23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
OCAK 1987 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURÎYET/5 MUZJK FÜİZ A1İ HAYVANLAR İSMAİL GLLCEÇ MESEU EFENDiM. GuZETgMj'ZDE EN Ço»c HAN& apon pi\ anistiıı samuray cesaretî rift kişilikli, iki yüzlü, çifte ndartlı, kısaca şizofrenik bir lumda yasamak zorunda bıılıyoruz. Bir yandan düşün, konuşma, yazma, araştırma ;ürlüklerinin kısıüandığı, öte ıdan Atatürk'ün kadınlara lışladığı haklan, ille de başörü örterek, ikinci sıntf vatan> olma isteğiyle tutuşarak ge/ermeye kalkan genç kızların caklara döküldüğü bir ortamçağdaş müzik, çağdaş resim, £daş yazın diye diye kendimiharap ediyoruz. Dış görünüve sesiyle bir Türk Pavarotsi olabilecekken, ne Türk müp, ne Batı muziği, ne Arap, ne Hint müziği sınıflandırmasıı giren, ne idüğü belirsiz flybrid" bir tur muzik yapan lyın Yddınm Gürses, Batı mu& ile uğraşanlara veryansın etekte. Şimdi de milletvekilleri: ve yabancı misyon şeflerine >nser verecekmiş. Hadi milletîkillerini anladık da, peki yaıncı misyon şeflerinin günahı :? Acaba onlar Yıldırım Gür:s'in değerini teslim edip, fetva u verecekler? "Türk müziği işte ııdur, böyle olmalıdır" mı diîcekler? Nitelikli sanat yapalım diye dışıp çabalayacağımıza, topluıu ancak nitelikli sanat karanklanndan aydınlığa çıkarır lancıyla mücadele vereceğimie, "tyi ki kör topal da olsa orestralanmız var, göstermelik de ılsa operamız, baİemiz, tiyatronuz var" diye Tann'ya şükurer olsun demek zorunda kalıyouz. Buna da şükur. Neden bu Piyanist Yukie Nagai, Japon disiplininin ve kararlılığınm bir simgesiydi sanki. Zayıf nahif, zarif, kolları, bilekleri nerdeyse kopacak kadar ince olan bu genç Japon kızı, Brahms'ın kolosal yapıdaki Birinci Piyano Konçertosu'nu bir samuray cesareti ve direnişiyle çaldı. na da şüküı demek zorunda bırakıyorlar bizi? Neden biz de çağdaş kühürü (kendi geleneksel kültürümüze yabancı da olsa) o kültürü yaratan ve yaşatanlar kadar, daha da ötesi, onlardan da iyi özümsemeyelim? Bu çağda yaşamıyor mu>oız biz? Neden ille de saatleri geri almaya çalışıyoruz? Japonlar kadar geleneklerine bağlı, hatta tutucu toplum azdır. Ne var ki Japonlar, "Batı kültiirii bize yabancıdır, biz kavrayamayız" deyip kabuklarına çekilmek ve Batı kültürunü dışlamak yerine, doğrudan saldırıyageçiyor, o kultürun işleyiş sistemini temelden oğrenmeyi ve "tereciye tere satmayı'' sağduyuları, akıl almaz kararhlıklan ve disiplinleriyle başanyorlar. İşte bu Japonlardan biri 16 \e 17 ocak tarihlerinde tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde Brahms'ın Re Minör 1. Piyano Konçertosunu çaldı. Piyanist Yukie Nagai, Japon disiplininin ve kararlıhğının bir simgesiydi sanki. Zayıf, nahif, zarif, kolları bilekleri nerdeyse kopacak kadar ince olan bu genç Japon kızı Brahms'ın kolosal yapıdaki birinci piyano konçertosunu bir Samuray cesareti ve direnciyle çaldı. Bana sorarsanız eser seçimi yanhştı. Brahms'ı mutlaka güçlü kuvvetli, iri yan piyanistler çalar diye bir koşul yok. Örneğin tdil Biret de ufak tefektir, ama onun kas gücu, beyin gücüyle birleşince. yer yerinden oynar. Yukie Nagai ise, bizde müzikal kişilik olarak Debussy. Ravel. Cbopin, Schumann gibi daha yumuşak bir repertuvara yatkın olabilir izlenimi bıraktı. İDSO, Brahms'ın 1. Piyano Konçertosunun eşliğinde bu yıl ilk kez müzikal bakımdan ön plandaydı. Biıtun çalgı grupları korno, obua ve flütün solo cümleleri müziğin bütunluğu içinde, Brahms'ın o inanılmaz mimari yapısı çerçevesinde bütun yumuşaklığı, bağlayıcılığı ve anlamıyla ortaya çıktı. Programm ikinci yarısında Macar bestecisi Zoltan Kodaly'ın "Hâry Jânos" süiti yer alıyordu. Hâry Jânos, Macar folklorunun sevimli tiplerinden biridir. Tatlı bir palavracıdır. Kodaly'nin operası, kendi kafasından uydurduğu yalanlara kendi kanan bu halk kahramanının başından geçtiğini varsaydığı öykülerden biri üzerine kurulmustur. Istanbul'daki yorumda orkestramızın ve İstanbul müzik yaşamının on parmağında on marifet sanatçılarının bazı surprizleri vardı. Obuacı Celal Akatlar çelestanın, viyolacı Mustafa Siider saksofonun, kanuni Ruhi Ayangil de çembalonun önüne oturmuşlardı. Her üç sanatçı da komple müzisyen olmanın verdiği rahathkla, degişik çalgılar çalmamn zevkini çıkarıyorlardı. Ozellikle Türk müziğinin değerli bir yorumcusunu, orkestramızın içinde görmek bizJeri mutlu eden bir olaydı. Hem Brahms'da, hem de "Hâry Jânos" süitinde 1. ve 3. kornolar: Hüseyin Coşkun ve Ertuğrul Köse, trompet, trombon grupları, obuada Emin Özistek, flütte Nazım Acar pagotlar, klarinetler, viyolada Türkmen Giiner, velhasıl tüm orkestra, akustiğin kötülüğüne ve sağırlığına rağmen övülmeye değer bir yorum çıkardılar. Buna da şükür, değil mi? KİM KİME DUM DUMA BEIUÇ AK Hci; Dfimm j g y ı Sorrtı/rn, Senın dımı? P İ K N Î K PİYALE MADR.4 MUJ&AN A8LA ÜNLÜ 3r'£ OYUA/CO OtACAK. Erol Erdinç, dört yıldır iDSO'yu yönetiyor Kelleyi koltuğa ahp dış dünyaya açıbnah 30 yaşından sonra evini barkıtu dağıtıp kurulu düzenini bozarak, o güne kadar sağladığı maddi güvenceleri teperek, kendini yetiştirmek, daha çok öğrenmek, hayata yeniden başlamak üzere Paris'e gitmi? Erol Erdinç. 30'undan sonra yeniden öğrenci olmayı seçmiş. Oysa burada zaten Devlet Konservatuvarı'nı bitirip, işlerini rayına oturtmuşmuş bile. Gelgelelim, Paris'te orkestra şefliği ve kompozisyon çalışmalanru ilerletirken, geceleri caz çalarak ekmek parasına katık parası kazanmayı da ihmal etmemiş. 1983 yüından bu yana İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın Şefliği'ni ustlenen Erol Erdinç, ytiksek burjuva veya bürokrat kökenli bir ailenin çocuğu değil, hatta müziğe karşı, hiç değilse Batı müzığine yabancı bir aile ortamı içinde büyümüş denebilir. Uzun sözün kısası, Erol Erdinç kendi kendini yaratmış, şimdi bulunduğu yere adım adım, iğneyle kuyu kaza kaza gelmiş bir sanatçı. Hal böyle olunca, çevresine ve bu çevrede yaşayan insanlara eleştirel gözle bakma hakkmı gönıyor kendinde Erdinç. "Müzik mesleğini seçen kişi, özd hayatuu mesleginden öne almayncak. lş, hiçbir zaman ikinci plana düşmemeli. Çoluk, çolemek zonındasın. Meraksız bir mUletiz biz. Ne kendi kültürümüze, ne de yabancı kültüre merakımız var. Japonlar meraklı mesela. Dünya kültürunü kendi kültürü ile karşılaştuma ve bir senteze ulaşma kaygısındalar. Aç bir şekilde durmadan öğrenmek, durmadan çalışmak istiyorlar. 7 yaşındaki Japon ve Çinli çocuklan dinledim Kanada'daki bir yanşmada. Büyük adam gibi konsantre olup. büyük bir disiplinle çahyorlar çalgılannı. Bir de Türk çocuklanna bakıyorum. Amaçsız, disiplinsiz ve tembel yetişiyorlar." HIZLI GAZETECI SECDET $EV En sonunda bir NEPEN (JLAN ? /\J£P£N İSTEMEZLER 9U PİÇLERl yetkili kişj d e Ü teiaÇon adip ^ş poifc fnüdürunün cînten t«pası'ruz f ŞU 0O5YAYI OKUSSAN Uygun ortam Erol Erdinç, sanatçının yaşadığı ve çalıştığı ortamın, sanatçının verimi üzerinde olumlu veya olumsuz etkilerine de önemle değinmekte. "Çalıştığım yerde güzellik görmek isterim, çirkinlik degil. Çalıştığım yerde, kendi dili Türkçeyi doğru düzgün konuşan, eli yuzu düzgün, temiz giyimli, sakal tıraşı olmuş, eğer bıyık şartsa onu düzeltmiş, insanın estetik duygusunu bozmayan görevhler görmek istiyor gözüm. Bunlar önemsiz aynntılar gibi görülebilir, ama sanat yapmak için uygun ortam gerek." Erol Erdinç, Atatürk Kültür Merkezi salonunun, düzeltilmesi olanaksız akustik sorunlan yüzünden İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın, kapasitesinin ancak yansını yansıtabildiğine değiniyor. Buna ek olarak çalışma odalan olmamasımn, orkastra müdürlüğtınün iki buçuk metrekarelik bir mekâna sığrnaya çalışmasının, sekreterlerinin bile olmamasımn, orkestra üyelerinin konser öncesi ve arada soğuk koridorlarda ayakta bekleşmelerinin randımanı düşürdüğüne de dikkati çekiyor. (Jlüdür öosyayı ıncalayinca anladi ki, Şcncan aiiast Ortndoğu kökanli bir aşinztin başıdır. . Ç o k zanginöir.. V<z bu dünyaltğı uyuşturucu işinâan yapmışttrGünzyĞotyj'da Ştzncon köyünde yosciyan *0u oşirst, geçmiştctt fnfllet^fejJi saçimîurinda bü/üt b«'r partiye 16000 oy çtkarmışttr... Yanf Şancan ailzsini knfa'' yo cüan pcrti bir metnıs çıkarmayı da garuntj auar,. iyi gacındiğı """ 6 Ç Kelleyi koltuğa ahp dış dünyaya açılacaksın, dil öğreneceksin, araştırma yapmak ilken olacak. Meslegini seven, meslek haysiyesi olan insan, kendini ve kimseyi aldatmasın, öğrenmeye devam etsin.99 cuk sahibi de olsa. önce iş. Kelleyi koltuğa alıp dış dünyaya açılacaksın, dil öğreneceksin. araştırma yapmak ilken olacak. Mesleğini seven, meslek haysiyeü olan insan kendini ve kimseyi aldatmasın, öğrenmeye devam etsin. Bütün meslekler için geçerli bu aslında. Doktor olsan yine dil bilip, dunyada olup bitenleri iz Ç İ Z G Î L Î K KÂMİL M.4SARAC1 AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAS Konser salonu "Dünyanın bütün büyük kentlerinde olduğu gibi lstanbul'da da kentin merkezinde bir konser salonu olmalıdır. Orkestra üyelerinin istedikleri gibi ve istedikleri kadar çalışabilecekleri, oda müziği yapabilecekleri, akustik koşuUan yerinde. en az 2000 kişilik bir salona gereksinimiz var. İstanbul böyle bir salonu kaldırabilecek izleyici kapasitesine sahiptir." Erol Erdinç son olarak biraz a a konuşuyor: "Dört asırtık büyük bir imparatorluğun mirasçısıyız. Ama kendimize sorahm, imparatorluk yalnız kaba kuvveüe mi olur? Dört asır boyunca dünyaya bilim, sanat, kültür adına ne verdik? Matbaa icat edildikten 300 yıl sonra Osmanh bunun farkına vardı. Bu açığı hfilâ kapatamadık. Atatürk, devrimleriyle ve çok çalısarak uygarlık yanşında bizim önlerde yanşacağımızı düşünmüştü. Ne yazık ki, giderek bu yanşı terk ettiğimiz gibi, geriye dönme özlemleri yaşamaktayu. Özetle, çok yaratan ve üreten bir toplum degil. çok çocuk doğuran ve onlan eğitmeden sokağa atan bir toplum olduk. Ekonomiye verilen önem kadar, bilim ve sanata da özen ve destek verilip, Atatürk'ün gidin dediği yoldan sapmamak en doğru yol. Aksi takdirde belki ölmeyeceğiz, ama hep şiddetli ağnlarla hasta olarak yaşayacağız." HAFEA SONU KONSERLERİ ÎDSO'nun hafta sonu konserlerinde Brahms'ın Ikili Konçertosunun solistleri, Devlet Sanatçm Kemancı Ayla Erduran (solda) ve İsviçreli viyoionselci François Guye (sağda). Orkestrayı şef lonescu Galati yönetecek. TARIHTE BUGUN MLMTAZ ARIKAS 21 Ocak Brdhms'ın Ikili Konçertosunu dinleyeceğiz ÜSTÜN DURUEL İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'mn hafta sonu konserleri gıderek artan bir ilgiyle izleniyor. Bunda konserlere konuk olarak katılan sanatçüann yaru sıra, yıllık programı aynen uygulamaya büyük özen gösteren orkestra yönetiminin ve başkemancısından sahne gerisi çalışaruna özverili bir işbirlıginin büyUk payı var elbette. tonescu Galati yönetiminde bu hafta sonu verilecek konser de hem solistler, hem içerik yönunden oldukça ilginç. İlk eser Richard Strauss'ın "MeUmorforiar"ı. Strauss "Metamorfodar"ı 1945'te 23 yaylı çalgı için yazmış ve her birine solist görevi vermiş. Yani "Metamorfozlar" da yirmi üç solist dinleyeceğiz. Yapıt ülkemizde ilk kez 26 Ocak 1974'te Maçka Maden Fakültesi'nde Gotthold Lessing yönetiminde yine İDSO tarafından seslendirilmişti. Sanırım, bu ikinci çahnışı olacak. İkinci eser Johannes Brahms'ın keman ve viyolonsel için "tkili Konçerto"su. Solistler: Devlet Sanatçısı Ayla Erduran ve İsviçreli viyolenselci FrançoU Guye. François Guye, 1953 Cenevre doğumlu. Det ~ Françoîs Guye, bol ödüüü çellist mold Müzik Okulu nda Andre Navana, Cenevre Konservatuvan'nda Pierre Foumier ile çabşan sanaıçının kazandığı ödüllerden bazıları şunlar: "1974 Viyana Gençlik ve Müzik Festivali" binncilik ödülu, "1976 Uluslararası Prag Bahar Festivali" ikincilik ödulu, "1979 Uluslararası Cenevre Müzik YanşmasT birincilik ödulu. 1939 yıhndan bu yana yapılmakta olan "Cenevrt Muzik Yan$ması"ndaki bu başansıyla, büyuk ödulu kazanan ilk İsviçreli olma onurunu da taşıyan Guye, konser faalıyetlerimn yanı sıra SuisseRomande Orkestrası'nın çellosolistliğini yurutüyor İşte bu genç viyolonselciyi ünlu kemancımız Ayla Erduran'la bırlikte dinle>ecegiz, hem de Pierre Fournier'nin viyolonseliyle. 1985 yılında Carlos Paita yöneıımindeki Londra Filarrnonı Orkestrası ile Brahms'ın Keman Konçertosu'nu plağa dolduran Erduran, halen Cene\re Kcr.servatuvan'nda öğretmenlik yapıyor. Yurtdışında da haklı bir une sahip olan Ayla Erduran'ı François Guye ile dınlemek ayn bir ze\k olacak. Orkestra ikinci bölumde Fransız besteci Paul Dukas'nın Goethe'nin "Balad"ından esinlenerek besteledığı "Sihirbann Çıngı" senfonik şıinnı seslendırecek. 191BPE BUGUN, USJLU ASKER GAZI AHMETMUHTAR PAÇA, 8O XA<?rNDA ÖLDU. 186OTA HAR8IYE 'VI LıKL£ &trjfZ£ırlcrEH £OHR, fEAAENr&lRiT, &OSNA , ÇSŞıTU GÖ/S£i/L&£L£ SULUMMUŞTU. AMCAK, EN 8AŞAeiU OLOLKSu Y£K,ERZURUU v£ ÇEVgeSİYDl. 1877 OSMAHLIf?Ü£ SAuA^LAHl^lhJ Dd&u CEPHESlHöE 8UYÜK. UfJ KAZANMlŞn RUSLARLA YAPTlĞl 8İR Otzı SAVAÇTAH ZAP€Rl£. ÇıKM<<?, DAHA SoUSA EA8DÜLHAMIT TAlSAFtKJDAM KUTlANARA(£,KEUDl£lHE AL~ r/KI KILIÇ YE "GAZI " UNVAMI ve/ZlLMlfTİ. BfiZI DA yA2AU GAZİ AHMETMuHTAK PAÇA, 2T. Yer'TEM SONRA.BlR. SU/SE SADARETTE BULJNMUÇTU. Solda, Pafa'yı, i8?7 Rus saı/afrnda bir Krupp h b d garuyorSunuz. GAZI AHMET MUHTAR PASA.. 50 YIL ÖNCE Cumhurivet Denizcilik işleri Hükümet denizcilik işterinde mütehassıs gençlerimizin yetişmesi için bir program hazırlamıştır. Bu program denizyollarıyla diğer alakadar makamlara tebliğ edilmiştir. Ayrıca bu sene Denizyollarıyla, Fabrika, Akay bütçelerine, Denizyollan 21 Ocak 1937 masraf butçesıde 1.352.761 liradır. Akay bütçesine ikramiye için 2500, Avrupaya gönderilecek iki talebe için de dört bin lira konmuştur. Akaym butçesi 658.000 lira varidat, 653.000 lira masraftan ibarettir. Havuzlar idaresi bütçesine ıkı talebenin tahsili için 3.000 19371987 lira, memurlara ikramiye için de 2700 lira konulmuştur. KAMZU» mıu • O*SU»UK Msmki • gemi zabitan ve adamlarına verilmek üzere 12 birt lîra ikramiye, ayrıca yabancı memleketlere tahsile gidecek talebelerle, staja girecek mulazım kaptanlara sarfedilmek üzere de 12 bin lira tahsisat konulmuştur. Denizyollarının bu seneki varidat bütçesi 1.375.441 lira. KANZUK 1 PftftTIL U O * KANZUK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear