29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/8 19 KASIM 1986 Kore Savaşı'nın acılı anısından kalan AsyaAfrika Yazarlar Birliği'nin, Kuzey Kore'nin başkenti Pyongyang'ta düzeıüedigi bir edebiyat sempozyumu için çağrı aldığımda, insanın bir daha görme olanağını kolay kolay bulaınayacağı boylesıne ilginç bir gezi fırsatının çekiciliğiyle önünü ardını fazla da düşünmeden hemen olurlayıverdiğiın bu davetin, beni yakın geçmişimle bu denli sert bir hesaplaşma içine ıteceğini, inamn, aklıraa bile getirmemiştim. Oysa, Kore'yi nasıl unutabüir benim kuşağım? Ama unutmuş gitmişiz işte... Kore denince, aklımıza, galiba sadece, çooook ötderimizde, kuzeyi kapalı kutu, güneyiyse alabildigine müstehcen, bir garip Uzakdoğu ülkesi geliyor topu topu. Yank... Daha dün diyebileceğimiz yakın geçmişimizi bile genç kuşaklara sağlıklı bir biçimde aktaramamışız. Yaşı bugün elli dolaylannda olanlar anunsayacaklardrr. 195053 yıllan arasındaki Kore savaşı btltün Türkiye'yi kasıp kavurmuştu, gerçekten. Daha iküdara gelır gelmez, "Silah Tarkıin süsüdür. Turkc savaşmak yaraşır. İnönö, bizi 2. Dönya Savaşına sokmayarak iyilik yapraadı, savaşkanlık Yeleneğimizi yitinnemizt neded oldu. Otuz yüdır şavaşnuyoruz. artık savaşmauyız. Savaş erkekligin süngesidir" vb. gibi kolay kolay inanılamaz çağdışı saçmalamalarla savaş çıgırtkanlığına başlayan DP hükümeli, yönetime geleli daha bir ay olmuş olmaraışken, Amerikalılann çağnsına uymuş, ayagının tozuyla, Meclisten geçirme gereği filan da duymadan, gizlice, Kore'ye asker gönderme karannı verivermişti. 14 Mayıs 1950 seçimleriyle iküdara gelmişlerdi ve sadece 5 ay sonra seçme erlerden oluşmuş tam teçbizatlı bir Turk tugayı 17 Ekim 1950'de Kore'ye ayak basrruş ve hemen ateş hattına sürülmüştü. Amerikalılann yanı sıra Yeni Zelandablarla, Filipinlilerle, Taylandlılaria birlikte... Tugayımız, tam 5.000 (beş bin) kişilik, tam teşkilatb ve takviyeli bir tugaydı. Hepsi çok iyi eğitim görmüş, gönüllü, seçme erlerden oluşuyordu. Amerikahlarla yapüan anlaşmaya göre de, birlik standarttı. Yani olası eksilmeler sürekli olarak hızla giderilecek ve birlik mevcudu hep beş bin kışi olacaklı. Tugayımız, Kore'ye ayak basar basmaz, hemen, Pusan, Suvan, Kumhwa, Elco bölgelerinde butün şiddetiyle sürmekte olan savaşın ortasınagönderüdigi için, dolayısıyla ilk günden kayiplar vermeye başlamıştı. Unlü Kunuri savaşında, bir gecede tam 352 kişi yaralanmış ve 78 kişi şehit düşmüştü. Yaralılardan, şehitlerden ve yitiklerden geçilmiyordu artık. Ve durmadan asker gönderiyorduk Kore'ye. İyi ammsanm. O yıllarda her gün öğle haberlerinden sonra radyoda Kore mektuplan okunurdu. Nicedir oğlundan bir haber alamayan ana babalann korkulu, ürkek, dua biçemli mektuplan... Nicedir anasından babasından bir haber alamamıs, Kore'de cephe cephe dolaşan Memetlerin yürek paralayıcı çığlık mektuplan. Kore adına kapısma karalar baglamış evler, yiükler, tutsaklar, sakatlar... 2 yıl, 9 ay, 10 gün süren bu sıcak savaşta tam 717 sehit vermiştik, 5247 babayiğitimiz yaralanmıştı, tutsak düşmuştü 229 kişi ve 167 kişi de yitik ilan edilmişti. Yani toplam tam 6360 (altı bin üç yüz altmış) Memedimizi telef etmiştik, bilmem kaç bin kilometre ötemizdeki bilmedigimiz, lanımadığımız topraklarda. Ama ne uğruna? Ne uğruna Yarabbi?.. Ateş düştüğü yeri yakarmış... Doğru... Bugune dek bir tek yüzü vardı Kore savaşlannın, benim için. Kore savaşları denilince, yüreğim, artık aile içinde bile adı zor anılır olmuş Kore şehıtlerine yanardı. Sırtlanm sıvazlayarak savaşa gönderenlerin, bir zamanlar göğüslerine silveı star madalyası taktıklarını dahi şimdi anımsamadıklan, yapayalnız kimsesiz kalmış, unutulmuş, mahalle aralıklannda "Kordi", "Koreli Bakkal", "Koreli'nin dttkkara", "Korelinin kahvesi" füan diye anılan izbelerde hâlâ yaşamaya çalışan o Kore gazisi binlerce sakaümıza yanardı. Yani, ne olup bittiğini bile tam kavrayamadan dUnyanın öbur ucunda Niyazi olmuş bu insanlanmıza yanardı yüreğim sadece. Ama, meğer bir başka yüzü daha varmış bu Kore savaşlannın. Bizimkinden daha da trajik bir yüzü daha varmış. Pyongyang'da kavradım. DEMİRTAŞ CEYHUN POLJTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Şiirlerin Toplamı 33 yüdır barış görüşmesi yapılıyor tki gündür yoldayım. Toplam olarak neredeyse bir günüm de havada geçmişti. Hele hele Moskova'dan Pyongyang'a gelirken, tam on saat yansı da gecenin zifıri karanüğında, havada kalnuştık. Dipsiz bir zindan boşluğu ve dinmez bir tekdüze uğultu.. öylesine bıkmış, usanmış, sıkılmıştım ki artık. Ama öte yandan da habire içimden yineleyip duruyordurn; "lnşallah uçak da bıkıp nsanmaz benim gibi bunca süre havada kalmaktan" diye. Her şey karmakarışık olmuştu. Moskova saatine göre akşam 9'da havalanmıştık Sovyetler Birliğibaşkentinden. Saat 10'dadayemek vennişti hostesler. Saat ll'den sonra şöyle bir çakal uykusuna vurmuş, birazcık kestirmeye çalışıyorduk, bu kez de sabah kahvaltısı diye uçağın tüm ışıklannı yaktılar Koreli kıziar, gecenin bir yansında. Saat daha 2'ydi. Bileklerimizdeki saatlere göre sabahın 7'sinde Pyongyang'a inmiştik. Ama orada saatlcr 12'yi gösteriyordu, öğleydi. Kısacası Moskova ile Pyongyang arasındaki bu 5 saatlik zaman farkından dolayı allak builak olmuştu her şey. Birbirinin içine girmişti, karışmıştı. Ve bütün gün topu topu 2 saat ya kestirebümiş ya kestirememiştim. Yani, uykusuzdum ve dehşetli yorgundum Kuzey Kore'ye ulaştığımda. Üstelik, aynı gün saat 3'te de toplantılar başbyordu. önce çağrıh yazarlar arasındaki kapalı toplantı, saat 5'te de sempozyumun açıhşı. 1953te Korv'de "ateşkes" ilan edildi Ancak KuzeyGüney arasındaki savaş 1986'da hâlâ "resmen" sona ermedi ı Dünyanın bir ucundaki kapalı kutu: Kuzey Kore Demirtaş Ceyhun'un gezi izlenimleri mış bölge" (DMZ) üzerindeki Panmunjom'da Kuzey Koreli yetkililerle Güney Kore adına konuşan Amerikalı yetkililer arasında hâlâ banş görüşmeleri yapıhyonnuş... Barış görüşmeleri sürüyor Bizleri de, gece karanhğmda yataklı trenlerle askeri bölgedeki Kaesong sınır kentine götürdüler. Oradan "askerden anndırtlmtş bölge"deki Panmunjon'a gittik. Yansı Kuzeylilerin, yarısı Güneylilerin olan barakalan gezdik. Hâlâ banş görüşmelerinin sürdürüldüğü masalan gördük. Gerçekten de, barakalann Güney Kore bölümünde Amerikalı askerler nöbet tutuyordu. Bizleri bu askerden anndınlmış bölge boyunca başka yerlere de götürdüler. Amerikalılann Güneyde Çin Seddi benzeri sınır boyu duvarlar yaptıklanm da gösterdiler manevra dürbünleriyle baktırarak. Türkiye'ye döndükten sonra öğrendim. Gerçekten de, 27 Temmuz 1953 günü bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Aradan tam 33 yıl geçmiş olduğu halde, hâlâ bir barış antlaşması yapılmamış, ama. Nitekim, Kore'deki Türk birligi de ateşkesten sonra hemen ülkeye dönmemiş. Taa 27 Mayıs 1960'tan sonra, üstelik birlik mensupla Salâh Birsel dostumuzun şiirleri, Bütün Şiirleri' adıyla Ada Yayınlart arasında çıktı. Bir şairin bütün şiirlerinin bir kitapta toplanması elbette çok güzeldir. Salâh Birsel, yazın alanına ilkin şiirleri ile çıktı. Biz Salâh Birsel'i şair olarak tanırız. Ame son yılların genç kuşakları Birsel'i daha çok deneme yazılan; günlükleri, Salâh Bey tarihi ile bilirler. Sadece gençler değil, Salâh'ın yazılannın tadına varmış yetişkinler de onu 'Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu", "Boğaziçi Şıngır Mıngır" kitapları ile severler. Uzun yıllar şiir yazıp da, şiir dilinden ayrıca bir düzyazı çıkarmak kolay değildir. Hele bu düzyazı eşliğinde bir de üslup getirmişse. Salâh Birsel'in kendine özgü bir dili vardır. Argoya kaçsa. yabancı dillerden devşirilmiş sözcükleri içerse de bu dil yazarınındır. Onu Ermenice, Rumca sözcükleri araya serpiştiriyor diye kınayanlar oluyor. Olsun, Salâh Birsel Osmanlıcanın kökenine, kullanılan ortak dile eğilerek üslubunu yaratmıştır. Bir şairin bütün şiirlerini bu bir ya da birkaç kitapta toplaması güzeldir, dedim. Acaba bütün şiirleri bir kitapta toplananlar mıdır? Bana daha başka şiiri var gibi gelmişti. Elbette kendisi bilir. Bunlann hepsine bütün şiirlerim diyorsa, öyledir. Kitabı karıştırıyorum. Acaba şiirlerini nasıl düzenlemiş? İlk yazdıklarından başa dogru mu, yoksa son yazdıklarından ilkine doğru mu yönelmiş? Son şiirlerini başa almış, oradan ilk şiirlerine doğru uzanmış. 19401946 yıllannı kapsayan ilk şiirlerinin adı: Dünya İşleri... Sonra Hacivat'ın Karısı, Ases, Kikirikname ve Haydar Haydar geliyor. Kuşağınm bütün şairleri ilk şiirlerincie biraz lirtzm ararlar. Salâh Birsel ise ilk şiirlerinde değil lirizm aramak, duygusallığa yönelmek, tersine lirizmden de duygusallıktan da kaçmıştır. Kuru diyebileceğimiz tıkız, btrbirine ulalı satırlar içinde şiiri aramıştır. Şimdi geriye doğru betleğimi yokluyorum da Salâh Birsel'in ilk şiirlerinden ben de hangi dizeler kalmıştır? Bunu şunun için soruyorum, gençlik, ilk genç şairlik yıllarımızda parlayan şairlerin dergilerde çıkmış şiirlerinden bir ikisini durmadan ezberlerdik. Küçük içkili yerlerde bu şiirleri birbirimize bellekten okurduk. Aramızda yeni şiirler bulmak, bunları ezberlemek, sırası geldiğinde okumak bir gelenekti. Hele genç şairler arasında bir yenisini keşfetmek, keşfedilen bu yeni şairin durmadan şiir yazması, bize ulaştırması önemli bir beceriydi. Sonunda buldum, ilk şiirleri arasında 118 Numaralı Ev'i sevmiştim. Hangı dergide çıktı, şimdi bilemeyeceğim, ama ezberlemiş, ilk karşılaşmamızda gençlik arkadaşlarım şair Suat Taşer ve Fethi Giray'a okumuştum. Üç bölümden oluşan şiirin birinci bölümü şöyledir: Bu evin her odasında Bir düşüncem vardır Her penceresinde Gözetlediğim bir kız Kitaplarımı bu evde okudum Aşklarımı bu evde bitirdim Bu evde geldi Aklıma yolculuk etmek Dikkat edersenız bu dizelerde özenle sınadığı kuruluktan sıynlmıştır. Belki de böyle olduğu için benim hoşuma gitmiştir. Salâh, sonuna değin şiirlerinde akılcı, donuk, biraz da statik ölçüsünü hep korumuştur. Şiirleri bizimkitere benzemediği için olacak, şiirlerin ilkelerı üzerine yazılar yazmıştır. Hani bir tür hem ilaç yapma hem de reçetesini bildirme gibi... Salâh, anlaşılmayan şiirterini bu ilkelerle hem bıze hem de okurlarına açıklamak istiyordu. 'Şiirin ilkeleri' kitabmın birkaç baskı yaptığım sanıyorum. Bu reçeteye göre şiirleri anlaşıldı mı bilmiyorum. Ancak gözler önüne serildikçe sevildi. Edebiyatımızda yerine oturmuş Salâh Birsel'in şiirleri üstüne benim söyleyecek çok sözüm olamaz. Kitapları ile yaygın bir ün sağlamış olan yazarın, 'Bütün Şiirleri' ile verdiği örnekler yeniden güncellik kazanıyor. Günlükleri nasıl sevilmişse, şiirleri de öyle sevilecektir. Koşar adım toplantıya Gerçekten de, Şarlo'nun ilk fılmlerindeki tempoyla koşar adım otellere getirildik, bavullanmızı odalanmıza bıraktık, otelin alt katındaki lüks lokantada ülkemiz adına aynlmış masalarda yemeklerimizi aynı hızla yedik ve gene çok lüks (Japon malı) otobüslere doluştunılup, saat 3'te başlayacak toplantıya yetiştirildik. Ama gerek yazarlar toplantısındaki, gerekse "Bağunsızlık, DostInk ve Barış İçin Savaşımda Çağdaş Edebiyatuı Rolü" konulu Uluslararası P>ong>ang Edebiyat Sempozyumu'nun açılışındaki konuşmaları, AsyaAfrika Yazarlar Bırliği Genel Sekreter Vekili Hintli yazar Bhisan Sahni'nin olsun, Kuzey Kore Yazarlar Birligi Başkam Sko Yun Gi'nin olsun, öteki ev sahipleri ve konuklanrun olsun, konuşmalanru gereken özende ve yeterince dikkatli izleyebildiğimi söyleyemem. Bu ara, biraz gerçekten apar topar, hazırlıksız geldiğim için, biraz da bu yorgun ruhsal durumda, sempozyumda bir konuşma yapıp yapmayacağım sorusunu da hemen olumsuz yamtlayıvenniştim. Hatta, benim de bir konuşma yapmamın zorunlu olduğu doğrultusundaki yorumları bile şiddetle reddetmiştim. AsyaAfrika Yazarlar Birtiği Sempozyumu için Kuzey Kore'ye giden Demirtaş Ceyhun, sohında ditmacı, sağmda Yazarlar Birüği üytsi Kuzey Koreli genç bir yazar ile birlikte. Güney Koreliler kendi ülkelerine, Korece "Çosen" diyorlar. Çosen, sabah dinginliğinin mutlu ülkesi anlamına geliyormuş. Biz, Turklere de "Toygi" diyorlar. Adım "Toygi "ydi orada. nnın 100 bin dolan bulan maaş, yolluk vb. giderlerinin yükünden kurtulmak amaayla, tugay, 200 kişilik takviyeli bir bölük düzeyine indirilmiş. 1965 yılında, 200 kişilik bölüğün masrafı da artık ağır gelmiş olmalı ki, birliğin mevcudu bir mangaya indirilmiş. Ancak 27 Haziran 1971 tarihinde mangamız da çekilerek, Kore ile olan askeri ilişkimiz bitirihniş. Kore'de öğrendiğim bir acı gerçek de, savaşm 33 yıl sonra bile hâlâ bitmediği ve Kuzey Koreli yetkililerle, Güney Kore adına konuşan Amerikan yetkilileri arasında barış görüşmelerinin sürdüğu oldu. Hatta barış göruşmelerinin yapıldığı yeri de gezdik... Fakat... Sempozyumun açılış törenleri bitmek üzereydi. Birden nasıl oldu? Salonun dört bir kapısından binlerce çocuk doldu içeriye. Ellerindermzıkalar, trampetler, çiçekler, bayraklar, flamalar... Cıvü cıvıl... Bayram yerine döndü salon. Çocuklar koşuşup geldiler, biz yazarların boyunlarına da birer kırrmzı izci fulan bağladılar. Hep bir agızdan şarkılar, marşlar söylemeye başladüar. Şiirler okudular. Gerçekten güzel, içtenlikli, coşkun ve coşturucu, görkemli bir gösteriydi çocuklann yaptıkları. Aynı zamanda benim için öğreticiydi de... Hele hele, dilmacım, çocukların konuşmalannı, şiirlerini, şarkılanrun sözlerini kulağıma pısır pısır çevirmeye başlayınca, nasü söylesem, birden irkiliverdim, hem dirildim, hetn de dehşetli şaşırdım. Yazarlar Birüği Sempozyumu sırasında salona ellerinde çiçeklerle giren Kuzey Koreli çocuklar, savaşm acılanna ve iki Kore'nin birUşmesine değinen şarkılar söylediler. verdikleri bir savaşmış ve hâlâ sürüyormuş. Çocuklardan biri ağlamaklı bir sesle anlatıyordu; Güneyde kaldığı için bir türlü tanıma olanağı bulamamış babaannesıni. Bir başkası, Japonya'da yaşayan teyzesinden, dayısmdan söz ediyordu. Bir diğer çocuk, komşusu yaşh bir ninenin dramını anlatıyordu çocukcasına bir safİık ve güzelh'kle; komşu nine, kırk yıl önce doğmuş torunu için giysüer hazırlamış, ama savaş torununu anne babasıyla birlikte Güneyde bıraktığı için verememiş. Hâlâ o çocuk giysilerine bakıp bakıp ağlıyormuş akşamlan. Binlerce çocuk, dünyarun dört ayrı bucağındaki 61 Ulkeden gelmiş biz 68 yazara karşı haykınyorlardı; "Yardım edin... Çocuklar ninelerine kavuşsun, nineler torunlarını kucaklayıp öpebilsinler artık!..." diyorlardı avaz avaz. Kuzey Koreli çocuklann ağzından, 35 yıl sonra da olsa, acı bir gerçeği öğrenmiştim: Demek Koreli ailelerin parçalanmasında bizim de bir rolümüz olmuştu. Utandım. Ve hemen kararımı verdim; sempozyumda ben de konuşacaktım. Sempozyum yöneticilerine başvurdum ve karanmı bildirdim. Sempozyumun üçüncü günüydü. Hemen o akşam kaleme aldığım konuşmam, Türkçeden Koreceye ve öteki dillere ancak bu süre içinde çevrilebilmişti. Üç bin kişilik, gerçekten görkemli kongre salonundaki Korelilere konuşmamı okudum: (Konuşmanın tam metni aşağıda çerçeve içinde). Bu gecikmiş bir özürdür... K o r e ' d e k İ adlITl' T o y g İ : Koreliler, kendi ülkelerine, Korece "Çosen" diyorlar. Çosen, sabah dinginliğinin mutlu ülkesi, sabahın mutlu ve dingin Ulkesi anlamına geliyormuş. (Bizlere de Turklere Toygi diyorlar. Adım Toygi'ydi orada.) Sabah dinginliğinin bu mutlu ülkesinde öğrendiğim bir diğer acı gerçek de şu oldu: Kore savaşı hâlâ bitmemişti. Bizim, 1953'te bitti sandığımız Kore savaşı, meğer bitmemiş, yam. Hâlâ sürüyormuş. Çünkü, 1950'de başlayan Kore savaşıyla ilgili hâlâ bir barış antlaşması imzalanmamış. Belirtildiğine göre, 1950'li yıllarda arz dairesi dediğimiz, bugünse paralel diye büdiğimiz 38. enlemdeki, Kore Yanmadası'nı tam orta yerinden ikiye bölen, ikisi Güney, ikisi Kuzeyden 4 Km. eninde ve 257 Km. uzunluğundaki "askerden arınduü Parçalanma sancısı Kısacası, 1953 yılında imzalanan bu ateşkes anlaşmasıyla 195053 yıllan arasında yarısından çoğu sivü ve gene dörtte üçüne yakın bir kısmı Kuzey Koreli olmak üzere, kimi kaynaklara göre 2 milyonun çok üstünde, kimi kaynaklara göre de 4 milyona yakın insanın canına mal olan bu çirkin savaş, belki durmuş, ama gördüğümüz kadanyla her iki yanda da savaş korkusu ve gerginliği asla durmamış. Sızmalarla, sabotajlarla, casus savaslanyla sürmüş gelmiş. 26 eylülden 8 ekime kadar tam 12 gün kaldığım Kuzey Kore'de en çok duyduğum iki konu vardı: Birincisi, bu GüneyKuzey yapay ikiliğiydi. Kore halkının parçalanmışhğıydı yani. Şiddetle karşı çıkıyorlardı buna. Bu kardeş kavgasına, bu zorlama aynma bir türlü anlam veremiyorlar, içlerine sindiremiyorlardı. Birleşme için her türlü özveriye hanr olduklarım yineleyip duruyorlardı ısrarla. Ikincisi ise, savaştı. Savaşın her an yeniden patlamasından korkuyorlardı. 195053 yülan arasmdaki sıcak savaşta 1,52 milyon Kuzey Korelinin ölmesinin, sakat kalmasının yanı sıra, ülkeleri de bir boydan bir boya yanmış, yıkımııştı. İşte şimdi de, yeniden bir savaşta, ne ölmek istiyorlardı, ne de 30 yılda dişlerinden tırnaklanndan arttırdıklanyla yeniden kurdukları ülkelerinin yanmasım yıkılmasını istiyorlardı. Ama Güney Kore'de 45 bin Amerikan askerinin bulunması, oraya binden fazla nükleer başlıklı silahm yerleştirihrüş olması, dehşetli korkutuyordu onlan. ÇAUŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL U 1O yıüık borçlanmamı yaptım" Kore, bizim kuşak için savaş demekti... Bugün Türkiye'de, yaşı elli ve daha yukan olan kuşaklar için, Kore denilince, akla hemen savaş gelir. O anlamsız Kore savaşları gelir. Sanınm Mehmed Kemal'in "Ankara Nire, Zara Nire..." dizesinden esinlenilerek, "Kore nireee, Türkiye nire?" denilirdi acı an. Gazetderimizin birinci sahifeleri Kore savaşlanndaki kahramanlık öykülerimizden geçilmezdi. Kunuri kusatmasıru nasü (ne pahasına) yarmıştık da, bilmem kaçmcı Amerikan tümeninin canını kurtarrmştık? Albay Celal Dora bayrağı beline dolayıp da, elde silah nasü saldırmıştı Kore'de Korelüerin üstüne ve nasıl ezip geçmişti onlan? Hürriyet gazetesinin birinci sahifesinde çarşaf kadar illüstrasyonlan yayımlamrdı ressam (karikatürist) Sunıri'nin, Mehmetçiğin, çirkin, çekık gözlü, bacaksız Koreli askerleri nasü süngülediğini gösteren. Gene Sunıri'nin, çizgi romanlarında hep kahramanlıklanmız anlatılırdı. Kore savaşlannı anlatan, Bolu dağlannda çekümiş, Belgrat ormanlarında çekilmiş, Ayhan Isıkh filmlerden geçilmezdi sinernalanmız. Kısacası, yöneticüerimizin, gazetecilerimizin sabah akşam radyolardan, gazetelerinden yansıttıklanna göre, Kore savaşlannın tek bir boyutu vardı bizim için: ölmemek için, bir an önce öldürmeliydik bütün Korelileri. Sanki savaş, Kore ile Türkiye arasındaydı. Amerikalılar da kahramanlığımızı iyi bildikleri için yammıza sığınmışlardı. Ulke ikiye, halk üçe bölünmüş... Kore, bütün tarihi boyunca Uç komşusuyla boğuşmuş durmuş. önce Çinliler, daha l . ö . 108 yılında işgal etmişler ülkeyi. 13. yüzyıldaLda bu kez Moğol istilasına uğramışlar. 189495'lerden sonra da Kore, Japonya'nın nüfuz alanına girmiş. 19041905 RusJapon savaşını kazanan Japon Imparatorluğu Asya'mn Batı kıyılanna tamamen egemen olmuş ve 1910 yıhnda Kore'yi resmen imparator Kuzey Kore'de en çok duyduğum iki konu vardı: Birincisi Kuzey Güney yapay ikiliği ve parçalanmışlığı. Buna şiddetle karşı çıkıp birleşme için her türlü özveriye hazır olduklarım yineleyip duruyorlar. tkincisi ise savaşın her an yeniden patlaması korkusu. luk topraklanna katmış. Yani, Kore 1910 yüından taa İkinci Dünya Savaşı'nm sonuna dek, 1945 yıhna kadar Japon emperyalizminin sömürgesi olmuş. Tam 35 yıl süren bu dönemde de Kore'nin ekonomisinden, sosyal yaşamına, kültüründen tarihine kadar her şey Japon emperyalistleri tarafından yozlaştinlmış, Japonlaştrnlmaya çahşılmış. İşte bu yüzden, Kore'nin Japonlardan temizlenmesinin güçlüğü dikkate alınarak, 1945'te, Sovyetler Birligi ve Amerika, Kore'nin Japonlardan temizlenmesi işini de aralannda bölüşmüşler. Vanlan anlaşma sonucu, 38. paralelin Kuzeyindeki bölgenin temizlenmesi Sovyet birliklerine, Güneydeki bölgenin temizlenmesi ise Amerikan birliklerine bırakılmış. Ne var ki, başlangıçta bir görev sımrı olarak saptanan 38. paralel, birkaç yü sonra iki devletin sının halinde dönüşmüş oluşturduğu gizli örgütlerle Japon emperyalizmine karşı yıllarca bağımsızlık savaşımı vermiş olan Kim 11 Sung tek bir Kore için uğraşırken, 1948 yüının Ağustos ayında önce Güney Kore Cumhuriyeti'nin kurulduğu açıklanmış. Daha sonra ise, aynı yılın eylül ayında bu kez de Kuzeyde, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kurulmuş. Böylece, Kore, fiilen ikiye aynlmış. Ancak, ülke ikiye bölünürken, Kore halkımn bir başka biçimde bölünmesine de neden olunmuş. 35 yıl süren Japon emperyalizmi, gerek bu süre içinde, gerekse terör ve baskısını daha da arttırdığı savaş yıllan içinde kendine karşı direnen on binlerce Koreli yurtseveri tutsak veya sürgün olarak Japonya'ya göndermiş. 1945 yılında bağımsızhğa kavuşulduktan sonra, Japonya'daki Korelüerin durumuyla ilgilenilmek şöyle dursun, Kore'nin kendi yarımadasında da ikiye bölünmesi ve iki ayn devlet haline gelmesi, halkın böylece kendiliğinden üçe bölünmesine yol açmış. 3ugün Japonya'da bir milyona yakın Korelinin yaşadığı söylenilmektedir. Hâlâ süren bir savaş Ama gerçek çok başkaymış meğer. Diünacım, çocuklann sözlerini aktannca diümize, inanın, dehşetten dondum kaldım. Meğer savaş, Korelüerin emperyalizme karşı Demirtaş Ceyhun, AsyaAfrika Yazarlar Birliği'nin Kuzey Kore'nin başkenti Pyongyang'daki edebiyat sempozyumunun üçüncü günü aşağıdaki konuşmayı yapw "Ben, Kore halkına seslenmek istiyorum!.. Saygıdeğer Koreliler... Hemen belirteyim ki, şu an hayatımm en zor ve en heyecanh konuşmasmı yapıyorum. Şimdiye kadar hiçbir konuşmamda bu kadar heyecanlanmamıştım. Buna inanmamzı isterim. Ama hiçbir konuşmamda da, konuşmamut zorunlu olduğuna bu kadar inanmamışttm. Yani, hem konuşurken zorluk çekiyorum, hatta konuşmamak istiyorum, hem de konuşmamın zorunlu olduğunu biliyorum. Biliyorum... Çünku bana büyuk bir yureklüikle bağrını açan, beni ülkesine duvet eden ve burada konuşmama izin veren bu halka karşı suçluyum. Ben Tür yazanyım, Türkiye'den geliyorum. Türkiye Yazarlar Sendikası'nın da ikinci başkanıyım. Burada, Türkiye'deki yazar arkadaşlanmın adına da konuşuyor sayıyorum kendimi. Anımsayacakstnızdır. I9S0Terdeki Kore savaşlarma Türkiye'den de bir askeri birlik gönderibnişti Yani, açılış günü izlediğimiz Koreli küçüklerin o büyük, o coşturucu, o görkemli törenleri sırasında söyledikleri, to Kore halkına düşman ohnadık!r Demirtas Ceyhunun Pyongyang daki sempozyura konuşması BagKur'un ev kadınlanna tanıdıgı istege baglı sigortahlık yasasından yararlanarak, 1 Ekim 1979'da BagKur sigortalısı oldum. Geriye doğru on yıllık borçlanma yaptım ve primlerinin tümünü de yasal süresi içinde ödedim. tstege baglı sjgortakhguııuı ayuk primlerini de 31 Mart 1982'ye dek zamanında ve kesintisiz ödedim. Bu tarihi izleyen aybaşında, 1 Nisan 1982'de Sosv^l Sigortalar Yasası kapsamındaki bir işe girdim. Yaşımın ellinin üstünde olması ve her iki sosyal güvenük kunımundaki toplam sigortalı süremin 15 yılı doldunnası nedeniyle 30 Aralık 1985 günü son primi ödemekte olduğum kurum olan SSK'den yaşlüık yönünden emekliligimi istedim. Ancak BagKur ve SSK'de toplam 2^50 gün çalışmam olduğu, bu sürenin de emekli olmama yetmediği ve tahsis isteğinün yerine getirilerneyeceği bildirildi. BagKur'a yaptıgım borçianmaoın tahsis işleminde gözönüne alınmadığını gördum. Nedenini sorduğumda, "1479 sayüı BağKur Yasası'nda 2654 sayüı yasa Ue yapılan değişiklikle BağKur'a isteğe bağlı olarak kayıt ve tescillerini yaptınp da geriye doğru on ydlık süreyi borçlananlann, borçlandıklan bu sürenin SSK'ye aktanlması için 1 Nisan 1982 tarihine kadar SSK kapsamındaki bir işe girmiş olmalan ve en geç haziran 1983 tarihinde bu kurumdan tahsis isteginde bulunmalan gerektiği, bu nedenle de on yıllık borçlanmamn SSK'ye bildirilmediği" yanıtım aldım. SSK'den emekliligimi istediğimde SSK'deki son cauşma sürem 6 yü 3 aydan fazla idi. M.UXÎ. İSTANBUL YANIT: BağKur Yasası uyannca, isteğe bağlı sigortalı olanlardan geriye doğru 10 yılbk süreyi borçlananlann, primi de ödenmiş bu süreleri 2654 sayüı yasanın yürürlüğe girdiği 20 Nisan 1982'den sonra BağKur kapsamı dışında "diğer sosyal güvenlik kanunlanna tabi bir işte ilk defa veya tekrar girerek tescil" edilmeleri durumunda "birleştirilecek hizmetlerine dahil edilmez." Ayrıca 1 Haziran 1983'te yürürlüğe giren ve değişik sosyal güveıüik kurumlannda geçen hizmetlerin birleştirilmesine ilişkin yeni düzenlemeler getiren 2829 sayüı yasa üe de isteğe bağlı BağKur sigortalüannın geriye doğru 10 yıllık "borçlanılan hiztnet süreleri BağKur tarafından bağlanacak aylıklar bariç, diğer kurumlarda geçen hizmet süreleri Ue" birleştirilmemektedir. Bu konuya da açıklamalar getiren SSK'nin 3141 sayüı genelgesinde Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan "1.6.1983 (dahil) tarihinden sonra tahsis talebinde bulunacaklann müşterek aylıkları BağKur tarafından bağlanacak ise, borclandınlan hizmeüer hizmet sürelerine katdacak, müşterek aylık diğer kurumlarca bağlanacaksa, borclandınlan hizmetler hizmet sürelerine katılmayacaktır." SORU: runuttu utKitgı gıysuen veremeyıp Kırk yüdır Kuzey de saklayan buyukanneyle, kırk yıl önce Guney'de kaldığı için büyükannesini bir türlü tanıyamayan Kuzeyli çocuğu birbirlerinden ayırun bu çirkin savaşta, ne acı ki, benim ağabeylerimin, akrabalanmın da parmağı var. İşte bunun için suçluyum, biliyorum ve dunyanın dort bir köşesinden gelmiş siz mesuktaşlanmın huzurunda o güzel Koreli küçüklerden, bütün Kore halktndan özür düiyorum. Biliyorum ki, Guney'de kalmış Korelilerden de özür dilemem gerek. Kore halkmdan özür diüyorum derken, ben de bunu kastetmiştim zaten. Ancak şunu da altını çizerek belirtmek isterim ki, halkım tarihinin hiçbir döneminde Kort halkına düşman olmamışttr. Hatta Korelileri tanımamıştır bile. Sofanm sizlere; Kore'nin coğrafyadakiyerini bile zor çıkarır bir halkın, halkımın, Korelilere düşman olması nasıl mümkündür? Ama ne yazık ki, emperyatizmin dümen suyundaki o dönemin yöneticileri, halkuna boylesine yüz kızartıcı bir suç işletmiştir. Ve ben bugun bu suçun cezasını çekiyorum. Huzunmuzda utanıyorum ve Kore halkmdan özür diliyorum, halkım adına. Çağdaş edebiyatın başlıca görevi de bu olmalı bence. Beni bağışlayuuz sayın Koreliler.' Kangzahamida (Tesekkür ederim)." İLAN PTT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN MALZEME DAİRESİ BAŞKANLIĞI Işletmemız ihtiyacı için 50.000 adet abone nezdinde kontör cihazı satınahnacakur. lstekliler bu alıraa ait şartnameyi Ankara'da PTT Genel Müdurlüğü Malzeme Dairesi Başkanlıfeı 1. Dış Satınalma Şube Müdürluğü'nden veya Istanbul'da Sirkeci Büyük Postane'nin üstunde bulunan PTT Bölge Başmüdürlüğü Malzeme Dairesi'nden 20.000r TL. bedelle temin edebüir. Tekliflerin geçerli olabilmesi için ihaleye iştirak edecek firmaların şartnamelerini ışletmemizden almış olmaları şarttır. Teklifler en geç 25.12.1986 gün saat 10.00'a kadar PTT Genel Müdürlüğü Malzeme Dairesi Başkanlığı 1. Dış Satınalma Şube Mudürlüğü'ne verilecek ve>ra posta ile bu saatte bulunacak şekilde gönderilecekt'ır. Bu tanhten sonra gönderilen teklifler dikkate alınmaz. İCRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear