23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURIYET/2 ULAVLAK V t GUKUŞLUK cek kapsamda bir "uygarlık projesr'dir. Çünkü ulusal demokratik gelişmenin ve dolayısıyla dünya banşının temel gereği olan demokratik planlamayı gerçekleştirmenin umudunu ve örneğini vermiştir. Bu yüzden gerçek özü ve kapsamıyla anlaşılıp tanıtılması dış ve iç bir çok güçler tarafından engellenebilmiştir, hâlâ da engellenmektedir. Atatürkçü düzenin yurtta ve dünyada barışı gerçekleştirecek gücü, hangi özelliklerinden kaynaklanmaktadır? a) Atatürk'ün Tam Bagımsızlık ilkesi, gerçek bir dünya banşının tüm felsefi, ahlâki ve toplumbilimsel dayanaklarını içermektedir. Bu yüzden de en çok saldınya uğrayan ve 'tam bağımsız hiçbir ulus yoktur" teranesiyle sulandırılmak istenen bir ilkedir. Sanki Atatürk böyle sığ bir görüşle bu ilkeye varmış gibi! Oysa çağdaş siyaseı bilimine altın harflerle kazınmaya deâer bir ilkedir: "Tam bağımsızlık bizim bugün üstlendiğimiz görevin asıl ruhudur. Tam bağımsızlık denildiği zaman doğal olarak siyasal, mali, iktisadi, adli, askeri ve bunlar gibi her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksun olma, ulus ve ülkenin gerçek anlamında bütün bağımsızlığından yoksun olması demektir!' b) Atatürkçülük, bağımsızlık ile özgürlüğün birbirinden ayrılamayacağı gözlemi üzerine dayalıdır. Özgür olmayan bir ulusun bağımsızlığına da sahip olamayacağına inanır. "Ozgürlük ve bağımsızlık benım karakterimdir. Bence bir ulusta şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın varlığı ve sürekliliği, kesinlikle o ulusun ozgürlük ve bağjmsızlığına sahip olmasıyla olanaklıdır.. Ben bu niteliklerin kendimde varlığını ileri sürebilmek için ulusumun da aynı niteliklere sahip olmasını temel koşul sayarım" Özetle, özgürlüğün olmadığı yerde barış da olmaz. c) Atatürkçülük çoğulcudur. O'a göre "düşünce ve inanışların başka başka olmasından yakınmamak gerekir!' ç) Atatürkçülük demokratik planlama ilkesine dayanır; bı: ilkeye kapitalizmin de, sosyalizmin de özgür düşünceli eleştirisi sonunda varmıştır. Her iUsinin de özgürlüğü ve bağımsızlığı, yani 'yurtta ve dünyada barış'ı bozucu özelliklerini görmüştür. Bir yandan ulusal dayanışmanın, emek harcayanlann emeklerinin karş'lığını aldıkları ve gönençlerinin kollandığı bir ekonomik düzene bağlı oiduğunu vurgulamaktadır. Bütünüyle teknik, ekonomik ve toplumsal evrimin kamusal gereksinimleri arttırdığını ve ulusal gelirin yalnız saltık olarak değil, oransal olarak da gittikçe daha büyük kesiminin bu alanlara ayrılmasmı zorunlu kıldığını görmüştür. Öte yandan da devletin bireylerin gelişimine engel olmaması gereğini tam bir açıklıkla vurgulamakta, bireylerin kişisel çıkarlan ile ortaklaşa çıkarlarının eşit değerde olduğuna işaret etmektedir: "Ekonomik işler içinde bütün ulusun ortak yararına dokunan noktalar da vardır. Özel yarar çoğunlukla genel yararla çelişme içinde bulunur Bir de özel yararlar en sonunda yarışmaya dayanır. Oysa yalnız bununla ekonomik düzen kurulamaz. Bu sanıda bulunanlar kendilerini bir serap karşısında aldatılmaya koyuverenlerdir. Özgür yarışmanın toplumsal sakıncıları da vardır: Zayıflarla güçlüleri yarı>mada karşı karşıya bırakmak gibi.. Ne yalnız başına birey, ne de bireylerden soyutlanmış dev let duşünmüyoruz!' "Türkiye Curnhuriyetini yönetenlerin. demokrasi ilkesinden ayrılmamakla birlikte devletçilik ilkesine uygun yürümeleri, bugün içinde bulunduğumuz durumlara, koşullara \e zorunluluklara uygun olur!" (Bu düşiınceierin tümü Vatandaş İçin Medeni Bilgiler adlı kitaptadır). d) Atatürkçülük başka uluslara karşı içtenlikli bir saygıya dayalıdır. Sömürgeciliğe, yayılmacılığa kesinlikle karşıdır. Son zamanlarda Türk ulusunun dikkatini kendi sorunlarından uzak tutmak üzere, onu bir yandan mezar taşıyla avundurucu, bir yandan da yıkım getirecek dış maceralara sürükleyici öneriler sıkça duyulmaya başlandı. Bu nedenle Atatürk'ün Panİslamizm ve PanTürkizm konularındaki görüşünü belinmek gereğini duyuyorum: "Büyük hayaller arkasından koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar görünen yalancı insanlardan değiliz. Efendiler.. Biz Panİslamizm yapmadık. Belki "yapıyoruz, yapacağız" dedik, düşmanlarda "yaptırmadan, bir an önce öldürelim" dediler. PanTuranizm yapmadık, "yaparız, yapıyoruz" dedik, "yapacağız" dedik, yine "öldürelim" dediler. ...Bütün dunyaya korku ve telaş veren kavramlar üzerinde koşarak düşmanlarımızın sayısını ve üzerimize olan baskıları arttırmaktansa, doğal sınıra, meşru sınıra çekilelim. haddimizi bilelim. Biz yaşamak ve bağımsızlık isteyen bir ulusuz. Ve yalnız ve ancak bunun için yaşamımızı harcarız!' Türkiye'ye de, tüm insanlığa da ozgürlük ve barış getirecek gerçek bir uygarlık projesi değerindeki Atatürkçü dünya görüşüne ve Atatürk devrimİeriyle kurulmuş cumhuriyet kurumlarına içtenlikle sahip çıkalım. Çağdaş uygarlık koşullarında Türk ulusuna gerçek güç ve gerçek şeref sağlayacak olan ilkeler ve kurumlar bunlardır, başka hiçbir şey değil. Atatürkçülüğün Türkiye'de başarısı, dünya barışına da yapılmış en büyük hizmet olacaktır. Çünkü tam bağımsızlığın ve demokrasi içinde gelişmenin örneğini vermiş ve umudunu canlı tutmuş olacaktır. Prof. Dr. ÖZER OZANKAYA SBF Öğretim Üyesi Birleşmiş Milletler'in 1986'yı Dünya Barış Yılı olarak seçmesi, barış kavramının anlaşılması ve gereklerinin yerine getirilme' şansının arttınlması amasıyladır. Hatta belki barışı gerçekle'ştirme umutlarının azaldığı korkusunun da bunda payı olabilir. Gerçekte barış çok köklü, kapsamlı bir ahlâki ve felsefı anlayış konusudur. Ne var. ki son kırk yılın iki süper güce dayalı kamplaşmış uluslararası 'düzen'i, pek çok konu gibi barış konusunun da gerçek boyutlan ile kavranmasmı, yani bir "uygarlık tasansı" kapsamında olduğunun görülmesini güçleştiriyor. Gerçekten ulusların dış ilişkileri gibi kendi iç düzenleri de Potsdam ve Yalta'dan beri artar ölçiide iki süper gücün kendi ulusal çıkarlarına dayalı sistemlerini dünyaya zorla kabul ettirme çabalarından derin biçimde etkilenegeimiştir. Bunlardan biri "Amerikan Yaşam Biçimi" (American way of life), öbürü ise "Bilimsel Sosyalizm" sloganıyla simgeledikleri mevzilerde dünyaya paıinaj yaptırmaktadırlar. Kanımca dünyada barışı bozan ve gercekleşmesini engelleyen asıl etken bu süper güçler uygulamasıdır. Çünkü yoğunluğu zaman zaman değişse de Makkarticilik ve Stalincilik biçimindeki bu uygulama, özgür akbn yüksek sesle konuşması şöyle dursun, kendi içinden bile konuşmasına olanak vermeyen bir yılgınlık yaratmaktadır. Böylece de insanlığı, barışı gerçekleştirebilecek ahlâki ve felsefi arayışları etkin biçimde sürdürmekten alıkoymaktadır. Bir bardak suda fırtına yaratmak yoluyla Kaddafi'nin sırtına yıkılmak istenen "terör"ün arkasındaki iki süper gücün bulunduğu gerçeği gözlerden saklanmak ve uluslararası gerginliklerin yapısal öğeleri tartışma dışında tutulmak istenmektedir. O yapısal öğeler ki mazlum ulusları, kendi doğa ve insan kaynaklarını kendi yararlarına uygun olarak kullanmak hak ve özgürlüğünden yoksun kılmaktadır! İşte dünyanın geri bırakılan uluslarını bu hak ve özgürlüklerine kavuşturma işi, yani gerçek barış, kapiralizmden de, sosyalizmden de daha ilerde olan, çünkü birey ve kamu haklarını birlikte gerçekleştirip korumayı amaçlayan bir uygarlık projesini gerektirmekıedir. Bu uygarlık projesi, zorunluluğu tüm toplumlarda artan ölçüde duyulan "demokratik planlama" ilkesiyle adlandırılabilir. Her iki süper güç, bencil ulusal çıkarlan uğruna demokratik planlamanın gefçekleşip kurumlaşmasını önlemede sanki işbirliği içindedirler: ABD'nin Şili'de, Rusya'nın Çekoslovakya'da engellemek istedikleri şey buydu, demokratik planlama idi! İki süper gucün ulusal emperyalizmine dayalı bir ortamda yaşıyoruz: Birleşmiş Milletler Besin ve Tarım Örgütü (FAO')'nün genel müdürlüğünü de yapmış olan Brezilyalı iktisatçı Jose de Castro 1%4'te şunları yazıyordu: "Kâğıt üzerinde ABD, Brezilya'ya her yıl 450 milyon dolar yardım yapıyor. Gerçekte ise ABD 1 nin Brezilya ekonomisine yabancı sermaye kâr transferleri, dış borç yükü, ... yollarıyla sokmuş olduğu sürekli enflasyon ve devalüasyon, her yıl Brezilya'nın ABD'ye 650 milyon dolar yardım yapması sonucunu vermektedir!" (Quel avenir attend l'homme? 1964). Barış Bîr Toplumsal Düzen, Bîr Ahlâk Işidir Petrol gibi bir gelir kaynağının, buna sahip olan ülkelerin halklarını şimdiye değin çoktan gönence ulaştırması gerekmez miydi? Oysa bu haklar hâlâ. Atatürk'ün deyişiyle "şunun bunun tutsaklık ve aşağılayıcılık zincirleri altında" değil midirler? Bu sonuçta süper güçlerin payı baş sıralarda değil mi? Kendi ülkemizden de ibret dolusu örnekler bulabiliriz: Türkiye'nin demiryolu politikasının çökertilmesinde; kırsal göçü işsizlik, bilgisizlik ve yoksulluğa değil, en geçerli biçimde kalkınmaya yöneltecek Köy Enstitüleri'nin yıkılmasında süper güç politikasına dayalı, soğuk savaşlı uluslararası 'düzen'in payı az mıdır? Dünya Bankasfnın, IMF'nin, "sav unma sanayii" gibi meşru bir kavramın arkasına saklanarak, Türkiye'de dışarıya yoğun siiah satmaya dayalı bir silah sanayii kurulmasına pek istekli olmalarına karşıhk, doğa ve insan kaynaklarımızı değerlendirecek ağır sanayii kurmamıza köstekler çıkarmaları nasıl açıklanabilir? "Bir de baktım CIA altımı oymuş" diyen, bir Türk Dışişleri Bakanı değil miydi? Sovyetler Birliği bakımından da durum aynıdır: Komekon içindeki işbölümü Rus ulusal yararlarının üstün tutulması ilkesine dayalıdır. ATATÜRK DEVRİMİ GERÇEK BİR UYGARLIK PROJESİYDİ Bütün savsaklama ve baltalamalara karşın bugün hâlâ Türk toplumunun asıl gücünü ve şerefini oluşturan, kurumlarına temel olan Atatürkçü dünya, toplum ve insan anlayışı, bana göre dünyada tarışı gerçekleştirebile PENCERE 28 MAYIS 1986 "İhracat Patlaması" ve Yeniden Yapılanma?.. Başbakan Turgut Özal, televizyondaki konuşmalarında sık sık yineler: Türkiye sanayi ülkesi oldu. İhracatımızda sanayi ürünleri payının yüzde 70'e tırmanması ulkemizin endüstrileşme yolundaki hamlesini gösterir. Sayın Özal'ın söylediği doğru mudur? Marmara Üniversitesi "Türkiye Ekonomisi Araştırma Merkez/"nin "Türkiye Ekonomisi ve İstikrar Politikalan" konulu araştırma projesi içinde yer alan bir yayın masamın üstünde duruyor. Adı: "Dış Ticaretimizin Yapısı (19771985)", Yazarı: Profesör Vural Savaş. Sayın Özal'ın ilginç "iddiasının" doğru olup olmadığı bu yayındaki sayılarla denetlenebilir. • 19801985 döneminde dış ticaret alanında önemli değişiklikler gerçekleşti. 1977'de 1.7 milyar dolar olan ihracatımız 1985'te 7.9 milyar doları aştı. 1977'de 5.7 milyar dolar olan ithalat, 1985'te 11.3 milyar dolara ulaştı. İhracat yüzde 400'ün üstünde bir oranda yükseldi, ithalat yaklaşık yüzde 200 oranında arttı. Ne var ki dış ticaret sürekli açık verdi. Dış ticaret açığımn 3 milyar doları aşkın bir düzeyde sabitleştiği görülüyor. 1978'de 2 milyar 310 milyon dolar, 1979'da 2 milyar 808 milyon dolar olan dış ticaret açığı 1984'te 3 milyar 623 milyon dolar, 1985te 3 milyar 385 milyon dolardır. 19801985 arasındaki altı yılda toplam dış ticaret açığı yaklaşık 23 milyar dolara ulaşıyor. Ne var ki bu olumsuz tabloda olumlu bir yan vardır. 1978'de ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 49 iken, 1985'te yüzde 70'e ulaşmıştır. Ancak bu noktaya "sürekli devalüasyon"la varıldığı unutulmamalıdır. * Peki, ihracatımızın yapısı nedir? Gerçekten yüzde 70'i sanayi ürünlerinden mi oluşuyor? Sayın Özal'ın söyledikleri ne dereceye kadar doğrudur? İlk bakışta Başbakanın savı doğru görünüyor. İstatistiklere göre 1984 yılında ihracatın sektörel dağılımı şöyle: Tanm ürünleri yüzde 24, madencilik yüzde 3, sanayi ürünleri yüzde 72. Ne var ki bu görünüş aldatıcıdır. İhracatın madde gruplanna göre ayrımı daha değişik gerçekleri sergiliyor. Bu grupları oluşturan 15 kalem maldan altısı (tabii gübreler eklenirse 7'si) tarım ürünüdür. ihracat maddeleri arasındaki tarım ürünleriyle iplik ve konfeksiyon dışsatımı 1984 yılında yüzde 72'yi kapsamaktadır. ihracatın yaklaşık dörtte üçünün tarım ürünleriyle tekstil ve konfeksiyon ürünlerinden oluşması, geleneksel dışsatım yapısının sürdüğünü vurguluyor. İthalatın yapısı nedir? Yatırım malları dışalımı 1977'de yüzde 38 iken 1984'te yüzde 24'e kadar gerilemiştir. Hammadde ithalatının payı 1977'de yüzde 58 iken 1984'te yüzde 70'e yükselmiştir. Yatırım malları (makinateçhizat) 1977'de 2 milyar 49 milyon iken daha sonraki yıllarda düşmüş, ancak 1984'te 2 milyar 411 milyon dolar olmuştur. Bu duraklama sanayileşmenin bir yana itildiği ekonomi politikasına uygundur. Hammadde ithalatının 1973'te yüzde 58 iken (3.363 milyar dolar) 1984'te yüzde 70'e yükselmesi (7.624 milyar dolar) neyi göstermektedir: 1) Yerli endüstrimiz "ithal malı hammadde"ye bağımlıdır. 2) İthal malı hammadde fiyatları hemen piyasaya yansıtılabilmektedir. 3) İthal edilen ham ve yan mamul maddeler "reeksport" yoluyla (başta İran ve Irak) Ortadoğu ülkelerine ihraç edilebilmektedir. Sanayi yatırımlarının durakladığı dönemde hammadde ve yarı mamul madde dışalımının bu kadar artması ekonomide önemli bir "yapısal değişikliğin" habercisidir. Sanayi sektörü daralırken ticaret sektörü genişlemektedir. 1980'de ortaya atılan "yeniden yapılanma" önerisinin içyüzü budur Tüketim mallan dışalımı ise 1977'de 178 milyon dolarken 1985in ocakekim döneminde 696 milyona yükselmiştir. • Yukarıdaki sayılar Türkiye'nin sanayi ülkesi olmaktan uzaklaştığını gösteriyor. Demek ki dış ekonomik çevreler amaçlarına ulaşmışlardır. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Yeni imar affı ve hisseli tapulu yerler İmar Kanunu'nda değişiklik yapılarak, yeni bir af daha çıkanldı. Zannedersem bu, 1980'den beri üçüncü İmar Affı Yasası'dır. Bu yasalarda, kişüerin, belediyelerin ve Hazinenin arazileri üzerinde gecekondu ve konut yapanlann, yani bu arazileri turlü yollardan işgal ve gasp edenlerin, bu, gayn kanuni davranışlan çıkarılan aflarla yasallaştınlırken, kendi ahnteri, kendi parasıyla tapuluhisseli arsa, arazi almış olan suçsuz yuıttaşlann kendi yerlerinde konut yapmalanna izin verilmeyeceği hükme bağlanıyordu. Bir kısım yurttaşa reva görülen bu haksız tutum, devletin en yetkiUlerince, radyo ve televizyondan duyuruluyordu: "Alamazsınızsatamazsımz!" diye. Bu, kendi parasıyia yer alan bir kısım yurttaşı haksız yere cezalandırmak demekti. Kanuna karşı gelen yurttaş ödüllendirilip, hak sahibi oluyor, kendi olanaklanyla zar zor bir yer alanlar, kendi yerlerine el süremiyordu. Bu çelişkili durum, kanun hazırlanırken, ilgili bakanlığa, Başbakanhğa, M. G. Konseyi'ne ve daha sonra da TBMM Başkanlığı'na bildirilmişti. Fakat isteğimiz kabul edilmediği gibi, bu durumdaki yurttaşlara karşı daha sıkı tedbirler alındı. Noterliklere emir verilerek, hisseli yerlerin alım ve satımlan için HİÇBİR İŞLEMYAPILMAMASI istendi. Hisseli tapulu yer sizindir, onun da her yıl Emlâk Vergisi ödenir, ama üzerinde hiçbir kullanma hakkımz yoktur. Diğer taraftan devlet, başkasının yerini işgal edene arka çıkar, ona tapu dağıtır. Evet yeni bir imar affı daha çıktı, bir kısım yurttaşlar hak sahibi oldular. Ama, HİSSELİTAPULU yeri olanlara yasak yine sürüyor. Hisselitapulu yerlerin, tapusu, parselasyonu (özel ifrazı) ve özel çapları var. Bu nitelikteki yerlerin, (Bir defaya özgü) RESMt İFRAZa çevrilmeleri için yasayn bir madde konulamaz mıydı? Bu nasıl bir hak anlayışıdır? SABAHATTİN KÖMÜRCÜOĞLU SUADİYE / İSTANBUL çünkü alıştık pisliğe, çünkü gözümüze görünmüyor, normalmiş gibi duruyor. Tek şikâyetimiz yiyecekler. Biz yurt öğrencileri olarak taşlı pitavdan, ekşimiş yoğurttan, soğumuş çorbalardan şikâyetçiyiz. Her ne kadar "Hepiniz bu okuldan mezun olmak zorunda değilsiniz" gibi acı gerçekleri yüzümüze vuran hocalarımızla mücadele ediyorsak, stres deneyimlerimizi arttınyorsak ve her ne kadar okulumuzu "ekmek kapısı" olarak görüyorsak, yurtta kaldığımız müddet zarfında kamımızı doyurmalıyız, yemek yemeliyiz. Biz sadece söyleyelim dedik, bilinsin artık. "Atatürk Öğrenci Sitesi'nde beğenilmeyip protesto edilen yemeklerin artıklarını, yemekten bıkmış Feriköy Yurdu öğrencileri olarak ödediğimiz parayla "ukşam yemeği" yemek istiyoruzFERİKÖY YURDU ÖĞRENCİLERİ / İSTANBUL İSTANBUL Bütün İdamlar Cinayettir... "Yassıada idamlan cinayettir." AP Genel Başkanı, DYP'nin onursal lideri Sayın Süleyman Demirel, bir dergiye böyle demeç vermiş: "Miliet bu olaya düpedüz cinayet olarak bakmaktadır. Ben de öyte baktım ve öyle bakmaya devam ediyorum." DYP'nin geçici Genel Başkanı Cindoruk ise, 27 Mayıs olayından sonra kurulan mahkemeler için, "Bizim alışttğımız mahkemelere benzemiyordu. Aşırı baskı, disiplin, silah ve otorite vardı" diyor. Olay şu: Awukat Burhan Apaydın ki Menderes'in avukatı olarak Yassıada Mahkemesi'nde savunma görevini üstienmiştirTBMM'ye başvurmuş, Yüksek AdaJet Divanı'nın karartannın geçersiz kılınmasını, bu Divan'ın kuruluşuna ilişkin yasanın yürüriukten kaldınlmasını istemiş... Böylece Menderes, Polatkan, Zoriu hakkındaki karardan dönülmüş olacak, cenazeler İmralı'dan alınıp devlet töreniyle gömülecek... 27 Mayıs ki bu bir komuta zinciri içinde yapılan bir harekât değil devriminin 26. yılını tamamladığı şu günlerde bu konunun yeniden gündeme getirilmesi elbette ki anlamlıdır. O günleri yaşayan bizler, yani 27 Mayıs 1960'ta gençlik, ortayaşlılık çizgisinde bulunanlar ister istemez anılarını tazeleyeceklerdir. Gecen gün, 27 Mayıs olayının ne oiduğunu, ne olmadığını; toplumumuza ne getirdiğini, ne götürdüğünü kendi açımdan belirtmeye çahştım. Yıllardır bu konuda yazdıklarım da kitaplardadır. Yani, kendimi, yazdıklarımı yadsımaya gerek yok; olanak da yok. Her zaman, 27 Mayıs olayını, Türk toplumunu o günlerde içine düştüğü, daha doğrusu gözü dönmüş iktidar tarafından düşürüldüğü bir çıkmazdan kurtarma eylemi saydım. Bugün de aynı görüşteyim... Hiçbir askeri darbe, toplumu demokratik yaşama götürmemiştir. ille de karşı eylemlerin gerçekleştirilmesi gerekir bunun için... Oysa 27 Mayıs'çılar, Türk toplumuna en demokratik anayasayı kazandırmışlar, en dürüst seçimleri yaptırmışlar, sonra da seçimle işbaşına gelenlere iktidar yerini bırakmışlardır. Deyirdikleri DP'nin mirasçısı AP, idam edilen Menderes'in yerini alan Demirel, birkaç yıl sonra iktidara gelerek ülkeyi 1970'e kadar yönetmiştir. önce Sayın Burhan Apaydın'ın şu yargısına katılmadığımı söylemek isterim: "27 Mayıs, bugüne kadar anlatılmak istendiği gibi bir diktatörlüğü yıkıp demokrasiyi kurmak hareketi değil, sıradan bir hükümet darbesidir." Apaydın'ın bu sözieri bir yanılgıdır. Hiçbir hükümet darbesi özgür seçimle yerinden aynlmaz. Darbeyle gelen, ancak başka bir darbeyle gider. 27 Mayıs'çılar ise böyle bir durum yaratmamışlar, Türk toplumuna Batılı anlamda çoğulcu bir demokrasiyi armağan etmeyi başarmışlardır. Sağdan sola kadar parlamentoda yelpazenin her kanadına yer veren bir anayasadır bize bıraktıklan... 27 Mayıs'ın eleştirilecek, kınanacak birçok yanlışı, yanılgısı vardır. Zamanında özgürce bunlara da karşı çıkmışızdır. Eminsu, 147'ler olayı ve idamlar... Kimse idam istemez. Hele siyasal açıdan idam kararları vermek, uygulamak korkunç bir yanılgıdır. İsmet Paşa'nın dediği gibi: "Bütün kusurları unutulur, ama asıldıkları unutulmaz." 27 Mayıs olayını gerçekleştirenlerin çoğu da idam istemiyoriardı. Ama Sayın Yıldız'ın da belirttiği gibi, bambaşka etkenlerin baskısıyla bu tarihsel yanılgıdan kurtulmak olanağı bulunamamıştır. Yine de 27 Mayıs'çılar on uç idam kararından dokuzunu bozmuşlardır. "Yassıada idamlan cinayettir." Peki, daha sonra siyasal suçlar yüzünden bunca gencin idam edilmesi nedir? Onlar da 'cinayet' değil mi? Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan; Talat Aydemir, Fethi Gürcan'ın idam edilmesini niye unuturlar bizim bağnaz politikacılarımız? İdam kararlannı uygulamak cinayet ise, iktidar ellerindeyken idam cezalarının kaldınlmasından niye yana olmadılar? Şimdi de böyle birtutumlarını göremiyoruz. Bizden olanlar asılmasın, ama bize karşı olanlar ölümlerden ölüm beğensin, öyle mi? Yinelemek isterim, bütün idam cezalanna karşıyım. Adam öldürmekle hiçbir sonuca varılmaz. "Adam öldüreni öldürerek cezalandırmak, aynı suçu işlemek sayılır" diyen Victor Hugo gibi düşünüyorurn ben de... Tutarlı olmalıyız, tutariı!.. Menderes'i asmak kötü; Aydemir'i asmak, Deniz Gezmiş'i asmak iyü. Böyle düşünenler tek yanlılığın, partizanca davranışın en katı örneklerini sergilemektedirler. Yurt öğrencileri yemekten şikâyetçi Feriköy Yurdu öğrencileriyiz. Size odalarımızın havasızlığından söz açmayacağız. Sabah henüz yataklarımızdayken yapılan temizlikle ciğerlerimize dolan pislikten, süpürgelerin, paspaslann temizlendiği banyo kurnalanndaki sularla yaptığımız temizlikten; etüt masalanm temizlemek için harcadığımız teksir kâğıtlanndan artık şikâyetçi değiliz. Çünkü farketmiyor. Sayın Doktor ve Eczacılara... Mide ve duodenum ülserlerinin tedavisinde Bavram GAZETESİ Bayram güntori yurdumuzun her yvrinde okuyabMeceğlnlz gazete İSTANBUL BAYRAM GAZETESİ'dlr. llan verer»k yüksak tlnjından yararlanabllecağlnlz yegine gazeta, ofMt bukıh İSTANBUL BAYRAM GAZETESİ'dlr Adres: Oazeteçiler Cemiyeti CağaloğluİSTANBUL Tel: 522 12 22 522 54 08 • 526 80 46 TEŞEKKÜR Kızımız ÖZLEM ALTL'G'u, sağhğını tehdit eden vejetasyon ameliyatını başarı ile yaparak sağlığına kavuşturan değerli Kulak, Boğaz, Burun Mütehassısı Sayın Dr. NONSİSTEMİK SİTOPROTEKTIF ERTAN DUMANLI ve Narkoz Mütehassısı Sayın Dr. ylnîepsin (1000 mg. Sükralfat) 30 Tabletlik blister ambalajlarda Ecza Depolarına dağıtılmıştır. E t k İ I İ antıulser ajan İBRAHİM GÜRPINAR ile, büyük ilgi ve yardımlanna minnettar olduğumuz SSK Okmeydanı Hastanesi Başhekimi Sayın Dr. EMİN İSTANBULLU \e Amerikan Hastanesi Çocuk Hastahkları Mütehassısı Ankara Temsilcıiıği: Tunus Cad 5S^5 Tel 26 62 77 Sayın Dr. PERİHAN ÖZREN'e en içten duygularla minnet ve şükranlanmtzı arz ederiz. bilim İlaç Sanayii ve Ticaret A.Ş. Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 4.4.1986 tarih, 986/79 Esas, 986/260 karanyla Mustafa Okul olan ismim Mustafa Hakan Okul olarak tashih edilmiştir. MUSTAFA OKUL Abker: kımlik kartımı. M.L. IKT. TİC. İL.M. FAK. Uluslararası llişkiler Bölumu okul kartımı \e kredi karumı kaybettim. Hukumsüzdur. HL'LYA KLRT SEVİNÇİSMAİL ALTUĞ Her zaman insanlar için çarpan, sevgiyle dopdolu bir yürek durdu. TURK ÇOCUGU ALDANMA HAFİF ALKOLLÜ İÇKİLER ALKOLİZMİN, MASUM ZANNEDİLEN VEYA ÖYLE GÖSTERİLEN KANLI OLTASIDIR. MEHMET KARADENİZ'İ yıtirdik. Cenazesi 28 Mayıs 1986 çarşamba günü oğlen narnazım müteakip K. Malıepe Merkez Caraii'nden kaldınlacaktır. Y ESİL A Y Kitaplarınızı yerinizden değerine alırım. Tel.: 345 10 79 AİLESİ DOSTLARI MAVİ CENNET'TE "GERÇEK >> DİNLENCE J Sendikamız Olağanüsıü Genel Kurul toplantısı, aşağıda yazılı gündemi görüşmek ve karara bağlamak üzere. P Haziran 1986 Salı günü Saat 10.00'da Sendikamız Merkezi lstanbul, Zıncirlikuyu. Büyükdere Caddesi No: 151 Yonca Apt. (B) Blok Kat: 7 Daire: 31'de yapılacaktır. O gün gerekli çoğunluk saglanamadığı takdirde. ikinci toplantı 27 Haziran 1986 Cuma günü aynı yer ve saaıte yapılacaktır. Saym üyelerimizin belli gün \e saatte toplanlıyı teşrifleri rica olunur. TLRKİVE TOPR.\K, SF.RAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞ\ ERENLERİ SENDİKASI YÖNETİM KURILI r j k n r u 1 Yoklama ve Açılış, 2 Başkanlık Divanının Seçimi, 3 Yönetim Kurulu Başkanının Konuşması, 4 Anatüzük Değişiklik Tasansının görüşülmesi, 5 Aidat Yönetmeliği Değişiklik Tasansının görüjülmesi, 6 Sendikamızın TİSKM1KROCERR.AHI VAKF1NA parasal katkıda bulunmasının görüşülmesi. 7 Yüksek Danışma Konseyinin boş bulunan ııyeliklerine seçim yapılması. 8 Dilekler \e Kapanış. OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL İLANI MARMARIS'TE TEŞEKKÜR Eşim Figen Tansuğ'a yaptığı başarılı bir ameliyatla oğlumuz Alp'i dünyaya getirten, doğum öncesi ve sonrası yakın ilgilerini esirgemeyen büyük insan, eşsiz dost, çok değerli; Opr. Dr. UCUZ TATİL Deniz. orman ve giineşin kaynaştığı, eşsiz doğa güzelliğinde yılların yorgunluğunu a'tın... TATİL DÖNEMLERİMIZ 1. DÖNEM DÖNEM DÖNEM DÖNEM 2 Temmuz 16 Temmuz 1986 17 Temmuz 31 Temmuz 1986 1 Ağustos 15 Ağustos 1986 16 Ağustos 30 Ağustos 1986 AHMET HELVACIOĞLlPna, kıymetli mesai arkadaşı Opr. Dr. Kişi Başı, Kumanya Dahil Mavi Yolculuk: 110.000 TL ŞEKER BAYRAMI'NDA BODRUMMARMARİS (615 HAZİRAN) • BODRUMOrtakent CUPIDO MOTEL 85.000 TL (YP) • MARMARİSiçmeler BENAN MOTEL 82 500 TL (YP) Fiyatlara KDV dahildlr. FEST SEYAHAT ACENTESİ Tel: 155 23 57/155 05 71 SÜREYY4 MENTEŞ'e. doğum sonrası oğlumuza titizlikle bakan Dr. AYŞEGLL YEGtNSU'va ve Amiral Bristol Hastanesi doğum bölumu doktor, hemşire ve personeline bütün ailemiz adına yürekten teşekkürlerimi sunarım. ALPARSLAN TANSUC TAM PANSİYON YATAK + S. KAHVALT1SUÖĞLE YEMEĞİ AKŞAM YEMEĞİ SADECE: 4750r TL. (KDV Dahil) yehnizi ayır*makta oecikmeyiniz REZERVASYON Akay Cad. No: 7 Bakanlıklar/ANKARA Tel: 18 99 01
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear