23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER çok riski vardır. Bunları göğüslemeyi göze almadan önce, kırılan kemiğin kendiliğinden tutması ihtimalini denemek lazım!' İster istemez denedik. Kol sarıldı, askıya alındı ve ben, o ağrılı durumda, Cumhuriyet'teki haftalık söyleşilerimi, "Mihneti kendüve zevk etmedir âlemde hüner / Gam ü şâdii felek böyle gelir böyle gider" felsefesine uyarak, hiç aksatmadan sürdürdüm. Üç hafta sonraki röntgen muayenesinde kemiğin tutmadığı göruldü. Hekimler, "Kal (yani kireç) teşekkül etmeye başlamış, ama kırık bölge bir araya gelmemiş; şu halde "Bir ihtimal daha var" diyerek kırığı hizaya getirdiler, sargıyı daha sıkı biçimde yinelediler. Aalara dayandım; ne yapalım, başa gelen çekilir, demi^ler! Pazar yazılanrru yine kesmedim. Üç hafta daha geçtikten sonra röntgende görüldü ki, kemik yine kaynamamış. Artık hastaneye yattım. Ameliyatla kasık kemiğimden alınan bir parçayı kırık kol kemiğine aşılamışlar ve kınk yeri de uzun bir maden plaka ve altı çivi ile birleştirmişler. Narkozun etkisi geçip uyandıktan sonra, ameliyatm bitiminde çekilen ilk röntgen fümini görünce, birkaç yıl önce TV'de izlediğim bir dizideki artist gibi, "Bedeninin içinde maden taşıyan biyonik adam olmuşum" diye güldüm kendi kendime ve hekimlerin deyişi ile "iiçüncü ihtimali" beklemeye başladım. Bu ihtimal, artık kemiğin kaynaması idi. Ama bir de "dördüncü ihtimal" vardı: Ya bu kez de kaynamazsaaa!... Doğrusunu söylemek gerekirse, bu son olasılığı düşundukçe, başta anlattığım pratik kurdaki bir grup öğrencimin "O da Ölmek mi dersin?" yanıtları aklıma geliyordu. Yeniden narkoz, yeniden ameiiyat ve her şey yeniden, yeniden... Ben bunun ne demek olduğunu biliyordum. 1945'te Uludağ'da kayak yaparken sağ ayak kemiğim bileğinden kırılmıştı. İlk ameliyatla tutmadı, tekrar çiviledilerdi. Yoksa aynı durum kolumda da mı yinelenecekti?! Huzursuzlanmadım desem yalan olur. İki aya yakın kırık kolla yazı yazdığım halde, ameliyattan sonra üçüncü. ve dördüncü ihtimalleri beklerken, artık yazamadım. Bereket versin üçüncü olasılık gerçekleşti ve kemik kaynamaya başladı. Hâlâ da kaynamasını sürdürüyor. Demek artık sağlamlaşacak. • * • Kimi dost ve arkadaşlar beni yoklamaya geldiklerinde, "Vah vah çok yazık olmuş, ama neyse ki kırılan, sol kol" diye beni teselliye çahştılar. Onlara söylediklerimi burada da açıklayayım: Ne sağ, ne sol, ne ayak, ne de kol, hiçbir yerinizi kırmayınız. Bunlar ın hepsi eşit önemde. Sol kol işlemeyince sağ kolun işlevi yarıya değil, dörtte bire düşüyor. Sol kol için de durum öyle; yani kollardan biri kınlınca, iki kolun toplam işlevinin yansı değil, dörtte iiçii yok oluyor. Bunu gerek ameliyattan önceki iki ayda, gerek ameiiyat sonrasındaki hastane yaşamında acı acı gözledim. olmayınca devlet yönetimi sağlik.li olmaz ve demokrasi, gerçek demokrasi olmaz" demiştim. Aradan bunca yıl geçti, biz hâlâ yalnızca "sağ demokrasiyi" kurmaya çalışıyoruz. Bir türlü olmuyor, olmuyor. Sağ olmadıkça sadece sol demokrasi de olmuyor. İşte görüp duruyoruz, "sağ"sız komşularımızı. Bu bocalamadan ne zaman kurtulacağız, bilemiyorum. Ben kendi özümde iki kez dersimi aldım: Kişi tam olarak ne sağsız, ne de solsuz işleyebiliyor. Demokrasimizin kırık "sol"una da benim sol koluma yapıldığı gibiacaba bir madeni plaka ile altı çivi mi vurdursak?! Bu ihtimale (daha doğrusu öneriye) ne dersiniz?... Şaka bir yana. eğer bu iilkede bir gün hukuka bağlı, özgürlükçiı. çağdaş demokrasi kurulacaksa, bu. ancak "soi" un etkin katkısı ile olacaktır. Başka bir "ihtimal" yok. Ulusça bunun bilincine bir varabilsek!... NOT: Sayın Örsan O>men'in, geçen pazar gunu sozunıı ettığım, "Anh şanlı pıofesörler' nitelemesini, hastalıgım sırasında yayımlanan sonra J a kııap olarak basılan "Bir Ihtılâl Daha Var" yazı dizısınde deg.il, kendısının bir köşe yazısında gOrmuştum Duzeltirim HVV (*) Bana, Cumkuriyel döneminin "Kemal" adını taşayan Uç unlu ynzın *A*mı kımlerdır. dıye sorsalar, hıç duraksamadan Yaşır Kemal, Orhan Kenal ve Mehmed Kemal yanıtını verırdım. üçunü de çok begenır ve severım. Orhan Kemal'ın babası rahmetlı Abdülkadir Kemali Bey'ı, ilk TBMM'dekı kâtıplığım sırasında, 1920'de tanımış oldugum halde, ne yazık ki, oglu Orhan Kemal ile tanısma fırsatını bulamadım. Yaşar Kemal ve Mehmed Kemal'ı ise çok seyrek görduğum halde yakın dost bilmişimdır hep: yazıları ve icıtapları beskr bu dostluğu; saksı çıçeklermi diri lutan su gıbidir bu yazılar. Nedense Mehmed Kemal. gazetecı olarak bılınır \e bence hakkı yenır; oysa mukemmel bir yazıı «damıdır Mehmed Kemal. Kıtapları okunduğunda anlaşılır bu; yumuşak ve tatlı bir bıçemı, "Bektasi meşrep" bir anlalımı vardır. "Bir İhtinıal Daha Var!.." HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU . Uzun yaşamımda küçüklü büyüklü pek çok hastalık, ameiiyat ve kaza geçirdim. Bunlardan kimisi çok tehlikeliydi. Bu nedenle, zorunlu olmadıkça, hastalıktan söz etmeyi, hele eş dosta bunları uzun uzun anlatmayı sevmem. Çünkü bir hastalığı anlatırken eskiden geçmiş o uzuntülü gün veya aylar, güçlü bir dürbünün merceklerinden suzülmüş gibi, yeniden pek yakınımıza gelir, onları tekrar yaşıyormuşuz gibi yüreğimiz oynar. Ne gereği var bunun!.. "Geçmişe mazi derler", biz geleceğe bakalım. Iyimser yaratılışh olduğum ve kimi durumlarda yazgıya inandığım için, değiştirilmesi elimizde olmayan üzüntulü olaylar uzerinde durmaktan hoşlanmam. Ama her zaman bunu uygulama olanağı bulunmuyor. Örneğin, sizi tedavi eden hekimin, eskiden geçirdiğiniz hastalıklar konusundaki sorusunu yanıtlamak gerekir. Aynntı isterse, hepsini birer birer anlatmak zorunda kaIırsınız, sevseniz de, sevmeseniz de. Geçen yılın 8 mayısında kolumun kırılmasından bir süre sonra yazdığım bir pazar yazısında, "Bu kırığın öyküsunü ileride bir gün anlatırım" demiştim. Kimi okurlar hiçbir şeyi unutmuyor. Sayın Müşerref Hekimoğlu'nun 1986 ağustosunda, hastaneden çıktığım günlerde her zamanki gibi güzel yazılarından birini okumuştum; "Okurlar S»vcı Gibi" başlığını taşıyordu. Gerçekten doğru. Şimdi onlardan bir bolüğü mektupla, hatta kimileri telefonla, "bu sözümu ne zaman yerine getireceğimi" siırekli olarak sormava basladılar. Bir haftadır ortalığı "velvele"ye veren "tiirban" konusunu da soruyorlar. Duşundüm, taşındım, önce kol kırığının öyküsunü, eski zaraanlann tatlı anılarına sarıp sarmalayarak anlatıp, "sözümu yerine getirmeye" ve böylece bu okurlarımı mektup ve telefon zahmetinden kurtarmaya karar verdim. • • * Hukuk fakultelerinde Türk Yurttaşlar Hukuku'nun (Medeni Hukuk'un) kuramsal (teorik) kurallarının yaşamdaki turlu sorunlara uygulanması pratik kurlarda öğretilir. Benim Istanbul Hukuk Fakültesi'nde yonettiğim pratik kurlar, öğretimdeki hocaoğrenci yakınlık ve bütünlüğunün, kimi zaman çok renkli ve esprili sahnelerini oluştururdu. Uzun yıllar önce pratik kur saatinde somut bir hukuk sorununun soyut yasal kuraJlara göre türlü çozüm olanaklarını araştınrken bir an durup öğrencilerimin gözünün içine bakarak: "Bir ihtimal daha var" dedim. Koca sınıfta bir grup öğrenci hep bir ağızdan, mırıldanır gibi bir sesle: "O da ölmek mi dersin!" deyiverdiler. O tarihlerde pek moda olan bir şarkınm iki dizesiydi bunlar. Öğretimde militer zihniyet taşımadığım için, gülümsedim ve öğrencilerimin bu hazırcevaphğından hoşlaııdım. "Hayır" dedim, "ölmek değil; nasıl olsa bir gün öleceğiz. Mesele yaşamakta; iyi ve namuslu yaşamak ve şimdi şu anda da varsaydığımız bir yaşam olgusuna hukuksai çözüm bulmakta" diyerek pratik dersi sürdurdüm. Sözünü ettiğim şarkıyı radyodan dinlerdim de itiraf edeyim ki, onu kimin bestelediğini bilmezdim. Ünlü yazar, tarihçi ve besteci Ahmet Rasim'in torunu Osman Nihat'ın olduğunu, Mehmed Kemal'ın birkaç ay önce çıkan bir yazısından öğrendim. (*) Derslerimde hocalık vakar ve ciddiliğini bozmadan espri yapmayı da, tam ellibeş yıl önce, 1932'de, Berlin Hukuk Fakültesi'ndeki öğrenciliğim sırasında Yurttaşlar Hukuku profesörumüz Martin Wolff tan öğrendim: Pratik kurlarda çözümlenmek uzere bize yazdırdığı hukuk olgusunu irdeleyip tartışırken türlü olasılıkları ortaya koyar, bütün sınıf bunlardan biri üzerinde birleşip o çözümün en akla yatkın olduğunu oylarıyla belirttikten sonra, bilgin hocamız: "Hele durun bakalım, bir ihtimal daha var" diyerek soruna en uygun gelen, ama bizim akhmıza gelmemiş olan çözümü söyleyerek bizleri şaşkına çevirirdi. Dünyaca ünlü olan bu büyük bilim adamı, Hitler döneminin başlangıcında Ingiltere'ye giderek Oxford Üniversitesi'nde uzun sure profesörlük yaptı. "thtimal"e ilişkin bu eski anıları belleğimde canlandıran olay, bu yılın 8 mayısında soj kolumun kınlması oldu. Sevgili doktorumla daha ilk karşılasmamızda, "Bu kolun kemiği kaynamaz, kireci eksiktir, hemen ameiiyat ediniz" dediğim zaman, doktorumun ve kendisi de operatör olan kuçuk oğlumun ağız birliğiyle yanıtları şu oldu: "Hekimin kitabı öyle yazmaz. Ameliyatm, başta narkoz olmak üzere, bir PENCERE // OCAK 1987 Ne Zaman Ekonomik Çöküntü Büyüse... Altı yıl içinde kurufasulye 65 liradan 1200 liraya çıkmış; küçük bir dairenin aylık kira bedeli 6 bin liradan 70 bine, elektrik 2 lira 66 kuruştan 26 lira 75 kuruşa, benzin 22 lira 50 kuruştan 278 liraya, beyazpeynir 155 liradan 1900 liraya, gazyağı 10 liradan 198 liraya tırmanmış. Devletin resmi kurumlarına kimsenin güveni kalmadı. Enflasyon yüzde 30'un altında değil, yüzde 5O'ntn üstünde... Ama, herkes türban konuşuyor. Hep böyle olur. * Ekonomi ne zaman çıkmaza saplansa, halkın büsbütün beli bükülse, sanki yeni bir "balyoz harekâtı"n\n gerekçesini hazıriamak ister gibi "irtica" ortaya çıkar. Sokaktaki yurttaşın canına okunmuşken üniversitede eylem tezgâhlanıyor; başörtülü, türbanlı, sıkmabaşlı kızlar kendilerini ortaya atıyorlar: Başımızı örtmek istiyoruz!.. Gazyağı kaça? Türban takacağız!.. Beyazpeynirin kilosu 2000 liraya doğru tırmanışa geçti mi, geçmedi mi? Erkekler saçımızın telini görmemeli... Fasulye 1200 lira... Tesettur şarttır... Hay AllahL Nereden çıktı bu kızlar? Nerede yetişip de boy attılar? Milli eğitimin okullannda yetiştiler. Kadından imam olmaz; ama devletin imam hatip liselerinde bu kızların beyinleri Milli Eğitim Bakanlığının öğretmenlerince yıkandı. Hazine, şeriatçı yetiştirmek için oluk gibi para akıtıyor. * Sayın Evren, Adana'daki konuşmasında öteden beri çok söylenmiş bir sozü yineledi: Komünizmle irtica birleşiyor. Ola ki kendisine verilen resmi raporlarda bu noktaya parmak basılmıştır; ama bu yeni bir şey değil. 1950 yılında iktidara geçer geçmez Atatürk'ün Türkçeleştirdiği ezanı Arapçalaştıran Birinci Menderes hükümetinin ilk programı aynı şeyi soylüyor: 'irtica gibi ayıncı cereyanları vasıta olarak kullanan ve çok defa kendisini bu maskeler altında gizleyen aşırı solcu haıeketlere karşı, gereken bütün kanuni tedbirteh almakta asla tereddüt etmeyeceğiz." (29 Mayıs 1950) Aradan 37 yıl geçti, devletimizin yetkilileri "aşın uç/ar ö/rteş/r" özdeyişine dayanarak, "komünizm ile irtica" tehlikesine karşı olduklarını yinelemekten bıkmadılar. Ne var ki bugün 715 devlet medresesinde 230.000 öğrenciyi şeriat mantığına göre yetiştirenler komünistler midir? Devletin denetimi altında bulunduğu soylenen hafız kurslarını komünistler mi Işletiyorlar? Sayın Evren, irtica akımının kökünü devletin içinde, iktidarın yapısında arasın!.. Mürteci, çoktan takunyasını ve ibriğini bırakmış, kravatını takmış, iktidarın içinde ve devletin bağrında yerini almış; Büyük Millet Meclisi'ne cami yaptırıyor, Meclis lokantasında iftar yemekleri veriyor, milli eğitimde okul kitaplarını gerici ideolojinin koşullarına göre değiştiriyor, imam okullannda üniversiteye öğrenci yetiştiriyor. • Ne zaman ekonomide çöküntü büyüse, siyasette kargaşa başlar. 1987'nin ilk günü Türk halkı kurufasulyeyi 1200 liraya yedi, beyazpeynir 2000 liraya dayandı; derken bir türban sorunu ortaya çıktı; gelsin türban, gitsin türban... Ne olacak? Kimsenin irtica gelişmesine "dur" diyeceği yoktur. İlerde gerçekten serbest bir seçim yapılırsa, Meclis sıralanna da türbanlı kadın milletvekilleri oturacaktır. Atatürk'ün laik cumhuriyetinde Büyük Millet Meclisi'ne cami yaptıranların, genel kuruldaki türbanlı milletvekiline söyleyecek sözü var mıdır? • • • İnsan bedeninin yönetiminde durum böyle olduğu gibi, toplumun yönetiminde de böyle. 14 yıl önce sanırım 12 Mart 1971'den sonraki F. Melen hükümeti döneminde (12 Kasım 1972'de), "Sağaz, Sobuz Demokrasi" başlik.li bir yazı yayımlamıştım. Bu başlık, sonradan bir kitabıma ad oldu. Bu sütunlarda çıkmış olan o yazıda, "Kuşun bir kanadı kesilirse hayvan ölmez. ama en yaşam sal işlevini yapamaz, yani uçamaz. Demokrasilerde de sol Bu Tutumla, Bu Kafayla... Sabah telefon çaldı. Üzgün bir ses kendini tanıttı. Bir emekli asker. Üst rütbeden emekli olmuş yıllar önce. Kendi ölçüsünde Atatürk devrimciliğine inanmış, bu yolda davranışlarda bulunmuş. Arada bir arar, konuşuruz. Ne dedı bilir misiniz: "Ben Taksim Meydam'nda kendimi yakacağım" Ülkemizin içine gömüldüğü, daha doğrusu birtakım çevrelerin gömmek istedikleri bataklık günden güne derinleşiyor. Bu bataklığı nasıl kurutacağız? Nasıl kurtuluşa ereceğiz? Bu çıkmazdan nasıl geri döneceğiz? Tehlike her gün büyümekte... İşin şakaya, aldırmazlığa, umursamazlığa gelir yanı kalmadı. Elli bin genç kız Başbakana telgraf çekmiş: "Bizi başörtüsünden ayırmayıri diye! Birtakım erkek öğrenciler açlık grevine gırişmiş. Başörtülüler başkente yürüyüş yapmaya hazırlanmış. PTT Genel Müdürü buyurmuş: "Buprotesto teigraflannı gecikmeden y&rierine ulaştınn." Başbakan irtica konusunda yazanları suçlarffrş 'utanmazlar' dıye... Evet, başörtüsü konusunda kıyamet kopuyor. Yasaların suç saydığı bir çizgide yürütüKJyor Atatürk cumhuriyetinin laiklik ilkesine ters düşen, Türkiye'yi Humeyni İranı'na çevirmek isteyen eylemler, kalkışmalar... Az önce bir genç kız telefonla aradı, başörtüsü konusunda ne düşündüğümü sordu. Kaç kez yazdım? Yine de düşüncelerimi söyledim. Bilim öğrenmek için yüksekokullara giden kızların bu denli ilkel davranışlannı, bu denli bağnazlıklarını bilim kafası ile bağdaştıramadığımı... Niye okullara, yüksekokullara gidilir? Tıp, hukuk, teknik vb. bilim dallarında yetişmek için... öğrendiklerini yaşamda uyguıamak için... Yükseköğrenim sırasında böylesine katı, böytesine koşullanmış bir genç insandan ne yarar beklenir kı? Demek bu kızlar hekim olsalar çağdaş yöntemlere değil, muskalara, kocakan ilaçlarına başvuracaklar. Hastalarını, hele erkek hastalarını muayene etmekten kaçınacaklar. Öyie ya, saçının bir tek telinin bile erkeklerce görülmesini sakıncalı bulan bir bayan hekim, nasıl olur da çıplak bir erkeğe elini sürer, onun vücudunun belirli yerlerini görmeye, incelemeye katlanır? ille de başını örtmek isteyen genç kızların yapacakları bir şey var, o da evlerinde uslu uslu oturup kendileri gibi bağnaz bir kocaya varmayı beklemektir! O zaman kimsenin bu gibilere bir diyeceği olamaz. Evinde ister başını ister, başka yerini sıkı sıkı örtsün, ister çarşafa bürünsün. Bize ne, topluma ne! Ama 'benyükseköğrenim görmek, hekim, hukukçu, mühendis, eczacı, ya da yüksek devlet görevlisi olmak, öğrötmen olmak istiyorum' diyen kızlara göstereceğimiz bir tek yol var, o da çağdaş uygarlığın yoludur. Düşünüyorum da, bu genç kızların topluca giriştikleri protesto, karşı koyma, binlerce telgraf çekme, yürüyüşlere kalkışma eylemlerini devrimci gençler, genç kızlar yapsa acaba sonuç ne olurdu? Kolluk görevlılen böyle yasadışı gosteritere, eylemlere girişen gençleri sokaklardan, evlerden, okullardan topiar, içeri tıkar, elektrik mi, falaka mı, sopa mı, daha başka cezalar mı, hepsini verip veriştirmez miydi? AN Şimşek'in oğlunu okuldan alıp götürmediler mi? Serhat Şimşek ne yapmış? Bir açlık grevine katılmış, bir gençlik dergisi çıkarmış. Sen misin bunu yapan? Hemen okuldan ya da evinden alınır, içeri atılır, bir güzel 'terbiye' edilır, evi basılıp kitapları toplanır, anası babası kardeşleri 'ne o\du bu çocuk?' diye yollara düşer... Ama 'başörtüsü takacağız' diye direnen genç kızlar ve onlarla dayanışma durumundaki erkek öğrenciler başkaldırırlarsa, yasalara, toplum düzenıne karşı çıkışlarda bulunurlarsa, onlara hiçbir şey yapılmaz... Bu mu insan hakları, bu mu demokrasi, bu mu eşitlik? Bakın, bir milletvekili başörtüsünü savunarak direnişe geçen kızlara yüzbınlerce lira bağışta bulunuyor, PTT Genel Müdürü açıktan açığa onları destekliyor. Bay Keçeciler başta olmak üzere ANAP iktidarı bu gibi gerici eylemleri desteklediğini belirtmekten kaçınmıyor. Denecek ki, 'nedir başörtüsü, varsın takan taksın, takmayan takmasın, baştn dışı değil, içi önemlidir, bu gürültü neden?" Öyle değil, gerçekler çok daha başka... Başörtüsü direnışi bir yanlış tutumun doğal sonucudur. Şaşacak bir şey yok! Atatürk'ün partisini kapatırsan, devrimci sendikaların çalışmalarını önlersen, Atatürk'ün kurduğu Dil ve Tarih Kurumlarının, Halkevlerinin çalışmalarını durdurursan, çağdışı, tutucu çevreleri, kişileri ön yerlere getirırsen, sonuç böyle olacaktır. Bu tutumla, bu kafayla ancak buraya vanlırdı. Varıldı da... OKTJÖ EVET/HAYIR AKBAL OKURLARDAN Ülkemizde yoğun kullanılan matzemelerin standardize jdilmesi gerçekten çok önemli ve tasarrufi bir olaydır. Ülkemizde az konu enstitünün standardma alınmış birçok konu halen ahnamamıştır. Önemli ve ivedi gdrdüğüm bir konuyu hatırlatmakta yarar görmekteyim. Ülkemizde değişen gelir kanunlarıyla belediyeler elde ettikleri gelirlerle özellikle şehircilik çalışmalarını hızlandırmışlardır. Bu meyanda cadde, sokak düzenlemelerinde bordür taşlan önemli bir yekün tutmakta, her belediye kendi görüş ve imkânlanyla imalatı yap'P faaliyet saAâsınlda .', 7 kuüanıyorşa da hiçbirihm standart içinde olmaması, görunümsü'ı oimast, bilinçsh • malzeme kullamlması köşe sistemler için 45°60°90° lik imalat yapmamalan, yetersiz malzeme ve taşıma sistemi getirilmemesinden tahmil tahliyede % 50 civannda zayi olması ülkemizi çok yönlü ilgilendirmektedir. Bu hususta, öncelikle programa alınabilse, tabii TSE'ye öneri bordür taşı yanında vibrasyon sistemle, demir takviyeli, görünümlü, çağdaş bir model standardize edilmesi halinde en azuıdan iilkede büyük oranda zayi tasamtfu sağlayacağı yanında yeni bir iş sahası da açmış olacaktır. Örnek; beton bloklar imal eden fabrikalar, standart imalata geçmeleri halinde en ücra köşedeki belediye dahil yeni inşaatı yapüan yapılar, köylere kadar standart bir hizmeti götürürken yeknesaklığm, keyfiliğin de önü kesilmiş olacaktır. Batı ülkelerinde çok yaygın bu sistemin ülkemize kazandınlmasmda yarar gördüğümden ilgilerinizin önemli bir konuya ışık tutacağından eminiz. DÖÖAN UZÖtL ÂSTANBUL veya koruma derneği, sadece kursların iptal edüdiğini bildirmekle yetindi. Oysa parayı alışta çok hassas olan bu yönetim, her öğrenci için 3 bin lira olan bu parayı iade etmediği gibi, bir açıklama da yapmadu i bin lira az bir para olabilir. Ancak öğrenci sayısı 2 binin üzerinde ise, bu meblağ büyür. tki bin öğrenci olsa, 2000 x 3000 = 6.000.000 TL haksız kazanç az olmasa gerek. BİR VELt Ya doğru ya da yanhşl Gazetenizin 20.3.1986 günlü sayısında "Okurlardan" köşesinde "Memurun çilesi" başlıkh Matiye Bakanlığı'nca açıklığa kavuşturulması gerekli bir dilek yayımlandı. Maliye Bakanlığı'na bağlı kimi muhasebecilerce yanlıs uygulanan, memurun çilesi diye nitelendirdiğimiz bu durum, 657 sayıh Devlet Memurları Kanunu'nun 208. maddesinin (B) fıkrasma ilişkindir. Yayımlanan yazı da sözü edilen fikrada gösterilmistir. Uç yıldan beri adında ve görevleri arasmda "Gümrük tşleri" de bulunan Maliye Bakarüığı (memurlan ve emeklileri ilgilendirmesi yönünden) bir açıklama göndermediği gibi 23'er ay aralıkla sorunu anlatan üç dilekçeye de yanıt vermemiştir. Aradan dokuz ay geçmiştir. Ay sonlarında "tcraatm tçinden"leri dinliyor, reklam benzeri görüntülerini de izk'yoruz. Ve yine her gün TRT'nin haber yayınlarında ilgililer, övgülü iş bitiriciliklerini dile getirmektedMer. Oysa; övgüler ve yergiler, halkımızın gerek ekonomik gerekse toplumsal ve politik yaşantuannda gördüklerinin, karşılaştıklarının bvikiminden oluşmaktadır. Bu dün de böyieydi, bugün de böyledir. Yukarıda beliriüeh küçük blf örnek bunlann en yalın (basit) olanlanndan biridir. Ve yanıtı iki satırlık bir açıklamadır: Ya evet yasa maddesi doğrudur ya da görevlüerin kişisel yorum biçimli uygulamaları yanlıştır. KEMAL ÜSTÜN Kadtköy İSTANBUL Kurs parası îstanbul Erkek Lisesi'nde kursa giden öğrencilerden iki dönem halinde 24 bin TL. peşin para alınıp kurslar veriliyor. 34 ocak günleri yapüması gereken kurslar, Uaçlama nedeniyle iptal edildi. Peşin parayı alan okul idaresi ABDULLAH BAŞTURK DİSK Genel Başkaru'nın Askeri Mahkeme önündeki savunması ÇAGDAŞ YAYINLARI Fiyatı 2750 TL. (KDV içinde) 1AKGI ÖNÜM)E SAVUNMA "American Express Card"ı Türkiye'de Egebank aracılığıyla alabilirsiniz. ("American Express Card"ı edinme koşulları konusunda bilgi vermek üzere tüm Egebank şubeleri emrinizdedir.) Dünyaıun en saygın kartı: "American Express Card". "American Express Card" nerede kullanüır, neler sağlar? "American Express Card" bugun dunyada 1 nıilyonun üzerinde kuruluşta kabul gormektedir. "\merican Express Card", dünyanın birçok ulkesinde, seçkin oteller. restoranlar, mağazalar. seyahat acenteleri, uçak şirketleri, kiralık oto semsleri ve benzeri kuruluşlarda kabul gc>rür. Ödemelerinizde imzanız yeterlidir. "American Express Card'ı alabilmek için bir döviz tevdiat hesabınızın bulunması gerekir. Yurt dışında sınırsız harcama olanağı "American Express Card' ile \Tjrt dışı seyahatlerinizde, yasal doviziniz dışında, döviz tevdiat hesabınızdaki paranızı da kullanabilirsiniz. "American Express Card" ödeme gücünüze uygun önceden belirlenmiş bir limite bağlı olmaksızın harcama yapmanıza olanak sağlayan tek ödeme aracıdır bosfor turizm ISTANBULBERLIN Bütün Avrupa şehirleriyle bağlantılı muntazam otobüs seferleri. istanbul: Mete Caddesı No 14 TaksımTel 143 25 25 Ankara: Adem Yavuz Sokak No 3/1 Ktzılay Tel 34 47 40 EGEBANK EgebmnkA.Ş.GenelMidürlüfcCıımhurnelBulvarılr ? 5 2 U l z m ı r T d ( Sl) 25 0*90 ( 10 hjt I 14 M 39 Teltks S}M2 eghm ı r . Kambiyo Yetkiıi Olan ŞubeJer:[zmır Mcrkez>ube Cumhurıvei Buhjrı6^ 3^210IzmırTel (Sl ı2S 3 9 S O ( S t u t ı T e l e k i 13601 c^ekır.ElnuüJg>ur>eM Isunbul Cumhumcı Giıidesı 139Elmjdıg80230bunbulTel (1 ı 1 3 0 2 0 ^ ~ ( 8 h a ı ı 13O2^'6Tcleks 2 2 > : c g n n u . B j K e k i p ı > u b e ~ ı Mjnhul \akifhjn v>kak lOEmınonu 3+132 l>unrmi Tel (1 ı S20 hO S0 ( S hat; Tdelcs 23622 ebbk t r . Ga\Ttııqî<; SubeM Isunr>ul Yıklu POMJ Cjdae^ı 18 Ga\Tcttepe H02S0 bıanbul Tel (1 H 6 " 3 S 7 9 T e k ; l ö 2 8 H " e g g e u . ^ n k a r a ^ u b e s ı S s K Kant Tesıslen, Zıyj & '10111 Caddra 1 Çjrjı 1" 9 Kızıh\ 06640 Ankara Tel U l «334İ ^8Telek.>, 43136egrwır.MerMnŞube.ı l ray Caddea 2> 33060 Meran Tei ("11 )21 WiTelek.s 6"288ebgrr. ır.Auana jube>ı Zıva Paşa Bulvarı 122,01010iVlana Tel ("11 ı " 1 H ı 3 h a l ) T e l e k s 62328ehad t r . B u r s a Ş u b o ı lnıınuCaddea 12" jtı<"2 BursaTel I 2i\ > 2 ~ i ^ 21 83«lelek5 3226hejibuır.Gazunıep Şuhesı HurnuMCadde»! 18 2"010GazumepTcl I 8 i l )2393"Tekk.> 59O21dı^zır.Di4wŞnbel<!rAkhi'iar Alasetıır.Akıncak lzmır..\nıaKa BanJırnıa, Bomcna Izmır Drnızlı. DnTirbakır, Elazıg, Gazı Bulrarı Izmır, Halav Izmır, Kar^ıvaka Izmır. Kays«ı. Kımya. Manısa. Nazıllı. Odemı^ balıhlı Tursjuılu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear