24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyel '1992'den artık yokum Sahıbr Cutr.hurı>et Matbaacıhk \e Gazcıccılık Turk Anonım Şırkeıı adına Nıdir Nadi 0 Genel Yaşın Muduru Hasan Cemal. Muesses* Muduru Eminc Işıltlıgil, Yaz: Işlerı Muduru Oka) GonrDsin, 0 Haber Merkezı Muduru Yalçın Bayer, Sa\fa Duzenı Yönetmenı Kti Aar. • Temalcıter ANKARA Afcraet THL İZMİR. l Iç PDbtıka Cdal B^luıfpç. Dıs Habcrta Eınm B^n. Ekonom Cogiz Itaıtu, lş Smdıka Şaıknıı K ı u Ktthür Cctal Lskr, Ejıum O o c ı y Ş»ytaa. Habcı Arastırma Ismn Bnfcın. Yun HabCTİen Vcokt D o t u , Spoı Daıuşmaıu AMuludir Y a o t n u , Dm Vinlar K m a Ça^kln. Araşurma %fcta Alpıy, Düzdüre A M a k k Vma. # KooıdınatOr Aknet Konüaa. 0 Malı Isfcr Enl ErkM. • Muhasebc Buleol VJKT # BUltrPLanlama. Sngi Osnmbcşrotta • Rcklam. Ayje Tonın. 0 tV Yavmlar Akyol • idarc Hmyın Gmrr. • lşleunc Ondcr Çdft, • Bılgılşlan Nail İ M I • Persond: SCT» Bostuao0K. Sasın w ftm Cumhunw Maibaacılık * OazOccılılt T A ^ TUfk Ocaj] Cad 39 4] f t W*M !a PK 246laanbul Td 512 0! 05 120 hall Tcloı 22246 Fax. (1) 526 «0 V. # Bumlor A a k n Zıya Gokalp Bl* Inkıljp S. No 19.4. Td. 133 1 414"', TdoL 42344 Fm. (4) 133 1 05 65 • Umr H Zıya Bl* 1352 S2/3, Td 13 12 30. Teta 52359 FM. (51) 19 53 60 • Inonu Cad 119 S No I Kat 1. Td 19 37 52 14 hal), Tdn. 62155. Fu. (71) 19 37 52 TAKVIM: 6 KASIM 1989 I Imsak: 5 06 Gune>: 6.33 Oğle: 11.52 Ikindı: 14.36 Akşam: 17.02 Vatsı: 18.23 Thatcher parti başkanhğından aynlıyor Selahattin Hilav, çevirileri, edebiyat vefelsefe incelemeleriyle gerçeği deşmeye çalışıyor düşmeyen düşünce SELAHATTİN HİLAV Aksaray'da ilk çocuk bahçesi • AKSARAY (AA) Yeni düzenlemeyle il olan Aksaray'da ilk çocuk bahçesi önümüzdeki yıl hizmete açıh.cak. Belediye Başkanı Memiş Akın, Aksaray'da halen hiç çocuk bahçesi bulunmadığını ve bunun çok büyük bir eksiklik olduğunu belirterek, "İlk çocuk bahçesini Büyükbölçek Mahallesi'nde önümüzdeki yılın başlarında hizmete açacağız" dedi. Merkez Selçuk llkokulu öğrencilerinin ziyareti sırasında konuşan Belediye Başkanı Akın, çocukların sokak ortalannda ve inşaat yıkıntılannda oynamaktan kurtanlacağını bildirdi. İngiltere'deson 50yılın en az sevilen başbakanı olan Margaret Thaîcher'ın kararı, kamuoyunda azalan taraftarlarını korumak ve parti içinde yeni lider arama girişimlehni bastırmak amacıyla alınmış bir karar olarak değerlendirildi. EDİP EMİL ÖYMEN LONDRA Başbakan Margaret Thatcher, "Gelecek genel secimden sonra parti başkanhğından aynbtcağını" açıkladı. "Sunday Correspondent" Gazetesi'ne verdiği özel mülakatla Thatcher, "Artık bu görevi devralabilecek birçok yetenekli kişi mevcuttur ve o aşamaya geliyoruz" dedi. Genel seçim 1992'de yapılacak. Ancak daha onceye alınacağı sanılıyor. Başbakan Thatcher, 1987'de erken secım karannı açıkladığıııda, "hep devam edeceğim" demişti. 87 seçiminde oyların yüzde 42.3'unu alarak parlamentoda yaklaşık 100 kişilik bir çoğunluğa sahip olan Thatcher'ın yıldızı seçimden sonra sürekli sönmeye başladı. Son kamuoyu yoklamalan, iki yıl içinde inatla ve kararlılıkla uyguladığı siyasetler nedeniyle Thatcher'ı, son 50 yılın "en az sevilen başbakanı" olarak gösteriyor. Maliye Bakanı Lavvson'ın istifasından sonra bu yıl ilk kez Thatcher'a karşı bir "alternatif aday"ın da ortaya çıkabileceği söylenmeye başlanmıştı. Buna rağmen müşterek bahisçiler, Thatcher'ın liderliğinin süreceğini, 41 oranında şanslı olduğunu hesaplıyorlardı. "Thatcher Ekolü"nden gelen, halen partiörgüt başkanı olan Kenneth Baker'a 21 şans, "altematif lider" adayı eski Savunma Bakanı Michael Heseltine'a 42 şans tanımyordu. Başbakan Thatcher'ın son açıklaması ile bu hesaplar artık geçerliliğini kaybetti. Başbakan Thatcher, hem kamuoyu yoklamalarında da görülduğü gibi azalan taraftarlarını kazanmak, hem de parti içinde "yeni" lider arama girişimlerini bastırmak için iyi bir zamanlama ile "görevden aynlacagnu" açıkladı. Bu nedenle gelecek aya kadar yeni bir skandal ya da sarsıntı olmazsa, Başbakan Thatcher'ın parti liderliği en azından bir yılhğına daha garantilenmiş olacak. Bir liderlik oylaması için Thatcher'ın milletvekillerinin yıizde 57'sinin oyuna ihtiyacı var. ALPAY KABACALI Babası Mehmet Mihri Bey hem medresede hem Dârülfünun'da (universite) okumuş. Hem avukatlık yapmış hem ulumı diniye ve Arapça öğretmenliği... llkokula beş yaşında başlayan oğluna, yedi yaşına gelince, Arapça ve Farsça oğretmeye çalışmış; eski harfleri soktürmüş. Tanzimat edebiyatını küçümser; "Osmanhca ise Fuznli veya Baki. Tiirkçe ise Nâzım Hikmet veya Ataç. Peki ölekiler ne? Kırma. uydurma, bozma bir dille bava cıva" dermiş. Ortaokul ve lise yıllarında henuz yasaklanmayan Nâzım Hikmet ile Gorki'ye hayranlık duyan Selahattin Hilav'ın yetişmesinde tstanbul Erkek Lisesi'ndeki değerli oğretmenlerinin, Hakkı Süha Gezgin'lerin, Salim Rıza Kırkpınar'lann, Tahir Nejat Gencan'lann, Avni Başman'ların etkisi de var. Onu felsefeye yönelten ise öğretmeni Nurettin Topçu. Liseyi bitirince, iyi bir psikiyatr olmayı da içinden geçirerek tıp fakültesinin sınavlanna girer, kazanır. Ama babasının ısrarlarına karşın, ilk seçtiği yolda karar kılar ve Edebiyat Fakültesi'nin felsefe bölümüne yazılır. Orada da çok degerli ögretim üyeleri vardır... Sanat çevıeleriyle ilişkisi, "bohem" yaşamı bu dönemde başlar. Toplumcu dünya görüşüyle ilk karşılaşması da... Yuksek Tahsil Gençlik Derneği'ne girer. Bu "solcu" dernek kovuşturmaya uğrar, tutuklamalara girişilir, o da bundan payını alır... "O zaman POKTRE 40 ı aşkın çeviri I928'de tstanbul'da doğdu. Karagümrük Ortaokulu'nu, tstanbul Erkek Lisesi'ni bitirdi (1946). tÜ Edebiyat Fakültesi Felsefe bölumünde öğrenim gördü (194650). Üç yıl sonra doktora yapmak amacıyla gittiği Paris'te beş yıl kakk. lstanbul'a dönünce (1957) gazetelerin dış haber servislerinde, ansiklopedilerde çalıştı; Yazko Felsefe Dergisi'ni yönetti. Kırk kadar kitabı Türkçeye çevirdi. Dergilerde yayımlanan henüz kitaplaşmamış felsefe ve edebiyat incelemeleri dikkati çekti, tartışma ortamı yarattı. tki arkadaşıyla birlikte hazırladığı Gerçeküstücülük (1962, iki cilt), Diyalektik Düşüncenin Tarihi (1966) ve Felsefe El Kitabı (1970) başhklı yapıtları yayımlandı. lar çok gaddar bir hava vardı" diyor. "Bırakın sosyalizm kelimesini, sendika kelimesini bile soyleyemezdiniz. Ve hiç kitap yoktu. Marx, Engels gibi düşümirleri tanıyabilraek, dunyaja açılabilmek için dil ögrenmek zorundaydınız." Kendi kendine çalışarak Ingilizceyi sökmuş, Fransızca öğrenmeye yönelmiştir. Üniversiteyi bitirdikten üç yıl sonra sınav kazanarak doktora yapmak üzere Fransa'ya gider. Gidişinden üç ay sonra da "solcu" olduğu için dövizi kesilir. "Çagdaş felsefenin beşigi"' Paris'te hem geçim sağlamak hem öğrenim görmek hiç kolay olmaz. Sorbonne"da "Roman Teorisi" konulu doktora tezine hazırlık... Jean Vahl, Aragon. Andre Breton, Sartre gibi ünlülerle tanışmalar... "Bohem hayatı..;' Işçi Üniversitesi'ndeki dersler... Sartre'ın Bulantı'sını çevirmeye başlayış... Ve nice iş... Sözgelimi, "Coq d'Or (Altın Horoz) Lokantası'nın kapısında kara sakallı bir prens görünmeye başlar; müşteriyi içeriye buyur etmekte ve vestiyerde incelikle paltolan.pardösüleri toplamaktadır. y Madaırfın türban tavrı tutulmadı SABETAY VAROL anketi İngilizce ve Fransızca konuşurT 1957 sonunda Türkiye"ye döner. Gazetelerde çalışır, dış haberler servisi şefliğine kadar yükselir. 1%1'den sonra çağdaş duşüncenin ve maddeci felsefenin birçok önemli yapıtıra, kimi roman ve oyunları Türkçeye çevirmeye girişir. "O sıralar çevirmekten yazı yazmaya vakit kalmıyordu" diyor. "Çeviriyi bir görev gibi yapıyorduk. Türkçe'de hiçbir iiriin yoktu çıinku." Çok geçmeden edebiyat ve felsefe konulan üzerine yanlan dergilerde çıkmaya başlar. Yankı uyandıran yazılardır bunlar. Söz gelimi I973'te Yeni Ortam Gazetesi'nde yayımlanan Ahmet Hamdi Tanpınar uzerine incelemesi tartışmalara yol açar; Tanpınar'ın romancılığına dikkatleri çeker. Bu konu üzerinde konuşurken, "Bizde edebiyat tarihi hâlfi o eski kalıplann içinde devinip durnyor" diyor. "Oysa kalıplaşmış degeriendirmelerin ötesinc giden yeni bir bakış gerekiyor." Kırk dolayında kitabı Türkçe1ye aktaran Selahattin Hilav'a göre en büyük çeviri sorunu, "dilin bir tiiriii yerine oturmayışı." Resmi müdahalelerden dolayı dilin durmadan zedelendiğini, yazım kurallannın bile hâlâ kesinliğe kavuşamadığım, bunun korkunç bir şey olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "Bir nevi ırkq anlayışla, kökeni Arapça ya da Farsça kelimeleri yaşasa bile söküp atma eğilimi var. Onun yerine suni bir şey koyuyorsun, tutmuyor. Aynı kavram için değişik karşılıklar ileri suriiliiyor, bu da kargasaya yol açıyor. Ya da ille Turkce kıdlanacagım diye, iki farklı kavramı aynı kelimeyle anlatanlar var. Mesela hakikat ve gercek. tkisi de gerçek kavramıyla karşılanamaz. Dili bu kadar kurutarak felsefe metinleri çevrilemez." Edebiyatımaın en büyük eksikliği, Hilav'a göre, düşünce geleneğimizin zayıflığı... "Bizde her zaman edebiyat, düşünceden ayn değeriendirilmiş. Gıizel laflar söylemek gibi, bir çeşit hassasiyet gibi anlaşılıyor. Hassas otmak. edebiyatçı için yelerli bir yeri gibi göriınüyor. Belli bir duşunce dağarcığı, arkasında bir düşünce geleneği olması gerekmiyor. Oysa biz, Yakındogu ve lslam kültür çerçevesi içinde olan bir ülkeyiz. O da düşünceyi bir anlamda kapabyor." Buradan yola çıkarak düşünce alanında varlık gösteremeyişimiiin nedenleri üzerinde duruyoruz. Hilav'a göre gelenekten yoksunluk, yazı değiştirmekten de kaynaklanan birikim yoksunluğuyla bütünleşiyor. Terim sorunu, bunun bir boyutu. Bu nedenle, günlük hayatta bile "Söz, duygusal bir şey aktarmak için kullanılıyor, manüksal bir içerigi anlatmak için degil." "Bizde akılcı gelenek ve diişüııce birikimi olmadıgı için, bir çeşit moda ağır basıyor" diye sürdürüyor Selahattin Hilav. "Son zamanlarda Batı'da başanlı olan ne var, önce ona bakıhyor. Bir de karizmatik bir şey van Kurtancı olma. 'Bir duşunce, bir görüş hepsinden doğrudur ve gelip bizi kurtarır! Bu da Dogu kökenli ve çok genel bir düşünce. Yapısalcılık da öyle oldu. Herkes yapısalcı kesiliverdi. Felsefi temelini ve geçmişini iyice kavramadan edebiyattaki, dilbilimdeki son üriinlerini, uzantılannı almak ve onunla her seyi çözmek gibi bir egilim var. Aslında yapısalcılık çok gerilere giden bir akım. Piaget gibi bir psikolog filozof, Lukacs gibi bir Marksist felsefeci yapısai düşünceyi kullanmışlardır. Ama sadece •çok önemli olmakla biriikte LevyStrauss'un sosyolojik araşbrmaianna ya da dilbilimde Saussure'ün bulgularına dayanarak, 'Aman bir şey bulduk, çok önemli' diye ortaya çıkıyorlar. Buna Türkçede 'buldumcuk olmak' deniyor. Bir düşünceye bağlanıp o düşünce bizi kurtanr demek, bilimsel süreç ve birikimi iyi kavramamaktan ileri gelir." Hilav'a gore yapılması gereken, ülke, tarih, toplum gerçeklerini yönelinen yerin (Batı'nın) yöntemi, düşüncesi, birikimi ile iyice kavramaktır; gerçeği deşmeye çalışmaktır. Aydınlann işlevi de budur. Ödül kazanmak için çaba harcamak değil! Tanzimat sempozyumu • ANKARA (ANKA) Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nce düzenlenen Tanzimat'm ekonomik, siyasal ve toplumsal yönleri ve etkisinin tartışılacağı sempozyum bugün başlıyor. "Tanzimatın lSiynci yıldönümü" sempozyumuna üniversitelerden ve universite dışından 50 kadar bilim adarnı katılacak. Salı günü sona erecek. Sempozyuma katılanlar arasında Nermin Abadan Unat, Içen Bortücene, Rona Aybay, Korkut Borauv, Gencay Şaylan, llhan Tekeli ve Tarık Zafer Tunaya da bulunuyor. Asil Nadir'den • LONDRA (Cumhuriyet) Asil Nadir, Nadir Sağlık ve Bilim Vakfı adına merkezı Londra'da bulunan Spastiklere Yardım Birliği'ne (The Spastics Society) 5 milyon sterlin (18,5 milyar lira) bağış yaptı. Bağışın öğrenrne güçluğu çeken spastik çocuklara eğitim merkezi kurulması için yapıldığı bildırıldi. Asil Nadir, bağış çekini verirken şu açıklamayı yapü: "Birliğin yönetimindeki Beech Tree School'da spastik çocuklara verilen hizmeti ve egitimi görünce duygulandım. Spastik çocuklara yeterince ilgi var. Ancak bunlar gençliğe adım attıklannda kendi kaderlerine tcrk edilıyor. Onlann hayatlannı yaşanır hale sokmak için bu bağışı bir başlangıç yatırımı olarak görüyorum!' PARts Bayan Mitterj rand'ın türban | tartışmasına ilişkin açıklamaları Fransaı da tepki uyandırıyor. Önceki gün "Danielle IMitterrand Bilmecesi" başlığı altında, curnhurbaşkanının eşi hakkında 8 sayfalık bir dosya veren "L'Eıpress" haftalık siyasi dergisinden sonra, bu kez "Le Point" Dergisi aynı konuda bir anket yayımladı. Bu anket sonuçlarına göre Bayan Mitterrand'ın "Fransa Özgüriük" Vakfı aracıhğıyla yüruttüğü faaliyetler, Fransızların yıizde 53'ünce benimsenirken, yüzde 20"si karşı görüşte. Buna karşılık, türban taruşması hakkında Danielle Mitterrandın açıklamaları tas\ip görmüyor. Gene Le Point'in anketine gore yuz Fransıan 63'ü, başkanın eşince yapılan açıklamayı onaylamazken, sadece yüzde 26'sı "haklı" olduğuna inanıyor. öte yandan Danielle Mitterrand'a sempati duyanlar yüzde 41, duymayanlar yüzde 45 oranında. Baska bir soruya verilen yanıtta ise, yüz kişiden 26'sı Bayan Mitterrand'ın şimdi olduğundan daha çok sosyal yaşamda yer almasını istiyor. Yuzde 22, "daha az" görunmesini tercih ediyor. Yüzde 43 ise, kamu yaşamında kapladığı şimdiki yerin "yelerli" olduğu inancında. Le Point Dergisi adına sondajla ilgili yapılan değerlendirmede Bayan Mitten^nd hakkında söyle deniyor: "Isterse sahsı adına, isterse vakıf adına konuşsun, Fransızların gözünde Bayan Mitterrand her şeyden önce devlet başkanının kansı." Dergiye gore bayanın "Eger örtiinme bir dinin ifadesiyse biz bu gelenekleri olduğu gibi kabullenmeliyiz" sözleri Fransızlarca onaylanmadı ve siyasi icerikli bir çıkış sayıldı. Le Point, Franaz halkının Danielle Mitterrand'ın cumhurbaşkanı eşi sıfatıyla, vakıf başkanlığı sıfatı arasmdaki ayrımdan habersiz olduğunu belirtiyor. Müzeci, ressam ve arkeolog Osman Hamdi imzalı tablolar son yıllarda müzayedelerde okjukça yüksek fiyatlara alıcı buluyor. Ancak bu müzayedede satışa çıkartılan "Han içi" adiı tablosu kendi alanında bir rekor kırdı ve tam 310 milyon liraya e! değiştirdi. Yine Osman Hamdi imzalı bir başka tablo da 230 milyona satlarak müzayedenin en pahalı ikirtci eseri oldu En pahalı eser 310 milyon Heyecanlı birtempom meraklı kalakalık Yıldız Sarayı Silahhane Binası'nda yapılan müzayedeye sayıları 1000'ı bulan bir izieyici kıtlesi katıldı. 4 5 saat suren müzayedeyı üç kuşaktır antikacılık yapan Portakal ailesinin son ferdi Raffi Portakal yönetıyordu. (Fotoğraf: Uygar Gurkan) 5. Uluslararası Antika ve Sanat Fuarı sona erdi Antikaya milyarlar "Antika Eşya, Osmanlı Sanat Eserleri, Portakal, 1,5 milyar lira muhammen Tablo ve Halı Müzayedesi'nde 304 bedelle açılan müzayedede ulaşılan son parça eser bir arada sunuldu. rakamın 3 milyar olduğunu söyledi. maları sonucunda 5 bine yakın eser elden geçirilmiş, bunların arasında yer alan bazı parçalar, sahiplerinin de arzusuyla müzayedeye alınmıştı. Organizasyonunu Raffı Portakal'ın gerçekleştirdiği "Antika Eşya, Osmanh Sanat Eserleri, Tablo ve Halı Miizayedesi"nde 304 parça bir arada sunulu yor. Müzayede tam 15.00'te başlıyor. Raffi Portakal, elinde çekici kürsünün arkasında. Silahhane Binası'nın geniş salonunda 1000'e yakın insan me.akla bekliyor. Kürsünün bir yanında müzayedeye telefonla katılanlara hizmet veren 3 bayan görevli, bir yanında satışlan not eden görevliler var. Arkadaki masalann üzerinde ise birazdan tek tek izleyicilere gösterilecek olan eserler yanyana duruyor. Aralarına bol bol "el sürmeyiniz" yazılı kartların serpiştirildiği eserler sıkı bir koruma altında. Ve başlıyor, 1, 2, 3, 4 numaralı parçalar, 200 bin, 400 bin, 800 bin derken tuğralı gurnüş kemer, ipek mendil, BleuBlanc tabak, Aslanyan tablo, Savatlı gümuş tabaka, tuğralı gumüş kaşıklık, Hilyei Şerif birbiri ardına geçiyor, Fatma, bakuna giriyor • KARABÜK (AA) Karabük Demir Çelik Fabrikaları'nın ilk yüksek fınnı Fatma, bu gece 01.30'dan itibaren normal bakıma alınacağmdan durdurulacak. Karabük Demir Çelik Fabrikalan Müessese Müdürü Sacit Korkut'un verdiği bilgiye göre bir numaralı yüksek fırın Fatma'mn normal bakım süresi 65 gün 10 saat olacak. İ n i k tabağa 140raHyon Kültür Bakanlıgı'nın 140 milyon lira vererek sahip olduğu Iznık tabak 16. yuzyıldan kalma. Sır altına mavi ve firuze renklerle. küçük çiçekli dallar, gül ve lalelerle bezeli tabak Karaağaç ailesine aıt. ama böylesini şimdiye kadar satmadık. lznik Yılı'nda muhteşem bir tznik tabak" diyerek sunuyor Raffi Portakal. Ve kıyasıya bir çekişme başlıyor. Bir yanda Kültür Bakanlığı, bir yanda telefonun diğer ucundaki ahcı. Sonunda tabak 140 milyona, alkışlar içinde bakanlığa kalıyor. Osman Hamdi'ye gelinceye dek Halife Abdulmecit tablosu 110 milyona, bir Nazmi zjya 210 milyona alıcı buluyor. Rekoru kıran 310 milyonluk Osman Hamdi için telefonla müzayedeye katılan alıcı salondakilerle kıyasıya çekişiyor. Aym alıcı, hemen ardından oteki Osman Hamdi için de görevliye bayrak kaldırtıyor, ama bu kez salondaki bar başka alıcıya yenik düşüyor. Sonlara doğru meraklı seyirci kitlesinin yavaş yavaş boşalttığı, yalnızca alıcılara bıraktığı salonda son olarak 304 numaralı parça ortaya geliyoı. Ve final. Raffi Portakal yorgun ve ter içinde. 304 parçanın yaklaşık 1.5 milyar lira muhammen bedelle müzayedeye konulduğunu söylüyor ve ulaşılan son rakam için bir tahmin yapmasını istediğimizde "Sanınm 3 milyara yaklaştı" diyor. ANNA TURAY "Sadyonım... sadyonım» saaat... saat... tımm." Değeri 100 bin lira olan minik bir tuzlukla açılan, bir Osman Hamdi tablo sunun 310 milyona satümasıyla noktaJanan müzayededeyiz. Yıldız Sarayı Silahhane Binası'nda, bir yanda bir kürsünün ardında durmadan konuşan siyah smokinli bir adam, bir yanda yüksek tavanlı, geniş salonu tıkiım tıklım dolduran, üst kattaki parmaklıklardan sarkan, meraklı ve heyecanlı bir insan yığını var. Tablolar, halılar, beratlar, tuğralar, gümüş ve porselenler, tombaklar birbiri ardına görücüye çıkıyor. Tam 4,5 saat surüyor antika maratonu. Sonuçta Osman Hamdi imzalı tablo 310 milyona satüarak müzayedenin en pahalı eseri oluyor. Kültür ve Sanat Varlıklannı Koruma ve Tanıtma Vakfi'nın düzenlediği V. Uluslararası Antika ve Sanat Fuan'nı sona erdirecek olan bu müzayedenin hazırhkları, 28 ağustos tarihine kadar uzanıyor. Fuar nedeniyle o tarihte başlatılan ekspertiz çalış bayraklar bazen ürkek, bazen oldukça kararlı havaya kalkıyor. Fiyatlar bazı parçalarda 10'ar bin, bazılarında 200'er bin artıyor. Durmadan konuşuyor Raffi Portakal. Önce kısaca eseri tarifliyor ve hemen ardından soruyor: "Evet yok mu arttıran?" Kalkan bayraklarla aynı tempoda hızlı hızlı sıralıyor... "tki milyon 200 bin, iki milyon 400 bin, evet, evet, 2 milyon 400 bin satıyorum, saaat.... ümm." Kültür Bakanlığı'nı ise Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı Altan Akad temsil ediyor. Yamnda da muze uzmanı Filiz Çağman var. 100 numaralı bayrakla en önde oturuyorlar. İlk bayrağı 55 numaralı parçada kaldınyorlar. Tuğralı bir gümüş leğenibrik bu. 22,5 milyon lirayla arttırma başlıyor. Müzayedenin ilk heyecan dalgası da boylece başlamış oluyor. Otekilerle çekişe çekişe sonunda 105 milyona Kültur Bakanlığı alıyor. Ardından Sultan 2. Mustafa tuğralı bir berata ve üç Kütahya tabağa toplam 39.5 milyon lira veriyor bakanlık. Sıra 94/A'da. îznik tabağı "Çok sattık, Rize Limanı hizmete giriyor • RİZE (AA) Yapımma 1966 yılında başlanan Rize Limanı'nın yıl sonunda hizmete gireceği bildirildi. 23 yıl içinde 5 kez ihale edilen Rize Limanı'nda bin metrelik ana mendirek, 240 metrelik tali mendirek inşaatları ile lojman ve hizmet binaları tamamlandı. 200 metre boyunda ve 8 metre derinliğındeki vapur nhtım inşaatı ise yıl sonunda bitecek. Bilim adamları öğle uykusunun vücudun doğal gereksinmesi olduğu kanısındalar Oğleden sonra yarun saat 'kestirin' Öğle uykusuna direnmekten vazgeçip, yarım saatliğine uyuyabilenler, kestirme'den uyandıktan sonra her ne pahasına olursa olsun iş \ disiplinine ayak uydurmaya çalışanlara kıyasla kendilerini daha dinamik ve daha neşeli hissediyorlar. Dış Haberler Servisi Fenomen, pek çok kişi tarafından bilinir. Öğle yemeğinden az sonra, saat 23 civarlarında göz kapaklarına bir ağır lık çöker, yorgunluk başgöscerir. Özellikle, daktilolann tekdüze sesleriyle çevrelenmiş masabaşı çalışanlan bu saatlerde, karşı koymada güçlük çektikleri bir "uyku isteğiyle" savaşırlar. Şehirlerarası otobus ya da kamyon surüculüğü yapan şoförlere, gün boyunca ders dinleyen universite oğrencilerine de bu duygu yabancı değildir. Ancak bugune dek bunu iıiraf etmek utanç vericiydi. Gupegüııduz biraz "kestirme" isteği, uyuşukluk, hatta tembellik belirtisi olarak yorumlanıyordu. Ama Federal Alman "Der Spiegel" Dergisi'nde konuyla ilgili yayımlanan bir haberde, bilim adamlarının yaptıkları araştırmalardan, öğle uykusunun vucudun doğal bir gereksinmesi olduğu sonucuna vardıkları belirtiliyor. İlk kez oğle uykusunun kronobiyolojik, psikolojık ve tıbbi yönlerini bir arada değerlendiren, "Uyumak ve Uyanık Olmak" adlı kitapta da, New Yorklu bilim adamları, insanın biyolojik ritminin ve iş saatinin böylesine "kestirmelere" programlanmış olduğuna dikkat çekiyorlar. Üstelik oğle uykusuna direnmekten vazgeçip, yanm saatliğine "kestirenler" uyandıktan sonra, her ne pahasına olursa olsun iş disiplinine ayak uydurmaya çalışanlara kıyasla, kendilerini daha dinamik ve daha neşeli hissediyorlar. Bilim adamları uzun sure, yalnızca gece uykusunun yapısı ile ilgili ölçumler yapıp, oğle uykusunun önemini görmezlikten gelmişlerdi. Bilinen tek şey, VVinston Churchill ve Albert Einstein gibi unlü isimlerin öğle uykusunu övmüş olmalarıydı. İlk olarak, Münih'teki MaxPlanck Psikiyatri Enstitüsu'nden bilim adamları öğle uykusunu araştırmaya koyuldular. Enstitünun "uyku ambannda" yapılan kapsamlı denemeler sonucu, deneklerde öğle saatlerinde önceden programlanmaksızın ve üstelik talimatlara aykırı olarak, yorgunluk belirtiierinin ortaya çıktığı saptandı. Kanada'daki Ottavva Üniversitesi'nden norolog Roger Broughton da oğle saatlerinde yoğunlaşan bu uyuma isteğinin günlük yaşamda kahve, çay içerek ya da çalışarak baskı ültına alındığına dikkat çekti. Aynca ister ağır, ister hafıf olsun, yenilen oğle yemeğinden bağımsız olarak "siesta" zamanında mutlaka yorgunluk başgösteriyor. Broughton, küçuk çocuklann uyuma alışkanlıklannı ve Guneyli ülkelerin "siesta" geleneklerini de, öğle uykusuna doğuştan gereksinim duyulduğuna kanıt olarak gösteriyor. Ancak oğle uykularına direnmek kuşkusuz gece yorgunluğuna karşı koymaktan daha kolay. Ama doğaya boyun eğmenin odüllendirildiğini belirten Pennsylvania Üniversitesi uyku uzmanı David Dinges, "Sabahlan uykusunu alamayanlar, öğle uykusuyla bunu dengeleyebilirler" diyor. Dinges, gerekli uyku derinliğine ulaşılabilmesi için oğle uykusunun en azından yarım saat sürmesi gerektiğine dikkat çekiyor ve "Oğle uykusundan sonra yavaş yav'aş kendinize gelin. Önemli bir işe girişmeden önce de kendinize birkaç dakika ayırın" onerisinde bulunuvor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear