23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 MART 1986 CUMHURİYhT/13 StockhoMden ParisHen Âğlayan Şehir YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Isveç'in 59 yaşındaki sosyal demokrat Başbakanı Olof PaJme'yi cansız yere seren tabancadan çıkan kurşunlar, şehir merkezindeki binalann duvarlannda yankılanırken, Isveç başkenti olağanüstü ölçüde, sessiz ve soğuk bir cuma gccesi yaşıyordu. Olof Palme*nin öldürülmesinin duyulmasından hemen sonra, cinayetin işlendiği kavşakta gözleri yaşlı insanlar toplanmaya başladılar. Iri bir kan lekesi vardı kaldırımda: Sabaha karşı saat 01.30 sıralannda gözleri yaşlı bir genç lsveçli, ilk yas mumunu yakarak, polislerin engellerle çevrelediği cinayet mahallindeki kan lekesinin dibine koydu. Buğulu boş gözJerle, sanki gerçekle hiçbir ilintısi olmayan, hayal ürünü bir durum içindeydi sanki... Hıçkıran yaşlı kadıniar vardı. Gözyaşlannı içine döken, ellerini yüzune kapayarak ağlayan, utangaç, tulumlu gece işçileri vardı. Kan lekesinin gercek dışılığına kendilerini inandırmak istercesine yüzlerini birbirlerinin omuzuna gömerek ağlayan yaşlı genç kadın ve erkekler vardı. Rengârenk saçlı, punk giyimli bir genç kız geldi sonra. Gözyaşlan, koyu makyajlı yüzünü kopkoyu bir maske haline getirmişti. Genç kız, elindeki beyaz karton parçasını yas mumunun yanına iliştirdi ve hüngur hüngür boşandı. Beyaz karton parçasının üstttnde şu yazılıydı: "Banş güvercınime ne oldu?" Ne olinuştu? Gece sessizdi, kimseye cevap vermiyordu. Tek tük taşıtlar geçiyor, polis arabalannın dönerli AET treni ve şoför Cheysson SABETAY VAROL PARİS Batı Avrupa'da demiryolu taşımacüığı çağdaş teknolojinin en yeni olanaklanna göre işletUir. Avrupa ülkeleri arasında devlet sektörttnün en ağır bastığı ülke olan, ama Türkiye ile kıyaslandığmda aşırı K beral sayüabilecek Fransa, demiryolu konusunda en iddialı ülkelerden biridir. Birkaç yıldır hizmete konan sürat treni TGV ile 400 km'den fazla LyonParis arasıru iki saatte, MarsüyaParis arası 800 küsur kilometrcyi dört saatte katedebilirsiniz. Ingihere'yi Kıta AvTupası'na bağlayacak olan Manş Denizi Kanalı da demiryolu ağırlıklı olacak. Biz Türkler, kaçan trenleri taksiyle yakalamaya alışmışızdır. Avrupa'da ise trenler, artık taksilerle yakalanamayacak kadar süratli. Bakalım AET treninin ardından "şoför Cheysson" ile nasıl yetişeceğiz? Belü seçenekler arasında gidip geldikten sonra, Türk dış politikasının, kacırdığımız Avrupa trenini bir sonraki durakta yakalamayı temel hedefleri arasına aldığı anlasıhyor. Türkiye'yi Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'ne şikâyete hazırlanan 5 ülkeyle imzalanan anlaşma, ortaklık anlaşmasımn işietÛmesi için gündeme gelen ve işadamlanmızın büyük rol oynayabileceğine hakh olarak inanılan girişimler, AET'ye üye olmanın Türkiye açısından hayati bir mesele haline getirildiğini gösteriyor. Brüksel kaynakL haberier Batıü ülkeler arasında belü bir yumusama havası estiğini de gösteriyor. Hadi Uluengin arkadasımızın belirttiğine göre eski Fransa Dışişleri Bakanı ve AET Komisyonu'nda Akdeniz sonımhısu Ctade Cbeysoa bile büytikelçimizi ve isadamlanndan oluşan heyetimizi "gülerjüzk" kabul etmiş. Fransa Dışişleri Bakanı olduğu süre icinde başta merhum Paris Büyükelçimiz Adnan Balak olmak üzere Türk diplomatlan ile bir türlü normal ilişki kuramayan ve Sayın Bulak'ın, Brüksel'e yollandığında "Bize çok cektirdi" dediği Cheysson, nihayet Türkiye'ye gelmesi için yapılan davetleri bile olumlu karşılamış. Claude Cheysson, Komisyon Başkanı Jacques Delon gibi Fransız Sosyalist Partisi'ne yakın bir kişidir. Türkiye'ye ve özellikle yönetimine karşı sahip olduğu önyargı olarak niteleyebileceğimiz duygulanmn ötesinde, dünya politikası hakkında geniş bir bilgiye ve değerli görüşlere sahip olduğu söylenir. Dışişleri Bakanı olarak fazla başanlı olduğu söylenemez, ama konferanslanna katılan diplomatlanmız dahi, derin bir tarih ve politika birikimine sahip olduğunu teslim ediyorlardı. Kendisiyle ilişkide bulunan kişilerin bir çoğu, Türkiye'yi yakından tanıdığı takdirde tutumunda köklü değişiklikler beklenebileceğini, çünkü Cheysson'un her şeyden önce büyük bir "Üçiincü Dnnya ve Islam Dosrn" olduğunu söylerler. Aslında Cheysson'un Türk düsmanı veya Turk dostu ohnası o kadar önemli değil. TürkiyeAET ilişkilerinin kaderini belirleyecek bir konumda olduğunu da sanmıyoruz. Ama başta belirttiğim gibi, bir kez treni kaçırdınız mı, bir sonraki durakta yakalamak için bindiğiniz taksinin şoförü bir anda sizin için önemli olur. Cheysson'un konumu da bundan farkb değil. AET konusunda bir yamlgjya düşmemekten titizlikle kaçınılmalı bence: Ortak Pazan, NATO gibi, Avnıpa Konseyi gibi salt devletler arası bir anlaşma olarak görme yanılgısı. Çünkü AET her şeyden önce tophımsal yaşarmn çeşitli yönlerinin tSVBÇLPLER AĞL1YOR Bafbdumlannm öldurübnesi tsveç haOanı üzüntüye bogdu. Olof Palme'niıt öUuriUduğu yerde kanhmru görenler, gözyaşlarau tutamadtiar. mavi ışıklan kan lekesinin üstüne bir vurup bir kayboluyordu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Söylenecek hiçbir şey yoktu. Duyulan tek şey, polis arabalannın telsizlerinden yayılan sinirli, çıtırtılı insan sesleriydi. Sonra silah sesinin yankılan uzandı, büyüdü. Ülkeye, tüm dünyaya yayıldı. Leke, cinayetin iğrençliğini, anlamsızlığını simgelercesine yayılmış, duruyordu; öylesine donuk, öylesine solgun. Çok, ama çok sevilen bir liderdi Olof Palme. Onun ne kadar sevildiğini gösteren en yanlış ölçü, herhalde seçimlerde topladığı oyların sayısı olmalıydı. Ona oy vermeyen insanlann hemen hepsi tarafından saygı duyulan, banşa, haksızlığa yaşamını adamış, onurlu bir devlet adamıydı. Sabahın erken saatlerinde, tsveç Muhafazakâr Partisi'nin eski lideri Gösta Bohman ki Palme1 ni en zorlu rakibiydi aasmı dile getirirkcn şunlan söyluyordu: "Bir fada~ Bunca yîl karsıanda kavga verdigim bn insana, onun çekid kişiliğinc ber zaman sonsuz saygı duymuştum." Liberal Parti liden Bengt Westerberg ise, olayın inanılmazlığını vurguladıktan sonra, "Palme, sosyal demokrasi tarihinde ve dönya politikasında başlıbaşına bir kavram olmuştn" diyecekti. Isveç bugün ağlıyor. Hiçbir şey, ama hiçbir şey, ne zaman, ne yaşam, ne ölüm, ne zaman, çağunızm en büyük terör trajedilerinden biri olarak tarihe geçecek olan Stockholm suikastını belleklerden silemeyecek. Stockholm'ün sokaklanna 28 şubat cuma gecesi dökülen kan, dünyanın ortak bilincinde kapkara bir leke olarak kalacak. ölümcul bir kanser lümOrü olarak... Biz, durmadan tren kaçırmaya ahşık oldugumuzdan olacak, demiryolu taşımacıhğına fazla sempati duymayız. Avrupa'da trenler otomobilden hızlı gider. Ankara trenini Haydarpaşa'da kacırdıruz mı, taksiyle Pendik'te yakalayabüirsiniz. Marsilya trenini kaçıran Fransız, bir saat sonraki treni beklemeyi tercih eder. günlük ilişkilere yansıdığı, sosyolojik, tarihsel ve bütün üye ülke halklannı ve kamuoylannı ilgilendiren bir konudur. Bu yüzden asıl engel, Türkiye'yi Baü Avrupa kamuoyuna kabul ettirmektir. Ispanya ve Ponekiz'in üyeliklerinin bile büyük tepki uyandırdığı Avrupa kamuoyu Türkiye'yi kabule hazır değildir. Türkiye'nin üyelik başvumsu olan bir ülke olduğu bile bilinmemekte, hükümetler bunu halklanna kabul ettirecek olanaklara sahip gözükmemektedir. ANAP'ın büyük dostu görunen Jacques CbJrac, îspanya'yla imzalanan anlaşmayı yeniden ele alacaklanm öne sürenlerin başında gelmekte, milliyetçi ve Avrupa merkezci (Eurocentiste) duygular kışkırtarak radyo konuşmalannda "Bugün lspanya •e Portekiz'i aMık, yann Türkiye, öbür gün Pakistan gdecek" diyebilmektedir. Doğrusu Türkiye gibi bir ülkenin Batı Avrupa kamuoylannda benimsenebilmesi için belli koşullarda destek sağlayabileceklerin başında sosyalist ve sosyal demokrat partiler, ırkçılığa karşı tutumlan yüzünden ilk sırada gözüküyor. Şimdiük dostumuz gözüken sağ partilere göre sosyalistler ve sosyal demokratlar Türkiye'yi çok daha kolayhkla benimseyecek potansiyele sahipler. Fransız Sosyalist Partisi sözcüsü bir görüşmemizde, "Hiçbir sosyalist, Türkiye nin AET'ye girmesine karşı çıkamaz" demişti. Avrupalıyı biraz daha tanırsak bu sözün Chirac'ın Utifatlanndan çok daha gerçekçi olduğunu çabucak anlanz. Treni yakalamak istiyorsak... BrükseVden Stuttgartian AHMET ARPAD Bahnhofha özlenı dttkkânın çoğunu yabancüar isletir. Yalancıdolma, beyazpeynir, sucuk, pastırma ve rakıyı çantalanna koyup, Türk kasabından da kuzu pirzolasını aldıktan sonra, evlerinde dostlanna bir Türk sofrası donatır, Türkiye'de geçirdikleri yaz aylannın en güzel tatilleri olduğunu anlatırlar. Türken raas!" diycnlerin artmasına karşıük, 1980'li yıllarda Türkiye'yi kendilerine tatil ülkesi secen Aİmanların da artması ilginçtir. 1985'te Türkiye şehirlerini dolduran Almanlar'm buna 1986'da da kararh olduğu, turizm şirketlerinin çabşmalanndanbelli! "TürkBaz", "Semaver", "AHu Boynnz"... Birbirinden ilginç ve değişik lokantalanmızı bütün yıl boyunca Türklerden çok Almanlar dolduruyor. Mutfağımızın en iyi yemeklerini severek ve afiyetk yiyiyorlar, dostlanyla sohbet ediyorlar, güzel saatler geçiriyorlar. Bu lokantalara sık sık gidenler Türk dostu kişiler. Gençler çoğunlukta. Birbirlerini tanıyan, işyerlerinde ve özel yasamlannda vatandaslanmızla dostluk kurmuş insanlar. Bir araya geldikleri Türk lokantalarına geçenlerde "Atffla"da eklendi. Mumlar ışığında, beyaz tüller ve eski Türk desenli çiniler arasında oturuyor, kulağa hoş gelen hafıf oyun havalanru dinliyor ve su kattıklan rakılannı yudumlayarak, Türkiye'de geçirdikleri o güzel günleri Ozlemle anımsıyorlar. STUTGART "Bakıhof"larda geçirirler hafta sonlannı. Bir buluşma yeridir onlar için şehirlerin tren ıstasyonlan. Stuttgart'ın büyük ıstasyonunda da, yurtlanndan uzakta yaşayan vatandaşlannuz boş cumartesi pazarlannda gezinirler. Kocaman, kilise yilksektiğinde tavanh istasyon binasmın içi, birbirleriyle buluşup, köy özlemi giderdikleri, uzun uzun sohbet ettikleri ve de işsizlerin iş aradığı yerdir. Şu sıralar buz gibi geçen kış günlerinde, onlara istasyon içindeki sinemada, lokanta ve birahanelerde veya büyük postahanede rastlamak mümkün. Tren ıstasyonunun önündeki uzun alan'" bütün altını kaplayan ve her köşesinden yürüyen merdrvenlerin metroya indiği büyük yeraltı carşısında da onlar gezinmekte. Rengârenk, ışü ısıl vitrinlerinde "Mevsim Sonu Satışı" tabelalan asılı magaTniarın önünde, geç saatlere kadar açık, ayak üstü lokantalann girişlerinde birbirleriyle sohbet etmekte, Almanya'da basılan Türk gazetelerinde anavatandan haberler aramaktalar. Türkiye'de kendilerine "AUmancı" denen Türkler'in Stuttgart'taki bir başka hafta sonu buluşma yeri de "Markthalle"dir. Her Alman şehrinde rastlayamayacağımız bu kapalı pazar, büyük ve eski bir binada kurulmuştur. Çiçekçisinden kasabına kadar yüze yakın küçük Küçük prens ile büyükannesi HADt ULUENGtN BRÜKSEL Birinci cemre, derken ikinci cemre, ama gündüzleri dışarda termometrenin eksi 5'in üstüne çıktığı vaki değil. Geceleri de eksi yirmilerde seyrediyor. Ay başından beri, Cambre Ormanının ordalci, Ixelles'deki, Woluwe'deki göletlerin üstü bir kanş buz. Anvers'e giden kanal donmuş. Martılar, yiyecek bulmak umuduyla şehrin üzerinde halkalar çiziyor. Şehirlilerin de yüzü bir kanş. Allahtan, cumartesi günü bir bebek doğdu da milletin yüzü biraz güldü. Kral Baudouin'in erkek kardeşi Prens Albert'in kıa, Arşidüşes Astrid'in bir oğlu oldu. Soylu bebegin adı hemen yenip yutulacak cinsten değil: Amadeo, Marie, Joseph, Caıi, Pierre, Philippe, Paola, Marco d'Aviana Saraym yayunladığı sağlık bültenine göre doğum pek kolay gecmiş. Bebeğin ve annesinin sıhhati yerindeymiş. Amadeo, Marie, Joseph, Carl, Pierre, Philippe, Paola, Marco d'AviancA nun ağırlığı 3 kilo 590 gram, boyu 52 cm. ve gözleri de maviymiş. Belçika tahtımn dördüncü varisi sıfatını taşıyan yeni prensin doğumu, ülkede bir sevinç ve heyecan furyası yarattı. Olay, televizyonda, radyoda, gazetelerde birinci haber oldu. Herkes, işi gücü, soğuğu buzu unuttu. Varsa yoksa, Astrid'in oğlu, Paola1 nın torunu. Hastanenin önünde kalabalıktan geçümiyor. Tabii, doğum olayı çok satışh hafta sonu dergilerinin de kapak konusu. "Resimli Akşam" mecmuasmda Astrid'le bebeğin fotoğrafı baş köşede. Üstelik dergi, küçük prens Amadeo'nun yıldız falını da açıklıyor. "Resimli Aksam" kapanın eiinde kabyor. Paola, biraz benim ön gençliğimdir. Bana kalırsa, Avrupa hanedanlan içinde Paola kadar güzel kadın yoktur. Biraz mahzun ve biraz $uhtur. Nasıl olup da o suratsız Prens Albert ile evlendiğini hazmedemediğimden, yetmişli yıllann başında, dedikodu mecmualannda, Paola'nın yakışıklı oğlanlarla kınştırdığnu, gününü gün ettiğini, bu yüzden de kendisine "Dolçe Vita Paola" adının verildiğini okuduğumda çok sevinmiştim. Ne var ki, Paola'nın Italyan Katolikliği üstün geldi ve bir içim su prenses, Brüksel'deki o kasvetli şatosuna, suratsız kocaanın yanına döndü. Paola şimdi anneanne manneanne, ama yine de kızına taş çıkartır. "Resimli Akşam" dergisindeki fotoğraflarda yine biraz mahzun ve yine biraz şuh. Elliye merdiven dayadığım hiç göstermiyor. Dantelli bluzu, "v" yaka kazağı, twid eteği, topuksuz ayakkabüan pek yakışmış. Saçlanm da kurdeleyle arkaya bağlamış. Anneanneye değil de, bu yıl üniversiteye başlama heyecarunı taşıyan kolejli bir kıza benziyor. Cüce şubat bitti. Birinci cemre, sonra ikinci cemre düştü. Soğuklar elaman vermedi. Amadeo, Marie, Joseph, Carl, Pierre, Philippe, Paola, Marco d'Aviano hayra alamet burçta doğdu. Prenses Paola elliye merdiven dayadı. ö n gençliğimiz ve gençliğimiz bitti. Allahtan, Paola hâlâ güzel ve hâlâ mahzun ve biraz şuh bakıyor. Güzelliklerin zamana direnmesi hayata umudumuz... DONMVŞ AKARSU ÜSTÜNDE Hollandahların geleneksel Paten Bayramı 26 şubatta kutlandı. 16 bin Hottandalu U kenti birbirine bağlayan kanalın buz tutmuş sularımn ustünde birbirleriyle yanştılar. (Fotoğraf: REUTER) Amsterdam'dan Kanalda paten bayramı Ancak hava, buzda kaymaya delicesine tutkun Hollandalılann tarafındaydı. Soğuk şiddetini arttırdı, buzlar kahnlaştı, sulak ülkenin tüm gölleri de dondu. "Turlann tunı" yapılacaktı. Marcos'un Amerika'ya kaçışı Filipinler'de sevinçle kutlamrken, aynı gün Hollanda'da olağanüstü bir bayram yaşandı. Yüzyılın ondörduncü "on bir kent tunı" o gün yapıldı. Tura 17000 kişinin katümasına izin verildi. Katılma kartlannın fıyatı yarım milyon liradan karaborsada müşteri buldu. Başlama işaretinin verildiği sabahın beşinde, beş milyon Hollandalı sıcak yataklanndan kalkıp televizyon başma gccmisti. "Ba Uriki olay" 11 kentten geçen 200 km.'lik parkura ve helikopterlere yerleştirilmiş 42 kameradan ekraniara aktanldı. Tura katılan 300 kadar profesyonel, öğle saatlerinde vanşa yaklaşırken televizyon izleyicilerinin sayısı 9 milyonu bulmuştu. Donmuş kanallann etrafında ise bir milyon kişi vardı. "On bir kent turu"na katılan amatörlerin fınişe varmalan ise geceye kadar surdu. "Kahramanlan" karşılayanlar arasında Kraliçe Beatrix ve kocası da vardı. Bitkinlikten ve sevinçten ağlayan genç veliahtı kucaklıyorlardı. HALC'KBAKIR AMSTERDAM Hollandalılar soğuk havaları çok sevryorlar. Istnın eksi 10'lara düştüğü şubatın ilk gunlerinde kamuoyunu en çok ilgilendiren soru ne enflasyon oranı, ne Haiti'nin Duvalier'den ne zaman kurtulacağı, ne de Filipinler'de seçimleri kimin kazanacagıydı. Herkesin merak ettiği konu, buz ustünde yapılan "on bir kent tura"ydu. Günler geçti. Havada takılıp kalan dondurucu soğuk gecmedi. Haiti diktatörünün ülkesinden kaçtığı hafta Hollandada kanallann üstünü buz kaplamaya başladı. İlk günlerde, "ince bnzda kayılmaz" Hollanda atasözünü kulakardı eden sabırsız patencilerden sekizi suya düşup ölünce herkes uzüldü. TemkinU patenciler ise buzun kaünlaşmasını birkaç gün daha bekledikten sonra neşeyle kanallara döküldüler. "On bir kent tunı" komitesi, Filipinler'de Marcos'un hileli seçim zaferini açıkladığı hafu toplandı ve Hollanda'da düş kınkİığı uyandıran bir karar aldı. "Tur ba yıl yapılmayacak.." Gerekçe, parkuru oluşturan kanallarda kimi köprü altlannın hâlâ donmamış olrnasıydı. Madrid'den Gonzalez gönüinü küne kapttrdı? NATO referandumu yaklaşırken muhalefet saflanndan "dedikodu" üretilmeye başlandı. NtLGÜN CERRAHOĞLlT MADRİD önce kralın sağlığı üe ilgili dedikodular patlak verdi. Tüm Avrupa'da yatınmlar yapan önemli bir işadamının temsilcisi, Madrid'e uğradığında, "Haberia yok rau?" dedi, "Ispaaya Krafa Juan Cvios, fed bir kauere yakjdaanuş, güferi Ocak sonunda, tam Prens Felipe'nin anayasa üzerine yemin edip, resmen veliaht olarak kabul edilmesinin hemen ardından böyle bir söylentinin ortaya cıkması, biraz fazlaca dramatikti. Ustelik kral, bu yaz ufak bir ameliyat geçirdiyse de gayet sağhklı görünüyordu. Ancak Madrid'de tam bu dedikoduların dolasmaya başladığı sırada, " H Pais" gazetesinde çıkan bir ilan, oiaya başka bir boyut kazandırdı. "The Spurish Economic News Servke" adlı haber bülteninin, "El Pals" gazetesine verdiga bir ilanda, "Son kaftaiarda iıaşkentteki töm yeBMkierdc kraiın sajM4ı konnşolayor.." deniliyordu. Ertesi gün ise "kralın hastabp iizeriııdeid söylentfler", habere dönüşüyor ve Ispanya'nın faşist gazetesi " H Alcazar"ın birinci sayfasında yer alıyordu. Bunun üzerine kral bir tepki göstermek gereğini duyuyor ve önemli gazetelerin genel yayın müdürierini "Zarmcia" Sarayı'na çagırarak, sağhğı üzerinde çıkan tüm söylentileri yalanlıyor, basın mensuplanyla sakalasarak keyfinin de fevkalade yerinde olduğunu gösteriyordu. Oysa tam "kralın totuldagu fed kanser" balonu sönerken, bu kez de ortaya daha eğlenceli bir söylenti atıldı. Zaten işbaşına geldiklerinden beri renkli flörtleri ve evlilik dışı ilişkileri ile bir "özgür aşk" devrimi yapan genç sosyalistler, bu kez gene çok renkli bir öykünün merke zinde buldular kendilerini. Son dedikodulara göre, evli ve Uç çocuk babası olan 44 yaşındaki yakışıklı Gonzalez'in gönlünü, şimdi Franko'nun dolgun dudaklı, seksi torunu Mcrry çalmıstı. Bir gazeteciyle evlenip aynldıktan sonra bohem bir yaşantının içine giren Merry, "Başbakan Gonzalez'i sadece televuyooda gördtim" derken, Gonzalez ise, "Bu tip söyientiler insanda iki türtü tepki yaratıyor: Ya kmp ba laflan cıkaraniana kavga edeceksiniz ya da katda kaülagüleceksiniz ' diyordu. Konunun üzerinde fazla dunnayan Felipe ve Endüluslu guzel kansırun gülmeyi yeğledikleri anlaşıhyordu. Gonzalez üzerinde bir plebisite dönüşen NATO referandumunu, sosyalist başbakanm kaybetmesi, kilise, sağ, aşın sağ, sanayiciler ve bankacıların önemli bir bölümü için, sol kanaua da komünistler için tek umut haline gelmişti. Sosyalistlerin işbaşında olduğu bu son 3.5 yılda demokratik sistemi hiç kimsenin sarsmayı başaramaması ve sosyalist hükümetin NATO'dan başka hiçbu ciddi sorunla karşılaşmamış olması, muhalefeti çaresiz hale getiriyordu. En geç bu sonbaharda genel seçimlerin de gündeme gelecek olması, özellikle sağı, başanlı Gonzalez'in imajım karalamak için harekete geçiriyordu. Ne var ki bu tip tehlikelere rahatça göğüs gerebilecek 1986'nın Ispanyası, arük 1981'in tspanyası değildi. New YorlCtan Akino'nun okulu ve 'Ben Anadolu' Manhattan'ın batı yakasındaki Notre Dame Lisesi'nin mezunlarından birisi, Filipinler Devlet Başkanı olan Bayan Akino. TANJU AKERSON NEW YORK Manhattan^ ın batı yakasmda şu günlerde baa kişiler için küçük ilgi alanlan farklı noktalarda toplanıyor. Baalan 79. Cadde'deki Notre Dame Lisesi'yle ilgileniyor. Çflnkü Füipinler'in yeni lideri Bayan Cora Akino buradan mezun. znn vazgedlnez bir parcası oJdn". Okulun şimdiki yöneticisi Rabibe Mary Dotan Bayan Akinci yu anımsadığını, ortaokul ve liseyi basarıyla okuduktan sonra 1949^da Notre Dame'dan mezun olabilen 14 kişi arasında olduğunu söylüyor. Bayan Akino'nun siyasal yetenekleriyle ilgili ipuçlannı Manhattan'daki Notre Dame Lisesi'nde bulma umudu bazılannı ciddi biçimde sarmışa benziyor.. • • • Notre Dame Lisesi'nden 1520 sokak kadar aşağıda, sanat merkezi Lincoln Center'de bazılan tek bir gecelik Anadolu uygarhklan ile ilgileniyor. Lincoln Center'deki Vhrian Beanmont Tiyatrosu'nda Yıidu Kenter, Gttngör Dilmen'in yazdığı "Beş Anadolu" adlı oyunda mitolojiye ve tarih arşivlerine gecmiş 16 ünlü kadım ayrı ayn canlandınyor. Milattan önceki yıllardan yakın tarihe kadar Anadolu'nun uygarhk serüveni farklı kadın tipleriyle bazı New Yorklulara birkaç saat için değişik bir tarih penceresi açıyor. Vivian Beaumont Tiyatrosu1 nun mimarı, daha çok yaptığı hava limanlan ile üne kavuşmuş Fin asülı Eero Saarinen» Ken nedy Havaalanı'ndaki TWA terminali ve Washington'daki Dulles Havaalanı'ndan övgüyle söz ediliyor. New York'ta tek bir gökdelen yapmış, o da CBS televizyon binası.. Vivian Beaumont Tiyatrosu'nda yapı olarak en ilgi çeken görüntü ise, girişindeki havuzun ortasmda Henry Moore'un heykelinin yükselmesL. Talât Halman'm çevirisiyle "Ben Anadolu" ingUizce oynanıyor.. Güngör Diünen yazdığı yapıtm yabancı dilde, yabancı seyirci önünde oynanması nasıl bir duygu uyandırıyor sorusuna, "Basta heyecanlandım. Bayağı cekindim. Oyun süresince bep seyircryi izledim. Yabana seyirdnin oynna tepkisi çok orumlu, çok yerindeydi" yaruünı veriyor.. Olağanüstü bir enerji ve tiyatro ustahğıyla büyük bir işin altından kalkan Yıldız Kenter aynı sonıya farklı yaklaşım gösteriyor.. Yabana seyird önünde oynamanın kendisi için bir farklıhk getirmediğini söylüyor.. Ister Anadolu'da ister yurt dışında olsun seyirciyi bir bütün olarak gördüğünü belirtiyor. Yıldız Kenter yabancı dil konusunda da değişik bir saptama yapıyor. Güngör Dilmen'in Turkçe olarak oldukça zor olan dilinin Ingilizce çevirisi ile sahnede oyunun kendi açısından daha kolaylaştığuıı vurguluyor.. BÜYÜK BİR YAYIN KURULUŞU ELEMAN ARIYOR Çok iyı derecede Ingılızce bılen, Tercihen lıse eğıtımını Ingilızce olarak tamamlamış, Boğaziçi Universıtesı. ODTU veya istanbul Universıtesi Işietmecilik veya ingılız Dıli ve Edebiyatı bolumlerinden mezun, En az uç yıllık iş hayatt deneyırnı olan. İstanbul merkez, Ankara veya Izmır şubelerınde tanıtım ve satış alanlarında sorumluluklar yuklenebılecek, Bay ve Bayan elemanlar aranmaktadw llgılenenlerın ayrıntılı özgeçmışlennı fotoğrafları ve varsa telefon numaralarıyla birlıkte. P.K. 539 Karaköy/ İST. adresıne bıldırmeleri rica olunur. ELEMAN ARANIYOR Gelışen iş hacmimize bağlı olarak aşağıdakı elemanlara ihtiyacımız vardır. 1 Kolej Mezunu, (Erkekler için Askerliğini yapmış) Teknik ve idan görevler ıçın, 2 Teknısyen, Bilgısayar Bakım/Onarım Tecrübeli veya Bilgisayar Bölümünde okumuş.Amator Ehliyetlı, 3 : Mühendis, B.Ü İ.T.Ü. O.D.T.Ü. veya Muadilı Elektronik veya Bilgısayar bölumü Mezunu, (Askerliğini Yapmış) Yukarıdakı ozellıklere uyan, şahısların 148 02 10 No lu Telefonumuza başvurarak randevu almaları rıca olunur Ucret şırketlerımızın polıtıkasına ve goreve gore tesbıt edılecektır Filipinler'in yeni lideri Akino, tafer sevinci içinde. 1949 haziramnda Manhattan'daki Notre Dame Lisesi'nden diploma alan Bayan Akino için okul yülığmda şunlaı yazüı: "Aramızdan aynlarak ş« anda baslamakta oldnfun yaşam mucadeleaine, erişecetin yerlere gerçck iaanç dohı bir eBeıji fle yaUaşmak senin eiinde. Gdecckle bunu basancagına inaoryornz. Cora, nazik tayırUrunı ötesinde dostlogu, •eartzçeUdMftifetopMainaiB
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear