28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 KASIM 1989 HABERLER CUMHURİYET/15 BÜYÜKELÇİŞÜKRÜELEKDAĞ, DEĞİŞEH DİJMYA Tehdit öncelikleri güneye kayıyor ki kuvvet düzeyinin yüzde 10 ile 15 oranırun altında gerçekleştirilmesi halinde, müzakerelere katılan ülkelerin çoğu için savunma masraflarında tasarrufa yönelme imkânının doğacağı anlaşılmaktadır. En önemlisi, bu gelişme, oluşan yumuşama ve güven ortamının sağlıklı bir zemine oturmasına hizmet edecektir. Yukanda belirttiğimiz üzere, bu olgunun Türkiye Sovyetler Birliği ilişkileri yönünden de güven ve istikran arttıncı koşullar yaratması beklenmelidir. Bu dunımda konuya, Türkiye'nin muhtelif yönlerden maruz kaldığı potansıyel tehditlerdeki öncelik açısmdan yaklaşırsak, ilginç bir sonuçla karşılaşıyoruz: Avrupa'da yumuşama ve konvansiyonel denge koşullarının gerçekleşmesi halinde, Türkiye'nin tehdit öncelikleri kuzeyden, güneye ve batıya kaymaktadır. Yumuşama ortamında Türkiye'nin tehdit önceliklerinin değişmesi, buna mukabil tehdidin vusatinde kayda değer bir farklılık olmaması, ülkemizin savunma masraflarında tasarrufa yönelmesindeki güçlüklerin bazılarına işaret etmektedir. Yaamızın başında belirttiğimiz gelişmeler, Türkiye'nin Avrupa ile bütünleşme sürecini de uzatacak ve bu yolda önüne yeni engeller çıkaracak niteliktedir. Avrupa Topluluğu (AT), siyasi bütünleşmesini ve kimliğini tamamladığı ölçüde savunma konusuna da eğilmek zorunluğunu duyacak ve Sovyetler Birliği gibi kıta çapında bir ülkenin yanında yaşamanın ortaya çıkardığı potansiyel tehdidi dikkate almak durumunda kalacaktı. Avrupa'mn dar ve stratejik derinligi olmavan cephesi, AT'yi, bu zaa VETİJRKİYE'YİDEĞERLENDİRDİ ŞÜKRÜ ELEKDAĞ Büyıike Iç i Daha önce bu konuda 1986'da kabul edilen Stockholm belgesi, belirli bir kuvvet düzeyi üstündeki manevraların üye ülkeler tarafından önceden bildirime tabi tutulmasını ve bu manevralann isteyen ülkelerce izlenmesini ve gereğinde denetlenmesini öngörmekteydi. Anılan belge uyarınca, geçen yıllarda Türkiye ile Sovyetler Birliği, birbirlerinin ülkelerinde yapılan birçok askeri manevrayı karşılıklı olarak izlemiş veya denetlemişlerdi. Güven ve Güvenlik Arttıncı önlemler Konferansı'nın sonuçlannın, AKKUM'un Avrupa'da ortaya çıkaracağı konvansiyonel kuvvet dengesinin yaratacağı güven ve istikrar ortarnmın pekişmesine yardımcı olması beklenmelidir. Kurulduğu 1949 yılından bu yana NATO ittifakının stratejisi, sayıca çok üstün konvansiyonel kuvvetlere sahip bulunan Sovyetler Birliği'ni, ittifak ülkelerine karşı kitlevj bir saidırıya geçmekten caydırmaya, caydırıcılığm görev yapamaması halinde de gereğinde nükleer silahlara başvurulabileceğini de öngören ortak bir savunmanın sürdürillmesine dayanıyordu. AKKUM'un, taraflarca üzerinde anlaşrnaya varılan amaçlarına uygun şekilde sonuçlandmlması, yani Atlantik'ten Urallar'a kadar uzanan bölgede bulunan NATO ve Varşova Paktı konvansiyonel kuvvetleri arasında gerçek bir denge saglanması ve bu dengenin öngörüldüğü şekilde NATO'da Elekddğ Avrupa'da yumuşama ve konvansiyonel denge koşullarının gerçekleşmesi halinde Türkiye'nin tehdit öncelikleri kuzeyden güneye ve batıya kaymaktadır. Batı'nın ülkemizin stratejik önemini algılamasındaki değişiklikle ortaya çıkan kaybımızı telafi etmek için, Türkiye'nin tüm kaynaklarını seferber ederek bir sanayi toplumu olması yolundaki atılımına hız kazandırması gerekir. fiyetin mümkün olan ölçüde kanatlar yoluyla telafi edilebileceği düşüncesine yöneltecekti. AT'ye sağlayabileceği böyle bir imkânı, Türkiye'nin Avrupa'da ortaya çıkan yeni siyasi ortamda değerlendirebileceğini düşünmek zordur. Esasen, AT'nin önceliklerindeki yeni değişme çarpıcı şekilde birden ortaya çıkmışür: Polonya, Macaristan ve Doğu Almanya, Avrupa'mn öz benliğinin, kimliğinin ve kultürünUn ayrılmaz uzuvlan olarak görülmektedir. Onlann Batı Avrupa ile kaynaşmalan kadar doğal bir şey olamaz. Bu görüşe siyasi yaklaşımlar da eklenince, Batılı yatırımcıların, önceliği bu ülkelere tamyacaklan belli olmuştur. Yine bu görüşledir ki Brüksd'de oluşturulmaya çahşılan yeni senaryolar uyarınca, merkezinde 12 üyeli AT'nin bulunduğu dort çemberli formülde, Isviçre, Avusturya, Norveç, lsveç, Finlandiya ve Izlanda ikinci çembere alınır ve Polonya, Macaristan ve Doğu Almanya üçüncü çembere yerleştirilirken, Türkiye en dışardaki dördüncü halkaya layık görülmektedir. Görüleceği üzere, Avrupa'da ve DoğuBatı ilişkilerinde yer alan büyük değişiklikler, Türkiye için sonın ve sıkıntılarla birlikte bazı fırsatlar da yaratmaktadır. Kar.şılaştığımız bu durumda, Batı'nın ülkemizin stratejik önemini algılamasındaki değişiklikle ortaya çıkan kaybımızı nasıl telafi edeceğiz? Zannediyorum bu sorunun sadece bir yanıtı vardır. O da: Türkiye'nin, tam bir fikir birliği icinde ve tüm kaynaklarını seferber ederek, bir sanayi toplumu olma yolundaki atılımına (ekonomik, demokratik, sosyal ve kültürel yönlerini de kapsayacak biçimde) hız kazandırması ve bu amacını gerçekleştirmesidir. Bu yönde yol alırken, Türkiye'nin, ABD ve diğer Batılı sanayi ülkeleri ile ekonomik ortak çıkar alanlannı geliştirme hususundaki çabalanna da ağırlık vermesi önem tasımaktadır. Bu ülkeleri ekonomik ve finans çıkarlan yönünden Türkiye'ye bağladığımız ölçüde, Türkiye'nin "stratejik önemi" faktörünün yerine "ekonomik önem" faktörünü ikame etmemiz mümkün olabilecektir. Böyle bir gelişme, bazı çevrelerin Türkiye'ye yakıştırdıklan "Baü'nın ileri karakoiu olma" görüntüsünden de ülkemizi kurtaracak ve Batı ile Doğu arasına gerçek anlamda köprülük yapma hususunda dış politikamıza yeni boyutlar kazandırabilecektir. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye'nin bazı alanlarda aktif ve yaratıcı inisıyatifler alması yararlı olacaktır. Bunlardan birincisi, NATO'nun dünyada oluşan yumuşama koşullanna göre yeniden yapılanması ve işlevler kazanmasıdır. lttifakın, hayatiyetini muhafaza edebilmesi ve yeni döneme uyum sağlayabilmesi için, yumuşama ve güven ortamının pekişmesine etkin şekilde katkıda bulunabilmesine ve bu ortamın devamını sağlayacak denetimi üstlenmesine imkân verecek bir yapıya kavuşturulması, bunun yanında siyasi danışma işlevlerine ağırlık kazandınlması gerekecektir. AKKUM'un sonuçlannın alınıp Avrupa'da konvansiyonel silahlarda denge kurulması yolunda somut adımların atılması ve Cenevre'de ABD ile Sovyetler Birliği arasında sürdürülen stratejik nükleer silah indirimi müzakerelerinin (START) sonuçlanması için daha bir süre geçmesi gerecektir. Ayrıca Avrupa'da kuvvet dengesi ve güven ortamınm yerleşmesinin, NATO ve Varşova Paktı'na üye ülkelere konuşlandırılmış olan taktik nükleer silahlann müza, kereler yoluyla karşılıklı tasfıyesi konusu nu ön plana çıkarması kaçırulmaz olacaktır. NATO'nun etkinlik ve birliğini koruması, bu hususlardaki gelişmeleri üye ülkelerin çıkarlarına en uygun şekilde yönlendirmenin önde gelen bir güvencesi olacaktır. Bu gerçek gözden kaybedilmeden, olaylann gerisinde kalmamak için, NATO'nun yeniden yapılanması ve yumuşama koşullanna suhuletle uyum sağlayabilmesi amacıyla gerekli inceleme ve hazırlıklara şimdiden başlanmasında yarar vardır. Buna paralel olarak, Türkiye'nin, yumuşama koşullarının kendi bölgesinde güçlenip kök salması amacıyla Sovyetler Birliği ile ikili planda güven ve güvenlik ortamım daha da oluşturup pekiştirecek yapıa ve yaratıcı yaklaşımlar geliştirmesi önem tasımaktadır. Türk özel kesiminin inisiyatifı ve resmi makamlanmızın desteği ile iki ülke arasında esasen vaatkâr bir gelişme seyri gösteren ticari ve ekonomik ilişkilerin daha da genişletilip zenginleştirilmesinin de bu amaca hizmet edeceği kuşkusuzdur. BtTTİ Düzeltme: Dünkü yazımızda, "Oysa şimdi bloklar arası savaş tehlikesinin ortadan kalkmasına paralel olarak bloklar ifi disiplinin tayıflaması özelUkle ülkemizin bulunduğu bölgede sosyal bir politik durum yaratacak ve baskı altında tutulan ihtilaflann suratli bir tırmanmaya hazır biçimde ortaya çıkmasına yol açabilecektir" şeklmdekı tümcede, "seyyal" kelimesi yanlıslıkla "sosyal" diye çıkmıştır. Doğrusu "seyyal bir politik durum" şeklinde olacaktır. ERMENİTASARISI 1990, kritik biryıl olacak Kıbrıs'ta gidiş olumsuz JVuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Denktaş, Kıbrıs'ta gelişmelerin olumsuz olduğunu, "Kıbrıs Rum kesiminin olumsuz tavrı nedeniyle" bir anlaşma olasılığının ufukta görülmediğini söylüyor. Denktaş, Doğu Avrupa'da gelişmelerin de KKTC için olumlu bir örnek olduğu görüşünde FATİH M. YILMAZ Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Kıbns Rum kesiminin, uzlaşmaz tutumunu sürdürdüğünü yineleyerek, Türkiye'nin "geçersiz bir anlaşmaya" hiçbir zaman evet diyemeyeceğini söyledi. Denktaş, Doğu Avrupa'da yaşanan son gelişmelerin, KKTC için olumlu olduğunu belirtti ve "Rumların uzlaşmaz tutumu, KKTC'nin kökleştirilmesi çabalanmızı arttıracaktır" dedi. Denktaş, süper güçlerin Kıbrıs sorunuyla fazla ilgilenmemelerini isteyerek, birçok Avrupa ülkesinden, KKTC'nin tanınması yolunda işaretler aldıklannı bildirdi. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, lsveç ve Danimarka'da Kıbrıs konusunda temaslarda bulunmak için çıkttğı turda, ilk molayı tstanbul'da verdi. Denktaş'la dün, Cumhurbaşkanı Özal'ın kabulünden önce Harbiye Orduevi'nin 20. katındaki odasında konuştuk: Rumlann uzlaşmaz tavn siiriiyor. Bu görtışmelerin kilitlendiği anlamına geb'r mi? Gelirse, bundan sonra nasıl bir strateji izleyeceksiniz? DENKTAŞ Kıbns Rum Devleti ile göruşme yolları bulamazsak, KKTC'nin kökleşmesi için çabalarımızı arttırırız. Kıbns Rum kesimi, şu an sahte bir cumhuriyet kisvesi altında, bizi uluslararası arenada parçalamak yoluna girmiştir. Şu ana kadarki gelişmtier olumsuzdur. Şimdi, bir de Vasiliu'nun bizle yapabileceği bir anlaşmayı, kendi halkına kabul ettirip ettirmeyeceği konusu vardır. Bizim istediğimiz türden bir anlaşmayı o, onların istediği türden bir anlaşmayı da ben, kendi halklarımıza kabul ettiremeyiz. Bu çok önemli bir konudur. Bu gerçeği görmek lazım. Bunun için karşılıklı haklara saygı gösterilen bir dostluğun yerleştirilmesi gerekiyor. Rumlar, bizim bu tür çabalarımız) sürekli olarak reddediyorlar. Gerekçeleri de, sahte cumhuriyetlerinin meşruiyeti. Rumlar, şimdi de, Washington'da KKTC pullanmn kullanımım engellemeye çalışıyorlar. Kıbrıs lirasını kullandırmadılar, Türk Lirası kulandık, pullanmızı kullandırmazlarsa Türk pulu kullanınz. Onlar, bunu koz olarak kullanmak istiyorlar. Bu durum, onlann istemediği ölçüde bizi Türkıye'ye yaklaştınr. EOK'yı da canlandırmaya çalışıyorlar. Hem anlaşma hem EOKA olmaz. Dünyadaki son gelişmeleri, özellikle Doğu Avrupa'daki ola>ları Kıbns sorunu açısmdan nası) degerlendiriyorsunuz? Uluslararası kamuoyunun ilgisi Kıbns'tan uzaklaşır mı? DENKTAŞ Hayır, Doğu Avrupa'daki gelişmeleri Kıbrıs açısından olumlu buluyorum. Sovyetler Birliği'ndeki cumhuriyetler artık kendi haklannı kendileri belirleme yolundaiar. Bu nedenle, KKTC'nin haklarınm korunması ve self determinasyon hakkının tanınması açısından, çok yararlı olacaktır. Vasili, Avrupa birleşti, biz birleşemedik' diyor. Evet, Avrupa büleşiyor. Ancak birbirlerinin haklarına karşı duyarlı olarak toprak bütünlüğüne saygı göstererek ve eşit şartlarda birleşiyorlar. Vasiliu ise Rumlann hakimiyetinde bir birleşmeden söz ediyor. Bu olmaz. Türkiye'den bekJentikrimiz neler? Cuellar'm çabalannı nasıl degerlendiriyorsunuz? DENKTAŞ Türkiye, şimdiye kadar hep bizi destekledi. Desteklemeye de devam edecektir. Bu konuda verilmişbir garanti var. Ancak Türkiye'de bazı çevreler, bir anlaşma ile Türkiye'nin dış sorunlarımn azalacağın'ı söylüyorlar. Buna katılmıyorum. Çünkü Türkiye, geçersiz bir anlaşmaya evet derse, tekrar bir müdahale, ekonomik ambargo gibi konularla karşı karşıya kalır. Bu duruma düşmek istemeyen Türkiye, Kıbns konusuna duyarsız kalamaz. Cuellar ise isteklerimizi çok iyi biliyor. Eşit bir anlaşmadan yana, ancak Cuellar, Güvenlik Konseyi ve BM Genel Kurulu'na verdiği iyimser raporlann yerine, gerçekçi raporlar sunmak zorundadır. KKTC CUMHURBAŞKANIDENKTAŞ'IN CUMHURİYETEDEMECİ gündemin en sıcak konusunu oluşturan Ermeni tasarısının önümüzdeki yılaertelenmesi, Türkiye'ye 'rahat bir nefes' aldınnadı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ermeni Tasarısı'nın ABD Kongresi'nde önümüzdeki yasama yılında görüşüleceğinin açıklanması, Ankara'ya tasarıyı engelleme girişimleri açısından zaman kazandırdı. Ancak bu gecikmenin Türk Dışişleri'ne "rahat bir aefes aldırdıgı" söylenemez. Yetkililer, 1990 yıhnın TürkiyeABD ilişkileri açısmdan son dönemin "en kritik" yılı olacağının şimdiden ortaya çıktığını belirtiyorlar. Senato azınlık lideri Robert Dole'un tasarısının kaderi ise Ankara açısından "pek belirsiz" değil. Cumhuriyet muhabirinin Dışişleri kaynaklarından edindiği bilgiye göre Ankara açısından Ermeni Tasarısı'nın kaderi konusunda "hemen hemen kesin" görülen gelişmeler şöyle sıralanıyor: " Senatör Dole'un metni artık gündemden düştü. Tasannın ertelenmesinin nedeni, Beyaz Saray ile Dole'un yeni sulandınlmış metin konusunda henüz uzlaşamamalan. Bu uzlaşma, 1990 başına kadar saglanmaya çalışılacak ve en gec şubal ayında, Türkiye'yi fazla rencide etmeyeceği düşünülen bir metin önce Senato, daha sonra Temsilciler Meclisi Genel Kunılu'na sunulacak. Sulandınlmış metinde, Dole'un hazırladıgı ilk metinde yer alan 19151923 taribleri kullanılmayacak. Kayıplar veren halkın yalnızca Ermeniler olmadıgı, bölgedeki diger gmplann. Müslürnanlann da kayıp verdiği vurgulanacak. Bu iki degişiklik konusunda, Dole Beyaz Saray tarafından ikna edilmiş durumda. Beyaz Saray'ın kabul edecegi bir metnin ortaya çıkması için gerekli iiçüncii unsur ise soykınm sözciigünün kullanılmaması. Dole henüz buna razı değil. Beyaz Saray, trajedi ve acı kayıplar gibi terimleri yeğliyor. Bu terimler ya da buna yakın tanımlarda bir uzlası sağlanabilirse, genel kurula getirikcek metne Beyaz Saray'ın itirazı olmayabilecek." Tarihler, kayıp veren halklar ve soykınm sözcüğü konusunda Beyaz Saray'ın Dole ile bir uzlaşı formülü arayışına girmesinin başltca nedenini ise Ankara'mn bu yöndeki telkinleri oluşturuyor. Yetkililer, Türkiye'nin "uzlaşı formiilüne" yanaşmadığını belirtiyorlar. Dışişleri Bakanı Mesul Yılmaz da, son açıklamasında bunu "net" biçimde ifade etti. Ancak Ankara'nın Dole'un sunduğu ilk tasarıya gösterdiği tepkideki vurgu noktaları, özellikle de Senato Adalet Komitesi'ndeki görüşme sırasında Ohio Senatörü Howard Matzenbaum'un önerdiği "ara formül" metnine ilk aşamada bazı Türk yetkilileri tarafından "sıcak" yaklaşılması, Beyaz Saray'ı söz konusu üç unsurda degişiklik yapmaya yönelni. Ankara ise anık bu üç degişiklik konusunda herhangi bir pazarlığa girmiyor. Bu konudaki resmi görüş, "Metin ne olursa olsun, 24 nisanı Ermenilcrle ilgili bir anma giinü olarak ilan eden ber tasan bizden aynı tepkiyi görecek" biçüninde özetlenivor. 1990 yıh TürkAmerikan ilişkilerinde "dönüm noktası" olacak mı? Dışişleri yetkililerı bu soruya kesin bir "evet" ya da •'hayır" yanıtı vermiyorlar. Ancak Ermeni Tasarısı'nın gündeme gelmesi ve ABD'deki Ermeni gruplarının yıl boyunca "soylunnunın 75'inci yıldönümü" olduğu iddiasıyla anma etkinh'kleri yapacak olması, AnkaraWashington ilişkilerin] sürekli gergin tutacak. Bu gerginüğin süresi Aralık 1990'da dolacak olan Savunma ve Ekonomik tşbirliği Anlaşması'na (SEİA) mutlaka yansıması bekleniyor. ABDileilişkilerde DENKTAŞ Kıbns konusunda karamsar. GENELKURMAYBAŞKANINECİP TORUMTAY ANKARA (ANKA) Genelkurmay Başkanı Orgeoeral Necip Torumtay, silahsızlanma çabalannın kimi gelişmiş ulkelerde savunma harcamalannın tasarrufuna yol açarken, Türkiye'nin omuzladığı yükü arttırabüeceğini bildirdi. Orgeneral Torumtay, "Türkiye, cografi konumunun gerektirdigi asgari güvenlik gereksinimlerinden kaynaklanan savunma harcamalannı azaltamadıgı gibi silahsızlanmarun diger ülkelere saglayacağı a\antajlardan da >ararlanamayacak" dedi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Torumtay, Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü'nce İngilizce olarak yayımlanan "Newspot" Dergisi'nde yer alan "TürkABD ilişkileri: Yeni dönem yeni vizyon" başlıklı yazısında, yük paylaşım, DoğuBatı ilişkileri, silahsızlanma ve yardım gibi konular üzerinde durdu. Türkiye'nin DoğuBatı ilişkilerindeki gerilimi azaltıcı her türlü çabayı desteklediğini ifade eden Orgeneral Torumtay, NATO ile Varşova Paktı arasında düşük düzeyde karşılıklı bir dengenin sağlanmasından memnuniyet duyacağını kaydetti. Silahsızlanma ve silahlann denetimi konusunda anlaşmaya varılması halinde gü\ enliğin silahlann varlığı ile değil denetleme mekanizmaları ile sağlanacağına inandığıru an Savunmada kısıntı olmaz J. ürkiye'nin halen silahsızlanma süreci dışında kalan Ortadoğu ülkeleri ile ortak sımrı olan tek NATO ülkesi olduğunu hatırlatan Orgeneral Torumtay, Türkiye'nin savunma harcamalarında kısıntıya gitmesinin mümkün olmayacağını belirtti. latan Orgeneral Torumtay şöyle dedi: "Başta Sovyetler Birliği olmak üzere, Varşova Paktı ülkeleri ile olan uzun ve ortak deniz, hava ve kara sınırlan nedeniyle güvenlik savunma konseptinde meydana gelen bu dramalik degişikliklerden ciddi bir biçimde etkilenecek tek ülkenin Türkiye olacağı açıktır. Bu nedenle yeni global bölgesel dengeler kuruiurken Amerikan dostların.ızın Türkiye'nin bu konudaki kaygılannı gereken dikkatle değertendireceklerine inanıyonız." Türkiye'nin hiçbir zaman Varşova Paktı kuvvetleri ile sayısal bir dengeye ulaşmak amacıyla silahlanmadığını, modernizasyon çabalannın amacının kalitede bir dengenin TORUMTAY Modernizasyona devam. sağlanmasırun olduğunu vurgulayan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Torumtay, "Silahsızlanma müzakerelerinin Varşova paktı ülkeleri ile eşit bir sayısal denge kurması halinde bile, kalitedeki dengesizlikler Türkiye aleybinde devam edecektir. Bo\lece, kalitede bir denge sağlayabilmek için Türkiye, modernizasyon programlanm sürdurmelidir" görüşünü savundu. Türkiye'nin halen silahsızlanma süreci dışına kalan Ortadoğu ülkeleri ile ortak sımn olan tek NATO ülkesi olduğunu hatırlatan Orgeneral Torumtay, Türkiye'nin savunma harcamalarında kısıntıya gitmesinin mümkün olmayacağını belirtti. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Torumtay, Newspot Dergisi'nde yayımlanan yazısında, silahsızlanma anlaşmalarının imzalandığı zaman bu anlaşmalarda öngörülen denetim önlemlerin çoğunun NATO ile Varşova Paktı arasındaki ortak sınırlarda uygulanacağını belirterek denetimlerin Türkiye'nin omuzlarına ek bir yük ve sorumluluk getirmesi beklendiğini ifade etti. Değişen ortamın yardım felsefesine yeni bir açıdan yaklaşılmasım gerektirdiğini savunan Orgeneral Torumtay, şimdiye kadar NATO'nun Türkiye, Yunanistan ile Portekiz'i aynı paket içine koyduğunu hatırlatarak, "Değişen koşullan nedeniyle Türkiye'nin durumunun söz konusu iki ülkeden ayn olarak ele alınması lazım" dedi. Silahsjzlanmanın Türkiye'ninkilerden çok Yunanistan ve Portekiz'in güvenlik sorunlarını azaltacağına inandığını söyleyen Orgeneral Torumtay, Yunanistan ve Portekiz'in her yıl AT'den 2 ila 4 milyar dolar arasında finansman sağladıklarına da işaret etti. Torumtay, yardım konusunda başlıca amacın Türkiye'nin yardım alan bir ülkeden iş ortağı bir ülkeye dönüştürülmesi olduğunu vurgulayarak, hibe biçiminde yardımların arttırılmasını ve diğer müttefıklerinın katkılannın arttırılmasına yönelik çabaların yoğunlaştırılmasını istedi. Ankara görüşmelerden memnun 'ışişleri Bakanı Mesut Yılmaz, iki ülke arasmdaki pürüzleri gidermek için yapılan görüşmelerin temposundan memnun olduğunu bildirdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye ile Suriye arasındaki püzürleri gidermeye yönelik temaslar çerçevesinde, Ankara'da yapılan üst düzey görüşmeler dün sona erdi. Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz, Ankara'nın iki ülke arasındaki ilişkilerin temposundan memnun olduğunu söyledi. Türkiye ile Suriye arasındaki siyasi istişare mekanizması çerçevesinde Dışişleri Bakanlığı Müsteşan Tugay Özçeri ile Suriye Dışişleri Bakanı Yardımcısı Yusuf Şakkur başkanlığında pazartesi günü başlayan heyetlerarası resmi görüşmelere dün bütün gün devam edildi. ikUi ilişkileri ilgilendiren tüm konulann ele alındığı görüşmelerin "açık kalplilikle" yapıldığı belirtildi. Görüşmelerde, Türkiye'nin sınır güvenliği konusuna ağırlık verdiği, Suriye tarafından ise bölgesel sulama paylaşımı konusu üzerinde durduğu belirtildi. Gündemin diğer maddeleri arasında, Suriye'nin FIR (uçuş bildirim) hattının Akdeniz'e doğru 12 nül genişletme yönündeki taiebi ile bir Suriye savaş uçağı tarafından geçen ay düşürülen Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'ne ait araştırma uçağma ilişkin Şam'ın soruşturması ve Dışişleri Bakanlığı çevreleri daha önce yaptıkları açıklamalarda, Suriye'nin FIR hattına ilişkin talebine diplomatik bir yaklaşım sergileyerek, bu konunun diğer bölge ülkelerinin de onayını gerektireceğini belirtmişlerdi. Görüşmelerde ayrıca uluslararası ve bölgesel sorunlar konulannda fikir alışverişinde de bulunduğu belirtildi. Bu çerçevede Lübnan ve Ortadoğu banş görüşmelerindeki son durumun ön planda ele alındığı belirtildi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Murat Sungar'ın görüşmeler hakkında bugün daha aynntılı bilgi vermesi bekleniyor. TÜRKİYESURİYE TÜRKİY&IRAK İLÎŞKİLERİ Göreceli istikrar politikası A ürkiye, Ankara Ue Bağdat arasında "potansiyel gerginlik alanlarımn bulunduğunu" ileri süren görüşlerden rahatsızlık duyuyor. Irak'm Türkiye'ye olan 2 milyar dolarlık borcu ise ikili ilışkilerde temel sancı kaynağı oluşturuyor. Irak'ın, Suriye ile olan sınırında da benzeri bir tampon bölge kurmayı planladığını belirten aynı çevreler, bunun Türkiye'nin güvenliği açısından da yararlı olacağını ifade ediyorlar. Yetkili çevreler bu genel görünüm içinde, Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerin, "gerçekçi perspektifte degerlendirilmesi gerektiğini" vurgulayarak, "hassas cografi konumu itibanyla Türkiye'nin çevresinde istikrara yönelik bir statükodan yana tavnnın çok normal olduğunu" belirtiyorlar. Bu çerçevede Ankara'mn, duyarlı konularda bile, Bağdat yönetimine karşı tutum almaktan kaçınması özellikle dikkat çekiyor. Bunun en açık örneğini ise Irak'ın, Körfez savaşı sırasında tran'la ışbirliği yapan peşmergelere karşı 1988 yazında giriştiği geniş çaplı operasyonlar oluşturuyor. Başlatılmadan önce Türkiye'ye bilgi verildiği belirtilen bu operasyonlarda, Kürtlere karşı kimyasal silah kullanması nedeniyle Irak, Batılı ülkelerin yoğun eleştirilerine hedef olurken, Ankara Bağdat'ı doğrudan suçlamaktan titizlikle kaçınmıştı. Bu operasyonlar sonucunda Türkiye'ye binlerce Kürtün sığınmasına rağmen Ankara zaman zaman, Bağdat rejimini kollayan açıklamalar bile yaparak, "Irak tarafının kimyasal silab kullandıgına ilişkin deUl bulunmadıgını" çeşitli şekillerde dile getirmişti. Ankara, Irak'ın kimyasal silah kuilanmasından rahatsızlık duymasını ise "genel çerçeveye" yansıtarak, "Türkiye'nin ilke olarak bu tür silahlann üretilmesi, stoklanması ve kullanımına karşı olduğunu" o günlerde sık sık dile getirmişti. Ankara'nın Irak'ı doğrudan suçlamamasının Batı nezdinde yol açacağı olumsuz etkileri de böylece giderilmeye çalışılmıştı. öte yandan peşmergelerin Türkiye'ye sığınmalannın yol açtığı ekonomik ve sosyal sorunlara rağmen Ankara, bu konunun da iki ülke arasında gerginliğe yol açmaması için çaba sarf etmişti. Yetkili çevreler Kürt sığınmacı sorununun, bu insanlann Irak'a dönmeleri ile çözümlenebileceğini belirtiyorlar. Dönenlere ise tampon bölgede olmamak şartıyla köylerine yerleşmelerine izin verildiğini belirtiyorlar. Ancak Türkiye'de çeşitli kamplarda bulunan sığınmacılann, "çeşitli merkezlerden kamplara yapılan telefon konuşmalan ile" dönüp dönmeme konusunda "talimat aldıklannı" savunuyorlar. Bu talimatların temelinde de "farklı amaçlann" bulunduğunu belirtiyorlar. SEMİH ÎDİZ ANKARA Türkiye'nin, İran ve Suriye ile olan "pühizlü" ilişkilerine karşın, Irak ile ilişkilerinde "göreceli istikrann" bozulmamasına büyük önem verdiği gözleniyor. Yetkili çevrelerin, Ankara ile Bağdat arasında "potansiyel gerginlik ala'nlannın bulunduğunu" ileri süren görüşlerden büyük rahatsızlık duymaJarı dikkat çekiyor. Her iki ülkenin, bölgede, "farklı emelleri olan ve ulusal bütünlüğü tehdit eden güçlerin ortak bedefi oldugnnu" belirten söz konusu çevreler, bu durumun, "Türkiye ile Irak'ı doğal olarak birbirine yaklaştırdığını" kaydediyorlar. Iran ve Suriye ile olan durumun aksine, Türkiye ile Irak arasında bir "sınır güvenliği sorunu" bulunduğunu da kabul etmeyen bu çevreler, Bağdat'm Turk sımrı boyunca 2530 kilometre derinliğinde tampon bölge kurduğunu anımsatıyorlar. TürkIrak sınırının dağlık coğrafi yapısı ve uzunluğunun sızmalann "yüzde yuz" engellenmesini zorlaştırdığım belirten ayru çevreler, yine de "mevcul tek tük sızmalann arkasında Irak rejiminin bulunduğunu söylemenin hatalı olacagım" vurguluyorlar. Ekonomik cephe Irak'ın Türkiye'ye olan 2 milyar dolar civarındaki borcunun, ikili ilişkilerde "temel sancı kaynagı" olarak işlenmesinden duydukları hoşnutsuzluğu da gizlemeyen yetkili çevreler bu konuda şu açıklamayı getiriyorlar: "Irak'.ın borcunun tasfiyesi için saptanan ödeme planına göre bu yıl borcun yüzde 45'i, gelecek yıl yüzde 38'i ve son yılda yüzde 17'si petrol olarak geri ödenecekti. 1989 için öngörülen petrol miklan çekilmiştir. Hatta toplam olarak çekilen miklar şimdiden öngörülen miktan 100 milyon dolar aşmışbr. Böylece Irak taahhüdünü yerine getirmiş ve aynı zamanda Türkiye'den nakit olarak 100 milyon dolar kazanmıştır."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear