazar, aralıksız çalışıyor. lül öncesi ile durumunu karşılaştırdığında, "Bugiinkünden biraz daha iyi idi hiç değiise" diyor. " O zaman kira ödüyordum, kooperatif taksidi yatanyordum. Şimdi aynı şekilde çahşıyonım. Taksit ve kira ödeyeıniyorum. Hatta eve giren yiyecegi de çok daha fazla lustık. Arada çok büyük gerileme, gelir düşüşü var" şeklinde devam ediyor. Şahin Göbüç 30 yıllık işçi 7 bin lira brüt yevmiyesi var. Bir ayda 1.5 ay karşılığı saat çalışıyor. Eline 180190 bin lira geçiyor. O da ne bayram ne pazar bildiğini, köyünü unuttuğunu anlatıyor. Sonra yine hep birlikte normal aylık ücretlerinin 120140 bin lira arasında değiştiğini, bu kadar düşuk ücret ahrlarken, hükumetin yüksek oranlı zam açıklamalarının hiçbir anlam taşımadığmı söylüyorlar. Yüzdeli zam sistemine karşı çıkıyor, artık yeter dediklerini, açlığın, köleliğin bu boyutuna son verecek bir ücret almaya kararlı olduklarını belirtiyorlar. "Çok sustuk, çok kölelik yaptık. Ama arlık hep birlikte yeler, açız diyoruz" diyorlar. uyas Coşar 115 saat mesai He ayda TEK'ten 255 bin lira alabilmiş. zarlar da dahil ve her gün de fazla mesai yaparak çalışıyorlarmış. Teknik bilgi ve becerileri, eğitimleri fazla olanlar sadece aralıksız çalışmayı sürdürmüyorlarmış. Daha doğrusu onlar da yaşayabilmek için aralıksız çalışıyorlar, ancak dışarıda biraz daha iyi para alarak bu çalışmalarını ikinci bir işle yapiyorlannış. Sonunda da gelebildikleri yaşam düzeyinin et sözkonusu değil, ancak ekmekleTatil bilmem rin yanına bir pide, sebzelerinin Üyas Coşar 22 yıl 3 aylık kıde arasına artık çok pahalı buldukmi olan bir işçi. Geçen ay bord ları ıspanağı katmakla sınırh kalrosuna göre tam 115 saat fazla dığını anlatıyorlar. mesai yapmış. Butun cumartesiMehmet Şahia 22 yıllık işçi. Üspazar günleri çalışmış ve her gün telik teknik eleman. Günlük yevfazla mesai yapmış. Sonunda da miyesi brüt 7700 lira. Bir kilo et arahksız bu insanlık dışı ağır ça parası bile değil. O da izinsiz, talışmamn karşılığı ala ala ay so tilsiz ve günde ortalama 12 saat nunda net 255 bin lira almış. Evi çalışıyor. Bu da yetmiyor, arkakarşıda, Gulsuyu diye bilinen ge daşlannın dükkânlannda bir 4 sacekondu mahaİlesinde. Ikiüç sa at daha çalışıyormuş. Günde 16 ati de yollarda vapur ve otobüs saat çalışma ile insanın insanlığıbeklerken geçiyormuş. "Ben ço nı unuttuğunu anlatıyor. 12 Eycnklanmızın yıizönü görmem. Tatil, bayram nedir bilmem. Bildim bileli hep kann tokluğuna çılışınm" diye surdürüyor anlatımını. Sonra yine hep bir ağızdan konuşmalar başlıyor. Hepsi birden, son yıllarda ücretlerinin aşırı duşük kalmasından, işyerinden ayrılan emekli olanlar yerine yıllardır hiç adam alınmaması sonucu, aynı işleri yan yarıya insanla yaptıklarından söz ediyoriar. Fazla çalışma, yönetimin dağıttığı bir ulufe gibiymiş. Onlar da fazla mesai kapabilmek, biraz daha fazla para kazanabilmek için, yöneticilerin etrafında pervane, kul köleymişler. Ne iş verilse, kendi işlerinin, mesleklennin dışında da olsa koşturuyorlarmış. Hemen hemen hepsi hiç yıllık izin kullanmadan, cumartesi pa Ben teknik okul mezunuyum. Eğitim hakkım da var. Yasal eğitim ile ilgili izinierim surekli katledüiyor. Bu yetmiyor. Teknik eleman olduğum halde. başka işlerde çalıştınlıyonım. Aslında bıiTahrikçi arayışı tün arkadaşlar yasalara aykın her TEK işçileri sorunlarını anlat işte çalıştınhyorlar. 12 Eylül öncesi böyle fazla maya çabalarlarken, topluluğu gören başkaları da araya katılı mesai kolesi olmamıştık. Daha bir yor. İşçiler kendilerinden olma insan gibi yaşıyorduk. Işveren yan meraklıların yanında karşısında bir onurumuz vardı. konuşmuyorlar. İşçiler gelenlerin Sendikanın işyerinde bir ağırhğı eylemlerini desteklediklerini belir vardı. Şimdi her şeye boyun eğiten sevecen konuşmalarına tepki yoruz. siz. Yabancılar bir iletişim Öyle alışmışlar ki, köleliğikuramayınca uzaklaşmak zorun mize, "Asıl işimizin dışında iş da kahyorlar. yapmayacağız", "Fazla mesaiye İşçiler daha sonra uzun uzun kalmayacağız", "Güvenlik önkendilerine yönelik baskılardan lemleri alınmadan işe çtkmayayakıruyorlar. Sürekli horlanmak cagız" deyince dehşete düşlüler. tan, en az duşük ücretler kadar Durmadan karakoldan sivil, resbunaldıklarını vurguluyorlar. Her mi polisler geliyor. Hepimizi tek biri, içine dert olmuş bir konudan tek sorguya eekiyorlar. Bizi kimin giriyor, arkasından bir diğeri de tahrik ettiğini ogrenmeye çalışıyoriar. Müdiirlerimiz de sabahtan vam ediyor... Turklş Teşkilatlanma Sekreteri Orhan Balaban ne diyor? işçiler yaşam mücadelesi veriyorlar TürkIş Teşkilatlanma Sekreteri Orhan Balaban, "İşçi nereye gidiyor" sorusunu, "tek kelirae ile (yaşam) mücadelesi veriyor" diye yanıtlıyor, Balaban, görüşünü şoyle ozetliyor: "Özal hükümeti yıllardır ulusumuzun iktisaden güçsüz durumdaki çoğunluğunu ezen bir ekonomik politika uyguluyor. Hükumet; bugün sosyal devlet ilkesini ve gereklerini sistemli bir biçimde dışlamanın; işçileri, memurları, tüm dar ve sabit gelirlileri somurmenin kaçınılmaz sonuçları ile karşı karşıya. işçi tek kelime ile "yaşam" mücadelesi veriyor. Bu mucadele devam ederken göz ardı edilmemesi gerekli bir başka yon var... Özal hükümeti >e zihniyeti ile kaiıcı, guvenceli bir sonuca asla ulaşılamayacağı gerçegi var. İşçiler, sendikacılar bugunku çabalann ortadaki buzdağımn görunen kısraı ile sınırh kalmasına katlanamazlar; katlanmamalıdırlar. Gorunen kısımda odaklaşan sonınlan çözebilmek elbetteki öncelikli hedef, ama belli bir dönemde belli somnlann çözülmesi, işin özü ele alınmadığı takdirde hiçbir şey ifade elmez. Temelde, buzdagının kitlesini teşkil eden buyuk bölumünde insana, insan haklarına; işçilerin. sendikaların temel hak ve özgürlüklerine saygısızlık yatıyor. Kısacası demokrasinin sorunları yalıyor. Özal hiçbir şeyi goremedigi gibi bunu da görmuyor. işine gelmiyor. İşçilerse bunun bilincinde. Yıllardır süregelen saygısızlığın bedelinin ödenmesini istiyor; demokrasi mücadelesi yapıyor: insanca ve hakça bir düzen kurulması için kavga veriyor. Bu kavga aralıksız devam etmelidir. Demokrasi işler hale getirilinceye kadar: siyasal kaderini işçiler karsısında sermaye ile birlestirenler iktidardan uzaklaşlırılıncaya kadar..." SÜRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear