25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ya neden olamayacağını vurgulamaktadır. Kaldı ki, bağışlanmayan şekilli elemanlar (hücreler), belirli bir zaman sürecinde vücut tarafından yok edilmektedır. Bu nedenle, kan bağışlayarak hayat kurtarmak ve bu duygunun vereceği nıhsal huzura erişmek, bu hucrelerin vücut tarafından yıkılarak yok edilmesine yeg tutulmalı ve kişüeri daha fazla kan vermeye doğnı itmelidir. Sağlıklı bir kimsenin yılda 34 kez kan vermesinde herhangi bir sakınca yoktur. Ancak kan bağışı bugünkü koşullarda olduğu gibi sadece askeri birliklere bağlı kalmamalı, sivil kesimin bu yönde katkısı da belirli ölçüde arttırılmalıdır. Üniversite gençliği bu yönden büyük bir potansiyel içermektedir. Netice olarak şunn söyleyebiliriz ki, kan teminindeki güçlüğün önüne geçebilmek, ancak toplnmu ve özellikle gençliği bu yönde egitmekle gerçekleşebilir. SAKLAMADA GÜÇLÜK Kan saklanmasındaki ve ürünlerin elde edilmesindeki güçliikler: Birçok ilimizde modern kan bankaları kurmak ve kanın saklanmasında daha uzun süre temin eden ve kanın pıhtılaşmasını önleyen, sitratfosfatdekstroz (CPD), sitratfosfatdekstrozadenin (CPDA1) içeren kan torbalarını kullanmakla mümkün olabilir. Böylelikle kanın artı 4 derecede saklama süresi 21 günden, 2835 güne kadar uzayabilmektedir. Hatta, CPDA2 içeren kan torbalarmı kullanmakla bu süre 42 güne kadar uzayabilecektir. Günümüzde çeşitli modern yöntemleri kullanarak, bir birim (ünite) tam kandan (500 mlgr.) birçok ayrı üriin elde edilebümektedir. Bunlar arasında; alyuvar, beyaz yuvar ve trombosit konsantreleri ile taze plazma ve fibrinojen sayılabilir. Örneğin; taze olarak aynlan plazma, derin dondurucularda 30 ilâ 70 derece arasında dondurularak, ortalama bir yıl saklanabilmekte ve bu süreç icersinde herhangi bir aktivite kaybı olmamaktadır. Bir birim tam kan, ancak bir hastaya yarar sağlarken, elde edilen çeşitli kan ürünleri, birden fazla hastanın hayatını kurtarabilmektedir. Ancak Türkiye'de belirli birkaç merkez dışında, eğitilmiş personel azhğı ve modern aletlerin yoksunluğu nedeniyle, tam kanı ürünlerine ayırmak mümkün olamamaktadır. Bu bölgelerimizde kan, ürünlerine ayrılmadan kullanılmakta ve bu nedenle de, bazı kan ürünlerine gereksinimi olan hastalara yeterince fayda sağlanamamaktadır. KANSIZLIK NEDENİ ÖNCEDEN ARAŞTKILMALI Soruna çözüm getirebilmek amacı ile, günümüz kan bankalarının, tam kan ve onun ürünlerini ayırabilecek nitelikte olan modern aletlerle donatılmasında büyük yarar vardır. Aynı zamanda, buralarda çahşacak, kalifiye eleman yetiştirme görevi de bazı eğitim kunımlanna, örneğin üniversitelere verilraelidir. Gereksiz kan transfüzyonları ise; ülkemizde kan bulunmasını zorlaştıran başka bir nedendir. Hastalann neden kan transfüzyonuna gereksinimleri olduğuna kabaca karar vermek yeterli olmadığı gibi, kanın ne için verileceğinin tam olarak bilinmesi ve hangi ürününün verilmesinin tedavi yönünden en uygun, en emin ve en etkin olacağının da daha önceden saptanmış olması gerekmektedir. Böylelikle lüzumsuz kan tüketimi onlenmiş olacaktır. Eğer kansızlığın nedeni daha önceden iyi bir şekilde araştırılır ve bu nedene yönelik tedavi uygulanırsa, büyuk bir olasılıkla kan kullanmaya gereksinim oîmayacak ve böylelikle de halen mevcut olan darlığın kısmen de olsa onüne geçilebilecektir. Bütün bu sonıntora çözüm getirilebUnıesi için, halkımızın ve tüm saglık personelinin bütünleşmesi yanında, zaman zaman çağa uygun egitici programların yurt düzeyinde uygulanraası gerekmektedir. Buna ek olarak, kişilerin kan gnıplannı belirli merkezlerde bilgisayarlara vermek, canlı kan bankalarının sayısını arttıracak ve bu kişilerin kutsal göreve çağrılmalannda sürat ve kolaylık getirecektir. (') 25 Havran 1983 gun ve İSSS sayılı Resmı Gazae 'de yayımlanmışur. 6 KASIM 1986 Ökenıizde Kan Sorunıı Eğer kansızhğm nedeni daha önceden iyi bir şekilde araştırılır ve bu nedene yönelik tedavi uygulanırsa, büyük bir olasılıkla kan kullanmaya gereksinim oîmayacak ve böylelikle de halen mevcut olan darlığın kısmen de oisa önüne geçilebilecektir. PENCERE İpotek... ikinci Dünya Savaşı'ndan sonraki dönem "kalkınma çağı" diye nitelenir. Gerçekten dünyanın her yanına serpilmiş toplumlar ekonomik kalkınma süreçlerine girmişlerdir. Yerinde sayan ülke yok gibidir. Bu patlamanın çeşitli nedenleri vardır: Siyasal somürgeciliğin ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra tasfiyesi ulf sal kalkınma yollarını açmıştır. Emperyalist doruklar elleri a, tındakl ülkeleri daha zengin pazartara dönüştürmek istemiştir. Bilimsel ve teknolojik devrim az gelişmiş toplumları zoriamıştır. Sosyalizmkapitalizm rekabeti önemli bir itici güç oluşturmuştur. Halkların bilinçlenmesi ve daha iyi yasamak istekleri somutlaşmıştır. Bunlara daha başka nedenler de katılabilir. Dünkü sömürgelerin bağımsızlıklannı kazanmalan ve ekonomik kalkınma yarışmda söz sahibi olmaiarı İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gözlenen bir olgudur. Türkiye ise, "çağa yetişmek" kararını Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ulusal bağımsızlık savaşı ertesinde kurulan cumhuriyetle birlikte vermişti. Bizim cumhuriyetimizin bir özelliği de budur: "Çağdaş uygaıiığa yetişmek" devletin temel ilkesini oluşturur. Ekonomik kalkınma bu ilkenin gereğkjir. • Ne var ki, yanşa İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra katılmış çoğu ülkenin ekonomik kalkınmada Türkiye'yi genlerde bırakması da acı ve çarpıcı bir gerçektir. Bugün Türkiye ne endüstri toplumudur, ne demokratik bir ülkedir. Kuşkusuz kalkınıyoruz, zenginleşiyoruz, gelişiyoruz; ama öteki ülkelerle bir karşılaştırma yapıldığında gerilerde kaldığımızı görerek üzülüyoruz. Ayrıca "kalkınma, zenginleşme, gelişme" sözcüklerinin her zaman "çağdaş uygarttk" kavramıyla bağdaştğı ve özdesleştiği de soylenemez. Bugün ulusal geliri çok yüksek olan çoğu toplum, çağdaş uygariıktan uzakta yaşamaktadır. "Ulusal geiir" kavramı da tartışmalı bir konuyu gündeme getirmektedir. Bir kez ulusal gelir hesapları karmaşık ve değişik yöntemlerte yapılmaktadır. Aynca ulusal gelirin kıymeti harbiyesi detartışmalıdır.1979'da 1300 dolan aşmış bulunan kişi başına ulusal gelirimizin 1985te 1000doların altınadüşmesi, sermaye kesiminde ilginç fikirterin öne sürülmesine yol açmaktadır. Ulusal gelir hangi ölçüye vurulacaktır? Uzunluk metreyle, ağırlık kiloyla ölçülür. Ulusal gelirin ölçüsü paradır. Ancak hangi para? Mark mı, yen mi, dolar mı, lira mı? Eğer Türk Lirasıyla ulusal gelirimizi ölçeceksek hangi lirayı kullanacağız? Pul olmadan önceki lirayı mı, pul olduktan sonraki lirayı mı? Büyük sermayeye kapılanmış ekonomiciler, şimdi 19801985 döneminin başarısızlığını örtmek için tartışmaları bu yokuşlara vurmak taktiğini benimsemişlerdir. Bir şeyi ölçrnek için kullanılan ölçü sürekli değişkenlik içindeyse tartışmanın scnu gelmez. 24 Ocak ekonomicileri bu yüzden ortaçağ papazlarına dönüşmüşlerdir, sayilann soyutlamasmda zaman öldürmeye bayılıyorlar. Ancak zaman son yıllarda birdenbire hızlanmıştır. Bu köşede üç yıl önce "1980'öe 13 milyar dolar olan dış borcumuz 24 miiyara tırmandı" diye yazıyordum. Bir yıl önce "1980'de 13 milyar olan dış borcumuz 26 miiyara tırmandı" diye yazmaya başladım. Bugün kalemime takılan dış borç tutan 28 milyar dolardır. önümüzdeki yıl dış ödeme açığımız 13 milyar, yıilık dış borç ödemesi 4.7 milyar dolar olduğuna göre, gelecek yıl dış borç toplamı 30 milyar dolan neden aşmasın? Peki, dış ödeme dengelerimizin sağlığa kavuştuğu yotundaki ekonomici edebiyatım ne yapacağız? Ulusal geliri en iyimser hesapla 50 milyar dolar olan bu ülkede dış borç toplamını 30 milyar dolara tırmandıran, kişi başına ulusal geliri 1000 doların, işçi ücretini 100 doların altına düşürenler amaçlarına ulaşmışlardır. 30 milyar dolar borçlu ülke, artık borcu verenin ipoteği altındadır... Doç. Dr. SEFER GEZER Anadolu Üni. Tıp Fakültesi Kan Merkezi ve Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Bugün uygulaıunakta olan modern tıpta, bazı hastalıklann tedavisi, ancak kan veya onun ürünlerini kullanmakla başanlı olmaktadır. Kan sorunu, kimi ülkelerde kolayhkla çözümlenebilirken, bu durum ülkemiz için halen büyük bir sorun oluşturmaktadır. Yakın bir zamana kadar kan, bazı çevrelerce, bir ticari çıkar ürünü olarak görülmüş, ancak Sağhk ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nm almış olduğu yerinde bir kararla özel sektör konu dışında bırakılarak bu görev sadece Kızılay'a, üniversitelere ve öbür hastanelere verilmiştir. (*) önemli olan bu soruna, böylesine etkin bir çözüm getirilmiş olmasına karşın, diğer bazı sorunlar gunümüze dek devam etmiştir. Bu sonınlan dört önemli nokta altında toplamak mümkundür. Bunlar sırası ile: 1) Kanın temininde çekilen güçlükler, 2) Kanın saklanmasındaki güçliikler, 3) Kan üriinlerinin elde edilmesindeki güçliikler, 4) Gereksiz kan verilmesi nedeni ile yapılan israftır. KAN SAĞLAMADAKİ GÜÇLÜK Kan sağlamada güçlük, kan bağışlarının ülkemizde benimsenmeyişi ve yaygın bir hal almayışı ile yakından ilgilidir. Esas olarak kökeninde eğitim düzeyinin yeterli olmayışı yatmaktadür. Daha önce kan bağışında bulunmayan bir kişi, kan vermekle halsiz ve bitkin düşeceğinden, vücudundaki kan miktarında azalma olacağından korkmaktadır. Bu düşüncenin yanlış bir saplantı olduğunu şu örnekle açıklamak mümkundür: Vücudumuzda yaklaşık olarak 5000 miligram kan bulunmaktadır. Kanın % 6O'ı plazma, ^o 4O'ı ise şekilli elemanlardan (alyuvar, beyaz yuvarlar, trombositler) oluşur. Bir ünite kan bağışlamakla yaklaşık, 450500 miligram kan vücuttan dışarıya alınmaktadır. Alınan bu miktar, tüm kan hacminin ancak onda biridir. Alınan kanın % 40'ını şekilli elemanlar oluşturduğuna göre, dışarıya alınan şekilli eleman miktarı yaklaşık 200 miligram kadardır. Normal koşullarda kemik iliği, şekilli elemanlan içeren büyük bir rezerve sahiptir ve gerektiğinde de kapasitesini sekiz misline çıkarabilir. Bu nedenle, dışarıya alınan şekilli elemanlar vücutta negatif bir denge oluşturamaz. Nitekim kan verenlerde, oksijen taşıma kapasitesinin, enfeksiyonlara yakalanma ve kanama riskinin, kan vermeyenlerden farksız olduğu saptanmıştır. Kan vermekle kaybedilen 300 miligram plazmanın yaklaşık % 9O'ı su olduğundan, bir şişe meşrubat ya da su içmek, bu kaybm tekrar yerine konmasıru sağlayacaktır. Tüm bu veriler bize, kan vermenin vücut kan düzeyinde hissedilir bir azalma EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN İsa Tanrıverdi ve atılmalar İsa Tannverdi arkadaşımız okuldan atıldığı için intihar ettiğinde herkes çok üzüldü. Özelttkle öğrencilerin olayı toplu protesto etmesinden ve basının da buna ilgi göstermesinden sonra çeşitli yorumlar yapıldu öncelikle yöneticilerimizin yorumlanna ilişkin söyleyeceklerimiz var. Yöneticüerimize göre İsa Tannverdi arkadaşımız başansız olduğundan okuldan atılmıştı! Sayın yöneticilerimize sesleniyoruz. Acaba yılda 40 bin üniversite öğrencisi başansız olduğundan mı atıhyor? Bir dersten iki yıl ust üste kalan ve belirtilen ek sürelerde mezun olamayan öğrencinin kaydı silinir. Atılmalann temel nedeni YÖK'ün 44. maddesidir. Eğer 40 binler içinde yeni İsa Tannverdi olayı görmek istemiyorsak, tüm duyarh insanlan "ATILMALARA SON 44. MADDE DEĞİŞSİN" istemini desteklemeye çağınyoruz.. MESUT ÖZDİNÇ t.Ü. ÖĞRENCİ DER. KURUCUSU yabancılar, bazen saatlerce loş bir ortamda ayakta bekletiliyorlar. Yurtdışından gelen T.C. vatandaşı, daha kötü koşuüarı da bildiğinden burası pek zoruna gitmiyor. Ancak yabancı konuklara bunun nasıl bir etki yaptığım, kuynıkta saatlerce perişan etmenin, ülkemiz hakkında nasıl bir "tanıtım" yaptığım, anlatmaya gerek bile yok. KERtM ÖZTUNÇ KA DIKÖ YİS TA NB UL kara günler yaşamaktaytz. Şöyleki, intar, kalkınma, gelişme, çağdas yaşam ve sosyal hizmetler teranesi arasında, Küçükbakkalköy imar katliamı olarak nitelendireceğimiz şekilde sistemli olarak haritadan silinmek istenmektedir. Osman Hızlan, bu konu üzerine öylesine ağırlık vermektedir ki, Küçükbakkalköylü seçmenlerini dahi karşısına almaktadır. Hızlan, kesinlikle Küçükbakkalköy imar ıslah planından vazgeçmeyeceğini her fırsatta söylemektedir. Baymdırlık ve İskân Bakam Safa Giray, geçen günlerde Küçükbakkalköy'ü ziyaret ettiğinde "bu plan uygulanamaı" şeklinde net bir teminat vermiş olmasına rağmen belediye başkanımn akıl almayan ısrarı bizlere korkulu rüyalar yaşatmaktadır. KÜÇÜKBAKKALKÖY SAKİNLERİ AD1NA H.B. Karanlığı Yırtmak Fransız halkına din konusunda ne düşündüğünü sormuşlar. 'Le Monde' gazetesi bu soruşturmanın soniıçlartnı yayımlamış. İlginç bir görünüş çıkıyor ortaya. Örneğin 'cennet'e inananlar yüzde 40, inanmayanlar ise 45. Cehennemin varlığına inananlar yüzde 23, inanmayanlar yüzde 63. Şeytan diye bir güce inananlar yüzde 24, inanmayanlar yüzde 62. Öte yandan İsa'nın öldükten sonra dirildiğine inananların sayısı 51, inanmayanlann sayısı ise 37. İsa'nın mucizeler gösterdiğine inananlar yüzde 46, inanmayanlar yüzde 43. Dua etme konusuna gelince... Katoliklerin yüzde 11'i her gün dua görevini yerine getiriyor, yüzde 19'u ara sıra, yüzde 29'u pek az, yüzde 42'si ise hiçbir zaman dua etmiyormuş. İncil'i okuyanlann sayısı ise yüzde 10, okumayanlar yüzde 90. Dinsel içerikli kitapları okuyanlar yüzde 22, TV'de dinsel ayinleri izleyenler ise yüzde 20... 'Olümden sonra ne var?' sorusuna ise yüzde 30 oranda 'hiçbir şey yok' yanıtı verilmiş. 'Bir şey var ama ne olduğunu bilmiyorum' diyenler yüzde 43; "yeni bir yaşam' yanrtını verenier yüzde 19... 'Hazretı İsa Tanrı'nın oğlu mudur?' sorusunda ise değişik bir durumla karşılaşıyoruz. Yüz kişiden 64'ü evet' diyor. 'Hayır' diyenler ise yüzde 17... 'Hiçbir fikrim yok' diye yanıtlayanlar yüzde 19. Bir başka ilginç soru da "Hem Katolik hem komünist olunur mu?' sorusudur... Buna yüzde 60 'olunur' yanıtını vermişler. (Arkası 13. Sayfada) Yabancı konuklara ilk izlenim Bir ülkeye gelen yabancılann ilk gördükleri yer, o ülkenin tren istasyonu, havaalam terminali, otobüs gart veya liman girişidir. Başka bir deyişle yabancılara ülkemiz hakkında ilk izlenimi verecek olan noktalar da buralardır. Nasıl ki insanlar için ilk görüşteki, ilk izlenim çok önemli ise, bir ülke için de bu durum aynıdır. Şimdi, gözünüzün önüne, Atatürk Havalimanı'nın dış hatlar yolcusunun, terminale ilk girdiği noktayı getirin. Vçaktan iner inmez, 510 basamaklı bir yürüyen merdivenden hemen sonra ufacık bir salonda itiş kakış pasaport kuyruğuna giren Küçükbakkalköy haritadan silinmek isteniyor Küçükbakkalköy, Kadıköy'ün ktrsal sayılabilecek, fakat giderek gelişip güzelleşen şirin bir yerleşim yeridir. Biz Küçükbakkalköylüler, tapu tahsis beklentisi içindeyken, Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan 'm girişimi doğrultusunda adeta şoke olmuş bir vaziyette buhranlı günler geçirmekteyiz. Endişeli ve kelimenin tam anlamı ile Şıkhğın simgesi Vakko imzalı bir eşarp... Vakko Eşarpları 19451970 Dönemi Vakko Kuruluşlarının "19451970" döneminde ürettiği eşarplar için düzenledigi yanşmaya, o vıllara ait Vakko eşarplarmı özenle gunümüze kadar koruyan binlerce Vakkosever katıldı: 5000'i asan eşarpla... Önseçme sonucunda seçilen 122 eşarp, şimdi, Vakko Mağazalannda sizlere sunuluyor. İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de bu sergiyi izleyenler, en beğendikleri eşarp için oy kullanacak ve noter huzurunda yapılacak sa>ımla "ilk 2 eşarp" belirlenecek. En çok oyu alan eşarbın sahibi 1.000.000.TL, 2. eşarbın sahibi ise 500.000.TL değerinde "Vakko Armağan Çeki" ile ödüllendirilecek... 1945'den bu yana varatılan en güzel esarplarm birarada sunulduğu bu benzersiz sergi simdi Vakko'da. Şıklığm aynlmaz parçası eşarbın dünü, bugünü... izleyin. Sergi Programı Vakko/Bevoğlu : 1 8 Kasım Vakko/Ankara : 13 20 Kasım Vakko/İzmir : 2430 Kasım "Moda Vakko'dur.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear